• Sonuç bulunamadı

FATMA ALİYE HANIM VE KÜLLİYATI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "FATMA ALİYE HANIM VE KÜLLİYATI"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fatma Aliye Hanım ve Külliyatı



F

atma Aliye (Topuz) Hanım (1862-1936) Tan-zimat’tan Cumhuriyet’e uzanan hayatı boyunca pek çok sosyal ve siyasî olaya şahit olmuştur. Düşünen, araştıran, sorgulayan ay-dın kimliğiyle olaylara gerek fikrî gerekse kur-gusal eserleriyle değinmeye, gelecek nesille-re ışık tutmaya çalışmıştır. Ne yazık ki günü-müz okuru onu yeterince tanımamaktadır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar onun yeni ne-sil tarafından tanınmasına katkı sağlayacak-tır. Bu bağlamda Prof. Dr. Hülya Argunşah edi-törlüğünde Erciyes Üniversitesi’nden bir grup akademisyen tarafından Fatma Aliye Ha-nım’ın külliyatı aslına sadık kalınarak hazır-landı ve ilk sekiz cildi eseri değerlendiren bi-rer sunuşla birlikte yayımlandı.

Ahmet Cevdet Paşa gibi aydın kimliğine sahip bir devlet adamının kızı olması Fatma Aliye Hanım’ın eğitim hayatında belirleyici olmuştur. Babalarının sadece güçlü bir devlet adamı değil aynı zamanda dilci, hukukçu ve tarihçi olması kendisi gibi yazar olan kız kardeşi Emine Semiye Hanım’la aldıkları eğitime, yazma serüvenlerine ve hayata bakış açılarına yön vermiştir. Ayrıca biyolojik baba Ahmet Cevdet Paşa’nın yanı sıra kültürel baba olan Tanzimat neslinin “Hâce-i evvel”i Ahmet Midhat Efendi’nin özellikle Fatma Aliye Ha-nım üzerindeki etkisi de dikkate değer nite-liktedir. Aldığı eğitim vesilesiyle Cemiyet-i İm-dadiye’nin kurucuları ve Hilal-i Ahmer Cemi-yeti’nin üyeleri arasında yer alan ilk kadın olan Fatma Aliye Hanım, sosyal hayatta perdenin arkasında kalmayarak öncü bir kadın rolü üst-lenmiş; kadınların eğitimli, diplomalı, çalışan, bağımsız, güçlü ve toplumda söz sahibi birey-ler olmalarının yolunu açmıştır.

Tarih, edebiyat ve felsefe gibi alanlarda önemli eserler kaleme alan Fatma Aliye Ha-nım, yazarlığa Fransızcadan yapmış olduğu George Ohnet’in Volonté adlı eserin Meram (1889-1890) adıyla çevirisiyle başlar. Onun edebî dünya içerisinde yer aldığı dönemde ka-dınlarla ilgili sorunların tartışıldığı, kadının toplum içerisindeki yerinin belirginleştirilme-ye çalışıldığı görülmektedir. O da okuyan, dü-şünen, düşündüklerini uygulamaya koyan eğitimli bir kadın olarak eserlerinde kadınlı-ğa ait meseleleri sorgular, çözüm önerileri su-nar. Bu yolda Muhadarat (1891-1892), Hayal ve

Hakikat (1891-1892), Refet (1896-1897), Udi

(1897-1898), Levayih-i Hayat (1897-1898) ve

Enîn (1910) romanlarını kaleme alır. Fatma

Ali-ye Hanım bu romanlarında yarattığı güçlü ka-dınlar vasıtasıyla dönemin kadınlıkla ilgili so-runlarına temas eder. O, kadının cinsel kim-liğiyle değil eğitimle donanmış, hayatta baba ya da koca desteğine ihtiyaç duymadan ayakta durabilecek nitelikte olmasını istemiş-tir. Romanlarından başka

yazdığı Nisvan-ı İslâm (1891-1892), Namdaran-ı

Zenan-ı İslâmiyan (1899)

gibi eserlerinde de bu gö-rüşlerini açıklama fırsatı bulmuştur.

Hülya Argunşah tara-fından yayına hazırlanan Fatma Aliye Hanım’ın

Nisvan-ı İslâm1

(1891-1892) adlı risalesi, önce

Tercüman-ı Hakikat

gazete-sinde tefrika edilmiş, ar-dından da

(2)

mıştır. Eser, Osmanlı kadını tarafından yazıl-mış ve Batı dillerine çevrilmiş ilk metin olma özelliğini taşımaktadır. Fransızca, Arapça ve İngilizceye çevrilen eser, Chicago Sergisi’nde ödüle lâyık görülmüştür. Eserin önemini Osmanlı-İslâm dünyasında kadının hayatın içinde, özel olarak da evlilik kurumundaki ko-numunu bizzat bir kadın tarafından tartışıl-masında aramak lâzımdır.

Arşiv belgelerinde Fatma Aliye Hanım’ın II. Abdülhamid tarafından saraya gelen ya-bancıların eşlerine refakat etmekle görevlen-dirildiği kaydedilmektedir. Babası Ahmet Cevdet Paşa’nın Şam’da bulunduğu sırada Müslüman aile hayatını tanımak isteyen sey-yah kadınları evlerinde misafir edip onlarla sohbet eden Fatma Aliye Hanım için bu so-rumluluk yabancısı olmadığı bir durumdur.

Yazar, üç sohbetten oluşan Nisvan-ı İslâm adlı eserinde Batı dünyasına Müslüman Os-manlı kadınını anlatmaya, hatta savunmaya çalışır. Biri yerli, diğer ikisi yabancı iki grup kadın arasında geçen üç sohbette olaylar do-ğal bir misafirlik havasında geçmekte, Fatma Aliye Hanım misafir kadınların sorularını ce-vaplandırmaktadır. Bir anlamda Osmanlı ve İslâm dünyasının tanıtım ve savunması-nın yapıldığı eserin konularını cariyelik, te-settür, çok eşle evlilik, boşanma ile kadınla-rın dışarıya kapalı bir hayat sürmesi oluştur-maktadır. Yazarın eserini doğrudan Batı’ya karşı Doğu dünyasını savun-mak savun-maksadıyla yazma-dığı, içinde yaşadığı top-luma da düşüncelerini ak-tarmak istediği anlaşıl-maktadır. Ona göre Batı-lılar nazarında Osmanlı kadını etrafında oluşan mahremiyet perdesi haya-lî bir kadın ve aile hayatı ile ondan daha hayalî bir harem zihniyeti oluştur-maktadır. Osmanlı

insan-larının dil bilmemeleri de bu yanlış zihniye-tin düzeltilmesine imkân tanımamaktadır. Ya-bancı dil bilenler ise kendi kültürlerinden uzaklaşmışlardır.

Birinci sohbette yazar ve misafirleri, Os-manlılığı ve İslâm’ı ilgilendiren cariyelik kurumunu ve Hristiyanlığa ait bazı kavram ve durumların İslâm’da nasıl karşılandıkla-rını konuşurlar. Burada farklı bir cariyelik ku-rumu ortaya konulmaya çalışılır. İslâm’da köle azat etmenin önemine vurgu yapılarak cariyelerin haklarından söz edilir. İkinci sohbet ise çok eşlilik üzerinedir. Daha son-ra bu mesele ile ilgili olason-rak Mahmut Esat Efendi’nin Taaddüd-i Zevcat (1898-1899)’ına

Ta-addüd-i Zevcat’a Zeyl (1900)’i kaleme alacak

olan Fatma Aliye Hanım İslâm’ın aslında tek eşli evlilik yanında olduğunu savunmakta-dır. Üçüncü sohbet ise Osmanlı-İslâm kadın-larının tesettürü ve erkeklerle görüşememe-leri etrafında teşekkül eder. Yazar, bu sohbe-tinde yabancı kadınlara İslâm’daki tesettür anlayışının bir kısmının dinî, bir kısmının ge-leneklerle şekillendiğini ve onların bu konu-da yanıldığını anlatarak dışa kapalı hayat an-layışının insanlar tarafından oluşturulduğu-nu, bunun dinî bir hüküm olmadığını ifade eder. Eserde bunun dışında görüşerek evlen-me, kadının mal sahibi olması, kadın ve zina vb. konulara da temas edilmektedir. Yazar,

Nisvan-ı İslâm’da teorisini yaptığı bu

konu-ların pratiğini ise romankonu-larına yansıtacaktır. Yunus Emre Uçan tarafından yayına ha-zırlanan İstila-yı İslâm2(1902) isimli risale üç

bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde XIX. yüzyıl sonlarında Avrupa’da yayılan dinsizlik hareketinin toplum üzerindeki et-kileri üzerinde durulmaktadır. Bu bölüm ken-disini hiçbir mezhebe bağlı görmeyen ve sa-dece Hıristiyan hisseden Papaz Hayasnit La-vazon’un dinlere dair verdiği konferanslar ve bu konferansların Avrupa toplumu üzerin-de meydana getirdiği etkiler üzerine oluştu-rulmuştur. İkinci bölümde Avrupa’nın İslâ-miyet hakkındaki düşüncelerinin yanlışlığı

(3)

ve Haçlı Seferlerinin Avrupa ve İslâm dün-yası üzerindeki etkileri üzerinde durulmuş-tur. Üçüncü bölümde ise Papaz Hayasnit La-vazon’un kitapçık olarak basılan nutukları-na, onun İslâm’a değer vermesinin sebeple-rine ve ona gönderilmiş olan üç mektubun suretine yer verilmiştir.

Muhtemelen babası Ahmet Cevdet Pa-şa’dan tevarüs eden bir anlayışla tarihe özel bir merakı olan Fatma Aliye Hanım, Tarih-i

Osmaninin Bir Devre-i Mühimmesi: Kosova Zaferi Ankara Hezimeti3(1911-1913) ve Ahmet

Cevdet Paşa ve Zamanı (1913-1914) adlı

eser-leri kaleme almıştır. Bu eserlerden yazılış tar-zından dolayı zengin bir içeriğe sahip olan ilki, Cevdet Kırpık tarafından Latin alfabe-sine aktarılmıştır. Hatırat niteliği de taşıyan eserde olaylar ardı ardına sıralamakla kalın-mamış, zaman zaman yorumlara da başvu-rulmuştur. Kaynakların seçiminde, son de-rece titizlik gösterilen bu eserde vesikalar esas alınarak iki savaş üzerinde durulmakla bir-likte savaşın öncesi ve sonrası da söz konu-su edilmektedir. Burada Ahmet Cevdet Paşa gibi tarihî olayların nakliyle yetinilmediği, toplumsal olayların sebep ve sonuçlarının da tahlil edildiği görülmektedir. Yazar, babası gibi tarihin açık ve anlaşılır bir Türkçe ile ta-rafsız bir şekilde yazılması gerektiğine inan-makta, süslü metinler kaleme alanları ise eleş-tirmektedir. Bununla birlikte eserinde sıklık-la Arapça ve Farsça kelimeler kulsıklık-lanmaktan sıyrılamamıştır.

Eser, tarihî olaylara kadın perspektifinden bakması sebebiyle de yeni bir açılımdır. Ya-zar, tarihî olayların meydana gelişinde kadın-ların yerini tayin ve tespit etmek için bir ara-yış içinde değildir. Zaten ön planda olan Mal Hatun, Sırp Prensesi Melica (Maria), Germi-yanoğlu Yakup Bey’in kızı Devletşah Hatun, Sultan I. Murat’ın kızı Nefise Sultan ve Bizans İmparatoru Kantakuzen’in kızı Prenses Teo-dara’nın iktidarla olan ilgileri, iç

politikada-ki etpolitikada-kileri ve devletlerara-sı ilişkilerde oynadıkları roller nedeniyle yazarın ilgi alanına girmiştir. Fatma Aliye Hanım, Meşrutiyet sonrasında ve Cumhuri-yet yıllarında eski şöhreti-ni bulamamış olsa da bir kadın olarak tarihle uğraş-ması, kadın duyarlılığını yansıtması bakımından de-ğerlidir.

Tarihe ve sosyal hayata dair düşüncelerini dile

ge-tirdiği bu kalem tecrübelerinin yanı sıra kül-liyatın büyük bir kısmını oluşturan romanla-rı da Fatma Aliye Hanım’ın düşünce dünya-sını önemli ölçüde yansıtmaktadır. O, maka-le ve fikrî esermaka-lerinde kadınlığın durumu ve meselelerin dile getirdiği gibi bunlara kurgu-sal dünyada da çareler üretmeye çalışmıştır. Onun romanlarını bu dikkatle okumak önem-li sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Hayal ve Hakikat4 (1891-1892) romanı,

Hülya Argunşah tarafından yayına hazırla-nan Fatma Aliye’nin ilk telif eseridir. “Bir Ka-dın ve Ahmet Midhat” imzasını taşıyan eser, iki bölümden oluşmaktadır: Vedat ve Vefa. Ya-zılışı bakımından Türk edebiyatında da bir ilk olan eserin birinci bölümü “Vedat” Fatma Ali-ye Hanım, ikinci bölümü “Vefa” ise Ahmet Midhat Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Eserde aynı olaya kadın ve erkeğin bakış açı-sı verilmeye çalışılmıştır. Roman bu hâliyle hakikat asrına geçişin erkekler için mümkün olmasına rağmen kadınlar için henüz başa-rılamadığını göstermek ister gibidir. Kadın-ların önünde aşılması gereken uzun ve zor-lu bir yol vardır. Evlilik kurumunun kadın ve erkek bakış açısıyla görünümünü ortaya koyma gayreti ile dikkati çeken eser, bunun yanında bir kadın yazara söz hakkı tanıma-sı ve bunu yaparken de Ahmet Midhat

Efen-3 Fatma Aliye Hanım. Tarih-i Osmaninin Bir Devre-i Mühimmesi: Kosova Zaferi Ankara Hezimeti, (hzl. Doç. Dr. Cevdet Kırpık), Kesit Yayınları, İstanbul, 2012.

(4)

di gibi devrinin önemli bir edibinin desteği-ni alıyor oluşu ile de ayrıca kıymetlidir.

Şahika Karaca tarafından yayına hazırla-nan Refet5(1896-1897)’te yazar, küçük yaşta

babasını kaybetmiş, annesiyle hayatta bir ba-şına kalmış, sürekli aşağılanarak itilip kakıl-mış, fakirlik, hastalık gibi dertlerle muzda-rip ama bütün bunlara rağmen okuyup öğ-retmen olmuş Refet’in hikâyesini anlatmış-tır. Refet’in realizmin ilkeleri doğrultusunda yazıldığı söylenebilir. Ahmet Midhat Efen-di’nin esere yazdığı takrizde de bu noktaya dikkat çekilmektedir. Eserde kadınların ken-di başlarına kaldıklarında geçimlerini temin edebilecekleri fikri işlenmektedir. Fatma Ali-ye Hanım’ın kadınlara önerdiği meslek ise öğretmenliktir. Ona göre kadın, iffetini koru-yabileceği mesleklerde çalışarak erkeklerin dünyasında var olabilir.

Sanatıyla hayat mücadelesi veren Udi Be-dia’nın hayat hikâyesinin anlatıldığı Udi6

(1897-1898), Şahika Karaca’nın hazırladığı ikinci Fatma Aliye Hanım romanıdır. Olay-ların Şam ve İstanbul’da geçtiği romanda er-keklerin zayıf iradeli ve güçsüz, kadınların da tam tersine güçlü karakterler olarak su-nulması dikkati çekmektedir. Bu romanında da diğer romanlarında olduğu gibi aşk, evlilik, evlenme şekilleri ve ev-lilikte sadakatsizlik gibi kadınlıkla ilgili sorunla-rı işleyen yazasorunla-rın güçlü kadın imajıyla mesaj vermeye çalıştığı söyle-nebilir. Fatma Aliye Ha-nım’ın burada gelenek-le moderngelenek-leşmenin ara-sında ılımlı bir geçişi be-nimsediği ve orta yolu bulmaya çalıştığı görü-lür. Metnin derinlerinde

ise açık olarak ifade edilemeyenleri görmek mümkündür. Kadın kahramanların kendi se-çimlerini yapabilmeleri, karşıt söyleminin varlığı romanın satır aralarında sızdırılmış-tır. Bu söylemle kadın, toplumsal hayatta edil-gen olmaktan kurtulabilecek, özgür kadın kimliğini ortaya koyabilecektir. Yazar tezini kuvvetlendirmek amacıyla iffet ve iffetsizlik çizgisinde iki zıt karakter oluşturmuş, roma-nın sonunda bu zıt karakterleri iffet çizgisin-de birleştirmiştir. Aslında bu, kamusal alan-da, erkeklerin dünyasında kadının cinsiyet-sizleştirilerek var olabileceğinin farklı bir şe-kilde vurgulanmasıdır.

Levayih-i Hayat7(1897-1898) romanı Ayşe

Demir tarafından Latin harflerine aktarılmış-tır. Romanda yazarın evlilik kurumuna ve ka-dının bu evlilik kurumu içindeki yerine ör-neklerle değinilmiştir. Mektup tekniğiyle yazılan eser, Mehabe, Fehame, Sabahat, İti-mat ve Nebahat adlı kadınların birbirlerine yazdıkları on bir mektuptan oluşmaktadır. Böylelikle, kadın ve erkeğin eşine karşı so-rumluluğunun dile getirildiği bu mektuplar-da okur, kadınların dünyasını aracısız bir şe-kilde izleme fırsatı bulmaktadır. Evlilik dışı yaşanan aşkların mutlu bir yuvanın kurulma-sına ve devam etmesine engel teşkil edece-ğini ifade eden yazarın evlilikte zihinsel uyum kadar ruhsal uyumun da önemli oldu-ğuna dikkati çekmesi ise devri için yeni bir tavırdır. Romanda kadınların yalnız kaldık-larında hayatlarını sürdürecek bir geçim kaynaklarının olmaması da vurgulanmakta-dır. Fatma Aliye idealize ettiği kendi ayakla-rı üzerinde durabilen, kendi parasını kaza-nan kadın kahramanlar vasıtasıyla kaderine boyun eğmiş kadınlara örnek sunmaktadır.

Fatma Aliye Hanım’ın son romanı Enîn8

(1910) de Ayşe Demir tarafından yayına ha-zırlanmıştır. Yazarın diğer romanlarında ol-duğu gibi Enîn’de de evlilik kurumunun

ka-5 Fatma Aliye Hanım. Refet, (hzl. Yrd. Doç. Dr. Şahika Karaca), Kesit Yayınları, İstanbul, 2012.

6 Fatma Aliye Hanım. Udi, (hzl. Yrd. Doç. Dr. Şahika Karaca), Kesit Yayınları, İstanbul, 2012.

7 Fatma Aliye Hanım. Levayih-i Hayat, (hzl. Yrd. Doç. Dr. Ayşe Demir), Kesit Yayınları, İstanbul, 2012.

(5)

dın ve erkek cephesinden algılanışı yanında, kadınla ilgili başka konulara da işaret edil-mektedir. Romanda kadın kahramanların ge-rek kararlaştırılan evliliklerindeki davranış-ları gerekse paylaştıkdavranış-ları düşünceleri kabul edilmesi arzu edilen düşünceler olarak sunul-maktadır. Yazarın diğer romanlarında da üze-rinde sıklıkla durulan sadakat kavramı, özellikle de erkeğin sadakati, eserin temel ha-reket noktasıdır. Sadakat göstermeyen erke-ğe karşı kadının, her ne sebeple olursa olsun, onurunu ayaklar altına almayarak evliliği sonlandırması gerektiği vurgulanmaktadır.

Enîn’de zaman zaman roman

kahraman-larından Rıfat vasıtasıyla erkeklerin kadın ve evlilik algısına temas edilmekte, Sabahat vasıtasıyla da eğitimli kadının önemine vur-gu yapılmaktadır. Sabahat ve Fehame, tıpkı Fatma Aliye gibi, kavait, belâgat, mantık, mü-nazara, coğrafya, tarih, kozmografya, hikmet, kimya gibi ilimlerin derslerini almış; Fransız-ca ve İngilizceyi öğrenmiş ve mükemmel pi-yano çalabilmektedir. Hatta cariyeler bile böy-le bir eğitimden geçmiştir. Ayrıca sadece ka-dın kahramanlar değil erkek kahramanlar da eğitimlidir. Onlar devri için yeni sayılabile-cek evlilik ve kadın haklarıyla ilgili görüşle-ri aldıkları bu eğitim sayesinde rahatlıkla sa-vunurlar.

Resmettiği kadın kahramanlar vasıta-sıyla kadın sorunlarına temas eden Fatma Ali-ye Hanım’ın ilmî eserleri ve romanları kadın araştırmaları açısından son derece kıymetli bilgileri ihtiva etmektedir. Bu bakımdan konu üzerine çalışacak araştırmacılara eser-lerin bir değerlendirme ve sağlam bir metin hâlinde sunulması son derece önemlidir. Böyle bir çalışmaya imza atan araştırmacıla-rı ve yayınevini kutluyor; yazaaraştırmacıla-rın diğer ki-taplarının da aynı dikkatle hazırlanmasını bekliyoruz. Külliyatının yayımlanmasıyla Fatma Aliye Hanım’ın hak ettiği değeri de bulacağını ifade etmek istiyoruz.

Yunus Ayata*

* Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

** Cenab Şahabeddin Bütün Şiirleri, (hzl. Mehmet Kaplan - İnci Enginün - Birol Emil - Necat Birinci - Abdullah Uçman), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2011, 368 s.

Cenab Şahabeddin Bütün Şiirleri

**



C

enap Şahabettin öncelikle şair olarak ta-nınsa da sağlığında sadece gençlik şiir-lerini topladığı Tâmât (1887) adlı bir şiir kita-bı yayımlamakla yetinmiş, dergilerde ya-yımladığı ya da defterinde tuttuğu çok sayı-da şiiri kitaplaştırmamıştır. Düz yazı alanın-da ise epeyce verimli olduğu söylenebilir. Sağ-lığında yayımlanan düz yazı kitaplarından

birkaçını hatırlayalım: Hac Yolunda (1909),

Ev-rak-ı Eyyam (1915), Körebe (1917), Afak-ı Irak

(1917), Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh (1918),

Avru-pa Mektupları (1919)… Bu yayın

görüntüsü-nün bir şair için şaşırtıcı bir durum olduğu muhakkak. Fakat şunu gözden uzak tutma-mak gerekir; hem bizde hem de Avrupa edebiyatlarında sembolist şairler genellikle az

Referanslar

Benzer Belgeler

-(Ferzan) Tabii ikimiz de çok duyarlı çalıyoruz fakat ben da­ ha duygusal ve daha sakinim Ferhan daha canlı.. - İkinizin de gözleriniz

Türkler 150 yıl içinde burada o devrin en büyük ve en kalabalık şehrini kurmuşlar, 800 bine yakın nüfus topla­ mayı başarmışlardır.. Asıl

İşte Pembe Konak, İttihad ve Terak­ ki’ye merkez kılındığı günden bu iktidarın tasfiyesine ve söz sahibi liderlerinin yurt dışma göçlerine kadar bütün

kut Özal'ın oğlu Murat Özal’ı hastanelik ____ eden İstanbul Ayazağa’daki 40 dönümlük orman arazisinin kiralanmasında yasadışı yolla­ rın

' y \ Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’un da katılacağı törenlerde, Boğaz’ın son kömürlü gemileri olan. “Anadoluhisarı”

Denizaltı vadileri sığ yerlerden başlayıp 2000-3000 metre derinliğe kadar uzanabilen, çok büyük jeolojik yapılardır... Bülent Gözcelioğlu

Hikâye, roman, deneme, inceleme türlerinde 15 eser yayınlamış bulunan Burhan Arpad, çağdaş Alman dili edebiyatlarından yap­ tığı (Remarque, S. yazarlardan

“Çırpınıp içinde döndüğüm deniz," “ Yıllarca aradım kendi kendimi” “Bir küçük dünyam var içimde benim” “Şekilsiz, gölgesiz canlar, nefesler Duyulan