• Sonuç bulunamadı

Sağlık Ekonomisine Genel Bir Bakış

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sağlık Ekonomisine Genel Bir Bakış"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAĞLIK EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Burhan Şenatalar

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sağlık ekonomisi ekonomi biliminin oldukça genç bir alt dalıdır. Esas olarak 1960’larda ilgi çekmeye başladığı söylenebilir. 1970’lerde bu ilgi yaygınlaştı ve sağlık ekonomisinin önemi giderek arttı, bu konuda sunulan lisansüstü öğretim programlarının ve bu konuda yapılan araştırmaların, üretilen süreli ve süresiz yayınların sayısı yükseldi.

Sağlık ekonomisinin konusu öncelikle sağlık hizmetlerinin ekonomik analizi, bir başka deyişle sağlık hizmetleri sektörünün ekonomik analizidir. Bu sektöre bakışımız iki farklı yaklaşıma dayanabilir: Birincisi pozitif yaklaşımdır. Bu yaklaşım anlamaya, aydınlatmaya yöneliktir, neden-sonuç ilişkilerini araştırır. Değer yargılarından olabildiğince bağımsızdır. İkincisi ise normatif yaklaşımdır, değer yargılarına, hakkaniyet anlayışına, politik bakışa bağlıdır, tercih ortaya koyar.

Sağlık politikasını belirlerken her iki yaklaşımdan yararlanılacağı açıktır. Sağlık ekonomisi pozitif yaklaşıma dayanır. Öncelikle şu gibi sorulara yanıt arar: Bir toplumda sağlık hizmetlerine ne kadar kaynak ayırılıyor ve neden? Sağlık hizmetlerine ayrılan kaynaklar farklı sağlık hizmetleri arasında nasıl dağılıyor ve neden? Sağlık hizmetlerinden kimler yararlanıyor? Sağlık hizmetleri nasıl üretiliyor? Sağlık hizmetleri nasıl finanse ediliyor? (Maliyet nasıl karşılanıyor?) Sağlık hizmetlerinin üretiminde kaynaklar etkin kullanılıyor mu? Etkinlik nedir ve nasıl ölçülür? Sağlık harcamalarının ve sağlık hizmetlerinin toplumun sağlık düzeyine etkisi nedir? Öncelikler nasıl belirleniyor?

Pozitif yaklaşımla yukarıdaki sorulara bulacağımız yanıtlardan yararlanarak sosyal, politik, kültürel normlarımıza, değerlerimize uygun düşen tercihlere ulaşabiliriz. Sağlık politikasının belirlenişi hem pozitif, hem normatif yaklaşıma dayanacaktır. Ancak, burada pozitif yaklaşımın rolü önceliklidir, çünkü neden-sonuç ilişkilerinin ve değerlendirme ölçütlerinin yeterince aydınlatılmadığı durumlarda normatif yaklaşımın temelsiz kalması, hatta öngördüğü hedeflerle çelişen öneriler getirmesi kaçınılmazdır.

Sağlık ekonomisinin temel konusu olan “sağlık hizmeti” aslında çok geniş bir listeyi kavrayan bir kategorinin adıdır. Sağlık hizmeti yüzlerce, hatta binlerce bağımsız adımı kapsıyor. Koruyucu sağlık hizmeti önlemleri, tanı koymaya yönelik incelemeler, tedavi yöntemleri, rehabilitasyon adımları için çok sayıda örnek verilebilir. Bu listenin sürekli olarak genişlediği de biliniyor, bir başka deyişle sağlık hizmetinin kapsamı sürekli olarak genişliyor. Bu aşamada “sağlık hizmeti”ni bir genel kategori olarak ele almakla yetinelim ve sağlık hizmetinin ekonomik analiz açısından en önemli özelliklerine değinelim.

