• Sonuç bulunamadı

Yine Şinasi merhum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yine Şinasi merhum"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YENT S A B A H

Dil Bahisleri

Osmaıilı edebiyatında Şinasi merhumun muasırları olan

muhafazakârlar da ıslâhat lüzumuna terakki perverler

kadar inanıyorlar, fakat şiirin en mükemmel numunesini

mazide temayüz etmiş üstadlarm eserlerinde buluyorladı

B

izim- uyanıklık devrinizin tarihi adamakıllı Ir.ıt değildir. Bu eksikliğimizi evvelce teessüflerle ihtar etmiştim, maamafih o devir tarihinin, yine en iyi bildiğimiz faslı, eedbi ıslâhatımı­ za teal/ük eden kısmı olsa gerektir. Hele on dokuzuncu asır hayatının e- debiyata ait vukuatını, vesikalarını, o devir şairlerinin tercümei hallerini aralarında cereyan eden dedikodula­ rı toplayan ve bizi seleflerimizin, mâneviyyetinden. niyetinden, miza­ cından. zevkinden lâyikhe haberdar eden himmet erbabına ve onların ba­ şında bulunan İbnütemin Mahmut Kemal beye ben minnettarım. Yalnız topladığı vesikalar için değil, o ve­ sika sayesinde lâvikile tanımış o l­ duğu şairler hakkında pek bitarafa- ne ve'âdilân e, hükümler verip te, bana çok yardım etmiş olduğundan dolay: minnettarını.

Bu müsahabeleriiııiz yalnız beni dostlar alışverişte görsün diye de­ ğildir. -O ' (iintibah tarihi) binâsml

belki yaıln, yahut öbür gün- kura­ cak olan adı meçhul mühendise, malzeme hazırlamak kabilinden bir küçük hizmettir. Şurasını da gizle- miyeyim ki benim zevkimi de okşa­ dığı için hoşuma giden bu meşgale­ de -sırası düştükçe- doğru, eğri bazı hükümler hakkında, kendi iti­ kat!: ıııt sarahaten söylemek keyfi de bir kuvvetli saikadır. Bu işlerde alâ­ kanı biraz .şairliğimden ve bir çok da edebiyat meraklısı olduğumdan do­ layıdır. Onun için bu son zamanlar­ da OsmanlI edebiyatı' sahasında ge­ zintiler yapmaktayım. Görüyorum ki yüz elli senedenbeıi devam etmek­ te olan ıslâhat büyük bir netice ver­ memiş ve hele Şinasi merhumun Av- rupadan getirmiş olduğu fikir bugü­ ne gelinceye kadar, revaç bulmamış ve tatbik edilmemiştir. Yalnız şiir değil, bütün güzel san'atlar. benim itikadlmca, manevi hayatimizin en sadık tercümanı ve bu haysiyetle he­ yecanımızın en beliğ ve en müessir lisanıdır. Ben mütehassis kimseler­ den işitip öğreniyorum ki, meselâ Ü- cüncü Sultan. Selim devrinde klâsik Türk musikisi de çok ilerlemiş ve dâhi bestekârlar sayesinde o ırıerte- ■ bei terakkiyi bulmuş imiş. Nitekim | şiirde Şeyh Galip o devre şeref veren ; yegâne şairimizdir.

Sonra Şinasi devrini etrafile anla­ mak merakına düşünce görüyorum ki o zamanın en muktedir şairi, yol göstericisi ve sözü müessir üstadı Leskofçalı Galip bey imiş. (İbnüle- nıint in kitabındaki kuyudata ve ri- vayata bakıyorum: Hicretin (12-15) sensinde doğmuş olan Leskofçalı -Ga­ lip bey - teceddüt taraftarlarının â- detâ kahramanı olan Namık Kemal merhumdan hemen on bir yaş büyük olduğu halde Kemal onu üstat tanı­ mış ve hakkında büyük hürmet gös­ tererek itraf etmiş. (1255) te doğ­ muş olan Hersekli de öyle! O ka­ dar ki ölünceye değin klâsik Türk

