UankilúJ
Emekli bir/H
- A f f •
alıamenm
mektubu!
Emekli vali A li Kemali Ak- siit imzasını taşıyan bir mek tup aldım. İlk defa duyduğum bu ismin bâlâ-pervaz sahibi kimdi? Nerede valilik etmiş, ne zaman emekliye ayrılmış, memleket idaresine ve millet irfanına ne kadar hizmet ve yardımı dokunmuş ? Bütün bunları bilmiyorum. Sorduk larım da hatırlıyamadılar.
“ Huz ma saf,-, da ma ke der” gibi Arapça bir hikmetle biten bu mektuptan buraya parçalar almadan ben do A- rapça bir hikmet savuruvcre- yim: “ Unzu ilâ ma kaal lâ tanzur ilâ men kaal”
Her ne İse senaverane ol- mıyan bu nemlkadan biraz o- l::ıyu verelim:
“ Nurettin bey.
Dünkü "Ulus''u okudum: Dil devriminden öğünerek bahsedi yorsunuz. Bu işte sizin de hisse niz olsun, buna hic; karışan yok. Muallimsiniz, gazetecisiniz, man zumeleriniz var, iıattft İslâm di nine küiliycn mugayir bir de din kitabı yazmışsınız. Güzel. Fakat...
Fakat Atatürk devrimlerinden- dir diye dilimizde tasarruf hak kını nereden aldınız? Bunda sizi ve siz vaziyette olanları salâhiyet- i li -sizin dediğiniz gibi yetkili- j kılan nedir? Bir dil âlimi misi niz? Bir edebiyat akademisi aza sı -üyesi- misiniz? Şiir ve ede biyat sahasında eserleri âmmenin takdirini kazanmış, "Nbbel" mü kâfatını almış bir şöhret misiniz? Anadolu gazeteleri temsilcileri ni "Ulus" gazetesi idarehanesine toplatıp onlara bulduğunuz veya uydurduğunuz kelimeleri kullan malarını ihtar etmek kudretini nereden buldunuz? Milletin diline tahakküm bizden başka bir yer de görülmüş müdür?
Vicdan sahibi gazeteciler, taz yikin dayanılamıyacak dereceye varmış olduğunu ve “ bâlâ” dan gelen emir ve kumandaya riayet etmiyenlerin. hic değilse, nıuate- beye uğradıklarını -o zamanki candaranın omuzlarından kalkma sı üzerine- bağıra bağıra söyleme diler mi?
Bundan bir kac yıl önce çıkan gazetelerin yazılarını -ve aynı me- todla değiştirilen Anayasayı- kim anlıyabilirdi ve kim anlıyor?
O ifade ucubelerini, “ bâlânın tensıb ettiği şekil” suretinde tav sif eden gene “ bâlâ” nın "mürev- vıc-i efkârı” gazeteciler değil miydi?”
Emekli vali, bundan sonra birtakım kelimeleri ele alıyor ve Osmanlıeaya da, frenkçeye do vâkıf olduğunu göstererek kelime değiştirenleri dillerini kesmekle tehdit ediyor.
Bu kabil lâkırdıları Dr. MUkerrem Sarol gibi gençler den bile duyduğumuz için eski dile alışmış yaşlı bir emekliyi yukarı perdeden verdiği ders lerden ötürü hoş görüyorum. O kadar kİ hiç de ehl-1 dil ol madığı anlaşılan bu ihtiyar vatandaşın cümlelerine sütu numun sınırlı (yani mah dut) satırları arasında yer bi le veriyorum.
“ İslâm dinine kUUiyen mu gayir bir din kitabı yazdığım dan” bahsettiğine bakılırsa e- mekll vallnrn bilgisi kulaktan dolma veyahut bazı tarafgir serlevhalardan kapmadır. Ta lim ve Terbiye Heyeti tarafın dan görülüp Devlet Basım- evinde Alilli Eğitim Bakanlı ğınca bastırılan o kitap, ken disinden çok daha iyi bildiğim hakiki İslâm dinini, hem de edebi bir üslûp ile Türk genç lerine anlatmak İçin kaleme alınmıştır. Bunda muvaffak o- lunduğunu da söyliyeblllrlm. O I kumadan o eserin aleyhinde ı bulunanların İlki bu mütekait
vali bey değildir.
Bu mektupla bana ve be nim gibi düşünenlere iri kı yım dil dersi veren, bu arada topumuzu teehil eyliyen Ke mali Beyi tanımadığımı, tanı yana da rast gelmediğimi söy lemiştim. Fakat mektubundan kim olduğu anlaşılıyor. Bütün memlekete dil dersi, filoloji ö- ğüdii, lengüistik mev’izası ver meğe kendinde salahiyyet-i tamme ve kâmile gördüğüne göre emekli vali bir “ dil âli mi, bir edebiyat akademisi â- zası, şiir ve edebiyat sahasın da eserleri âmmenin takdirini kazanmış “ Nobel” mükâfatı almış bir şöhret” tir.
Valilikten olduğu kadar al lâmelikten de emekli bulundu ğuna şüphe etmediğim Bay | Aksiit, mektub-ıı nezaket-üs-
lfıbunu şöyle tamamlıyor:
dalı kesmek kabilinden bir hare ket yaptığınızı söylemeyi,
“ her keşi kör, âlemi sersem” sanmamanız icabettiğini hatırlat mayı bir vatan borcu saydım da onun için yazdım: yâni şimdiye kadar binlerce def« dinlemiş ol gunuz bu hakikatleri -vicdani bir saik ile- tekrar ediyorum.
“ Atatürk devrimi, Atatürk dev rimi...” deyip durmayınız. O. hiç bir vakit, bazılarının anlamak is tediği şekilde, bir dil devrimi kasdetmemiş. yani dili malıv ve perişan etmek istememiştir. İsmi ni “ Kamal” a çevirmek cüretinde bulunanları yanından hakaretle kovmuş olduğunu elbette bilirsi niz. Bu bahis çok uzun ve çok ha zin: geçelim.
Siz bildiğinizden şaşmıyacakşı- nız, buna şüphem yok. Lâkin dai ma uyanık olan millet de inandı ğından ve doğru yoldan asla ayrılmıyacaktır; buna da sizin şüpheniz olmasın.
"Huz ma safa, da ma keder"
O, tanımadığı bir adam hakkında, bakınız, neler söy- liyeblllyor. Fakat ben de az çok eski terbiye almışlarda nım. Onun için yaşına hürme ten sözünü dinllyeceğim. “ Bu bahis çok uzun ve hazin: ge çelim!” diyor değil mİ? Peki.
Nurettin ARTA M
"t 7v'i Ş ife 3 8"
“ Bunları size yazmıyacaktım, Nurettin bey. Fakat iyilik ediyo rum ve doğru yolda gidiyorum gibi görünerek neşrettiğiniz yazı ların aksi tesir hasıl ettiğini, bu türlü neşriyat ile oturduğunuz
J ' i f s
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi