• Sonuç bulunamadı

Başlık: Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı Dini Hayatındaki Yeri Üzerine DüşüncelerYazar(lar):BAŞ, EyüpCilt: 45 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000166 Yayın Tarihi: 2004 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı Dini Hayatındaki Yeri Üzerine DüşüncelerYazar(lar):BAŞ, EyüpCilt: 45 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000166 Yayın Tarihi: 2004 PDF"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AüiFD XL V (2004), s'!)7 I, s. 167-1!l0

.Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı

Dini Hayatındaki Yeri Üzerine

Dü~ünceler

EYüPBAŞ

DR, ANKARA Ü.iLAHiYATFAKÜLTESi e-mail:bas@divinity.ankara.edu.tr

abstract

Ashura Day, Some Toughts on Its Historical Dimension and Its Place in Ottonun Religious Life. Ashura is the tenth day of Muharram, the first month of the Mu~lim calendar. Its general significance as a fast day for Muslims derivers from the rites of the Je"ıish Yom Kippur. Scholars are not agreed as to the exaet day on which 'Ashura' was observed in early Islam. Early hadith tradition seems to indicate that the day possessed special sanetity in Arab society even before Islam. Thus the Jewish rite, which the Prophet observed in Medina in 622 CE, only helped an a1ready established Arab tradirion to acquire religious content and hence greater prestige. The Jewish chatacter was soon obscured, however, through its incorporation into the Muslim calendar and its observance as a Muslim fast day. With tbe institution of the fast of Ramadan in the second ~ar of the Hijrah, 'Ashura' becarne a voluntary fast.For over thiıteen centuries the Shi'i community has observed the day of 'Ashura' as a day of mourning. on the tenth of Muharram 61 AH (10 Oetober 680) Husayn ibn Ali, feU in the banle on the plain of Karbala. The events leading to Hıısayn's death, which were subsequently elaborated and greatly embellished, helped to heighten the drama of suffering and marryrdomDuring Umayyad nıIe (680-750) the 'Ashura' cult grew in secret. But under the Abbasids (750-1258), who carne to power on the wave of pro-Alid revolts, it was encouraged, and by the beginning of the fourth century public commemorations were marked bya professional moumer, who chanted elegies and !ed the faithful in the diIte for the marcyred imam and his foUowers. In 962, under the patronage of the Buyids (932-1055), 'Ashura' was declared a day of public mourning in Baghdad. Processions filled the streets, markets were closed, and shops were draped in bI.ıck. Special edifices called 'Husayniy.ıt' were built to house the 'Ashura' celcbration. Ashura had been aday which was ce1ebrated with joy or mourning in accordance with the seeterian idendities of muslims in the Octoman period as it bad been throughout history.

keywords

Ashura, Karbala, Hıısayn ıbn Ali, Octoman Religious Life

Sunuş

Bilindiği gibi hemen her toplumda gerek örti gerekse dmı yönlerden önemli sayılan günler, geceler ve aylar vardır. Bu zaman dilimlerinde, meydana geldi-ği varsayılan ya da gerçekten meydana gelmiş olan bir takım olaylar sebebiyle çeşitli törenler, kutlamalar veya yas törenleri yapılagelmiştir. Dayandıklan olayların ve sebeplerin tarihi realitelere uygunluklan tam olarak tespit edile-meyip tartışılsa da, bu tür zaman dilimlerinin toplumların hayatında önemli

(2)

168 AÜiFD XL V (2004), s3j11

birer ritüel haline geldikleri gerçektir. Bunlar ortak değerlere sahip toplulukla-rm sosyal ve kültürel hayatlannı canlı tutan unsurlardır.

İşte bunlardan biri olan Muharremin lO'u Aşın-e gününe de bazı tarihi vakalar hamledilmiş, bunlar sebebiyle de İslam tarihi boyunca kutsal bir gün olarak çeşitli şekillerde kutlanagelmiştir.

Konunun tarihsel süreç içerisindeki gelişimine geçmeden önce, araştır-ma safhasında karşılaştığımız bazı güçlükleri ve meseleye nasıl yak1aştığımıza birkaç cümleyle değinmek gerekmektedir. İtiraf etmek gerekir ki, kaynaklan-mızdaki rivayetlerin oldukça muhtelif ve bazan da çelişki arzetmesi, Aştıre gününün tarihi altyapısını otaya koymakta bizi oldukça zorlamıştır. Bu durum sebebiyle hiç bir ön yargı içerisinde olmadan, bir tarih araştırmacısı olarak kaynaklardan edindiğimiz intibaı net bir şekilde aktarmak uğraş ısında olaca-ğız.

a) AştJre Günü ve Tarihsel Boyutu

Konuya öncelikle "Aşın-e" kelimesinin anlam ve kökeni hakkındaki bilgiler-den başlamak yararlı olacaktır. Arapça kaynaklarda tam olarak "Aştıra" şek-linde geçen bu kelimeyi, on sayısı ile ilgili olan "aşr" ve "aşir" veya develerin güdülmesiyle ilgili "ışr" kökünden türemiş bir kelime kabul edenler olduğu gibi, Arapça'da "£ama" vezninin bulunmadığını ileri sürerek İbranice'den geldiğini söyleyenler de vardır. Fakat alimlerin çoğu bu görüşe katılmamakta, kelimenin Arapça asıllı olduğunu benimsemektedirler. 1

"Aştıra" kelimesinin kökeni üzerindeki görüş aynlık1annı kısaca ifade et-tikten sonra, bu günün menşei hakkında ortaya atılmış olan haberleri değer-lendirebiliriz. Bu günde gerçekleştiği varsayılan olaylarm başlıcalan şunlardır:

• Hz.Adem'in tevbesinin bu günde kabul edildiği,2

• Nuh (as)'ın gemisinin bu günde Gıdi dağı tepesine oturduğu ve ina-nanlarm kurtulduğu, bu sebeple şükür orucu tutulduğu,3

• Hz.Musa ve İsrailoğullan'nın, Firavun'un zulmünden bu günde kur-tulduklan.4

1 Bu husustaki görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ibn Manzur, Listinu'l-arah, Beyıut 1955, IV,

569-571; Zebıdl, Tdat'l-arUs nin U!U1hiri'I-kanits, Beyıut 1994, VII, 222; Cevad Ali, Tarihu'l-A rah

kahle'l-İstam, ırak 1955, V, 407; Yusuf Şevki Yavuz, "f.;;ura", DİA, İs{anbul1991, ıv, 24.

2 ibnü'l-Cevzı, a-Muntazamji rarihi'l-mJUk u'l-üm!m, {lık.Sooey! Zekkar, Beyıut 1995, ı, 106.

J İbn Sa'd, Tabıkaıu'l-kübrJ, Mısır 1939, ı, 23; Taben, Tarihu'l-iimm u'l-mJUk, Beyıut 1986, I, 185;

ıbnü'l-Cevz~ a-MuntI1Zam, ı, 132; İbnü'l-Eslr,e1.-Karrilfi't-rarih, tlık. Ebu'l.fidl el-Kld~ Beyıu{ 1995, ı, 58; İbn Kesir, a-Biddy! u'n-nİbi)f!, Mısır?, ı, 116-117.

4 Taben, Tarih, Il, 18; Bağdld~ T/rrihu Bağdad, Kahire 1931, ıx, 406; ibnü'l-Eslr, e1.-Karri1, II, 13; İbn

(3)

Aşure Günü. TarihselBoyutu ve Osmanlı Dini H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşünceler.---- /69

Bunlardan başka Hz.Yunus\ın balığın karnından kurtulduğu gün,

Hz.Musa ve Hz.İsa'nın doğduklan gün, Hz.5üleyrnan'a mülkün verildiği gün, Araplann atası Hz.İbrahim'in doğduğu gün gibi yakıştırmalar da vardır ki, bu son saydığımız iddialara temel İslam tarihi kaynaklannda rastlayamadık. Kay-naklar ağırlıklı olarak saydığımız ilk üç olayı bu günün kutsallığına gerekçe göstermektedirler.

Saydığımız bu tarihi olaylann, tarihte gerçekten vuku bulmuş olduklarını

Kur'an-ı Kerim'den öğrenmekle beraber, tarihen bu günde gerçekleşmiş

olmalarını tespit etmek ve düşünmek bir hayli güçtür. Açıkça belirtmek gere-kirse bu kadar önemli olayın aynı güne denk gelmiş olması, bizi her şeyden önce takdir-i ilahiyi düşünmek yerine, kaynaklanınızı kaleme almış olan alim-lerimizin kafa yapılarını, nasıl bir tarih felsefesine sahip olduklarını düşünme-ye ve irdelernedüşünme-ye sevketmektedir.

Ünlü Fransız tarihçisi Gabriel Monod (1844-1912)'un "Tarih ilminin u-laşmak istediği gaye, insarılık tarihini araştınp aslına uygun olarak ortaya koymak, terkip ve ihya etmek olsa da, bu tam manasıyla gerçekleştirilemez. Çiinkü eski devirlere ait bir çok tarilll olay hiç bir iz bırakmadan kaybolup gitmişlerdir. Yeni zamanlara gelince; vesikalar, tarih1 veriler o kadar çoktur ki, hepsini bilmek, nisbi değerlerini ortaya koymak ve neticede kesin bir değer-lendirmeye ulaşmak mümkün değildir. Demek ki tarilll bilgilerimizde kaçı-nılmaz bir şüphe payı vardır"S ifadeleri gerçekten çok eski tarihlere dayandın-lan AşCıre gününün tarihsel altyapısını, aslına uygun bir şekilde tespit etme-mizin ne denli güç olduğunu ve karşımıza çıkan rivayetlere nasıl yaklaşmamız gerektiğini belirten ifadelerdir.

Söz konusu olayların, AşCıre gününün ay takvimine göre Muharrem'in 10. gününde gerçekleştiği rivayetlerine yer veren tarih kaynaklanınızın, maa-lesef dayandıklan hiç bir tarilll delil ve kaynaklan yoktur. Anlaşılan o ki, Müs-lümanlann, Yahudi ve Hristiyanlarla zaman zaman bir arada bulunmalannın doğurduğu bir sonuç olarak, bu günde olduğu varsayılan olaylar hakkındaki söylentiler sözlü geleneğe yerleşmiş, daha sonra da herhangi bir tenkide tabi tutulmadan yazılı kaynaklara geçmiştir. Bu durum özellikle İslam tarihi litera-türünün nasıl bir zihniyetle teşekkül ve gelişim gösterdiğini yansıtması bakı-mından önarnli bir örnektir. İşte bu noktada asıl tartışılması gereken husus, söz konusu olayların tarihinden ziyade, AşCıre günü olarak isimlendirilmiş günü, kutsal ve önemli addedilen her olay için sorgulamaksızın kullanagelmiş ve ona kutsiyet yüklemiş zihniyetin yapısıdır.

(4)

170 AüiFO XLV (2004), s'!}1 i

Muhtemelen Yahudi kültüründen, Müslüman kültürüne geçmiş olan bu sözlü tarih yakıştırmasırun, onlann tarihine de hangi devrede adapte edildiğini bilememekteyiz. Daha doğrusu bu yakıştırma Müslüman yazarlarca yapılmış gibi gözükmektedir. Bu günün Yahudi kültüründeki yerini tespit noktasına geçmeden evvel, İslam öncesi ve sonrası AşUre günü ve bu günde tutulan oruçla ilgili elde ettiğimiz bilgileri aktarmak daha uygun olacaktır.

Kur'an-ı Kerim'de, Ramazan orucunun farziyetini bildiren Bakara sUre-sinin 183. ayetinden anlaşılmaktadır ki, oruç eski dinlerin şianndandı. Kureyş'in de AşUre günü oruç tuttuklan şeklinde Hz.Aişe ve Abdullah b. Ömer'e dayandınlan rivayetler vardır. Hz.Aişe'nin rivayeti şöyledir:

"}.şurn,

Kureyş'in cahi1iye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Raslılutlah da buna riayet ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalanna da emretmiştir. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi

}.şurn

gününde oruç

tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç

tutmuş, dileyen tutrnarnıştır."6 Abdullah b. Ömer'in rivayeti de şu şekildedir: "Aşurn cahi1iye devri insanlarmın oruç tuttuğu bir gündü. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca Raslılullah'a aşurn konusu sorulmuş, o da 'Aşurn Allah'ın günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın' bu-yurmuştur."7

Bu rivayetlerden, Kureyş'in Aş&e günü oruç tuttuklan anlaşılmakla bir-likte, bu orucun bütün kabileler arasında kabu1 görmüş bir oruç olup olmadı-ğı net bir şekilde anlaşılamamaktadır. Ayrıca aktardıolmadı-ğınuz rivayetlere rağmen, İslam öncesi Araplarda orucun olup olmadığı konusu tartışmalı bir konudur.S İslam'dan önce oruç hakkındaki bilgilerin gerçekten çok az olması, bizim o dönemdeki oruç ibadetinin nası1lığı ve niceliği hakkında kesin yargılar ortaya koymarnıza engeldir. Bu hususta Araplann İslam öncesi siyası, sosyal, kültü-rel ve ticari hayatlarının bütün yönleri hakkında zaman zaman detaylı bilgilere rastladığınuz cahi1iye şiirlerinde de bizi aydınlatacak bilgiler bu1amamaktayız.

6 Ahmed b. HanbeL,Müsm:i, İstanbul 1992, VI, 29-30; Buharl, ei-Gtrriu's-sahih, İstanbul 1992, Savm 69.

7 Ahmed b. Hanbel, Müsm:i, II, 57, 143.

8 Nitekim bu hususa dikkat çeken Cevad Ali, Alman müsteşrik Alois Sprenger (1813-1893)'in,

Kureyş'in oruç ibadetiyle ilgilerinin olduğunu belirten haberlerin, kaynaklara oldukça geç tarihlerde girdiğini ve bunun da orucun eski Arap geleneğinden bir ibadet türü olduğu iddialanru ispat için bi. linçli olarak ortaya atılmış oldu£'ll şeklindeki görüşüne ~r vemıiştir. Buna örnek olarak da Araplar'ın, Recebu'l.Esam ve Şehr-i Mudar dedikleri Recep ayında oruç rumıklan }Ulunda bir haberin, ilk defa SUyUti"nin(ö.911/ 1505) Dünü'I-n1?l'SUTunda geçmekte olduğuna dikkat çekildiğini belirtmiştir. (SuyUti,ın-Dünü'I-n1?l'SUr, Beyrut 1896, III, 235) Bkz. Cevad Ali, Ttrrihz/I.Arah, V, 407; Ali Osman Ateş ise, cahili~ döneminde hem Kureyşlilerin hem de Hz.Penamber'in Aşure günü oruç rutmuş olduklannı Hz.Aişe'den gelen riva~tle kabul etmiş ve bu orucun Araplara Hz.İbrahim'den kalmış olduğunun daha mantık! olduğunu belirtmiştir, "Asr-ı Saadene Dinler ve Gelenekler", Bütün

(5)

AşOre Günü, Tarihse!Bqyutu ve Osmanlı Dini Hi!filtmdaki Yeri Üzerine Düşünce!ef.---- 17/

Bu durumda Hz.Peygamber'in Medine'ye hicretten sonra, Yahudilerle henüz iyi geçinildiği bir dönemde Aşılre günü ve orucu hakkında ilk kez bil-gilendiği de düşünülebilir. Çünkü iddia edildiği gibi Kureyş ve Hz.Peygamber bu günde İslam öncesinden beri oruç tutuyor olsaydı, Hz.Peygamber Yahu-dileri oruçlu bulduğu bir günde bunun sebebini sorup, kendisi oruç tutup Müslümanlara da tutrnalannı emretmezdi. Yahudiler ile Hz.Peygamber ara-sında geçen diyalog yaygın olarak İslam tarihi kaynaklanmızda şu şekilde yer almıştır: Hz,Peygamber Yahudilerle görüştüğü bir gün onlarm oruçlu olduk-lannı öğrenmiş ve sebebini sormuştur. Yahudiler cevaben bu günde HzMusa ve İsrailoğullannın Firavun'un zulmünden kurtulduklannı, Firavun ve ailesi-nin de suda boğularak öldüklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz.Peygam-ber de 'biz Musa'ya sizden daha layık ve yakınız' diyerek o gün Aşi'ıre orucu-nu tutmuş ve Müslümanlarm da tutmalannı istemiştir.9 Bu haberden çıkan sonuç ve sorun şudur: Eğer Kureyş bu orucu biliyor ve tutuyor olsaydı, Hz.Peygamber'in de bilmesi ve Yahudilerin izahı karşısında 'biz de zaten bilir ve tutarız' ya da 'biz de tutarız ancak bize atamız İbrahim'den kalmış bir o-ruçtur' gibi farklı gerekçeler ileri sürerek cevap vermesi gerekmez miydi?

İşte tüm bu çelişkiler nedeniyle zihnimizde oluşan kanaat odur ki, Hz.Peygamber hicret sonrası içine girdiği yeni sosyal çevrede İslam'ın ve Müslümanlarm geleceğini düşünerek belirttiğimiz şekilde davranmış, Muhar-rem'in 10. gününe yani Aşılre gününe denk gelen Yahudilerin bu orucunu tutmakta ve Müslümanlarm tutrnalannı istemekte bir sakınca görmemiştir.ıo Hz.Peygamber'in bu tavnnı Medine'deki farklı kesimleri kaynaştırıcı bir

giri-şim olarak da algılamak mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Hz.Peygam-ber'in bu günün saygınlığını Yahudilerin belirttikleri gerekçelerle kabul etme-sinde, tarihl bağlamda bir sorun kalmaınaktadır. Onun bu fiilini nehyeden bir vahyin gelmemesi ve Ramazan orucunun farziyetinden sonra da kendisinin tutmadığı yolunda rivayetler bulunması buna delalettir. Müslümanları da bu hususta serbest bırakmış olması, bu güne saygının ve oruc tutulmasının İslam öncesinden kaynaklanan ve İslamiyetten sonra hac ibadeti gibi yeniden say-gınlık kazanan vazgeçilmez bir uygulama olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü İslam yapılması ve yapılmaması gerekenleri net bir şekilde belirtmiştir.

9 Buhari, Sahih, Savın 69; Tabeıi, Tarih, II,18; B<Ib;OOdi,Tanhu Bağiad, ıX, 406; ibnü'l-Eslr, el.KJrril, II, 13; İbn Kesir, el.BidJ:ıe, I, 117.

10 Ne var ki Hz.Peygamber'in bu tutumu sonraki nesillerce anIaşıIamanuş, özellikle mezheplerin onaya çıkmasından sonrası onaya çıkan fıkıh literatüründe bu orucun farz olup olmadığı, Ramazan orucu)'" la neshedilip edilmediği dahi tartlŞıImıŞur. Ebu Hanife ile bazı Şafiller aşure orucunun önceleri vacip olduğunu, fakat bu hükmün Ramazan orucu ile neshedildiğini, Hanbeüler ve bir kısun Şafiiler ise ınüstehap olduğunu kabul etmişlerdir. Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, uAşura" , DİA, IV, 25.

(6)

/72--- AüiFDXLV(2004).s'!Y'i

Netice olarak belirtmek gerekirse; Aştıre gününün Müslümanlarca kutsal bir gün kabul edilişinin tarihi kökeninde dini bir etkenden ziyade, Hz.Peygam-ber'in hicret sonrası Medine'de takip ettiği siyasetin etkisinin olduğunu söy-lemek durumundayız. Kaynaklanmızdan edindiğimiz kanaat bu şekildedir. Hz.Peygamber'in ashabını bu hususta serbest brrakması da, oruç ve daha başka birtakım dini uygulamalarla geçirilen böyle bir günün, İslamın ortaya koyduğu temel inanç ve ibadet olgusuna ters olmadığını ortaya koymuştur diye düşünmekteyiz.

Ancak bu anlayış, hicn 61/680 yılında gerçekleşen üzücü Kerbela hadi-sesine kadar ifade etmeye çalıştığımız saf haliyle devam edecek, daha sonra Şia'nın kazandırmaya çalıştığı siyası boyuta muhalif olarak Emevı idaresince siyasallaştınlacaktır.

Aştıre gününün İslam tarihi kaynaklanna aksettiği görünüm ile Yahudi inancındaki görünümü ise farklılık arz etmektedir. Yahudilikte bu gün, "Yom Kipur Katan" olarak ifade edilmiştir. "Kipur" sözcüğü İbranice'de, Tannyla hesapıaşıp temize çıkma, kefaret ödeme anlamındaki "Lehaper" fiilinden türemiştir. Aynı fiilden türeyen diğer bir sözcük de "Kapara" sözcüğüdür. Arapça ve Türkçe'de aynı anlamda kullanılan "kefaret" kelimesi de yine bu kökten gelir. Yom Kipur (Kipur günü), Yahudi takvminin en önemli, en yüce ve en kutsal günüdür. Nedamet, pişmanlık, dua, yakanş, kişinin vicdanıyla ve Tannyla hesaplaşarak yargılanma ve sonra da kendini yenileyerek temize çıkma, Teşuva'ya ulaşma günüdür. ı ı

Yahudiler halen de bu günde oruç tutarlar. Onlara göre Tışn

(Ey-lül/Ekim) ayının 10. günü olan bu oruca, akşam güneşin batışından önce başlayıp bir sonraki gün yıldızlar görününceye kadar devam ederler. Çünkü onlann gün telakkileri bu şekildedir. Şemsı ve Kamen takvimin ortak kulla-nıldığı Yahudi takvimindep bu günün yani Yom Kipur Katan'ın Tışn ayının lO'una denk gelmesi için de artık ay uygulaması vardır. Bu uygulamaya göre de Yom Kipur orucu ya E ylül ya da Ekim içerisinde kutlanır. Müslümanlarda ise kamen takvim esas alındığından, Muharrem ayının 10. günü şemsı takvi-me göre her yıl on gün önceye gelir ve yıldan yıla değişir.l3

ıi YahudilikIR Kavam '1I!Değerler,haz. Suzan Alalu ve diğerleri, İstanbul 1996, 44.

12 Dif,>er bazı erken toplumlar gibi Yahudiler de kısmen güneşe, kısmen de aya ba;:,>tmIıbir takvim geliştimıişlerdir. Yeni ayı izlemek için gökyüzünü dikkatle incelcyip, ve her ayın başlangıcını ayın ~-niden doğmasına bağlamışlardır. Ayru zamanda yılın uzunlu{,'illlu güncşin hareketinc göre düzenle-me~ çalıştılar. Bu zorlu bir çaba;.Uı. 12 a)"ian oluşan güneş yılı ay yılından 11 gün uzun olduğundan, Pesah gibi mevsimlere bağımlı bayramların yıllarca ayru mevsime düşmesini sağlamak için sürekli dü-zeltmeler yapılması gerekiyordu. YahııdiliklR Kavam'1I! Değerfer, 198-200.

il Bu günün Ar.ı.plarla etkileşimi konusunda Cevad Ali eserinde şu ifadelere yer venniştir: "Aşıirnile Kippur günü kastedilir. Bu gün Tışn"'nin 10. gününde tutulan oruçla bağışlanma ümit edilen gündür.

(7)

AşOre Günü, TarihselBoJ'Uluve Osmanit Dini H'!}'3lmdakiYeri Üzerine Düşünceler.---- 173

Mukayeseli olarak bir zaman ve gerekçe tartışması yaptıktan sonra,

Aşu-re ya da Kipur günündeki anıç ve diğer din1 uygulamalann Yahudilikteki görünümü hakkında kısaca şu bilgileri aktarabiliriz:

Kipura Özgü Yasa ve Yasak/ar

ifade ettiğimiz gibi Yom Kipur, güneş batırnından önce başlar ve ertesi gün yıldızlann görünmesinden sonra sona erer.

Musevi bir yazar grubu taıfından hazırlanmış olan Yahudilikte Kauam'le Değer-leradlı eserde bu güne özgü yasa ve yasaklar şu şekilde sıralanmıştır:

• Sağlıklı her İnsan oruç tutmakla yükümlüdür. Erkekler için zonmlu oruç tutma yaşı 13, kızlar için ise 12yaşından sonradır. Ancak 9 yaşını dol-durmuş ve sağlıklı bir çocuğa, oruca alıştırmak amacı ile bir kaç saatlik kı-sa oruç tutturulabilir.

• Hamile kadın sağlığı elveriyorsa, lahusa ise dOğumdan 8 gün sonra oruç tutar.

• Kipur, Tanrı'ya vakfedilmiş kutsal bir ibadet ve yakan günüdür; bu günde herhangi bir iş yapmak, ticari anlaşma yapmak, çalışmak, kan- koca ilişki-sinde bulunmak yasaktır. Şabat gününün14 (haftanın yedinci günü) tüm

yasaklan Kipur için de geçerlidir.

• Kipur'da yıkanmak yasaktır, ancak sabalı kalkışta eller ve gözler hafifçe yıkanabilir ama ağız çalkalanmaz.

• Bebek veya çocuk sahibi kadınlar, çocuklannı beslemek için gerekli tüm işleri yapabilirler.

• Yahudilikte İnsan (Yahudi) hayatı herşeyden üstün tutulduğundan, yaşam kurtarmak için gerekli her türlü iş, doğal afet veya savaş sırasında gerekli çalışmalar yapılabilir, hatta gerektiğinde oruç dahi kesilebilir.

• Kipur'da Brit Mila (sünnet) yapılabilir, ancak "Beraha" şarapsız okunur. • Deri giysiler, deri ayakkabılar giyilmez. Bu yasak 30 giinlüğe kadar olan

lohusalar ve ayağında yara olanlar için geçersizdir.

• Kipur'dan bir önceki gün herhangi bir nedenle oruç tutulamaz. • Kipur arefesinde yıkanmak şarttır.

• Arefe günü ölmüş aile fertlerinin mezarlan ziyaret edilir.

Bazı müsteşrikler, ibranilerce eskiden beri Tişn ayının ilk on gününün haramlığına ve cahiliye Arap-lannda da bu günlerin haramlığına bakarak, bu durumun da Yahudilerden geçmiş olduğunu ortaya çıkamuşlardır. Bu tesirin bizzat kendisi Muharrem ayının, takvimin ilk ayı olarak kabul edilmesinde etkili olmuştur. Çünkü Yahudilikte yıl, Tişn ayının ilk günü ile başlar. (Noldeke, Qorans, l, 179) Bu görüş, islam'dan önce Araplann Yahudilerin etkisinde kalarak Aşı1re orucunu tuttuklan görüşünde olan Noldeke'e aittir. Diğer taraftan Tişn10 ile Muharrem 10'un denk gelmiş olması da oldukça wr bir tesadüfür." Tarihut.A rah,V, 408.

14 Şabat günü Hz.Musa'ya verilen 10 emir arasında 4. emirde yer almaktadır. "Şabat'. hatırla ve onu kutsa. Alu gün çalış ve işlerini tamamla. Ama yedinci gün Şabat'tır, o gün ne sen, ne oğlun, ne kızın, ne hizmetkarlann, ne hayvanın ne de evindeki yabancı hiç bir yapmayacaksınız."

(8)

/74 AÜiFDXlV(2004). S~ i

• Kipur'dan önce tüm dargın1ıklannsona ermes~ dargınlann öz~ dileyip banşması şaıtUr. Eşler birbirlerinden, öğrenciler öğretmenlennden vs. geçmişteki hatalan için af dilemelidirler.15

Söz konusu çalışmada dikkatimizi çeken bir başka husus, Yahudi inan-cında bu günün kutsallığının herhangi bir olaya dayandınlrnarnasıdır. İslam tarihi kaynaklarında ifade edilenlerin aksine, bu günün diğer Yahudi bayram-lanrun çoğundan farklı olarak ne milli, ne de toprağın veya doğanın değişimi ile ilgili bir olayı simgelediği açıkça belirtilmektedir. Onlara göre Kipur, dua, tefekkür ve vicdan muhasebesinden, 25 saate yakın süren bir yeme içme ya-sağından ibarettir.16

İslam tarihi kaynaklarında yer alan, Hz.Musa ve İsrailoğullarının Fira-vun'un zulmünden kurtulduklan gün ise Yahudilikte başka bir kutsal günün saygınlık gerekçesidir. Pesah günü olarak isimlendirilmiş olan bu gün, İbrani takvimine göre Nisan ayının 15. günüdür. Ancak bu gün Yahudi inancında bir oruç günü değil, aksine kuzu kurban edilen ve bayram yapılan bir gündür. Yedi gün boyunca da mayasız ekmek yenir. Pesah bir ümit mesajını tüm in-sanlık için getinnekte ve bir milletin geleceği özgürlüğünde ve Tanrı'nın ka-nunlarına bağlılığındadır hatırlatmasını yapmaktadır. Asırlar boyu bu bayramı Yahudiler, mutluluk, neşe içinde gururla kutlamış ve günümüze kadar özgür-lük için çekilen eziyetleri yeni nesillere aktarmaktan gurur duymuşlardırP

Bu karşılaştırmadan anlaşılan o ki, Müslümanların dini yaşanusına geç-miş olan Aştıre günü için, tarih kaynaklanmızda gösterilen kutsallık gerekçesi ile Yahudi inancındaki bilgiler bağdaşmamaktadır. Bu konudaki eksik veya yanlış bilgilendirmenin bizim tarih kitaplarımızdan kaynaklandığını galiba itiraf etmek gerekecektir.

Aştıre gününün Müslüman ve Yahudi kültürü arasındaki konumunu ta-rihi olarak irdeledikten sonra, Müslümanların yaşanusında devam edegelen tarihi seyrine de göz atmak gerekmektedir.

Kaynaklarımızda Aştıre gününün Ramazan orucunun farziyetinden son-ra ne derece de itibar gördüğüne dair hicn 61/680 yılına kadar herhangi bir

15 Yahudilikıe Kaıram'll! Değpkr, 44-45.

16 Gerçekten Tora'nın içerdiği beş kitaptan Levililer'de bu günün kutsallığı şu şekilde ifade edilmekte-dir: "Ve Rab Musa'ya söyletip dedi: 'israiloğııll:ınna söyle, Tişrl ayırun 10. günü kefaret günüdür. O gün sizin için bir kı.ısal toplanu gi:nü olacaktır. O gün, benliklerinizi alçaltacak, Rab'be ateşle ikrarnda bulunacak ve o günde hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü o gün sizler için efendiniz Tann'nın önünde aruunak üzere kefaret günüdür. O günde kendini alçaltmayan her kişi kavminden ve mil\etinden dış-lanacaktır. O günde herhangi bir iş yaparu kendi mil\etirıin arasından ayıracağını. Hiç bir iş yapmaya-caksınız ve bütün nesillerinizce ve yaşadığınız her yerde ebedi kanun olacaktır. (Levililer 23), Yahudilikte Kaıram 'LI!Değpkr, 44

(9)

AşOrc Günü, TarihselBoyutu ve Osmanlı Dinı H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşüncc!er.---- /75

bilgiye rastlamamaktayız. Ancak Hz.Peygamber'in serbest bırakması sonrası ibadet ehli kişilerce tutulmaya devam edildiğini ve Müslürnanlarca saygı du-yulduğunu tahmin etmek pek zor değildir.

10 Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde, Hz.Hüseyin'in Kerbela'da öl-dürülmesinden18 sonra ise Şia için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin'in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Ancak bu eğilim Emevı idaresi döneminde doğal olarak füliyata geçirilememiştir. Çün-kü Emevı idaresi Şia'nın Aşlireyi yas günü ilan etmesine karşılık, Kerbela faciasını unutturmak için bu günü bir vesile saymış, adeta bayram havası içe-risinde kutlarunasını temin yoluna gitmiştir. Daha doğrusu bir anlamda siya-sallaştırrnıştır. Doğal olarak bu durum zamanla Şia'nın tepkisinin daha da artmasına yol açacaktır.

B1rUn1(440/1048), Emeviler döneminden başlayarak iki ayrı Aşw-e tat-bikatını mukayese ederken şöyle demektedir: "Ümeyyeoğulları Aşw-e günün-de yeni elbiseler giydiler, süslendiler, sürme çektiler, bayram yaptılar, davet ve ziyafet verdiler, helva ve tatlılardan tattılar. Bu adet, halk arasında Emevilerin iktidarı boyunca devam etti. Emeviler'den sonra da varlığını sürdürdü. şiiler ise şehitlerin efendisinin (Hz. Hüseyin) öldürülmesine bir hüzün olarak feryat ediyorlar, ağlıyorlar, Medinetü's-SeIam (Bağdat) ve emsali şehir ve bölgelerde bu hüznü izhar ediyorlar ve Kerbela'da bulunan mübarek kabrini ziyaret ediyorlardı. Bu günde ev eşyalarını ve kap- kacaklarını değiştirmiyorlar, Mu-harrem'in dokuzuncu günü de oruc (TasUa orucu) tutuyorlardı."19

Bu karşılaştırma, Emevilerden itibaren Müslümanlar arasında iki ayrı ke-simin Aşlire gününe farklı anlamlar yüklediklerini göstermektedir. Aşlire hakkında gerek tarih kitapları ve gerekse hadis kaynaklarında, önemi ve değe-ri ile ilgili olarak bu günün mutlu bir gün olduğuna delalet edecek şekilde kaydedilmiş olan haber ve hadislerin hemen hepsinin, şii-Sünni gerginliği çerçevesinde zaman içerisinde ortaya çıktığını söylemek bize makul gelmek-tedir. Sanki Hz. Hüseyin'in tesadüfen 10 Muharrem'de öldürülmesi ve bu günün şiiler için bir matem haline gelmesiyle birlikte, bir alternatif 10

Muhar-rem veya Aşlire şekillendirilmiş ve bunun için gerekli malzeme hem

İsciiliyyat hem de hadis şeklinde temin edilmiştir.

18 Halife b. Hayyat, Tarih, tlık. Ekrem Ziya el-Umen, Riyad1985, 234; İbn Kuteybe, d.Maarif, thk. Servet lJkkaşe, Mısır1969, 351;Ebu Han1fe ed-Dıneven, d-Ahfmu't-truiJ, Mısır1330/1911,251.260; Makdis~d.&1'w't-tJrih, Kahire ?, VI,11. 12;Bağdad~Tdrihu BagJad,I,142;İbnü'l-Eslr,d-Kanil,III, 417; Zeheb~ Tarihu'I-İsWn. tlık. Ömer Abdüsselam Tedmun, Beynıt 1990, V,5 vd.; İbn Kesir,

d-BidJ)e. VIII,172;İbn Tağriberd~ en-Nicimu'z-zdhire, Kahire1932, 1,154.

19 Ebu Reyhan Muhammed b. Ahmed el-B~ d-Asdru'l.h:iki;e ani'l-kwfmi'[-hali)e, neşr. C Eduard

(10)

/76--- AüiFDXLV(2004),siJj1/

İslam tarihi kaynaklanndan edindiğimiz bilgilere göre, daha Abbasi hila-fetinin başından itibaren şilieree matem merasimleriyle kutlanan 10 Muhar-rem, 352/963'te Abbasi hilafetini tesiri altına almış olan Büveyh1lerce2o res-men uygulanır hale getirilmiş, gerek şekil ve gerekse içerik itibariyle farklı ve eskisine oranla çok daha görgemli törenlerle icra edilmiştir. Bir baş~ ifade ile Aştıre merasimi sosyal hayatın içine belirgin bir şekilde girmiştir. Oyle ki bu tarihte Büveyhi hükümdan Muizzuddevle, insanlara Aştıre günü iş yerlerini kapatmayı mecbur kılıp matem merasimlerine katılmayı emretmiştir. Sokak-larda kubbeler yapılarak üzerlerine kıldan dokumalar asılmış, insanl~ kıldan yapılmış elbiseler içinde ağlayarak hüzünlerini ortaya koymuşlardır. Ozellikle ellerini yüzlerini siyaha boyamiş ve siyahlar giyinmiş kadınlar Bağdad sokakla-nna dökülmüşler, kendilerine vurarak Hz.Hüseyin'e ağıtlar yakmışlardır. Kaynaklar bu günü Bağdat'ın tarihinde ilk defa yaşanan ve görülmesi gereken çok önemli bir gün olarak nitelendirirler. Ayrıca şilierin sayıca çok olmalan ve siyasi gücün de ellerinde bulunması nedeniyle, Sünrı1lerin bu töreni engel-lemeye güç yetiremediklerinden bahsederler.21

352/963'te ilk defa yapılmaya başlanan matem merasimleri,22 bundan sonra her yıl devam etmiştir. Ancak bu günde yapılan merasimlerde tansiyo-nun bir hayli yüksek olması nedeniyle Sünrı1ler ve şilier arasında çeşitli kavga-lar olabiliyordu. Örneğin 363/973'te gerçekleşen Aştıre günü matem mera-siminde, Sünrı1lerden bazılan bir kadının sırtına binip ona Aişe demişler, kimisi de Talha ve Zübeyr diye sırtına binilen kadına bağırınışlardır. Bu

kü-20 Büveyllller, 932-1062 yıIlan arasında İran ve lrak'ta hüküm süren Deylem asıllı bir hanedandır. Hanedan aduu, Sasaru hükiimdan Behram-ı Gıir'un soyundan olduğu rivajet edilen Büveyh (BUje) b. Femıa (penah) Hüsrev'den alır. Deylemliler önceleri Mecı1s! ve putperest bir kavimken, Iv./X.

Yüzyılın başında Ali evladından Hasan el-Utruş'un gayretleriyle müslüman oldular ve Şiiliği benim-sediler. Daha sonra Abbas! halifeliği dahil müslüman devletlerin ordulannda görevaldılar. 323/934 yılında bağımsızlıklannı kazanan Şu Büveyhi'ler, başanh bir şekilde banyoı doğru i1erlemeje başladılar. Abbas! kuvvetleri orılan durduracak güçte değildi. Nıhajet Büveyh! kardeşlerden Ahmed 19 Aralık 945 (H334)'te davet ~rine kanşıklıklar içerisindeki Bağdad'a girdi ve Abbas! halifesi Müstekfi-BiIIah kendisini emirü'l- Umera tayin ederek ona Muizzüddevle lakabuu verdi. Büveyhilerin bu tarihte kurduklan hakimijet Selçuklu Sultanı Tuğrul Beiin 1055 yılındaki müdahelesine kadar devam eni. Geniş bilgi için bkz. Hasan İbrahim Hasan, Si)ns£-DinU(ü1t:iirel-Sayıl İslam Tarihi,tre. İsmail Yiğit ve diğerleri, İstanbul 1987, III, 389-431; Erdoğan Merçil, "Büveyhi'ler", DİA,İstanbul 1992, VI,

496-500; ~tan Giiniinilze Bijik İslam Tarihi,edt. HDursun Yıldız, Istanbul 1986, III, 327-328.

21 HemedW, Tekrri1em Tdrihu'ı-Takri, ilik. A1ben Yusuf Ken'an, Beynıt 1958, I, 183; ibnü'I-Cevzi,

ei-Muntazam, VIII, 319; İbnü'l-Esir, ti-Karril,VIII, 286; Zeheb!, ti-İwfi haJ:eri1?FTlğaher,ilik. Ebu I-Ucir Muhammed es-Said b. BesyCın! ZağIUl, Beynıt 1985, II, 89; Yafu, Mir'dtü'l-Cinin, Kahire 1993, II, 347; İbn Tağriberd~ en-Nüdmı/z-zJhire, III, 334 (İbn Tağriberd! söz konusu matem törerılerini bidat olarak değerlendirrniş ve bunun yıIlarea sürmüş olduğunu ifade etmiştir.)

22 Zilhicce'nin 18. günü olan Gadir Hum bayranu da (Hz.Ali'nin Gadir Hum'da halife ilan edildiği gün) ilk kez bu yılda resmen kutlannuşur. İbnü'l-Cevz~ ei-Muntazam, VIII, 319; İbn Tağriberd~ en-Ni"¥:imı/z-zJhire, IV, 55.

(11)

AştJre Günü. Tarihse!Bqyutu ve Osmanlı Dini HifY3tmdaki Yeri Üzerine Düşünce!cr--- /77

çük düşürme ve alay hadisesi üzerine aralanııda çok ciddi çatışmalar çıkıruş-tır.23 Özellikle Bağdad'ın önemli Şıı yerleşim birimlerinden Kerh ve Babu't-Tak ahalisiyle sünn1ler arasında çıkan ve ölümlerle sonuçlanan kavgalar son-rası, yaklaşık otuz yıldır süregelen bu merasimlere, Büveyh1 veziri Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed el-Kevkebi382/992'de bir yasaklama getirmiştir.24 Aynı şekilde Sünn1leri de, Şia'ya nisbet yaptıklan Mus'ab b. Zübeyr ve daha başka kişilerin kabirlerini ziyaretten menetmiştir.25

Bu arada Büveyh1 hakimiyeti boyunca Şıı din bilginlerinin, hayatın içeri-sine böyleiçeri-sine etkili bir şekilde girmiş olan Aşı1re mateminin dini önemini ortaya koymak ve insanlar arasında bunu yaymak için çok gayret göstermiş olduklarını da, meydana gelmiş olan gerginliklerin önemli bir dayanağı olarak

belirtmek gerekmektedir. Buna bir örnek olarak İbn Babeveyh el-Kumml

(ö.3811991)'nin şu sözlerini nakletmek zannediyanız yeterli olacaktır: "Kim Aştıre günü ihtiyaçlan için çalışmayı bırakırsa, Allah da onun dünya ve ahiretteki ihtiyaçlarını karşılar. Kim Aşı1re gününü kendisine musibet, hüzün ve ağlama günü yaparsa, Allah da kıyamet gününü onun için sevinç ve geniş-lik günü yapar. Kim Aşı1re gününü bereket ve bolluk günü olarak isimlendirir ve evinde bir takun şeyleri yığarsa, yığdıklan şeylerden, o kişi bir hayır görmez ve kıyamet günü Yezid, Ubeydullah b. Ziyad ve Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas (Allah onlara lanet etsin) ile birlikte cehennemin en aşağı tabakasında haşrolunur.26 Kumml, Hz.Hüseyin'in katlini ka1plere yerleştirmek ve Aşı1re günü hüzün ve ıstırabı artırmak için edebi kudretinden de yararlanır ve ese-rinde "Gökyüzünü sanki taze kan gibi kırmızı, güneşi de duvarlann üzerinde sanki safran ile boyanmış çarşaflar gibi görürsen bil ki, şehitlerin efendisi Hüseyin öldürülmüştür" P

Yukanda Sünni-Şıı gerginliğinin had safhaya ulaştığından bahsettiğimiz

matem merasimlerine 402/1011 yılında tekrar izin verilmiş ,28 ancak

406/1015'te yine yasaklanmıştır.29 Sünn1ler ve Şlller arasında sürekli fitneye, çatışmaya sebep olmuş olan bu matem merasimleri, Büveyh1 hanedanının Abbasi hilifeti üzerindeki tesirlerinin devam ettiği müddetçe zaman zaman yasaklanmış da olsa uygulanmaya devam etmiştir. Büveyh1 hakimiyeti,

bilin-23 ibn Kesir,d-BiMy?,XI, 275.

24 İbnü'ı-Cevz~ d-Muntazam, ıX, 15; Zeheb~ ei-İre; II, 160; Yafii, Mir'atü'/-cinUı, II, 415; İbn Kesir, d.

BiMy?,XI, 311; İbn Tağriberd~ enNüaimlz-zdhin; iV, 162.

25 İbn Tağriberd~ en-NüaQru'z-ZJhire, LV,206.

26 Adam Mez, onmx:u Yüzyılda İs/JmMeierriy?ti, çev. Salih Şaban, İstanbul 2000, 88. 27 A Mez, oıun::u Yüzyılda İs/JmMe:Ieniy;ti, 82.

28 İbnü'ı.Ce~ d-Muntazam, ıX, 121; Zehebi, ei-İre; II, 200.

(12)

/78--- AüifDXLV(2004).s'!Y'i

diği gibi Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin 447/1055 yılındaki müdahelesiyle son bulmuştur)O

Ancak tarih1 kayıdardan, Sünni-şu çekismesinin Aşlire günü dolayısıyla zaman zaman yine alevlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 458/1065'de,

Şu Kerh halkı Aşlire gününü Hz.Hüseyin'in matem günü olarak kutlamak

istemiş, Sünniler ise buna karşı çıkmışlardır. Buna rağmen Kerh halkı Aşlire günü dükkanlarını kapayıp, kadınlarını toplayarak, "biz öncekilerin yaptığı gibi Hz.Hüseyin'in yanındayız" deyip, Aşw-e gününü kutlamak istemişlerdir. Babu'l-Mahvel'den alınan bir cenazeyi kerh mahallesine kadar taşımışlar ve cenazenin etrafında feryadu figan etmişlerdir. Cenaze namazını kılıp, bu vesi-le ivesi-le Hz.Hüseyin'e ağıdar ya.kmışlardır. Durumu haber alan halife, Nakibu't-Tilibiyyin olan et-Tahir Ebu'l-Ganaim'i çağırarak bu işten dolayı kendisini azarlamış, nakib ise olaydan heberinin olmadığını belirtmesine rağmen göre-vinden azledilmiştir)!

Aşlire törenleri, şüphesiz Büveyh11erden mülhem olarak, Fatınll1er

tara-fından da benimsenmiş ve bir matem günü kabul edilmiştir. Daha sonra

E yyllbiler zamanında ise matem günü olarak değil, vaktiyle Emevilerin yaptı-ğı gibi bir sevinç günü olarak kudanmaya başlanmıştır. Aşlire günü matem törenlerinin umUmi bir hal alarak, Şu varlığının bir parçası olması Safevı hü-kümdan Şah İsmail'in iktidara gelip İran'da Şu mezhebini hakim kılarak, kendince İran'a komşu olan Osmanlı Devleti'nin genişleme emellerine karşı koymak gayesiyle burada meydana getirdiği mezhep dayanışmasını gerçekleş-tirmesinden sonradır.32 Anlaşıldığı üzere devlederin kimliklerine göre siyası

boyutunu sürekli korumuş olan Muharrem'in 10. günü olan Aşlire günü,

farklı algılanmak ve kudanmakla birlikte Sünniler ve şiller arasındaki kendile-rine özgü kutlanış şeklini hiç değiştirmeden günümüze kadar ulaşmıştır. Ge-rek Sünniler geGe-rekse şiller hangi İslam devletinin bünyesinde bulunurlarsa bulunsunlar, Aşlire gününü aynı heyecan ve canlılıkla kudamışlardır. Bu gün, ülkemizde de aynen tarihte olduğu gibi Hz.AIi'yi sevmek ve Hz.Hüseyin'in kadini tasvip etmemekle beraber Sünni vatandaşlanmızca geleneklere uygun -olarak kudanan, Alevı vatandaşlanmızca da matem tutulan bir gündür.33

lo İbnü'I.Cevzi, d-Muntı:ızam, rx,376; Zehebi, d-İber, II, 289; Büveyhi hakimiyı:tinin sona erdirilmesi ve Selçukluiann dinl siyaseti hakkında geniş bilgi için bkz. Nesimi Yazıcı, İlk TWk-İslamIkıletleri Tarihi,

Ankara 2002, Zı0-350; Erdo{,'3I1 Merçil, "Büveyhiler", DİA, VI, 49&-500; Alunet Ocak, Se/çuklulann Dini Si)tıseti (1040-1092), İstanbulZooZ.

II ibnü'I.Cevzi, d-Muntı:ızam, XVI, 94.

l2 Musa el.Musavi, fia ıefülik M~i, terc. Kemal Hoca, İstanbul 1995, 116.

II Aşure gününde Gıferilerin ve diğer gruplann gerçekleştirdikleri matem merasimleri hakkında geniş bilgi için bkz. İsmail Mutlu, Tarihte ıe Günimüzde Gıferilik, İstanbul 1995, 497.50Z; Ali Gı.npolat,

(13)

AşOre Günü, TarihselBo/Utu ve Osmanit Dinı Hayatmdaki Yeri Üzerine Düşünceler.---- /79

Ça1ışmamızın AşUre gününün tarihsel boyutuna ayırdığımız bu kısmında son olarak ifade etmek istiyoruz ki bu gün, dini bir dayanağı o1mamakla be-raber, biz Müslüman Türklerin de geleneğine yerleşmiş, ibadet ve bir takım hayır işleriyle değerlendirilen, adım bu günden alan bir tatlıyla komşuluk ilşkilerimizi zinde tutan önemli günlerden biri olmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz gibi toplumların hayatım canlı tutan özel zamanlar vardır. Bunlar tarihi süreç içerisinde dayanağı ve kökeni ne olursa olsun, toplumların gele-neksel hayatına öylesine yerleşmişlerdir ki, söküp atmak imkansızdır. Hele söz konusu olan Aşw-e günü gibi sadece insanlann ibadet ve hayır yapma duygulannı kabartan, Hz.Peygamber'e ve eW-i beytine olan sevginin izhar edildiği bir gün ise, böyle bir günün kimseye zaran yoktur.

b) OsmanlıDinı H~tmda AşOre Günü

Bütün Müslüman milletler -belki mezhepler denilse daha doğru olur- tara-fından çeşitli şekillerde kutlanagelmiş olan AşUre günü, Osmanlı döneminde de mezhebi kimliklerine göre Müslümanlar tarafından yas veya sevinç içeri-sinde kutlanmıştır.34 Ancak Osmanlının son döneminde yazılan ve daha çok hatırat türü eserlere kadar diğer tarih kitaplarında, AşUre gününde yapılanlarla ilgili aynntılı bilgilere rastlamamaktayız.

Bazı Osmanlı tarihçilerin eserlerinde, çeşitli vesilelerle değinildiğini

gör-düğümüz Aşw-e günü hakkında, örneğin Gelibolulu Mustafa

(ö.1599),

Nuh tufanını anlatırken, diğer İslam tarihi kaynaklarındaki haberleri tekrar-lamış, o günden bugüne Müslümanların AşUre pişinneyi ve birbirlerine sun-mayı gelenek haline getirmiş olduklarından bahsederek, Osmanlı toplumunda da bu güne özel önem verildiğini vurgulamıştır.35 Benzer ifadeleri Katip

Çe-lebi (ö.1657)'nin de kulanmış olduğunu görmekteyiz,36

Söz konusu durumun en önemli nedeni, hiç şüphesiz tarih kaynaklan-mızın genel olarak siyasi tarih ağırlıklı kaleme alınmış olma1andır. Ancak Sünn1 ve Şu görüş sahiplerince bu günün farklı anlamlandırılmış olduğunu hatırlayacak olursak, özellikle Osmanlı Devleti'nin Sünn1 din anlayışım kau bir şekilde uyguladığı yüzyıllarda Sünrlllerin açıktan ve rahatlıkla bu güne

"Muharrem Orucu ve Aş&e",7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003; Mustafa Düzgün, "Muharrem Matemi ve Matem Orucu", 7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003; İbrahim Demir, "Muharrem Ayı, Matemi ve Oru. cu",7IXJWaleuiıen.am, 02. 07. 2003.

34 İslam coğrafyasının muhtelif ~r1erindeki Muharrem-Aş&e törenlerinin tarihsel seyri hakkında geniş bilgi için bkz. G. E. von Grunebaum, MuhamnuIan F15tiuı1s, London 1976, 85-94; Metin And, Ritiielden Dramı, I<eıttiJ.Muhamm Ta'zi)e, İstanbul 2002.

35 Gelibolulu Mustafa Ali, KUmü'I-ahl.W; İstanbul 1277/1860, II, 30-3

ı.

(14)

/80 AÜifD XLV (2004). 53.YJ/

özgü gelenekleri yaşattıklannı; Aştıre gününü yüzyıllarca yas törenleriyle ya-şatmış olan şii görüşü benimsemiş tebeanın da, Sünn1ler kadar alem olmasa da bu günü kutlamaya devam ettiklerini söyleyebiliriz. Ça1ışmamızın bu kıs-mında, Aştıre günündeki kutlamalan sözünü ettiğimiz her iki yönüyle aktar-mış olan eserlerden, günün önemini etkileyici bir şekilde aktardıklannı düşü-nerek daha çok yazarlannın özgün ifadelerinden alıntılarla sunmaya gayret edeceğiz ..

Örneğin Efdalüddin (Tekiner) Bey'in kaydettilderine göre, Osmanlılar dönemi boyunca aştıre geleneğinde öncülük saraya aitti. Muharrem ayının 10. günü Topkapı sarayı mutfaklannda pişirilecek aşUre için Kilar-ı Has'tan gere-ken malzeme verilir, birkaç gün önceden hazırlıklara başlanırdı. Saray aştıre-sini helvacıbaşılar pişirmekteydiler. Büyük kazanlarda hazırlanan aştıreden ilk olarak özel bir törenle padişaha, harem halkına sunulması, sonra devlet ileri gelenlerine, imaretlere, halka dağıtılması adetti. Sır katibi Salaıu Efendi'nin tuttuğu

RUznlm"den,

1735'te sarayda pişirilen amberli ve miskli iki maşrapa aştırenin, o sırada Beylerbeyi Sarayı'nda dinlenmekte olan I.Mahmud'a götü-rüldüğü, bir maşrabanın padişaha, diğerinin de maiyyetindekilere sunulduğu ve zevkle yenildiği yazılıdır,37 II.Abdülhanid döneminde (1876-1909) Yıldız ve Beşiktaş saray mutfaklannda hazırlanan aştırenin dağıtıinı İstanbullularca sabırsızlıkla beklenirdi. Dağıtım iki şekilde yapılırdı. Birincisi, saray testilerine ve kaselerine konan aşUreleri tablakarlar, Beşiktaş, Ortaköy, hatta daha uzak semtlerdeki yüksek rütbeli kamu görevWerinin, ilmiye ve mülkiye ricilinin konaklanna götürürlerdi. Ertesi gün, "cevap" denen usül gereği boş testi ve kaselerin çikolata, badernşekeri, fıstık vb. şeylerle doldurularak konak ağala-nnca saraya iadesi gelenekti. İkinci ve asıl dağıtım halka yönelikti. Saray matbahlannın her birinde iki ve dört kulplu büyük kazanlarda, buğday, incir, üzüm, kayısı kurusu, nohut, bakla vb. malzeme ile "daneli" denen aştıreler pişirilir, 10 Muharrem gecesi sınk hammallannca taşınan 50-60 kazan, Yıldız Talimhane Meydanı'na götürülerek düzgün bir sıra halinde dizilirdi. Sabah erkenden Matbah-ı Amire müdürü, vekilharc ve helvacıbaşılar resmi giysile-riyle meydanda hazır beklerler, seccadecibaşının, aşUre dağıtımının padişahın

buyruğu olduğunu duyunnasından sonra Matbah-ı Amire imamı dua eder,

amın diyen halka parmaklıklı kapılar açılır, her kazanın önünde kuyruklar oluşur ve beraberinde getirdikleri kaplara aştıre doldurulurdu. Bu sırada di-siplinin sağlanamadığı, görevWerin tepeden tırnağa aştıre bulaşığına battıklan, hatta hücum edenler arasında kazana düşenler olduğu da görülürdü.

(15)

AşOre Günü. TarihselBo/Utu ve Osmanli Dini Hayatmdaki Yeri Üzerine Düşünceler--- /8/

Sarayın hazırlıklannın yanı sıra, sultanefendiler de (padişah kızlan) kendi saraylannda aştıre pişirtip semt halkına, yoksullara dağıttınrlardı. Hanedan mensuplannın karşılıklı olarak birbirlerine gönderdikleri aştıreler çok değerli porselen, kristal, bakır, gümüş, pirinç aşu.reliklere konurdu. Bunlar birer he-diye olarak konak ve sarayların köşe raflannda camekanlannda saklanırdı. 10 Muharrem'i izleyen hafta boyunca ricaI ve paşa konaklarında da aştıre pişiri-lip dağıtırlırdı. Son dönemlerde aştıreden çok aştıre kapları ilgi çektiğinden Muharrem ayı yaklaşınca züccaciyeci ve evam dükkan1an binbir çeşit aşu.relik, lclse, tas ve sürahilerle dolardı. Bunları alanlar, aştıre vesilesiyle yakınlarına, komşulanna değerli hediyeler sunmuş olurlar, bu tür kaplar da evlerde hediye edenin adıyla, örneğin "Saraylı hanımın kasesi", "Militü efendi tası" şeklinde anılırdı.

Evkaf Nezareti de kendi bünyesindeki sayısız vakfın birçoğunun vakfi-yesinde yer alan "Muharrem ayında aştıre pişirilip halka ve fukaraya dağıtıla" koşulu gereği, İstanbul'un büyük imaretlerinde aştıre pişirttirip dağıtımını

sağlardı. Son dönemlerde bu gelenek daha çok Bahçekapı'daki Hamidiye

İmareti'nde yapılıyordu. Aştırenin yanısıra, ayıu günlerde imaretlerde, sebil-lerde şerbet, memba suyu, hatta pişmiş kurban eti dağıtıldığı da olurdu. Kimi zaman esnaf örgütleri de kendi aralannda bir organizasyonla imaretlerden hayrat kazanı alıp aştıre pişirir, çarşı esnafına ve halka dağıtırlardı.

E vlerde ise her aile kendi konumuna ve ihtiyacına göre 10-17 Muharrem haftası ierisinde mevsim imkanlarına göre zengin malzemeli aşw-e pişirirdi. Evlerde büyük helvahane veya kuzu kazanı içinde hazırlanan aşu.re ocaktan indirilince evin en yaşlısı kazanı kanştınp bir Yasin-i şerif okur, kazanın ağzı-na kalaylı bir tepsi, bunun üstüne de beyaz bir örtü örtülür, aşu.renin dem-lenmesi tamamlanınca tepsi alınır, evin en büyüğünden en küçüğüne sıra ile tas tas verilirdi. Herkes salavat getirdikten sonra yer, aynca tepsideki "aştıre teri" denen buhar suyu da şifa niyetine göz kapaklarına ve alına sürülürdü.

Eskiden halk arasında aştıre ile ilgili tuhaf inanışlar da vardı. Örneğin, aştıre yenirken ağza gelen ilk bakla çiğnenmez çıkarılır, yıkanıp kurutulur ve para kesesine "bereket baklası" ya da "aştıre baklası" denerek konurdu. Aşu-re pişerken karıştırmak için kullanılan kepçeye ibrişim1e delikli gümüş paralar bağlamak, daha sonra bunlan yıkayıp yine bereket olsun diye keseye koymak da adetti,38

38 Efdalüddin (Tekiner), "Aşura - Sarayda Aşura Tevzii Merasimi" ,İslam TWk A rısik/qJaiisi, İstanbul 1940, 604-614. Aynca bkz. ARagıp Aky.ıvaş, Tarih Mqheri. Ankara 2002, Il, 187-188; M.Zeki Paka1ın, Qmmlı Tarih Deyinieri 'li?Teriırieri SiElü,ğü, İstanbul 1993, 1,101-102; Necdet Sakaoğlu, "Aşu-re", Dürrlm BU'/ftrl! İstanbul A rısiklq;e:Jisi,İstanbul 1993, 1, 372- 373.

(16)

/82 AÜiFD XLV (2004), s'!}1 /

Musahipzade Celal de, AşUre gününün İstanbul'da iki farklı şekilde kut-larulışını eserinde şu şekilde anlatmıştır:

"Muharrem ayının onuncu günü, Hz.Peygamber'in torunu İmam

Hüzeyin'in susuz şehit edildiği gün olduğu için bazılan evlerde billur bardak-lan kaldırarak bakır veya toprak kupa ve taslardan su içer, fakat kana kana içmezlerdi.

on

gün oruç tutanlar, düğün demek yapmayanlar, gülüp eğlen-meyenler vardı.

Yine bu ayın onuncu gününde Hz.Nuh'un gemisi Gıdi Dağı tepesine

oturarak selamete erdiği için gemide bulunan zahireden çorba pişirrnişler. Hz.Nuh'un bu selamet gününe hürmeten bizde de aşUre pişirilir. Eşe dosta, akraba ve konu komşuya fukaraya dağıtırlardı.

Ve yine bu ayın başından onuncu gününe kadar dilenci güruhundan kör ve sokaklarda "Mersiye" okumak iktidannda olanlar başlanna, boyunlanna ikişer, üçer kör heybe şeklinde iki gözlü torbalan asıp sokak sokak, kapı kapı dolaşarak Kerbela mersiyesi okurlardı.

Hasan, Hüseyin'e dan i{lere ~ te rrıiRk, )I?Ydehercanağklı. Görün Görün y;zidlerin

halini

Bağkiılar hep sularm yiunu. Sddurdular F atmı A na güliinü, Ya hayLPY LPYcanım

M a:iiır rhrinIen kalkf ıp~(,~';L~

N ia; nia? susuz )I?Y!ertı{tılar,

Kerbia sahrasınla fehit dü{tüler Ya hayLPY LPYcanım

Şejx>ğ/u tatlı canına k ıymıdı.

a

y;zid oğlu M eruın'a UYmUJı

~ te rrıiRk,)I?Ydehercanağladı

Ya

hayLPY LPYcanım

Bu mersiyenin her üç mısraında diğer amaıar, "hayyulkayyUm" dan bozu-larak meydana gelen "hoy goy goy canım" cümlesini hep bir ağızdan makam-la çağnşırmakam-lar ve mersiye bitince asıl okuyan şu gül-bangı çekerdi: "Almakam-lah Almakam-lah, bir Allah, kadlm Allah, şühedayı Kerbela İmam Hasan, İmam Hüseyin aşkına

ve cemll enbiya ve evliya kerimine, cömertler demine ve gelip geçmiş

mü'minlerin ervahına hu diyelim huu!" diye hep bir ağızdan "hu" çektikten sonra kısa bir dua okurlardı. Duanın her cümlesinde diğerleri "Amın" dedik-ten sonra bir tas veya sahan içerisinde buğday, pirinç, nohut gibi hububat ve bakliyattan bir miktar birşey verilirdi. Bunlara verilen her neyse çeşidine göre

(17)

AşOre Günü, TarihselBoyutu ve Osmanı! Dinı H'!f3tmdaki Yeri Üzerine Düşüncc!ef.---- /83

torbalara konurdu. Muharrem'in başından, onuncu gününe kadar Goygoycu-luk devam ederdi."39

Aşılre gününün İstanbul'da iki farklı şekilde kutlanılışını anlatan bir baş-ka yazar ise Sadri Sema (1880-1964)'00. Hatıralarmı derlediği eserinden, bu günün Osmanlı sosyal ve dinl hayatındaki yerini kendi ifadeleriyle aktarmak zannediyonız daha anlamlı ve etkili olacaktır:

AşUre, Muharrem ayının omıncu günü. AşUre günü. Muharremde pişirilen manıf nevale. Tabh.ı AşM. Aşur da denilir.

İmaretler faaliyete geçereli. Ocaklar alevalev yanar, bacalardan buram bu-ram dumanlar çıkardı. İstanbul'un Hamidiye, Laleli; Üsküdar'ın Yerncarnİ, Vilide camii imareti gibi büyük aş ocaklarında ve birçok dergahlarda aşUre pişirilirdi; ama bu göriUecek bir anane idi. İstanbul şah1anırdı. Köşede bu-cakta ne kadar fakir varsa, ne kadar dilenci varsa akşamdan imaretlerin, der-gahların etrafını sararlar, kapılarında sıralanırlardı. Lakin karma kanşık bir halde. O çağlarda kuynık dünyaya gelmemişti. Ellerde kovalar, güğümler, tesciler ...

Nereden gelmişti bu gelenek? Derler ki Nuh Peygamber gemisiyle tufandan dönüp karaya indiği, hani geçen yıllar bütün dünyanın merak ve dikkatini çeken Arafat dağının tepesine bindiği zaman gemide artan, buğday, fasulye, nohut gibi şeyler yerlere dökülmüş, bittabi şeker de olacak. Bunlardan aşUre denilen nevale yapılmış. Kanşık bir masaldır bu.

İmaretler yalnız fakirlere mi aşUre verirlerdi? Hayır. Bütün İstanbul'u aşUre-ye gark ederlerdi. Bütün halka kovalarla, güğümlerle, testilerle aşUre dağıtı-lırdı.

Muharremde aşUre o çağlarda bir anane idi. Evlerde de aşUre pişirilirdi. Ko-nuya komşuya, eşe dosta gönderilireli. Bu da bir rüya gibi silinmekıedir; eski hararetini kaybetti. şimdi muhallebici dükkanlarında ...4c

Aştıre gününde sünni kesim arasında yaşananlar bu ifadelerle anlatıldık-tan sonra, Sadri Sema şillerin matem törenlerini de aşağıdaki ifadelerle dile getirmiştir:

Muharremde on gün İranlılar Karacaahmet'te Seyitahmet deresindeki tek-kelerinde geceli gündüzlü matem ayini yaparlardı. Onuncu gün de İstan-bul'un dört tarafından buraya toplanırlar, bir kısım takım takım, deste deste, bir kısmı ayn ayn perakende gelirler, Seyitahmet deresine giderler, akşama doğru alaca bulaca bayraklarla donanmış bir alay, bir kafile halinde dönerler, İstanbul'daki hanlarına avdet ederlerdi. Orada bir veda, bir matem gecesi yaparlardı. Hüzünlü bir ayin, hatta kanlı bir veda ...

39 Musarupzade Ceıaı, Eski İstanbul Ya,rayı,rı,İstanbul 1946, 298-99; Aynca bkz. Balıkhane Nazın Ali Rıza Bey,Eski Zamrıiarria İstanbul Hay:ıtı, haz. Ali Şükıü Çonık, İstanbul 2001, 53.54.

(18)

/84 AÜiFD XL V (2004), si!Y' i

Artık Muharemİn bu omıncu günü her yıl Üsküdar, yalnız Üsküdar'ın değil, bütün İstanbul'un halkına toplantı yeri olurdu. BOğaziçi'nden, Adalar'dan, Moda'dan, Kadıköyii'nden, İstanbul'un bütün köşelerinden kadın erkek, ço-luk çocuk Üsküdar caddelerine dökülürdü.

Dükkan1arın odalan, pencereleri kiralanır, boş arsalara tahta kanepeler, se-dirler yapılır, beşer onar kuruşa satılırdı. Bir hal ki tarif edilemez. Caddeler, sokaklar bir akar oluk olurdu. Kalabalıktan yollarda yüriimek zorlaşırdı. Sa-bah1an hücum Seyitahmet deresine, akşam üzerleri çarşı boyuna, iskele 0-lurdu.

İranlılar ilk vapurlarla Üsküdar'a gelirler, çay semaverleri, nargileleri, bayrak-lan, halıbayrak-lan, zincirleri ellerinde, omuzlarında Seyitahmet deresine koşarlardı. Orada akşamlara kadar dualar, mersiyeler okunur, tazallümler, ayinler yapı-lır, ahundlann mev'ızeleri, telkinleri dinlenirdi.

Akşam yaklaşınca başıbozuk bir intizarnla dizilirler, desteler tertip ederler, bir matem alayı, bir elem kafilesi, bir hüzün mahmeli, bir nedamet kütlesi şekline dönerlerdi. Bu elem ve matem mahmeli, Kerbela faciasının sönmez teessür tuğyanını canlandıran bu mahşer, gerçekten acı, zehirli, hüzünlü 0-lurdu. İbretle görülecek bir kıyrnetti bu. Bu kanşıklığa, bir kargaşalığa mey-dan verilmemesi için yolların iki tarafını güvenlik sorumlulan tutardı. En önde yeşil sarıldı, kara cüppeli, şal kuşaklı, kınalı sakallı, sürmeli gözlü ve yanık yüzlü İran hocalan, ahundlar muntazam halkalar şeklinde geçerlerdi. Bunların arkasında gür, güzel sesli mersiyehanlar acıklı kasideler okurlardı. Bu mersiyelerin her mısraını can yırtıcı, göğÜS ve kulak paralayıcı haşin bir inilt~ derin bir uğultu ve engin bir uğultu takip ederdi. Bütün kafilenin göz-yaşlanyla karışık nedamet çığlıklan!

Bu ayinlerin, bu ::<afilelerinen şöhretli okuyucusu Arap Ahmed isminde gü-zel ve yanık sesli bir adamdı. O çağlann kıyrnet olmuş hafızlarından ... Bugünkü gibi hatırlanm. Başka hafızlar da, mersiyeciler de vardı. Onlar da okurlar ve bütün kafile bir baştan bir başa kabarn, dalgalanır, coşar inler, ağlar, hıçkınklara bOğulurdu.

Arap Ahmed, elleri kulaklarında, orta yerde, kafileye döne döne haykınrdı:

Ya tabı KerI:fiarX!ma bun:a gımsana;

Derd-i dema-demu elemi demk-demsana!

Bu beyti:

-Ali!... Hüseyin!... feryatlan, sayhalan takip ederdi. Nasıl? Yürekler parçala-yıcı, ruhlar yırtıcı uğultular, iniltilerle ...

Başka bir mersiyeci mahmelin diğer bir destesine müessir bir sesle okurdu:

Berk-i sabıJrı hJdisaien tığlar{Iieüh

Yer'Phauıle- ipihııia k ıidın eyfeJek .... Bir rahmktlmulın cifpikan danlara, Guri:rtte rüzgın peri{an danlar!

Böyle acı parçalarda can yakan ahlar, ateşten gözyaşlanyla kanşır ve matemi bir kat daha galeyana geitirirdi. Yürekler, gözler matem ve elem ile

(19)

AşOre Günü, TarihselBo/Ulu ve Osmanli Dinı H'!JI3lmdakiYeri Üzerine Düşünce!ef.---- /85

Daha arkadan sıra sıra beygirlerin üstünde beyaz öıtülere bağlı ve kanatlan kanla boyanmış beyaz güvercinler geçerdi. Bwılan çeşit çeşit renkler, yazı-lar, resimlerle boyanmış, işlenmiş bayraklar kovalardı. Daha arkadan kafile-nin iki tarafında, iki sırada açık göğüslerini yumnıklarla döven, parçalamak İster gibi yumnıklayan fedailer. Bnnların peşinde dört köşe veya daire şek-linde toplanmış birtakım avareler ki bnnlar üstleri başlan kanlar içinde, g~ ğüsleri ve smlan çıplak adamlardı. Ellerinde saplı püskül biçiminde salkım saçak zincirler. Çıplak sutlarını, çıplak göğüslerini:

- şırak! şırak! şırak! ...

Döve döve geçerlerdi, yürekleri ezerlerdi. Bu zincirlerin acı şakutılan hill. kulaklarımda.

Cedlerinin günahlarını, yaralamak, parçalamak, dövmekle ödemek, affettir-rnek için şu mahlukların gösterdikleri tehalük ve acı heyecan gözlerimin ~ nünde.

Kasidelerin, mersiyelerin, ahenklerine uydurularak vurulan yumruklann, sağdan sola, soldan sağa kalkarak, dağılarak işleyen zincirlerin, al kanlar ve kanlı yaralar içinde kalmış göğüslerin ve smiarın zehir levhalan kafamdan silinecek şey, silinecek fecaat değildir.

Bu matem mahmeli, bu elem kafiles~ zincirler, yaralar, yumnıklar, feryaclar, vaveyWar, çupınmalar, hıçkınk1ar, göz yaşlan içinde dalgalana dalgalana caddelerden aşağı iner, geçer, giderdi. İskeleye doğru gözden kaybolurdu. Dalardım arkalanndan. Uzaktan uzağa yükselen, rnağribin yakut bulutlarını yırtan naralan, vaveyWan işitirdim:

-Ya Ali!...Ya Hüseyin!... -MazlUm!

Bugün de bu acı ve elemli sayhalan işittiğimi sanıyorum. Kafile geçer, halk dağılır, sokaklar sessizleşir. Evime dönerdim. Fakat bir cenazeden döner gi-bi. Bu haşİn, bu vahşi hüzün ve matem faciasının temaşasında yüreğim ze-hirlenmiş, gözlerim ıslanmış, ruhum ezilmiş olarak.

Sonra ... Gece. Elem gecesi. Artık ses yok, seda yok.

UjUletl'rif f!iin?f saJm. ı semUlan,

ŞebistJn-ı elemhalisl&dan,

SedJlar duymmm mr ihtimıl~

Karanlıklarda Jmtk-ı hafadan Uzaktan y:ılmnp ebr.i h:ıhara Derimgd !iije nr:Jet bir kenara, Hüseyninlerı lW:er 'LErhalk-ıb1zara,

Eğer fJ!Çtinsedqt- iKerbeMdan. ..41

Abdülaziz ibn eemaıeddin(1850-1918)'in, 1910 yılında kaleme aldığı tahmin edilen ve AdatMerasimi K:ıdim?, TabinıtMuamiat-ı Ka:rmiy:.i

(20)

/86 AÜiFD XL V (2004), s'!Y'i

mzni)e adını verdiği notlan arasında ise Aşılre günü hakkında kaydedilmiş olanlar şu şekildedir:

Hicret senesinin başı olan Muharrem ayının onuncu gününden başlamak üzere Muharrem sonuna kadar İstanbul'un bütün evlerinde iki kase de olsa aşUre pişimıek uğur ve bereket sayılırdı. Her sınıftan kimseler buna özen gösterir ve özellikle onuncu gün pişimıeye dikkat ederdi. Aşı1re pişirilmesi Nuh Peygamber'in sünneti olarak da herkesçe kabul olunrnuş ve İsIam'ın ortaya çıkmasından sonra da buna uyulmuştur. Ekseriya hayır sevenler aştı-re pişirip halka ve bilhassa fukaraya dağıtmak için imaaştı-retler ve vakıflar yap-mış ve masrafı karşılayacak gelir bırakyap-mışlardı.

Aşı1reye bir nevi tatlı, yemişli bir çorba denebilir. İçine konanlar buğday, pi-rinç, nişasta, nohut, fasulye, ceviz içi, badem gibi şeylerdir. Bazılan bunlara kuru incir, bir cins kuru beyaz hurma, çekirdeksiz üzüm de ilave ederler. Bunun sıu.rre denen kibar bir nevi de vardır. Bu yalnız dövillmüş buğday, biraz pirinç ve badem, bir miktar nohut ile pişirilir. Soğumaya başlayınca i-çine yeterince misk eklenir. Her iki tip aşı1renin buğday ve diğer malzemesi ayrı ayrı pişirilir, sonra birbirleriyle kaoştınlır, yeterince şeker ilave edildik-ten sonra tekrar pişirilerek hazırlanır. Bu suretle yapılan aşUre pişince hane sahibine haber verilir. Evden bazıları mutfağa iner, kazanın etrafında oturur, bir Yasin sUresi ve bir Mülk sUresi okwıur, hasıl olan sevabı, o haneden gel-miş geçgel-miş ölmiişlerin ruhuna hediye edilir. Kazanın üzerine kapatılan tepsi kaldınlır, herkes buhar suyunu uğurludur diyerek gözlerine sürer. Bir tabağa alınan ilk aşUre dışan gönderilmez, bereket getirsin diye hanede alıkonur. Daha sonra aşUre, elvan renk Saksonya testileri, kapaklı ve tabaklı kıymetli kaselere boşaltılır, üstlerine şam fıstığı, çam fıstığı, kuş üzümü, mevsimi ise bir miktar nar tanesi serpilerek kapaklan kapatılır, her birinde birer çift kase olmak üzere süslü tepsiler konur, tepsilerin üstü beyaz örtü ile bağlanarak kibar ahbaplara gönderilirdi. Getiren adama bahşiş verilip kaplar iade edilirdi. Geri kalanı büyük kaselerle yakın ahbap ve kornşulara dağıtılır. Kaselerin yıkanmadan geri verilmesi ayıp sayıldığından güzelce yıkanıp öyle verilir. Eve ayrılan aşı1reden ilk defa hane sahibine ufak bir kase konur. Hane sahibi yedikten sonra aşı1reyi pişiren aşçıbaşı ve çıraklarma bahşiş gönderirdi. Böyle Muharrem'de pişirilen aşı1reden şayet ilk kaşığa bakla tanesi isabet ederse bunu pek çok kimse 'bereket getirir' diye ayınr, siler, para kesesine koyardı. Bakla tanesi bir yıl kesede kaldıktan sonra hükmü geçmiş sayılır, bir yere gömiilürdü.42

Aşw-e günü yapılanlan, özellikle adım bu günden alan aşın hazırlanışım ve bu aşla ilgili adetleı~ oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatan Abdülaziz Bey'in, noclan arasında yine bu günde gerçekleşen daha başka uygulamalara da yer

42 Abdülaziz Bey, Olmnı Adet, Menisim 'l£ Tabirleri (Trp/ıon Htry:ıtı), haz. Kazım Ansan-D.Ansan

Günay, İstanbul 1995, 246-247.

(21)

AşOre Günü. TarihselBoyutu ve OsmanIJDinı H'!}'3tmdakiYeri Üzerine Düşünce!er.---- 187

verdiğini görmekteyiz. "Goygoycular" başlığı altında kaydettiği uygulamalan ise şu şekilde anlatrnışur:

Kanuni Sultan Süleyman, mahdumu Şehzade Sultan Mehmed için yaptırmış olduğu meşhur Şehzade d.mii'nde İstanbul'daki fukara amaıann iskan ve iaşesi için tav-hane (dar-ül-aceze) namıyk bir bina inşa ettirmişti. Burada is-kan ettirilen amaıara sabah akşam imaretten taam verilirdi. Bunlar her sene Muharrem ayında başlanna sank sarar, arkalanna boy abası giyer, omuzlan- . na birer beyaz torba takar, ellerinde değnek olduğu halde yedişer-sekizer ki-şilik kafileler halinde43 elleriyle birbirlerinin omuzlanna tutunarak ve Mu-harrem ayında şehit olan Hazret-i Hüseyin hakkında;

KerbeIanın )UZılan F atmı. ana kuzulan KerbeIanın

ta

ifbrle

Yalır al kanlar ifbrle Şehitdmı{ Gazileri Hasan ile Hüseyin'dir. Nur hılk ır siyıh saçrrla Hasan ileHüseyin'dir.

şeklindeki mersiyeyi44 okuyarak, İstanbul mahallelerini dolaşır, her kapının önüne geldikçe bir çeşit ilahi olan bu mersiyeyi kendine mahsus bir makam ile hep bir ağızdan tekrarlardı. İstanbul'da aşUre denilen, muhtelif cins er-zaktan şeker ile yapılan bir nevi tatlı çorba, Muharrem ayında her hanede pişirild.iği için hanelerden bunlan aşUre harcı olmak üzere bir miktar pirinç, buğday, fasulye ve nohut gibi şeyler verilirdi. Onlar da bu verilenleri omuz-lanna asılı torbaomuz-lanna koyar, bir ay bu şekilde mahalleleri sokak sokak dola-şırlardı. Ayın sonunda bu erzakın bir miktan ile imarette aşure pişirerek İ-mam Hüseyin Hazretleri'yle eshab-ı kiclma dua eder, geri kalan erzakı saup bedelini aralannda taksim ederek el harçlığı yaparlardı.45

Aştıre gününde yapılan törenler o kadar ilgi çekicidir ki, çeşitli vesilelerle Osmanlı topraklarında bulunmuş olan yabancıların da dikkatlerinden kaç-mamıştır. Bunlardan birisi, 1893 yılında bir İngiliz milletvekili olan kocasıyla İstanbul'daki İngiliz sefaretinde çalışan oğullarını ziyarete gelmiş olan Georgina Max MÜııer'dir. İstanbul'dayken kaleme aldığı mektupların derlen-mesinden oluşan eserinde, İsanbul hayatının hemen her alanıyla ilgili önemli

'3 M.Zeki Pakalın, bunlann aluşar kişilik guruplar halinde çıktıklanru, omuzlannda onasından bölün-müş iki rara£lı ve iki ağızlı torbalar bulunduğunu, dolayısıyla ikişerden toplam on iki torba taşıdıklan-nı ve bunun da on iki imam esasına istinat ettirildiğini belinir. bkz. Qmıriı Tarih Dejnieri ıe Terirrieri SiElüğü, I,673.

•• Abdülaziz Bey'in sonra yazmak üzere boşluk bıraktığı için notlan arasında yer almayan bu mersiye, eseri yayma hazırlayanlann ifadelerine göre MZeki Pakalın'ın "Goygoj1:uIar" maddesinde ka]dettiği mersiyedir. Bkz.Qmmlı Tarih Dejnieri ıe TerirrieriSiEliiğü,I, 673.

(22)

/88--- AüiFDXLV(2004),say i

bilgiler bulunmaktadır. Eserde, Aşı1re törenlerini bizzat organize eden İran sefirinin kendilerini bu günde gerçekleştirilen ayini izlemek üzere davet etmiş olduğundan bahseden Müller, törenlere yalnızca İranlılarm katıldığını belirt-miştir. Müller'in hayretle izlemiş olduğu anlaşılan ayinden önce, akşama doğ-ru binalarm, dükkanıarm, ağaçlarm çevirdiği, kalabalıklarm toplandığı bir meydanda evler ışıklarla donatılmış, ateşler yakılmıştır. Bir süre bin kişilik bir geçit alayına yol açılmış, önden beyazlar giyinmiş, kimi at sutında çocuklar yürümüş, bunları üç öbek beyazlar giyinmiş erkekler izlemiş, ellerinde kılıç ve zincirlerle "Vah Hasan! Vah Hüseyin" diye bağnşrnışlardır. Bunlardan birinci öbek önce sağ elleri, sonra sol elleriyle göğüslerine vurmuşlar, ikinci öbekte-kiler ise iki sıra halinde geçerlerken her biri sol eliyle yanındakinin kuşağından tutmuş, sağ ellerinde tuttukları kılıcı savurmuşlardır. Sıralann ortasındakiler de yüksek sesle Hasan ile Hüseyin'in hikayelerini anlatıp durmuşlardır. Geçit alayı oradan bir başka hanın avlusuna geçmiş, orada insanlara çay ikram e-dilmiş, çok güçlü bir şekilde çalan müziğin eşliğinde büyük bir heyecan ya-şanmıştır. Önde yine çocuklarm bulunduğu geçit alayı tekrar saf tutmuş, üze-rinde Hasan ile Hüseyin'i simgeleyen iki beyaz güvercinin bulunduğu beyaz bir atın arkasından tekrar "Vah Hasan! Vah Hüseyin" bağırtıları yükselmiştir. Elleri boş olanlar yurnnık1arıyla göğüslerine, zincir ve kılıç olanlar da sırt ve bedenlerinin bazı yerlerine vurmaya başlamışlar, giydikleri beyaz gömlerler kana bulanmış, çoğu insanın başı da sanki kırmızı fes giymişler gibi kandan gözükmez hale gelmiştir. Kan kaybından çok sayıda insanın düşüp bayıldığı-nı, katıldıkları ayinde bir kişinin de yine kan kaybından oracıkta öldüğünü anlatan Müller, İranlılaım Aşılre törenlerinde yaptıklamu vahşet olarak nite-lendirmiş, padişahın da bu günde yapılanları kendisine "müsamahasız" de-nilmesin diye yasaklamadığını belirtmiştir.46

Osmanlı kültür ve medeniyet tarihçiliğinin önemli simalarmdan Süheyl Ünver de bu gün hakkında "Aşılre bize an'ane ile gelmiştir ve bunun söylen-tisi şöyledir: Nuh'un tufan çekilip de rivayet olunan yere inince yiyeceklerin hepsinden birer miktar kalmış, acıkmışlar, ne yapalım diye sormuşlar: Hepsini bir araya koyun pişirin denmiş; işte aşılre bu imiş, her sene Muharrem'in

onundan sonra Sünni ve Hanefi olan memleketimiz halkınca pişirilir,

an'anenin bu devamı bir adet olmuştur"47 ifadelerini kullanmıştır.

'6 Georgina Max MulIer, Let1J!rsfrrm OntantUqJle, London 1897, 164-173. (Eser Afife Buğra tarafından da Türkçe'~ çevirilmiştir. israrbul'dan Mektllplar, İstanbul 1978.); XVI. ve XVII. yüzyıllarda İstan-bul'un gündelik hayatına ilişkin verileri aktarmaya çalışmış olan Robert Mantran da bu güne kısaca değinnllş, yüzyıllarca Sürın1 ve şwerce iki farklı şekilde kutlannuş olduğunu belirtmiştir. XV /.'te

XVlI. YiQ:yılda İstanbul'da Giirrlelik Hayıl, çev.MAli Kılıçbay, istanbul 1191, 172.

(23)

AşOreGünü. TarihselBoyutu ve OsmanlıDiniHi!PtmdakiYeriÜzerineDüşünceler.---- /89

Netice olarak, zamanlannın sosyal ve dini hayatını çok yönlü olarak an-latmış olan kişilerin, bu günle ilgili olarak kaydetmiş olduklanndan derlediği-miz alıntılarla, Aşlire gününün Osrnanlılar döneminde gerek sarayın gerekse halkın özel önem verdiği bir gün olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Günün, Hz.Hüseyin'in bu günde şehit edilmesinden ve dolayısıyla her yıl matem me-rasimleriyle kutlanrnasından sonra başlayan siyası yönü de Osrnanlılar döne-minde aynen devam etmiş gibi görünmektedir. Bu durum doğal olarak Os-manlı literatfuüne aynen yansımıştır. Nitekim Osrnanlılar döneminde, Aşlire gününün fazileti ve bu günde yapılması tavsiye edilen ibadetlerle ilgili olarak "Risale El fadli yevmi'l- Aşlire", "Risale-i ezw-ı yevmi Aşlire" gibi adlarla kaleme alırunış çok sayıda risalenin yanısıra, kanlı Kerbela olayını kaside, gazel, mesnevı, terkib ve tercı-i bend gibi biçimler altında dile getiren rnan-zurneler ile hikaye halinde anlatan makteller yazılmıştır.48 Son olarak dini edebiyatırmza da bu derece girmiş olan Aşlire gününün, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala dini hayattaki canlılığını korumakta olduğunu rahat-lıkla söyleyebiliriz.

Bibljyogra!j;a

• Abdülaziz Bey (185()'1918), Qrrwılı Adet, Merasim 'll! Tabirferi (TqJlwn Hcry:ıtı),haz. Kazım

Ansan-D.Ansan Günay, İstanbul 1995.

• Ahmed B. Hanbel (Ö. 2411855), MiisrHi, İstanbul 1992. • Aky.ıvaş ARagıp, TarihMf!{heri,Ankara 2002 .

• Ayoub M Mahmoud, "Ashw-a", 7heE1r)d.ap«lia QReligjon, Edt. Mircea E1iade, New York 1987, I, 462-463 .

• Ali Sejdi Bey,Tepifaı VeTf!{kilatımz, Haz. Niyazi Ahmet Banoğlu,?/?

• Ali Rıza Bey (Balıkhane Nazın), Eski 'zamuiarda İstanbıdHtry:ıtı, Haz. Ali şükrü Çoruk, İstanbul

2001.

• All Gelibolulu Mustafa, Künhü'l-A htm-,İstanbul 1277/1860 . • And Metin,RiıüeldenDramı, Kerttia.MuhrrremTa'zi;e, İstanbul 2002.

• Ateş Ali Osman, "Asr-I Saadene Dinler Ve Gelenekler", Biitün Yöderi:Je Asr./ Saadette İslam,

İstanbul 1994.

• Bağ<iadi Ebu Bekr Ahmed B. Ali El-Hatib (Ö.463(1071), Tarihu Balfl:.ui,Kahire 1931. El-BIrCınJ Ebu Reyhan Muhammed B. Ahmed (0.440/1048), El-Asan/l.Baki;e Ani'l.KmUni'l-HaJi;e, Neşr. CEduard Sachall, Leipzig 1923.

• Buhar! Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail(ö.256/870), el.CAniı/s-sahlh,İstanbul 1992. • Canpolat Ali, "Muharrem Orucu veure ",uxmıAleuiten.Com, 02. 07. 2003

• Cevad Ali,Tarihu'l-ArahKaJie'l-İstam, Irak 1955.

• Demir İbrahim, "Muharrem Ayı, Matemi ve Orucu", uxmıAleuiten.Com, 02. 07. 2003. • Düzgün Mustafa, "Muharrem Matemi ve Matem Orucu", uxmıA ieuiten.com,02. 07. 2003 • Ed-Dmeven Ebu Han1fe Ahmed B. Davud (Ö.282/895), El.Ahbrm't- Tru1l,Mısır 1330/1911.

• Do/}<{tarl GiiniiniizeBf¥k İslam Tarihi,Edt. HDursuo Yıldız, İstanbul 1986.

48 Konu Şii ve Sünni birçok şair tarafından ele alınmış, sayısız me~i~ ve makteller yazılmıştır. Geniş

bilgi için bkz. Agah Sım Levend, "Dilli Edebiyatımızın Başlıca Ürünleri", Beileten (fürk Dili Araşunnalan Yıl1ığI-1972),Ankara 1989,71)'71.

Referanslar

Benzer Belgeler

Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzun ve konunun her yönünü ele alan görüşmelerden sonra, 23 Şubat 1925 tarihinde Ankara'da Adliye Vekâletine bağlı bir yüksek

Bütün bu gerekliliğe rağmen, Türkiye'de bir işsizlik sigortası sisteminin tesis edilememesinin temelinde, işsizlik sigortası, iş gü­ vencesi ve kıdem tazminatı gibi birbiri

vasiyeti ile, vasiyette bulunan kişi tarafından, mansup mirasçılara bir mükellefiyet yüklenir ve bu mükellefiyetin bir sonucu olarak, mansup mirasçı veya mirasçılarla, lehine

Ancak bu durumumda da nitelik açısından olmasa da, pratik açıdan (ispat, sanıkların tespiti, davayı mahkeme önüne kimin getireceği gibi usule ilişkin sorunlar yönünden)

suretiyle bu süre çatışması daha da azaltılmış bulunmaktadır. Şöyle ki, borçlunun ihtiyatî haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde

Hukuk düzeni, yalnızca bir normlar sistemi özelliğini taşımamakta, hukuk normlarının geçerliği ve yürürlüğü toplumun benimsemesine, organize devlet gücü

Bu anlayışı özellikle Florian 11 şöylece savunmuştur: Bir kim­ seyi adalete teslim etmek, suç üstü yakalatmak için suça sürükle­ yen ve bunu ister görev gereği,,

Mag der Staat absolu- tistisch sein — Rousseau zollt ihm Respekt und hofft im übrigen, da(3 er weder ihn bei seiner Arbeit, noch den Proze/? der natürli- chen Erziehung des