Y a z a n :

Filozof

RIZA TEVFİK

edebiyatından kıl kadar inhiraf et­ memiş! Ziya Paşanın şiirine ve (Endülüs tarihi) ne bakılırsa bir müddet nesirde de, şiirde de eski ıı- sulün izinden ayrılaıııadıgını eserleri isbat eder. Hattâ. Ziya Paşadan bir yaş büyük olan Şinasi. Avrupadan geldikten sonra bu adamlarla tanı­ şıyor: yani takriben yirmi iki yirmi üç yaşlarında iken görüşüyor ve ye­ ni şiir numunesi olarak ancak bîr kaç beyitlik fena manzumeler arze- divor.

îbnüleır.in, Hersekli A rif Hikme­ tin divanına yazdığı uzun ve çok faydalı bir mukaddemede diyor ki: f (127T) senesi evahirinde müşa­ rünileyhin (Hersekli'nin!.) Lâlelide Çuku¡'Çeşmede mukim olduğu hane­ de bir Encümeni şûarâ) teşkil olun­ muştu. Encümen her f(alı günü in"i- kat ederdi. Şeyh Osmun Şemsi efen­ di. Namık Kemal Bey. Ziya Paşa. Kâzım Paşa, Halet Bey, Eecnizade Celâl Bey (üstat Ekrenıin büyük kardeşi!) ve daha bazı maruf şair­ ler o akademiye devam ederlerdi.] Ve bir niyet ile devam ediyorlarmış!

Edebiyatımızı ıslâh etmek niyeti i- >e!.

Demek ki, Namık Kemal ile bera­ ber La3kofçali Galip Beyi üstat ta­ nıyan Hersekli yirmi iki yaşında iki evini o zamanın en meşhur şairlerine akademi yapmış ve -bir çok vesika­ lardan aldığım malûmat sahiheye göre- OsmanlI şiirine taze bir ha­ yat verebilmek için ıslâhata lüzum gören bu şairlerden bilhassa Namık Kemal ile Hersekli A rif Hikmete. Galip Bey bir mühim tavsiyede bu­ lunmuş;; Naili kadim ile Fehimin .şi­ irlerini meşk ittihaz ve üslûbunu aynen teklit etmek sııretile ancak OsmanlI şiirini ıslâh ve ih r i edebi­ leceklerini söylemiş im iş' Hak'lL’ L'n Namık Kemalin -Hamide taklitlen ı yazmış olduğu (Vaveyla) unvanlı | şiiri istisna edilirse- Şinasinin (lisanı j sadeleştirmek suretile ıslâh etmek > . teşebbüsü akim kalmış ve teceddüt j teşebbüsünde Şinasi bile hiç bir k ıy - ; metli manzume vücuda getirememiş ki ııümune addedilerek zikre şayan ğörülebilsin!.. Hattâ denebilil kı bü­ yült bir hüsnüniyet ile Avrupadan ; memleketine avdet eden bu adamca­ ğız. klâsik edebiyatımızın kuvvetli cereyanı içinde hiç çabalamadan bo­ ğulmuş ve heder olup gitmiştir. Onu boğan en büyük dostu ve meddahı Namık Kemal olmuştur. Kemalin

(2)

Dil Bahisleri

Yine Şinasî

Merhum

(3 üncü sayfadan devam) Taştırmamız gerekiyordu. Ben San- tantanalı üslûbu Şinasiyi, sağlığında unutturmuştur.

Divanı küçücük bir kitaptır ve j mevcuttur. Ondan bir iki misal ge- j tirmek mülâhazatımı tasdik etler. | Evvelâ sade Türkçe niimunesl olarakj Arap vezni . üzere yazmış olduğu I kıt'aya bakınız. Cidden değersiz dört! satırlık bir menzumeoikten ibaret ol­ makla beraber, dokuz imale kusuru bir de gramer hatasile malûldür; ay­ nen arzediyorıım. Unvanı (Safi Türk­

çe) ciir:

Gören saçın arasından yüzün (yaııî yüzünün!» parıl Usun, Sanır ki Kâre (v. kara!) bulutun1

içinde giin doğmuş. Yanın da kân ile yaş içre kaldığım görüp el (v. halk!) Dememi kim birini sû kızî suya

boğmuş. Bihûde imâleleri göstermeye hacet yok; gramer hatası da (bulutun i- çinde). terkibinde izafet kefinin lü­ zumsuzluğudur, burada mevzuu toah- solansolan bulut m a'ruf olsaydı iza­ fet kefi lâzım olurdu, halbuki â- lel'ıtlâk bir bulut rnurâd olunmuştur.

(Karab ulut) denilmeliydi.

. Şu kıt’ a ve daha iyice ve uzunca bir türkçe manzumesi ispat ediyor ki Sinasi merhum, asil halk şiirlerin­ den hiç birine vakıf değilmiş; hattâ o zamanlar belki ağızlarda dolaşan (Hey gaziler yol göründü, gene ga­ rip serime!» türküsünü, bile işitme-j mistir sanıyorum. Eğer işitmiş olsay­ dı. çok dokunaklı sade türkçe şiir numuneleri bulabilirdi.

Şimdilik bundan fazla misal getir­ miyorum; burası bir durak yeridir, ve hatiften bir sual işitiyorum: [Bu mülâhazalardan maksadın nedir?.! diyor! Cevabını basit ve kolaydır. (Mademki şiir bizim heyecanlı ma­ neviyatımızın sadık tercümanıdır; maneviyatımız değişmedikçe, yalnız taklit ile değişmez. Hâlâ gazel yazı­ lıyor ve klâsik musikimiz bize zevk veriyorsa hakkı hayatlaı-« var de­ mektir. Hâmid, bizi Avrupalılaştıran Hâmid bile, Şinasiyi takib etmediği için bir dereceye kadar maksadında m uvaffak olmuştur.

(Acaba lisanı sadeleştirmek yolu­ nu takip etseydi m uvaffak olamaz m ıydı?) )

Dr. IÎIZA TEVFİK Gelecek sefer bu suale cevap ver­ meye çalışırım.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yerden kendi motorlar› yard›m›yla havalan›p uzaya gidebilen ve görevi bitti¤inde ayn› flekilde dönüfl yapabilen uzay araçlar› ya- p›m› için X-33 projesi ortaya

Yok olmufl bir s›¤›r türüne ait 3200 y›l- l›k fosil kemikleri inceleyen enstitü eki- bi, kemiklerin bir k›sm›n›n 1947’de bu- lunup müzede saklanm›fl, bir

“Ayasofya Hamamı, büyük şehri tezyin eden İstanbul’umuzun üzerinde milli imar damga­ larımızdan biri olan eşsiz kıymette bir yapı­ dır ki yalnız hamam olarak

Namıq Kemal, Subhi paşanın ölümü dolayısiyle kardeşi Abdul-Halim beye yazdığı mektubda, Ayşe hanımın ifadesini teyid etmekte ve "Subhi paşa merhum,

309-320; Ahmet Karataş, Türk-İslâm Edebiyatında Manzum Menâsik-i Haclar ve Nâlî Mehmed Efendi'ye Atfedilen Menâsik-i Hac (Edisyon Kritik) yüksek lisans tezi, 2003,

Parçalanmış ailelerde aile bütünlüğünün olmaması, aile içi sorunlar ve ekonomik yetersizlik gibi nedenlerden dolayı bu ailelerden gelen çocukların

Aldığı ödüller ise uzun bir liste: 1973’te İstanbul’da Vakko Desen ve Sanat Yarışması’ndaki ödülden 1990 yılında İstanbul’da Sanat Çevresi ödülüne