• Sonuç bulunamadı

Leblebici Horhor'un başına gelenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Leblebici Horhor'un başına gelenler"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tanzimat devrinin sahne hayatında muvaffakiyetli bir

silkinmenin parlak bir tezahürü olan bu güzel eserin

naehil ellerde ne kadar acıklı bir hale geldiğini

görmek ibret alınacak bîr hâdisedir

Y a z a n :

K

onservatuvar aylık tarihî konserlerini» -saatini değiştir iniş. Bundan sonra bir mü­ samereye gidilir gibi saat sekiz bu­

cakta tiyatroda hazır bulunup gece nin muayyen saatine kadar hoşça va­

kit geçirmeğe imkân olmıyacak. Konser, saat altıda başlayıp sekiz buçukta bitiyor. Eski bir itiyad ile bu musiki .ziyafetinin saatine dikkat etmiyenler benim gibi müsamereye saat sekiz buçukta gelecekler ve kon serin nasıl olduğunu ancak seyirci­ lerin yüzünden okuyacaklardır. Ken ■üi kendime homurdanarak, köyüme dönmek üzere çantamı bıraktığım yere doğru giderken birden «Ses Ti­ yatrosu» nun önünde olduğumu his­ settim Bir müddettenberi bu tiyat­ roda «(Leblebici Horhor» operetinin verildiğini duvar ilânlarından öğren­ miştim. Geçen sene C e m a l Reşidin bir operetile îlk muvaffaki­ y e tli adımını atan bu müessesenin el

bette bu güzel eseri de, kendinden bahsettirecek bir hünerle sahneye koymuş olması lâzımdı. «Leblebici» yi seyretmek suretile hem bir dalgın lığın zararını telâfi etmiş, hem de nefis bir eser seyretmiş olacaktım. Salona girdiğim zaman birinci perde nin «koro» su henüz başlamıştı; Hur şit bey, etrafında dalkavuklarla Kâ.- ğıthane eğlentisinde idi.

Operet yalnız mevzu ve musiki demek değildir. Dekor, ziya, renk ve elbisenin çok büyük rolü vardır. Haî fcuki birinci perdenin seyri ilerledik­

çe hayal kırgınlıkları da başladı. Eski klâsik operetlerde ses ve rol taksimatı bir tasnife tâbidir. Evve­ lâ «Gran prömiye» vardır tâ «İhti­ yar komik» rolünü yapar. Sonra «te nor» ve «Bariton», bizde âşık yahut «sirar» denilen «jön prömiye» dir. Ayrıca iki tane «triya l» denilen ko­ miklerle birinci ve ikinci şantöz ve nihayet sesleri ikiye taksim edilen kadın ve erkek koro şefleri ve erkâ­ nı ile tasnif tamamlanmış olur.

«Kornvil çanları, gece gündüz, güzel Helen, Madam Ango’nun kızl» gibi eski operetlerde daima bu tas­ nif takip edilir. «Leblebici» opereti­ nin bestekârı da eserinde bu usulü takip- eylemiştir. Leblebici Horhor a- ğa, Gran prömiyedir, Hurşit bey te­ nor yahut bariton jön prâmiye, San sar Haşan ve Cingöz, «triyal» lerdir. Fadime birinci, Kamer ikinci kantat- ristir.

Eski Ses Tiyatrosunda «Leblebici Horhor» opereti oynansaydı ben bu esasları ele alarak rejisörü, dekora­ törü, sahneye koyanı, musiki heye­ tini idare edeni, artistleri bazı nok talar hakkında irşad etmek üzere tenkit edecektim. Fakat Ses Tiyatro su böyle bir edebi hâdiseye sahne olmadığı için bu yazım eğlence!! bir hasbıhalden ibaret kalacak.

Acaba bu eserin bestekârının va­ risleri yok mudur? Söz sahibi hısım akrabasından, eş dostundan Wç kim se kalmamış mıdır? Kalmışsa ne­ den bunlardan biri çıkıp da:

— Yahu! Sizin büyük babamızın yahut amcamızın, dayımızın, ahba­ bımızın bir eserini bu hale koymağa ne hak ve salâhiyetiniz var? demi­ yor.

Sanata karşı yapılan bu «van- dal» liğe nasıl müsaade ediliyor? Ben bu opereti muhtelif kumpanya­ larda seyrettim. Ömrümde böylesinl görmedim. Neresinden başüyacağamı

Re f i ’ Cevad

U L U N A Y

bilmiyorum. Artistlerin kifayetsizli­ ğini mi anlatayım? Musiki parçaları nm yanlışlığını mİ yazayım? M ev­ zuun tah rifin i,ini göstereyim? De­ korların fakirliğini, elbiselerin ber hatlığını, makyajm maskaralığını mı belirteyim. Şaşırdım gitti. (Bir şey için «ne oldu?» dememeli. «Ne olacak?» demeli) meselini burada kullanabiliriz. Eserin bestekârı olan büyük sanatkârdan onların hesabı­ na a f talep etmeğe naetburum. Çu- haciyan hu eseri vücuda getirdiği zaman hiç bir vakit bu şaheserin bu hale gelebileceğine inanmamıştır. Bundan ufak bir «iştibâh» ı olsa bu­ nu, ne «Köse kâhya» yı, ne de «A - rifin hilesi» ni yapar bestekâr ola­ cağına Balıkpazannda topik satma y i tercih ederdi.

Birinci perde Bdğ^hanedir. Bir­ az tiyatro hakkında fikri olan bir a- dam bu Kâğıthane kelimesinin üze­ rinde neler yapmaz? Sahneyi bir mmyilfâr haline koyar. Eski hayata ait n e,-Kadar teferruat vardır ki bu perdeye âdeta bir müze şeklini ve rirdi. ffiia lî gömlekli hamlacılar, ho­ roz şekeri, kuş lokomu satan seyyar esnaf, çiftenâra ve zurnacılar, öbek öbek toplanıp rakseden çingene kız­ lan, muhtelif eğlentiler, horalar, de­ rede kayıklar, kol gezen yeniçeriler, devre göre kıyafetler ve daha neler, de neler!.. '

Bütün bunların yerine kafasına heybe büyüklüğünde ne idugî belli­ siz bir serpuş geçirmiş, üzerine de beyaz bir- imam sarığı sarmış, sır­ tına belinden ince bir kuşakla sıkıl­ mış kolsuz bir kürk geçirmiş bir Hurşit beyle etrafında sefalet dene­ cek kadar perişan kıyafetti acaip yüz lü, acaip külâhlı, acaip makyajlı ye­ di sekiz kişi görüyoruz. îşte bun­ lar Hurşit bey gibi bi^mirasyedinin paçaları ka.sıklarmdaJJaşağı inmi- yen zeybek poturla «va b iid ir: kıllı ve çıplak ve sıska balakları ile de­ kor ve elbiselere yeni bir sefalet lev hası daha ilâve etmektedirler.

Birinci perdede mevzuun hangi devre ait olduğunu tâyine imkân yoktur. Horhor ağaya bakılırsa baş tâki fes müstesna bu kıyafet son devre aittir. Hurşit bey bizi üçüncü Selime kadar geriletebilir. Sansar Haşan, yirmi sene-evvelki korucula­ rın kıyafetini ahgıştır. Fadime ise Türk kıy af etn amfisinde sokakta ras- lanmıyan bir imdin giyimidir. Bütün, bu çorbayı ba#ı börekli bir yeniçeri, zabiti ile uzlaştırmak için havsala genişliği kifayet etmez; yürek ge­ nişliği de ister.

Leblebicinin şark musikisi ile garp tekniğini bir dereceye kadar uz­ laştırmağa muvaffak olan en güzel parçalarından biri başlıyor. «Bahar geldi...» diye girişen bu parça baş kantatrisin yani Fadimenin sahneye çıklşmı müjdeliyor: Dere olduğu zan edilen noktada bir Balıkçı kayı­ ğının yan maketi görünüyor. İçe­ riden üç kadın nasıl sığıştıklarına hayret ettikleri bu kayıktan bir an evvel feraha ermek istiyorlarmış gi­

bi tehalükle dişraı fırlayorlar. K a­ dınlar başlarına sünnet çocuklarının içi mukava kaplı takkelerinden bi­ rer tane koymuşlar; üstüne iliştir­ dikleri biri tülün yarısı ile de yüzle­ rinin ağız kismıat kapamaktadırlar. Nerede o hanim iğnesi piyade kayı­ ğa yaslanan püf yaşmakla, dantçj şemsiyeli canan? Kadınlar kayık de n8en bu oyuncağın içinden çıkarılan hasır örmeli bir kahve iskemlesine basarak sahneye atladılar.

Şarkta kadın naz, niyaz, istiğna, aciz numunesidir: Minimini adımlar­ la yürür, ancak ipek halılara 'basar,- dadısının, lalası haremağâsınm yardı­ mı olmaksızın tflr karış yüksekten, inemez. Halbuki karşımızdaki kadın la r da tramvay uyarken Wîe utlıya- cak bir hoyratlık var. Velhasıl, lai* birisinin temsil edeceği rol ’hakkın­

da ufak bir fik ir edinınodiklerine şüphe yoktu. Kabul ediyorum: Ma­ zurdurlar." Ne yaşları, ne de başlan buna müsaittir. Fakat ilânlarda mon taj kelimesinin yanında bir A. Ma- dat ismine tesadüf ettim. Bu zat be nim bildiğim Madat'sa tiyatronun pek eski emektarlarındandır. Leblebi ci Horhor gibi çalışma ufukları ala­ bildiğine geniş bırakılan bir eserde temenni edilen tekemmülü acaba ne den yapmamış ?

Bundan otuz altı sene evvel Reşat Rıdvan Tepebaşı kışlık tiyatrosun­ da Leblebici Horhor ağa operetini oynatmak istemişti. Tiyatro bahsin­ de idaresizliğinden başka bir kusuru olmlyan bu adanı Kâğıthane perdesi için Ayvansaraydan hakikî bir çen­ gi kolu getirtmişti. Bugünkü Karlo Kapocellinin babası Sinyor KapoÇeüi nin bu koro heyeti • piyanosunun et­ rafına tophyaı-ak çalıştırdığına şa­ hit olmuştum. Leblebici tenor eksik­ liğinden oynanamadı. Nihayet Vefalı Emin adında eski dostlarımdan biri nin sermayesile bu şaheser Benli'-an kumpanyası taraf ından aynana bildi. Ondan sonra yine Çuhaeiyan’ın eseri olan A rifin hilesi gibi önüne gelenin tasarrufuna bırakünııs olacak kî .ge­ çen akşam gördüğüm gfM kaba Iâ~ tifelerle. halktan kahkaha toplaniavl ' sanat zanneden -nüktesiz tulûatçıla­

rın elinde, keşkül hizrrçetini. görmek­ tedir.

İkinci perdede Fadime, Kamer, Sansar ve Hurşit beyden mürekkep Kuvarettoda - Kaıriar»" e- ait parçayı da. Fadime okumak suretile arkada­ şını* tam zamanında imdadına yetiş mek lütufkârlığında bulunmasını minnetle kaydetmek lâzımdır.

Operetlerde canlı havalar ve sah-, neler vardır. Meselâ Horhor ağanın

kızını kurtarmak için leblebicileri seferber ederek: «Biz Köroğhı yav- rusuyuz korkmayız.,« türküsü eserin' en güzel parçalarmdan biridir. B ü güzel sahnen:m ne hale konduğunu görüp de esere de. bestekâra da. se­ yircilere de acımamâk elden gelmez. Koro için röle ve vaziyete göre elbi­ se değiştirmek namrle bir şey mev­ cut olmadığı için karşımızda leble-' biciler yerine bir alay dilenciler gör dük ve onları eRerindekî sopalar, bü ründükleri palaspareîerie muharrem de ev ev pirinç bulgur dilenen goyoy cular sandık.

Artistlerin hüviyetini tetkik eder ken Sadi Tekin yerine Leblebici Hor "h o r rolünü oymyanm büyük Sıtruri ve Hurşit beyin de A li Süruri oldu­

ğunu gördüm. Bu iki kardeşi bir ke­ re de «Maskot» da görmüştüm. Saa sar Haşan rolünü yapan sanatkârı gözüm ısırdığı halde birdenbire tanl yamadığı Nihayet ilâna baktığım za man bunım sevimli artistlerimizdeni Muammer Karaca olduğunu görünce hayretlere düştüm. Karşımda San­ sar Haşanı oymyarUn bir vaki İlet Şehir Tiyatrosunda iken baklanda sütun sütun yazılar yazarak takdir eylediğim Muammer olduğuna kiri inanır? O vakitler gnç •’V ’ esler ibdâ eyliyeoeği zaman eserler tetkik eder, yapacağı rtfle bir şahsiyet verme'« için uzun uzadıya, çakşırdı. Beğe­ nilmemek, muvaffak olamamak kor­ ku pile titrerdi. O sanat asıkının ye­ rine şimdi karsımda böyle fena ha-- zırlanmış bir piyeste oynayan bir Mu ammer Karaca görüyorum.

Yukarıda söylediğini meseüi biı daha tekrarlıyayîm: İnsan ne ol­ dum? dememeli: ne olacağım deme

li!

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yayın Yüksek Kurulu ve Medya Etik Kurulu her ne kadar da bu konularda hassas olsalar da medya okuryazarlığı konusunda gerekli eğitimin hem öğrencilere hem de ailelere

Yerini belirtmek istediğimiz bir A noktasından geçen uçlaklar çemberinin başlangıç yarı-çemberine göre yaptığı iki düzlemli açı, düzeneğin genellikle

[r]

Ancak karbon, bun- lardan farkl› ola- rak normal koflullarda oksijenle birleflerek karbon dioksit gaz› oluflturuyor.. Kat›- laflmas›, yani “kuru buz”a dö-

Kurucular, listeleri ve belgeleri verdikten sonra Cinnah C add esin ­ deki parti merkezine gelen Arıkan, Vatandaş Partisi’nin bez üzerine ya­ pılmış amblemini (sağ elle

En sık basit atipisiz endometrial hiperplazi 83 (% 56.08) daha az sıklıkta kompleks atipili hiperplazi 31 (% 20.93) basit atipili hiperplazi 24 (% 16.21), kompleks

For these two reasons, the mystics who exp erience this observation in ecstasy use symbols for its description.. But no one can enter this sun because his

CASUSLAR - POLİSLER Gerçekten garip bir durum­ daydı. H er sabah koltuğunun altına sıkıştırdığı bir tomar desen veya guaşı ele geçirmek için bir sürü