• Sonuç bulunamadı

1975-1980 yıllarındaki siyasi gazetelerde Türkçenin kullanımı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1975-1980 yıllarındaki siyasi gazetelerde Türkçenin kullanımı"

Copied!
794
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

TÜRK DİLİ BİLİM DALI

1975-1980 YILLARINDAKİ SİYASİ GAZETELERDE TÜRKÇENİN

KULLANIMI

Ahmet ÇAL

DOKTORA TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mustafa TOKER

Bu çalışma Selçuk Üniversitesi BAP Koordinatörlüğü tarafından 12103003 numaralı Doktora tez projesi olarak desteklenmiştir.

(2)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Ö ğr en ci ni n

Adı Soyadı Ahmet ÇAL

Numarası 094101041005

Ana Bilim / Bilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı / Türk Dili

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı 1975-1980 YILLARINDAKİ SİYASİ GAZETELERDE TÜRKÇENİNKULLANIMI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)
(4)

Bir toplumun yaşam biçimi, inanışları, sözvarlığıyla yakından ilgili olduğu gibi, toplumda yaşanan olaylar da sözvarlığını etkilemektedir. Bu yüzden yaşanan olaylara bağlı olarak her dönemin dili diğer dönemlerden belirli oranlarda farklılık göstermektedir. 1975-1980 yılları Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Sağlam bir siyasi otoritenin bulunmaması, iktidara gelen koalisyon hükûmetlerinin pamuk ipliğine bağlı olması, parti liderlerinin koltuk kapma yarışı içinde yer almaları, siyasi çekişmeler, hükûmetlerin izlediği popülist politikalar sonucu enflasyonun sürekli artması, buna bağlı olarak gelen zamlar ve insanların alım gücünün azalması, devletin toplumdaki huzuru ve asayişi sağlayamaması; insanların devlete karşı güvenlerinin azalmasına yol açmıştır. Bu da doğal olarak farklı ideolojilere sahip gruplar arasında çatışma ortamının doğmasına ve toplumda birtakım kutuplaşmaların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Anarşinin her geçen gün artması toplumsal huzuru bozmuştur. Olaysız bir günün bile geçmediği bu dönemde halk canından bezmiş bir hâldeydi. Sağ-sol davası yüzünden günde ortalama 20 insanın ölmesi ülkedeki karışıklığın boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Toplumdaki bu sosyal travma ister istemez insanların kullandıkları kelimelere de yansımıştır. Farklı görüşlerdeki insanlar aynı kavramları değişik kelimelerle ifade etmişlerdir. Örneğin, sol görüşlü insanlar, kendilerinden bahsederken genellikle “devrimci”, “çağdaş”, ilerici”, “sosyalist”, “özgürlükçü”, “emekçi” sözcüklerini tercih etmişler; sağ görüşlü birinden söz ederken “faşist”, “gerici”, “komando”, “komprador uşağı”, “tutucu”, “burjuva”, “anarşist”, “militan”, “Başbuğcu” gibi kelimeleri kullanmışlardır. Buna karşılık sağ görüşlü insanlar kendilerini ifade etmek için “milliyetçi”, “ülkücü”, “bozkurt”, “yiğit” gibi kelimeleri kullanmışlar, sol görüşlü birinden bahsederken de genellikle “komünist”, “Moskof”, “Marksçı”, “Maocu”, “Leninci” sözcüklerini tercih etmişlerdir. Bunun yanında sağ düşüncede olanların; “millet”, “vatandaş”, “medeniyet”, “mesele” gibi kelimeleri daha çok kullanmalarına karşılık, sol düşüncede olanların “ulus”, “yurttaş”, “uygarlık”, “sorun” sözcüklerini daha fazla tercih etmeleri de bu durumun bir kanıtıdır. Aslında her dönem için geçerli olan bu durum insanların içinde bulundukları psikolojiye bağlı olarak 1975-1980 arasında biraz daha artmıştır.

(5)

İnsanların ideolojik görüşlerinin dili nasıl etkilediği, üzerinde durulması gereken bir konu idi. Bu nedenle 1975-1980 arasında kullanılan dilin incelenmesi gerektiği düşünülerek bu çalışmaya karar verildi.

Farklı görüşlerdeki grupların belirli bir kavramı karşılamak için kullandıkları kelimeleri belirlemenin en iyi yolu siyasi gazeteleri incelemektir. Doğan Aksan’ın da dediği gibi bir dilin sözvarlığının belirli bir zaman dilimindeki durumunu en iyi yansıtan, o dönemdeki gazetelerin haber dilinin incelenmesidir. (Aksan, 1996: 208). 1975-1980 arasındaki siyasi gazetelerin dilinin incelenmesi, o dönemin dili hakkında genel bir fikir verebilirdi. Bu yüzden o dönemde satışları yüksek 5 gazete (Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Millî Gazete ve Tercüman) belirlendi. Her gazeteden 50 sayı olmak üzere toplam 250 gazete seçildi. Gazetelerdeki yazılar 5 bölüme (siyasi, 3. Sayfa, yazarlar, ekonomi ve spor) ayrıldı. Her bölümden belirli oranlarda kelime alınarak çalışmaya dâhil edildi.

Farklı siyasi görüşlere sahip 10 yazar belirlendi. Bu yazarların köşe yazıları incelenerek siyasi görüşleri ile yazılarında kullandıkları kelimeler arasındaki ilişki tespit edilmeye çalışıldı ve yazarların siyasi görüşlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için belirli tarihlerde yazdıkları yazılardan örnekler verildi.

Farklı siyasi grupların dili kullanım biçimleri tespit edilirken, gazetelerdeki kelimelerin kullanım sıklığının ortaya konulması da sözvarlığı için önemliydi. Bu yüzden daha önce yapılmış olan İlyas Göz ve Gökhan Ölker’in kelime sıklığı çalışmalarından da faydalanılarak o dönemin kelime sıklığı sözlüğü de oluşturuldu. Toplamda 549.366 kelimeden oluşan 1975-1980 yıllarına ait sıklık sözlüğünde 20.703 farklı kelime yer almıştır. Diğer çalışmalarda madde başı olarak kabul edilmeyen fiil + zarf-fiil + yardımcı fiil yapısıyla kurulan ve bağlandığı cümleye yeterlik, ihtimal, tezlik gibi anlamlar kazandıran birleşik fiillere de sıklık sözlüğünde yer verildi. Bu tür birleşik fiillerin bir kısmı Türkçe Sözlük’te geçerken, bir kısmı geçmemekteydi. Bu çalışmada “affedebilmek”, “belirebilmek” ve “geçivermek” gibi Türkçe Sözlük’te yer alan fiillerin yanında, “bahsedilebilmek”, “düşünedurmak” ve “kalabalıklaşıvermek” gibi Türkçe Sözlük’te yer almayan fiiller de sıklık sözlüğünde madde başı verildi. İsimden isim yapma eklerinden “lI,

(6)

-“mütefekkirlik”, “kaptansız”, “kameracı”, “önleyici” gibi kelimelere de Türkçe Sözlük’te geçmemelerine rağmen madde başı olarak yer verilmiştir. Bununla birlikte bünyesinde edilgenlik, dönüşlülük ya da ettirgenlik eklerini barındıran ve Türkçe Sözlük’te geçmeyen “övdürülmek”, “fethedilmek”, “toplattırmak”, “içerlenmek” gibi kelimelerde madde başı olarak sıklık sözlüğünde yer aldı.

İki ve daha fazla kelimeden oluşan “özel kesim”, “seçim kampanyası”, “sosyal demokrat” ve “ağır ceza mahkemesi” gibi birleşik sözler ayrılarak tek kelimelere (özel, kesim, seçim, kampanya vs.) eklenmemiş, tek bir kelime gibi düşünülmüştür. Bunun yanında bu dönemdeki birleşik sözlerin kullanım sıklığı ile deyim ve birleşik fiillerin kullanım sıklığı da ayrıca tespit edilerek listelenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda elde edilen veriler Göz ve Ölker’in çalışmalarıyla belirli ölçütler dikkate alınarak karşılaştırılmıştır.

Uzun zaman alan bu meşakkatli çalışmanın her safhasında bilgilerine başvurduğum, yardımlarını esirgemeyen, fikir ve değerli görüşleriyle beni yönlendiren Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN hocama ve çalışmanın oluşum sürecinde yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Prof. Dr. Yakup KARASOY ile Doç. Dr. Orhan YAVUZ’a çok teşekkür ediyorum. Sıklık sözlüğünün oluşturulması aşamasında “kwic concardance” adlı programı temin etmemize yardımcı olan Yrd. Doç. Dr. Gökhan ÖLKER’e de teşekkürü bir borç bilirim. Tez çalışmamın başlangıcından sonuna kadar beni destekleyen, sabrı, yol göstericiliği ve yardımlarıyla bu çalışmanın ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olan, danışman hocam Doç Dr. Mustafa TOKER’e de tamamlayıcı yaklaşımları ve engin hoşgörüsünden dolayı şükranlarımı sunarım.

(7)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Ö ğr en ci ni n

Adı Soyadı Ahmet ÇAL

Numarası 094101041005

Ana Bilim / Bilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı / Türk Dili

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Mustafa TOKER

Tezin Adı 1975-1980 YILLARINDAKİ SİYASİ GAZETELERDE TÜRKÇENİNKULLANIMI ÖZET

Bu çalışmada 1975-1980 yıllarındaki siyasi gazetelerde Türkçenin kullanımı incelenmiştir. Çalışmanın temel hedefi 1975-1980 yıllarındaki sözvarlığının ortaya konulmasıdır. Çalışma için

Cumhuriyet, Hürriyet, Millî Gazete, Milliyet ve Tercüman gazeteleri seçilmiş ve toplamda 250

gazete incelenmiştir. Çalışma iki aşamadan oluşmaktadır.

Birinci aşamada, gazetelerdeki haberlerden hareketle o dönemin kelime sıklığı sözlüğü oluşturuldu. Bunun için her gazete siyasi haberler, 3. Sayfa haberleri, ekonomi haberleri, spor

haberleri ve yazarlar başlıklarıyla beşe ayrıldı. Her bölümden belirlenen oranlarda kupür alınarak

toplamda 608.816 kelimeden oluşan bir havuz oluşturuldu. Özel isimler çıkarıldıktan sonra 549.366 kelimeden oluşan 1975-1980 yıllarına ait kelime sıklığı sözlüğü oluşturuldu. Sözlük meydana geldikten sonra daha önceki benzer çalışmalarla karşılaştırılarak çeşitli veriler ortaya konuldu. Sıklık sözlüğü daha önceki çalışmalarda yapıldığı gibi hem alfabetik sıralı hem de sayısal sıralı olarak gösterildi.

İkinci aşamada ise eldeki gazetelerde köşe yazıları yazan farklı siyasi görüşlere sahip toplam 10 yazar seçildi. Her yazarın köşesinde yazdığı yazılardan yaklaşık 10.000 kelimelik bölüm incelendi ve yazarların siyasi görüşlerine göre kullandıkları kelimeler belirlenmeye çalışıldı. Bunun yanında seçilen yazarların en çok kullandıkları ilk 100 kelime de belirlendi.

Anahtar Kelimeler: siyaset, siyasi gazete, sözvarlığı, sıklık sözlüğü, kelime hazinesi, Cumhuriyet gazetesi, Hürriyet gazetesi, Millî Gazete, Milliyet gazetesi, Tercüman gazetesi.

(8)

Ö ğr en ci ni n

Adı Soyadı Ahmet ÇAL

Numarası 094101041005

Ana Bilim / Bilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı / Türk Dili

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Mustafa TOKER Tezin İngilizce Adı

SUMMARY

In this study, the use of Turkish political newspaper in the years 1975-1980 were examined. The main objective of the study is to demonstrate the vocabulary in the years 1975-1980. For work, Cumhuriyet, Hürriyet, Millî Gazete, Milliyet and Tercüman newspapers were selected and analyzed a total of 250 newspapers. The study consists of two stages.

In the first stage, the news in newspapers of that period movement frequency of word dictionary was created. For this political news every newspaper, Page 3 news, economy news, sports news and writers the headline were divided into five. Created a pool consisting of a total of 608.816 words in each section taking cuttings from the specified rate. Special names consisting of word frequency of the 1975-1980 year from 549,366 word dictionary was created after removal. After Dictionary occurred were put forward various data are compared with previous similar studies. Frequency dictionary as was done in previous studies have shown both numerically sorted in alphabetical order.

The second stage, a newspaper columnist in hand a total of 10 authors were chosen with different political views. Each author has been viewed nearly 10,000 word section of the corner of his writings and the words they use according to the authors tried to determine political views. It was also determined the most commonly used first 100 words of the selected works, as well.

Keywords: politics, political newspaper, vocabulary, frequency dictionary, vocabulary. Cumhuriyet newspaper, Hurriyet newspaper, Millî Gazete, Milliyet newspaper, Tercuman newspaper.

(9)

KISALTMALAR ABD: Amerika Birleşik Devletleri

ANAP: Anavatan Partisi AP: Adalet Partisi cad.: cadde

CGP: Cumhuriyetçi Güven Partisi CHP: Cumhuriyet Halk Partisi CIA: Central Intelligence Agency (Merkezi İstihbarat Teşkilatı) DİSK: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu

Doç: Doçent

DP: Demokrat Parti Dr.: Doktor

DTCF: Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi IMF: International Monetary Fund (Uluslar arası Para Fonu)

ITI: International Theatre Institute (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Kg.: kilogram

KİT: Kamu İktisadi Teşebbüsleri m.: metre

MC: Milliyetçi Cephe

MHP: Milliyetçi Hareket Partisi MİSK: Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu

MSP: Millî Selamet Partisi

NATO: North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü)

Prof.: Profesör

SDP: Sosyalist Demokrasi Partisi Sn.: Sayın

SODEP: Sosyal Demokrat Partisi TDK: Türk Dil Kurumu

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TBP: Türkiye Birlik Partisi

THKP-C: Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi

TİKKO: Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Örgütü

TİP: Türkiye İşçi Partisi

TÖBDER: Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği

TRT: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu

TÜRK-İŞ: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu

TV: Televizyon vb.: ve benzeri vd.: ve diğerleri vs.: vesaire

WAPC: World Association Of Press Councils (Dünya Basın Konseyleri Birliği)

(10)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI………...I

DOKTORA TEZİ KABUL FORMU……….II ÖN SÖZ………..……III

ÖZET………..………IV

SUMMARY……….………V

KISALTMALAR………...……….VI

1. GİRİŞ………...……….1

1. 1. 1975-1980 Arası Yaşanan Siyasi Olaylar………...…………..……1

1. 1. 1. 12 Eylül 1980 Darbesi………..7

2. BASIN DİLİ VE İNCELENEN GAZETELERİN HİKÂYELERİ………...…….11

2. 1. Cumhuriyet……….…13 2. 2. Hürriyet………...14 2. 3. Millî Gazete………16 2. 4. Milliyet………16 2. 5. Tercüman………18 3. YÖNTEM……….………..19 3. 1. Materyalin Seçimi………..…………..…...19 3. 2. Havuzun Oluşturulması………..21

3. 3. Kelime Sıklığı Sözlüğü’nün Meydana Getirilmesi……….24

3. 4. Farklı Siyasi Görüşlere Sahip Kişilerin Türkçeyi Kullanırken Seçtikleri Kelimelerin Tespit Edilmesi………...25

4. İNCELEME………28

5. YAZARLAR, YAZILARINDAN ÖRNEKLER VE KULLANDIKLARI KELİMELER………...45

(11)

5. 2. Ahmet KABAKLI (Tercüman)…………...………57

5. 3. Burhan FELEK (Milliyet)……….………. 68

5. 4. İlhan SELÇUK (Cumhuriyet)……….………78

5. 5. Mukbil ÖZYÖRÜK (Tercüman)………...……….89

5. 6. Oktay AKBAL (Cumhuriyet)………..……….100

5. 7. Oktay EKŞİ (Hürriyet)………...………...…112

5. 8. Refik ERDURAN (Milliyet)……….123

5. 9. Tarık BUĞRA (Tercüman)………...134

4. 10 Uğur MUMCU (Cumhuriyet)………...145

5. BİRLEŞİK SÖZLER (Sayısal Sıralı)………..…………..………161

6. DEYİMLER VE BİRLEŞİK FİİLLER (Sayısal Sıralı)………..192

7. 1975-1980 ARASI TÜRKÇENİN KELİME SIKLIĞI SÖZLÜĞÜ (Alfabetik Sıralı)……….………249

8. 1975-1980 ARASI TÜRKÇENİN KELİME SIKLIĞI SÖZLÜĞÜ (Sayısal Sıralı)……….………507

SONUÇ……….………764

(12)

1. 1. 1975-1980 Arası Yaşanan Siyasi Olaylar

Türkiye siyasetinde “12 Mart rejimi” diye adlandırılan dönem, 12 Mart 1971 günü Genelkurmay Başkanı ve beş generalin verdiği muhtıra ile başlayıp, Nisan 1973’te Orgeneral Faruk Gürler’in cumhurbaşkanlığı seçiminde saf dışı bırakılmasıyla sona erer. (Özdemir vd.,2002: 226-227).

12 Mart 1971’de genelkurmay tarafından yayımlanan muhtıra ile parlamento ve hükûmet, ülkeyi anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmakla suçlanmıştı. Ayrılmalar yüzünden zayıflamış olan Demirel hükûmeti 1971 başlarında felce uğramış gibiydi. Üniversite kampüslerinde ve sokaklarda yaşanan şiddeti önlemek için harekete geçecek gücü kalmamıştı. Toplumsal ve mali reformlara ilişkin herhangi bir ciddi yasayı meclisten geçirme umudu da yoktu. (Zürcher, 2000: 375).

Bu muhtıra üzerine Demirel hükûmeti hemen istifa etmiş, yerine CHP’den istifa ettirilerek bağımsız olan Nihat Erim hükûmeti kurulmuştu. Erim, büyük ölçüde siyasetin dışından gelen teknokratlardan oluşan bir kabine kurdu. Hükûmetin kamu düzenini sağlayacağını ve uzun zamandır gecikmiş olan bazı sosyo-ekonomik reformları gerçekleştireceğini açıkladı. (Zürcher, 2000: 376). 26 Martta sıkıyönetim ilan edilmiş, bazı dernekler ve siyasi partiler kapatılmıştı. Ancak ordunun desteğini alan ve anarşiyi bitirip istenilen reformları yapması beklenen Nihat Erim hükûmeti uzun soluklu olamamış ve 11 bakanın istifasıyla hükûmet 3 Aralık 1971’de düşmüştür. (Özçelik vd.,2011: 159-160).

Hükûmet cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, CHP’de de kazan kaynamaktadır. İnönü’nün II. Erim hükûmetine de destek vereceğini açıklaması ipleri germiş, 7 Mayıs’ta toplanan CHP olağanüstü kurultayında, genel başkan parti meclisine güvenin kalmadığını belirtmesine rağmen meclis güven tazelemişti. Kendi parti organlarına karşı bu yenilgi üzerine İnönü CHP genel başkanlığından istifa etmiş, yerine 14 Mayıs 1972’de Bülent Ecevit seçilmiştir. (Çavdar, 2013: 215-216).

(13)

1973’te sancılı bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşanmıştır. Anayasada devletin en üst makamı olan fakat görünüşte güçlü konumda olmadığı söylenen cumhurbaşkanlığı koltuğu önem kazanmıştı. Bunun nedeni söz konusu makam için yapılan seçimlerin Türkiye’de müdahaleci eğilimi temsil eden kesimlerle sivil rejimi kurallarına uygun sürdürmek isteyen ve ordunun kesinlikle kışlasına çekilmesini savunan çevrelerin mücadelesine sahne olmasıydı. (Özdemir vd.,2002: 234). Genelkurmay, Cevdet Sunay’ın yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçilmesini istiyordu. Fakat partiler, bir cumhurbaşkanının yerine genelkurmay başkanının kendiliğinden geçmesinin gelenek hâline gelmemesi gerektiğinde birleşiyorlardı. İlk üç turda Gürler gerekli oyu alamadı ve 6 Nisan 1973’te Fahri Korutürk cumhurbaşkanı seçildi. (Zürcher, 2000: 379).

12 Mart döneminin son hükûmeti Naim Talu tarafından kurulmuş ve bu hükûmet Türkiye’yi seçimlere taşımıştır. (Çavdar, 2013: 222). 14 Ekim 1973’te yapılan seçimlerde Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP 185 milletvekili çıkararak birinci parti olmuştur. Fakat bu sayı tek başına hükûmet kurmak için yeterli değildi. Yaklaşık 3 aylık bir hükûmet bunalımından sonra 7 Şubat 1974’te CHP-MSP koalisyon hükûmeti güvenoyu alarak göreve başladı. Dinî söyleme ağırlık veren bir parti ile ortanın solunda olduğunu ilan etmiş bir partinin kurdukları bu koalisyon, o zamanki meclis aritmetiğinin zorlamasıyla oluşmuştu. 1980 darbesine kadar, ülke bu tür normal olmayan birleşmelerden doğan koalisyon hükûmetleri ile yönetilmiştir. (Özçelik vd.,2011: 161-162). Özellikle MSP’nin ortaklık kurarken gösterdiği esnekliği hükûmette gösterememesi hükûmeti kısa sürede bölünme durumuna getirmiştir. (Özdemir vd.,2002: 238).

Kıbrıs bir süreden beri Türk kamuoyunu meşgul eden önemli sorunlardan biriydi. 1960’ların başından itibaren Makarios yaptığı konuşmalarda Enosis’i unutmadıklarını, eninde sonunda Enosis’i gerçekleştireceklerini söylüyordu. 1968 Haziranında başlayan ve Kıbrıs’a yeni bir düzen getirme amacı taşıyan toplumlararası görüşmeler 6 yıl devam etmesine rağmen, 1974 yılı geldiğinde en küçük bir mesafe bile alınamamıştı. (Armaoğlu, 2014: 493).

(14)

Muhafızların Cumhurbaşkanı Makarios’un darbe ile devrilmesiyle Kıbrıs sorunu yeniden gündeme gelmiştir. Türkiye meselenin uluslararası alanda hemen çözülmesi amacıyla girişimde bulundu. Girişimlerden sonuç alamayınca 20 Temmuz 1974’te garantör devlet sıfatıyla adaya müdahale etti. Çok kısa sürede Türk kuvvetleri duruma hâkim olmuş ve 22 Temmuz’da ateşkes ilan edilmiştir. (Armaoğlu, 2014: 506). Ateşkese rağmen çatışmaların durmaması üzerine, 14 Ağustos’ta ikinci müdahale yapılarak adanın yaklaşık %40’lık bölümünde bugünkü statünün oluşması sağlandı. Bu arada ABD de seçim sürecindeydi. Kongre Rum lobisinin tesiri ile 5 Şubat 1975’te Türkiye’ye ambargo uygulama kararı aldı. Karara göre Türkiye’ye sağlanan her türlü yardım, parası ödenmiş askerî malzeme de dâhil savunma araçlarının teslimi yasaklanmıştı. ABD tarafından askerî yardımın kesilerek ambargo kararı alınması, ülke genelinde 1968’deki gibi Amerika aleyhtarı bir dalganın yayılmasına yol açmıştır. (Özdemir vd.,2002: 239). Ambargo 1978 Eylülüne kadar sürmüş ve Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Türk kamuoyunda büyük heyecan uyandıran Kıbrıs Barış Harekâtı Ecevit’e büyük prestij kazandırmıştır. Bu durumu değerlendirmek isteyen Ecevit, mevcut şartlar Türkiye’nin lehine olmasına rağmen, ülkeyi erken seçime götürmek istedi. MSP koalisyonu bozmayınca 18 Eylül 1974’te Ecevit istifa etti. Yeni hükûmet için partiler arasında uzun süre bir anlaşma sağlanamamış, Sadi Irmak tarafından kurulan hükûmet ise güvenoyu alamamıştır. 213 gün süren hükûmet bunalımından sonra 31 Mart 1975’te I. Milliyetçi Cephe hükûmeti kurulmuştur. (Çavdar, 2013: 242-243). AP, CGP, MSP ve MHP bu hükûmeti doğrudan desteklemişti. Demokratik Parti (DP) bu tarz bir koalisyona karşı çıkınca, 9 milletvekili partiden kopmuş ve hükûmeti dışarıdan desteklemişlerdi. Koalisyonun kurulmasındaki temel neden ise erken seçimi önlemekti.

Milliyetçi Cephe adına bakarak 1975 ilkbaharındaki koalisyonun üzerinde anlaşmaya vardığı bir milliyetçilik düşünülmemelidir. Asıl amaç sola karşı olmaktır. (Özdemir vd.,2002: 242). Bu arada ekonomik göstergeler kötüleşiyordu. 1973-1974 yıllarında petrol fiyatları uluslararası piyasada dört kat artmıştı. Bu durum ithal sanayi ürünlerinin fiyatlarına da yansıyarak hem ödemeler dengesinde açılmaya hem de iç piyasada aşırı fiyat yükselmelerine sebep olmuştu. Kıbrıs harekâtı sırasında

(15)

ABD’nin başlattığı, Batılı ülkelerin de örtülü olarak destek verdiği ambargo da ekonomiye olumsuz etki yapıyordu. Askerî harcamaların arttığı 1974’te Türkiye rekor seviyede bütçe açığı verdi, zamanında önlem alınmaması ise 1978’deki ekonomik krize yol açtı. Mecliste zayıf bir desteğe sahip olan ve seçmenin tepkisinden korkarak gerekli ekonomik kararları almaktan çekinen koalisyon hükûmetleri sorunları bir sonraki döneme atmaya yönelik geçici tedbirlerle yetiniyorlardı. Popülist politikalar enflasyonda artışı körüklüyor, işsizlik artıyor, ülkede pek çok kişi durumdan endişe ediyordu. Ekonomide kötüleşme artarak 1980’li yıllara kadar devam etti. Koalisyon partilerinin her birinin hükûmeti bir tarafa doğru çekmeye çalıştıkları, kendilerine düşen bakanlıklarda kadrolaşmaya gittikleri bu dönemde toplumsal huzursuzluk giderek artıyordu. Koalisyon partilerinin aralarında paylaşmış oldukları bakanlık ve devlet dairelerindeki tasfiye çabaları nedeniyle yönetim kısmen felce uğramıştı. (Zürcher, 2000: 381-382).

12 Mart ara rejiminin “balyoz harekâtı” ile bir süre için sindirdiği şiddet yeniden ve daha sert bir şekilde ortaya çıkıyordu. Şiddet giderek yön değiştiriyor, yasadışı sol gruplar THKP-C, TİKKO gibi örgütler ideolojik, mezhepsel ve etnik ayrılıklarda yoğunlaşıyorlardı. Sağda MHP’ye bağlı Ülkücüler, hatta Akıncılar vb. gruplar birbirleriyle ve karşıt görüşlülerle çatışarak gelecekte kendilerini ezecek yeni bir darbeye zemin hazırlıyorlardı. Özellikle 1975 kısmi senato seçimlerine doğru olaylar daha da tırmanmaya başladı. İşçiler, düzenledikleri grevler ile bu hareketlere katılıyordu. Sosyalizmden yana değişen bir dünyada kutlanacağı umulan 1976 ve 1977, 1 Mayıs İşçi Bayramları sol için önemliydi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) düzenlediği 1976 kutlaması kayda değer bir olay meydana gelmeden sona erdi. Fakat 1977 İşçi Bayramı, nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde göstericilerin üzerine ateş açılması ve yaşanan panik sonucunda 36 kişinin ölmesi ile sonuçlandı. (Özçelik vd.,2011: 163-165).

1975 senato seçimlerinde CHP %40 oyla birinci parti olmuş, AP ve MHP oylarını korurken, MSP ve CGP kayba uğramıştı. Demokrat Parti ise aynı seçimlerde silinmişti. Bu durumda koalisyonun küçük partileri erken seçime gitmemek için direndiler. Fakat kanlı 1 Mayıs’tan bir süre sonra şiddetin giderek arttığı bir ortamda, 5 Haziran 1977’de erken genel seçimler yapıldı. Her şeye rağmen halkın katılımı

(16)

%36.9’unu AP (185 milletvekili) aldı. MHP oy oranını %6.42’ye yükselterek yaklaşık 1 milyon oy aldı ve 3 sandalye ile temsil edildiği meclise 16 milletvekili soktu. (Özdemir vd.,2002: 224). MSP’nin oyları %8.57’ye sandalye sayısı ise 48’den 24’e düşmüştü. Ecevit seçim çalışmaları sırasında İzmir’de bir suikast girişimine uğradı. Bu girişimin sorumlusu olarak kontrgerillayı suçladı. Böylece siyasî literatürümüze “kontrgerilla” terimi ilk olarak giriyordu. İleride bazı çevreler, kanlı 1 Mayıs olayının da kontrgerillanın bir eylemi olduğunu düşüneceklerdir. (Özçelik vd.,2011: 165).

Şartların giderek ağırlaştığı bu dönemde, 1977 seçimleri de Türkiye’nin ihtiyacı olan güçlü iktidarı çıkaramamış, hükûmeti kurmakla görevlendirilen Ecevit güvenoyu alamamıştı. Beklenen CHP-AP koalisyonu ise gerçekleşmedi, yerine II. Milliyetçi Cephe hükûmeti kuruldu. Bu yıllar Türkiye’nin artık tahammülü aşan bir şekilde kutuplaştığı, ekonomik sosyal meselelerin çıkmaz sokağa doğru sürüklendiği yıllardı. Nitekim yeni hükûmetin daha ilk 15 gününde 26 cinayet işlenmişti. 1 Ağustos 1977’de güvenoyu alan II. MC hükûmeti 26 Aralık 1977’de muhalefetin verdiği gensoru ile düşürüldü ve 5 Ocak’ta istifa etti. II. MC hükûmeti cumhuriyet tarihinin gensoru ile düşürülen ilk hükûmetidir. (Özdemir vd.,2002: 244). Siyasi tarihimizde Güneş Motel olayı şeklinde anılan ve AP’den istifa eden veya ettirilen 11 milletvekili ile yapılan pazarlıklar sonucu yeni bir hükûmet oluşturuldu. AP’den istifa eden milletvekillerinin hemen hemen her birine bakanlık koltuğu verebilmek için bakanlık sayısı 34’e yükseltildi. Ocak 1978’de kurulan II. Ecevit hükûmeti de öncekiler gibi zayıftı. Çok az bir farkla güvenoyu alabilmişti. Ekonomi giderek kötüleşiyor, birçok temel madde benzin, yağ, tüp, ampul vb. bulunmuyor, elektrik program dâhilinde kesiliyor, kuyruklar uzuyordu. Yokluk, karaborsacılığı kârlı bir alan olarak devreye sokmuş, karaborsacılık yokluğu daha da arttırmıştı. Dış yardım isteyen hükûmete IMF ile anlaşması önerildi. %32.5 devalüasyon ve birtakım mali önlemlerin akabinde IMF ile anlaşıldıysa da rahatlama uzun sürmedi. Türk ekonomisinin yükünü artıran bir başka durum da askerî harcamalarda dışa bağımlılıktı. Kredi bulmak konusunda zorluk çekilmesi ve dış yardımların kesilmesi, askerî harcamaların peşin para ile yapılmasını zorunlu kılıyordu. Bu yıllarda

(17)

Avrupa’da Türk işçilere duyulan talebin gittikçe azalması işçi dövizi girişini azaltmış, bu durum döviz sıkıntısını daha da arttırmıştı. Darboğaz yaşayan, temel ihtiyaçlarının birçoğunu karşılayamayan halk arasında artık, Ecevit’in ekonomik sorunları çözemeyeceğine dair kanaat oluşmaya başlamıştı. (Özçelik vd.,2011: 165-166).

Şiddet olayları da durmadan devam ediyordu. 17 Nisan 1978’de Malatya’nın AP’li Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu bombalı saldırıyla öldürüldü. Bir gün sonra şehirde başka olaylar da çıkmış, 3 kişi daha ölmüş, birçok yer tahrip edilmişti. Malatya olayı mezhep kavgasının kışkırtılmak istendiği şeklinde yorumlanmıştı. (Özdemir vd.,2002: 245). Aralık 1978’de Sovyetlerdeki Türk topluluklarının yaşadığı sıkıntıları anlatan bir filmin gösterildiği sinemaya atılan bomba ile Kahramanmaraş olayları başladı. Ertesi gün iki TÖBDER’li öğretmen öldürüldü. Cenaze törenleri esnasında yeni ölümler de meydana geldi. Artık olayların yönü ideolojik ayrılıklar yanında, mezhep çatışmalarına doğru çevrilmişti. 23-24 Aralıkta Kahramanmaraş bir savaş alanına dönmüştü. 26 Aralık 1978’de ölenlerin 102 kişiye ulaştığı resmî olarak açıklandı. Pek çok ev ve işyeri de tahrip edilmişti. Askerî müdahaleye karşı çıkmasına rağmen Ecevit’in sıkıyönetim ilan etmekten başka çaresi kalmamıştı. (Zülcher, 2000: 383-384). Aynı gün 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Nisan ayında 6 il ile genişletilen sıkıyönetim 12 Eylül darbesine kadar iki ay ara ile sürekli uzatıldı. Fakat sıkıyönetim uygulaması da şiddeti sona erdiremedi. Gazeteci Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da öldürüldü. Cinayetin arkasında kimlerin olduğu tam olarak belli olmasa da katilin Mehmet Ali Ağca olduğu açıklandı. Fakat gerek sağ kesimden gerekse sol kesimden öldürülen pek çok kişinin katilleri faili meçhul kaldı. Bugüne kadar da bu cinayetlerin kimler tarafından niçin işlendiği, arkasında kimlerin olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Bu belirsizlik yeni kutuplaşmalar ve çatışma alanları doğurdu. (Özçelik vd.,2011: 166).

Eylül 1978’de hükûmette iki bakanı bulunan CGP hükûmetten çekilme kararı alınca Başbakan Yardımcısı Feyzioğlu istifa etti. 1979 Ekiminde yapılan ara seçimlerde AP oylarını %54’e çıkarmış, CHP %29’a gerilemişti. Sosyoekonomik sorunları çözmede yetersiz kalan Ecevit hükûmeti bu sonuçları gerekçe göstererek istifa etti. Adalet Partisinin azınlık hükûmeti isteğine MSP ve MHP destek verince,

(18)

hükûmet güvenoyu aldı. Yeni hükûmet olayların durulmasını sağlamak amacıyla sıkıyönetim uygulamasında askere geniş yetkiler vermesine rağmen bu yetki ölenlerin sayısının günde 20’ye kadar çıkmasını engelleyemedi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Eski Başbakan Nihat Erim öldürülenler arasındaydı. 27 Mayıs 1980’de MHP’li eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak öldürüldü. Erbakan ve Ecevit’in hükûmeti düşürme planları yaptığı haziran sonunda ise 50 kişinin öldüğü belirtilen Çorum olayları yaşandı. 1979 ve 1980’de petrol fiyatları %150 oranında arttırıldı. Petrol fiyatlarında ikinci kez yapılan artış ile Türkiye’nin döviz gelirlerinin üçte ikisi bu petrol faturalarının ödenmesine harcanıyordu. (Zürcher, 2000: 388-389). Uzun zamandan beri ekonomik durum, hükûmetleri radikal kararlar almaya zorlamaktaydı. Ekonomik sorunların sürekli ertelenmesi ise mevcut yapıyı daha da kötüleştirerek artık ertelenemeyecek bir noktaya getirmişti. Demirel, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Turgut Özal’a acil ekonomik önlemlerin alınması işini devretti. Böylece 24 Ocak kararları ortaya çıktı. 24 Ocak kararları enflasyonu kontrol altına almak, ihracatı arttırarak dış ticaret açığını küçültmek, ekonomik büyümeyi sağlamak, amacıyla çıkarılmıştı. Uygulamaya sokulan kararlarla Türk parası %48.6 oranında devalüe edildi, iç talep kısıldı, fakat piyasada mal bolluğu yaşandı. Sabit kur uygulaması terk edilerek, fiyatların ve faizin oluşumu piyasaya bırakıldı. KİT’lerin yarattığı açıklar zam yapılarak kapatıldı. Buna karşılık ücretler ve taban fiyatları enflasyonun gerisinde bırakıldı. 24 Ocak kararları IMF’nin bile teklif edemeyeceği kadar sert kararlardı. Fiyatlar %70-%170 oranında artmıştı. Halk 1979 sonlarında yaşanan ekonomik sıkıntılardan çok bıkmıştı. Bu yüzden 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimlerde Turgut Özal’ı tek başına iktidara taşımıştır. (Özçelik vd.,2011: 166-167).

1. 1. 1. 12 Eylül 1980 Darbesi

İkinci Cumhuriyetin son bulmasına ve 20 yıl içinde Türk siyasetinde üçüncü bir askerî müdahaleye yol açan gelişmeler çeşitliydi. Artan asayiş sorunları, kördüğüm olmuş görünen bir siyasal sistem ve harap olmuş bir ekonomi vardı. (Zülcher, 2000: 390). Gerek 1960, gerekse 1971 müdahalelerinin asıl sebebi, kardeş kavgasına sürüklenen ülkedeki kötü gidişi durdurmak olarak açıklanmıştı. Hâlbuki

(19)

27 Mayıstan önce böyle bir kavga ve ölen tek kişi yoktu. 12 Mart öncesi için de hemen hemen aynı şeyi söyleyebiliriz. Fakat 1971 müdahalesinden sonra olaylar çığ gibi büyüyecek, gerçekten de ülkede kardeş kavgaları yaşanacaktır. 12 Eylüle yaklaşırken ölüm sayısı günde ortalama 20 kişiye ulaşmış; kamplaşmalar, kitlesel cinayetler halkı canından bezdirmişti. Bütün bu olaylar sıkıyönetimin hâkim olduğu askerin yetkilerinin arttırıldığı bir dönemde yaşanıyordu. Buna rağmen bezmiş olan halkın önemli bir çoğunluğunda artık Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyması ve ülkeyi kurtarması gerektiği anlayışı hâkim olmaya başlamıştı. Daha Aralık 1979’da, yani Demirel hükûmetinin güvenoyu almasının hemen sonrasında, generallerin müdahale kararı aldıkları fakat şartların iyice olgunlaşmasını bekledikleri söylenmektedir. Nitekim 27 Aralıkta köşke çıkan generaller, bir uyarı mektubunu hükûmete verilmek üzere Cumhurbaşkanına teslim ettiler. 2 Ocak 1980’de 12 Mart 1971 muhtırasına benzeyen bir muhtıra açıklandı. Fakat cumhurbaşkanlığı seçim döneminde yaşananlar siyasetçilerin muhtırayı dikkate almadıklarını gösteriyordu. (Zülcher, 2000: 390-391).

1979 yılı dünyada da önemli gelişmelere sahne olmuştu. İran’da Humeyni’nin iktidara gelmesi, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali, Türkiye’nin stratejik önemini daha da arttırıyordu. Oysa Demirel, hem üslerin kullanılmasına hem de Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına geri dönmesine karşı çıkıyordu. (Özçelik vd.,2011: 167-168).

İran Devriminin sonunda, Türkiye’ye dış yardım gelmeye başladı. 24 Ocak kararları alındı ve IMF’ye başvuruldu. (Çavdar, 2013: 258). Ancak alınan kararların Türkiye’deki mevcut siyasi durumda uygulanması zordu. Haziran 1980’de komutanlar müdahalenin temmuz ayı içerisinde yapılması kararını aldılar. Fakat CHP’nin verdiği bir gensoru önergesinin reddi ve Türkiye’nin borçlarının ertelenmesi ile ilgili bir toplantı müdahale tarihinin ertelenmesine neden oldu. Bir anlamda güven tazelemiş olan hükûmeti devirmek, darbenin meşruiyeti hususundaki itirazları arttıracaktı. Bu günlerde ülke gündemini meşgul eden bir olay da cumhurbaşkanlığı seçimiydi. 6 Nisan’da Fahri Korutürk’ün görev süresi dolmuş, İhsan Sabri Çağlayangil, cumhurbaşkanı vekili olmuştu. Köşk için AP ve CHP ikisi de 12 Mart içinde farklı şekillerde yer almış emekli generalleri aday gösteriyordu.

(20)

yapmıştı. CHP’nin adayı Muhsin Batur ise muhtıranın mimarlarından biriydi. Demirel’in kendisini deviren Muhsin Batur’u, solun ise Ziverbey Köşkü generalini kabul etmesi mümkün görünmüyordu. Nisan-eylül arasında Mecliste 5 ayda 115 tur oylama yapmasına rağmen cumhurbaşkanı seçilemedi. Askerler ise olan biteni müdahale etmeden sessizce izlediler. 12 Eylül günü Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve dört kuvvet komutanı emir komuta zinciri içinde yönetime el koyduklarını devlet televizyonundan açıkladılar. Gerekçe yine kardeş kavgasıydı. Aynı gün bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş, partiler resmen kapatılmasa da siyasi parti liderleri gözetim altına alınmıştı. Kenan Evren’in devlet başkanı ilan edildi ve 13 Eylülde sendikacılara teslim olmaları çağrısında bulunuldu, grevler durduruldu. Daha sonraki günlerde milletvekillerinin de içinde bulunduğu bazı kişiler tutuklandı. Sonraki günlerde devam eden tutuklamalar neticesinde 43 bin kişi gözaltına alındı. 3 milyon mermi ile birlikte 734 bin silah ele geçirildi. Birçok kişi fişlendi. Birçok dava açıldı ve pek çok idam kararı alındı. İlk infazlar sonradan masum olduğu ifade edilen sağdan Mustafa Pehlivanoğlu ve soldan Necdet Adalı’nın 8 Ekimde idam edilmeleriydi. Darbenin hemen akabinde Avrupa Topluluğu, demokratik düzene geçilinceye kadar Türkiye ile ilişkilerini dondurmuştu. Evren’in dış politika açısından önemli ilk icraatlarından biri, karşılığında herhangi bir taviz almadan Yunanistan’ın NATO askerî kanadına dönüşü ile ilgili Türk vetosunu kaldırması olmuştu. Evren ve kuvvet komutanı olan Millî Güvenlik Konseyi üyelerinin ant içmelerinden sonra, 20 Eylülde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu’yu hükûmeti kurmakla görevlendirdi. Ertesi gün açıklanan kabinede 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal başbakan yardımcısı olarak görev alıyordu. 27 Ekim 1980’de resmî gazetede Anayasa Düzeni hakkında kanun yayınlandı. Buna göre Meclisin bütün yetkileri, 12 Eylülden itibaren Millî Güvenlik Konseyi’ne devrediliyordu. Kanunla konseyin alacağı kararlar hakkında dava açılamayacağı, 12 Eylülden sonra devlet memurları hakkında alınan kararlar ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı alınamayacağı, şayet konseyin aldığı kararlar ile mevcut Anayasa hükümleri çelişirse konsey kararlarının Anayasa değişikliği olarak kabul edileceği bildirildi. Böylece konsey kendi yönetimine yasal meşruiyet sağlamış oluyordu. 1981 Ekiminde, önce mevcut siyasi partiler yasaklandı, ardından geçici anayasa açıklandı.

(21)

Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında bir komisyon anayasayı hazırlamakla görevlendirildi. Hazırlanan taslak konseyde gözden geçirildi. Anayasa taslağı, temel haklara önemli sınırlamalar getiriyor, insanı değil, devletin kutsallığını vurguluyordu. Anayasa 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunuldu ve %91.5’lik bir oranla kabul edildi. Anayasanın kabulünden sonra seçim hazırlıkları başladı. 12 Eylül sonrasında kapatılan siyasi parti başkan ve yöneticileri ile parlamenterler yeni kurulacak partilerde görev alamayacaklardı. Kurulan konseyin çeşitli nedenlerle yeni kurulan bazı partileri veto etmesinden sonra seçime üç parti girebildi. 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan seçimlerden kendisine şans tanınmayan Turgut Özal’ın genel başkanı olduğu ANAP %45.14 oyla birinci parti oldu ve 400 milletvekilliğinden 211’ini kazanarak tek başına iktidara gelmeye hak kazandı. (Özçelik vd.,2011: 168-171).

(22)

Medya olayları yeni bir dille yeniden inşa etmekte, anlaşılır kılmakta ve dahası temsil ettiği ideolojiyi yeniden yapılandırarak kamuoyuna sunmaktadır. Habere konu olan olay medyanın kullandığı farklı söylemlerle farklı anlamlar kazanmaktadır. Olaylara ilişkin anlam inşa etme çabası toplumun her kesiminde söylemsel mücadelenin yaşanmasına yol açmaktadır. (Devran, 2010: 13).

Bir düşünce sisteminin ideoloji olabilmesi için kitlelere yön göstermesi gerekmektedir. Aksi takdirde her düşünce ideoloji olarak kabul edilir. (Türk, 2003: 108). Bir düşünce sisteminin, kitlelere yön göstermesinin en kolay yolu medyadır.

Medyada kullanılan dil çok önemlidir. Dil; mesajı, düşünceyi ve ideolojiyi taşıyan temel bir araçtır. Ancak dili sadece bir ileti kanalı olarak düşünmek son derece yanlıştır. Çünkü dil aynı zamanda, ideolojik bir olgudur ve bireylerin toplumdaki güçlü grupların çıkarlarını destekler yönde düşünmesini sağlayan bir araçtır. (Matheson, 2005: 5).

Dil, hem gerçekliğin açıklanmasında hem de ideolojilerin oluşumunda ve muhafaza edilmesinde önemli bir işlev görür. Bu yüzden politikacılar varlıklarını biraz da dili kullanmalarına bağlarlar. Çünkü dilin kullanımı ve toplumun iknası ile iktidarda kalma arasında önemli bir ilişki söz konusu olduğu için siyasi liderler medyayı kullanarak söylemlere hâkim olmaya çalışırlar. (Jones ve Peccei, 2004: 39).

Gazetelerin söylemleri onların bağlı oldukları ideolojiler hakkında bilgi vermektedir. Söylem, dünyayı belli bir biçimde anlama ve hakkında konuşma biçimidir. Bir metnin sözcük haritası çıkarılırken aynı veya benzer anlamlara gelen sözcükler sınıflandırılır. Bu sınıflandırma metnin en önemli konusunun anlaşılması bakımından önemlidir. Bir haberin sözcük haritasını çıkarmak, o haberin daha kolay anlaşılabilmesine katkı sağlar. Çünkü sözcük haritası çıkartılarak belirli bir sözcük üzerinde durulurken aynı söz grubundaki diğer sözlerle de karşılaştırılabilmektedir. Böylece o sözün o metne kattığı anlamı ve yazarın niyetini daha kolay anlayabiliriz. (Devran, 2010: 101).

(23)

Her bir bireyin kullandığı dil; kendisinin özellikleri, kimliği, kültürel yapısı, etnik özellikleri, ideolojik görüşleri, kısacası kim olduğu konusunda önemli ipuçları vermektedir. Günlük yaşamda ilk kez karşılaştığımız kişinin kim olduğunu özellikle söylemine ve nasıl bir dil kullandığına odaklanarak anlamaya çalışır ve ona göre söylemimizi inşa ederiz. Gazetelerin haberlerinde kullanılan söylemlere bakarak o kurumun kimliğini anlamak mümkündür.

Dil, düşünce ve hareketle ilgili olup, düşünce ve aksiyonu ifade etmektedir. (Fowler, 1991: 69). Dilin bu fonksiyonu sayesinde, konuşmacılar ve yazarlar kendi dünya görüşlerine dil içinde bir şekil verirler. Tepkilerini, algılarını, konuşmalarını ve anlamalarını dil ile başkaları tarafından okunup anlaşılabilecek bir biçime sokabilirler. (Devran, 2010: 115).

Medyanın haber değeri olan olayları ifade etmek amacıyla kullandığı dil, topluma egemen gruplar ve olaylar hakkında egemen görüşleri bize iletmektedir. Medya, egemen grupların söylemini ilettiği gibi, kendi söylemini egemen grupların söylemi gibi de sunabilmektedir. (Thornborrow, 2004: 56).

Haberler dünyanın dil içindeki temsilidir. Her zaman aynı olayı farklı bir dille ve söylemle ifade etmek mümkündür. Söylemi belirleyen temel faktörler ise kişinin ideolojisi, yaşam biçimi, ileti aracının ideolojik yapısı ve hedef kitlenin karakteristik özelliğidir. Bu nedenle gazete haberleri, yaşadığımız dünyanın gerçeklerinin aslına uygun bir biçimde yansıması olmayıp genel anlamda fikirler, inançlar, değerler, teoriler, öneriler ve ideolojilerdir. Çünkü haberlerde kullanılan dil, kendisine yüklenilen anlamları hedef kitleye kendisinden bir şey katmadan ileten yansız bir araç olmayıp oldukça inşa edici bir araçtır. (Fowler, 1991: 1).

Gazete haberleri yazılırken, o konuda daha önce kullanılan sözcüklere yer verilir. O sözcükleri ve anlamları tekrar yürürlüğe sokarak var olan anlamları yeniden üretirler. Başka bir deyişle haber metinleri, anlamlarını kendi kendine kazanmaz, etrafındaki öteki metinlerle ve daha önceki metinlerle olan ilişkisinden alır. Medya; kendi yapısı, çıkarları, iktidar ve diğer güç odakları ile olan ilişkileri nedeniyle haberlerin farklı boyutlarını öne çıkarmakta, bazı boyutlarını ise görmezden gelmektedir. (Devran, 2010: 118,120).

(24)

Yunus Nadi tarafından kurulan gazetenin ilk adı Yeni Gün gazetesidir. (Kabacalı, 2000: 161). Millî mücadele sonrasında gazete “Cumhuriyet” adını almıştır. Gazetenin ismi Atatürk tarafından belirlenmiştir. Cumhuriyet gazetesinin ilk yayımlandığı tarih 7 Mayıs 1924’tür. Gazete İttihat ve Terakki Partisi’ne merkezlik yapmış “Kırmızı Konak”ta çıkarılmıştır. (Şapolyo, 1971: 228). Gazetenin ilk sayılarındaki yazarlar arasında Ziya Gökalp, Aka Gündüz, Ahmet Rasim, Peyami Safa, Cenap Şahabettin, Halit Ziya ve Fuad Köprülü gibi isimler de vardır. II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan kâğıt kıtlığı sebebiyle 8 sayfalık gazete 4 sayfaya indi. Gazete 1934 ve 1940 yıllarında iki kez belirli sürelerle kapatılmıştır.

Cumhuriyet’i Türk basınındaki diğer gazetelerden ayıran belirgin özelliği,

gazeteyi yönetenlerin çok uzun süreli olarak bu görevi sürdürmeleridir. Uzun yayın hayatı boyunca gazetenin yayın çizgisinin kısa dönemler dışında fazla değişmemiş olmasının başta gelen etkenlerinden biri budur. 1924’te kurulan Cumhuriyet gazetesini 1945’e kadar Yunus Nadi yönetmiştir. Kendisinden sonra gazetenin başına geçen oğlu Nadir Nadi, 1988’e kadar görevde kalır. Daha sonra da İlhan Selçuk devri başlar. Her üç isim de Atatürkçü düşünce çizgisindedir. (Özerkan vd., 2009: 9). Atatürk devrimlerine bağlı olan gazete fikir gazeteciliği özelliği taşımaktadır. (Şapolyo, 1971: 229).

İlk nüshasında cumhuriyet fikrinin temsilcisi ve savunucusu olduğunu belirten gazetenin CHP iktidarıyla görüş ortaklığı, kendiliğinden bir destek ortamı oluşturmuştur. Gazete sonraki dönemde de Atatürk ilkelerini savunmayı başlıca amacı kabul etmiştir. Belirli bir Atatürkçülük anlayışı benimseyen gazete, zaman zaman farklı Atatürkçülük yaklaşımlarıyla çatışmaktan kaçınmamıştır. (Özerkan vd., 2009: 9).

1946-1960 arasında gazetede ağırlıklı olarak siyasi haberler, iç gündem ve dünyada savaş sonrası ortamla ilgili haberler görülmektedir. 1946’da çok partili döneme geçiş, Türkiye için yeni bir sürecin başlangıcıdır. Cumhuriyet rejiminin gereği bu dönemle ortaya konulmuştur. Buna bağlı olarak gazete haberleri de ona göre şekillenmiştir. 1946 seçimlerinde gazete Demokrat Partiyi desteklemiştir.

(25)

1960’ların başında Cumhuriyet gazetesinin ülkenin politik gündemiyle ilgili haberleri ön plana çıkmaktadır. Sayfa sayısı 6 ilâ 8 arasında değişen gazetede, 1975 yılında 12 sayfaya kadar ulaşılmıştır. Haberlerin dağılım oranları önceki dönemlerden farklı değildir. 1970’li yıllara gelindiğinde özellikle ilk sayfalarda fotoğraf kullanımının hızla arttığı görülmektedir. (Özerkan vd., 2009: 26).

12 Mart askerî darbesine başlangıçta şartlar gereği destek veren gazete daha sonra muhalif bir tavır takınmıştır. Sağ partilerin ülke ve ekonomi yönetiminde başarısız oldukları ve rejimin temel ilkelerine zarar verdikleri savından yola çıkan gazete, bu anlamda ordu müdahalesine karşı çıkmamakla birlikte, askerî yönetimin yasaklayıcı ve kısıtlayıcı önlemlerinden duyulan sıkıntıyı yansıtmıştır.

12 Eylül 1980 askerî darbesi dönemine bakıldığında, başlangıçta darbe şartlarında gazetenin düz, yorumsuz başlıklar kullanmaya dikkat ettiği gözlenmektedir. Askerî darbe şartlarının ortadan kalkmaya başlaması ve özellikle seçimler sonrasında askerî müdahaleye karşı eleştirilerin gazetenin sütunlarına yansıdığı görülmektedir.

1991 yılında Nadir Nadi’nin ölümünden sonra gazetede mevcut Kemalist ve liberal sol eğilimler arasındaki çatışma iyiden iyiye gün yüzüne çıkmıştır. Bunun neticesinde İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal başta olmak üzere birçok yazar istifa etti. Gazetenin tirajının 100.000’den 40.000’lere gerilemesi üzerine ayrılan yazarlar geri çağrılmıştır. Bunun üzerine gazetenin yönetiminde bulunan Hasan Cemal ve ekibi görevlerinden ayrıldı. (Özerkan vd., 2009: 26).

2. 2. Hürriyet

Hürriyet gazetesi, 1 Mayıs 1948 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Gazete

Sedat Simavi tarafından kurulmuştur. Gazeteyi çıkarmadan önce Simavi gazeteyi renkli basmayı düşündüğünü söylemiştir. (Kabacalı, 2000: 201). 1896 yılında İstanbul’da doğan Simavi, 20 yaşındayken Hande adlı haftalık mizah dergisinin imtiyaz haklarını alarak basın alanında sahipliğe adımını atmıştır. Hürriyet, Türk basın hayatında bir inkılap yapmıştır. Basın hayatına yepyeni bir mizampaj getiren gazete, sekiz, bazen de on iki sayfa çıkmıştır. Gazetenin bir özelliği de ilk yıllarında

(26)

ölümünden sonra gazete, oğulları Harun ve Erol’un denetimine geçti. Harun Simavi 1968 yılında gazeteden ayrılarak Günaydın gazetesini çıkarmaya başlamıştır. (Şapolyo, 1971: 244,).Bu tarihten itibaren Erol Simavi uzun bir süre Hürriyet’in sahipliğini yürüttükten sonra, 1994 gazeteyi medya dışı sektörde öne çıkmaya başlayan Aydın Doğan’a devretti. (Özerkan vd., 2009: 54-55).

1948’de yayımlanmaya başlayan Hürriyet ile 3 Mayıs 1950’de yayın hayatına yeni bir hava getiren ve Ali Naci Karacan tarafından çıkarılan Milliyet gazetesi, Türkiye’de “fikir gazeteciliği” olarak bilinen basın faaliyetlerinden farklı olarak okurları ortak duyu zemininde birleştiren “yığın gazeteciliği”nin öncülüğünü yapmıştır. (Topuz, 2003: 187). Bu eğilimi ilk sayısından itibaren okuyucularına hissettiren Hürriyet’in yayın politikası da genellikle denge gözeten bir tarz izlemiştir. (Özerkan vd., 2009: 55).

Hürriyet içerik itibariyle genel olarak Batı kültürünün taşıyıcısı olmuştur.

1960’lı yıllardan itibaren burjuva rejimini zora sokan siyasallaşma sürecinde kendine özgü bir rol üstlenen Hürriyet, okurlarıyla kurduğu diyalogda bireycilik, uzlaşmacılık gibi değerlerin üstünlüğünü savunmuştur. (Adalı, 2006: 388).

Gazete, “Halk için halkla beraber” sloganıyla yayın hayatına başlamıştır. Yayımlandığı ilk hafta 50.000 tiraj elde etmiştir. Gazetenin ilk yılları çok partili sisteme geçiş dönemi olması nedeniyle son derece önemlidir. Seçim çalışmaları yürütülmekte ve Demokrat Partililer ile İsmet İnönü arasında önemli tartışmalar yapılmaktadır. Hürriyet, ilk sayısının ön sayfasında İsmet İnönü’nün ve Celal Bayar’ın birer makalesine yer vererek politik tartışmalarda taraf tutmayacağını vurgulamak istemiştir.

Hürriyet gazetesinde, darbe dönemlerinde açık bir askerî müdahale karşıtlığı

görülmemektedir. Darbe günleri ertesinde ve sonrasında diğer yayın organlarında olduğu gibi, askerî yönetimin bildirilerini aktaran gazete, bir süre sonra seçimlerin yapılması mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi ve sivil yönetime geçilmesi konusunda ifadelere yer vermiştir.

(27)

Gazetenin 1970’li yıllarda haber diline bakıldığında, günümüze kıyasla, olayları aktarma özelliğinin daha yüksek; yorum ya da yönlendirme eğiliminin daha düşük olduğu gözlenmektedir. Hürriyet gazetesinin genel metin diline bakıldığında kolay okunmak üzere tasarlanmış ve her düzeydeki okura ulaşmak isteyen bir gazete dili görülmektedir. (Özerkan vd., 2009: 80).

2. 3. Millî Gazete

12 Ocak 1973 tarihinde Hasan Aksay tarafından yayımlanmaya başlamıştır. Hasan Aksay, kendi matbaası olmadığı için baskısını bir süre diğer gazetelerin tesislerinde sürdürmüştür. 1978 yılında Topkapı’da kendi tesislerini kurarak yayımına burada devam eden gazete 1999 yılında Sefaköy’deki tesislerine taşınmıştır.

İlk yıllarda Zübeyr Yetik, Affan Gençosman, İsmail Hakkı Hatipoğlu, Mustafa Müftüoğlu, Atilla Özdur ve Tarık Behlül Akalın gibi yazarları bünyesinde barındıran gazete, Necmettin Erbakan’ın liderliğini yaptığı Millî Selamet Partisi’nin ve ona bağlı hareket eden Millî Görüş Hareketi’nin yayın organı konumundadır. Millî Görüş, Türkiye’nin kendi insan ve ekonomik gücü ile kalkınabileceğini, öz değerlerini koruyarak gelişebileceğini savunur. “Hak geldi, batıl zail oldu” sloganıyla çıkan gazete siyasi olarak bu fikirleri savunmakla birlikte, İslam diniyle ilgili çeşitli bilgiler vererek, makaleler ve hikâyeler yayımlayarak insanları dinî konularda bilinçlendirmeye de çalışmaktadır.

Bu 5 gazete de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra belirli sürelerle kapatılmıştır. (Kabacalı, 2000: 247).

2. 4. Milliyet

Milliyet gazetesi 3 Mayıs 1950 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır. Aslında

daha önce 11 Şubat 1926’da yine Milliyet adıyla bir gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Bu gazete Atatürk’ün arzusu ile Siirt mebusu Mahmud Bey tarafından neşredildi. Gazete’nin 13 Mart 1926 tarihli sayısında Mahmud ve Falih Rıfkı imzaları ile Atatürk’ün hatıraları neşredilmiştir. (Şapolyo, 1971: 231). Belirli bir süre sonra bu gazetenin ismi değişerek Tan olmuştur. 1950 yılında Ali Naci Karacan imzasıyla

(28)

Bedii Faik, İsmail Hami gibi isimlerin tefrikalarının yayımlandığı Milliyet’te 1954 yılından sonra Peyami Safa, Reşat Ekrem ve Çetin Altan yazmaya başlamıştır. 1 Ekim 1954’ten itibaren yeni rotatifinde basılan Milliyet, hemen her kesimden okura seslenmeyi başarmıştır. (Kabacalı, 2000: 215).

1960 yılında ön sayfada “Durum” başlığı ile imzasız köşe yazıları yayımlanmaya başlamıştır. 28 Şubat 1962’den itibaren bu başlık altında Abdi İpekçi’nin imzalı başyazıları görülmektedir. 1950’de siyasi bir gazete olarak ortaya çıkan Milliyet, genel olarak yayın dönemi boyunca bu imajını korumuştur. Gazete tanıtımlarında kendini Atatürkçü ve laik olarak tanımlamaktadır. Milliyet gazetesi, Abdi İpekçi’nin yayın yönetmenliği döneminde tirajını yükseltmiş, Türkiye’nin büyük gazetelerinden biri hâline gelmiştir. (Özerkan vd., 2009: 91-92).

Gazetenin kurucusu Ali Naci Karacan’ın ölümünden sonra 1955’te yerine oğlu Ercüment Karacan geçmiştir. Bu dönemde gazetenin yayın yönetmenliğine daha sonra Milliyet ile özdeşleşecek bir isim olan Abdi İpekçi getirilmiştir. Abdi İpekçi döneminde parlak bir dönem geçiren gazete İpekçi’nin ölümünden sonra ara bir döneme girmiştir.

1970’lerde gazete sosyal demokrat bir çizgiye oturdu ve tirajı 200 binlere kadar çıkmıştır. CHP’ye yakın olan Milliyet gazetesi, bununla birlikte başta AP olmak üzere sağa yönelik haberlere de sütunlarında yer vermiştir.

1980’li yıllarda gazetenin sahibi Aydın Doğan olmuştur. Bu tarihlerde çok sık genel yayın yönetmeni değiştiren Milliyet, büyük bir okuyucu kitlesini kaybetmiştir. 1990’lı yıllarda eski çizgisini koruyamayan gazete magazinsel bir yapıya bürünmüştür. 2005’ten sonra Sedat Ergin’in yayın yönetmenliği döneminde eski kimliğine yavaş yavaş dönmeye başlamıştır.

Ekim 1979’da işadamı Aydın Doğan, hissedarlardan biri olmuş ve yönetim kuruluna girmiştir. 6 Ekim 1980’de gazetenin künyesinde Aydın Doğan gazetenin sahibi olarak geçmiştir. 1984’te Çetin Emeç gazetenin yazı işleri müdürü olmuştur. Çetin Emeç’in yayın yönetmenliği yaptığı dönemde, Milliyet gazetesinde

(29)

promosyonların da etkisiyle tiraj yükselmiştir. Emeç 1985’te gazeteden ayrılmış ve yerine Doğan Heper getirilmiştir. 1970’li ve 1980’li yıllar, Milliyet’in günümüze ulaşan kimliğinin büyük ölçüde şekillendiği yıllardır. (Özerkan vd., 2009: 103). Gazete 2011 yılında Demirören grubuna satılmıştır.

2. 5. Tercüman

26 Mayıs 1955’te Cemal Hünal, İzzet Zeki Baraz, Semih Tanca, Kemal Ilıcak, Cihad Baban gibi isimler tarafından çıkarılan Tercüman, Yeni İstanbul’dan sonra Bâbıâli dışında çıkan ikinci gazete oldu. (Kabacalı, 2000: 216). Gazete’nin ilk imtiyaz sahibi Semih Tanca’dır. (Şapolyo, 1971: 247). Tercüman, 1970’lerin başında ofset teknolojisini kullanan Hürriyet ve Milliyet gazeteleri gibi o dönemde bu teknolojiyi kullanan sayılı gazetelerden biridir. İlk dönem yazarları arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra, Rauf Tamer, Mukbil Özyörük ve Reşat Ekrem Koçu bulunmaktadır.

Tercüman gazetesi ideolojik olarak milliyetçi ve muhafazakâr görüşleri

benimsemiştir. Sola muhalefet etmiş ve sağın birleşmesi gerektiğini savunmuştur. Çeşitli tefrikalar ve 1001 Temel Eser yayınları Tercüman gazetesinin tirajının artmasını sağlayan faktörler arasındadır.

Gazetenin ilk kurucularından Kemal Ilıcak’ın 1993’te vefat etmesiyle gazete iyi yönetilemedi ve ekonomik olarak zor günler geçirdi. Daha sonra Çukurova Holding’e satılan gazete 24 Haziran 2010 tarihinde kapanmıştır.

(30)

1975-1980 yılları arası Türkiye siyaseti bakımından son derece önemli bir dönemdir. Bu dönemde gerek ülke içinde gerekse ülke dışında birçok hadise cereyan etmiştir. Sağ-sol olayları bu dönemde ülke gündemini en çok meşgul eden konudur. Türk siyasi hayatı bakımından çalkantılı bir dönem olan bu yıllarda kullanılan dilin incelenmesinin gerekli olduğu düşünülerek bu çalışmaya karar verildi. Dildeki gelişmelerde siyasal, toplumsal, kültürel olayların etkisi büyük olduğundan çalışmanın başında farklı siyasi grupların dildeki kelimeleri kullanım biçimleri üzerinde durmanın yararlı olduğu düşünülerek o dönemde yayımlanan ve tirajları yüksek beş gazete (Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Milli Gazete) belirlendi. Zira gazeteler halka hitap ettikleri için bir zaman diliminde dilde kullanılan kelimeleri en iyi yansıtan yazılı materyallerdir. Bu konuda Doğan Aksan şunları söylemektedir: “Bilindiği gibi, dilin sözvarlığının belli bir zaman dilimi içindeki durumunu en iyi yansıtan, o dönemdeki gazete haber dilidir. Öte yandan hemen belirtmeliyiz ki, yapılan araştırmalar gazetelerin belli bir siyasal görüşe, hatta dilde özel bir tutuma sahip olsalar bile haber dilinde öteki gazetelere göre, sözvarlığının kullanılışı açısından pek az ayrım gösterdiklerini ortaya koymaktadır.” (Aksan, 1996: 208)

Gazeteleri belirledikten sonra o dönemde kullanılan kelime sıklığının da çalışmada yer alması gerektiği düşünüldü. Daha önce yapılan kelime sıklığı sözlüklerine bakıldığında hem İlyas Göz’ün hem de Gökhan Ölker’in sözlüklerindeki kelimelerin %35’inin gazetelerden alınmış olduğunu gördük. Göz ve Ölker diğer yazılı metinlerle birlikte 1.000.000 kelimelik bir havuz oluşturmuşlardı. Bu çalışmada sadece gazete kupürleri kullanıldığı için 600.000 kelimelik bir havuzun oluşturulması uygun görüldü.

3. 1. Materyalin Seçimi:

Çalışmanın başında 1975-1980 yıllarına ait yüksek tirajlı 5 gazete belirlendikten sonra kelime havuzu belirli kriterlere göre dolduruldu. Bu 6 yıllık dönem için her gazeteden 50 sayı olmak üzere toplam 250 gazete seçildi. Gazeteler belirlenirken her bir yıldan farklı aylarda yayımlanmış 8-9 gazete rastgele seçilerek

(31)

50 sayı tamamlandı. Gazetelerin bir kısmı Milli Kütüphane’den mikrofilm şeklinde ya da fotoğraf çekme yöntemiyle, bir kısmı da TBMM Kütüphanesi’nden mikrofilm şeklinde temin edildi.

Gazeteler belirlendikten sonra her gazete; siyasi haberler, üçüncü sayfa haberleri, ekonomi haberleri, spor haberleri ve yazarlar olmak üzere 5 farklı kategoriye ayrıldı. Bu 5 kategori belirli oranlarda kelime havuzunda kendisine yer buldu. Gazetelerdeki yazar sayısı fazla olduğu için havuzdaki kelimelerin yarısı yani yaklaşık 300.000 kelime bu kategoriden seçildi. Geriye kalan 300.000 kelime diğer 4 kategori arasında belirli oranlarda paylaştırıldı. 300.000 kelimenin yaklaşık %35’i siyasi haberlere, %35’i üçüncü sayfa haberlerine, % 15’i ekonomi haberlerine ve % 15’i de spor haberlerine ayrıldı. Böylece kelime havuzunu oluşturan kategorilerin ve oranların şu şekilde olmasına karar verildi.

Siyasi 3. Sayfa Yazarlar Ekonomi Spor

% 17.5 17.5 50 7.5 7.5

Çalışmanın temelini gazeteler oluşturduğu için daha önce kelime sıklığı üzerine çalışma yapmış olan İlyas Göz ve Gökhan Ölker’in belirlemiş olduğu oranlar dikkate alınmadı. Zira, Göz ve Ölker’in çalışmalarında sadece basın değil, bunun yanında roman, hikâye, bilim, güzel sanatlar, okul kitapları vs. alanlardan yazılı materyaller kullanılmıştır.

Havuz oluşturulurken her gazeteden eşit sayıda kelime alınmaya çalışıldı. Fakat belirlediğimiz 5 kategorinin tamamı tüm gazetelerde aynı oranda yer almadığı için bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Mesela Millî Gazete’nin her sayısında spor sayfası olmadığı ve olanlarda da az yer aldığı için spor kategorisine diğer gazetelerden daha fazla kelime alındı. Diğer kategorilerde de bu durum göz önünde bulunduruldu.

Siyasi haberler kategorisine, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından siyasetle ilgili haber kupürleri alındı. Üçüncü sayfa haberleri kategorisinde, siyasi

(32)

ilanlar, reklamlar, televizyon programlarıyla ilgili haberler değerlendirildi. Ekonomi haberleri kategorisinde, gazetelerin ekonomi sayfalarındaki haberler, spor haberleri kategorisinde de spor sayfalarındaki haberlerden bölümler havuza alındı.

Yazarlar kategorisinde ise belirlediğimiz 5 gazetede köşe yazıları yazan hemen hemen her yazardan örnekler alındı. Milliyet gazetesinden Abdi İpekçi, Burhan Felek, Mümtaz Soysal, Hasan Pulur, Refik Erduran, Örsan Öymen, Ali Gevgilili, Sami Kohen, Çetin Altan, Nilgün Alacakaptan, Yılmaz Çetiner; Hürriyet gazetesinden Oktay Ekşi, Mete Akyol; Tercüman gazetesinden Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra, Mukbil Özyörük, Rauf Tamer, Güneri Civaoğlu, Yavuz Donat, Ergun Göze, Osman Kibar, Reşat Ekrem Koçu; Cumhuriyet gazetesinden Uğur Mumcu, Oktay Akbal, İlhan Selçuk, Altan Öymen, Ali Sirmen, Talip Apaydın, Yalçın Küçük, Sadun Tanju, Ergun Balcı, Mehmed Kemal, Fikret Otyam; Millî Gazete’den Zübeyr Yetik, Mustafa Müftüoğlu, Atilla Özdur, Affan Gençosman, İsmail Hakkı Hatipoğlu, Selahattin Eş, Tarık Behlül Akalın gibi yazarların köşe yazılarından örnekler kelime havuzuna dâhil edildi.

3. 2. Havuzun Oluşturulması:

Havuz oluşturulurken birkaç aşama takip edildi. Öncelikle elde edilen verilerin word dosyası şeklinde bilgisayara aktarılması gerekiyordu. Ancak hem fotoğrafı çekilen gazeteler hem de mikrofilme alınan gazeteler taranırken zeminin beyaz olmaması ve kirli olmasından dolayı tahrifat oldukça fazlaydı. Tarayıcı küçük bir lekeyi bir karakter algılayabiliyordu ya da gazetelerdeki küçük puntolu yazıları farklı bir şekilde tarıyordu. Bundan dolayı materyaller bilgisayara aktarılırken büyük bir kısmı tarayıcı kullanılmadan el ile aktarıldı. Daha sonra Gökhan Ölker’in yardımıyla Kwic Concardance adlı programa ulaşıldı. Program Türkçe karakterleri tanımadığı için karakterler İngilizceye uygun hâle getirildi. Programa kelimeleri dizme komutu verildi ancak daha önce yapılan çalışmalardaki sıkıntılar bizim de karşımıza çıktı. Mevcut metinleri kelime kelime dizdirmek mümkün değildi. Çünkü program kelimelerin çekimli hâllerini farklı morfemler olarak algıladı ve bunları madde başı olarak kabul etti. Mesela; okul, okullar, okuldan, okula; koşmak, koştu,

(33)

koşacak, koşmuş gibi. Aynı seslere sahip iki ya da daha fazla morfem farklı anlamlara gelebilmekteydi. Mesela; “sorun” kelimesinin “problem” mi, “sormak” mı yoksa “soru” mu olduğu tek başına kullanıldığında anlaşılması mümkün değildir. Böyle kelimelerin doğru anlamları ancak kullanıldıkları cümle içerisinden çıkarılabilir. Böylece her kelimenin geçtiği cümle içerisinde incelenmesi çalışmanın güvenirliliği için son derece önemliydi. Bu inceleme de yapıldı.

Madde başı morfemler tespit edilirken Türkçe Sözlük esas alındı. Türkçe Sözlük’te madde başı olarak alınan kelimeler bu çalışmada da aynen yer aldı. Ayrıca Türkçe Sözlük’te madde başı olarak verilmesine rağmen Göz ve Ölker’in çalışmalarında yer vermedikleri fiil + zarf-fiil eki + yardımcı fiil yapısıyla oluşturulan ve bir hareketi tasvir etmek için kullanılan cümleye yeterlik, ihtimal, tezlik vs. anlamlar kazandıran birleşik fiiller de madde başı olarak verildi.

Çok anlamlı morfemler konusunda Gökhan Ölker’in uyguladığı yöntem uygulandı. Ses değerleri aynı olan ve Türkçe Sözlük’te de madde başı olarak alınan kelimeler ayrı ayrı alındı. Mesela “arı” sözcüğü “temiz, saf” anlamındaysa yanına (temiz, saf) yazıldı. “Hayvan” anlamındaysa yanına (hayvan) yazıldı. Bu işlem bilgisayar tarafından yapılabilecek bir işlem olmadığından bütün “arı” sözcükleri anlam farklılığına göre el ile tek tek ayrıldı. İlyas Göz ise kelimenin madde başı anlamının yanında madde içindeki anlamını da vermiştir. Fakat bu sıklık sözlüğünün amaçları dışındadır. Kaldı ki Göz, sadece isim soylu sözcüklerde anlam farklılıklarını vermiş, fiil soylu sözcüklerde bu çalışmayı yapmamıştır.

Birleşik fiiller konusunda yukarıda zikrettiğimiz bir hareketi tasvir etmek için kullanılan, bağlandığı fiile yeterlik, ihtimal, tezlik yaklaşma gibi anlamlar katan ve Türkçe Sözlük’te madde başı olarak verilen birleşik fiiller bu çalışmada da madde başı olarak yer aldı. Bunun dışındaki birleşik fiillerle ilgili olarak Göz ve Ölker’in uyguladığı yöntem kullanılarak sadece “etmek, eylemek, kılmak, olmak ve yapmak” yardımcı fiilleriyle kurulan isim + yardımcı fiil şeklindeki yapılar çalışmaya dâhil edildi. Bunların dışındaki birleşik fiiller alınmadı. Birleşik isimler ise Türkçe Sözlük’teki şekilleriyle listeye dâhil edildi. (Arz talep dengesi, ayak bağı, bahis konusu, bekleme salonu vs.)

(34)

sıklık sözlüğünü etkilemeyecek şekilde tespit edildi ve ayrı bir başlıkla gösterildi.

Kelime havuzu oluşturulduktan sonra kelimelerden Türkçe karakterler temizlendi ve Kwic Concardance adlı programa yüklendi. Daha sonra programdan kelimeleri dizge hâlinde sıralaması istendi. Böylece program metindeki her kelimeyi kendi dizgesi içinde sıraladı. Ortaya çıkan metinde Türkçe karakterler tekrar yerine konuldu. Sonuçta her sözcük metin içindeki dizgesinde geçerek sıralı bir şekilde karşımıza çıktı ve sayım işlemine hazır hâle geldi.

Özel isimler, İlyas Göz ve Gökhan Ölker’de olduğu gibi havuza alınmadı. Havuza alınmayan özel isimler aşağıda gösterilmiştir:

* Yer isimleri (Ankara, Amerika, Kızılay vs.)

* Adlar ve soyadları (Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turan Güneş vs.)

* Kurum-kuruluş isimleri (İstanbul Belediyesi, Erzurum Üniversitesi, Hükûmet Konağı, Merkez Bankası vs.)

* Özel isimlerin kendileri silindi ama ismi oldukları kurum ve kuruluşlar kaldı. Yani İstanbul, Erzurum, Hükûmet ve Merkez silindi fakat belediye, üniversite konak ve banka havuzda yer aldı.

İlyas Göz ve Gökhan Ölker, burada para isimlerini de havuza dâhil etmemişlerdir. Ancak Türkçe Sözlük’te para isimleri özel isim olarak gösterilmediği için havuzdan para isimlerini çıkarılmadı. Göz ve Ölker aynı şekilde “da, de” bağlama edatını ve “mı, mi, mu, mü” soru edatını da havuza dâhil etmemişlerdir. Ancak “için”, “gibi”, “fakat”, “ama”, “ki”, “ya” kabîlinden sözcükler havuza alındığı için bu sözcüklerin de havuzda olmaları gerektiği düşünüldü ve havuza alındı.

Şekil

Grafik 1: Madde Başı Kelimelerin Diğer Kelilmelere Oranı
Grafik 2: Kelime Toplamlarının Bütün Kelimelere Oranları
Grafik 3: Kelime Sıklıklarının Bütün Kelimelere Oranları
Grafik 4: İlk 100 Kelimenin Türlerine Göre Sayısı
+2

Referanslar

Benzer Belgeler

İlk seçenekte, söz konusu hükmün aynen korunması önerilirken ikinci seçenekte "din ve inanç hürriyeti, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini

Ortaca Belediye Başkanı Alim Uzundemir beraberinde MHP İlçe Başkanı Kaan Çakır, AK Parti İlçe Başkanı Hakan Fevzi İlhan ile Türk Polis Teşkilatı’nın 176’ncı

These two micro-level perspectives differ from each other— the network perspective on migra- tion stresses migrants’ specific mechanisms to facilitate the development of

İrade-i Milliye Gazetesi’nin öncelikli amacı Milli Mücadele’nin taleplerini ve Sivas Kongresi kararlarını halka anlatmak olduğu için gazetenin 14 Eylül 1919 tarihli

Bu haberden iki gün sonra ise Türk hükü- metinin yeni kurulan Küba hükümetini tanıması “Küba’da kurulan hü- kümeti tanıdık” başlığıyla verilmiş, haberin

Genel olarak dört daire tipi üzerine kurulan sistemde meyilli araziye yerleşti- rilmiş duplex'ler ve düz arazide bloklar ile manzaradan maksimum faydalanılmıştır.. Sitede

Yozgat basın tarihindeki dikkate değer gazetelerden biri İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyan Yozgatlı yazar Abbas Sayar’ın 1947 tarihindeki

Silah; (gazetenin fail isimlendirmelerine göre) koman- dolar, Ülkücüler, sağcı terör örgütleri, anti terör birliği, TKP/ML –TİKKO, Fa- şistler, anarşistler, ayrılıkçı