■n~ç>m&Ly
ü
azaróla
■RÜŞTÜ
ŞARDAC-OLMADI HACI ARİF
B EY OLMADI
Aylarca önce gazetelere yansımıştı. Haberin gerçekle şeceği anı, sabırsızlık, memnunluk, biraz da kuşkuyla bekledim.
-“H acı Arif Bey ek ran a geliyor.” Haber buydu. Kuşkumun nedeni de bu kadar iyi hazırlandıktan sonra, dizinin kusursuz sunulup sunulmayacağından kaynakla nıyordu.
Nihayet geçen gece H acı Arif Bey senaryosunun ilk bölümünü izledik.
Devlet kuruluşu olan TRT’de, klâsik Türk müziğimizin dehâlarını, yaşantılarıyla görmek ne güzel! Ne var ki, beklenen senaryo, bu olmamak gerekirdi. Bunca kame ra, stüdyo çalışmaları boşa gitmiş. Yanlışlar, eksikler peş peşe sıralanmış. Güzelim konu, tu-kaka bir senaryo için de cıvımış.
Eser, Eyyûbî M ehm et Efendi’yi, küçük H acı A rife meşk ettirirken büyük besteci Zekâi Dedeyi gölgeledi ve klâsik musikimizin her dalında dehaya yakın eserler vermiş olan Zekâi Dede, kendi ölçüsünde büyük bir musiki ve beste adamı olan M ehm et Efendi’nin altında gösterildi. Bir çam devrilişidir bu çok ayıp!
Ekran. H am am izade İsm ail Dede Efendi yi, 6 ya şındaki H acı Arifle, al gülüm ver gülüm, karşılaştırıp duruyor o günlerde D ed e’nin fâni hayata gözlerini ka paması yakın. Dâhî bestecimiz, padişaha kırgın, çevreye küskündür, ortalıkta görülmez. Hiçbir kurgu vesilesi, iki yıl sonra H icaz’da vefat edecek olan D ed ey i, bir zıpzıp gibi ortalıkta yuvarlıyamaz. Konu, araştırılmadan, tam öğrenilmeden yapımcılığa kalkılır mı? Gerçekçi eserlerde elbette ki sanatçı hayalinin de payı vardır. Ama bunun bir de sınırı olmak gerekir. Büyük komedyen Loui Jo u v e t,
“Bir A rtiste S eslen iş” adlı makalesinde şöyle demişti:
-“B en size, hayal sofrasına oturm ayın dem iyo rum . A m a oradan faydalanm anız tadım lık olsu n ; ç a la kaşık d eğ il.”
Senaryoda, besteci ve divan sahibi M ahmut C ela-
leddin P aşa ile Eyyûbi M ehm et Efendi konuşurken, “kapsam” sözünü duydum. Türk Dil Kurum u’nun uğ raşlarını -Ayrıldığım noktalar dışında- yürekten benimse rim. Afedersiniz ama, birbuçuk yüzyılın daha gerilerinde yaşamış olan bu iki musiki ustasını getirip Dil Kurum u - na kaydetmeye de hakkımız yok ki.
B e ste Nigâr Haşini Bey, pekâla bu işi yapabilecek ken. H acı Arif Bey i. Sultan M ecid’e D onizetti P a şa tanıtıyor. Hadi buna da kurguda bir hava değişimi diye lim. Ya o kayıtlar?
H acı Arif B ey ’den seçilen bir şarkı var. Musikimizin yüz akı olup gönüllerimizde taht kuran sözleri çok edepli, saygılı, muhayyer şarkı:
“Iltim âs etm eye, yâre varınız. K ula kul oldum am an , kurtarınız!”
Şarkının playback’le kaydedildiği anlaşılıyor. Hadi bu nun da zorunlu bir teknik gerekçesi olabilir. Peki, sazdan gelen ara nağmelerle ses bölümlerinin birbirine giriş da laşmasına ne diyelim? Ne usul kalmış, ne ses-saz uyumu. Arızalı ses dalgaları, ipini koparmış, fır fır dönüyor orta da.
A h m et Ozhan'ın duyarlıklı, derin inleyişli, şurup gibi sesini dinlemekten başka bir hayrını görmedik birinci dizi nin.
Programın sonunda alt alta sıralanan uzman adlarının afilerini ve kendi kendilerini pöhpöhlemelerini. ilgililer bilmem ki bir teselli mi sayacaklar?
-Senaryo: Falan uzman. -Dekor: Filan uzman.
-Ses kaydı: Bu daha da büyük usta.
-Kameramanlar: Oh, oh! Büyüğün de büyüğü uzman lar.
Ekranı kaplayan bu ünlü ustalann isimleri arasında gözlerimiz stüdyonun süpürücüsünü de aradı, adını ne den unutmuşlar bilmem !
Bestecinin, güfte sahibinin ismini, (vakit alıyor) diye, çoğu zaman söyletmeyen TRT yapımcılarının, işte H acı
Arif Bey in ruhuna eza veren aile boyu listesi.
İnşallah, dizinin ikinci bölümünden daha ferahlatıcı ve güzel izlenimlerle ayrılırız.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi