• Sonuç bulunamadı

Yerel Kalkınma, Kimlik Ve Kültür Tartışmalarına Yeni Büyükşehir Uygulamaları Ekseninde Bir Bakış

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yerel Kalkınma, Kimlik Ve Kültür Tartışmalarına Yeni Büyükşehir Uygulamaları Ekseninde Bir Bakış"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YEREL KALKINMA, KĠMLĠK VE KÜLTÜR TARTIġMALARINA YENĠ BÜYÜKġEHĠR UYGULAMALARI EKSENĠNDE BĠR BAKIġ1 Doç.Dr.Ercan OKTAY 2 ArĢ.Gör.Arzu MALTAġ 3

ÖZET:

KüreselleĢme, özellikle 1990‟lardan itibaren akademik çevrede sıkça kendinden söz ettiren kavramlardan biri olmuĢtur. Farklı perspektifler ve çeĢitli tanımlamalarla çok sık karĢımıza çıkan küreselleĢme, bu makalede kalkınma ve yerel kalkınma iliĢkisi ile değerlendirilecek, kentleĢme olgusu ile kent kimlik ve kültürleri üzerindeki yansımaları incelenecektir. Kabul edilmesinden bu yana birçok tartıĢmayı da beraberinde getiren 6360 sayılı Yeni BüyükĢehir Belediye Yasası‟nın bütünĢehir algısının kent kimlik ve kültürlerini etkileyebileceği düĢüncesinden hareketle hazırlanan bu çalıĢmada, yasa sonucundaki büyükĢehir uygulamaları farklı boyutları ile tartıĢılacaktır.

Anahtar Kelimeler: küreselleĢme, yerel kalkınma, kimlik, kültür, yeni büyükĢehir uygulaması

ABSTRACT:

Globalization has been one of the major terms since 90‟s. In this article, globalism, with different perspectives and definitions, will be evaluated in development and local development relationship and its effects on urbanization and identity of urban and culture will be searched. There have been many debates about the law 6360 and new law‟s adjustments will be searched in this study that was prepared interaction of identity of urban and culture.

Key Words: globalization, local development, identity, culture, law of new metropolitan

1 Bu bildiri XI. Kamu Yönetimi Forumu’nda sunulmuştur. 2

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi,İİBF,Kamu Yönetimi Bölümü, Yönetim Bilimleri A.B.D.

3 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi,İİBF,Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre Sorunları A.B.D.

(2)

GĠRĠġ

KüreselleĢme, ulusal sınırların etkisini yitirdiği, sınırlar üstü ve tek biçimli dünya düzeni kuran bir süreçtir. Ulusal sınırların etkisini yitirmiĢ olması, ulaĢım, iletiĢim alanlarındaki geliĢmeler, yerel aktörlerin önemini artırmıĢ; küreselleĢme ve yerelleĢme kavramlarının zıt iki kavram gibi görünmesine karĢın, güçlü bağlar kurmasına neden olmuĢtur. “Küresel düşünüp yerel davranmak” felsefesi çerçevesinde yerel kalkınmanın önemi ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır.

Kalkınma, tıpkı küreselleĢme kavramı gibi, baĢlarda ekonomi temelli olarak ele alınmıĢ olsa da kavram, zamanla dönüĢerek, sosyal ve kültürel boyutlarıyla incelenmeye baĢlamıĢtır.

Yerel dinamiklerin harekete geçirilerek, sürdürülebilirliğin ve geliĢmiĢlik düzeyinin takip edilebildiği alanlar olarak karĢımıza çıkan kentler; insanların maddi ve manevi yaĢamlarını eyleme geçirdikleri, kültürün üretilmesinde ve aktarımında önemli roller üstlenen, kimliği olan ve kendini somutlaĢtıran unsurlara sahip çok boyutlu mekânlardır.

SanayileĢmeye paralel olarak ortaya çıkan kentleĢme, uzun zamana yayılarak geliĢmesi beklenen bir süreçtir. Ancak, Türkiye‟de bu süreç, çok hızlı bir Ģekilde ve tek boyutlu olarak geliĢme göstermiĢtir. Sadece nüfus hareketleriyle açıklanamayacak kadar girift bir yapıya sahip olan kentleĢme, toplumun ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel açılardan dönüĢmesine sebep olmuĢtur. Bu bağlamda, kent içi göçlerin yaygınlaĢması ve hızlanması, aĢırı kentleĢme denilen olguyu ortaya çıkarmıĢ ve baĢlangıçta kentlerin dıĢ çeperlerinde olmak üzere, daha sonraki süreçlerde ise kent merkezlerine yayılan gecekondulaĢma sorununu gündeme getirmiĢtir. Kentlerin fiziksel yapısını bozan gecekondulaĢma ve gecekondu sorununu çözmek adına uygulanan politikalar, kentin yerlileri tarafından gecekondu bölgelerini ötekileĢtirme sorununu da ekleyerek sürecin fiziksel sorunların yanı sıra sosyal ve kültürel olarak da incelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıĢtır.

2014 yılında yapılacak yerel seçimlerle uygulamaya konulacak olan yeni büyükĢehir belediye kanunu ile birlikte, belediye sınırlarının mülki sınırlara geniĢletilmesi, köylerin kaldırılarak mahallelere dönüĢtürülmesi, kanundan önce köylü olanın bir anda kentli olması sonucunu ortaya çıkartmıĢtır. Bu süreç, kentlileĢme kavramını doğal mecrasından çıkararak, yapay olan kentlileĢtirme sürecini baĢlatacaktır. Sadece fiziksel yaĢam alanları olarak değerlendirilemeyecek olan kentlerin kimliklerinin ve kültürlerinin de olduğu düĢünülürse, yeni büyükĢehir yasasının “bütünĢehir” uygulaması

(3)

tekbiçimli, organik olmayan ve müdahaleye açık, kimliğini kaybetmiĢ yeni kentleri karĢımıza çıkaracağı ihtimal dahilindedir.

Bu çalıĢmada yeni büyükĢehir belediye uygulamasının kalkınma, kentleĢme, kimlik ve kültür konuları üzerindeki olası etkileri tarihsel süreç içerisinde incelenerek, kültürün somutlaĢtığı alanlar olan kentlerin yeni uygulama ile birlikte kimliklerini yitirerek sıradanlaĢabileceği sorunsalı tartıĢmaya açılacaktır.

KüreselleĢme Kavramı ve Kalkınma-Yerel Kalkınma Çerçevesine Genel Bir BakıĢ:

‘Küreselleşme, iki yanı keskin bir kılıçtır; bir

yanda ekonomik büyümenin artışını, yeni teknolojilerin yayılmasını ve fakir ve zengin

ülkelerdeki hayat standartlarının

yükseltilmesini ifade ederken; öbür tarafta milli egemenliği zayıflatan, yerel kültür ve gelenekleri törpüleyen, ekonomik ve sosyal

istikrarı tehdit eden dinamikleri

güçlendirmektir.‟ (Robert J. Samuelson) KüreselleĢme (globalization), ulusal sınırların etkisini yitirdiği, dünyanın sıkıĢarak tek bir yer olarak algılanmasına sebep olan ve ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları ve sonuçları olan; tüm değerlerin akıĢkanlığının hızlı olduğu bir süreci anlatır. Çok boyutlu olmasına yapılan vurgu yaygın olsa da küreselleĢme, ortaya çıkıĢı itibariyle ekonomik yönü ağır basan bir olgudur.

Günümüzde çok fazla kullanılan ve özellikle de 1990‟larda sosyal bilimlerde kendinden sıkça söz ettirerek çeĢitli çalıĢmalara konu olan ve pek çok olgu ile birlikte düĢünülen küreselleĢmenin tarihsel sürecine bakıldığında aslında oldukça eski bir kavram olduğu görülmektedir. Tarihsel süreç içerisinde üç küreselleĢme aĢamasından bahseden Oran (2001: 49-51) ilk aĢamayı 1490‟lara dayandırarak denizcilikteki geliĢmelerin ve merkantilizmin sürecin tetikleyicisi olduğunu ve akabinde sömürgecilik sürecinin baĢladığını iddia eder. Robertson da benzer Ģekilde ilk aĢamayı 15.yüzyıla dayandırarak, ulus topluluklarının ortaya çıkmasına vurgu yapar. YükseliĢ Evresi olarak

(4)

adlandırdığı ve 1870‟lerden 1920‟lere kadar devam eden süreçte “modernlik sorunu”nun temalaĢtırılmasından hareket eder. (1999: 99-102) 1890‟lardan sonra sanayileĢmenin doğurduğu ihtiyaçların ortaya çıkardığı ikinci küreselleĢme aĢamasının emperyalizm baĢlığı ile isimlendirildiğini düĢünen yazar (2001: 49-51) , son ve üçüncü süreçte ise çok uluslu Ģirketlerin ortaya çıkıĢını, iletiĢimdeki hızlı geliĢmeleri ve SSCB‟nin yıkılarak Batı‟nın rakibinin kalmamasını küreselleĢmenin itici gücü olarak görmektedir.Kültürel-ideolojik etki yöntemi ile de beklenildiği üzere „globalleĢme‟ olgusunun baĢladığını belirtir.

KüreselleĢme tanımlamalarında ismi zikredilmeye değer kiĢilerden biri Anthony Giddens (1998: 66), diğeri ise Roland Robertson‟dur (1999: 21). Giddens küreselleĢmeyi, modernitenin bir sonucu olarak görür ve uzak yerleĢimlerin birbiri ile iliĢkilendirdiği yerel oluĢumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirdiği dünya çapındaki toplumsal iliĢkilerin yoğunlaĢması olarak tanımlar (Giddens, 1998: 66). Robertson ise, küreselleĢmeyi modernliğin bir sonucu ve batı kökenli bir proje olarak gören Giddens‟ın görüĢlerine karĢı çıkarak; hem dünyanın küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesine gönderme yaparak dünyanın küçülmesinin

farklı yaĢam biçimlerinin karĢılaĢmasını olanaklı kıldığına vurgular ( Robertson, 1999: 21).

KüreselleĢmeyi tanımlama üzerine yapılan çalıĢmalar Ģüphesiz çok fazla olmakla birlikte, bir görüĢ birliğine varılamaması dikkat çekicidir. Ancak „küreselleĢme günlük hayata bakarak nasıl anlaĢılır‟ sorusuna Raymond Williams‟ın oluĢturduğu kurgu oldukça aydınlatıcıdır (Akt: Aslanoğlu, 2000: 160-161) :

„Merkezi Amerika‟da bulunan uluslar arası bir Ģirketin Londra‟daki bürosunda çalıĢan genç Ġngiliz iĢi bitince Japon yapımı arabasına binerek eve döndü. Alman mutfak gereçleri ithal eden bir firmada çalıĢan eĢi eve ondan önce gelmiĢti, çünkü küçük Ġtalyan arabasıyla trafikte daha kolay ilerleyebiliyordu. Yeni Zelanda pirzolası, Kaliforniya havucu, Meksika balı, Fransız peyniri ve Ġspanyol Ģarabından oluĢan yemeklerini yedikten sonra, Fin yapımı televizyonlarında Ġngilizlerin Falkland Adalarını alıĢına dair bir program seyrettiler. Program sonrasında ne kadar Ġngiliz olduklarını hissederek mutlu oldular. Bu çift ertesi gece ise uzaylıların

(5)

dünyaya saldırmalarını konu alan KurtuluĢ Günü adlı Amerikan yapımı filmi izleyerek kendilerini tümüyle dünyalı hissedebilirler.‟

Görüldüğü üzere tanım karmaĢası ve çokluğu olsa da Williams‟ın kurgusu bize akıĢkanlığın hızlılığının ne boyuta ulaĢtığını; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel etkilerinin dünyanın her yerinde mevcutluğunu ve bu etkilerin iç içe geçtiğini, ancak her daim ekonomik boyutun ön planda olduğunu açıkça göstermiĢtir.

KüreselleĢmenin ekonomik boyutuna vurgu yapılması, küreselleĢme olgusuyla iç içe geçerek onunla birlikte dönüĢüme uğrayan „kalkınma‟ olgusunu karĢımıza çıkarmaktadır. Kalkınma da tıpkı küreselleĢme gibi uzun yıllardır gündemde olan ve tartıĢılan bir kavramdır.

Kalkınma kavramının sözcük kökeninde yerinden kalkma, hareket etme bulunmaktadır ve bu hareket dikine bir eylemdir ve uzun süreli/yapısal bir değiĢme sorunudur (Kaypak, 2012: 14). Daha çok ekonomik boyutuyla ele alınan bir olgu olsa da, küreselleĢme ile birlikte toplumsal boyutları da hesaba katılan bir kavram haline dönüĢen kalkınmayı, Türkiye‟de uzun yıllar tartıĢmalı bir konu haline getiren nedenlerin baĢında „büyüme‟ terimi ile olan kavram karmaĢası gelmektedir. Bu iki kavram kimi zaman birbiri yerine kullanılsa da kalkınma daha geniĢ kapsamlı ve sosyal boyutları da içeren bir olgudur.

Ġngilizce‟de „growth‟ kelimesinin tam karĢılığı ekonomik büyüme iken, kavramın toplumsal ve kültürel boyutu da vurgulayan ayrıca bir „development‟ terimi kullanılmaktadır. Kalkınmayı tüm boyutlarıyla değerlendirmek için bu iki terimin birlikte kullanılması (growth and development) kavram karmaĢasına engel olmakta iken; Türkçe‟de kullanılan kalkınma terimi her iki süreci de kapsayacak Ģekilde ele alındığı için büyüme terimi ile karıĢtırılmaktadır (http://www.kongar.org). Kaynakların korunarak geliĢtirilmesi ve yaĢam kalitesinin artırılması, kalkınmanın temel felsefesi olduğundan, bu boyutları birlikte düĢünme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki, kalkınma insan odaklı olmalıdır; „insana rağmen insan için‟ düĢüncesinin egemen olduğu kalkınma amaçları ne kaynakları korur, ne geliĢtirir, ne de yaĢam kalitesinin artmasına olanak tanır.

(6)

Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği‟nin yaptığı kalkınma tanımı, tüm boyutları kapsayıcı olması açısından önem taĢımaktadır (SÜRKAL, 2002) :

„Kalkınma, herkesin temel hak ve temel sağlık, adalet, güvenlik, istihdam ve eğitim hizmetlerine ve bilgi kaynaklarına kolayca ulaĢabildiği, piyasa koĢullarının adilce iĢlediği, katılımcı, cinsiyet dengeli, demokratik ve kültürel dönüĢümlere açık, saydam/hesap verebilir yönetim yapılarına sahip, toplumsal anlamıyla tüm dezavantajlı grup ve tabakaların ortadan kalktığı sorun çözme yeteneği geliĢmiĢ, doğal kaynakları koruyan ve geliĢtiren, insanların geleceğe güvenle baktığı toplum ya da topluluklar yaratma eylemidir.‟

KüreselleĢme olgusu, çevresindeki her Ģeyi dönüĢüm sürecine dahil ederken, ulusal kalkınmadan yerel kalkınmaya doğru bir değiĢim yaĢanmıĢtır. Bu değiĢimin temel nedeni, „küresel düĢünüp yerel davranmak‟ felsefesinin yerelleĢme sürecini hızlı bir Ģekilde baĢlatmasıdır.

Ulusal devletlerin nitelikleri değiĢtikçe ve ülkelerin nüfusları çoğaldıkça, merkezi yönetimler karmaĢıklaĢmaya, iĢ yükleri artmaya ve böylece yetersiz kalmaya baĢlamıĢlardır. Yerel kalkınma anlayıĢına ivme kazandıran temel faktörler bu karıĢıklığı gidermeye yönelik çözüm politikaları ve yerelleĢme olgusudur (Genç ve Yılmaz, 2013: 121). Yerel kalkınma, yerel dinamiklerin harekete geçirilerek, yerel toplulukların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun olarak geliĢimini sağlamayı hedeflemektedir. Yerel kalkınmada baĢarı sağlanabilmesi, yerel idarelerin bu yaklaĢım doğrultusunda etkin rol oynamalarını gerekli kılmaktadır. Yerel kalkınmanın temel hedefi olan yerel halkın yaĢam kalitesinin sürdürülebilir yöntemlerle geliĢtirilmesi amacına ulaĢabilmesi için gerekli olan unsurlar Ģu Ģekilde sıralanabilmesi mümkündür (Kaya, 2007: 139-140):

1. Kentin fiziksel geliĢmiĢlik düzeyinin yükseltilmesi suretiyle yaĢam kalitesinin artırılması ve kentin ekonomik, sosyal, kültürel aktiviteler için gerekli alt ve üst yapı geliĢimin nitelikli ve yeterli düzeyde gerçekleĢtirilmiĢ olması

2. Yerel kültürel değerlerin korunması ve sosyal dayanıĢmanın güçlendirilmesi yoluyla huzurun temininin sağlanması

(7)

3. Yerel ekonominin insan ve doğal kaynak potansiyeli ile kentin sahip olduğu avantajlardan optimum düzeyde yararlanmasını sağlamak suretiyle ekonomik refah seviyesinin sağlanması; her kentin sahip olduğu insan ve doğal kaynaklarının ortaya çıkarılması ve bu kaynakların daha verimli olarak ekonomiye kazandırılması

4. Kentlerin kendine özgü, yerelde üretilen ürün ve kaynaklardan faydalanarak yeni fırsatların yakalanması gerekmektedir.

KentleĢme Olgusuna Tarihsel Bir BakıĢ

Kentlerin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı ile ilgili çeĢitli teoriler ortaya atılmıĢ ve buradan hareketle de farklı ölçütler kullanılarak kent tanımlamaları yapılmıĢtır. Tanımlamalar yapılırken genelde vurgulanan nokta, kentlerin çok iĢlevli ve farklılıkları barındıran bir özelliğe sahip olmasıdır. Yerel dinamiklerin harekete geçirilerek sürdürülebilirliğin ve geliĢmiĢlik düzeyinin takip edilebildiği alanlar olarak karĢımıza çıkan kentler, bireylerin maddi ve manevi yaĢamlarını eyleme geçirdikleri, kültürün üretilmesinde ve aktarılmasında önemli roller üstlenen, belirli bir kimliği olan ve bu kimlik çerçevesinde kendisini somutlaĢtıran unsurlara sahip çok boyutlu mekanlar olarak tanımlanabilir. Bu çok boyutlu mekanlar tarihsel süreç içerisinde büyük dönüĢümler geçirmiĢ ve sıkça kullanılan bir kavram olan „kentleĢme‟ olgusu ile karĢı karĢıya kalınmıĢtır.

KeleĢ, kentleĢmeyi dar anlamda kent sayısının ve kentlerde yaĢayan nüfusun artması olarak tanımladıktan sonra, bu demografik tanımın yetersizliğine vurgu yaparak, „sanayileĢmeye ve ekonomik geliĢmeye koĢut olarak, kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütlenme, iĢbölümü ve uzmanlaĢma yaratan, insan davranıĢ ve iliĢkilerinde kentlere özgü değiĢikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci‟ (2012: 31) olarak daha geniĢ kapsamlı bir tanımlama yoluna gitmiĢtir. Tanımdan da anlaĢılacağı üzere kentleĢmenin temel dinamikleri sanayileĢme ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik geliĢmedir. SanayileĢme ile birlikte kitleler halinde sanayinin yoğun olduğu bölgelere göçler ile baĢlayan kentleĢme süreci ülkemizde Batı‟da izlediği seyirden farklı Ģekilde geliĢmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde sanayi devrimiyle beraber tarımda meydana gelen değiĢimle ortaya çıkan makineleĢme ile paralel

(8)

zamanlarda gerçekleĢen kentleĢme, ülkemizde ise sanayileĢmenin önüne geçen bir süreç olarak yaĢanmıĢtır.

SanayileĢme süreci ile bağlantılı olan göç, Türkçede çok sade biçimde bir ailenin, bir grubun evi-barkı, çoluk-çocuğu ile bir yerden baĢka bir yere taĢınması, yani yer değiĢtirmesi olayıdır (Çakır, 2012: 210). Ekonomik, siyasi, toplumsal veya kiĢisel sebeplerle göç edilmiĢ olabilir, ancak burada bizi ilgilendiren noktanın göçün kentleĢme ile bağlantısı; kentleĢmeyi hızlandırıcı bir etkiye sahip olmasıdır.

Türkiye‟de göçün kitleler halinde, kırsal bölgelerden büyük kentlere akının geçmiĢi 1945‟lere uzanmaktadır. Batı‟nın uzun bir zamana yayarak yaĢadığı bu süreç, bizde yaklaĢık elli yıla sıkıĢtırılmıĢ ve bunun sonucu olarak da, çarpık kentler, barınma problemleri, iĢsizlik, altyapı eksiklikleri, göçenlerin ve yerlilerin hem kente hem de birbirlerine adaptasyonu gibi pek çok sorunu da beraberinde getirmiĢtir. Günümüzde hala aynı sorunların tartıĢılıyor olması bu aĢırı ve hızlı kentleĢme sürecini sanayileĢme ile eĢgüdümlü bir Ģekilde gerçekleĢtirilememesinden kaynaklanmaktadır.

George ve Barbara Helling, ülkemizde daha 1950‟lerin baĢında köyden kente göçün ortaya çıkarabileceği problemlere iĢaret ederek; „her üç veya dört köylüden biri evini Ģehre taĢıyacak olursa, acaba Türkiye‟de her Ģehrin nüfusunun iki misline yükseleceğinin farkında mıyız? Böyle bir hareket Ģehirlileri müĢkül bir duruma sokar, onların sokaklarını, hastanelerini, iaĢe sistemlerini ve evlerini kifayetsiz kılar. ġehirde bugünkü gibi yaĢamak imkansız hale gelir‟ demiĢlerdir (Akt: Kurt, 2003: 69). Görülen o ki, henüz 1950‟lerin baĢında dahi kentlerin içine düĢeceği bu vahim durum kendini belli etmiĢ ancak yeterli önlemlerin alınamaması yahut alınan önlemlerin uygulamaya geçilmemesi gibi sebeplerle hala bu yoğunlaĢmanın etkileri ve çözümleri tartıĢılmaktadır.

Kırsal alanların çözülerek, bu bölgelerde yaĢayanların kitleler halinde büyük kentlere göç etmesi, kentleĢmeyi hızlandırarak, kentleĢmeden bağımsız değerlendirilemeyecek olan en büyük sorunlardan biri olan gecekondulaĢmayı doğurmuĢtur. SanayileĢme süreciyle kırsalın çözülmesi hızlanmıĢ ve daha iyi bir yaĢam umudu ile kentlerde meydana gelen göç patlaması karĢısında devlet hazırlıksız yakalanmıĢtır. Bu sebeple de maddi durumları oldukça kötü olan

(9)

göçerlerin barınma ihtiyaçlarını karĢılayamamıĢ, bu kiĢiler de çareyi kendi çözüm yollarıyla aramıĢ ve sonuç olarak da gecekonduları inĢa etmiĢlerdir. Süreç içerisinde kentin çeĢitli yerlerinde sıkça görülmeye baĢlanan gecekondular Karpat‟ın ifade ettiği gibi „hızlı iktisadi kalkınma ve sanayileĢmenin, tarımdaki değiĢmelerin ve mesken kıtlığının bir yan ürünü olarak‟ karĢımıza çıkmıĢtır (Karpat, 2003: 50).

Gecekondu olgusunu tek yönlü düĢünmek kiĢiyi yanılgıya götürecektir. Kalkınma ve ekonomik boyutu ile ele alındığında, her ne kadar ilk göçerlerin barınma koĢulları oldukça kötü, derme çatma ve sağlıksız olsa da, konutlandırılamayan kırsal bölgelerden gelenlerin barınma sorununu çözmüĢ ve devletin karĢılaması gereken bu ihtiyaç „geçici‟ süre ile de olsa sonuçlandırmıĢtır. Bunun yanı sıra sermaye kesiminin iĢgücü ihtiyacı karĢılanmıĢ ve kalkınmacı bir bakıĢ açısıyla çeĢitli aflarla meĢrulaĢtırılma yoluna gidilmiĢtir.

Kırca‟nın gecekondu olgusu ve meĢrulaĢtırılması konusundaki saptaması oldukça aydınlatıcıdır: „Türkiye yarım yüzyıldan beri gecekondu meselesine bir çare bul(a)mamıştır. Bu durumun baş sorumlusu seçimi kazanma ihtirası içine hapsolmuş siyasi zümre ve bir süre sonra da gecekondu yapmak isteyen vatandaşları bile zulüm altına alan kamusal ve özel arazi yağmacısı mafyalardır. Üstelik bu mafyalar zaman zaman belediye idarecilerinin bizzat kendilerinden oluşmaktadır‟ (1994: 47). Kırca‟nın saptamasından da anlaĢılacağı üzere kırsal bölgelerden göçenlerin ilk dalgası gerçekten barınma ihtiyacını karĢılamak amacıyla gecekonduları oluĢturan kesimdir. Ancak süreç içerisinde gecekondulaĢma sadece barınma ihtiyacı için yapılan konutlar olmaktan çıkarak, ticarileĢmeye baĢlamıĢtır. Zaten ilk gecekonduların teknik koĢulları oldukça kötü iken, ticarileĢmeye baĢlamasıyla birlikte gecekonduların görünümleri de değiĢmiĢ; o derme çatma, tek katlı ve sağlık koĢullarından yoksun yapılar yerini 2-3 katlı tuğla çatılı konutlara bırakmıĢtır.

Hızlı kentleĢmenin doğurduğu„kentlileĢme‟ olgusu, gecekondulaĢma sürecinin fiziksel problemlerinin ön plana çıkması sebebiyle çoğu zaman ihmal edilmiĢtir. Türkiye‟de kentleĢme sanayileĢme sürecinin önüne geçtiği için, kentleĢme, kentli olmayı tam anlamıyla karĢılar hale gelememiĢ ve bu da kırsal

(10)

bölgelerden, kentlere yaĢanan göçlerden sonra halkın ne kadar kentli olduğu tartıĢmalarını doğurmuĢtur.

Sencer‟e göre kentlileĢme, „kente göçle baĢlayan nüfus deviniminin, kentin belirli bir kesiminde kararlılık kazanmasına kadar devam edecek olan bir süreçtir. Bu süreç içinde yaĢam biçimleri değiĢen insanlarda kente özgü davranıĢlar gözlenmesi umut edilir‟ (1979: 292). KentlileĢme, kentin fiziksel varlığı ile tanımlandığı, onun yalnızca katı bir biçimde mekanla sınırlandırıldığı ve kentsel tutumların keyfi yasal sınırların bittiği yerde birdenbire kesileceğinin düĢünüldüğü sürece, bir yaĢam biçimi olan kentlileĢme için uygun bir kavram geliĢtirilemez. Çünkü, kentleĢme, artık, yalnızca insanları kent olarak adlandırılan yere çekme sürecini belirtmekle kalmamakta, insanların kentin yaĢam biçimini benimsemesi anlamına da gelmektedir. (Duru ve Alkan,2002:81-82).

KentlileĢme, fiziksel olarak kentte bulunmak anlamına gelmez, kentli olmak kenti madde ve ruhla benimseme, kenti ve kente ait tüm unsurları yaĢama Ģeklinde kendisini gösterir. Nasıl ki kentleĢme toplumsal dönüĢüm sürecini kapsıyorsa, kentlileĢme de bir yaĢam formu belirlemedir. Buradan hareketle, kentlileĢme, kentleĢmenin kentte yaĢayanlar üzerindeki etkileri ve somut hali olarak tanımlanabilir.

Dünyada yaĢanan ekonomik bunalım ve buna bağlı olarak geliĢtirilen çözüm politikalarının belirlediği yeniden yapılanmaya paralel olarak 1980 sonrası dönem Türkiye‟de yeni bir kentleĢme evresini tanımlamak için kullanılmaktadır. Sınırların kifayetsiz kaldığı ve böylece sermayenin uluslar arası iliĢkiler sebebiyle kentlere yeni iĢlevler yüklerken aynı zamanda kent mekanlarında da ciddi dönüĢümlere sebep olmuĢtur. Büyük ölçekli toplu konut projeleri, büyük müteahhitlik firmaları, yap-iĢlet-devret yoluyla yapılan altyapı projeleri, gökdelenler, uluslar arası ticaret merkezleri baĢlarda büyük kentlerde ortaya çıkarken süreç içerisinde yaygınlık kazanmıĢtır (Tekeli,1988:132).

Kent kimliği ve Kültürünün Küresel Evrimi ve Yeni Yasa Kapsamında Değerlendirilmesi

(11)

„Kent gönlümü titretmişse kenttir; aklımda bir şey kaldıysa o da kimliğidir.‟ (Şengül Öymen GÜR) Ġnsanlar ya da nesneleri birbirinden farklı kılan, onları iĢlevsel olarak benzerlerinden ayırarak ön plana çıkmasını sağlayan bir özellik olan kimlik kavramı yalnız insanlara veya nesnelere atfedilen bir husus değildir, aynı zamanda tıpkı onlar gibi kentleri de ayrıĢtıran ve diğer kentlerden özel hale getiren bir kavramdır.

Yer kimliği, yalnızca kentlerin sahip olduğu fiziksel özellikleri içermez. Bir yere ait kimlik insanların o kenti içselleĢtirmesi ve o kente anlamlar yüklemesi ile oluĢur. O halde kent kimlikleri iki boyutta karĢımıza çıkmaktadır: Kentin fiziksel kimliği denildiğinde, doğal çevre ve bu doğal çevreye eklenmiĢ insan yapımı olan maddi öğeler anlaĢılır. Kentin inĢa edildiği ve geliĢtiği doğal çevre öğeleri, o kentte var olan tarihi ve kültürel kalıntılar, deniz, ırmak, göl, dağ, tepe gibi unsurlardır. Kentin kültürel kimliği ise, o kentte yaĢayanların oluĢturduğu, yarattığı kültür tarafından biçimlenir. Parçalı gibi görünen kent kimliği, bir yandan fiziksel-görsel kimliği, öte yandan da daha çok insanların oluĢturduğu öğelerden oluĢan kültürel kimliği içerir (Yayınoğlu ve Susar, 2008: 19). Benzer bir yaklaĢımla Onaran (2006: 28) „TaĢın, yaĢama serüvenini bilmeden, nice görkemli yapıların içinde yaĢayanlarla anlam kazandığının bilincine varmadan bir kenti anlatabilir misin?‟ Ģeklinde değerlendirmede bulunmaktadır.

Kentlerin kimliğini anlamak kentin geçmiĢini anlamaktan geçmektedir. GeçmiĢte kentliler için ne ifade ettiğini, iz bırakan kiĢileri, sembolleri bilmek kentin kimlik çözümlemelerinde yardımcı olmaktadır. Çünkü kent kimliği kiĢilerin kente atfettikleri değerlerle vardır ve zaman içerisinde çeĢitli değiĢikliklere de uğrayabilen devingen bir yapıya sahiptir. Kentin kimliğini oluĢturan önemli bir unsur da tarihsel süreç içerisinde oluĢturulan kültürel birikimdir.

Kültür, insanın sembolleĢtirme özelliğinin olanak verdiği bir soyutlama, maddi varlık ve eĢyaların, teknolojilerin, sanatların, insan davranıĢlarının, fikir ve inançlarının, gelenek ve görüntülerinin sembolleĢtirilmiĢ bir örüntüsüdür. (Aslanoğlu, 2000: 94)

(12)

KüreselleĢme ile birlikte sınırların önemsizleĢmesi, yerel farklılıkların ortadan kalkması kent dokularını etkilemiĢtir. Özellikle baĢta büyük kentlerimizde meydana gelen dönüĢümler, süreç içerisinde yayılarak orta ölçekli kentlerimize de yansımıĢtır. Hızlı nüfus artıĢı, plansız kentleĢme, ulaĢım ağlarının taĢıtlara öncelik vermesi, birbiriyle yarıĢan yüksek binalar ve gökdelenler, kentlerin pek çok bölgesine yayılan ve benzer mimari yapılara sahip alıĢveriĢ merkezleri, kentlerin kimlik ve kültürlerini zedelemiĢ ve geleneksel yapıların zarar görmesine sebep olmuĢtur. Aynı zamanda kent kimliğinin somutlaĢtığı yerler olarak anılan kamusal alanları besleyen cadde ve sokaklardaki reklam panoları, afiĢler, köĢelerde duran seyyar satıcılar sadece görüntü kirliliği oluĢturmakla kalmamakta ayrıca bu görüntü pek çok kente bulaĢıcı bir hastalık gibi yayılmaktadır.

Kent tanımlamaları yapılırken vurgulanan noktaların baĢında farklılıkları barındırması gelmektedir. Ancak günümüzde farklı ekonomik, coğrafi, kültürel özelliklere sahip olan kentlerde bir homojenleĢme sürecinin baĢladığı söylenebilir. Kentin sahip olduğu pek çok unsuru barındırmasından hareketle, kente dıĢarıdan gelen biri kent meydanına bakarak onun hakkında kolayca yorum yapabilse de çağımızda bu pek mümkün görünmemektedir. Kent meydanlarını süsleyen mimariler, meydanlara çıkan cadde ve sokaklar tek elden çıkmıĢçasına bir türdeĢlik yaĢamaya baĢlamıĢtır. Dünyada popüler olan yapılar baz alınarak cadde ve sokaklarımızda tek tip apartmanlar, resmi kurumlar, kafeler, bilboardlar gibi somut unsurlar sıkça görülmeye baĢlamıĢtır. Cadde ve sokakların kentlerin önemli bileĢenleri olmasından hareketle vurgulanması gereken diğer bir nokta ise otomobillere gösterilen özendir. Otomobillere öncelik veren politikalar, mesafe söylemlerini bile araba özelinde odaklamıĢtır. Bunun olumsuz bir yansıması da cadde ve sokakların hiç boĢluk kalmayacak Ģekilde açık otoparklara dönüĢmesi ve görüntü kirliliğine sebep olmasıdır. Kaldırımların hemen yanına ve hatta görülmeye değer mimarilerin önüne geliĢigüzel park edilen araçlar kentin dokusunu pek tabii bozguna uğratmaktadır. Ġnsanların yürümesini dahi zorlaĢtıran bu durum artık içselleĢtirdiğimiz ve yadırgamadığımız bir hale gelmiĢtir. Bunların sonucunda da insanlar kente ilk defa geldiklerinde ilk izlenimleri arabaların çokluğu ve hangi marka olduğudur.

Ülkemizde sağlıksız ve hızlı bir biçimde yaygınlaĢan, sürekli yenileme amacıyla yukarıya doğru bir büyüme gösteren kentler, bu yenilemelerle

(13)

kültürlerini ve kimlikleri muhafaza etmekte zorlanır hale gelmiĢlerdir. Kültürleri homojenleĢtirmeye baĢlayarak, tüketim odaklı bir topluma dönüĢtüren bu süreç kentlerde rekabeti de odağına almıĢtır. Uluslar arası pazarda yer bulma yarıĢı içinde bulunan kentlerin öne geçme kriterleri; tarihleri, yerel özellikleri değil, yolların geniĢliği, üst geçit sayıları, alıĢ veriĢ merkezlerin çokluğu ve yüksek binalar olmaya baĢlamıĢtır. Kentler sermayeyi kendilerine çekebilmek için bir yandan farklılıkları artırmaya çabalarken, bir yandan da aynı yapılarla tek biçimli hale gelmekte, bu da yenileme hareketleri ile kentleri Ģantiye alanlarına dönüĢtürdüğü söylenebilir.

Özellikle büyük kentlerin geçmiĢi, uluslar arası turizm piyasasında „seyirlik‟ mekanlar ve yapılarda somutlaĢtırılıp pazarlanmaya ve tüketilmeye baĢlanmıĢtır. Bir kentin ne denli uzun ve tarihsel geçmiĢi varsa, o denli fotojenik görüntülere dönüĢtürülüp, renkli broĢürlerde, cep kitapçıklarında, dergi sayfalarında, televizyon ekranlarında sunulabilmektedir (Öncü ve Weyland, 2007: 87).

KüreselleĢmenin kentlerde yarattığı bu olumsuzluklar elbette çoğaltılabilir. Ancak Kasım 2012‟den beri sıkça üzerine yorumlar yazılan, tartıĢmaya açılan ve bir bilinmezlik içerisinde sonuçlarına dair yorumlamalara konu edilen 6360 sayılı Yeni BüyükĢehir Belediye Kanunu bu zikredilen sorunlara yenilerini ekleyerek derinleĢtireceğe benzemektedir. Kanun üzerine yapılan yorumlamalar büyük ölçüde idari ve mali konulara odaklanırken, yine yaratacağı sosyal sorunların kentlerde somut bir Ģekilde ortaya çıkabileceği gerçeği üzerinde durulmaması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Bu çalıĢmada da yasanın kent kimliği üzerinde de etkileri olacağını düĢüncesinden hareketle, bu konu irdelenmiĢtir.

Yeni yasa ile büyük Ģehirlerin sayısı otuza çıkarılarak sınırlar il mülki sınırları olarak belirlenmiĢ ve yerel yönetimlerin yaklaĢık yarısının tüzel kiĢiliğine son verilmesinin gerekçelendirilmesinde hizmetlerin etkin ve hızlı sunumu yatmakta iken, sınırların geniĢletilmesinin aynı zamanda yerelde bir merkezileĢme sürecinin de baĢlayabileceği sorununu beraberinde getirdiği iddia edilmektedir. Harvey‟in kent hakkını „kent kaynaklarına ulaĢma bireysel özgürlüğünden çok öte bir Ģeydir; kenti değiĢtirerek kendimizi değiĢtirme hakkıdır, bireyselden çok kendimizi değiĢtirme hakkı” Ģeklinde tanımlamaktadır (http://www.sendika.org). Bu tanımlamadan hareketle yapılan

(14)

bu düzenlemeler kent hakkını ihlale uğratabilme riski taĢımaktadır. Bu yapılaĢma Ġstanbul ve Kocaeli gibi iç içe geçmiĢ kentlerden oluĢan ve kırsal alanın az olduğu kentlerde sorun oluĢturmayabileceği, ancak kırsal alanlara sahip olan kentlerde hem kent kaynaklarına ulaĢımda güçlük doğurabileceği hem de halkın katılımını güçleĢtirebileceği yönünde görüĢler yaygın bir Ģekilde dillendirilmektedir (http://www.bianet.org).

Yasanın getirdiği bir baĢka değiĢiklik de büyükĢehir olarak ilan edilen yerlerde köylerin kaldırılarak mahalleye dönüĢtürülmesidir. Günümüzde hala kentleĢme baĢlıkları altında kentlileĢme olgusu tartıĢılırken, seçimlerden sonra köylünün bir anda kentli olmasının söz konusu olacağı ve bu kentlileĢme tartıĢmalarının ateĢleneceği söylenilebilir. Çünkü daha önce de belirtildiği üzere, “kentlilik” sadece belli sayıdaki bir nüfusun kentte yer iĢgal etmesi ile çözümlenecek ya da tanımlanabilecek bir olgu değildir. KentlileĢme belli bir süreç gerektirir, bu süreç kente dair unsurların içselleĢtirilmesi ile meydana gelir. Bir anda kırsal yaĢam formatında hayatını sürdüren bireylerin, kentli gibi davranması beklenemez ve beklenmemelidir. Bu değiĢimle birlikte yabancılaĢma (anomi), yalnızlık ve ötekilerin ortaya çıkması da meydana gelebilecek önemli sosyal sorunlar arasında sayılabilir. Yine kırsal yaĢam biçiminde hayatlarını sürdüren bireylerin yaĢam alanları, konutları da bu hususa benzerdir. Kente uyum süreci ile birlikte mahalle haline gelen bu köylerin kent formatına sokularak bir yenileme sürecine dahil edilmesi kentlerde bitmeyen bir Ģantiye görüntüsü doğurabilir.

Rossi‟nin dediği gibi, „konut bölgeleri kent biçiminin en güçlü parçasıdır. Bunlar kentin evrimi, doğası ve peyzajı ile bağlantılıdır; yapı ve morfolojileri ile kenti anımsanabilir kılarlar. Kentsel peyzajdaki bir değiĢiklik, sosyal içerik ve iĢlevlerdeki bir değiĢiklik kentin imgesini tehlikeye atar. (Akt: Gür, 2009: 17)

SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME

Ġnsanların bir arada hareket ederek daha iyi bir yaĢam kalitesine ulaĢacaklarına inanmalarıyla oluĢan kentler, tarihsel süreç olarak sanayi devrimi ile paralel olarak geliĢmiĢ ve hız kazanmıĢtır. Özellikle tarımda makineleĢmenin yaygınlaĢması sonucu, insan emeğinin önemini giderek

(15)

yitirmesi, kentlerdeki özendirici etkenlerin çekiciliği sonucu kırsalın Ģehir yaĢamını cazip bulması ve sosyal güvenlik, sağlık, eğitim vb. olanaklara kolay ulaĢım gibi sebeplerle kent merkezlerine yoğun bir yönelim baĢlamıĢtır. Bu sürecin zaman içerisinde faydaları kadar zararları da ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır. ĠĢte buraya devreye bu zararlı yönleri çözebilmesi için „kalkınma‟ kavramı girmektedir. Kalkınma özellikle nüfus sayısı olarak yoğunlaĢan kentlerdeki iĢsizlik, sosyo-kültürel anlayıĢın geliĢmesi, kentin fiziksel görünümün düzeltilmesi ve yaĢam kalitesinin artırılması için oldukça önemli bir kavramdır.

GeliĢmiĢ ülkelerdeki geliĢme seyrini incelediğimizde teknolojik yeniliklerin getirdiği hızlanma, üretim, ticaret ve hizmetlerdeki büyümeyi sağlamıĢ ve buna bağlı olarak da bu geliĢmelerden faydalanmak isteyen insan toplulukları kentlerde yoğunlaĢmıĢlardır. Ülkemizdeki kentleĢme serüveni ise, bunun tam tersi bir çizgide geliĢmiĢtir. Normalde kalkınma kavramı ile algılanması gereken kentleĢme, Türkiye‟de sadece nüfus yoğunluklarının Ģehirlere akın etmesi olarak algılanmıĢ ve geliĢmiĢ ülkelerde kentleĢmeyi doğuran nedenler bizde kentleĢme yoğunluğu oluĢtuktan sonra çözülmesi gereken sorunlar olarak ortaya çıkmıĢtır. ĠĢte bu sıralama hatasından dolayı ülke olarak sağlıklı bir kentleĢme sürecini bir türlü yakalayamamıĢ ve bunun sonuncunda da çarpık bir kentleĢme ortaya çıkarak hem fiziki hem de sosyal sorunlara sebep olmuĢtur.

Kentlerin sahip oldukları fiziksel özelliklerin yanı sıra kiĢilerin atfettikleri değerlerle birlikte değerlendirilen kent kimlikleri, kentleĢme sürecinde izlenen politikalarla bir yandan kentleri öne çıkarıcı unsurlar olarak değerlendirilirken, diğer yandan da kimliklerin dejenere olmasına neden olmuĢtur. Ġzlenen politikalar daha çok kalkınmacı bir bakıĢ açısı ile değerlendirilmiĢ ve kent kimlikleri, kentlerin pazarlanmasında kullanılarak rekabet edebilirlik için ölçüt kabul edilmiĢtir. Ancak süreç içerisinde kimliklerin kentleri ön plana çıkarması ve diğerlerinden farklılaĢmasını sağlaması beklenirken, daha çok birbirine benzeyen kentler yaratılmaya baĢlamıĢtır. Fiziki yapılara müdahalelerle gerek yerel niteliklerin ortadan kalkmasına gerekse birbirini tekrar eden benzer mekanların oluĢmasına neden olmuĢtur.

(16)

6360 sayılı kanunla ortaya çıkacak değiĢiklikler değerlendirilirken kentin yalnız idari ve mali olarak değiĢiklikler gösterebileceğinin yanı sıra bu değiĢikliklerin gözlendiği alanlar olan kentlerde yapılan değiĢikliklerin tüm boyutları ile değerlendirilmesi gereği bu çalıĢmanın odak noktasını oluĢturmaktadır. Kentin varlığını sürdürebilmesi, kente yapılacak müdahalelerin tüm boyutları ile ele alınmasıyla mümkündür. BütünĢehir söylemleri kentleri tektip bir yapıya sokma riski ile karĢı karĢıyadır. Kaldırılan köylerin kent kapsamında ele alınması, görmeye alıĢık olduğumuz alıĢveriĢ merkezleri, çok katlı apartmanlar, metrolar, tramvaylar, otobüs duraklarının o bölgelerde de sıkça karĢımıza çıkabilme ihtimalini gündeme getirmektedir.

„Kentlerin birbirini tekrar edercesine makyajlanan ve paketlenmiĢ peyzajlar‟(Akt: Özerk,Birol ve Yüksekli, Akgün,2011:83) olma tehlikesi fiziksel müdahaleler karĢısında sosyal boyutlarının da hesaba katılması yolu ile aĢılabilir. Ġnsan odaklı bir yaklaĢım çerçevesinde izlenecek politikalar kentlerin ve kimliklerin sürdürülebilirliğini sağlayarak kentleri tek tipleĢme tehlikesine karĢı koruyabilir.

(17)

KAYNAKÇA

ASLANOĞLU, RANA (2000), Kent, Kimlik ve KüreselleĢme, “Bir Kültürel KarıĢım Olarak KüreselleĢme” Ezgi Kitabevi, s.160-161

ASLANOĞLU, RANA (2000), a.g.e., “KentleĢme Kavramının DeğiĢmesi Bağlamında FarklılaĢan Kimlikler”, s.94

ÇAKIR, Sabri (2012), “Türkiye‟de Göç, KentleĢme/Gecekondu Sorunu ve Üretilen Politikalar”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı:23,s.210

GENÇ, Neval ve YILMAZ, Murat (2013), “Yerel Yönetimlerin Ekonomik Kalkınmaya Yönelik Mali Yardım Kullanımı: Aydın Ġli Örneği”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yerel ve Bölgesel Kalkınma: Küresel ve Yerel BakıĢ Açıları, s.121

GÜR, ÖYMEN, ġ. (2009), “DönüĢen Topraklarda Kent Kimliği”, TMMOB,Dosya 10.1, Yerel Yönetimler: Ankara Kent Kimliği Mekansal-Kültürel DeğiĢim, s.17

GIDDENS, Anthony (1998), Modernliğin Sonuçları, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, s.66

DURU, Bülent ve ALKAN, Ayten (2002), 20. Yüzyıl Kenti, “Bir YaĢam Biçimi Olarak KentlileĢme” -Louıs Wirth, Ġmge Yayınevi, Ankara, s.81-82

KARPAT, Kemal (2003), Türkiye‟de Toplumsal DönüĢüm- Kırsal Göç, Gecekondu ve KentleĢme, Ġmge Yayınevi, Ankara, s.50

KAYA, Erol (2007), Modern Kent Yönetimi 1,Okutan Yayıncılık, s.139-140

KAYPAK, ġafak (2012), “Ekolojik Turizm ve Sürdürülebilirlik Kırsal Kalkınma”, KMU Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, sayı:22, s.14

KELEġ. RuĢen (2012) , KentleĢme Politikası, Ġmge Yayınevi, Ankara,s.31

KIRCA, CoĢkun (1994), “GecekondulaĢma ve ġehirleĢme”, Mahalli Ġdareler Dergisi, Sayı:4, s.47

(18)

KURT, H. (2003), Türkiye‟de Kent-Köy ÇeliĢkisi, Siyasal Kitabevi, Ankara, S.69 ONARAN, M.ġ, (2006), Kent Yazıları, Cumhuriyet Kitap,s.28

ORAN, Baskın (2001), “Hangi KüreselleĢme” KüreselleĢme ve Ulus Devlet, Yıldız Teknik Üniversitesi Stratejik AraĢtırmalar Merkezi Yayını, Der: Meryem Koray, s.49-51

ÖNCÜ, AyĢe ve WEYLAND, Petra (2007), Mekan, Kültür, Ġktidar, “KüreselleĢen Kentlerde Yeni Kimlikler”, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, s.86

ÖZERK, BĠROL G. ve YÜKSEKLĠ, AKGÜN B. (2011), Ġdeal Kent, Sayı,3, “Küresel Kent, Kentsel MarkalaĢma ve Yok-Mekan ĠliĢkileri” ,s. 83

ROBERTSON, Roland (1999), KüreselleĢme, Bilim ve Sanat Yayınları, s.21 ROBERTSON, Roland (1999), a.g.e., s.99-102

SENCER, Y. (1979), Türkiye‟de KentleĢme, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s.292 SÜRKAL, STK GeliĢtirme Seminer Raporu,2002, Ankara

TEKELĠ, Ġlhan (1988), “KentleĢmeye Kapital Birikim Süreçleri Açısından Bakmanın Sağladığı Açıklama Olanakları”, Defter Dergisi, Sayı:5, s.133

YAYINOĞLU ERASLAN, Pınar ve SUSAR, Filiz (2008), Kent, Görsel Kimlik ve ĠletiĢim, Umuttepe Yayınları, s.19

Ġnternet Kaynakları:

http://www.kongar.org/makaleler/mak_ka.php

http://www.sendika.org/2013/05/kent-hakki-david-harvey/

Referanslar

Benzer Belgeler

yaklaşıldığında, popüler kültürün kadınların ev mekanlarında eşit haklar elde etmesinde önemli bir difüzyonist, ancak yerel kültürde ise kadınların bir kısmını

 Az gelişmiş ülkelerdeki haber medyası yerel hükümet tarafından denetlenmekte ve kontrol altında tutulmakta ve haberler ise yerel haber toplama ve haber yapma

Planlama, Programlama ve Koordinasyon Birimi’nin görevleri ise şu şeklidedir; yerel aktörlerin katılımıyla ve Ulusal Kalkınma Planı ile uyumlu olarak ajans

165 anlamıyla Bor’daki son kuşak mübadillerin kendilerini farklı görmeleri, kimliksel olarak geldikleri yerle özdeşleşmelerinden daha çok, içerisinde

Ancak diğer bir model olan sosyo-kültürel bakış açısı tarafından bu tıbbi tanılamaya karşı sağır ve sağırlık terimleri kullanılmaktadır (Marschark, 1993)..

Aziz naaşı 20 Kasım Pazartesi i bugün) saat 12.30’da TRT İstanbul Radyosu nda yapılacak törenden sonra, ikindi namazını müteakip Levent Camii’nden alınarak,

Also, in column 2, the patients receiving the bivalirudin based regimen with platelet glycoprotein IIb/IIIa inhib- itors should read 206 (19.3%) instead of 352 (19.3%). CI ⫽

[r]