Sağlık hizmetinin özelliklerine geçmeden çok bilinen bir gerçeği anımsayalım: Sağlık hizmeti sağlık düzeyini belirleyen değişkenlerden yalnızca bir tanesidir. Sağlık düzeyini belirleyen değişkenler arasında kalıtımın, beslenme alışkanlıklarının, konut ve işyeri koşullarının, sigara, alkol veya uyuşturucu bağımlılığının, temiz ya da kirli çevrenin, egzersizin, eğitim düzeyinin vb. rolü olduğunu biliyoruz. Beslenmenin ya da konut koşullarının da ekonomik verilerle bir ilişkisi olduğu da açıktır. Sağlık ekonomisi bu gibi ilişkileri de kapsamakla birlikte, birincil alanı sağlık hizmetleridir.

Sağlık hizmetinin en temel özelliği belirsizlik ve öngörülemezliktir. Özellikle kazalarla (iş kazası, trafik kazası, ev kazası, deprem...) ilgili olarak gerekecek hizmetlere kimin ne zaman gereksinim duyacağı önceden öngörülemez. Kuşkusuz bu özellik kazalarla sınırlı değildir. Birçok hastalık için de aynı özellik geçerlidir. Ayrıca sağlık sorunları karşısında başvurulan incelemeler ve tedavide de her zaman bir belirsizlik ve kesin öngörülemezlik söz konusudur. Tedavinin ne kadar süreceği ve başarılı olup olmayacağı kesinlikle bilinemez. Saydığımız özelliklerin kaçınılmaz bir sonucu sağlık hizmetinin yol açacağı maliyetlerin de belirsiz ve öngörülemez oluşudur.

Sağlık hizmetlerinin alınıp satılması mümkün mü? Kuşkusuz evet. Diş tedavisinden açık kalp ameliyatına, aşıdan böbrek nakline kadar hemen hemen tüm sağlık hizmetleri alınıp satılabilir. Dolayısıyla sağlık ekonomisi diğer sorular yanında sağlık hizmetlerinin arz ve talebini de inceler.

Sağlık hizmetlerinin çok büyük bölümü kişilere tek tek sunulur, dolayısıyla fiyatlanması ve piyasada alınıp satılması mümkündür. Alınıp satılan sağlık hizmetidir, sağlık değildir. Sağlığın kendisi doğrudan alınıp satılamaz. Halk arasında zaman zaman dile getirilen “sağlığın değeri sonsuzdur” gibi bir görüşün geçerliliği yoktur, çünkü hiçibirimiz

(2)

sağlık hizmetinden yararlanmak amacıyla diğer mal ve hizmetlerin tümünden vazgeçmeyiz. Hatta çoğumuz gerekli bir sağlık hizmetinden yararlanmayı rasyonel olmayan ölçüde erteleyebiliriz, sağlığa zararlı ölçüde sigara ya da alkol tüketen çok kişi tanırız. Belirli yaş grupları için önerilen check-up’ları (ekonomik olanağı bulunduğu halde) yaptırmayanlar hiç az değildir.

Sağlık hizmetlerinin büyük bölümü alınıp satılabildiğine göre, arz-talep mekanizması işler. Daha açık bir ifadeyle, sağlık hizmetinin piyasaya bırakılması olanaklıdır, ancak piyasa mekanizmasının işleyişi çeşitli sakıncalar yaratacaktır, dolayısıyla sağlık hizmetlerinde “piyasa başarısızlığı” çok önemli bir sorundur. Piyasa başarısızlığının ya da yetersizliğinin çeşitli yönleri vardır. Aşağıda en önemlileri sıralanmaktadır.

1. Sağlık hizmetinin küçük bir bölümü “bölünemeyen hizmet” niteliğindedir. Örneğin sağlığa zararlı boyutta bir çevre (hava ya da su) kirlenmesinin önlenmesi amacıyla atılan adımların yararı kişilere tek tek sunulamaz, böyle bir olanak yoktur. Örneğin bir bataklığın neden olduğu sağlık sorunları bataklığın kurutulması ile önlenebilir ve bu durumda bataklığın kurutulması ile doğan yarar kişilere tek tek sunulamaz, herkes eş anlı olarak yararlanır. Böyle bir hizmetin yararını fiyat karşılığında sunmak ve fiyat ödemeyenleri dışlamak olanaksızdır. Bu tür hizmetleri piyasa mekanizmasının üretmesi olanak dışıdır. Dolayısıyla “bölünemeyen hizmet” niteliğindeki sağlık hizmetleri (bunlar esas olarak önleyici nitelikte hizmetlerdir) devletçe üretilmek zorundadır, aynı nedenle bu hizmetlerin maliyetlerinin kamusal finansmanla karşılanması zorunludur.

2. Piyasa başarısızlığı ile karşılaşılan ikinci durum “dış fayda” yaratan sağlık hizmetleridir. Dış fayda piyasada alınıp satılan bir malın ya da hizmetin alıcısı ile satıcısı dışındaki bir kişinin (3. tarafın) olumlu etkilenişidir. 3. kişi herhangi bir ödeme yapmaksızın söz konusu hizmetten yararlanmaktadır. “Dış fayda”nın sağlık hizmetlerindeki klasik örneği bulaşıcı hastalıklara karşı aşıdır. Aşı yaptıran kişi kendini koruduğu gibi başkalarına bulaştırma şansını da düşürdüğü için tanımadığı, bilmediği kişileri de korumuş, yararlandırmış olmaktadır. Söz konusu hizmet tümüyle piyasaya bırakılsa, kişiler (ya da kişilerin çok büyük bölümü) yalnızca kendi durumlarını ve yararlarını düşünerek davranacaklar, dış faydayı görmezden geleceklerdir. Böyle bir durum da devlet müdahalesinin önemli bir gerekçesini oluşturur. (Bu müdahalenin hedefi ve yöntemi konularına bu yazının sınırları içinde girilmeyecektir). 3. Kuşkusuz sağlık hizmetlerinde devlete özel bir görev yüklenmesinin önemli bir nedeni de sağlık hizmetine bakıştır.

Günümüz toplumlarının önemli bölümü “sağlık hakkı”na anayasalarında yer vermişlerdir. Bu kuşkusuz normatif bir belirlemedir. Günümüzde yaygın kabul gören eşitlik anlayışı ve adalet yorumu, sağlık hizmetinin (en azından belirli temel hizmetlerin) gelir, servet, ırk, din, dil, cinsiyet, toplumsal statü gibi etkenlere bağımlı olmayan bir şekilde sunulmasını öngörmektedir. Sağlık hizmetinin tümüyle piyasaya bırakılması demek, bundan yararlanmanın gereksinime göre değil, satınalma gücüne göre belirlenmesi demek olacaktır. Bu da gelir ve servet farklarına göre büyük eşitsizlikler yaratacağı gibi, düşük gelirli kesimlerin bazı hizmetlerden hiç yararlanamaması sonucuna yol açacaktır. Böyle bir sonuç ise günümüz toplumlarının değer yargılarına ters düşecektir, dolayısıyla “sağlık hakkı” en azından kağıt üzerinde benimsenmekte ve bu konuda devlete önemli bir görev yüklenmektedir. (Bu görevin pratikte ne ölçüde yerine getirildiği önemli ve ayrı bir tartışma konusudur)

4. Piyasa mekanizmasının sağlık hizmetinde ortaya koyduğu yetersizliklerden biri de, sağlık hizmetinin en başta değinilen özelliği ile ilgilidir. Belirsizlik ve öngürülemezlik nedeniyle sağlık hizmeti için gerekecek harcamanın ne zaman ne kadar olacağı da tam bilinemez. Belirli durumlarda gereken sağlık harcaması uzun yılların birikimini kısa sürede eritebilir, birçok kişinin ise ne geliri, ne de birikimi böylesine yüksek bir harcamayı karşılamaya yetmez. Bu soruna piyasa mekanizmasının yanıtı sağlık sigortasıdır. Tipik piyasa yanıtı gönüllülük esasına dayalı özel sağlık sigortasıdır. Özel sağlık sigortası kar amaçlı bir sistem olduğundan yüksek risk gruplarını dışlama eğilimi taşır. Risk yükseldikçe, ödenmesi gereken prim de yükseleceğinden düşük gelirlilerin dezavantajlı olması kaçınılmazdır. Ayrıca sigortaya başvurduğunda kesinleşmiş sağlık sorunu olanların sistem içine alınması ve sistemden yararlanması olanaksızdır. Belirtilen nedenler dolayısıyla bir ülkenin sağlık sisteminin tümüyle ve yalnızca özel sağlık sigortasına dayanması günümüzde egemen adalet ve eşitlik anlayışları açısından olanaksızdır.

5. Özel sağlık sigortası sisteminin düzgün işlemesinin koşullarından biri tarafların dürüst bilgi vermesi ve taahhütlerine uymasıdır. Bununla birlikte sistemin önemli bir sorunu da “ahlaki zaaf”a açıklığıdır. (1,2) Örneğin sisteme girmek isteyen kişiler sağlık sorunlarını gizleyebilirler. Daha sonra bu sorunlar dolayısıyla hizmet gereği doğması maliyetleri yukarı iter, dolayısıyla primlerin yükseltilmesine neden olur. Bu sorunu önlemek amacıyla sigortanın ön denetimler ve incelemeler yaptırması da yine maliyetleri ve primleri yukarı iter.

(3)

Ahlaki zaafa ilişkin bir diğer sorun ise hizmet talebi aşamasında doğar. Sigortalı kişiler açısından hizmet talebi aşamasında ek bir maliyet söz konusu değilse, bazı kişiler gereksiz ve aşırı bir talepte bulunabilir. Buna karşı uygulanan önlem harcamanın belirli bir oranının sigortalı tarafından karşılanması ya da belirli bir tutara kadar olan harcamaların sigorta tarafından karşılanmamasıdır.

Özel sigorta sisteminin bir özelliği de hekim-hasta ilişkisinin hizmet kapsamını genişleterek harcamayı yukarı itme eğilimidir. Sigorta karşısında hekim ile hastanın gereksinim ve çıkarları örtüşerek uygulanan hizmetin kapsamının genişletilmesine, dolayısıyla harcamaların artmasına yol açar. Bu özellik sistemin göreli olarak pahalı olması sonucunu yaratır. Sigortanın önlem niteliğinde denetleme ve incelemeleri arttırması da harcama arttırıcı bir etki yapar.

6. Sağlık hizmetinin önemli bir özelliği de “asimetrik enformasyon” kavramı ile ilişkilidir. Hekim-hasta ilişkisinde tarafların sağlık sorunu ve giderilmesi hakkındaki bilgi düzeyleri arasında çok büyük bir fark vardır. Hasta başka hizmetlerde pek görülmeyen ölçüde kendi gereksinimlerinin ve talebinin belirlenmesini hekime bırakmakta, hekim bir yandan hizmet sunan kişi rolünü, öte yandan hastanın ajanı rolünü oynamaktadır. Bu ilişkide hekim hizmeti arz eden taraf olmakla birlikte, aynı zamanda talep yaratabilme ve talebi yönlendirme açısından büyük bir güce sahiptir, bu güç sayesinde sunulan hizmetin kapsamını gereğinden fazla genişletmek ve harcama düzeyini yukarı doğru itmek olanağı vardır.

Sağlık hizmeti piyasa kuralları içinde sunuluyorsa, bu olanak daha büyüktür.

Yukarıda sıralanan özelliklerin sonucu olarak sağlık hizmetleri sektörünün iki ana alandan oluştuğu görülür: sağlık hizmetinin üretimi / sunumu ve finansmanı. Finansman alanı diğer hizmetlerde rastlanmayan ölçüde kapsamlı ve önemlidir.

Sağlık hizmetlerinin üretim ve sunumunu üç kümede toplayabiliriz.

a) Bireysel üretim ve sunum (örneğin muayenehanesinde hizmet sunan hekim, diş hekimi), b) Özel sağlık kuruluşu (hastane, dispanser, poliklinik, tanı laboratuarı vb.) Bu küme de kendi içinde ikiye ayrılabilir: Doğrudan kar amacıyla kurulmuş özel girişimler ve birincil amacı kar olmayan vakıf vb. tarafından kurulmuş sağlık hizmeti birimleri, c) kamusal sağlık kuruluşu (kamu kesimi içinde yer alan hastane, dispanser, poliklinik vb.)

Sayılan üç kümeyle ilgili olarak iki noktanın vurgulanması öncelikle gereklidir. Bireysel üretim ve sunumun payı sürekli olarak gerilerken özel ya da kamusal kuruluşların payı artmaktadır. Tıbbi bilginin derinleşmesi, uzmanlık dallarının artması yanında teknolojinin ilerlemesi ve paralel olarak daha büyük sermayelere gereksinim duyulması hizmet üretim ve sunumunda kuruluşların rolünü ön plana çıkartmaktadır. (3) O kadar ki, Türkiye dahil birçok ülkede hastane zincirleri görülmektedir. İkinci nokta ise şudur: Sistemde özel ve kamusal sağlık kuruluşlarından hangisinin yaygın ve ağırlıklı olduğu, ülkelerin geçmişten gelen sosyal ve politik koşullarının bir sonucudur. Örneğin ABD’de özel sağlık kuruluşları, İngiltere ve İsveç’te ise kamusal sağlık kuruluşları egemendir.

Sağlık hizmetlerinin finansmanı ise dört kümede toplanabilir:

a) Doğrudan ödeme (İngilizce’de yaygın terimle “cepten ödeme”), b) Özel sigorta sistemi, c) Kamusal sigorta sistemi, d) Vergi ile finansman.

Sayılan dört kümeden doğrudan ödemeyi tüm ülkelerde görmek olanaklı olmakla birlikte, toplam harcama içindeki payı sürekli olarak gerilemiştir. (4) Özel sigorta ABD’de olduğu gibi sistemin temel öğesi olabileceği gibi, sosyal sigortanın ya da vergi ile finansmanın egemen olduğu bir ülkede de varlık gösterebilir. Vergi ile finansman İngiltere, İtalya, İsveç gibi ülkelerde egemen olan sistemdir.

Üretim/sunum alanındaki üç seçenek ile finansman alanındaki dört seçenek arasında çok çeşitli kombinasyonlar kurulabilir ve uygulamada kurulmaktadır. Örneğin vergi ile finanse edilen bir sistemde sağlık hizmeti üretim ve sunumu kamusal sağlık kuruluşlarınca gerçekleştirilebilir. Ancak üretim ve sunumun kamusal sağlık kuruluşlarınca gerçekleştirildiği bir sistem kamusal sigorta ile de birarada bulunabilir. Anılan iki düzende de özel sağlık kuruluşlarından da hizmet satın alınabilir. Sistemlerin herbirinde aktörlerin davranış amaçları ve sistemin özendirici ve caydırıcı etkileri farklıdır.

Hangi sistem olursa olsun, değerlendirmede öncelikle rol oynayacak iki ölçüt vardır: Kaynak kullanımında etkinlik ve hakkaniyet. Etkinlik iki düzeyde düşünülür: a) Belirli bir sağlık hizmetinin en az kaynak kullanımı ile gerçekleştirilmesi (teknik etkinlik) ve b) üretilen sağlık hizmetlerinin toplumun refahına en büyük katkıyı sağlayacak biçimde belirlenmesi. Birinci konu belirli hizmetlerin nasıl üretileceğine ilişkindir, ikinci konu ise hangi hizmetlerin

(4)

üretileceğine ilişkindir. (5) Sağlık hizmetlerine ayrılan toplam kaynak ne olursa olsun, bu kaynak kullanılırken hangi hizmete ne kadar kaynak ayrılacağı ve belirli bir hizmete ayrılan kaynağın nasıl kullanılacağı soruları son derece önemlidir. Bu sorular sağlık ekonomisinin ilgilendiği konuların başında gelir. Benzer biçimde hakkaniyete ilişkin analizler ve tartışmalar da sağlık ekonomisinin önde gelen konuları arasındadır.

Sağlık ekonomisinin en çok ilgi çeken konularından biri de sağlık harcamaları ile ilgilidir. Bu konu uluslararası karşılaştırmalar açısından da önem taşır. Sağlık harcamaları ile ilgili olarak çok çeşitli ölçülerden yararlanılabilir. En önemli ölçüler şunlardır: a) Bir toplumda yapılan yıllık toplam sağlık harcaması, b) Toplam sağlık harcamasında kamusal ve özel harcama payı, c) Kişi başına sağlık harcaması, d) Toplam sağlık harcamasının GSYİH’ye (gayrısafi yurtiçi hasılaya) oranı, e) Kamusal sağlık harcamasının GSYİH’ye oranı, f) Kamusal sağlık harcamasının toplam kamu harcamasına (bütçeye) oranı.

Bu ölçülerden herbirinin anlamı, dolayısıyla yararı farklıdır. Burada söz konusu ölçülerle ilgili olarak önem taşıyan iki noktaya değinmek yararlı olacaktır.

Tablo 1: Kişi Başına Sağlık Harcaması

( $, Satınalma Gücü Paritesine Göre, 2001) ABD 4887 Almanya 2808 Avustralya 2350 Avusturya 2191 Birleşik Krallık 1992 Danimarka 2503 Fransa 2561 Hollanda 2626 İspanya 1600 İsveç 2270 İtalya 2212 Japonya 1984 Kanada 2792 Norveç 3012 Portekiz 1614 Yunanistan 1511 Kaynak: OECD Health Data 2003

a) Para birimiyle ifade edilen ölçüleri (toplam sağlık harcaması ve kişi başına sağlık harcaması) kullanarak yapılan uluslararası karşılaştırmalarda ortak para birimi olarak ABD doları kullanılmaktadır. Harcama tutarları yerli para biriminden dolara çevrilirken ilk akla gelen ve daha yaygın olarak kullanılan ölçü cari döviz kurudur. Basit olmakla birlikte bu yöntem yanıltıcı çözümlere götürür, çünkü doların satınalma gücü tüm ülkelerde aynı değildir. Genel bir değerlendirme olarak şu söylenebilir: Doların satınalma gücü az gelişmiş ülkelerde daha yüksektir. Yerli para biriminden dolara geçerken cari döviz kuru yerine doların satınalma gücüne dayanılması daha doğrudur. OECD tarafından hesaplanan satınalma gücü paritesine (SAP) göre hesaplanmış “Kişi Başına Sağlık Harcaması” tutarları Tablo 1’de sunulmaktadır. 2001 verilerine göre söz konusu tutar ABD’de 4900 dolara yakınken, Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerde 1500-1600 dolar dolayındadır. Az gelişmiş ülkeler grubunda bu tutar çok daha azdır. (Türkiye için 400 doların altındadır)

(5)

b) İkinci önemli nokta mutlak tutarlar yanında, yapılan sağlık harcamasının o ekonomi için göreli payının bilinmesidir. Bu konuda ilk akla gelen ve en yaygın olarak kullanılan ölçü “Sağlık Harcamasının Gayrısafi Yurtiçi Hasılaya Oranı”dır. Gelişmiş ülkeler grubu için söz konusu oranın yüksekliği Tablo 2’de ortaya konmaktadır. (6) Tabloda yer alan ülkeler için söz konusu oran %7.3 ile %13.1 arasında değişmektedir. Bu ölçüde büyük bir farklılaşmanın nedenleri sağlık ekonomisinin önde gelen inceleme konularından biridir. Ülkelerin uyguladıkları sağlık hizmeti üretim-sunum ve finansman sistemleri harcamaların seyri üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. Örneğin hem hizmet üretim ve sunumunda, hem de finansmanda piyasa mekanizmasına ve özel sektör üretimine öncelik veren ABD’de oranın en yüksek oluşu bir raslantı değildir. Harcama düzeyleri ve oranları ile ilgili olarak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da şudur: Harcamanın yüksek oluşu başlıbaşına bir hedef olamaz.

Yukarıda değinilen ölçülerin tümünü “Sağlık Harcaması Göstergeleri” başlığı altında toplayabiliriz. Daha aydınlatıcı olan bir grup ise “Sağlık Hizmeti Göstergeleri”dir. Bunu da iki altbölümde ele alabiliriz. “Girdi Göstergeleri” (hastane yatağı sayısı ve nüfusa oranı; hekim sayısı ve nüfusa oranı gibi) ve “Çıktı Göstergeleri” (aşılama sayısı ve oranı gibi). Son tahlilde önemli olan ise “Sağlık Düzeyi” göstergeleridir (doğuştaki yaşam beklentisi, bebek ölüm hızı gibi).

