(
CUMHURİYET
14 Aralık 1972
Rauf M UTLUAY
TÜRK TİYATROSU
O Tanzimat ve İstibdat Döneminde TÜRK TİYATRO SU, METİN AND’ın incelemesi, (1839 - 1908), Türki ye İş Bankası Kültür Yayınlan, Ankara 1972, büyük boy 164 sayfa, 30 lira.
0
Meşrutiyet Döneminde TÜRK TİYATROSU (1908 -1923), METİN AND’ın incelemesi, Türkiye İş Banka sı Kültür Yayınlan, 1971, büyük boy 312 sayfa, 25 lira. 0 IV. MEHMET’İN EDİRNE ŞENLİĞİ, ÖZDEMİR NUTKU’nun incelemesi, Türk Tarih Kurumu Yayın lan, Ankara 1972, büyük boy 180 sayfa, resimli. 45 lira.A
şağı yukarı iki ay önceki bir yazımda Şinasi’nin «Şair Evlenmesi» ile başlayan Türk Tiyatrosunu özetlerken şöyle demiş tim: «..Abdülhamit döneminde saraya maaşlı memur olmuş Güllü Agop Efendi’nin yerini tutmaya çalışan bütün girişimler; sakıncasız, boş temsillerle yeni bir eğlence türü yaratır. Direkler- arası’nın bugün bile geçerliği korumaya çalışan ramazan toplan tıları, bir baskı yönetiminin özgürlüksüz avuntularıdır. Bu ba kımdan, 1880 - 1908 arasının tiyatro hayatından pek söz edilemez; anı kırıntılarıyle yetinilir.» (Cumhuriyet. 5 Ekim 1972, Kitaplar).Sevda Şener'in «Çağdaş Türk Tiyatrosunda însan» eserini ta nıtırken aynı yazıda konuya geniş bir açıdan bakmış, anılması gereken bütün kitapları saymışım. Ne var ki «..pek sözü edilmez; anı kırıntılarıyle yetinilir..» dediğim dönem üzerindeki çalışma- sıyle Metin And, beni yeniden bu konuya dönmeye mecbur etti. Gerçekten emeğini ve amacını belli alanlara adayan kişilerin bi linçli uğraşları ortaya umulmaz sonuçlar getiriyor. Kendisini bel li bir türün gelişimini izlemeye ayıran uzmanlığı, konusunu en ince ayrıntıya kadar kovalıvan dikkatiyle Metin And’ın Türk Ti yatrosuna yönelen uğraşı, her şeyden önce bir hayranlık uyandı rıyor insanda. Belli bir konuda usanmaz bir çalışkanlık, en ufak bilgiyi atlamayan bir disiplin, en gereksiz gibi görünen belgeyi bile arayan bilim yöntemi, çalışma alanım kendine dert edinen bir merak ilgisi... örneklerini kolayca hatırlamadığımız şeyler. Bu yüzden —anlatımının insana yorgunluk veren yoğun karışık lığını bağışlayarak— Metin And’ın eserlerine önce büyük saygı duyarak yaklaşmak gerek.
Belki de tiyatromuzun tarihi, «cemaatten cemiyete» giden ulu sumuzun gelişim sürecini en iyi yansıtan dilimlerden biridir Bel ki dedim, aslında inandığım bir vargı bu. Kadınını sokak yasa- ğıyle harem kafesi arkasına, erkeğini gecelik entarisiyle mahalle kahvesine tıkan bir gelenek, toplum olmanın sorumluluğunu ya şamaz. önceleri kalıpçıya fes bırakılarak çıkılan Beyoğlu gece leri, gide gide İstanbul’dan başlayarak yurt coğrafyasına yayılan bir uygarlık değişiminin kesin işaretlerini verir. Bu açıdan tiyat ronun halklaşması, yaz turnelerinde olsun Anadolu İllerine dağıl ması, ne oynanırsa oynansın çağdaş bir değer katar yaşamımıza.
Üniversitelerimizde edebiyat fakülteleri, Türk diliyle edebi yatına en uzak geçmişten yola çıkarak bilimsel aydınlıklar getir mek ister Bu arada hiçbir edebiyat türüne tiyatro kadar önem verilmez. Hem İstanbul’da hem Ankara’da Türk Tiyatrosuna eğil meyi bilimsel birer uğraş edinen yeteneklerin varlığı, en eski ede biyat türünün hizim dünyamıza girdiği yerden yola çıkarlar. Dü şünün ki ne Türk şiirinin, ne Türk hikâyesinin, ne Türk roma nının, ne Türk nesrinin (bununla ilgili türlerin) derlemesi ve ta rihi yapılmıştır; ama birçok kişi, Türk tiyatrosunun tarihine, ko nular ve tezler özüne, yazılan ve oynanan eserlerin bize ilettiği toplam değerlere yönelmeyi iş edinmiştir.
Metin And’ın Türk tiyatrosu üzerindeki çalışma ısran, bize hem eski geçmişimizi hem son yüzyıldaki toplumsallaşmamızı gösteriyor. Adını andığım iki kitabındaki derleme zenginliği, Cumhuriyetten sonraki elli yılın tiyatro yaşamıyle bütünleşecek tir sanırım; sanırım değil, umar ve beklerim Böylece Tanzimat hareketiyle başlayan Batılılaşmanın, uygarlık değişimine bizi na sıl uyarladığını, istemesek bile neden bu yola gitmek zorunda ol duğumuzu iyice anlatacaktır Tiyatronun toplum yaşamının canlı bir kesiti olduğunu düşünerek bunu yeterli belce sayacağız. Med dah. Karagöz, Ortaoyunu gibi geleneksel tiyatro gösterilerinin hangi toplum koşullarından doğduğunu düşünerek, nerelere var dığımızı düşüneceğiz.
İşte burada özdemir Nutku’nun incelemesini anmanın yeri geliyor. «IV. Mehmet’in Edirne Şenliği» (1675) adlı eserini okur ken 17. yy.daki Osmanlı toplumunun bütün özelliklerini görüyo ruz: Edebiyatsız seyirlik oyunların, hüner ve ustalıkların, spor tif yarışmaların, dans ve soytarılıkların, «ko]lar»la konulu güldü rülerin... toplum gereksinimini nasıl boş yere avutarak «sultânı» birer eğlence aracı olduğunu, halkı da mutlu azınlığa yaklaştı rır gibi gösteren aldatıcılığı içinde bugünün yazarlarına önemli gözüken toplamlara eriştiğini... (Bkz. Metin And’ın yazısı, Sanat 13, 15 Ekim 1972).
Şenliklerimizi, tiyatromuz için aydınlatıcı ipuçları saymak ge reğinde kolayca birleşmek mümkün değil. Ulusal geçmişimizi aramakta ne kadar bilinçli olursak geleceğimizi belirlemekte o kadar doğru olacağımızda birleşelim; birleşelim ama kolay çö zümlerle, genel formüllerde değil. Türk Tiyatrosu üzerinde çalı şan emeklerin; birbiriyle çatışmadan, bize en gerekli kaynakla rı, en olağan yolları göstermelerini dileyelim. Kuşkusuz asıl iv tenecek şey, Türk tiyatro yazarlarının özentisiz yaratılarla bize getirecekleri sanat eserleri olacaktır: toplumumuzun, tarihimizin, coğrafyamızın, insanımızın, «bize benzer o kâinat»ın ürünleri...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a T o ro s Arşivi