Milliyet
22 Mayıs 1978 Sayı: 278
HAFTANIN YAZISI
Yazan: MAHMUT TALİ ÖNGÖREN
SİNEMAMIZIN
GERÇEK SAHİPLERİ
Bugüne dek Türk sinemasının düzen lenmesi için başvurulan çabaları anım sayanlara çok rastlanmıştır. Bunlar ya bu gibi çalışmalara hiç katılmazlar ya da katılırlar ve hiç seslerini çıkarmazlar. Aralarında sinema konusundaki çalışma lara gelip de bir neden yaratarak top lantılardan ayrılma tehdidi ile çevrelerine korku saldıklarını sananlar da görülür. Kimileri çıkarlarının arkasına saklanarak böyle yolları seçmektedir. Kimileri de resmi kimliklerinin arkasına sığınarak... Bazıları da artık gerçekten yorulmuştur. Çünkü yıllardan beri tartışılan, değer
lendirilen, somut örneklerle ortaya ko nan sinemamızın sorunları günümüzde de, birazcık hafiflemek şöyle dursun, hiçbir çözüme kavuşturulmadan giderek artıyor ve korkunçlaşıyor, özel ya da resmi çevrelerin bugüne dek ileriye sürdükleri olumlu önerilerden bir türlü rahatlatıcı sonuçlar alınamıyor.
11-12 Mayıs 1978’de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde, Kültür Bakanlığı Sinema Dairesi tarafından hazırlanmakta olan Sinema Yasası için görüş ve önerileri almak amacıyla I. Devlet Sinema Kurultayı düzenlenmişti. Bu kurultayın öteki çabalardan ayrılıkları var mıydı? Yoksa orada konuşanlar da bir kez daha içlerini dökmekten öteye gidemediler mi?
Bu soruya gerçekçilikle yanıt verebil mek için her şeyden önce Türkiye’nin ve onun sorunlarından s o y u tla m a y a c a ğımız sinemamızın içindeki bazı oluşum ları gözdenkaçırmamakgerekir. Bununla, Kültür Bakanlığının ancak iyi niyete dayanarak sinemamızı düzenlemek için bir başka girişimde bulunduğunu, tüm iyi niyete karşın olumlu bir sonuca varılıncaya dek uzun bir sürenin geçe bileceğini ve bu uzun sürenin sonunda yaşamakta olduğumuz ve çok ödün vermeyi gerektiren politik ortamdan ötü rü istenilen gerçekçi bir sinema düzenine değil de, kırpılmış bir sinema yasasına bin bir zorlukla erişilmesinin olasılığını belirtmek istemiyorum. Kaldı ki, bugün kü ekonomik koşulların sinemamızda yarattığı olumsuz etkiler sonucunda kah veleri dolduran sinema işçilerinden sinema sanatçılarına ve uzmanlarına değin söz konusu kurultaya katılan her kesin güvenini Kültür Bakanlığının yet kilileri İstanbul’da gösterdikleri çabalarla kazandılar. Bu güvenin onlara kişisel dürtüler mi, yoksa sinema alanının
düzenlenmesinde büyük sorumluluklar mı yüklediğini ve onların bu sorumlulu ğun bilincine varıp varmadıklarını önü müzdeki günlerde çok daha iyi anlayaca ğız. Fakat I. Devlet Sinema kurultayı tüm bu iyi niyet çabalarının ve karşılıklı güveninin de ötesinde bazı gerçekleri ortaya koyması ve bazı konularda yeni düşüncelere yol açması bakımlarından ilginçti.
Bugüne dek Türk sineması üzerine çok şey söylenmiş, çok öneri ileriye sürül müş ve pek çok çözüm yolu göste rilm iştir. I. Devlet Sinema Kurultayında artık bunları değerlendirmenin ve bugün kü ödün vermeye uygun politik ortama karşın hiçbir açığı hoşgörü ile karşı lamayan bir sinema yasasını hazırla manın gerektiği, bir kez daha değil, son kez ortaya çıktı. Üstelik bu gereksemenin kaynağının ne Kültür Bakanlığının iyi niyetinde, ne de bu bakanlık yetkililerine gerçekten duyulan güvende olduğu anlaşıldı. Gerçekte, yasayı hazırlayacak olanların işi kuşkusuz zor olacaktı. Çünkü bencillikler, bireyciklikler, kurum laşma hileleri ve diğer çeşitli oyunlar I. Devlet Sinema Kurultayında da resmi yetkililerin ve sinemacıların önüne çıka bilirdi. Ne var ki, bu toplantıya katıl mayan bozguncular ve katılıp da hiç seslerini çıkarmayanlar artık eskisi gibi gizlice ve sinsice çalışmaları baltala maya çalışmadılar, çalışamadılar. Kimse kurultaydan ayrılma yoluna gitmedi. Kimse resmi kimliğini ileriye sürüp ne bir hak üzerinde durdu, ne de protesto gösterisinde bulundu. Belki bazı kişiler ya yılların verdiği yorgunluktan ötürü, ama kesinlikle bir protesto anlamı ile değil, bu kurultaya katılmadı ya da katılmasına karşın konuşmadı. Böylece bozguncular, çıkarcılar ve “ancak ben sinemayı kurtarırım.” diyenler I. Devlet Sinema Kurultayından uzak durdular.
Eski günlerin sinema savaşımcıları görüşlerini bir kez daha yinelemekten ve sinemamızın sorunlarının nedenlerini bir kez daha gözler önüne sermekten kaçınmadılar. Yılların birikimine dayana rak düşüncelerini içtenlikle ve coşkuyla belirtmekten kaçınmayan Fikret Hakan gerçekte Türk sineması konusundaki duygusallığını değil, gerçekçiliğini göz ler önüne serdi. Onat Kutlar, örneğin, sansür konusundaki görüşlerini bilmem kaçıncı kez açıklarken sinemamıza nasıl
durup dinlenmeden sahip çıkılmasının gerektiğinin örneğini verdi. Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, yıllar öncesine dönüp gözler önüne serdiği örneklerle Türkiye’ nin demokratikleşme çabası içinde çağ daş kafalara sahip sinema uzmanlarının kendi kendilerini nasıl yenilemeleri ge rektiğini kanıtladı. İstanbul Üniversitesi İdare Hukuku ve idare ilimleri Enstitüsü nün temsilcileri olarak konuşan bilim adamları konuya yeni ve canlı dü şüncelerle eğilerek sinemamızın hukuk sal yönü üzerinde söylenmesi gereken daha pek çok söz bulunduğunu göster diler.
Fakat herhalde I. Devlet Sinema Kurul tayının başarısını Türkiye Sinema E- mekçileri Sendikasının (Sine-Sen) ko nuşmacıları ve onların önerileri vurgula dı. Türk sinemasının, onun sorunları ile ilgili çözüm yollarının sahipsiz kal mayacağını kurultaydaki kesin tutumları ve tutariı önerileri ile kanıtlayan Sine-Sen temsilcileri bugüne değin ellerindeki resmi ya da özel olanakları bu alan için kullanmayan ve kullanmaya yanaşma yanlara hem iyi bir ders vererek, hem de Kültür Bakanlığından iki konuda istekte bulunarak oturumların somut bir sonuca ulaşmasını sağladılar. Bu isteklerden birincisi “ Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan Sinema Yasası Ta- sarısı’nın son- biçimini almadan ve im zaya sunulmadan önce mutlak sinema üretenlerinin onayına sunulması” ve İkin cisi de, “ bu yasa çıkmadan önce sinema sansürünün kaldırılması için gerekli yasal girişimlerin yapılması" ile ilgilidir. Bu somut çabalarla Kültür Bakanlığı yet kililerine duyulan güvenin ve bu bakan lıktaki yetkililerin iyi niyetlerinin bir leşiminde I. Devlet Sinema Kurultayının başarılı bir sonuca ulaşabileceği düşü nülebilir.
Ama Türk sinemasının bugüne dek geçirdiği aşamalar, çözümün salt bu olum lu sonuçla noktalanm ayacağını göstermektedir. Gerçi söz Konusu ku rultaya katılmayan bozguncular, çıkarcı lar ve ellerindeki olanaklara karşın sinemamıza olumlu katkıda bulunmak istemeyenler çağdışılıklarını 11-12 Mayıs 1978’de bir kez daha göstererek bu alandaki tüm haklarını yitirmişlerdir. Fakat bu, Sinema Yasası Tasarısı hazırlandıktan sonra onların aynı sessiz lik içinde kalacakları anlamına gelmez. Üstelik sinema alanı iie ilgili olarak yapılması gereken daha çok görev de var. Bunlardan biri, tüm sanatçılarla birlikte sinema emekçilerinin de sosyal güven celerini veren bir başka yasa tasarısı üze rindeki düzeltmeleri sağlamakla ilgilidir. Kısacası, sinemamızın kurtuluşuna giden yolda daha uzun bir süre yürümek gerekiyor. Tüm umutlara ve olumlu adımlara karşın bu yolun düzgün oldu ğunu kimse ileriye süremez. Ama bu yolda yürürken sinemamızın gerçek sahiplerinin I. Devlet Sinema Kurul tayında bir kez daha belirlendiğini de artık kimse yadsıyamaz.
«Lâle Devri» yaşamını belgeleyen HollandalI
Vanmour'un resimleri Ankara'da sergileniyor
18. yüzyılın “Boğaziçi re s samları" ndan Jean-Baptiste Vanmour'un Amsterdam Devlet Müzesi'nde bulunan tablolarından kırk kadarı 15 Mayıs günü Ankara'da, Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde sergilenmeye başlandı. Türkiye ile Hollanda arasındaki kültür anlaşması çerçeve sinde düzenlenen bu serginin 29 Mayısa kadar süreceği, aynı resimlerin İstanbul Festivali sırasında (21 Hazirandan başlayarak) Atatürk Kültür Merkezinde açılacak sergide de yeralacağı bildiriliyor. Vanmour'un yaşamını ve sanatını konu alan aşağıdaki yazınmyanı sıra (“Sergiler" sayfamız da) Kaya özsezgin'in değerlendirmesini de sunuyoruz.
GÜNSEL RENDA Geçmiş yüzyıllar m A v rupalI sanatçıları, yapıtla rında zaman zaman Türk lerle ilgili konulara yer ver mişlerdir. Avrupa ülkele riyle ilk kültür alışverişinin gerçekleştiği Fatih döne minde, Gentile Bellini gibi, Osmanlı sarayına çağrılan Rönesans sanatçılarının ö- zenle çizdiği Türk kıyafetle ri giderek birçok batılı sa natçıya esin kaynağı ol muştur.
Türk giysili figürler çoğu kez Hıristiyan dini ile ilgili tablolarda karşımıza çıkar. Doğuyu görmemiş ressam lar bile kimi İncil ve Aziz öykülerini anlatan resimle rinde sarıklı ve cübbeli fi gürler çizm işlerd ir, ö t e yandan, 16. yüzyılda gücü nü Avrupa’nın ortalarına kadar götü ren Türklere
karşı duyulan merakla Tür kiye’ye gelen yabancı gez ginler, anılarım yayımlar ken, Osmanlı yaşantısıni ve kıyafetlerini belgeleye cek gravürleri kitaplarına eklemişlerdir. OsmanlIların batıya tanıtılmasında İs tanbul’daki Avrupa elçilik lerinin büyük payı olmuş tur.Elçiler,getirttikleri A v rupalI sanatçılara, özellikle yabancıların hoşuna gide
cek Boğaziçi manzaralarım ve değişik giysili OsmanlI ları batıya tanıtacak çizim ler yaptırmışlardır. Böyle likle Türkiye’yi anlatan se yahatnameleri ve kıyafet albümlerini resimleyen bir ressam topluluğu oluşmuş ve 18. yüzyılın ortalarına doğru Avrupa’da yaygınla şarak müzik ve edebiyatta hatta mimari, süsleme ve e! sanatlarında Türk
konuları-nın işlen m esiy le kendini gösteren "Turquerie” akımı doğmuştur. İşte bu akımın Avrupa’da yerleşmesinde payı olan ressamlardan biri kırk yıla yakın bir süre Tür kiye’de kalarak ürün veren Jean Baptiste Vanmour’- dur.
VANMOUR’UN RESİMLERİ
1671 y ılın d a F ransız Flandra’sındaki Valencien nes kentinde doğan Vanmo- ur’un ilk sanat eğitimi hak kında pek kesin bilgi yok tur. Vanmour’un gerçek sa nat etkinliği İstanbul’a gel m esiyle başlar. S a n a tçı, 1699’da İstanbul’a atanan Fransız Büyükelçisi Mar quis de Ferriol’un desteğiy le kente yerleşmiş ve çeşitli elçilik çevrelerinde otuz yılı aşkın bir süre çalışarak,
Vanmour'un Osman Öndeş tarafından Türkiye'de bulunan bir tablosu
1737 yılında yine İstanbul’ da ölmüştür.
İstanbul'da gerçekleştir diği ilk büyük sipariş, bü yükelçi Marquis de Ferriol için hazırladığı ve değişik türdeki Osmanlı kıyafetleri ni içeren bir dizi resimdir. Elçinin\ 1712’de Fransa’ya dönmesinden sonra bunlar gravür olarak, “Recueil de Gent Estampes Représent ant Differentes Nations du Levant” ismiyle yayımlan mış ve albümün 1712, 1714 ve 1715 tarihlerinde üç ayrı baskısı yapılmıştır. Van- mour, bu dizide, sadrazam ve vezirlerdençavuşbaşısma kadar Osmanlı devlet örgü tünü ve Arnavut ciğercisin den, Musevi sarraf ve Rum papazına kadar tüm Os- manlı tebasmı değişik giy- sileriylé canlandırmıştır.
1711 yılında Marquis de Ferriol’un İstanbul’dan ay rılmasından sonra Vanmo- ur, onu izleyen öteki Fran sız elçileri için de çalışmış
tır. Nitekim 1725’te Fran sa’ya dönen büyükelçi Mar quis de Bonnac’m desteğiy le k en d isin e “ D oğu d ak i Fransız Kraliyet Ressamı” ünvanı verilmiştir. Başka ülkelerin İstanbul’daki elçi leri için de ürün veren Van- mour, Hollanda Büyükelçi si Cornelis Calkoen içiü çok sayıda resim y a p m ıştır Bugün Vanmour’un yapıt larından büyük çoğunluğu nun Amsterdam’daki Rijk- museum’da bulunması bu yüzdendir. Büyükelçi Cal- koen’in Türkiye’den götür düğü resimler ailesinde kal mış, bir süre sonra Lahey’- deki Nederlandsch Muséum voor Geschiedenis enKunst’- a, buradan da 1883 yılında Amsterdam Rijkmuseum’a devredilmiştir. Nitekim bu gün Rijkmuseum’daki 72 parça resim Vanmour ve o- kuluna aittir. Hollanda Bü yükelçiliğinin girişimi ile bu
resimlerden büyük bir bö lümü, halen Ankara’da, Re sim ve Heykel Müzesi’nde sergilenmektedir. 1976 yılında, ancak Rijkmuse- um'un depolarmda görebil diğim ve yılların kiriyle bü yük ölçüde kararmış olan bu resimlerin temizlenerek ülkemize gönderilmesi ve — ö zellik le m üzelerim izin yetersizliği nedeniyle— Avrupa resminin özgün
“A t Meydanı”
örneklerini görmekten yok sun olan biz Türk seyircisi ne sunulması sevindiricidir. LALE DEVRİ
OSMANLI YAŞANTISI
Lâle Devri Osmanlı ya şantısını belgeleyen resim lerin arasında hiç kuşkusuz, dönemin padişalu III. Ah met ve ünlü sadrazam Nev şehirli Damat İbrahim Pa- şa’nın portreleri ayrı bir
ö-nem ta şır. V anm our’un portrelerinde genellikle fi gür ön düzleme alınmıştır ve arkada çoğu kez mimari çizimlerden oluşan bir dü zenleme vardır. III. Ahmet portresinde, böyle bir zemi- . ne yerleştirilmiş ve görkem li sorgucu ve asasıyla dik kati çeken padişahı arkada iki silahtan izlemektedir. Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nm portresinde ise
ze-min daha sadedir, ö te yan dan, O sm anlı g iy silerin i tüm ayrıntılarıyla vermeği özellikle amaç edinmiş olan Vanmour, sadrazamın içi kürklü kaftanı ve kallavi sinde bütün becerisini gös termiştir.
Osmanlı sarayındaki elçi kabul törenleri de Vanmo ur’un birçok resmine konu olmuştur. Damat İbrahim Paşa tarafmdan 14 Eylül 1727 tarihinde Hollanda Büyükelçisi Cornelis Calko- en’e Topkapı Sarayı Divan odasında verilen yemeği canlandıran resim bunlar dan biridir. Büyükelçi orta da, sadrazamın tam karşı sında oturmuştur. İki yan da daha alçak sandalyelere oturm uş çevirm enler, o günkü adıyla ‘dragomanlar’ ve elçiliğin öteki üyeleri yer alır. Bu tür kabul sahneleri nin hepsinde Vanmour, ay nı kompozisyon kalıbını uy gulamıştır. Nitekim bugün Bordeaux Üniversitesi mü zesinde bulunan ve Fransız Elçisi Andrezel’i Sadrazam la birlikte gösteren resimde de aynı düzen izlenir.
Vanmour’un tarihsel ko nulu resimlerinden en ilgin ci 28-30 Eylül 1730'daki Patrona Halil ayaklanması nı yansıtan tablosudur. Bu rada, saray kapılarına da yanmış olan Patrona Halil,
Vanmour'un fırçasından bir Osmanlı saraylısı...
elinde kılıcı ile tam ortada yer alır. Solundaki, olasılık la, ayaklanmanın elebaşıla rından Muslu Beşe ve A li’ dir. Arkada sarayı kuşatan Patrona'nın çadırları ve a- yaklanmanın ikinci günün de Topkapı Sarayı’nm Or- tak ap ısm d a boğdurulan Damat İbrahim Paşa, Ket hüda ve Kaptanpaşa’nın ce setleri arabaya yüklenmek tedir.
Lâle Devri İstanbul’un dan başka görüntüler de vermiştir Vanmour. İstan bul kentinin çeşitli semtle rini belgeleyen resimleri ay rı bir grubu oluşturur. Sa natçı bunlarda çevresini en ufak ayrıntısına kadar yan sıtmaya çalışmıştır. Bu gö rüntülerde figürler fazla önem taşımaz. Nitekim, Damat İbrahim Paşa’nm Sultanahmet Meydam’ndan geçişini gösteren resminde, amaç alanı tüm anıtlarıyla yansıtmak, Sultanahmet camiini mimari ayrıntılarıy la belgelemektir.
Haremli hanımların gün lük yaşantısı da resimleri ne konu olmuştur. Düşsel çizimler de olsa, bu harem görüntülerinde, sanatçının giysi ve başlıkları çizmekte gösterdiği özen ilgi çekici dir.
ÖTEKİ YABANCI RESSAMLARI DA ETKİLEDİ
İstanbul’da yaşadığı süre içinde saray çevrelerine gir meyi başaran Vanmour, Galata’da, o günkü adıyla Pera’da, geniş bir dost çev resi edinmiştir. Sanatçınm saygınlığı ve neşeli tavırla rıyla diplomatik çevrelerde özel bir yeri olduğu gibi yerli halkla da iyi ilişkiler sürdürdüğü anlaşılmakta dır. Kaynaklar, Vanmour’- un Pera’daki atölyesinin bir uğrak yeri haline geldiğini belirtir. Vanmour’un böyle- si uzun bir süre İstanbul’da etkinliğini sürdürmesi, baş kentteki sanat ortamını et kilemiş olmalıdır. Nitekim Türk resim sanatının yeni bir evreye girdiği 18. yüzyı
lın ortalarında, kıyafet re simlerinin ve manzara kom pozisyonlarının yaygınlaş tığı ve geleneksel minyatür lerin yerini aldığı bir ger çektir. ö te yandan, Van mour’un resimleri Türkiye’ ye gelen başka yabancı res samları da etkilemiş ve 18. yüzyıl boyunca Osmanlı ta rihi ile ilgili resimlerde — ö- zellikle yabancıların saraya kabulünü gösteren sahne lerde— Vanmour okulunun törensel düzenlemesi uygu lanmıştır. Sanatçının, kıya fet çizimleri ise, 19. yüzyılın sonlarma kadar Avrupa’da
hazırlanan tüm kıyafet al
bümlerine esin kaynağı ol muştur.
Türkiye’ye gelmeden ön ce ne tür bir sanat eğitimin den g e ç tiğ i b ilinm eyen Vanmour’un üslup özellik lerini tanımlamak güçtür. Vanmour’un Hollanda’da bulunan resimleri üzerinde bir inceleme yapan Lutter- velt (De Turkse Schilderijn van J.B . Vanmour en zijn school, Hollanda Arkeoloji Ensitütüsü İstanbul, 1958) sanatçının 17. yüzyıl sonla rıyla 18. yüzyıl başlarında etkin olan Rubenscilerden esinlendiği düşüncesinde dir. ö te yandan, saray sah
nelerindeki törensel düzen lemelerinde, Venedik Re sim Okulunun etkilerini gö rür. Hiç kuşkusuz, vanmo ur’un döneminin resim a- kımları içinde önemi olduğu söylenemezse de, işlediği konular açısından değerlen dirildiğinde, resimlerinin tarihsel bir yeri vardır. Vanmour, yalnız Lâle Devri Osmanlı yaşantısının belge sel kaynaklarını vermekle kalmamış, aynı zamanda Avrupa’da ‘Turquerie’ akı mının yaygınlaşmasında öncülük etmiştir.
r,nwcc(
o f n d aj
İstanbul Şehir Üniversitesi KütüphanesiTaha Toros Arşivi