• Sonuç bulunamadı

Şiir sevmek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiir sevmek"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

akan zaman, duran zaman

melih cevdet. anciay

Şiir Sevmek

f

* i & ? 6 2 A

Divan şairleri, şiirlerini «söylerlerdi», demek «yazmazlardı». O yüzden Yahya Kemal, «Ben o şıınmı şurda yazdım» demez, «şurda söyledim» derdi. «Şiir söylemek» esinlemeği, «ya* mak» ise yapmağı (uğraşmağı) gösterir. Yeni şiirin düşünürlerinden olan Sabahattin Eyub- oğlu, «Şiirin yapısı» adlı bir dizi yazısında, bu ayırdı yetkinlikle ortaya koyar ve ilginç olanı, şüri yapanlar arasında Yahya Kemal’i de örnek olarak verir. Gelenek uyarınca, biz­ de, ozanın her an esinli olduğuna inanılırdı. Halit Fahri Ozansoy, bir gece, Kalamışta meh­ tap seyretmeğe çıkmış sandalla, anlatır, san daldaki hanımlardan biri ayışığmdan duygula­ nıp. günün ünlü ozanına, «Bir şiir söylesenize mehtaba» demiş. Üstat o sırada esinli miydi, değil miydi, orasını bilmiyoruz. Nurullah

Ataç’tan dinlemiştim; bir akşam Büyükada’ ya giderlerken, Halit Fahri Ozansoy, yeni yazdığı şiiri okur Ataç’a vapurda, «Nasıl buldun?» diye sorar. Şiir aruzla yazılmış ol­ duğu İçin, belleği çok güçlü olan Nurullah Ataç şıp diye kapmış, «Nerden çaldın bunu Halit Fahri» demiş ve okuyuvermiş baştan sona o şiiri. Zavallı Halit Fahri’nin düştü­ ğü durumu düşünün!

Benim de boyuna şiir yazdığımı düşü­ nenler olmuştur. Bir gün Üsküdar’dan yürü­ yerek Kuzguncuk'a gidiyordum; Paşaliınanı' na geldiğinde, evden çıkarken anahtarı al­ dım mı, almadım mı diye kuşkuya düştüm, aradım ceplerimi yok. Elimle şakağımı uğuş- turup denize bakarak başladım düşünmeğe. O sırada oradan geçen bir arabada tanıştı­ ğım bir avukat hanım varmış, «Şiir yazıyor, aman seslenmeyelim» demiş arkadaşlarına. Beni gördüğünde, «Geçen gün Paşalimanı’ nda denize bakarak şiir yazıyordunuz, ne güzel!» demez mi? İşin içyüzünü anlatsam, biliyorum ki inanmayacak, şiir yazarken ya­ kalandığım için utandığımı sanacak. Sustum. Bir gün de BabIâli’de bir kaldırımdan Öteki kaldırıma dalgın dalgın geçiyormu- şum, aşağıdan gelen bir dolmuşun sürücüsü nerdeyse sövecek olmuş bana, bunu gören yolculardan biri, benim bir tanıdığım, «Kar­ deşim sinirlenme, şairdir o» demiş sürücü­ ye. Adam da, «ya...» demiş, «ne bileyim ben şair olduğunu. Vah vah, az kaldı ağzımı bo­ zacaktım.»

Şoförün sözünden anlaşılacağına göre, ozanlar hep şür yazdıkları için dalgın olu­ yorlar demek, ya da öyle sanılıyorlar. Be­ nim böylesi dalgın bir ozan arkadaşım olma­ dı hiç. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir ki­ tabında, Ahmet Haşim’in bir mevsim boyu, İzmir’deki evlerine konuk olduğunu, ama bu süre içinde hiç şiir okumadığım anlatır. Ha- şim’i tanımadım; ama şiirlerinden belli ki, kulağa değil, göze önem veriyordu o. Yalnız­ ca boyadığı görünümleri düşünerek söylemi­ yorum bunu, şiirde dizelerin sıralanışı da bir görünüm koyar ortaya, okuru gizliden etkiler bu sıralanış. Haşim, «seccade» ile «Diinyada»yı ayaklandırdığında, yeni abece­ miz yoktu daha ortada, nasıl okuyabilirdil Onun, şiiri musikiye benzetmesi çok başka anlamdadır; resmin musikisi varsa, şiirin de vardır, o kadar. Musikinin, varlığını tanıt­ lamak için nasıl bir aracıya gereksinmesi yoksa, resmin de, şiirin de yoktur. İşte Ha­ şim, şiiri, bu anlamda musikiye yaklaştırır Yoksa o, alev sözcüğünün yazımında alevin kıvrımlarım gördüğünü söylediğinde ressam­ ca düşünüyordu. Ressamlar dalgın olmazlar. Her şiiri üstünde yıllarca çalıştığını bildiği­ miz Yahya Kemal ise dalgınlığı biraz kaldı­ rır. Ama esinlenmekten gelen bir dalgınlık

değildir bu; diyelim, bir dizede yeri açık bı­ rakılmış bir sözcüğü sürekli aramadan ge­ len dalgınlıktır. Esini tümden yadsıdığım sa­ nılmasın; ama o, gelse gelse ancak çalışma sırasında gelir, çünkü «yapıcı»ya gereklidir yalnızca, esinlenmeği bekleyene değil.

Ben eskiden bitmemiş şiirlerimden par­ çalar okurdum ozan arkadaşlarıma, sonra sonra vazgeçtim bundan. Çünkü o şiirleri bu yüzden hiç bitiremediğimi gördüm. Say­ gımdan söyleyememişimdir bunu Ahmet Hamdi Tanpınar'a; bana, bitmemiş şiirle­ rinden dizeler okurdu ikide bir. Şimdi Bed­ ri Rahmi Eyuboğlu galerisi olan yer, Tan- pmar’ın evi idi o zaman. Hiç unutmam, üze­ ri kitaplar, kâğıtlarla dolu olan büyük masa­ sından bitmemiş şiirlerinin müsveddelerini almış, «Bitmemiş şiirler okunmaz, ama iki­ miz de eczacıyız» demişti. Sanıyorum kı, onun kafasmda hiç bir şiiri tam biçimini al­ mış değildi. Bakm, Tanpmar benzerdi şaire, belki o yüzden «Kırtıpil Hamdi» adını tak­ mışlardı ona. Ama ondan da çok Ataç ben­ zerdi. Şiiri ozanlardan daha çok sevenler vardır. Hattâ, yadırganacağım bile bile söy- liyeyim, ozanlar öylesine çok sevmezler şiiri, sevmemelidirler. Ben şiiri çok sevenlerden uzak durmağa bakarım. Keyif sürenlerden hoşlanmam çünkü. Bana şiir okuyacağına, otursun tavla oynayalım, daha iyi. Ahmet Muhip Dıranas, son yıllarım Yenişehir’de, bir kahvede kâğıt oynayarak geçirmişti. Bü­ yük bir ozandı,

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Güven vermeliyiz onlara Yaşamı sevmeyi öğretmeliyiz, Korkusuzca bakmayı geleceğe, Bakarlar gözlerimizin içine ‘Cesaretlendirin bizi’ dercesine Öylesine bir

BM İklim Değişiklikleri Sözleşmesi’ni imzalayan 192 ülkenin temsilcilerinin, sera etkisine karşı yeni önlemleri belirlemek için bir yılları var.. Ancak Poznan’da yapılan

Ders kitaplarının basımevi ve adreslerinin eksiksiz olması, İndeks eklenmesi, belge (pul, mektup, minyatür, gravür vb.) kullanımının artırılması, ders kitaplarının

Baktın ona sessizce uzaktan; Vurdukça bu aşkın ona aksi.... Duyan,

Boğaz’da yalı dairesi o lan ­ lar bir araya gelerek, yıkım k ararı­ na karşı ne gibi hukuki girişim ler­ de bulunabileceklerini tartışıyorlar.. Rüknettin

Anahtar sözcükler: Pulmoner emboli, trombolitik tedavi, kranial kanama Key words: Pulmonary embolism, thrombolytic therapy, cranial hemorrhage.. Geliş tarihi: 30 / 06 / 2014

Laboratuvar incelemelerinde karaci¤er fonksiyon testlerinin bozuk, idrar bulgular›n›n pozitif (Tablo 1), hepatit belirleyicile- rinden anti-HAV IgM ve IgG pozitifli¤i

Üç dört bin sene evvel ehram yapılmış, Lüksor tapınağının sütunları dikilmiş ve bütün bunlar, bizim gibi iki kollu, iki bacaklı, fakat tecrübe ve ilimce