í
kI
Yahya KemalY A H Y A K E M A L ’ İ
A N A L I M
Y U S U F Z. BE YZA D EO Ğ LUY
ahya Kemal Beyatlı şiirimizde nirengi nok tası olmuş bir sanatçımızdır. 1 Kasım ölüm gününde onu gereği kadar anamadık. 2 Aralık do ğum gününde görevimizi yapalım ;1948-1949 öğretim yılında, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümüne pembe hayallerle girmiştim. Göktürkçe,' Uygurca, Arapça, Farsça.., gibi ağır dersler, ilim anlayışı içinde, bizi sıkmış, hayal kırıklığına uğratmıştı. Prof. Dr. Ali Nihal Tarlan, Prof. Dr. A. Hamdi Tanpınar, Doç. Dr. Mehmet Kaplan ve Doç. Dr. Adile Ayda hocaları mızın derslerini iple çekiyorduk. Her yönü ile be ğendiğimiz bu hocalarımızın dersleri çok zevkli ge çiyordu. Düzenli bir şekilde devam eden 34 öğren cinin 24’ü kızdı.
Mehmet Kaplan 2. sınıflara Yahya Kemal’i oku tuyordu. Bir kaç arkadaşımızla bu derslere de de vam ediyorduk. Şairin sanatına; şiirlerine hayran olmuştuk. Üstadı görmek, tanımak istiyorduk. Park otelde kalan şair bir türlü randevu vermiyordu...
Türkiyat Enstitüsünde çalışıyorduk. Öğrenciler arasında bir kıpırdanma oldu. Ne var? Diye
sordu-Nermin Pura : Büst
ğumuzda «Yahya Kemal geldi.» diye fısıldadılar. Kapıya koştuğumuzda enstitü müdürünün oda sına doğru kısa boylu, şişman, göbekli, katmerli enseli birinin gittiğini gördük. Âli Beyin Lehçet-Ül Hakayık adlı eserini hatırladım:
Nükteci, yergici yazar kelimelere verdiği an lamlarla toplumu, kişileri yeriyordu. Cüceyi şöyle tanıtıyordu. Cüce : Büyük adamların yakından gö rünüşü.
* Ben de aynı psikoloji içine girmiştim. Fakat gerçekte haksızdım. Çünkü gördüklerimin sanatı ile ilgisi yoktu. Batı etkisi ile gelişen Türk edebi yatı döneminde şiirlerini kuyumcu gibi işleyen ilk sanatçı Tevfik Fikret, ikinci ve ondan çok daha titiz sanatçı da Yahya Kemal’di. «Şiir edebî türler içinde en millî olanıdır.» diyen o idi. 1071'den bu yana, tarihimizin ünlü zaferlerini bir destan bütün lüğü içinde anıt eserler olarak yaratan o idi. Doğu şiir motifleri ile, batı şiir motiflerini şiirlerinin özünde kaynaştıran o idi. İstiklâl savaşımız sıra sında gazetelerde yazdığı makalelerle millî müca- celeyi ve onun lideri Atatürk’ü destekleyen o idi...
1949 veya 1950 yılında üstadın jübilesi yapıl mıştı. Fen Fakültesinin konferans salonu tıklım tıklım dolmuştu. Şairimiz kürsüde konuşuyordu. Şiirlerinden de okudu. Bir grup arkadaşımla, «en çok sevdiğiniz şiiri okur musunuz?» diye ba ğırmıştık. Itri şiirini okumuştu.
Aynı yıllarda Park otelde ziyaret etmek imkâ nını bulmuştuk. Abdulaziz’in Paris seyahatini an latmıştı. Anlatışına ve derin tarih bilgisine hayran olmuştuk. Hece-Aruz mücadelesi anılarını, zama nımız şairleri hakkındaki görüşlerini dinlemiştik...
Hece-Aruz mücarelesi kıran kırana meydanı tutarken genç sanatçı, vezinlerin birer cansız mu siki aleti olduklarını söyleyerek tarafları sustur muştu. Zaferi hececiler kazanmıştı. Fakat Yahya Kemal ada gibi ortada kalmıştı. Onun savunduğu ilke, şairin kudreti idi. Hece imiş, Aruzmuş, ser bestmiş... Bunların hepsi dışa ait, teknik şeyler di. Halbuki, şairin tarih kültürü, millî ruhu,
nışı-imanı, insan ve dünya görüşü... Olmalı idi. O vakit sanatçı olabilirdi. Şekil ikinci planda idi.
Genç şairleri beğenmiyordu :
«Genç nesle bazı kötü fikirliler, vezin bilme mek meziyettir; üslûbsuz yazmak meziyettir, de diler. Gençler de, meğer biz ne meziyetli insanlar mışız da haberimiz yokmuş, diyerek sarıldılar ka leme... Bunların hiç birisinde sanat endişesi yok tur.» diyordu.
Genç şairler sanki, Yahya Kemal’e karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış, haklı oldukları yönle riyle güzel şiirler de yazmışlardı. Cahit Sıtkı Ta- rancı :
Giyenler düşünsün dar elbiseyi; Ölçülü sözü, hesaplı adımı.
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan
diyerek bayrağı açmıştı. Fakat genç şairler ha talı, anlamsız yönleri ile, hemencecik şöhrete ka vuşma tutkuları ile Yahya Kemal’in değerini bir kat daha yükseltmişlerdir.
2 Aralık 1884 de doğmuş olduğu Üsküp, müslü- man Türk’ün sanat gücü ile damgasını bastığı ö- nemli bir kenttir. 30’u aşkın cami, türbe, han, çeş me... Gibi sanat anıtlarının bulunduğu bir yerde büyümüştü. Bu kentin belediye başkanlığını yap mış bir babanın çocuğuydu. Annesi de îsa Bey camisinin avlusuna gömülmüştü. Bu sanat eserle rinin ve bu olayların onun ruhunda etkiler yaptı ğı muhakkaktır.
Yahya Kemal, doğduğu yeri Kaybolan Şehir adlı şiirinde anlatırken:
Üsküp ki Yıldırım Beyazıt Han diyândır,
Evlad-ı Fatihana onun yâdigândır.
Üsküp ki Şar Dağında devamıydı Bursa’nm Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
demektedir. Şair, tarihî eser ve tabiat güzelliği yö nünden Üsküp’le Bursa’yı birleştirmiş, adetâ has retini gidermiştir.
Edebiyatımızda taklit edilmeyen tek şair Yahya Kemal’dir diyebiliriz. Taklit edecekler o umman da kaybolacaklarını bilmişlerdir. Tarih ve sanat kavramlarında yalnız Ahmet Hamdi Tanpınar’m onunla birleştiği noktalar olmuştur.
Ben Yahya Kemal'i Bursa'nın Uludağma ben zetirim. Çınar, çam, kestane, ıhlamur... gibi yüce, yaşlı ağaçlarla kaplanmış, buz gibi şifalı sulan, kayak yapılan kan, dinlenmek için lüks ve müte- vazi konutları, teleferiği, insanın alyuvarlannı de ğiştiren temiz havası, medeniyet ve tabiî güzellik leri ile yaz kış insanlann istifadesine sunulmuş tur. Ona doyum olmaz... Yahya Kemal gibi...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi