• Sonuç bulunamadı

Boğaziçi kıyıları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaziçi kıyıları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

'TTââVO-Ç

l

,

Boğaziçi kıyılan

Bir On altıncı Asır minyatü­ ründe Üsküdar kıyıları renk renk yalılarla, selvi koruları, çi­ çek bahçeleri ve derinliğine kubbe dalgalariyle bir masal şehri kadar güzeldir.

Bu benzersiz manzarayı, bü­ tün eski eserler kâh çizgi, kâh yazı olarak tamamlar, bazan bir yabancı ressamın gravüriyle canlanmış Istinye semtinde, ba­ zan Evliya Çelebiyi dinliyerek Beykozda, Hisarlarda dolaşırsı­ nız.

Bir saltanat kayığının düme­ ninde, heybetli bir boştancıba- şı, size köy köy eski yalıların yerlerini ve sahiplerini söyler.

Asırlardır bu kıyılardan, şa­ irler, müverrihler, nakkaşlar, yabancı seyyahlar ve ressamlar gelip geçmişir. Frenk göziyle Boğaziçi mimarîsi bazan bir rüya kadar güzel ve bazan sa­ nat zevkından uzak ahşap ve şekilsiz yapılardır.

Boğaziçi Fatih’le başlamış, Kanunî ile genişlemiş, 17 ve 18. Asırlarda en güzel devirlerine erişmiştir. 17. Asırda bize Bo- ğaziçini köy köy Evliya Çelebi anlatmaktadır. Büyük Türk muharriri ve seyyahı bu canlı tasvirleri arasmda Tokat Kas­ rından da şöyle bahsetmekte­ dir: (Bir havz-ı azîm, bir şadır- van-ı ibretnüma bina olunmuş­ tur ki hâlâ beyaz cariye gerda­ nı gibi cevvi havada pürtap e- der durur ve tâ kubbei âlîsinde­ ki altın tasa su urur. Bir bahçe üstadı ve yüz adet bostancı ne­ feri vardır...)

18. Asır Boğaziçisi Rasiö’in tasvirlerinde ve Nedim’in mıs­ ralarında canlanmaktadır. Bü­ yük şair, kıyıları süslîyen renk renk kasırlar için kasideler yaz­ mış. tarihler düşürmüştür. Ba­ zı seyranlar, bazı şenlikler do­ layısıyla de 18. Asır Boğaziçisini nefis mısralariyle ebedileştir­ in iştir.

Bir gün Göksuya gitmiş: Eyvah o üç çifte l ayık

aldı kararım Şarkı okuyup geçti bir afet var içinde Olmakta derununda hava

ateş-i sûzan Ney’in diyebilmem kİ ne

hâlet var içinde Ey şuh Nedima ile bir

seyrin işittik Tenhaca varıp Göksuya

işret- var içinde mısralariyle güzel şiirlerinden birini söylemiştir.

Havaların sertleştiği bir mev­ sim sonunda sevgilisini kayıkla Boğaziçinden geçerken görmüş:

Yaklaştı şita ebri siyeh tuttu cihanı Kalmadı sabanın gezecek

tâb-ü tüvanı Kurbanın olam geçti Boğaz

seyr-ü zamanı mısralariyle devam eden gazel­ lerinden birisini yazmıştır.

18. Asırda İsanbulu görmüş o- lan D’ohsson, Boğazirinin tabii güzelliklerine hayran olmuş, fa­ kat mimarimizin zevkma vara­ mamıştır. Yabancı muharrir e- serinde bizim sayfiye evlerine olan alâkamızı ve Boğâziei ya­ lılarını şöyle anlatmaktadır:

(Türkler, bahçe işlerin* çok meraklı olmalar m a rağmen, kır hayatının bütün zevklerinden İstifade etmezler. Hükümet merkezlerindeki birkaç vatan­ daş müstesna, imparatorluk da­ hilinde şehir dışında evi bulu­ nan müsiüman pek azdır.

Yazan

Halûk Y.

Şehsuvaroğht

îstanbulda köşkler bile, diğer milletlerde olduğu gibi, birbi­ rinden ayrı bahçeler ve park­ lar içinde yükselen şatolara benzemezler, bu köşkler, Boğaz- içlnin iki sahilini süsliyen dış mahallelerde veya köylerde bu­ lunmaktadır.

Asyayı Avrupadan ayıran bu nefis kanal, İstanbuldan Kara­ deniz Boğazına kadar altı fer­ sahtan fazla bir genişliktedir. Genişliği yer yer değişir. Boğa­ zın suları, sağda ve solda büyük havuzlar ve hattâ oldukça de­ rin koylar teşkil eder. Kıyı bo­ yunca kara, anfiteatr şeklinde yükselir ve her adımda fevkalâ­ de güzel manzaralar görünür:

Kuzguncuk ve Çengelköy müstesna, şark sahilindeki köy­ lerin hepsinde müsiümanlar o- turur. Garp sahilindeki köyler ise meselâ Ortaköy, Kuruçeşme, Bebek, Îstinye, Yeniköy vesai- red; de yalnız hıristiyanlar var­ dır. (1)

Karadeniz Boğazına doğru Tarabya ve Büyükdere gibi dış mahallelerde yabancı devlet el­ çileriyle, AvrupalI aileler yazı geçirirler.

Boğaziçinde sahiller boyunca muhtelif büyüklükte kayıklarla gezilir, iyi havalarda kürekle, rüzgâr müsait olunca da yelken açarak gezilir. İşte o zaman bu güzel tabiat parçasına doyum olmaz. Evlerin basitliğine, bir­ birini tutmıyan mimarisine, bahçelerin bakımsızlığına, ya­ maçların kuruluğuna, birçok ! rıhtımların bozuk olmasına

I

i rağmen tabiatın ihtişamı seyir- : çileri hayran bırakır.

I Eğer Boğaziçinde kıyıları kap- | lıyan evler ve bahçeler sanat | zevki ile yapılmış olsalar, her i iki sahildeki yollar ağaçlarla

i kaplansa, geniş rıhtımlar yapd-

I sa bütün şehir halkı bundan is- ! tifade edebilirdi.

Bu kanalm güzel taraflarm- ; dan biri de, her mevsimde bir , sürü kayıklar ve büyük gemiler­

le dolup taşmasıdır. Boğaziçin- ' de evleri olanlar, kadılar, eski i vezirler ve bazı alelade vatan- ! daşlardır. Memur ve beyzadeler : umumiyetle buralardan akşam­

ları ve cumaları geçerler. Çün- | kü devlet merkezinde günler | çalışma ile geçer ve herkes işi­

nin başında olmaya mecburdur. I Türklerin yalı dedikleri bu say­ fiye evlerine yalnız İstanbul ci­ varında Taşlanmaktadır.

Hükümdarlar da kır hayatını pek sever görünmüyorlar. Ba­ zan yazlan ikametgâh değişti­ rirlerse de, yine şehir dışına pek çıkmazlar, ilkbaharda sarayla­ rını terkedip, harem takımiyle

birlikte Beşiktaş tarafına ge­ çerler. Buranın mevkii fevkalâ­ de güzeldir. Fakat Beşiktaştaki binanın yapısı, tezyinatı, bü­ yüklüğü, park ve bahçeleri im­ paratorluğun haşmetiyle müte­ nasip değildir. Böyle olmakla beraber Beşiktaş sarayı Osman­

lI padişahlarının yegâne sayfi-

! ye yeridir.

j Boğaziçindeki Küçüksu, İdris

Köşkü, Hünkâr İskelesi, yahut Tokat, Bebek bahçeleri, Şemsi Paşa, Dolmabahçe vesair yer­ lerdeki köşkler, padişahların gezinti esnasında uğrayıp kah­ ve içmelerinden başka bir şeye yaramaz, bunun için bu köşkle­ re Biniş yeri derler.

Hükümdarların şatolarını ve sayfiye evlerini üalıa muhteşem olarak yaptırmamalarının ve şe hirden uzak olmamalarının, hâ­ zinede tasarruf yapmak, halkın fena düşüncesine mâni olmak, şehirden ayrılmamak ve hattâ bir geceyi bile saltanat tahtın­ dan uzakta geçirmemek gibi se­ bepleri vardır.

Padişahlar daima bir isyan hareketinden korkarlar ve böy­ le bir ihtimale karşı payitahtta bulunmayı tercih ederler...)

19. Asrın birinci yarısında İs- tanbulu birkaç defa ziyaret et­ miş bir başka seyyah Miss Par- doc, bu fikirlerden tamanıiyie ayrılmakta ve Boğaziçine büyük bir hayranlık duymaktadır.

Yalıların dış tenazura ehem­ miyet vermiyen mimarîsinin mânasını ve şiirini İngiliz kadın seyyah çok iyi anlamıştır. Türk­ ler tabiata karşı büyük bir sev­ gi beslemektedirler. Evlerinin her penceresinden bir başka güzelliğin görünmesini isterler ve her pencere ya denizi, yahut bahçeyi seyredebilecek bir şe­ kilde yapılmıştır.

Boğaziçinin güzelliğini iri ve yüksek cüsseleriyle ihlâl etmek­ ten çekinen yalılar, hemen da­ ima yayvan ve alçaktır. Arkası­ nı koruların güzelliğine vermiş ve çok defa iri konsollarla, des­ teklerle suların üstüne kurul­ muştur.

Türk bahçesinin tertip ve tanzimini ise Miss Pardoc şöyle nakletmektedir: (Türkler bü­ tün çiçekleri severler, her evin bir bahçesi vardır, kafesler ar­ kasında gül ağaçlan, binbir gü­ zellikler görünür, kameriyeler üzerinde güller ve akasyalar toplanır; saksılar içinde muhte­ lif cins çiçekler yetiştirilir. Sha- kespeare, Romeo Julietteki bal­ kon sahnesini yazdığı vakit her halde Boğaziçindeki bir Türk bahçesini hayal etmiş olmalı­ dır...)

Sanat anlayışından uzak ol­ makla beraber Fethi efendi

isimli eski bir şairimiz de Bo- ğaziçini (Sahilname) sinde semt semt anlatmaktadır:

Hep galat sözle geçürüü günü âşık-ı zâr Galata seyrine gitmiş meğer

ağyar ile yâr. Hu çeker Haşan Kalfa

nevap meste

Pişigâhmda okundukça Hüseynî beste Rüzgârın seyrindan oluruz azade İçelim yâr ile İstinyede

tenha bade... <1> Muharrir yanlış malûma vermektedir. O asırlarda köyle rin Türk ve akalliyet olarak sa kinleri muhtelif kesafetteyd Fakat Kuruçeşme, Bebek git semtler ve diğer Rumeli kıyıla i n müsiüman olmıyanlar tara

fından işgal edilmiş değildi.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, AKP’nin Turgutlu ilçe kongresinde, üzüm üreticisinin sıkıntılarını dile getirerek, “Öldük bittik ba şkanım, çare bekliyoruz” diyen

Eski ABD Başkan Yardımcısı olarak tanınan ancak son yılların küresel ısınma savaşçısı olarak dünyaya adını bir kez daha duyuran Al Gore, Garanti Bankas ı'nın

babasının denetiminde öğrendiği gita­ rını, profesyoneller gibi konuşturuyor Şu anda ilkokul beşin­ ci sınıfa giden Cennet Erdoğan da ablası gibi bale yapıyor,

Sana enaz 80’ li k müşavirlik vererek hususi kaleme memur edecekler.. Harcırahın gönderilmek üzere , Melih

için hazırlık mahiyetinde bir kaç yetkili ile bazı mülakatlar yap­ tım. Sonuç pek verimli olmamakla beraber, tamamen ümit kesilecek gibi de değil. Yani, kısacası,

15 aralık tarihine kadar açık ka­ lacak olan sergide sanatçının 25-30 kadar yağlıboya tablosu

Örneğin, &#34;Keşke bugünü görseydi&#34; diyoruz, çünkü onun kurduğu cumhuriyetin, onun ilkeleriyle yetişmiş kuşakları, onun beklediği çapta büyük bir

müzeye çevirerek ve Sait Faik armağanını canlandırarak bu ya şiyeti yerine getirirse, bugüne ka dar memleket kültürüne yaptığı hizmetlere b ir yenisini ve