• Sonuç bulunamadı

Bir Poetika Metni Olarak “Ziya’ya Mektuplar”

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Poetika Metni Olarak “Ziya’ya Mektuplar”"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Gaye Belkız Yeter

*

REVIEWING “ZİYA’YA MEKTUPLAR” AS A SOURCE OF POETICS ÖZ: Bu çalışmada, Cumhuriyet Dönemi’nin önemli şairlerinden Cahit Sıtkı Ta-rancı’nın şiir sanatının oluşum sürecine büyük katkıları bulunan, okul yıllarından arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazmış olduğu mektuplar dikkate alınarak, şairin şiir tekniğiyle ilgili görüşlerinin bu mektuplara ne kadar sirayet ettiği veya mek-tuplarda yazılanların şiirlerinde ne kadar varlık gösterdiği ortaya konulacaktır. Bir şairin poetikasını belirlemek için ona ait birçok şeyi dikkate almak gerek-mektedir. Cahit Sıtkı tarafından Ziya Osman Saba’ya yazılmış olan ve Ziya’ya Mektuplar adıyla yayımlanan mektuplar da bu tarz önemli belgeler/ipuçları ara-sındadır.

Anahtar Kelimeler: Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Ziya’ya Mektuplar. ABSTRACT: This study pesents a review of letter correspondence between Ca-hit Sıtkı Tarancı, one of the most important poets of the Republican Era, and his close schoolmate, Ziya Osman Saba, who significantly contributed to the development of his poetics. The study examines to what extent the poetic views of Tarancı were reflected in these letters or in what way the issues raised in these letters were explored in his poems. This study argues that Tarancı’s poetic views are influenced by his personal history, many elements of which are taken into consideration in this study. The collection of Tarancı’s letters to Saba, published as Ziya’ya Mektuplar, provides such important genuine documentary clues to enter into his realm of poetry.

Key Words: Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Ziya’ya Mektuplar. Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 6, Ekim 2012, s. 173-192

(2)

...

Giriş

“Ömrünün sonuna ka dar yalnız şiir düşünmüş, şiir yaşamış ve şiir yazmış.”1 olan

Cahit Sıtkı Tarancı’nın sanat anlayışını ortaya koyacağımız tek bir şiiri olmamakla birlikte “hayatı boyunca hiç bir poetik şiir kaleme almamıştır.”2 şairin poetikasını

şi-irleriyle, mektuplarıyla ve kendisiyle yapılan söyleşilere vermiş olduğu cevaplarla ortaya koymak mümkündür. Şairin şiir sanatıyla ilgili görüşlerinin önemli bir kay-nağı olarak kabul edebileceğimiz Ziya’ya Mektuplar3 bu açıdan üzerinde durulması

gereken bir metindir ve çalışmamızın temelini oluşturmaktadır.4

Galatasaray Lisesi’nde okurken tanıştığı Ziya Osman Saba’yla arkadaşlığı okul yıllarında başlayan Cahit Sıtkı Tarancı’nın dostlukları uzun yıllar devam etmiştir.5

Şairin Ziya Osman Saba ile olan arkadaşlığı sanatsal faaliyetlerdeki iletişimleriyle daha da pekişir. Saba’nın, Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatındaki yeri ve önemi ona yazmış olduğu mektuplardan da açıkça anlaşılmaktadır. Cahit Sıtkı’nın şiir mace-1 Gültekin Sâmanoğlu, Cahit Sıtkı Tarancı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988, s. 19.

2 Selçuk Çıkla, Türk Edebiyatında Manzum Poetikalar 1860-1960, Akçağ Yayınları, Ankara 2010, s.

528.

3 Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya’ya Mektuplar, Varlık Yayınları, İstanbul 2001. Çalışmada eserin künyesi

verilen bu baskısı kullanıldı. Metin içinde verilen sayfa numaraları da bu baskıya aittir.

4 “Yalnızca şiirle uğraşır ve dolu içeriği itibariyle bir bakıma şiir poetikasının beyannamesi sayabilece-ğimiz Ziya’ya Mektuplar’ı yazar.” Ramazan Korkmaz, İkaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı, Akçağ Yayınları, Ankara 2002, s. 45.

5 Korkmaz, age., s. 36. Mehmet Törenek iki arkadaşın birbirlerine olan bağlılıkları, birbirlerine olan katkıları ve Ziya’ya Mektuplar’ın önemi hakkında şunları ifade eder: “Bu iki dost, şiir güzelini birlikte sevmiş, bu sevgiyi paylaşmış, birbirlerini gayrete getirmiş, Türk şiirinin güzel örneklerini ortaklaşa biçimlendirmişlerdir. Bunların belgesi olan Ziya’ya Mektuplar ise, sade bir şairin şiir dünyasını bize yansıtmamakta, onları yazan kadar, o mektuplara muhatap olan kişinin de şiir dünyasını, arayışlarını, şiirden beklentilerini, şiir karşısındaki tavırlarını bize aksettirmektedir. Dolayısıyla mektuplarda biz şiiri bilen, şiiri kendisine zevk edinmiş, güzel şiirler yazmaktan başka bir şey düşünmeyen bir Cahit Sıtkı ile karşılaşırız.” Mehmet Törenek, “Şiiri Birlikte Yazmak/Cahit Sıtkı-Ziya Osman Dostluğu”, Doğumunun 100. Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 151.

a Mektupların niteliğini ve önemini Mehmet Kaplan ise şöyle açıklar: “Daha çok genç iken Türkçede en

güzel şiirler yazmayı gaye edinen Cahit Sıtkı, bir taraftan şiir denemeleri yaparken, diğer taraftan şiirin esasları üzerine düşünüyor ve fikirlerini arkadaşına bildiriyor. Varlık yayınevinin ‘Ziya’ya Mek-tuplar’ adı ile neşrettiği 60’a yakın mektubunda hep şiirden, hayatı şairce yaşamaktan bahsediyor. Bu mektuplar, sadece Cahit Sıtkı’nın şahsiyet ve eserini aydınlatmak bakımından değil, şair psikolojisi ve şiir estetiği bakımından da kıymetlidir. Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden, Dergâh Yayınları,

İstanbul 1978, s. 196-197.

a Ayrıca bk. Mehmet Nuri Parmaksız, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Ziya Osman Saba’nın Şiiri Hakkındaki

Düşünceleri”, Kültür Köprüsü, 1 Eylül 2009. http://www.edebiyatufku.com/artikel.php?artikel_ id=904 (ET: 13.09.2012)

(3)

rası gençlik yıllarında başlar. Onun için gençlik yıllarında şiir birçok şeyden önem-lidir. Ziya Osman Saba, şairin çocukluk yıllarından beri şiire olan düşkünlüğünü; ders notu yerine sarı kağıtlara şiirler karalayarak ve yatmadan önce yorganı başı-na çekip yazacağı şiirin planlarını kurarak şiirlerini oluşturduğunu mektuplarında anlatır ve onun şiire olan düşkünlüğünü bu şekilde açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Tarancı’nın da arkadaşına yazmış olduğu mektuplarda kendi ağzından şiire olan düşkünlüğünü ifade ettiği görülmektedir. Mesela o, Ziya’ya Mektuplar’da şi-iri hayatının başucuna koyarak, hayat kaynağı haline getirerek yücelttiğini açıkça belirtir.6

Cahit Sıtkı ve Ziya Osman’ın arkadaşlıkları okul sonrasında da devam eder. Ziya Osman’ın Cahit Sıtkı’nın sanat anlayışının oluşmasında önemli bir yeri ve etkisi bulunmaktadır. Zaten Tarancı da bu durumu 29.6.1930 tarihli mektubunda açıkça belirtir: “Eğer bir gün şair olduğumu bana inandıracak derecede bir kari kitlem olursa ve şiirimin mezayasından bahsedilirse; bu mezayayı sana medyun olduğumu herkese ilân etmekliğimde bir mahsur görmezsin değil mi?”7 Tarancı

arkadaşının kendisi üzerindeki etkisinden bu şekilde bahsetmekle birlikte Ramazan Korkmaz, şairin “Eski Saadetinle” ve “Batan Gemi” başlıklı şiirlerinin Ziya Osman Saba’nın etkisiyle 7+7=14’lü hece ölçüsüyle yazdığını belirterek bu arkadaşlığın birbirlerinin şiir sanatı anlayışlarının (yani Saba’nın, Tarancı’nın şiir sanatı anla-yışının) oluşmasındaki etkisini de ortaya koyar.8 Her iki şairin de şiir

anlayışların-da ortak yönlerinin olması ikisinin birbirleriyle anlayışların-daha iyi anlaşmasını sağlamıştır. Özellikle de sanat anlayışlarının temelinde yatan pürüzsüz ve mükemmel olanın peşinden gitmeleri, onu aramaları bunun en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Belki de onların bu gibi ortak düşünceleri uzun yıllar arkadaş kalmalarını sağlamıştır. Hatta dostlukları o kadar ileri derecededir ki Cahit Sıtkı’nın şu ifadeleri bu arkadaşlığın samimiyetini açıkça ortaya koyar: “Biraz aşağıda, yalnız son yaz-dığım şiiri değil, tasavvur ettiğim veya mısra halinde olan şiirlerden de yazacağım. Bunda utanılacak bir taraf göremiyorum. Hele bahusus biz ki şiirlerimizin kirli çamaşır hallerini bile birbirimizden saklamamış adamlarız. Böyle adamlar nadirdir ama, işte biz bu adamlardanız.”9

Cahit Sıtkı arkadaşı Ziya Osman’ın şiirleri hakkındaki görüşlerine itimat etmek-tedir. Tarancı 22.2.1940 tarihli mektubunda arkadaşının kendi hayatındaki ve şiirleri üzerindeki gücünü ve etkisini şöyle belirtir:

6 Bk. Ziya’ya Mektuplar, s. 18. 7 Age., s. 47.

8 Korkmaz, age., s. 249. 9 Ziya’ya Mektuplar, s. 67.

(4)

“Bitirdiğim birkaç şiiri herkesten evvel sana okumak, şimdiye kadar hiç zararını görme-diğim, bilakis birçok faydalarını idrak ettiğim en emektar, en sadık itiyatlarımdan biridir, belki de birincisi. Mükemmele varmak gayretimin bir vakıa, olduğunu biraz sonra gö-receksin, kollarımın, şiiri kucaklamak için açılmış olduğunu verifier (doğrulayacaksın) edeceksin. Şiirlerim hakkındaki mütalaalarının, tenkitlerinin ne kadar hüsn-i kabul gö-receğini söylemeyi zait addediyorum. Beklerim Ziyacığım, şiirlerimin senin tarafından

okşanmaya, hırpalanmaya, azarlanmaya, fakat herhalde sevilmeye ihtiyacı vardır.”10

Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman’dan etkilendiği gibi o da arkadaşını sanat ma-cerasında yalnız bırakmaz. Şair mektuplarında arkadaşının şiirlerini iyi ya da kötü yönde eleştirel bir şekilde ele alır ve onlar hakkında yorumlarda bulunarak aynı za-manda arkadaşının şiirlerini de över: “Şiirlerini dudaklarımdan düşürmediğim birkaç sayılı şairden birisi de sen olduğunu biliyor musun?”11 Mektuplar incelendiğinde

Ta-rancı’nın özellikle de arkadaşı Ziya Osman Saba’nın şiirleri hakkında önerilerde bu-lunduğu görülmektedir. Ziya Osman ve Cahit Sıtkı arasındaki arkadaşlık bu şekilde olmakla birlikte Ziya’ya Mektuplar temel alınarak şairin şiir sanatının bu metne nasıl aksettiği çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmada şairin şiir sanatının Zi-ya’ya Mektuplar’da ne kadar aksettiği ya da aksetmediği dört başlıkta incelenecektir.

a. Şiirde Yenilik Arayışı

Özellikle de Tanzimat sonrasında başlayan şiirde yenilik/yeni olanın arayışı uzun yıllar devam etmiştir. Her şair kendine göre birtakım fikirler ve uygulamalarla bu yenilik arayışlarını hayata geçirmişlerdir. Bu kişilerden biri de şiirde yeni birtakım arayışlar içinde olan Cahit Sıtkı Tarancı’dır. Onun bu arayışlarını avangard bir tavır olarak değil de bireysel birtakım arayışlar olarak değerlendirmek daha uygun olacak-tır. Cahit Sıtkı’nın yenilik ve çeşitlilik peşinde olması onun şiir tekniğini oluşturan etmenlerden sadece biridir. Şair hem şiirlerinde hem de Ziya’ya Mektuplar’da yenilik peşinde olduğunu açıkça ortaya koyar. Şiirlerinde ideal olanı arayan Cahit Sıtkı’nın yenilik peşinde olması onun bu arayışının bir yansıması olarak görülebilir. Ziya Os-man’a göndermiş olduğu mektuplardan Tarancı’nın, yeni tarz şiirler görmek istediği anlaşılmaktadır. O sadece kendi şiir anlayışında değil diğer şairlerin de şiirlerinde yenilik peşinde olunması gerektiği görüşündedir: “Hafızam yeni ve güzel şiirlere su-samış bir halde bulunuyor.”12

Özellikle de Ziya Osman Saba’ya gönderdiği bu mektuplarda yeni birtakım şey-10 Age., s. 59-60.

11 Age., s. 52. 12 Age., s. 205.

(5)

ler yapmanın şart olduğunu birçok defa dile getiren Cahit Sıtkı, arkadaşı Ziya’yı da şiirlerinde yenilik yapmadığı için eleştirir: “Ne olur biraz kendinden çıksan, vezin de-ğiştirsen, takdim ve tehirlere başvurmasan, icap ederse kafiyeyi de kapı dışarı etsen! Table rase (Her şeyi silip süpürmek) zaruridir. Bunu gün geçtikçe idrak ediyorum.”13

Arkadaşını bu şekilde eleştiren Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde her şeyi değiştirmek, farklı kılmak derecesine gelen yenilik arayışı hem şekilde hem de muhtevada uy-gulamalarıyla kendini göstermektedir. Hatta bu isteğini şiirlerine de taşıyan şairin hayattaki her şeye özellikle de sanata yeniden başlamak isteği o kadar arzu ettiği bir istektir ki şiirlerinde bu isteğin yansımaları açıkça görülür:

“Ah! Yeniden başlamak hayata! Çocukluğa, aşka ve sanata!

İnanmazsın; fakat mütemadiyen kendimi, adımlarımı, duygularımı, düşüncelerimi,

gö-rüşlerimi tazelemek, yenilemek arzusu ve hasreti içindeyim.”14

Aslında güzel şiir yazmak, biricik olmak birçok şairin istediği bir durumdur. Özellikle de Yahya Kemal’in bu konudaki şiir işçiliği önemlidir.15 Cahit Sıtkı’nın

da şiirlerinde arayış içinde olması, yayımlanmış şiirlerini bile değiştirmesi, yenilik arayışının ve şiir işçiliğinde titiz davranmasının bir göstergesidir. Şair bu durumu şiirlerini sürekli değiştirmesiyle ve Ziya Osman’a yazdığı mektuplarda şiirde titiz davranma ile ilgili görüşlerinde şöyle ortaya koyar: “Neşrettiğimiz şiirleri bile sonra-dan değiştirmek daima elimizde olan bir şeydir.”16

Şiirlerinin birçoğunda değişiklik yapan Cahit Sıtkı, Ziya’ya Mektuplar’da kendi şiirlerinin bazılarının kusurlu olduğunu ve bu düşünceyle aslında sürekli yazma isteği içinde bulunduğunu şöyle ifade eder: “Neşredilen şiirden hangimiz memnun olduk ki! Şiir aşkımızı besleyen, yazdıklarımızdan ziyade yazacağımızı umduğumuz şiirler değil midir? Bunun için, yanlış çıkan şiirlere bile artık üzülmüyorum.”17

Cahit Sıtkı, sürekli şiir yazdığını sadece yazılarında değil aynı zamanda şiirlerin-de şiirlerin-de açıkça ifaşiirlerin-de eşiirlerin-der. “Kıtadan Mektup” başlıklı şiiri buna bir örnek teşkil etmekle birlikte, bu şiirde şair sürekli bir şiir işçiliği içinde bulunduğunu ve bunun da hayatı-nın bir parçası olduğunu şöyle ifade eder:

13 Age., s. 56. 14 Age., s. 123.

15 Cahit Sıtkı’nın şiir işçiliğinde Yahya Kemal’inde etkisi bulunmaktadır: “Şiirde mükemmeliyet fikrini

Yahya Kemal’den alır, şiirde güzeli arar.” Hüseyin Tuncer, “Cahit Sıtkı’nın Şiirinde Form Meselesi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerinde Bilinçaltının Sunumu”, Doğumunun 100. Yılında Uluslararası

Ca-hit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 623. 16 Ziya’ya Mektuplar, s. 83.

(6)

Şiir yazmaktayım bermutad, Rakı içmekteyim her mısra, Senden hatıralarla sarhoş18

Yazılan şiirlerin sonradan tekrar değiştirilerek neşredilebileceğini mektupların-da açıkça belirten şairin şiirlerinin birçoğunu yayımlamamektupların-dan önce ya mektupların-da yayımladık-tan sonra değiştirdiği görülmektedir. Özellikle de Ziya’ya Mektuplar’da şiirlerinin ilk halleri bulunmaktadır. Bu ilk halleriyle Otuz Beş Yaş adlı şiir kitabında yer alan şiirler kıyaslandığında birçoğunda değişiklikler yaptığı görülmekte ve bunlar incelendiğin-de şairin şiir sanatının oluşum ve gelişim aşamaları açıkça izlenmektedir. Ona göre bir şiir yayımlandıktan sonra bile bütün düzeltmeler yapılarak şiire ve şiir işçiliğine yeni kapılar açılacaktır: “Zamanla, bugünkü kusurlarımın –ki farkındayım– düzele-ceğini, şiirde çok daha yeni meziyetler keşfedeceğimi umuyorum.”19

Hatta Cahit Sıtkı Tarancı Ziya’ya Mektuplar’da bütün şairlerin acele etmeme-yi ve sabretmeetmeme-yi de öğrenmesi gerektiğini belirterek, bu durumu da sanatkârlığın ilk şartı olarak kabul eder. Onun şiirindeki yenilik ve titizlik şiir sanatı hakkındaki düşüncelerini oluşturan önemli bir özelliktir. O, şiir sanatının bir özelliği olan bu görüşünü şairliğinde vasıflarından biri olarak görür ve bu durumu şöyle açıklar: “Bi-liyorum ki, sanatkârlığın ilk şartı, olmamış bir meyveyi koparmamak ve beklemek sabrını gösterebilmektir.”20 Aceleci olmamak ve denenmemişi yeni olanı aramak

Ca-hit Sıtkı’nın şiir sanatında önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple şairin şiirlerinde hem şekil hem de içerik bakımından farklı arayışlar içinde olduğu ve bunu da çoğu zaman uygulama alanına soktuğu görülmektedir. Cahit Sıtkı ayrıca sanatçıların sanat dünya-sına tek başlarına katılması gerekliliğinden mektuplarında bahseder ve grup halinde olmaya da karşı çıkar.21 Nitekim kendisi de sanat yaşamı boyunca hiçbir gruba ya da

topluluğa üye olmamıştır.

b. Şiirde Gaye, Yapı, Uyum ve Ahenk

Şiir sevdalısı olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatında şiirin büyük bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Hatta o, hayatını şiire adaması nedeniyle kendini şiirden alı-koyabilecek hayata dair birçok unsuru geri planda bırakarak yaşamını şiir merkezli oluşturmuştur. Bir şairin hayatını başka şeylerle uğraşarak geçirmesini şiire bir ihanet 18 Cahit Sıtkı Tarancı, Otuz Beş Yaş-Bütün Şiirleri, Can Yayınları, 21. bs., İstanbul 2008, s. 99. 19 Ziya’ya Mektuplar, s. 91.

20 Age., s. 76. 21 Age., s. 170.

(7)

olarak gören şairin bu düşüncesini Mehmet Kaplan şöyle açıklar: “Bir pro pagandacı, şiiri gaye değil vasıta telakki eden bir ideolog, şiir estetiği üzerinde bu ka dar durmaz. Mektupları da gösteriyor ki Cahit’in hayatta en büyük gayesi güzel şiirler söylemek olmuştur.”22

Tarancı, şiir, şair ve şiirin gayesi hakkındaki görüşlerini belirtmiş olduğu Zi-ya’ya Mektuplar’da şiiri kıskanç bir sevgiliye benzetir ve onu en güzel aşk olarak görür. Şairler de bu aşkla onu dert edinmeli ve onun sırlarını kendi kendine keşfetme-lidir. Şiiri bir ihtiras olarak gören Tarancı, bu düşüncesini şöyle ifade eder: “Ne yalan söyleyeyim şiir ihtiraslarımın başında gelmektedir.”23

Cahit Sıtkı’nın şiir anlayışında güzellik önemlidir. Bu durum onun şiirinin en önemli gayesidir. Şiirdeki titiz işçiliğinin de bir uygulaması olan güzeli aramak onun şiir sanatının en önemli unsurlarından biridir. Hatta şair şiirde güzellikten başka şeylerinde olduğu düşüncesini savunanları Ziya’ya Mektuplar’da açıkça eleştirir.24

Yazılarında güzelin peşinde olduğunu açıkça ifade eden Tarancı’nın şiirlerinde bu güzelliğin yansımaları ortadadır.25 Özellikle de kelime, kafiye, hece ve ahenk

unsur-larındaki titizliği onun şiirinin başlıca özellikleri arasındadır. Ziya’ya Mektuplar’da şekil titizliğinden açıkça bahseden şairin hemen hemen bütün şiirleri bu titizlikten nasibini almıştır. Mısra mükemmelliği ve kusursuz bir şiir anlayışına sahip olan Ca-hit Sıtkı’nın mısracı bir zihniyetle şiirlerini oluşturmayı tercih etmesi şairin şiirdeki kelime tercihini ve onları kullanım titizliğini de etkiler. Bu titizliğinde saf şiir anla-yışının etkisi de büyüktür. Şiirde ahenge önem veren Tarancı’nın şiirlerinde ahengi sağlayan çeşitli unsurlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki kelimelerin kullanım şekli ve hece ölçüsünün hatasız bir şekilde uygulanmasıdır. Bütün bunlarla birlikte Cahit Sıtkı şiirlerinde kafiyeye başvurmakta fakat kafiye kullanımında ısrarcı da değildir.26

Hatta yakın arkadaşı Ziya Osman Saba’yı da bu konuda eleştirir.27 Cahit Sıtkı’nın

22 Mehmet Kaplan, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiir Estetiği”, Ölçü, C. 1, S. 4, 1 Haziran 1957, s. 27. 23 Age., s. 203.

24 Bk. age., s. 118.

25 Şairin şiirde güzellik ile ilgili görüşleri şöyledir: “Sokakta elbiseyle gezmek, pijamayla gezmekten

daha güzeldir, yataktaysa aksi. İşte bütün mesele ne’yin ‘nere’de ‘ne zaman güzel olabileceğini, küllün havasını bozamayacağını sezmek ve bilmektir.” Ziya’ya Mektuplar, s. 167.

26 Şairin kafiye konusundaki tutumunu Ramazan Korkmaz şöyle açıklar: “Şair, kafiyeyi zaman zaman

ilhamı sınırlayıcı bir unsur olarak görür ve bu sefer şiirin bütününe hâkim olan bir ses birliği oluş-turmak suretiyle bu ihtiyacı karşılamaya gayret eder. Böylece gözden çok kulak için kafiye birimi ön plana çıkar.” Korkmaz, age., s. 259.

27 “Hece vezninde, bir güzellik unsuru olarak kullanılmadıkları zaman insanın canını sıkan kafiye ve

vezin esaretinden kurtulup serbest veznin enginlerinde kulaç vurmaya başladığında sevindimdi; dedim artık Ziya daha serbest ve tabii konuşacak, hece veznindeyken Yedi Meşale’nin o suni ve yapmacık edasını bırakacak her mısrayı ille 7+7’ye sokmak gibi lüzumsuz bir gayretkeşlik göstermeyecek ve nihayet her şiirin bünyesine göre bir form bulmaya savaşacak. Ümit ettiklerinden yarısı tahakkuk etti. Daha serbest ve tabii bir edaya kavuştun.” Ziya’ya Mektuplar, s. 130.

(8)

Ziya Osman Saba’nın şiirleriyle ilgili görüşlerini ortaya koyarken aslında kendi şiir anlayışı hakkındaki düşüncelerini de öğrenmekteyiz. Mesela Ziya Osman’ın “Beyaz Ev” adlı şiirinde yer alan;

“Ellerimle asacağım camlarına perdelerini Yatak odasında düşüneceğiz bir an, İki kişilik karyolanın yerini”28

Mısralarını değerlendirirken aynı zamanda Tarancı’nın hece ve aruz vezninin şiirlerde nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili görüşlerini de ortaya koyar: “Şiirinde, nefesi yoran uzun mısralar var. Bunları da kısaltmak lazım. Nasıl ki tabii yürüyüşte en uzun adım yetmiş beş santimetredir, mısrada da en uzun hece, nihayet on beş, haydi bilemedin on altı olsun. Zaten aruzda ve hecede bu noktanın nazari dikkate alındığını bilirsin.”29

Ziya’ya Mektuplar’da şekil endişesinin bir şairde sürekli olması gerektiğini be-lirten Tarancı, Celâl Sılay’ı da bunu ihmal ettiği için eleştirmektedir.30 Ona göre şairi

şair yapan şeyin, bir şiirde güzelliğin kompozisyonundan, ifadeden, edaya kadar bir bütün olarak şiire hâkim olmasıdır.31 Şiirin, kendine rağmen istediği şekilde saltanat

sürdüğünü, yazarın/şairinde sadece onun emir kullarından biri olduğunu belirten32

Cahit Sıtkı, bir şairin her ne kadar yaratma sırasında şiirin emrine girdiğini belirtse de şiir üzerinde kafa yormak gerektiği görüşündedir ve bunu mektuplarında açıkça dile getirir.33 Örneğin Ziya’ya Mektuplar’da “Robenson” adlı şiirini nasıl bir

ortam-da yazdığını belirten Cahit Sıtkı Tarancı, şiirin bir an için olsun aklınortam-dan geçirilen, bunalma sırasındaki hayallerin namesi olduğunu da ifade eder.34 Cahit Sıtkı ayrıca

şiirde nağme konusunda da oldukça hassastır. Hatta şiiri nağme olarak da görmekte-dir: “Şiir yalnız ve yalnız nağmedir. Şairden bize nağmeler dinletmesini istiyoruz.”35

Cahit Sıtkı, bir şairin şiir yazarken ince bir işçilik yapması gerektiği görüşün-dedir.36 Ziya’ya Mektuplar’da eski şiir hakkındaki görüşlerine de yer veren Cahit

Sıtkı divan şiirine Yahya Kemal kadar vakıf olmadığını da açıkça ortaya koyar: “Divan edebiyatı ise, gereğince okuyamadığımı, daha doğrusu okumaya fırsat ve 28 Age., s. 125.

29 Age., s. 127.

30 “Celâl Sılay gene şekil endişesinden uzaklaşmaya başladı. Yazık!” Age., 170. 31 Age., s. 137. 32 Age., s. 177. 33 Bk. Age., s. 165. 34 Age., s. 173. 35 Age., s. 139. 36 Age., s. 27.

(9)

imkân bulamadığımı itiraf edeyim.”37

Her ne kadar şair divan şiirini fazla bilmediğini belirtse de eski şiir anlayışından haberdar olduğu da aşikârdır. Hatta Ziya’ya Mektuplar’da eski şiir anlayışı ve yeni şiir anlayışını şöyle karşılaştırır:

“Fuzuli, Nedim, Naili... İşte Ziya Paşa, Âkif, Fikret... ilh... birinci grup şairleri nağme pe-şindedirler, ikinci grup şairleriyse ya hikmet yumurtlarlar, ya dini müdafaa ederler, yahut istibdada isyan ederler. Her iki grup şairleri de aruz veznini kullanmışlardır, hepsi usta-lıkla. Ama, birinci grup şairleri sahiden şairdirler, ikinci gruptakilerse nazımdırlar. Şair

olmak lazım, şair! Hakikat profesörlüğünü bırakıp güzellik mübdii olmaya bakmalı.”38

Cahit Sıtkı Tarancı her ne kadar Yahya Kemal kadar divan şiirine vakıf olma-dığını mektuplarında belirtse de şairin divan şiirini sevdiği de ortadadır. Kendisiyle yapılan bir soruşturmada şaire eskilerden kimleri okuyup sevdiği sorusu yöneltilmek-tedir. Tarancı’nın da bu soruya cevabı şöyle olmuştur:

“Mallarme’nin bütün yaşamını vererek yapmak istediği ve Abbe Bremond’un inatla sa-vunduğu saf şiiri Divan şairleri yüzyıllarca önce yap mış lardır… Bakın size, adı hatırım-da kalmamış bir Divan şairinin bir dize sini söyleyeyim:

‘Men ta senin yanında dahi hasretem sana’

Böyle olağanüstü dizeleri bulunan bir edebiyatı sevmemek mümkün müdür?”39

Şairi bir güzellik işçisi olarak gören Cahit Sıtkı, Ziya’ya Mektuplar’da serbest ve klasik şiirin ne zaman, hangi şartlarda yazılacağına dair bir sınıflandırma dahi yapar: “Serbest nazımla şiir yazmak daha ziyade bahara ve yaza mahsustur, yani tabi-atın bile coşup yayıldığı mevsimlerde. Nitekim kışın –yani bu günlerde– hep vezinli kafiyeli şeyler akılıma geliyor. Hasılı, bütün hürriyet iddialarımıza rağmen, içinde 37 Otuz Beş Yaş, s. 10.

38 Ziya’ya Mektuplar, s. 141.

39 Otuz Beş Yaş, s. 11. Cahit Sıtkı’nın divan edebiyatı ile ilgili görüşleri bu şekilde olmakla birlikte, şairin beğendiği bu mısra aslında bir divan şairine ait değildir. Şiirler Rabia Hatun isimli kim olduğu bilin-meyen birine aittir. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi’ne bu ismi ve şiirlerini dahil etmeyince edebiyat sahasında büyük tartışmalar başlar. Şiirlerin Rabia Hatun’a mı yoksa başka birine mi ait olduğu ve divan edebiyatına mı yoksa yeni edebiyata mı ait olduğu uzun bir süre edebiyat dün-yasında tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalar ve olayın ayrıntıları için bk. Beşir Ayvazoğlu, Nâm-ı diğer Râbia Hâtun-II, Aksiyon, S. 927, Eylül 2012. http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/columnistDe-tail_getNewsById.action?newsId=7284 (ET: 12.09.2012)

a Ayrıca bk. İsa Kocakaplan, “Edebiyatımızda Rabia Hatun Skandalı”, Türk Edebiyatı, S. 216, Ekim

1991, s. 41-47.

a Mısranın şairi İsmail Hami Daniş’tir. İsmail Hami, Nihat Sami Banarlı’nın bütün ısrarlarına rağmen

uzun süre şiirlerin ona ait olduğunu kabul etmemiştir. Divan şiirinin ruhunu bilmeyenleri ifşa etmek maksadıyla yirmi dört kıt’a yayımlamış, bunların o günlerde yazılmış olduğunu ve divan şiirine ait olmadığını sezemeyenleri eleştirmiştir. Cahit Sıtkı’da bu mısrayı divan şiirine bir örnek göstererek bir yanılgı içine girmiştir.

(10)

bulunduğumuz dünyanın zaruretlerine ve kanunlarına tabiyiz.”40

Şiiri kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatı olarak tanımlayan Cahit Sıtkı Ta-rancı’ya göre şiir kendi yapısını şairine kendi oluşturtmalıdır. Yani çoğu zaman şiirin kendi kendine oluştuğu görüşünde olan Tarancı, şiir yazarken hesap kitap yapmanın gereksiz olduğunu, şiirin kendiliğinden oluştuğunu ve iyi bir şairin hesaptan kitap-tan yoksun bir şekilde şiir yazması gerektiğini belirtir: “Ben farkında olmadan şiir bana formunu ve mimarisini empoze etmiştir.”41 Burada şairin hisleri ön plana çıkar.

Şiirde forma önem veren Tarancı, şairlerin sürekli yenilik peşinde olması gerektiği, bunun da özellikle formla ve vezinle yapılabileceğini belirtir. O, Ziya Osman’a yaz-dığı 15.03.1942 tarihli mektubunda form meselesinden ne anlayaz-dığını ve formun ne anlama geldiğini şöyle açıklar: “Söylemek istediğim şeyin –his, hayal, fikir, intiba,... ilh.– nasıl söylemek istediğimi sezerek, keşfederek, onu o şekilde söylemeye form diyorum.”42

Şiirde yapı, form meselesini kendini çirkin bulan sanatçının ölümü ve yalnızlığı düşünürken aslında şiirlerini de ölümsüz kılmak ve bir o kadar da güzel yapmak için uğraşmış olmasıyla açıklamak mümkündür. Şair bu durumu arkadaşı Ziya Os-man’a yazdığı 15.09.1942 tarihli mektubunda da açıkça ortaya koyar: “Şimdi sana bir itirafta bulunabilirim: Form meselesine bu kadar takılıp kalmam, onun hakiki mahiyetini araştırma yolunda bu kadar çalışmam fizik çirkinliğimin mahsulüdür. İn-san, mahrum olduğu şeyin kıymetini ve manasını daha iyi anlayabiliyor. Formsuz da güzellik olmayacağı, olamayacağı bedihidir. Güzellik, ancak form’da apparition yapabilir.”43 Kadın aşkının sürekli onun için bir ilham kaynağı olduğunu ifade eder.

40 Ziya’ya Mektuplar, s. 83. “Kış Mevsimi” ve “Atatürk’ü Düşünürken” başlıklı şiirleri buna güzel birer

örnektir. Her iki şiirde de şairin bu düşüncesini şiirlerine yansıttığı açıkça görülmektedir:

A KIŞ MEVSİMİ

a

a Kaside falan bekleme benden,

a Ne kadar sıcak olsa koynumdaki kadın

a Öylesine şair değilim.

a Sevmedim sevmiyorum seni kış mevsimi,

a Fakir fukaraya gadrediyorsun.

A ATATÜRK’Ü DÜŞÜNÜRKEN

a Ne şairane bir mevsimdi eskiden sonbahar a Bahçeleri talan eden bir deli rüzgârdı a Kırılan dal düşen yaprak şaşkın uçan kuşlar a Eskiden sonbaharın bir güzelliği vardı.

41 Age., s. 115. 42 Age., s. 113.

43 Age., s. 114. Güzelliğin ancak formla gerçekleşebileceği düşüncesinde olan Tarancı’nın şiirde form

(11)

Bununla birlikte Tarancı şiiri bir kadına ve sevgiliye benzetir. Ramazan Korkmaz ise Cahit Sıtkı’nın şiirde form ile ilgili görüşlerini poetik açıdan şöyle özetler: “Cahit Sıtkı’nın şiirde form’u, şiirin aruz, hece veya serbest vezinle yazılması olarak değil, nağme halinde gelen ilhamının bir dilin imkânları nispetinde en güzel nağme halinde gelen ilhanım bir dilin imkânları nispetinde en güzel surette ifade edilmesi olarak kabul ettiğini söyleyebiliriz.”44 Bu düşüncelerinden de Tarancı’nın şiirinde sezgilerin

önemli bir payı olduğu ortadadır. Bununla birlikte şairin mükemmele yakın şiirler de oluşturduğunu söylemek mümkündür. Şiirde tekrarlara düşmenin ve yenilik peşinde olmamanın sakıncalı bir durum olduğunu arkadaşı Ziya Osman’a yazdığı 30.05.1942 tarihli mektubunda açıkça belirten Tarancı, ilk şiirlerinde bu tarz kullanımlar oldu-ğundan bahsederek aynı zamanda kendini de eleştirmektedir.45

Şiirde yapı unsuruna da titizlikle yaklaşan Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirlerindeki nazım birimini Ramazan Korkmaz dört başlık altında ele alarak sınıflandırmaktadır.46

Bu sınıflandırmayla birlikte şairin Ziya’ya Mektuplar’da çoğunlukla üzerinde durdu-ğu şiirleri de şiir sanatı içinde önemli bir yer tutmaktadır. Otuz Beş Yaş’ta yer alan “Sıla”,“Desem ki”,“Bugün Cuma”, “Uçtu Uçtu”, “Bugün Hava Güzel” gibi çoğu şiirinde serbest vezin şeklini kullanan şairin serbest vezin ilgili düşüncelerini Ziya’ya Mektuplar’da şöyle ifade ettiği görülür: “Serbest vezinde, benim anladığım serbest vezinde, göze görünür bir harç olmadığına göre, mısralar birbirine gizli bir harçla (bu, biten mısranın son hecesiyle başlayan mısranın ilk hecesi arasında tutkal mahi-yetinde bir ses, mana ve tedai bağı olabilir.) perçinlenmelidirler.”47

Cahit Sıtkı, Ziya’ya Mektuplar’da serbest vezin anlayışının Orhan Veli ve Oktay Rifat’ınkinden de farklı olduğunu belirtir.48 Tarancı’nın şiirlerinde hece vezni en çok

bu kadar takılıp kalmasının altında, fizikî çirkinliğinin rolü olduğunu belirtir. Böylece kendini çirkin kabul eden şair, şiirlerinde estetik derdine düşer; onun form meselesine bu derece önem vermesinin sebebi budur.” Hüseyin Tuncer, “Cahit Sıtkı’nın Şiirinde Form Meselesi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiir-lerinde Bilinçaltının Sunumu”, Doğumunun 100. Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı

Sempozyu-mu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 623. 44 Korkmaz, age., s. 58.

45 Bk. Age., 132.

46 “1.Dörtlü mısra terkiplerinden oluşan şiirler, 2. İkili, üçlü, beşli (vd.) mısra terkibinden kurulu şiirler,

3. Serbest nazım, 4. Soneler.” Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde bunları nasıl uyguladığının ayrıntıları için bk. Korkmaz, age., s. 249-256.

47 Ziya’ya Mektuplar, s. 126.

48 “Benim serbest vezin anlayışım büsbütün başkadır. Gerek eski aruz vezniyle yazılmış nispeten serbest

şiirler, gerek Nâzım’ın serbest vezni, gerekse Oktay’ın ve Orhan’ınkiler, hepsinde gene vezinli kafiyeli şiire benzemek gayretleri vardır: Mısraların kesilişinde, takdim tehirlerde ve hatta bazen lüzumsuz suniliklerde. Halbuki benim istediğim şey, içten geleni en tabii, en külfetsiz lisanla kağıda geçirmektir. Hoş, bence asıl mesele, söylemek istediğimiz şeyi, kullandığımız dilin imkânları dahilinde en mü-kemmel şekilde söylemektir. Mümü-kemmeliyet ne aruzun, ne hecenin, ne de serbest veznin inhisar altına aldığı bir nesnedir. Mükemmeliyet, şairin, kullandığı dilden azamiyi koparmasıdır. Zaten kafiye, vezin falan filan bu mükemmeliyet iradesinin emrinde çalıştıkları nispette elzemdirler, yoksa daima değil.

(12)

kullandığı ölçü; nazım birimi açısından ise dörtlükler şiirlerinde önemli bir yer tutar. Cahit Sıtkı’nın, Ziya Osman’a yazdığı 22.6.1942 tarihli mektubunda serbest nazmın doğuşuyla ilgili görüşlerine de yer verdiği görülmektedir.49 Cahit Sıtkı, ilk dönem

şiirlerinde (“Uykusuzluk”,“Bir Yaz Günü” ve “Rüyamız” gibi) sone nazım birimini de kullanmıştır. Fakat bu tarz yazılan şiirleri çoğunlukta değildir. Şairin şiirlerin-de şekil farklılıklarına yer vermesi dikkat çekmektedir. Özellikle şiirlerin-de yenilik peşinşiirlerin-de olması onun belli bir kalıpla/tarzla şiir yazmamasının bir nedeni olarak görülebilir. Örneğin “Ben Aşk Adamıyım” başlıklı şiiri vezinsiz fakat kafiyeli iken “Yoldaşlar” vezinli fakat kafiyesiz, “Abbas” ise vezinsizdir. Nedim’e Dair başlıklı şiiri de vezinli ve kafiyelidir.50 Kafiye ve vezin kullanımında olduğu gibi onun şiirlerinde orijinal

imgelere sıklıkla rastlanmaktadır. “Yağmur” başlıklı şiirindeki “Yardıma mı koşuyor bu yağmur, esmer yağmur?” mısrasındaki ‘esmer yağmur’ imgesi buna bir örnektir. Her seferde şiirde şeklin önemli bir unsur olduğuna dikkatleri çeken51 Tarancı’nın Ziya’ya Mektuplar’da ısrarla üzerinde durduğu poetik bir başka konu ise şiirde bütün unsurların aynı güzellikte olmasıdır: “Mesela güzel bir duyuş, bir hayal, bir bilmem ne yerini ve terkibini bulamadı mı salatada şekerin vaziyetine düşer.”52 Şiirlerinin

yapısını bu görüşleriyle oluşturan şairin şiirleri kusursuza yakındır.

c. Şiir Dili

Cahit Sıtkı Tarancı Türkçe sevdalısıdır ve her zaman güzelin peşinde olmuştur.53

Bu güzellik anlayışından dil de nasibini alır. Dil unsuru ahenkle ve uyumla ilgili bir konu olmakla birlikte şairin şiirinde önemli bir yere sahip olduğu için çalışmada ayrı bir alt başlıkta ele alınmıştır. Şairin şiir dilinin oluşumunda bilinçaltının önemli bir etkisi vardır. Ebru Burcu Yılmaz bu duruma şöyle açıklık getirir:

Bütün bunlardan artık hep serbest yazacağım manasını çıkarma. Onu da yazarım, onu da yazarım. Evime bazen yaya, bazen atla, bazen otomobille gitmek keyfime, tabii kimse (…) Sonra bazı şiir vardır ki, vezinli kafiyeli gelir, bazısı daha başıboş gelir.” Age., s. 62-63.

49 “Serbest nazmın bir ihtiyaca cevap verdiğini aruzda da serbest müstezatların bulunmasıyla izah

edebiliriz. Serbest müstezatlara vezinsiz demeyip bugünün serbest nazmına vezinsiz diyenler, bu işin ehli olmasalar bile, kısmen haklıdırlar; çünkü serbest müstezatta gene aruzun bahirlerine ve o bahirlerin muhtelif vezinlerine riayet edilmektedir; nihayet her mısra ayrı vezinde oluyor, fakat gene hep aruz vezninde ve o veznin cümle kavaidine uyaraktan. Halbuki bugünkü serbest nazım daha ziyade hecenin bir anarşiye uğramasından doğmuştur.” Age., s. 130.

50 Bk. age., s. 145. 51 Age., s. 166. 52 Age., s. 131.

53 “Biz ‘güzel’i arayan adamlarız, bazen yanıldığımız olabilir, mümkündür. Fakat bu aşkımızdan ve bu

yoldaki gayretimizden haberi olmayanların uluorta yürütecekleri fikir, elbette ki, bu av partisini yarıda bırakmamıza sebep değil.” Ziya’ya Mektuplar, s. 104.

(13)

“Poetik dil, bilinçaltının sunumunda teşbih, metafor, mecaz gibi simgesel anlatım imkan-larından yararlanır. Özellikle, kaynağını şairin bilinçaltından alan imgeler, sıkıştırılmış anlam birimleri halinde ve örtük bir dil kullanarak, öznenin geçirdiği zihinsel süreçleri şiir metnine taşır. Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirleri öznenin zihinsel faaliyetlerini bilinç ve

bilinçaltı düzleminde yansıtan zengin metinlerdir.”54

İmge kullanımı konusunda zengin örnekleri olan Tarancı’nın şiirlerinde, dilin kullanımı konusundaki hassasiyetini birçok defa Ziya Osman Saba’ya göndermiş ol-duğu mektuplarda dile getirdiği görülmektedir. Bu mektuplarda Türkçenin mına dikkat çekerek, bazı şairlerin şiirleri hakkında yorumlarda yaparak, dil kullanı-mına özen göstermeyen şairleri eleştirmekten de sakınca duymaz.55 Güzel bir Türkçe

kullanımı için kelimelerin ve dil kaidelerinin iyi bilinmesi gerektiğini belirten Taran-cı, şiirde ayrıca konuşma tarzını da aramaktadır.56 “Sevdiğim” başlıklı şiiri buna bir

örnek teşkil etmektedir:

“Gözüm aydın göynüm aydın İşte

Gün doğduğu yerden (…)

Havaynan ekmeknen suynan bir tuttuğum”57

Kelime ve ses kullanımı onun şiirinde poetik bir işlev kazanmıştır. Açık, anla-şılır ve sade bir dilden yana olan şairin şiirde gayelerinden biri de bu amaca ulaşma isteğidir. Onun şiirlerinde günlük konuşma dilindeki kelimelere özellikle de değimle-re ve atasözlerine yer verdiği görülmektedir. Ramazan Korkmaz, Cahit Sıtkı’nın ses uyumu hakkındaki görüşleriyle ilgili olarak şu yorumu yapar: “Cahit Sıtkı için zaten ses unsuru ve seslerin birbiriyle uyumu, şiir anlayışının temelini oluşturur.”58 Cahit

Sıtkı’nın bütün bunları yaparken dil kaidelerini de çok güzel uyguladığına dikkat çe-ken Korkmaz ayrıca Tarancı’nın şiirdeki gayesinin de dilin güzel kullanımı olduğunu şöyle ifade eder: “Cahit Sıtkı, Türkçe söyleyişte mükemmeli aramayı ve bulmayı biricik gaye edinmiş bir şairimizdir.”59

Cahit Sıtkı, şiirde nağmenin yanı sıra bunu sağlayan kelimelerinde önemli bir unsur olduğunu düşünür ve bu düşüncesini şöyle açıklar: “Şiir nihayet dil ve kelime 54 Ebru Burcu Yılmaz, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerinde Bilinçaltının Sunumu”, Doğumunun 100.

Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 489. 55 Ziya’ya Mektuplar, s. 77.

56 Age., s. 71. 57 Otuz Beş Yaş, s.207. 58 Korkmaz, age., s. 311. 59 Age., s. 48.

(14)

işidir. Duygular, fikirler, buluşlar filan sonra gelir.”60 Ancak bir şairin okuyucusuna

duygusunu, düşüncesini ve tasvirlerini açıkça ifade edebilmesi görüşünde olan Ta-rancı’nın bu düşüncelerinden ve şiirlerindeki uygulamalarından duyguları ve düşün-celeri ikinci planda tutuğu görülmektedir.61 Ayrıca Ziya’ya Mektuplar’da bir şairin

ne fotoğrafçı ne de hakikat habercisi olmadığını da açıkça belirtir.62 Hayatla iç içe

olan bunu da şiirlerinde yansıtan Tarancı, hayatın tamamen gerçeklikten/hakikatten oluşmadığını düşünür, şiir anlayışının da böyle bir şeyi kabul etmediğini 18.09.1942 tarihli mektubunda şöyle ifade eder: “Şiir bahsinde, realist telakkiler romantik telak-kiler bilmem ne… tik telaktelak-kiler diye bir tasnifi kabul etmeye ne mizacım, ne de şiir anlayışım müsaittir. Hayat yalnız realiteden ibaret değil ki!”63

Cahit Sıtkı Tarancı’nın realizmle ilgili düşünceleri bu şekilde olmakla birlikte Ziya Osman’a yazdığı mektupta, Melih Cevdet ve Orhan Veli’yi şiirlerinde realite-ye fazla önem verdikleri, hayale ve teşbihlere fazla realite-yer vermedikleri için eleştirdiği görülür.64 Şiirde güzellik peşinde olan Tarancı, ‘parnasyen misiniz yoksa sembolist

misiniz’ gibi soruların gereksiz olduğunu, şairin böyle dar bir şiir telakkisine saplanıp kalmasını da Ziya’ya Mektuplar’da eleştirir.65

Tarancı, Türkçenin şiirlerde kullanımı konusundaki hassasiyetini ve niyetini Ziya Osman Saba’ya gönderdiği 4.2.1942 tarihli mektubunda açıkça ifade eder: “Be-nim niyetim, Türkçedeki bütün ses ve imkânlarını yoklamaktır, hiç akla gelmeyecek şeylerin şiire girebileceğini ve girdiğini müstakbel yazılarımda görürsen, bendeki bu ‘olanla kanaat edememek’ haletine aşina olduğun için, herhalde şaşmazsın.”66 Şairin

bu tarz bir sürekli arayış ve yenilik peşinde olmasını Ramazan Korkmaz şekil endişe-sine bağlayarak bu şekilde şairin serbest şiire yaklaştığını belirtir.67 Türkçedeki bütün

sesleri bulmak/keşfetmek niyetinde olan Cahit Sıtkı Tarancı, her ne kadar şiirlerini dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazmayı tercih etse de arayış içinde olduğu için şiirde sone gibi çeşitli şekil denemelerinde de bulunmuştur. Ziya’ya Mektuplar’da sıklıkla tekrar ettiği şiirde kelimelerin kullanımının önemi ile ilgili Tarancı’nın Ziya Osman Saba’ya yazdığı 30.05.1942 tarihli mektubunda Bremond’un şu sözlerine yer vererek 60 Ziya’ya Mektuplar, s. 104.

61 Age., s. 198. 62 Age., s. 140. 63 Age., s. 165.

64 “Bu çocuklara anlatmak lazım ki, maksat romantik veya realist telakkilere uygun şiir yazmak değil,

maksat güzel şiir yazmaktır; güzel şiir yazmanın sırrına vakıf ve malik (mülkiyet haklarında olduğu gibi) olmalı insan. Böyle hayatı tek zaviyeden gören şairler kaybeder. Şair hayatta muhtelif pence-relerden bakabilmeli ve her seferinde hayata yeni bakıyormuş gibi olmalı ki bakışlarındaki tazelik, eserine ve dolayısıyla karie intikal edebilsin.” Age., s. 166.

65 Age., s. 176.

66 Ziya’ya Mektuplar, s. 104. 67 Korkmaz, age., s. 253.

(15)

şiirde kelimelerin kullanımının önemine değindiği görülür: “Şiir öyle bir nesnedir ki, kelime çıkardın mı, hatta kelimenin yerini değiştirdin mi, büyüsü bozulur, sihri kaçar.”68

Mallerme gibi şiirin fikirlerle değil de kelimelerle yazılacağı görüşünde olan69

Tarancı’nın şiirlerinde sesleri ve kelimeleri kullanımına da bağlı olarak müzikal bir söylem/nağme hâkimdir:

“Aslolan şey kelimeleri yaşatmaktır, sen onlara hayat verdikten sonra gerisine karışma. Hatta ufak tefek kusurlarını da hoş görmek bazen şiirin çok lehinde olur. Çünkü şiir dai-ma, en ummadığımız yerdedir. Zaten, yeni vezinler kullanmamdan, taktii kaldırmamdan filan böyle bir tekâmül takip edeceğim gayet tabiiydi. Yani ben, filan veya filan şaire benzememek için, ona karşı cephe almak için filan değil, kendi teşekkülümün normal ihtiyaçlarını tatmin ederek adım atıyorum. Yani hep kendim, kavgam, öfkem, davam, her şeyim kendimdir. Kendi kendimle kozumu paylaşıyorum. Elimde, Türkçe gibi güzel bir silahım var, maneviyatım sağlam mı sağlam, hüsnüniyetimden şikayetim yok, içimde

homurdanan ifriti amana getirmemek mümkün mü?..”70

Bu sözleriyle samimiyetsizlikten, taklitçilikten yakınan şair ayrıca şiirin bir dü-şüncenin savunucusu olmadığının da altını çizerek doğal olmayan şiirlerinde başa-rısız olduğundan yakınır. Şiirde rahat ve serbest konuşmaktan yana olan şairin Otuz Beş Yaş adlı kitabındaki şiirlerinde şiir dilindeki rahatlık ve serbestlik kendini açık bir şekilde belli eder: “Şiirde rahat ve serbest konuşmak, mısraların ses istiklaline hürmet etmek, şiirin heyet-i umumiyesine bir senfoni ahengi –sürpriz ses tenevvü-leriyle– vermek böyle olur.”71Ayrıca söylemek istenilenden ziyade söyleyişe

kıy-met veren72 ve Ziya’ya Mektuplar’da şiirin bir dil işi, kelime mimarisi olduğunu her

fırsatta yineleyen Cahit Sıtkı, şiirde konuşma tarzını aramaktadır. Bununla birlikte mektuplarda birçok şaire özellikle de Ziya Osman Saba’ya Türkçeyi güzel kullan-ması adına telkinlerde bulunmuştur. Tarancı mektuplarında şiirin bir söz sanatı olup olmadığını sorgular ve bu söz sanatında başarılı olmak için elinden gelen her şeyi yapacağını açıkça belirtir: “Şiir bir kelâm sanatı değil midir? Fuzuli’den, Nedim’den bile daha güzel söylemeye çalışacağım. Türkçenin belini getireceğim.”73 diyen

Ta-rancı, Ziya Osman’ın yanı sıra Fazıl Hüsnü’yü de kelimeleri yerli yerince kullanma-dığı için mektuplarda eleştirmektedir. Hatta onların şiire karşı bir saygısızlık içinde bulunduklarını da belirtmektedir: “Etrafa bir avuç leblebi fırlatır gibi, kelimeleri rast-gele kullanıyor. Onları şahsiyetsiz zannediyor. Halbuki bir kelime başlı başına bir 68 Ziya’ya Mektuplar, s. 131. 69 Bk. Age., s. 138 70 Age., s. 63. 71 Age., s.142. 72 Bk. Age., s.180. 73 Age., s. 174.

(16)

âlemdir.”74 Ayrıca Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu kelimelerden

ziyade duydukları ve düşündükleri şeylerin güzelliğine inandıkları ve şiirlerinde bun-lara ehemmiyet verdiklerinden bir hata içinde olduklarını belirterek onları eleştirir.75

Türkçeyi bir kadını memnun etmekle aynı şey olarak gören76 Tarancı, bütün

şi-irlerinde, söylediği şeyden ziyade, onu söylemek, Türkçeyi hoşnut ve şâd edercesine söylemek peşinde olmuş77 ve şiirlerindeki kelime işçiliği şiir sanatını oluşturan temel

unsurlarından biri haline gelmiştir. Şairin şiirlerindeki dili kullanım şekli ve Ziya’ya Mektuplar’daki düşünceleri dikkate alındığında şiirde Türkçenin güzel bir şekilde kullanımı şairin poetikasındaki amaçlarından biri olarak kabul edilebilir.

d. Şiirde Konu ve Tema

Sanatçı ile eseri (her ne kadar kurmaca bir metin olsa da) arasında çoğu zaman kuvvetli bir bağ bulunmaktadır. Tarancı’nın şiirlerinde de özellikle bilinçaltının yan-sımaları yoğunluktadır. Şiiri sevgilisi olarak gören şairin hayatının ve duygularının yansımasını şiirlerinde görmek mümkündür.78 İçe dönük biri olan Tarancı Ziya’ya Mektuplar’da bir şairin hayattan da bahsetmesi gerektiğini yani hayatın şiirin konula-rından biri olarak kullanılması gerekliliğini şöyle ifade eder: “İstiyorum ki, her şiirde bütün bir hayat tecelli etsin. Hissolunsun ki, şair onu yazarken, göğsünden bir şeyler koparmış ve o şiirin içerisine koymuş…”79

Tarancı aynı düşünceyi ayrıca kendisiyle yapılan bir soruşturmada da açıkça şöyle belirtir: “Şiirle hayat arasındaki bu sıkı ilişkiye inandığım içindir ki, şiiri hiçbir zaman bir düşüncenin kanıtlanması, bir davanın savunulması, bir felsefe sisteminin sunulması olarak düşünmedim.”80

Hayatla şiirin iç içe olması gerektiğini Ziya’ya Mektuplar’da sürekli yineleyen Tarancı 14.12.1942 tarihli mektubunda her ikisinin de karı koca misali birbirlerine bağlılığından bahseder.81 Onun eserlerinde önemli bir özellik olarak karşımıza çıkan

74 Age., s. 144. 75 Bk. Age., s. 118. 76 Bk. Age., s. 181. 77 Bk. Age., s. 174.

78 Bu konu ve ayrıntıları için bk. 1. Ebru Burcu Yılmaz, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerinde Bilinçaltının

Sunumu”, Doğumunun 100. Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 488-505. 2. Mustafa Karabulut, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yak-laşım”, Turkish Studies, 6/3 Summer 2011, s. 973-988.

79 Ziya’ya Mektuplar, s. 51. 80 Otuz Beş Yaş, s. 14. 81 Ziya’ya Mektuplar, s. 191.

(17)

bu durum aynı zamanda şiirlerindeki insan faktörünün de gerekçesi olarak gösterile-bilir. Tarancı, şiir sanatının önemli bir unsuru olan insan ve hayat faktörünün şiirde eksikliğinden hoşlanmamaktadır. Hatta arkadaşı Ziya Osman Saba’yı 1.4.1942 tarihli mektubunda şiirlerinde insan faktörünü ikinci planda bıraktığı için eleştirir. Bu da Tarancı’nın bu konuda ne kadar hassas olduğunu gösterir niteliktedir:

“Eserindeki o parnasyen, yani ruhsuz mükemmeliyetin sebebi de budur; insan payı nok-san. İnsandan şaşmamalı Ziya’cığım. Başımızın belası da, Mevlası da insandır. (...) Şair, ressam, müzisyen, mimar... ilh... olmadan evvel insan olduğumuzu bir dakika bile

hatı-rımızdan çıkarmamalıyız.”82

Bu ifadeleriyle şair şiirde insan payının önemini açıkça ortaya koyar.

Karamsar bir kişiliğe sahip olan Tarancı’nın bu durumu şiirlerine de sirayet et-miştir. İlk dönem şiirlerinde ölüm teması ağırlıktayken daha sonraki şiirlerinde ölüm teması yerini yaşama sevincine bırakır. Kendisi de bu durumun farkındadır ve Ziya Osman’a yazdığı 18.7.1943 tarihli mektubunda hayata bağlılığını ve yaşamak için mücadele etmek istediğini şöyle ifade eder: “Gözlerimle, ellerimle, ayaklarımla, kalbimle ve kafamla, hasılı her şeyimle hayata bağlıyım; ölümü aklıma getirmek istemiyorum.”83

Ziya’ya Mektuplar’da her fırsatta şiirde güzellikten yana olduğunu belirten Ca-hit Sıtkı, şiirde güzelliğin bahsedilen şeyden ziyade onun nasıl bahsedildiğinde gizli olduğunu arkadaşı Ziya Osman’a şöyle anlatır:

“Sanat eserinde güzelliğin bahsedilen şeyden ziyade ondan nasıl bahsedildiği keyfiye-tiyle alakalı olduğuna inanmışımdır. Bence, ölüm, aşk, Allah, vatan, dostluk, evlilik, se-fahat... ilh... mevzuları arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi de insanın duyduğu, yaşadığı felaket veya saadetlerinin müsebbibi olan şeylerdir. Zaten, bunun içindir ki ‘mevzula-rınızı nasıl seçersiniz’ gibi bir suale cevap vermek lüzumunu hiçbir zaman duymadım. Valery’de, şiirde mevzunun ehemmiyeti yoktur. Demiyor mu? Bir hikâye veya roman

yazar gibi şiir yazılmaz şiir name halinde gelir.”84

Cahit Sıtkı Tarancı, şiirde güzelliğin konudan ziyade onun işleyişinde gizli oldu-ğunu ifade etse de, şiirleri (ölüm, yaşama sevgisi, kadın, tabiat, yalnızlık, kötümserlik ve geçmişe özlem gibi) tema ve konu bakımından oldukça zengindir. Zaten Ziya Osman’a yazdığı mektuplarda bir şairin istediği konu ve temayla şiir yazabileceğini açıkça belirtir. Ayrıca şiir tekniğinde sesin büyük önemi bulunan şairin, şiirlerinde kelimelerin kullanımı şiirin konusuyla da ilişkilendirilerek oluşturulmaktadır. Ta-82 Age., s. 117.

83 Bk. Age., s. 220-221. 84 Age., s. 135.

(18)

rancı 6.07.1942 tarihli mektubunda bu şekildeki kullanımı arkadaşına açıkça şöyle anlatır: “Sesin teşekkülünde kelimelerin yalnız heceleri, telaffuzları değil, ifade ettik-leri hisler, fikirler, hayallerde ve dolayısıyla tedai kabiliyetettik-leri de rol oynamaktadır. Şiirde meali sesten ayrı düşünmek rakıda üzümü rakının lezzetinden ayrı düşünmeye benzer.”85

Tarancı’nın şiirlerinde çoğu zaman sese önem verdiği için anlama çok dikkat et-mediği görülür. Hatta 1942’de yazmış olduğu “Çocukluk” başlıklı şiirindeki “Hiç bit-mese horoz şekerim” mısrası arkadaşı Ziya Osman tarafından eleştirilir. Tarancı’da bu eleştiriye arkadaşına yazdığı 15.03.1942 tarihli mektubunda şöyle cevap verir:

“Gelelim geçen mektubumdaki şiirler hakkında yazdıklarına: Horoz şekerinin, aslında güzel bir şey olmadığı doğrudur. Bir noktada haklısın. Bunu ben de biliyorum. Fakat realitede çirkin olan şeylerin sanatta güzel olabileceği, bir güzellik yapısında harç ola-rak, taş olaola-rak, tahta olarak kullanılabileceği bedihi bir hakikat değil midir? O mısrada, çocukluk vehminin temadisini söylemek istedim; horoz şekerinin emilerek yenilen ve uzun süren şekerlerden olmasını nazarı itibara alarak, şiire soktum. Zaten senin fikrinle hareket edersek, otuz yaşındaki bir adamın, bir elinde uçurtma, bir elinde çember, cep-lerinde bilyalarla çocuk parklarında görünmesi hayatta ve realitede yalnız çirkin değil,

aynı zamanda komiktir de. Fakat şiirde güzel oluyor işte.”86

Şiirde ses ve kelime bütünlüğünden yana olan Cahit Sıtkı Tarancı hoş şiirin gö-nülden gelen şiir olduğunu87 ve şiirde teferruatı filan da sevmediğini Ziya Osman’a

gönderdiği mektuplarda açıkça belirtir.88 Bütün bu şiirlerindeki konunun ve tema

zenginliğinin yanı sıra onun şiirlerinin konularını belirlerken ideolojik söylemlerden uzak durduğu görülmektedir. Çünkü bu tarz uygulamaların sanatsal söyleyişi ortadan kaldıracağı düşüncesindedir ve siyasi amaçla yazılan, ideolojik söylemli, slogan içe-rikli şiirlere karşı çıkar. Tarancı bu düşüncesini hem Ziya’ya Mektuplar’da hem de kendisiyle yapılan bir söyleşide açık bir şekilde şöyle ifade eder: “Doğrusunu isterse-niz; izm’le biten cereyanların hiçbirine kapılmak doğru değildir.”89

Cahit Sıtkı Tarancı’nın sanat anlayışında bir şiiri oluştururken konu seçimindeki görüşleri bu şekilde olmakla birlikte “Delilere Selam” başlıklı şiirinde olduğu gibi bazı şiirlerinde de dünyada yaşananların eleştirisini yaptığı görülmektedir. Bu şiir için Ramazan Korkmaz şu tespitte bulunur: “Delilere Selam adlı şiir bohem tarzı cid-di bir yönelişin ilk sinyallerini verir; bu şiirde, mevcut düzene, kabullere, kurallara, görünene ve ‘böyle olan’a karşı sıra dışı bir eleştirel tavır vardır.”90

85 Age., s. 143. 86 Age., s. 112. 87 Age., s. 68. 88 Bk. Age., s. 51.

89 “Cahit Sıtkı Tarancı Diyor Ki”, (Konuşan: Fehmi Özçelik), Hisar, S. 20, 1 Aralık 1951, s. 11. 90 Korkmaz, age., s. 197.

(19)

Cahit Sıtkı Tarancı şiirlerinde memleketle ilgili konulara da yer vermektedir. Memleket onun şiirlerinde sorunlarıyla, güzellikleriyle ilgilendiği şekilde yer bulur. Onun şiirlerinde memleket olarak Anadolu’nun ismi geçmektedir. Şair Anadolu aşı-ğıdır. Bütün bu düşüncelerden ve uygulamalardan yola çıkarak şiirlerinde tema ve konu bakımından zengin bir hazine olan şairin şiir anlayışında anlamın ikinci planda kaldığı, kelimelerin oluşturduğu güzelliğin ön planda olduğu söylenebilir.

Sonuç

Sonuç olarak şairlerin güzeli arayan kişiler olduğu görüşünden yola çıkarak gü-zel şiirler yazmanın peşinde olan Cahit Sıtkı, şiir sanatıyla ilgili görüşlerini ortaya koyduğu müstakil bir metin yazmamıştır. Ancak Tarancı hem düz yazılarında hem de kendisiyle yapılan anketlerde ve röportajlarda yer alan ifadeleriyle/düşünceleriyle edebiyat anlayışını özellikle de şiir hakkındaki görüşlerini ortaya koymuştur. Çalış-manın konusunu oluşturan Ziya Osman Saba ve Cahit Sıtkı dostluğuna dayanan bir metin olan Ziya’ya Mektuplar ise hem iki şairin dostluğunun bir kanıtı hem de Taran-cı’nın şiir anlayışının ortaya çıkarılmasının bir kaynağı olması sebebiyle önem arz etmektedir. Tarancı ve Ziya Osman dostluğu gençlik yıllarında başlamakla birlikte sonraki dönemlerde de özellikle birbirlerine yazmış oldukları mektuplarla devam eder. Her iki şairde bu mektuplarda şiir, edebiyat ve sanatçılar hakkındaki düşüncele-rini ortaya koyarlar. Bütün bu mektuplardan anlaşılacağı üzere Ziya Osman Saba’nın Cahit Sıkı’nın sanat anlayışının şekillenmesinde/oluşmasında önemli bir yeri olduğu aşikârdır. Bununla birlikte Cahit Sıtkı’nın da mektuplarında arkadaşını hem olumlu hem de olumsuz yönde eleştirdiği görülmektedir. Yani her iki arkadaş sanat anlayış-larının şekillenmesinde birbirlerini etkilemişlerdir.

Cahit Sıtkı şiirin çeşitli meseleleri hakkındaki düşüncelerini Ziya’ya Mektup-lar’da açıkça ortaya koyar. Özellikle de şiirde gaye, saf şiir anlayışı, şiirde form, Türkçeyi düzgün kullanma isteği, mısracı zihniyet… ile ilgili görüşlerini açıklaması açısından Ziya’ya Mektuplar önemli bir poetika metni olarak kabul edilebilir. Yani onun şiir hakkındaki düşüncelerini öğrenmek, şiirlerini anlamak ve şiir anlayışını/tek-niğini ortaya koymak adına Ziya’ya Mektuplar önemli bir poetika metnidir. Ziya’ya Mektuplar’da şairin şiir anlayışıyla ilgili birçok konuya yer verdiği görülmektedir. Tarancı’nın şiirlerinde karşımıza çıkan pek çok unsur hakkında bilgiye Ziya’ya Mek-tuplar’da açıkça değindiği görülür. Mektuplarda şiirde mükemmeliyete ulaşabilmek için, şiir üzerinde uzun süre sabırla çalışılması gerektiğini dikkatlere sunan Tarancı, şiirin her şeyden önce bir kelime işi olduğunu belirtir. Yazdığı şiirlerin hemen hemen hepsinde de kelime mükemmeliyetini yakalayan şairin şiirlerini sürekli değiştirme ihtiyacı bu düşüncesine bağlanabilir. Kelime mükemmeliyeti, şiirde form, konuların

(20)

siyasi düşüncelerden sıyrılmış olması gibi şairin şiir sanatını/tekniğini oluşturan un-surların hemen hemen hepsiyle ilgili düşüncelere Ziya’ya Mektuplar’da yer verdiği görülmektedir. Şairin bütün bu düşüncelerinden de yola çıkarak şiirlerini anlamak ve açıklamak imkânı bulunacaktır. Bu sebeple Ziya’ya Mektuplar önemli bir poetika metni olarak kabul edilebilir.

KAYNAKLAR

AYVAZOĞLU Beşir, “Nâm-ı diğer Râbia Hâtun-II”, Aksiyon, S. 927, Eylül 2012. http:// www.aksiyon.com.tr/aksiyon/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=7284 (ET: 12.09.2012)

“Cahit Sıtkı Tarancı Diyor Ki”, (Konuşan: Fehmi Özçelik), Hisar, S. 20, 1 Aralık 1951, s. 10-11.

ÇIKLA Selçuk, Türk Edebiyatında Manzum Poetikalar 1860-1960, Akçağ Yayınları, Ankara 2010.

KAPLAN Mehmet, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiir Estetiği”, Ölçü, C. 1, S. 4, 1 Haziran 1957, s. 24-27.

, Edebiyatımızın İçinden, Dergâh Yayınları, İstanbul 1978.

KARABULUT Mustafa, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerine Psikanalitik Bir Yaklaşım”, Tur-kish Studies, 6/3 Summer 2011, s. 973-988.

KOCAKAPLAN İsa, “Edebiyatımızda Rabia Hatun Skandalı”, Türk Edebiyatı, S. 216, Ekim 1991, s. 41-47.

KORKMAZ Ramazan, İkaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı, Akçağ Yayınları, Ankara 2002.

PARMAKSIZ Mehmet Nuri, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Ziya Osman Saba’nın Şiiri Hakkın-daki Düşünceleri”, Kültür Köprüsü, 1 Eylül 2009. http://www.edebiyatufku.com/artikel. php?artikel_id=904 (ET: 13.09.2012)

SÂMANOĞLU Gültekin, Cahit Sıtkı Tarancı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988.

TARANCI Cahit Sıtkı, Otuz Beş Yaş-Bütün Şiirleri, Can Yayınları, 21. b., İstanbul 2008. , Ziya’ya Mektuplar, Varlık Yayınları, İstanbul 2001.

TÖRENEK Mehmet, “Şiiri Birlikte Yazmak/Cahit Sıtkı-Ziya Osman Dostluğu”, Doğumunun 100. Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 145-152.

TUNCER Hüseyin, “Cahit Sıtkı’nın Şiirinde Form Meselesi”, Doğumunun 100. Yılında Ulus-lararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 622-631. YILMAZ Ebru Burcu, “Cahit Sıtkı Tarancı’nın Şiirlerinde Bilinçaltının Sunumu”,

Doğu-munun 100. Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Diyarbakır 7-9 Ekim 2010, s. 488-505.

Referanslar

Benzer Belgeler

We present a case of SSEH with unusual central Gd enhancement which we believe is due to oozing from the injured posterior internal venous plexuses. Therefore, although rare,

Diyelim yeni aç›lan bir üniversitemizde bölüm baflkan› oldunuz; sizin ilk antrenmanda -pardon, toplant›da, verece¤iniz konuflmay› duyar gibi oluyorum: “Bak›n

yüzyıllara ait olan bu dikilitaş aslında 9 küçük porfir sütundan ibaret olup ayrıca mermer bir kürsü üstüne oturtulmuş porfir bir kaidesi de vardı.. Yüksekliği

Diðer taraftan Keesee ve ark.(2008) bildirdiðine göre; Raphael ve Martinek (1997) travmatik yas terimini, ölümün deprem fiziksel saldýrý gibi travma sonrasý stres bozukluðu

Bundan sonra Ankara Lisesi Edebiyat öğretmeni ola­ rak orada çıkan «Yenigün» de yazılar yazan ve Atatürk ile A- dana seyahatinde bulunarak bu yolculukları on

[3] used the two-dimensional PLAXIS 2D (Finite Element Code for Soil and Rock Analysis) software, which is based on the finite element method. Deformation analysis of

Türk insan› son y›llarda ülkemizde yaflanan birçok konudaki geliflmeler gibi, yüksek standartlarda bir kalp cerrahisi ile tedavi olma flans›na sahip olmufltur.. Top- lulumuzun