Tablo 2: Sağlık Harcamasının Gayrısafi Yurtiçi Hasılaya Oranı (%)

1990 2000 ABD 11.9 13.1 Almanya 7.8 8.9 Avustralya 7.1 7.7 Avusturya 8.5 10.6 Birleşik Krallık 6.0 7.3 Danimarka 8.5 8.3 Fransa 8.6 9.3 Hollanda 8.0 8.6 İspanya 6.7 7.5 İsveç 8.2 8.4 İtalya 8.0 8.2 Japonya 5.9 7.6 Kanada 9.0 9.2 Norveç 7.7 7.7 Portekiz 6.2 9.0 Yunanistan 7.4 9.4

Kaynak : OECD Health Data 2003

Tablo 2’de dikkati çeken noktalardan biri de, 1990-2000 arasında sağlık harcamasının oranının hemen tüm ülkelerde yükselmiş olmasıdır. Bu artış özellikle 1960’lardan bu yana göze çarpmaktadır. Bu artışta rol oynayan başlıca etkenler tıbbi bilginin genişlemesi ve yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, teknolojinin hızlı ilerleyişi, yaşlı nüfusun oranının yükselmesidir. Bu süreçler sağlık harcamalarını sürekli olarak yukarı ittikçe sağlık hizmetlerinde etkinliğin yükseltilmesi ve savurganlığın önlenmesi gibi konuların,dolayısıyla sağlık ekonomisi çalışmalarının önemi artmaktadır.

(6)

Sağlık ekonomisi öğretimi ve araştırmaları konusunda gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasında önemli bir mesafe olduğu ve Türkiye’de sağlık ekonomisi çalışmalarına çok daha fazla önem verilmesi gerektiği açıktır. Bu alanda disiplinlerarası ekiplerin ve programların oluşturulması özel bir önem taşımaktadır.

KAYNAKLAR

1. Phelps CE, Health Economics, Second Edition, Addison-Wesley, Reading, Massachusetts, 1997.

2. Sherman F, Goodman AC, Stano M, The Economics of Health and Health Care, Second Edition, Prentice Hall, Upper Saddle Rivev, 1997. p: 143-186

3. Salmon JW, Organizing Medical Care for Profit In: McKinlay JB, Ed. , Issues in the Political Economy of Health Care, Tavistock Publications, New York, 1984.

4. Appleby J, Financing Health Care in the 1990s, Open University Press, Buckingham, 1993.

5. Drummond MF, Principles of Economic Appraisal in Health Care, Oxford University Press, Oxford, 1985. 6. OECD, Health at a Glance, Paris, 2003

Referanslar

Benzer Belgeler

Acil sağlık hizmetleri dersinin amacı: öğrenciye yönetmelikleri, mevzuatları, acil sevisin yapısı ve işleyişi hakkında bilgilendirmektir. Dersin Süresi

● Hane halkı ve firma davranışları hakkındaki temel kavramları ve sırasıyla hane halkının ve firmanın fayda ve kâr maksimizasyon hedefleri ve yöntemlerinin

Vakfiyenin 35. sayfasında hekimlerin taşıması gereken vasıflara şu şekilde yer verilmiştir: Müşarünileyha vâkıfâ hazretleri şart etmiştir ki, iki nefer

Dirofilariasis is a mosquito-borne zoonotic nematode infection caused by Dirofilaria immitis, D. The infec- tion affects both dogs and humans throughout the world. The pathogens

51 Doktor ve cerrahlara verilen maaşlara baktığımızda 1799 senesinde donanma kalyonlarında görev alan Asar adlı cerraha 150 kuruş 52 , 1828 ve 1829 tarihleri

Daha geniş bir çerçevede sağlık ve hastalık, sosyologlar tarafından öncelikle sosyal bir problem

kalar, uzun süreli tedaviler, pansuman, enjeksiyon vb.) 7.Kronik hastalıkların takibi (ileri düzey kalp yetmezliği, bazı kanser kür tedavileri, diyabetik ayak bakımı vb.) 8.Evde

Aynı kanunun ilgili mad- desinde “diploması veya meslek belgesi olmadan bu mad- dede tanımlanan meslek mensuplarının yetkisinde olan bir işi yapan veya bu unvanı takınanlar