• Sonuç bulunamadı

Kur'an-ı Kerim'de yer alan ruba'i fiiller, bunların fonetik yapıları ve ses-anlam ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an-ı Kerim'de yer alan ruba'i fiiller, bunların fonetik yapıları ve ses-anlam ilişkisi"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

(DÜSBED) ISSN : 1308-6219

Kasım 2014 YIL-6 S.12

KUR’ÂN-I KERÎM’DE YER ALAN RUB‘ΠFĠĠLLER, BUNLARIN FONETĠK YAPILARIVE SES-ANLAM ĠLĠġKĠSĠ

Mustafa ÖNCÜ

ÖZ

Arapçada sulâsî fiillere nazaran rubâ„î fiiller az yer tutmaktadır. Ancak bu fiiller değiĢik anlamları karĢılamaları bakımından oldukça önemlidir. Aynı Ģekilde Kur‟ân-ı Kerîm‟de kullanılan rubâ„î fiiller de azdır. Bunlar sekiz tane rubâ„î mucerred üç tane de rubâ„î mezîd olmak üzere toplam on bir tanedir.Bu çalıĢmamızda Arapçadaki rubâ„î fiillere kısaca değinildikten sonra, Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan bu fiiller tespit edilmiĢtir. Bunların arasında Arap Ģiirinde ve hadis-i Ģeriflerde yar alanlar belirlenmiĢtir. Ġlk dönem sözlüklerdeki anlamlarına ulaĢılmaya çalıĢılmıĢ ve bunların Kur‟ân-ı Kerîm‟deki anlamlarıyla karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu fiiller ses-anlam iliĢkisi bakımından incelenmiĢ ve bunların fonetik yapılarının anlama yansımaları tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır.

Anahtar Kelimeler:Arapça,Kur‟ân-ı Kerîm,Rubâ„î Fiiller,Fonetik,Ses-Anlam ĠliĢkisi.

FOUR LETTERS VERBS OF CONTAĠNED IN THE HOLY QUR'AN AND PHONETICH STRUCTURE WITH THE RELATIONSHIP

SOUND AND MEANINIG

ABSTRACT

In Arabic, compared to the three-letter verbs four-letter verb occupies less place.However, these verbs are very important in terms of meeting different meanings. Four-letter verbs used in Qoran is very little. Eight of them quadruple simple verbs.Three of them quadruple addition verbs. A total is eleven verbs.In this study four-letter verbs in Arabic has been mentioned briefly. Then these verbs the located in the Qoran have been identified. Among them located in poetry of Arabic and hadith has determined.Have tried to reach the first term in the dictionary meanings. And they were compared with the meaning of the Holy Quran.These verbs are examined in terms of sound-meaning relations. The implications of their phonetic structure over in meaning have tried to determine.

Keywords: Arabic,Holy Quran,Four-Letter Verbs, Phonetic, Relatıonshıp Sound and Meaning.

Yrd. Doç. Dr. Öğretim Üyesi, Dicle Üniversitesi, Ġlahiyat Fakültesi, Temel Ġslâm Bilimleri Bölümü, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı.

(mustafaoncu63@hotmail.commistefaoncu63@hotmail.com

(2)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

GiriĢ

Lafızlar manaların zarflarıdır. Sınırsız olan manaları sınırlı olan lafızlarla karĢılamak durumundayız. Arapçada da farklı anlamları elde etmek için değiĢik lafızlar kullanılmaktadır. Bu bağlamda isim ve harflerin önemi kadar fiiller de önemlidir. Arapçada fiiller değiĢik açılardan farklı kısımlara ayrılmaktadır. Bunlardan birifiillerin sulâsî ve rubâ„î olarak iki kısma ayrılmasıdır. Bunlardan rubâ„î olanlar sulâsî olanlarla mukayese edilemeyecek kadar azdır. Ancak nicel olarak az olmalarına rağmen gerek mucerred olsun gerek mezîd olsun bütün rubâ„î fiillerin önemi büyüktür.1Bu fiillerin kullanıldıkları kalıpların her birinin kendine has manaları vardır.2

Rubâ„î mucerred içinbirçok anlam söz konusudur. Bunların arasında muteaddi ve lâzimî anlamlar önce gelmektedir.Ayrıca müĢâbehet, alındığı ismin alet olduğunu göstermek, sayrûret, naht vb. anlamlar dikkat çekmektedir. Özellikle globalleĢen dünyada Arapçanın diğer uygarlıklara iletiĢiminin sık olması ve teknolojik geliĢmelerle paralel olarak ortaya çıkan yeni araç ve gereçlerin isimlerinin temini konusunda,rubâ„î mucerred kalıbının önemi kendisini iyice hissettirmektedir. Zira bu kalıp sayesinde bu tür kelimeleri türetmek kolaylaĢmaktadır. Örneğin TürkleĢti, FransızlaĢtı vb. modern kavramları karĢılamak için كَ كَ كْ كَتَ ve كَ كَ كْ كَتَ kelimeleri kullanılmaktadır. Bu da rubâ„î kalıbın varlığıyla mümkün olmaktadır.

Rubâ„î mezîd kalıplarına gelince bunlardan كَجكَ كْحكَدكَ ve كَ كَكْ كَ كْحكِ mutâva„a için, كْ كَ

رَّ كَ كَ kalıbı ise mübalağa-i lâzım için kullanılmaktadır.3BaĢak bir ifade ile bu

kalıplarla ifade edilen anlamlar kendi içinde kalmakta baĢka bir Ģeyle iliĢkilendirilmemektedir.

Genel anlamda Arapçada varlığına rastlanılan bu fiiller, Kur‟ân-ı Kerîm‟de de kullanılmıĢtır. Zira Kur‟ân-ı Kerîm, kendi ifadesiyle Arapça olarak indirilen bir kitaptır. Dolayısıyla onda bu tür fiillerin bulunması doğaldır. Kur‟ân-ı Kerîm‟de kullanılan ve anlam bakımından rubâ„î fiillere yakın ve benzer anlamda olmalarına rağmen sulâsî fiiller kullanılmamıĢtır. Sulâsî fiiller yerine rubâ„î fiiller tercih edilmiĢtir.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de bulunan rubâ„î fiillerin bir kısmı hadis-i Ģeriflerde ve eski Arap Ģiirinde de yer almıĢtır. Burada kullanılan bu fiillerden bazıları, Kur‟ân-ı Kerîm‟deki anlamlarına yakın anlamda kullanılmıĢtır.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerin her biri siyâk-sibâk bağlamında yerli yerince kullanılmıĢtır. Aynı Ģekilde mezîd olsun mucerred olsun bu fiillerin her birini oluĢturan seslerin anlam ile sıkı bir iliĢkisi söz konusudur. Yine bu kelimelerin kendilerine has fonetik yapıları vardır.

1

el-Muberrid, el-Muktadab, thk. Muhammed Ahmed ed-Dâlî, Muessesetu‟r-risâle, Beyrut 1997, II, 95,107; Mehmed Zihni Efendi, el-Muktadab ve’l- muntahab, Marifet Yayınları, Ġstanbul 2000, s.131,132.

2

Mustafa el-Ğalâyinî, Câmi‘u’d-durûsi’l-‘Arabiyye, Dâru‟l-hadîs, Kahire 1426/2005, s.4; Abduh er-Râcihî, et-Tatbîku’s-sarfî, Birinci Baskı, Dâru‟n-nehdati‟l-„Arabiyye, Beyrut 2004, s. 29,42.

3

el-Muberrid, el-Muktadab, II, 95,107; el-Binâ, 226-227; er-Racihî, et-Tatbîku’s-sarfî, s. 29,42,43; el-Ğalâyinî, Câmi‘u’d-durûsi’l-‘Arabiyye, s. 44.

(3)

Mustafa ÖNCÜ

1.Kur’ân-ı Kerîm’de Yer Alan Rubâ‘îFiiller

Kur‟ân-ı Kerîm‟de isim olsun fiil olsun sulâsî kelimelerin kullanımı rubâ„î kelimelerin kullanımına nazaran mukayese edilmeyecek kadar çoktur. Bu Arap dilinin yapısıyla da uyumludur. Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan ve isim olan rubâ„î kelimeler çoktur. Ancak fiil olarak kullanılan rubâ„î kelimeler çok azdır. Bunlar toplam olarak on üç tanedir. Bunların sekiz tanesi rubâ„î mucerred üç tanesi de rubâ„î mezîd olarak kullanılmıĢtır. Ayrıca Kur‟ân-ı Kerîm‟de isim olarak kullanılan bazı kelimeler Araplar tarafından fiil olarak kullanılmaktadır. Bu da Kur‟ân-ı Kerîm‟in Arapça üzerindeki etkisini göstermektedir.

1.1.Rubâ‘î Mucerred Olan Fiiller

Yukarıda ifade edildiği gibi Kur‟ân-ı Kerîm‟de rubâ„î mucerred olarak yer alan sekiz tane fiil vardır. Bu kelimelerden bir tanesi وَ وَ ْ kelimesidir. Bu kelime وَ sözlükte „„vesvese, kuĢku, Ģüphe, iĢkil, kuruntu ve Ģüphe‟‟ gibi anlamlara gelmektedir. Kur‟ân-ı Kerîm‟de türevleriyle beraber dört yerde geçmektedir. Ġki yerde muzarii fiil bir yerde mazi fiil olarak yer alan bu kelime bir yerde mastar veya ism-i mastar olarak yer almaktadır. Bu fiil üç yerde ġeytan‟a nispet edilirken bir yerde insanın nefsine nispet edilmektedir.4Örneğin en- Nâs sûresinde yer alan

نِم ِ نَّلا ِو سُ سُ ِ سُ ِ ْ وَ سُيُ ِ نَّا ِ نَّلوَ ْا ِ وَ ْ وَ ْا رِّ وَ „„İnsanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin‟‟5

ayetinde hem fiil olarak hem de mastar veya ism-i mastar olarak kullanılmıĢtır.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu kelime aynı anlamda veya ona yakın anlamda Arap Ģiirinde de kullanılmıĢtır. el-Ma„arrî kelimeyi neredeyse Kur‟ân-ı Kerîm‟den iktibas ederek kullanırken,6

el-Mutenebbî (ö.354/965) de bir Ģiirinde bu kelimeyi kullanmıĢtır.7Bu kelimeyi kullanan Ģairlerden bir diğeri Mihyâr

ed-Deylemî (ö.428/1037) dir. ed-ed-Deylemî bu kelimeyi benzetme yoluyla ġeytan‟a nispet ederek kullanmıĢtır.8Bu Ģairlerin kullanımlarına bakıldığında Kur‟ân-ı Kerîm‟in Arap Ģiiri üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğu açık bir Ģekilde görülecektir.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerden bir baĢka fiil وَ وَ ْاوَ kelimesidir. Bu kelime sözlük anlamı olarak „„sıkıntı, zorluk, bela, Ģiddet, deprem, sarsıntı, korkutmak, sallamak, ıztırap, istikametten ayrılmak‟‟ vb. anlamlara gelmektedir.9

Ġbnu‟l- Enbârî (ö. 328/940) bu kelimenin kökünün sulâsî olduğunu dile getirir. O, bu kelimenin Arapların يأ ل في للزل „„görüĢünde hata etmek‟‟ sözünden 4 el-Arâf, 7/20; Tâhâ, 20/120; en-Nâs, 114/4-5. 5 en-Nâs, 114/4-5. 6

Ahmed b. Abdullah el-Ma„arrî, Divân, yy., ty., s.740.

7

Habîb b. Evs Ebu Temmâm, Divân, yy., ty., s.15; 546.

8 Mihyâr ed-Deylemî, Divân, s.1890.

9Ġbnu‟l- Enbârî, ez-Zâhir fî me‘ânî kelimâti’n-nâs, thk. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, Muessesetu‟r-risâle,

Birinci Baskı, Beyrut 1992, II, 121; el-Ezherî, Tehzîbu’l-luğa, Dâru ihyâu‟t-turâsi‟l-„Arabî, Birinci Baskı, Beyrut 2001, XIII, 116; Ġbnu‟l-Kattâ„ es-Saklî, Kitâbu’l-ef‘âl, „Âlemu‟l-kütüb, Beyrut 1983, II, 111.

(4)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

türetildiğini belirtir.10

Ancak, onun bu yaklaĢımı pek isabetli görünmemektedir. Zira dilde kelimeler türetilirken genellikle soyutkelimeler somut kelimelerden alınır. Ancak burada somut bir kelime soyut bir kelimeden alındığı iddia edilmektedir.

Bu kelime câhiliyye dönemi Arap Ģiirinde kullanılmamıĢtır. Ancak daha Ġslam‟ın ilk yıllarında Emevîler döneminde bu sözcüğün Ģiirlerde kullanıldığı görülmektedir. Bu dönemin önde gelen Ģairlerinden et-Tirmâh,11

el-Ahtal (ö. 96/712) gibi Ģairler Ģiirlerinde bu kelimeye yer vermiĢlerdir.12Daha sonraki dönemlerde BeĢĢâr b. Burd (ö.167/783), el- Ma„arrî, Ġbn Sinân el-Hafacî vb. Ģairler de bu kelimeyi kullanmıĢlardır.13

Son dönem düĢünürlerden Muhammed Ġkbâl (ö.1938) ve Lübnanlı çağdaĢ Ģâir Cubrân Halil Cubrân (ö. 1931) da Ģiirlerinde bu kelimeyi kullanmıĢtır.14

Bu da bize Arapçadaki bir kelimenin fazla bir anlam değiĢikliğine uğramadan bin dört yüz yıllık bir geçmiĢinin olduğunu göstermektedir.

Bu kelime hadis-i Ģeriflerde de kullanılmıĢtır.15 Bu hadislere göz atıldığında aynı ayet-i kerimelerdeki anlamlarına yakın anlamlarda kullanıldığı görülecektir.

Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de türevleriyle beraber altı defa yer almaktadır. Biri müennes ikisi çoğul olmak üzere üç defa mazi fiil olarak kullanılırken; iki defa

ا bir defa da ةا ا olmak üzere üç defa da mastar olarak kullanılmıĢtır. ez-Zilzâl

sûresinde yer alan وَهوَا وَ ْاِ سُضْووَْلْ ِتوَاِ ْاسُ وَذِ „„Yeryüzü kendine has bir sarsıntıyla sarsıldığı

zaman‟‟16

ayetinde yeryüzünün sarsıntısı için kullanılırken; geri kalan yerlerde ise daha çok soyut anlamda kullanılmıĢtır.17

Buralarda kıyametin Ģiddeti, geçmiĢ müminlerin çektikleri sıkıntılarıve düĢman korkusu gibi anlamları ifade etmek için kullanılmıĢtır.18

Bu da Kur‟ân‟daki bir kelimeyi anlamlandırırken bağlamın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca Kur‟ân-ı Kerîm‟deki ez-Zilzâl sûresi ismini bu kelimeden almıĢtır.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerden bir tanesi de كَ كَ كْ كَ fiilidir.Bu kelimenin aslının كّ olduğu لل كَ ve لرَّ كَتَ kalıpları arasındaki ayrım için Ģeddeli harflerin arasına fâu‟l-fiilin cinsinden bir harfin ilave dildiği dile getirilmektedir.Bu kelime meçhul olarak kullanılmaktadır.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiiller arasında cahiliye Ģiirinde kullanılan tek kelime fiilidir. Bu kelimeyi ünlü

10

Ġbnu‟l- Enbârî, ez-Zâhir, II, 121.

11

et-Tirmâh, Divân, yy., ty., s.88.

12

el-Ahtal, Divân, yy., ty., s.193.

13

BeĢĢâr b. Burd, Divân, yy., ty., s. 738; el-Ma„arrî, Divân, s.1167; Ġbn Sinân el-Hafacî, Divân, yy., ty., s.241.

14

Muhammed Ġkbâl, Divân, yy., ty., s.61;Cubrân Halil Cubrân, Divân, yy., ty., s. 1729.

15Ġbn Manzûr, Lisânu’l- ‘Arab,Beyrut 1955, II, 308. 16ez-Zilzâl, 99/1.

17

el-Bakara, 2/214; el-Hacc, 22/1; el-Ahzâb, 33/11; ez-Zilzâl, 99/1.

18

Muhammed Seyyid et-Tantavî, et-Tefsîru’l-vasît li’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru nahdeti Mısır, Birinci Baskı, Kahire, ty., I,463; Ebû Cafer Ġbn Cerir Muhammed et-Taberî, Câmiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Dâru‟l-ma„rife, Beyrut 1986, IV, 291.

(5)

Mustafa ÖNCÜ

muallaka Ģairi Ġmruu‟l-Kays (ö.540) bir Ģiirinde kullanmıĢtır.19

Ancak bu Ģiirde kullanılan kelime fiil değil murtecel bir özel isimdir. Bu özel isim, Mekke‟de Arafat dağının arkasında yer alan bir dağın adıdır.el-Isfahânî bu kelimenin kullanıldığı iki Ģiiri aktarır.20

Kur‟ân-ı Kerîm‟de bu fiil sadece bir ayette yer almaktadır. Bu ayet eĢ-ġu„arâ sûresinde yer alan كَو كُ كَ كْل كَ كْ كُى كَي كِ كُ كِ كْ كُ كَ „„Ardından onlar ve o azgınlar tepetakla

oraya atılırlar‟‟ ayetidir.21Türkçe meallerde ayetin meali verilirken adı geçen

kelime daha çok „„atılırlar, fırlatılmaktadır, dökülmüĢtür, itilirler, tıkılacaklardır, tıkılmıĢtır, tepe takla yuvarlanır, tepetaklak atılırlar‟‟ vb. anlamlarda tercüme edilmiĢtir.22

Ġbnu‟l-Esîr (ö. 606/1210)kelimenin anlamını „kalb, çevirmek, döndürmek,‟ olarak verdikten sonra harfin tekrarının mananın tekrarını gösterdiğini söyler.23

Dolayısıyla burada yerine nin kullanılması azabın Ģiddetine iĢaret ettiği gibi onların tekrar tekrar azaba duçar olacaklarını da göstermektedir. Ayrıca ayetin bağlamına, siyak ve sibakına bakıldığında bu durum daha da açık bir Ģekilde görülmektedir.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerden diğer bir tanesi صكَحكْصكَحfiilidir. Bu kelime Arap dilinde „„bir Ģeyi duruncaya kadar, istikrar buluncaya kadar sallamak ve hareket ettirmek, bir Ģeyi elemek, süratle gitmek,pay, hisse, net, açık, gerçeğin ortaya çıkması,‟‟ vb. anlamlarda kullanılmaktadır.24

Halil b. Ahmed (ö. 175/791) „gizledikten sonra hakkı açıkça söyledi‟ diyerek ince bir noktaya dikkat çekmiĢtir.25Ġbn Dureyd (ö. 321/933) kelimenin „ deve göğsü ile yeri eĢeledi,

çakılları giderdi‟ Ģeklinde bir baĢka anlamına iĢarette bulunmuĢtur.26

Bu kelime “hareket ettirdi, salladı” gibi anlamlarda hadis-i Ģeriflerde de kullanılmıĢtır.27

Özellikle elek ile bir Ģeyi elemek ve bu eleme sonucunda büyük ve küçük tanelerin birbirinden ayrılması anlamı daha belirgindir.

Bu kelimenin Arap Ģiirindeki kullanımına bakıldığında tespit edebildiğimiz kadarıyla bu kelimenin cahiliye Ģairleri tarafından kullanılmadığı göze çarpmaktadır. Bu sözcüğün Arap Ģiirindeki kullanımı BeĢĢâr b. Burd‟un yaĢadığı

19Süleyman b. Benîn ed-Dakîkî, Ġttifâku’l-mebânî ve’f-tirâku’l-me’ânî, Dâru Ammâr, Birinci

Baskı, Ürdün 1985, s.231. Bu Ģiir Ġmruu‟l- Kays‟ın Divân‟ında Ģu Ģekilde yer almaktadır: نهٌه ىاميسف ةكثك دجً ٌعطال نهٌه سخآو ةلخً َيطت عشاج Ġmruu‟l-Kays, Divân, yy., ty., s.12.

20

Ebu‟l-Ferec el-Isfahânî, el-Eğânî, thk. Semîr Câbir, Dâru‟l-fikr, Beyrut, ty., VIII, 199; XIV, 257.

21eĢ-ġu„arâ, 26/94.

22Bu ayetin meali ile ilgili geniĢ bilgi ve mukayese için Diyanet, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi

Yazır, Muhammed Esed, Süleyman AteĢ, Suat Yıldırım vb. meallerde bu kelimeye verilen anlama bakılabilir.

23Ġbnu‟l-Esîr, el-Meselu’s-sâir fî edebi’l-kâtibi ve’Ģ-Ģair, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid,

el-Mektebetu‟l-„asriyye, Beyrut 1420, II, 57.

24

el-Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-‘ayn, thk. Mehdî el-Mahzûmî, Ġbrâhîm es-Sâmerrâî, Mektebetu hilâl, yy., ty., III, 14; Ġsmâîl b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, thk. Ahmed„Abdulgafûr Attâr, Dâru‟l-ilm, Dördüncü Baskı, Beyrut 1987, III, 1033; Ġbn Sellâm, Ğarîbu’l-hadîs, IV, 301; Eyyub b. Musa Ebu‟l-Bekâ el-Hanefî, el-Kulliyyât, thk. Adnan DerviĢ, Muessetu‟r-risâle, Beyrut ty., s.410.

25el-Halil, Kitâbu’l ‘Ayn, III, 14.

26Ġbn Durayd, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasan Cemheretu’l-luğa, Dâru Sadır, Beyrut ty. I,

186-187.

27Ġbnu‟l-Esîr, en-Nihâye fî ğarîbi’l-hadîs ve’l-eser, thk. Tahir Ahmed ez-Zâvî, el-Mektebetu‟l-

ilmiyye, Beyrut 1979, I, 394.

(6)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

hicri ikinci asra tekabül etmektedir.28Adı geçen kelime el-Bâr‟î,29Velîd

el-A„zâmî,30Ġbnu‟l-Kayserânî31

vb. Ģairler tarafından da kullanılmıĢtır. Bu Ģiirlerde söz konusu kelimenin hep قُّح ْا „hakk‟ kelimesi ile kullanılması dikkatleri çeken bir husustur. Zira Kur‟ân-ı Kerîm‟e bakıldığında bu kelimenin aynen قُّح ْا „hakk‟ kelimesi ile kullanıldığı görülecektir.Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de sadece bir yerde yer almaktadır. Bu ayet, Yûsuf suresindeki قُّ كَكْا كَصكَحكْصكَح كَو كْا كِز كِزكَ كْل كُ كَأكَ كْا كِ كَل كَ “Aziz‟in karısı,

„Şimdi gerçek ortaya çıktı‟ dedi”32ayetidir. Bu ayette özellikle bu kelimenin

kullanılması oldukça dikkat çekicidir. Zira Aziz‟in karısının açıklaması çok büyük bir yanlıĢlığın önünü almıĢtır. Aynı Ģekilde herkesin kolay kolay yapamayacağı bir zaman ve mekânda bu itirafı yapması كَصكَحكْصكَح kelimesinin sözlük anlamıyla paralellik arz etmektedir. Bu durum Kur‟ân-ı Kerîm‟in Arap Ģiiri üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca bu yaklaĢım kesin olmamakla beraber Arapçadaki bir kelimenin yaĢam serüveni hakkında bizlere ipuçları vermektedir. Yani kelimeyi hem semantik hem de etimolojik olarak inceleme ve değerlendirme imkânı sunmaktadır. Yine Arap Ģiirinde bu kelime daha çok mucerred olarak kullanılmıĢ, mezîd olarak kullanımı ile ilgili örnekler müĢahede edilmemiĢtir.

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerden bir baĢkası da وَ وَ ْ وَ fiilidir. Bu kelime hem mucerred hem de mezîd olarak kullanılmaktadır. Sözlükte „„yerinden oynatmak, koparmak, yırtmak,uzaklaĢtırılmak, hareket etmek,‟‟ vb. anlamlarda kullanılmaktadır.33Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de iki yerde kullanılmıĢtır.Bir defa

fiil olarak bir defa da ism-i fail olarak yer almıĢtır. Al-i Ġmrân sûresinin

وَ وَ ْ وَ وَيُ وَةنَّلوَ ْا وَ ِ ْ سُ وَ ِو نَّلا ِلوَ وَ ِ ْ سُ ْيُلوَ وَ „„Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir‟‟ayetinderuba„î mucerred ve meçhul olarak ْنوَ harf-i

cerri ile kullanılırken;34 el-Bakara sûresinin وَ نَّ وَ سُيُ ْيُ وَ ِا وَ وَ ْا وَلِ هِ ِ ْ وَ سُ ِاوَ سُا وَموَ „„Hâlbuki uzun

yaşamak, onları azaptan uzaklaştıracak değildir‟‟ayetinde ism-i fail ve ْنِمharf-i

cerri ile kullanılmıĢtır.35

kelimesinin Arap edebiyatındaki kullanımına bakıldığında genellikle

Kur‟ân-ı Kerîm‟in kendisine yüklediği anlam doğrultusunda kullanıldığı görülecektir.36

Ancak „uzaklaĢmak‟ anlamının yanı sıra „geçmek‟ anlamında kullanıldığı da görülmektedir. Nitekim Ġbnu‟r-Rumî‟nin Divân‟ında yer alan سُ ٌخ

فرِّ لا هل ن بسا وَ وَ ق ا ك هوَلثم Ģiirinde bu kelimenin „geçmek‟ anlamında kullanıldığı

28بَجَل َد ْيول َْٗسْطش ُسَُّْدلا ضَّسعّ َُُتٌَُّجُد ْتثبجًْاّ ُّقذْلا َص َذْص َد ْدقBeĢĢâr b. Burd, Divân, s.231.

29 ِللللبث ِزاسشاا ادٗ اْلف ٓدجه اْهدُ ادللا ُّقذلا َصذصد ٖددب بٗAbdullah b. Anmed el-Bar„î el-Yemânî,

Divân, s.281.

30دب٘صّ شبًِ جلجلد بوك نكُْجّ تدْ ب قذلا صذصد دقVelîd el-A„zâmî, Divân, s.36. 31دْذجه ك بث َجلق ٖ ددبج بو قذلا صذصد دقĠbnu‟l-Kayserânî, Divân, s.77. 32

Yûsuf, 12/51.

33Ġbn Durayd, Cemheretu’l-luğa, I, 186; el-Ezherî, Tehzîbu’l-luğa, III, 267; Ġbn Fâris, Mu‘cemu

mekâyisi’l-luğa, III, 7; Ġbnu‟l-Kattâ„, Kitâbu’l-ef‘âl, II, 110.

34

Âli-Ġmrân, 3/185.

35

el-Bakara, 2/96.

36

el-KalkaĢendî, Sub’hu’l-A‘Ģâ fî sinâ‘ati’l-inĢâ, thk., Yusuf Ali Tavîl, Dâru‟l-fikr, Birinci Baskı, DımaĢk 1987, X, 174; XI,139; XIV,186.

(7)

Mustafa ÖNCÜ

açıkça görülmektedir.37Ayrıcabu kelime aynı anlamda hadis-i Ģeriflerde de yer

aldığı gibi 38Arap atasözlerinde de yer almıĢtır.39Bu kelime ile onun maklubu olan زحزح aynı anlamda olup her ikisi de hem mucerred hem de mezîd olarak kullanılmaktadır.40

Kur‟ân-ı Kerîm‟de kullanılan rubâ„î fiiller arasında وَ وَ ْموَ fiili de bulunmaktadır. Bu kelime „„helak etti, kökten yok etti, rahatsız etti, kedi sesi, elbiseyi boyamak, kızmak, etli deve, titretti, Ģiddetle sarstı, ürpertti‟‟ vb. anlamlara gelmektedir.41eĢ-ġâtibî kelimenin manasını „Ģiddetle sarstı‟ olarak verdikten sonra „azabın üzerlerine kapandığını, onları sardığını, kuĢattığını, çember içine aldığını‟ gibi anlamlara da gelebildiğini söyler.42

Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de sadece bir yerde yer almaktadır. O da eĢ-ġems sûresindeki Semûd kavminin yok oluĢunu anlatan كْ كُيقُّتَبكَر كْ كِيكْ كَلكَع كَمكَدكْاكَدكَ كَى كُ كَقكَ كَتَ كُه كُبرَّذكَ كَ كَى رَّ كَسكَ كْ كِيكِ كْنكَذكِب„„Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine

Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti‟‟

ayetidir.43Bu ayet Mekke‟de inmiĢtir.44 Mekkî ayetlerin özelliklerine bakıldığında kelimenin Mekkî ayetlerin tüm özelliklerini taĢıdığı görülecektir.

Bu kelime ile ilgili bir baĢka konu da kıraat farklılığıdır. Kıraat imamlarının çoğu adı geçen kelimeyi م Ģeklinde okurken; Abdullah b. ez-Zubeyr (r.a) ا Ģeklinde okumuĢtur. Ancak bu kıraat mütevatir değildir.45Bu kelime de „„yıkıldı, bir Ģeyi çevirdi, duvarın yıkılması‟‟ vb. anlamlarda hem mucerred hem de mezîd olarak kullanılmaktadır.46

Ayette tartıĢılan bir baĢka konu da وَانَّ وَسوَ „ dümdüz etti‟ daki ا zamirinin mercii ile ilgilidir. Bir görüĢe göre söz konusu zamirin döndüğü kelime م den

37

Ġbnu‟r-Rumî, Divân, yy., ty., s.2928.

38 بًفِٗسَخ َيِ٘لْجَ ِمَْْْ٘لا َكِلَرِث ِزبٌَّلا ِيَع ََُِ ْجَّ ُ َّاللَّ َحَص ْدَش َّلَجَّ َّصَع ِ َّاللَّ ِلِ٘جَ ِٖ بًهَْْٗ َمبَص ْيَهĠbn Mâce, Sunenu Ġbn

Mâce,thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Dâru ihyâi‟l-kütübi‟l-„Arabiyye, yy., ty., I, 548;en-Nesâî, Sunenu’n-Nesâî, thk., Abdulfettah Ebu Ğudde, Mektebetu‟l-matbû„âti‟l-Ġslâmiyye, Halep 1986, IV, 172.

39

Ġlgili kullanımlar Ģunlardır:

دَدُللاَّ ُءاسَّثلا َكٌَْع َحِص ْدُش َلاَّ ُذبَلُه بَٗ ُّدَجلا َسَّصَق بَه ًٖبكه ِس٘لّسلا ِيع َكَ٘لإ ْحِص ْدَش ٍنداسه ََلإ بٗ َكِجّ ِزٌْج بخَّسلا َحَّدِّللا َحَص ْدَش بَّوع َّسَتْ ا اذإ ٍَُّدخ ُسِّلصُٗ لا ٍن٘ئل ُّٕأّ

َثبذسلا ي٘ع تكثّ َثبقً زدجلا حصدشel-Meydânî, Mecme‘u’l-emsâl, thk., Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Dâru‟l-ma„rife, Beyrut, ty., II, 51; Ebu‟l-„Atahiyye, Divân, yy., ty., s. 174; el-Ebyurdî, Divân, yy., ty., s.595; Ġbn ġihâb, Divân, yy., ty., s.155.

40Ġbnu‟l-Kattâ„, Kitâbu’l-ef‘âl, II, 110.

41Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyad ,el-Ferrâ, Me‘âni’l-Kur’ân, thk. Muhammed Alî en-Neccâr- Ahmed

Yûsuf Necâtî, Âlemu‟l-kütüb, Beyrut 1983,III, 269; Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ensârî el-Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’an, tashîh HiĢam Semîr el-Buhârî, Dâru „alemi‟l-kütüb, Riyad 2003, XX, 79; Ebu‟l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed er-Ragıb el-Ġsfahânî, Mu’cemu mufredâti elfâzi’l-Kur’ân, thk. Nedim mar‟aĢli, Dâru‟l-fikr, Beyrut, ty., s, 317.

42

eĢ-ġâtibî, Ġbrâzu’l-me‘ânî min hirzi’l-emânî, Dâru‟l-kütübi‟l-ilmiyye, yy., ty., II, 473.

43eĢ-ġems, 91/14. 44

Ġbrahim el-Ebyârî, el-Mevsû‘atu’l-Kur’âniyye, Muessesetu sicilli‟l-„Arab, yy., 1405, I,1210.

45

el-Ebyârî, el-Mevsû‘atu’l-Kur’âniyye, I, 2608.

46eĢ-ġeybânî, Kitâbu’l-cîm, el-Hey‟etu‟l-„amme li Ģuûni‟l-metâbi„i‟l-emiriyye, Kahire 1974, I,257;

Ġbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, XII, 212.

(8)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

anlaĢılan ve onun mastarı olan ةم م kelimesidir. Arap dilinde böyle kullanımlar mevcuttur. Bir baĢka görüĢe göre zamirin mercii „„Semûd kavmi‟‟ dir.47

Ġbn Kesîr (ö. 774/1373) ise zamirin mercii olarak „„ ةا ا ‟‟ kelimesini göstermiĢtir.48

Mukâtil b. Suleymân (ö. 150/767) „„evlerini saklandıkları sığınaklarla yerle bir etti‟‟ anlamı verirken;49

Ğulâmu‟s-Sa„leb (ö.345/960) „„tam bir azapla onları azaplandırdı‟‟Ģeklinde açıklamıĢtır.50

Et-Taberî (ö. 310/923) „„yerle bir etti‟‟ anlamını vermiĢtir.51

el-Kurtubî (ö. 671/1273) kelimenin asıl anlamının „„azabın katlanması ve yinelenmesi‟‟ olduğunu söylemiĢtir.52

Ġbn Kesîr „„kızdı ve yerle bir etti‟‟ Ģeklinde tefsir ederek kelimenin iki anlamını vererek ayeti açıklamıĢtır.53

Fahrettin er-Râzî (ö.606/1209) bu kelimenin anlamı ile ilgili dört görüĢ dile getirmiĢ,54

el-Endülüsî ise „„azabı tekrarladı‟‟ Ģeklinde bir tefsirde bulunmuĢtur.55 Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerden bir tanesi de وَسوَ ْسوَ fiilidir.Bu fiil de Kur‟ân‟daki diğer rubâ„î mucerred fiillerinin birçoğu gibi mudâ „af bir fiildir. Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de sadece bir defa kullanılmıĢtır. et-Tekvîr sûresinde yer alan وَسوَ ْسوَ وَذِإ ِلْ نَّلا وَ „„Yöneldiği ve geri döndüğü zaman geceye and

olsun‟‟56

ayetidir. Bu sözcüğe Türkçe meallerde „„yönelmek, gecenin kararmaya ilk baĢladığı zaman dilimi, karanlığa gömülen, kararan, karanlığa arka verdiği, sırtını dönmek, kararmaya yüz tuttuğu‟‟ gibi anlamlar verilmiĢtir.57

el-Cevherî, es-Sihâh‟da kurdun gece dolaĢmasına ئذل كَسكَ كْسكَع tabirinin kullanıldığı dile getirir.Aynı Ģekilde geceleyin çok dolaĢmasından ötürü kirpiler için de كُسكِع سكَ ل kelimesinin kullanıldığını söyler. O, aynı zamanda bu fiilin س كْسكَ كَتَ Ģeklinde ve „„geceleyin avlanmak‟‟ anlamında rubâ„î mezîd olarak kullanıldığını dile getirir.58

Ġbn Dureyd el-İştikâk‟da bu kelimenin asıl anlamının „„hafiflik‟‟olduğunu ve gecenin zifiri karanlığı zayıfladığı için كُل رَّلل كَس سع tabirinin kullanıldığını söyler. Ayrıca o, bu kelimenin kurdun bir ismi olduğunu dile getirir.59

47Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’an, tsh. HiĢam

Semîr el-Buhari, Dâru „alemi‟l-kütüb, Riyad 2003, XX, 79; eĢ-ġâtibî, Ġbrâzu’l-me‘ânî, II, 473.

48Ebu‟l-Fidâ Ġmâduddin Ġsmail b. Ömer Ġbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur'âni'l-‘azîm, thk. Muhammed

Seyyid Muhammed, Cîze 2000, VIII, 414.

49Mukâtil b. Suleyman, Tefsîru’l-kebîr, thk. Abdurrahman Mahmud ġehhate ve M. BeĢir Eryarsoy,

ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul 2006, III, 489.

50

Ebu Osman el-Baverdî Ğulamu‟s-Sa‟leb, Yakûtetu’s-sirât fî tefsiri ğarîbi’l-Kur’ân, thk. Muhammed b. Yakup et- Türkistânî, Mektbetu‟l-„ulûm, Medine, yy., s.579.

51

et-Taberî, Câmiu’l-beyân, XXIV, 450.

52

el-Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’an, XX, 79.

53

Ġbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur'âni’l-‘azîm, VIII, 414.

54

Fahrettin er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, Dâru‟l-fikr, Beyrût 1981, XXXI, 179-180.

55

Ebu Hayyan el-Endülüsî, Tefsîru’l-bahri’l-muhît, Ġkinci Baskı, Dâru‟l-fikr, Beyrut 1983, X, 490.

56

et-Tekvîr, 81/17.

57GeniĢ bilgi için Ģu meallere bakılabilir: Diyanet, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi

Bilmen, Hasan Basri Çantay, Celal Yıldırım, Fî zilâli‟l-Kur‟ân, Muhammed Esed, Süleyman AteĢ, Suat Yıldırım, Mustafa Öztürk.

58

el-Cevherî, es-Sihâh, I,469.

59Ġbn Durayd, el-ĠĢtikâk, nĢr., Abdusselâm Muhammed Hârûn, Kahire 1958, I, 379.

(9)

Mustafa ÖNCÜ

Bu kelimenin anlamı ile ilgili çok farklı görüĢler dile getirilmiĢtir. Ebu Ubeyde (ö. 209/824) „„yöneldi‟‟ anlamını verirken,60 el-Ferrâ (ö. 207/822) müfessirlerin bu kelimenin anlamının „„döndü‟‟ olduğu konusunda ittifak ettiklerini söyler.61

Bunun ezdâd türü bir kelime olduğunu söyleyen dilciler de vardır. Onlara göre „„gecenin kararması veya gecenin aydınlanması‟‟ anlamındadır. Bunların baĢında Kutrub (ö. 210/825‟ten sonra), Ġbnu‟s-Sikkît (ö. 244/858) vb. âlimler gelmektedir.Örneğin Kutrub bu anlamı büyük müfessir Ġbn Abbas (r.a)‟a nispet eder.62

ez-Zebidî aslında iki anlamın da aynı Ģey olduğunu söyler. Ona göre „„gecenin baĢında havanın kararmaya baĢlaması, sonunda da havanın karanlığının azalması‟‟ anlamında kullanıldığını dile getirir.63

كَس سع kelimesi hem fiil olarak hem de isim olarak Arap Ģiirinde de kullanılmıĢtır. Hatta bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm ile câhiliyye Ģiiri arasındaki benzer noktalardan biri olarak addedilebilir.el-Merzûkî64 ve Ġbn Haface, bu kelimenin aynı anlamda yer aldığı Ģiirler söylemiĢlerdir.65Ünlü sûfî ve vahdet-i vucûd felsefesinin en önde gelen temsilcisi Muhyiddin Ġbn Arabî de içinde كَسكَ كْسكَع fiilinin geçtiği ve yukarıda zikredilen ayet-i kerimedeki kullanımına yakın bir anlamda kullanılan bir Ģiir söylemiĢtir.66

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan bir baĢka fiil ise وَ ِثْ سُيُا fiilidir. Bu fiilmudâ „af olmayan tek rubâ„î mucerred fiilidir.Bu kelime sözlükte „„deĢmek, eĢmek, fırlatmak, yarıp çıkarmak, dıĢarı atmak, alt üst olmak, dağıtmak, çıkarmak, keĢfetmek‟‟ vb. anlamlarda kullanılmaktadır.67

Bu kelime aynen bismillahirrâhmanirrahim‟den türetilen ة kelimesi gibi, ةو ثلإ ء و ث ا „„hareket ل سا ettikten sonra dirildi‟‟ cümlesinden türetildiği söylenebilir. Buna literatürde naht denilmektedir. Rubâ„î kalıbının öne çıkan özelliklerinden bir tanesi de „„iki veya daha fazla kelimeden oluĢan bir ifadeden bazı harfler alınarak daha kısa ve öz bir kelime türetmek‟‟ olarak tanımlanan naht olgusudur.68

60Ebu „Ubeyde, Mecâzu’l-Kur’ân, nĢr. Fuat Sezgin, Kahire 1954, II, 287. 61

el-Ferrâ, Me‘âni’l-Kur’ân, s.242, 373.

62Ebû Ali Muhammed b. el-Müstenîr Kutrub, el-Ezdâd, thk., Hanna Cemil Haddâd, Dâru‟l-ulum,

Riyad 1983, s. 122.

63Muhibbuddîn b. Fayd ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘arûs min cevâhiri’l-kâmûs, thk., Ali ġi„rî, Beyrut

1414/1994, XVI, 258.

64

el-Merzûkî Ģu Ģiiri zikretmiĢtir: اسَعْسَعو اهُليل اهٌع َباجًْاو اَّسَفٌََت اهل ُحْثُّصلا اذإ ىّتح Ebu Ali el-Merzûkî el-Isfahânî, el-Ezmine ve’l-emkine, Dâru‟l-kütübi‟l-ilmiyye, Birinci Baskı, Beyrut 1417, s.242-431.

65

Ġbn Hafâce‟nin söylediği Ģiir Ģudur: اَيِلاسّتلا ّضُفَت وأ اياىَحلا ُةيرُت ًةٌّح ُليّللا َطَعسَع اه اذإ ، ّيِحأ Ġbn Hafâce, Divân, s.130.

66 Muhyiddin Ġbn Arabî‟nin söylediği Ģiir Ģu Ģekildedir: َيه ٌمىلعه ُحثُّصلا ُطفٌت ُهثمعي َءاج َّلاإ َليَّللا َطعسع اه

ِةمحلا Muhyiddin Ġbn Arabî, Divân, yy., ty., 1314.

67

el-Halil, Kitâbu’l-‘ayn, II, 339; el-Cevherî, es-Sihâh, II, 593; el- Ezherî, Tehzîbu’l-luğa, III, 231; ez-Zebidî, Tâcu’l-‘arûs, XII, 529; Ġbn Kattâ„ Kitâbu’l-ef‘âl, I, 110.

68 M.ReĢit Özbalıkçı, “Naht”, DĠA, XXXII, Türkiye Diyanet Vakfı, Ġstanbul, s. 310.

(10)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

Bu kelimenin Ģiirlerdeki kullanımını tespit edemedik.Ancak وَ ِثْ سُيُا kelimesinin ayetten iktibas yapılarak ilk dönem Arapça hutbelerdede yer aldığını söylemenin yararlı olacağı muhakkaktır.69

Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de iki defa geçmektedir. Bu ayetler el-Ġnfitâr sûresinde yer alan كْ كَ كِ كْ كُتَب كُر كُ كُقكْل كَ كِ كَ „„Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman‟‟70

ayeti ile el-„Âdiyât sûresinde yer alan كِر كُ كُقكْل كِفي كَا كَ كِ كْ كُتَب كَ كِ كُ كَلكْ كَتَ كَ كَ كَأ„„Acaba o bilmiyor mu ki,

kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı zaman‟‟ 71

ayetleridir. Bu ayetlerin her ikisinde de söz konusu kelime ölülerin kabirlerinden kalkacakları zaman ile iliĢkilendirilmektedir. BaĢka bir ifade ile iman esaslarından biri olan öldükten sonra dirilme ile ilgilidir.Aslında bu ayet, tariz yoluyla insanlar için bir korkutma, onları ürkütme ve titreyip kendilerine gelmeleri için bir uyarı niteliği taĢımaktadır.

1.2.Rubâ‘î Mezîd Olan Fiiller

Kurân-ı Kerîm‟de kullanılan rubâ„î mezîd fiillerden bir tanesi نَّ وَ وَ ْقِ kelimesidir. Bu sözcük sözlük anlamı olarak “gerginlik, titreme ürperti, tüylerin diken diken oluĢu, yerde çatlakların meydana gelmesi” vb. anlamlara gelmektedir.72Bazı kaynaklarda kelimeye „hastalık sonucu derideki meydana gelen titreme‟ Ģeklinde bir anlam verilmiĢtir.73Ayrıca rubâ„î isim olarak „salatalık‟

anlamında aynı kökten رٌ كُ كْ كُ ve رٌ كَ كُ كْ كُ kelimeleri Ģeklinde kullanımı da vardır.74

el-Halil b. Ahmed “Arapçada ister isim olsun ister fiil olsun kök harfleri beĢten fazla olan kelime yoktur” der.75

O, bu sözü ile deki ر harfinden birinin zait olduğunu delillendirmeye çalıĢır.

Bu kelime de diğer birçokrubâ„î kelime gibi Kur‟ân-ı Kerîm‟de sadece bir ayette yer almaktadır. O ayet ez-Zumer sûresinde yer alan رَّكُثُ كْ كُيرَّتَبكَر كَوكْ كَ كْكَيَ كَ كِذرَّل كُد كُلكُج كُوكْنكِا قُّ كِ كَ كْقكَتَ

كِورَّلل كِ كْ كِ كَلَكِ كْ كُيكُتَب كُلكُتَ كَ كْ كُىكُد كُلكُج كُينكِلكَ „„Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ürpermekten

diken diken olur. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah‟ın zikrine karşı yumuşar‟‟ ayetidir.76

Bu ayette yer alan قُّ كِ كَ كْقكَتَ fiilinde gerek ر harfinin Ģeddeli olması, gerek rubâ„î fiilin mezîd olarak kullanılması, gerek ش harfindeki tefeĢĢi sesini yayması vb. özellikler göz önüne alındığında, anlamı bilinmese dahi kalpler üzerinde bir etki bırakmaktadır.77

69

Ahmed Zeki Safvet, Cemheretu hutabi’l-Arab fî ‘usûri’l-‘Arabiyyeti’z-zâhire, el-Mektebetu‟l-„ilmiyye, Beyrut, ty.,II, 496; „Âid b. Abdillâh el-Karenî, Makâmâtu’l-Karenî, IV, 6; V, 111.

70

el-Ġnfitâr,82/4.

71

el-„Âdiyât,100/9.

72

el-Cevherî, es-Sihâh, II, 792; Ġbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, V, 95.

73

Muhammed b. Fettûh el-Hamîdî, Tefsîru ğarîbi mâ fi’s Sahiheyn el-Buharî ve’l-Muslim,Mektebetu‟s-sunne, Birinci Baskı, Kehire 1995, s. 557.

74

Ebu‟l-Hasan Ali b. Ġsmail Ġbn Sîde, Muhkem ve’l-muhîtu’l-a‘zam fî’l-luğa, thk. Yahyâ el-HiĢâb, Abdülfettâh Seyyid Avadullah, Kahire 1996II, 397.

75

el-Halil, Kitâbu’l-‘ayn, I, 49.

76

ez-Zumer, 39/23.

77

Alican Dağdeviren, Kur’ân’ın Fonetik Ġ‘câzı, Sakarya Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 20, 2009/2, s. 79,80,81.

(11)

Mustafa ÖNCÜ

Bu kelimenin Arapların divanı olarak kabul edilen Ģiirlerdeki kullanımına gelince, kelimenin cahiliyye Ģiirindeki kullanımına rastlanılmamıĢtır. Ancak söz konusu kelime Ġslam‟ın geliĢinden sonra Ģiirde yer almıĢtır. Dikkatleri çeken husus bu Ģiirlerin bazılarında Kur‟ân-ı Kerîm‟deki kullanımı ile benzerlik arz etmesidir. Örneğin Ebu‟l-„Atâhiyye bir Ģiirinde قُّ كِ كَ كْقكَتَ kelimesini adeta Kur‟ân-ı Kerîm‟den iktibas ederek kullanmıĢtır.78

Bu Ģiirin dıĢında da daha baĢka Ģiirlerde bu kelime kullanılmıĢ, bazılarında كّ كِ كَ كْقكَتَ kelimesi دلج „deri‟ kelimesi ile beraber kullanılmıĢtır.79ġiirin yanı sıra

قُّ كِ كَ كْقكَتَ kelimesi hadis-ı Ģeriflerde de aynı anlamda kullanılmıĢtır.80Söz konusu kelimenin Ģiirlerde de adeta Kur‟ân‟da yer aldığı gibi kullanılması Kur‟ân-ı Kerîm‟in Arap Ģiirinin üzerindeki etkisini gösterdiği söylenebilir.

Kurân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î mezîd fiillerden bir tanesi نَّ وَ وَ ْا fiilidir. Bu kelime sözlükte “alçak arazi, durulmak, sükûnet, huzur bulmak, yatıĢmak, güvenmek, olgunlaĢmak, oturaklaĢmak, tatmin olmak,” vb. anlamlara gelmektedir.81Bunun mucerredi كَوكَ كْ كَ kelimesidir. el-Halil b.

Ahmed‟inKitâbu‟l-„aynadlı eserinde bu kelimeyi baĢlığı altında vermesi onun kelimenin kökünün

üç harf olduğu görüĢünde olduğu sonucuna varılabilir.82

Kelimenin aynı anlamda sulâsî mezîd olarak كُوكْنكِا كُ كْنكَا كَ „teskin ettim‟ Ģeklindeki kullanımı da bunu desteklemektedir.83 Ancak el-Halil‟in öğrencisi Sîbeveyhi (ö. 180/796) hocası ile aynı görüĢte değildir. Ona göre كَوكَ كْ كَ kelimesi كَ كَاكْ كَ kelimesinin maklûbudur. O, bu kelimenin bütün harflerinin asıl harfler olduğunu düĢünmektedir. Zira bir kelimede zait harfin olması o kelimenin zayıflığını gösterir.84

Ġster zait olsun ister olmasın bu fiil sürekli lazimî olarak kullanılır, muteaddi olarak kullanılmaz. 85

Bu kelimenin رَّوكَ كَ كْ Ģeklinde م harfi yerine ط harfi ile telaffuzu da vardır. Nitekim her iki kelimede aynı anlama gelmektedir.86

ez-Zebîdî bu kelimelere رَّوكَ كَ كْ kelimesini de eklemektedir.87

78Ebu‟l- „Atâhiyye‟nin söylediği Ģiir Ģudur: ِاافْطاا ُةِااَوَذ ُهٌِْه ُةي َتَو ْنُ ُوىُلُج ّسِعَ ْمَت ٌمْىَي ِ ّ Ebu‟l-

„Atâhiyye, Divân, s.153.

79Bunlara Ģu Ģiirler örnek olarak verilebilir:

َْجااّذ َّسِللقد ٔتد ِسفقلا يه َُصشش َي َّسلد ٍزبّٗد ِّلك ٔلإ ُزُدُفْل َّ ُتبَ َّّْسل ُنِِِٗدَْٗأَّ بٌََل ُنُُُُِْجُّ ْتًَبَك َٓسَّثل َّسَلَلْق اَذإ ُدْل ُجلا َل ُّسِلَلقَد ًبثٗدد ًبثسَوّ ًبقسَش بُُد ِج ُت٘جَٗ

بٌَّئوطه ٍتلق ُّلك ّدفّٗ دْلج َل سللقد ًٖبثه Zu‟r-Rumme, Divân, yy., ty., s.204; Sibt b. et-Te„âvîzî, Divân, yy., ty., s.106; Sırrî er-Refâ, Divân, yy., ty., s.237; Ġbn Ma„sûm el-Medenî, Divân, yy., ty., s. 407.

80

Bu hadislerden bir tanesi Ģudur: ْتَّسَلَلْقاّ ْتَّدَث ْزا ُسطولا بََِْ٘لَع ْ ِصٌَْٗ ْنَل اذِإ ضزَاا ىِإĠbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, V, 95.

81

el-Halil, Kitâbu’l-‘ayn, VII, 442; Ġbn Durayd, el-Cmehere, II, 1089; el-Cevherî, es-Sihâh, VI, 2158; Ġbn Fâris, el-Mucmel, I, 586; el-Ezherî, Tehzîbu’l-luğa, XIII, 253; ez-ZamehĢerî, Esâsu’l-belâğa, Dâru‟l-kütübi‟l-ilmiyye, Birinci Baskı, Beyrut 1998, I, 614.

82

el-Halil, Kitâbu’l-‘ayn, VII, 442.

83Ġbn Fâris, Mekâyîsu’l-luğa, III, 441.

84Ġbn Sîde, el-Muhkem ve’l-muhîtu’l-‘azam, IX, 260. 85

el-Cevâlikî, ġerhu Edebi’l-kâtib, Dâru‟l-kitâbi‟l-„Ârabî, Kahire, ty.,s.119.

86

Ġbn Sîde, el-Muhkem, IX, 191; Ġbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, XIII, 264-268; Ġbn Kattâ„, Kitâbu’l-ef‘âl, II, 317.

(12)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

Arapça sözlüklerde bu kelimenin sık sık ضرلا „yer‟ kelimesi ile kullanılması insanın aslının topraktan olduğunu ve tevazulu olmayı kulluğun en uç noktalarından biri olarak kabul edildiğini hatırlatıyor.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de ikisi aynı ayette olmak üzere toplam dokuz defa yer almaktadır. Bunlardan üç tanesi mazi fiil geri kalanı ise muzarii fiil olarak kullanılmıĢtır. Ġsim olarak bir defa kullanılmıĢtır.88

En çok dikkatleri celb eden ayetlerin bir tanesi er-R„ad sûresinde yer alan كُو كُلكُقكْل قُّ كِ كَ كْ كَ كِوكّلل كِ كْ كِذكِب كَلاكَأ كِوكّلل كِ كْ كِذكِب كُيكُتَب كُلكُتَ قُّ كِ كَ كْ كَ كَ كْ كُنكَا كَ كِذرَّل „„Onlar, inananlar ve kalpleri

Allah‟ı anmakla yatışanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah‟ı anmakla yatışır, huzur bulur.89

Dikkatleri çeken önemli bir husus bu kelimeni Kur‟ân- Kerîm‟de neredeyse bütün ayetlerde mecâz anlamda kullanılmıĢ olmasıdır.90

Ayrıca bu kelime de hem Arap Ģiirinde hem de hadis-i Ģeriflerde çokça kullanılan kelimelerden bir tanesidir. 91

Kur‟ân- Kerîm‟de yer alan ve rubâ„î mezîd olarak kullanılan üçüncü ve son kelime نَّ وَ ْ fiilidir. Bu kelime sözlük anlamı olarak „„ toplandı, buruĢtu, çekildi, hoĢlanmadı, nefret etti, daraldı, çekildi, azaldı, kısıldı, korktu, ürktü, panikledi, tüyleri diken diken oldu, büyüklük tasladı, nankörlük etti ‟‟ vb. anlamlara gelmektedir.92 Ancak luğat kitaplarının birçoğunda bu kelimenin anlamı araĢtırıldığında onların ittifak ettikleri mananın ضّب تا ve ض ب لْ olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu kelimeler de „„kısılma, büzülme, küçülme, keyifsizlik, moral bozukluğu, içe kapanıklık, ilgisizlik‟‟ gibi anlamlara gelmektedir. Bundan hareketle bu kelimenin günümüzde psikolojik bir takım kavram ve terimleri karĢıladığı söylenebilir.

نَّ وَ وَ ِ kelimesi es-Sihâh‟da زشمmaddesinin altında zikredilmiĢtir.93

Bu durum el-Cevherî‟nin kelimenin kökünün sulâsi olduğu kanaatini taĢıdığını göstermektedir. Ġbn Sîde de نَّ وَ وَ ِ kelimesini aynı madde altında ele almıĢ ve doğrudan muteaddi olduğunu yani cer harfi olmadan kullanıldığını dile getirmiĢtir.94

87

ez- Zebîdî, Tâcu’l- ‘arûs, XXXV, 345-356.

88Bu kelimenin geçtiği ayetler Ģunlardır: en-Nisâ, 4/103; Yûnus, 10/7; el-Hacc, 22/11; Âl-i Ġmrân,

3/126; el-Mâide, 5/113; el-Enfâl, 8/10; 89 er-R„ad, 13/28. 90 ez-ZamehĢerî, Esâsu’l-belağa, I, 614. 91

Örneğin Ģu Ģiirde el-Medenî hem سع لا hem de ىاوطا kelimelerini bir Ģiirde beraber kullanmıĢtır: بٌَّئوطه ٍتلق ُّلك ّدفّٗ دْلج َل سللقد ًٖبثهĠbn Ma„sûm el-Medenî, Divân, yy., ty., s. 407. Hadis-i Ģerifte ise söz konusu kelime ْيِه ََِْ٘طْثِإ ُخَ َّ َٓسُٗ َّٔتَد - َخٌََّج ٌِْٖلَٗ - ََِْٗدَِ٘ث ََّْٓخ َدَجَ اَذِإ َنَّلَ َّ ََِْ٘لَع ُاللَّ َّٔلَص ِاللَّ ُ ُْ َز َىبَك

َِِااَزَّ . َٓسْسُْ٘لا ٍِِرِشَ َٔلَع َّىَأَوْطا َدَلَق اَذِإَّ »

Ģeklinde kullanılmıĢtır. Muslim b. Haccâc, Sahih-i Muslim, thk., Muhammed Fuad Abdulbaki, Dâru ihyâi‟t-turâsi‟l-„Ârabî, Beyrut, ty., I, 357.

92

el-Cevherî, es-Sihâh, Ġbn Sîde, el-Muhkem, VIII, 12; Ġbn Sîde, el-Muhassas, III, 356; el-Ezherî, Tehzîbu’l-luğa, XI, 209; Abdulhamid b. Hibetullah, ġerhu Nehci’l-belağa,thk., Muhammed Ebu‟l-Fadl Ġbrahim, Dâru ihyâi‟l-kütübi‟l-„Ârabiyye, Halep, ty., X, 279; Ġbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab,V, 362.

93

el-Cevherî, es-Sihâh, III, 881.

94 Ġbn Sîde, el-Muhkem, VIII, 12.

(13)

Mustafa ÖNCÜ

Arap dilciler bu kelimenin kökü konusunda ihtilafa düĢmüĢlerdir. Endülüslü Dil bilimci el-Leblî (ö.691/1290)‟ye göre bu ve benzeri kelimelerdeki hemze zaittir. Ġbn Cinnî (ö. 392/1002)‟ye göre buradaki hemze kelimenin aslındandır. Zait olduğunu söyleyenler bunun نَّلوَلوَ ْيُ „nin mulhakı olduğunu iddia etmiĢlerdir. Ancak Sîbeveyhi (ö. 180/796)‟in bu babın mulhaklarının olmadığı kanaatinde olması onun hemzenin kelimenin aslından olduğunu göstermektedir.el-Ezherî ise hemzenin harekelenmesini iltikâ-i sâkineyn kuralından kaynaklandığını söyler.

Kelimenin Araplar tarafından Ģeklinde sulâsi olarak kullanılmaması veya nadiren وَ نَّ ت Ģeklinde mezîd olarak kullanılması95 bu kelimenin aslının rubâ„î olduğunu desteklemekte olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kelime Hz. Peygamber tarafından da kullanılmıĢtır. Hadisteki kullanıma bakıldığında anlam bakımından ayetteki kullanım ile paralellik arz ettiği görülecektir.96

Tefsir kitaplarında bakıldığında yukarıda zikredilen ayet tefsir edilirken kelimenin sözlük anlamına yakın anlamlar tercih edilmiĢtir.97

Bu kelime Kur‟ân-ı Kerîm‟de ez-Zumer sûresinde yer alan كُهكَدكْحكَ كُورَّلل كَ كِ كُ كَ كِ كَ كِ كَ كِخ كْا كِب كَو كُنكِاكْؤكُتَ كَلا كَ كِذرَّل كُو كُلكُتَ كْ رَّزكَ كَكْشم „„Allah, bir tek (ilâh) olarak anıldığında ahirete

inanmayanların kalpleri daralır‟‟98

ayetinden baĢka bir yerde yer almamaktadır. ز شم kelimesini ünlü Arap edîbi el-Câhız da eserlerinde kullanmıĢtır.99

el-Cevâlikî (ö.540/1145) bu kelimenin aynen و kelimesi gibi muteaddi olarak kullanılmadığını söyler.100

Ebu Temmâm (ö. 231/846)101 ve el-Bur„î‟nin102 Ģiirleri ile el-Harîrî‟nin Makâmât‟ında da bu kelimeye rastlamak mümkündür. 103

2.Rubâ‘î Fiillerin Fonetik Yapıları veSes-Anlam ĠliĢkisi

Kur‟ân-ı Kerîm hayatla sıkı bir iliĢki içerisindedir. O, en az hayat kadar canlıdır. Hatta hayata hayat veren odur. Bilge insan Aliya Ġzzetbegoviç‟in dediği gibi Kur‟ân hayattır. Kur‟ân‟ın gerçek tefsiri hayattır.104

Bu bağlamda Kur‟ân-ı

95Ahmed Hassân ez-Zeyyât vd., el-Mu’cemu’l- vasît, Mısır, ty.,s. 493.

96Söz konusu hadis Ģöyledir: ةْلقلا نٌِه ُّصِئَوْلدّ دْلجلا نٌِه ّسِلَلْقَد ُءاسهُأ ْنُكِ٘لََ٘سَ Ġbn Manzûr,

Lisânu’l-‘Arab, V, 362.

97

ez-ZerkeĢî, el-Burhân fî ‘ulumi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Ebu‟l-Fadl Ġbrâhim, Dâru ihyâi‟l-kütübi‟l-„Arabiyye, Kahire 1957, III, 59;

98

ez-Zumer, 39/45.

99

el-Câhız, el-Mehâsin ve’l-ezdâd, Mektebetu‟l-hilâl, Beyrut 1423, s.206.

100

el-Cevâlikî, ġerhu Edebi’l-kâtib, s.119.

101 Ebu Temmâm‟ın Divân‟ında yer alan Ģiir Ģu Ģekildedir: اَّدَصو َّشأوشا ىَتَف اا ار ُاات اه ُتلمف Ebu

Temmâm, Divân, s.790.

102el-Bur„î‟nin Divân‟ında Ģiir Ģu Ģekilde yer almaktadır: ءايسلا هطلاخي لا َنوىجو ًاوىج ُس دلا َّشأوشا اذإ ُديصت

el-Bur„î, Divân, s. 212.

103

el-Harîrî‟nin Makâmât‟ında kelime Ģu Ģekilde geçmektedir: ُاىطوَولا اكش لاو ِقِزاط ْيه ٌلِخات ّشأوْشا لاو كِااعلا َلطه el-Harîrî, Makâmâtu’l-Harîrî, Matba„atu‟l-me„ârif, Beyrut 1873, s.32.

104Mustafa Önver, Kur’ân’ı Anlamada Tek Bir Paradigmanın Kifayeti Problemi, Kur‟ân ve Dil

Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Matbaası, Erzurum, 2001, 314.

(14)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiiller, anlamları itibariyle insanların algı dünyasında ve günlük yaĢamlarında en az hayat kadar canlı olacağı muhakkaktır.

Kur‟ân-ı Kerîm indiği döneme ait sözlükler olmadığından veya elimizde bulunmadığından, Kur‟ân‟da yer alan rubâ„î kelimelerin o dönemdeki anlamlarını veya onun muhataplarının algı dünyasındaki yerini tespit etmek oldukça güçtür. Bundan dolayı geniĢ anlamıyla ancak bu kelimelerin o döneme yakın zaman dilimindeki Ģiirlerdeki kullanımlarından hareketle onlar hakkında bir kanaate varılabilir. Dar anlamıyla da bu kelimelerin hadislerdeki kullanımları önem arz etmekte ve bunlar bize bir fikir vermektedir.

Dilin canlı bir organizma olduğu gerçeği ıĢığında dildeki anlam daralması, anlam geniĢlemesi gibi olgular göz önüne alındığında Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î kelimelerin anlamlarının tespitinde daha titiz davranmak gerekmektedir. Aksi takdirde yanlıĢ anlam ve anlamalara sebebiyet verilebilir. Örneğin günümüz Türkçesinde “iç giysi, külot” anlamında kullandığımız “don” kelimesi eski Türkçede “ton” olarak telaffuz edilmiĢ ve “giysi” anlamında kullanılmıĢtır. Görüldüğü gibi bukelime hem fonetik hem de anlam bakımından bir değiĢime uğramıĢtır. Aynı Ģekilde “tawar” kelimesinin “davar” kelimesine dönüĢmesi, hem erkek hem de kız evlat için kullanılan “oğul” kelimesinin sadece “erkek evlat” anlamında kullanılması gibi örnekler çoğaltılabilir.105 Arapçada da Ġslam‟ın geliĢi ile kelimelerde bazı anlam olayları meydana gelmiĢtir. Bunlara ة ve kelimeleri örnek olarak verilebilir. Bunlardan ة kelimesi önceleri “dua” anlamında iken Ġslam‟ın geliĢi ile “namaz” anlamında, kelimesi de “tutmak” anlamında iken “oruç” anlamında anlam daralmasına uğrayarak kullanılmıĢtır.

Dilde ses ile anlam arasında bir iliĢki söz konusudur. Mahreç ve sıfat itibariyle birbirine yakın harflerden oluĢan kelimelerin anlam açısından da birbirleriyle uyumlu olduğu görülmektedir.106

Örneğin حف ve خف ile قve طق kelimelerini oluĢturan seslerin anlamları birbirlerine yakın ve uyumludur.107

Bu durum rubâ„î fiiller için de geçerlidir. Dolayısıyla Kur‟ân‟da yer alan rubâ„î fiillerin ses-anlam ve ritim uyumunda ifa ettiği görevi baĢka bir kelimenin karĢılaması mümkün değildir. Öyleyse kullanıldığı bağlam gereği بكبك kelimesinin ifa ettiği anlamı, onunla yakın anlamda olan نَّبك fiili karĢılayamayacaktır.

Kur‟ân-ı Kerîm evrenselliği gereği hem bir bütün olarak hem de tek tek kelimeleri ile her dönemdeki muhataplarına hitap edecek niteliktedir. Bu konudaki bir baĢka tespit de rubâ„î fiillerin genellikle yansıma ve doğa olayları ile ilgili olmalarıdır. Örneğin okuyucu بكبك kelimesini duyduğu anda yüreğinde ve iliklerinde güm güm sesini duyar ve hisseder.

105Mehmet Soysaldı, Kur’ân’ı Doğru Anlamada Semantik Metodun Önemi, Kur‟ân ve Dil

Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Matbaası, Erzurum, 2001, s. 39; Zafer Önler, Tarihsel Süreç Ġçerisinde Anlam DeğiĢmeleri, Kur‟ân ve Dil Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Matbaası, Erzurum, 2001, s. 371

106

Necdet Çağıl, Kıraat Olgusu Çerçevesinde Kur’ân’ın Belâgat ve Fonetik Yapısı, Ġlahiyat Yayınları, Ankara 2005, s. 28-56, 70-72, 97-112.

107 Ġbn Cinnî, el-Hasâis, II, 101-103.

(15)

Mustafa ÖNCÜ

Rubâ„î fiillerin anlamları ile ilgili dikkat çeken bir baĢka husus da onların anlamlarında bir peyderpeylik, bir mühlet ve bir sürecin olmasıdır. Bu anlam kurgusunu Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiillerin neredeyse hepsinde görmek mümkündür.

Özellikle mudâ„af olan rubâ„î fiillerde ve mastarlarda harflerin tekrar edilmesinin söz konusu kelimenin anlamı ile sıkı bir iliĢkisi olduğu söylenebilir. Örneğin en-Nâs sûresinde yer alan ' ' vesvese veren'' ile سُ ِ ْ وَ سُيُ „„ vesvese verir‟‟ kelimelerinin anlamı olan „„vesvese‟‟ yi gizli ve sürekli olarak tekrarlanan dürtü olarak tanımlanmaktadır. Burada kelimenin anlamında yer alan „„tekrar‟‟ kelimenin lafzında da harflerin tekrar edilmesi Ģeklinde tezahür ettiği söylenebilir. Ayrıca bu kelimenin paragraf içerisinde etkileyici bir gücünün olduğunu da söylemek mümkündür. Nitekim adı geçen sûrede لا „„insanlar‟‟ kelimesi zamir olarak kullanılabilirken, açık isim olarak kullanılması bunu göstermektedir. Zamirin açık isim yerine kullanılması, açık ismin zamir yerine kullanılması bir edebî sanattır. Ve sözün i„câzını ve etkileyiciliğini gösterir. Bu kelimeye uygun olarak harfinin defalarca bu Ģekilde tekrar edilmesi, lafızların ve anlamların eĢsiz ahengini göstermektedir. Bu durum genel anlamda Arapçanın hususiyetlerini yansıtırken, özel anlamda Kur‟ân-ı Kerîm‟in icâz ve i„câzını göstermektedir.

Benzer bir lafız ve anlam iliĢkisini ا ، ا kelimeleri için de söylemek mümkündür. Bu kelimeler „„deprem, sarsıntı, gel git „‟ vb. anlamlara gelmektedir. Bu olaylar hareketlerin tekrar edilmesi sonucu meydana gelmektedir. Yani burada kelimelerin anlamında yer alan hareketlilik kelimenin lafızlarında harflerin diziliĢinde de kendisini göstermektedir. Hatta bu lafızdan depremin bir defada olup biten bir Ģey olmadığını, artçı depremlere dair bir iĢaret bulunduğunu söylemek de mümkündür.

Rubâ„î fiillerin özellikle de mudaaf olanlarda harfler arasında bir ahenk söz konusudur. Kelimeyi oluĢturan harfler arasında öyle bir uyum vardır ki adeta bu harflerde musiki bir hava, insanın içini okĢayan ve insanın nefsine hoĢ gelen bir müzikal sezmek mümkündür. Bunun yanı sıra rubâ„î fiillerden mudaaf olanlar içlerinde bir Ģiddet, sertlik, güç hareketlilik, vb. anlamlar öne çıkmaktadır.108

Rubâ„î fiiller bazen psikolojik bir durumu gösteren bir anlam için kullanılır. Kur‟ân-ı Kerîm‟de de bunu görebiliyoruz. Örneğin ن ا ا م kelimesinde münafıkların ruh hali entrika çeviren, ipten ipe atlayan bir cambaz gibi yansıtılmıĢtır.

ب harfinden sonra ذ harfi zikredilmiĢ ondan sonra yine ب harfi ve ذ harfi bir ahenk

ve ses uyumu içerisinde verilmiĢtir. Adeta Türkçedeki “zıplamak” kelimesini çağrıĢtırmaktadır.109

Kur‟ân-ı Kerîm nazım ve nesir arasında o güne kadar Arap ediplerince bilinmeyen yeni bir üslup getirmiĢtir. Öyle ki edebiyat ve belâgatın zirvesinde olan Arap toplumu Kur‟ân‟ın ısrarına rağmen kolay olanı yani sözü değil zor olanı yani

108

Necdet Çağıl, Kur’an Tüm Fesahat Ġhlâllerine Kapalı mıdır?Atatürk Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, sayı: 18, s. 188-189.

109 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 124

(16)

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Yer Alan Rubâ„î Fiiller, Bunların Fonetik Yapıları ve Ses-Anlam İlişkisi

kılıcı seçmek zorunda kalmıĢtır.110Bu açıdan bakıldığında onda söz ile ses

bütünleĢmiĢtir. Onları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Kur‟ân‟ın bu yönü göz önüne alındığında o kelimelerin seçiminde çok titiz davranmıĢtır. Onun için birçok yerde sulâsî kelimeler kullanılabilecekken onların yerine rubâ„î kelimeler kullanılmıĢtır. Kur‟ân-ı Kerîm bu kelimelerin seçimi ile muhataplarının ruhunu ve iç dünyalarını etkilemektedir. Onların tavır ve davranıĢlarını, düĢüncelerini, yönlendirmekte hatta değiĢtirmek istemektedir. Kur‟ân bu kelime seçimi ve kullanımı, insanların iç dünyasını ve dıĢ dünyayı anlamayı ve oradan da Allah (c.c)‟ı gereği gibi tanımayı hedefleyen amacıyla da örtüĢmektedir. Nitekim Kur‟ân-ı Kerîm‟deki rubâ„î kelimelere bakKur‟ân-ıldKur‟ân-ığKur‟ân-ında örneğin kelimesinde olduğu gibi bunlardan bazılarının insanın iç dünyasının en derinliklerinden haber verirken, ا örneğinde olduğu gibi bazıları ise dıĢ dünyadaki olay ve olgulardan haber verdiği görülecektir. Ġster insanın iç dünyası olsun ister dıĢ dünya olsun Kur‟ân-ı Kerîm‟in nazarında bunların hepsi Allah (c.c)‟ın ayet ve iĢaretleridir.111

Kur‟ân-ı Kerîm‟deki kelimelerin her harfinin fonetiği anlam ile iliĢkilidir. Kur‟ân söz sanatlarının eĢsiz bir Ģekilde uygulandığı yegâne ve kutsal bir eserdir. Örneğin Kur‟ân‟da yer alan ٌ ِ ٌلا ِ ٌةوَكِلا وَم هْ وَلوَ “Onun (ateşin) başında gayet katı,

çetin melekler vardır”112

ayetindeki ٌ ِ ٌلا ِ kelimelerine bakıldığında bunlardaki harflerin Ģiddet ve kalın olma sıfatları, muhataplarının gözünde cehennem meleklerini adeta somutlaĢtırmaktadır.113

Nitekim el-Bakara sûresindeki وَا هْلِم نَّ ِإوَ

سُء ْا سُهْلِم سُ سُ ْ وَ وَيُ سُحنَّ نَّ وَ “öylesi (taşlar) vardır ki çatlar içinden su çıkar”114

ayetinin tefsirinde benzer noktalara dikkat çekilebilir.Kur‟ân-ı Kerîm burada سُحنَّ نَّ وَ fiili ile taĢın çatlayıp suyun dıĢa çıkıĢını anlatırken;sanki insan kendisini taĢın çatlayıĢını, suyun fıĢkırmasını, Ģakırtısını vb. sesleri duyar gibi hissetmektedir. Bu bağlamda Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer alan rubâ„î fiilleri aynı Ģekilde değerlendirmek mümkündür. Bu kelimelerin yer aldığı konular anlatılırken nerelerde vurgu yapılacağı, telaffuzdaki ses tonu, Ģiddeti ve hafifliği gösterir. Özellikle bu kelimelerin kullanılması bazı yerlerde okuyucuya melodik ve müzikal bir özellik katmıĢtır.Aynı Ģekilde bir ses-anlam iliĢkisini ّ ّ هوَت fiilinde de görmek mümkündür.115

Ses-anlam iliĢkisi bakımından bir baĢka örnek ise et-Tevbe sûresi otuz sekizinci ayette yer alan ْ سُتْلّيُق ّثِ fiilidir. Bu kelime “yere çakılıp kalmak” anlamındadır. Asıl babı tefâ„ul olmasına rağmen ْ سُتْلوَيُق وَثوَيُت olarak telaffuz edilmemiĢtir.

ْ سُتْلّيُق ّثِ kelimesindeki telaffuz zorluğu, savaĢa gitmek istemeyen birinin yere yapıĢıp

kalması, çivilenmesi durumunu yansıtmaktadır.116

110

Bediüzzaman, Said Nursî, ĠĢâretu’l-i’câz, s.195-197.

111

Turan Koç, Kur’ân Dili Açısından Söz-Anlam ĠliĢkisi, Kur‟ân ve Dil Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Matbaası, Erzurum, 2001, s.19-30.

112

et-Tahrîm, 66/6.

113 Necati Tetik, Ses ve Anlam ĠliĢkisi Bakımından Kur’ân, Kur‟ân ve Dil Dilbilim ve Hermenötik

Sempozyumu, Bakanlar Matbaası, Erzurum, 2001, s. 297-312.

114

el-Bakara, 2/74

115

Çağıl, Kur’an Tüm Fesahat Ġhlâllerine Kapalı mıdır?,s. 188.

116 Çağıl, Kur’an Tüm Fesahat Ġhlâllerine Kapalı mıdır?,s. 112.

(17)

Mustafa ÖNCÜ

وَ ْ سُ kelimesindeki idğamın olmaması ve kısa elifle gelmesi dünyaya

yapıĢmamayı ve onun kısalığını gösterdiği gibi. Aynı Ģekilde قُّ ت ، نَّ ، نَّ وَ وَ ْاِ gibi rubâ„î mezîd fiilerdeki idğâm ve harflerin çok olması gibi özellikler, yapıĢıp kalma, yaĢanan psikolojik hallerin etkisinin uzun süre devam etmesi söz konusudur.Bunu “kelimeyi oluĢturan harflerin çok olması mananın çokluğuna delalet eder” kaidesi ile beraber düĢündüğümüzde bu durum daha açık bir Ģekilde görülecektir.

نَّ وَ وَ ْاِ kelimesinde kalkale bulunmaktadır. Kalkale sözlük anlamı olarak

“sarsmak, Ģiddetle sarsmak, yerinden oynatmak, kıĢkırtmak, hareket ettirmek ve heyacanlandırmak” gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelimenin rubâ„î bir fiil olmasının yanı sıra onda kalkalenin bulunması insan kalbinde Allah (c.c)‟dan baĢka her Ģeyin sarsılması ve yok olup sükülüp atılmasını çağrıĢtırmaktadır.117

Bazı rubâ„î fiillerde öne çıkan bir baĢka özellik de bu fiillerin anlamda süreklilik göstermesidir. Buna “ harflerin çokluğu mananın çokluğunu gösterir” kaidesini eklediğimizde bu kelimelerin seçiminin ses-anlam iliĢkisinin birbirine ne kadar uyumlu olduğu daha açık bir Ģekilde görülecektir.

Kur‟ân anlam ve içeriğiyle akıllara hitap ederken eĢsiz fonetiğiyle ve müzikalitesiyle de ruhlara hitap etmektedir. Kur‟ân‟ın her bir sesi yanındaki seslerle müthiĢ bir uyum içerisinde ve güçlü bir ahenge sahiptir. Kur‟ân kim olursan olsun herkesin dinlediği zaman onun üstün ahenk ve melodisinden etkilendiği yegâne kitaptır. Nitekim Mekke müĢriklerinin inanmadıkları halde onu gizlice dinlemeleri bunu göstermektedir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)‟in kendisine indirilmiĢ olmasına rağmen Kur‟ân‟ı baĢka kiĢilerden dinlemeyi arzulaması onun bu eĢsiz melodi, ahenk, sözsel güç, müzikal yapı, ritmik düzen vb. fonetik i„câzının bir göstergesi olsa gerek.118

Kur‟ân‟ın sayılan bu yönleri anlamını bilmeseler dahi insanlar üzerinde büyük bir etki bırakır. Bir bütün olarak Kur‟ân-ı Kerîm‟de var olan bu durum, onda yer alan rubâ„î fiiller için de söz konusudur.

Kur‟ân‟da hem harflerin seçimine hem bu harflerin vokal uyumuna hem de hece yapısına son derece özen gösterilmiĢtir. Ayrıca harflerin dizilimi, bu harflerde ortak olan sıfat ve ahenk ve benzer seslerin tekrar edilmesi kulağa oradan da insanın ruhî derinliklerine etki eder. Bu durum ayetlerde içsel bir musiki ve cümle içerisindeki tecanüsü göstermektedir.119Örneğin ا ، س س vb. rubâ„î fiillerdeki

fethadan sonra sükûnun gelmesi tekrar fetha ile devam edilmesi vokallerin art arda ve bir ahenk içerisinde zikredilmesi kelimenin etkisini daha da güçlü kılmaktadır. Dolayısıyla Kur‟ân‟ın bu yönü insanların benzerini getiremeyecekleri bir yöndür. Yani insan harfleri ve vokalleri bir araya getirebilir. Ancak bunların bir i„câz örneği oluĢturması insan gücünü aĢan bir durumdur.120

117

Tetik, Ses ve Anlam ĠliĢkisi Bakımından Kur’ân, s. 307.

118

Çağıl, Kıraat Olgusu, s. 28-55, 297-306; Konu ile ilgili bkz. Necdet Çağıl,Kur’an-ı Kerim ve Kitabı Mukaddes Mukayesesine Özgün Bir YaklaĢım, AraĢtırma Yayınları, Ankara 2005, s. 41-54.

119Alican Dağdeviren, Kur’ân’ın Fonetik Ġ‘câzı, Sakarya Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi,

Sayı 20, 2009/2, s. 79, 80, 81.

120

Bahattin Dartma, Kur’ân’ın Ses, Söz, Anlam Uygunluğu, Marife, Yıl 4, Sayı I, Bahar 2005, S. 65,66.

Referanslar

Benzer Belgeler

• İl/il içi bölge ve bölge yarışmalarının koordinasyonu il millî eğitim müdürlüğü ile birlikte koordinatör okul müdürlüklerince, Türkiye finalinin organizasyonu

(Bakara suresi, 98.ayet) D) “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru

Bu durumda, med harfinden sonra lâzımî sükûn geldiği için medd-i lâzım olur.. Cezimli harflerin sükûnu da

Taha Suresi 29-35 Ayet-i Kerimeleri Musa Aleyhisselam’ın Duasıdır.. Üşdüd

12 Atik, Bilal, Kral ve Peygamber Olarak Davud (as) ve Süleyman (as) Kıssalarıyla Verilmek İstenen Mesajlar, (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, SBE,

 Her şey ancak Allah’ın yardımıyla olur!. 

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır