• Sonuç bulunamadı

Zavallı Marmaram

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zavallı Marmaram"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5 TEMMUZ 1988

7 7 ^ / 0 L

GİRİŞ

Y

~ IIL L A R yılı dünyanın en lez­ zetli balıklarına ana kucağı --- olan, bir doğumevinin en gü­ zel şartlarına sahip, dünya coğraf­ yasında bir benzeri daha olmayan Marmaram. Senin hor kullanılışını, heder edildiğini gören yaratıcın seni bize emanet ettiği için kimbilir ne ka­ dar pişmandır. Ah, O’ıyın dili ol­ saydı da o pişmanlığını yüzümüze karşı haykırabilseydi. Evet, biz seni o kadar kadir bilmezce kullandık, sa­ na o kadar sahip çıkmadık ki mil­ yonlarca yıldır biriktirdiğin kumla­ rını yağmalayanlara, doğum yapa- mayasm diye dibini kazıyıp kürtaj edenlere, seni bombalayanlara, o gü­ zelim berrak, masmavi sularını ze­ hirleyenlere, cehalet, koltük sevda­ sı ve de maddi menfaat temini yü­ zünden ceza vermek bir yana arka bile çıktık.

Tarih öncesinden beri lüfer ve us­ kumru ve hatta izmaritlere yataklı;: eden Kınahada çamuruna, palamut­ lara yataklık eden Bandırma Körfe- zi’ne, toriklere yataklık eden Dan-ca çukuruna, merDan-canlara,

karagöz-lere, sinagritkaragöz-lere, barbunya, tekir, hanos, kırlangıç ve daha nicelerine yuvaiık yapan kayalık ve kepezlik- İere ne oldu? Neden o yerler geçmiş medeniyetlerden günümüze kalmış harabelere döndüler?

Onlar, ya trollerin, algamalann torbalarına doldu, ya kumcuların kepçeleri ile tahrip oldu, ya da ze­ hirli atıklarla ölü sahalar haline dö­ nüştü. Seni bu hale doğa, ya da düş­ manlar değil biz getirdik. Hani o, fen, teknik ve medeniyet dediğimiz canavarları yönlendiren bizler. Evet, bütün doğanın en büyük katili olan medeniyet senin de katilin oldu. Se­ nin gibi bir doğumevinin yurdumuz hudutları içinde olması bize Tan- rı’nın bir lütfü olmakla beraber, sa­ na layık olduğun önemi vermediği­ miz için doğa bakımından bir talih­ sizliktir.

İki denize ağız açmış, insan gü­ cünün yapamayacağı yerleşim ve ya­ şam şartlarına sahip Marmaram. Her cins balığın yaşamasına elverişli, kışın barınak veren sıcak sulu kanal­ ların, kale vazifesi gören kayalıkla­

rın ve mağaralı taşların, yumurta gömmeye elverişli kum-çamur saha­ ların, bulanıklığa süzgeç olan terte­ miz kumlu sığlık kıyıların hangi de­ nizde vardı? Ama biz bunların hep­ sini yok ettik.

Bugün bizim yüzüne bakmadı­ ğımız bazı deniz ürünleri dış ülke­ lerde protein ihtiyacını karşılamak bakımından tüketilmekte ve pazar bulmaktadır.

Son yıllarda en çok kullanılan ke­ limelerden biri dövizdir. Bu nesne öyle baş tacı edilmektedir ki, uğru­ na maddi, manevi ve hatta ahlaki de­ ğerler feda edilmektedir. Acaba Mar­ mara'nın değeri doğa katında bu ka­ dar ucuz mudur ki üç kuruşluk ka­ rides geliri için feda edilmektedir?

Bugün balıkçılığımız palyatif ted­ birlerle idare edilmektedir. Balıkçı­

lığımız konusunda söylenen her söz, her tedbir yetersiz ve yanlıştır. Bu konudaki yetkililer hiçbir zaman ko­ nunun kökenine inememekte, ezber­ lenmiş birkaç kanun maddesi ve La­ tince kelime ile vazife ifade ettikleri­ ni sanmaktadırlar. Bu konuda ya­ pılan röportajlar bile aidatla ve gös­ termeliktir. Evvela röportajı yapan­ lar bu konuda gerekli bilgiye sahip değildir. İkincisi bilgisine müracaat edilenler bu işin sömürüsünü yapan­ lardır. Herhangi bir konuda röpor­ taj yapan kişinin o konuda gerekli bilgiye sahip olması lazımdır ki so­ ruların kimlere tevcih edileceğini bil- sin, sonra da yanlışlara ve kanun dışı noktalara parmak basabilsin. Kanun dışı faaliyet gösteren kişi ile onun madrabazlığım yapanın beyanları hem bilgisiz yetkilileri hem de umu­ mi efkârı yanıltabilir. Artık bu balıkları görmek ve tutmak hayal oldu

KÜM TEKNELERİNİN TONAJI DENİZ TİCARET FİLOMUZA NEREDEYSE EŞİT

A R M A R A Denizi yıllar önce-bakıma alınması gerekirken, o kadar boş bırakıldı, o kadar hor kullanıldı ki, niha­ yet komaya, hatta bit­ kisel hayata girme ____ noktasına dayandı. Marmara artık doğurganlığını da yitirmek üzere. Birzamanların doğumevi olan bu iç denizimiz, tabiri caiz ise bir misafirhane, yahut da pisliğinden ötürü kısa süreli ve mecburen ikamet edilen bir han oldu.

Bugün Karadeniz, veya Çanakkale bo­ ğazlarından giren birkaç kanat balık kısa bir süre Marmara’da barınıyor. Onlar da ya kontrolsüz ve zamansız avlanıyor ya da kirli ve rahat edemedikleri ortamda barınama- yıp, kaçıyor. Üzerinde hassasiyetle durul­ ması gereken ve esasında çok etkisiz olan su ürünleri yasaklarında da gerekli kovuş­ turma yok.

Trolcular, kumcular, kanalizasyon yo­ luyla denize karışan deterjan ve fabrika ar­ tık suları, gemilerin yaptıkları sintine temiz­ liğinden sahillere vuran petrol artıkları, lam- bacılar, dinamitçiler, donanımları nizami ol­ mayan gırgırlar ve de Marmara'ya son dar­ beyi vurmakta olan, bir başka deyimle kur­ tarılmaya çalışılan hastanın ağzından ok­ sijen hortumunu çeken karides avcıları, da­ ha doğrusu karides trolcuları Marmara’nın bu hale gelmesinde en büyük etkendir.

Kumcular ve

dinamitçilerin

buyuk darbesi

Önce Haydarpaşa-Moda açıklarında başlayan

kumculuk büyük kazanç sağlayınca bütün Mar­

mara'ya yayıldı, bunun yanı sıra kıyılarda büyük

tahrip yapmasına rağmen dinamltçllere kimse

engel olamadı

KUMCULAR

Doğanın milyonlarca yılda denizlerde biriktirdiği kumlar yağma Hasan’ın böreği gibi yağmalanmaktadır. Kısa sürede astro­ nomik kâr sağlayan her konuya yapılan hü­ cum gibi, kumculuk da hedef alınmış, ilk önceleri birkaç ahşap tekne ile başlayan bu vurgun için sonraları saç tekneler inşa et­ tirilmiştir. Bu konuda faaliyet gösteren tek­ nelerin toplam tonajı, neredeyse deniz ti­ caret filomuzun toplam tonajına erişm iş­ tin Kumculuk, Marmara balıkçılığına menfi yetiden tesir eden başlıca faktörlerden bi­ ri olmuştur.

Önceleri Haydarpaşa, Moda açıkların­ da başlayan kumculuk büyük kazanç sa ğ­ ladığından bütün Marmara’ya yayılmıştır. Kum tekneleri mahalli halk tarafından kı­ yılardan kovalanmasına, hatta kurşunlan­ masına rağmen faaliyetlerini sürdürmüşler ve- sürdürmektedirler.

Önceleri kum tabakasına vurulan kep­ çeler, sonraları kum-çamur, patamalık ve kepezlik bölgelere vurulmaya başlanmıştır. Bu sahalar, yumurta dökmek için hassas sahalardır. Esasen Marmara Denizi bütünü ile gerek Karadenizli, gerekse Egeli balık­ ların doğumevidir ve bütün sahaları has­ sastır.

Kumcuların büyük gürültü ile indirdik­ leri demir kitleler (kepçeler) bilhassa yu­ murta zamanı hem balıkları ürkütüp, yu­ murta yerinden kaçırmakta hem de yumur­ taları tahrip etmektedir.

Yıllardır Marmara’nın kumunu yağma­ layıp, bitirenler artık çamur tabakasına da­ yanmışlardır. Bunu görmek için inşaatların önündeki kumlara bakmak yeterlidir. Ele­ nen kumların hemen yarısı patama ve mid­ ye kabuğudur. Bu çamurlar, kum, çakıl ye­ rine beton malzemesi olarak kullanılmak­ tadır.

mektedir. O ysa ki bu bölge Karadeniz’den Marmara’ya yumurta bırakmaya gelen u s­ kumru (az da kalsa), lüfer, palamut ve tori­ ğin göç yoludur.

Kum faaliyeti Marmara’da tamamen ya­ saklanmalı, inşaatların kum ihtiyacı Kara­ deniz'den, ancak Boğaz’ın Batı kısmından temin edilmelidir.

DİNAMİTÇİLER

Kumcuların Marmara kıyılarına verdik­ leri bir büyük zarar da turistiktir. Kıyılarda kum şeridinin giderek azaldığı, hatta bazı yerlerde kalmadığı görülmektedir. Bir mi­ sal vermek gerekirse, bir zamanlar Imralı önlerinde teknelerin oturduğu topukların yerinde şimdi 20-25 kulaç derinlik oluşm uş ve yine bir zamanlar Avşa’da tavşan vuru­ lan yerler şimdi sular altında kalmıştır.

Alınan kumların oluşturduğu çukurları kıyıdan kayan kumlar doldurmaktadır.

Marmara’da kum bırakmayan kumcular yavaş yavaş Karadeniz’in balıkçılık için hassas bölgelerinden olan Şile önlerine kaymaya başlamışlardır. Kumcular, Doma- lı, Alaçalı, Şile önlerinde bütün gece büyük gürültü yaparak, halka uykuyu haram

et-Kıyılarda büyük tahribat yapmasına kar­ şın, önüne geçilemeyen bu tür ve zararlı av­ lanmaya hemen bütün kıyılarımızda ve iç sularımızda rastlamak mümkündür. Diria- mitçilik bilhassa kısa yoldan verimli ve tek­ ne, ağ, vb. masrafları olmadan ucuz av sağ­ ladığından cazip bir avlanma şekli olarak benimsenmiştir. Bu tür av daha ziyade ber­ duş, bir işe yaramaz ve muhitlerinde kötü nam yapmış kişilerce yapılmaktadır. Dina­ mitle avlanan balıklar genellikle güç av ve­ ren (kefal, karagöz, levrek, vb.) kıymetli ba­ lıklardır.

Mahalli yetkililerin avlayıcıları bildikleri halde bazı sebeplerle ilgisiz kalmaları yü­ zünden örfi idare devreleri dışında bu tür avlanmaların önlenmesi maalesef bir te­ menniden öteye gidememiştir.

Mahalli idarelerin bu zaafı dinamitçiye cesaret vermiş, içinde bir savcının da

bu-A lejam a

(1) Demir çember, (2) Üst boru bağlantı, (3) Alt urgan bağlantı, (4) Torba, (5) Terazi bağlantı halkaları, (6) Terazi İpleri

A lg a m a ik i yanı, yarım daire şeklinde (1) yaklaşık 10 cm. genişli­ ğindeki kaim demir saçtan yapılm ış iki yan parçayı üstten demir boru (2), alttan da üzeri branda sağlam lığında bezle sarih urganla (3) bir­ leştirilm iş bir dem ir kitledir. A rkasın d a ince gözlü (kör ağ) bir tor­ bası (4) vardır. Yarım daire şeklindeki yan çemberlerin üst ucuna yakın b ir yerine kaynatılm ış halkalara (5) bağlanan ve uçurtma te­ razisi gib i hizmet gören iplerle (6) ana çekme ipine bağlanır.

A ğ ır yolla hareket eden m otorun arkasından yavaş yavaş, dibe değinceye kadar bırakılır. A lga m a dibe değdikten sonra b ir m iktar daha ip bırakılarak (kalom a) dipten kalkm ayacak bir süratle tıpkı trol (trawl) gibi dip taranır. D aha doğrusu dip kazınır ve kürtaj edi­ lir.

lunduğu sandaldan dinamit atılabilmiş, muhtar tarafından mahalli dinamitçiye di­ namit verilmiş ve hatta kendisini takip eden polis motoruna dinamit atılmıştır.

İstanbul’da, Harem Arabalıvapur İske­ lesi inşaatında çalışan bir dalgıcın tepesi­ ne Kumkapılı Çingene Cemil nâm berdu­ şun dinamit attığı ve dalgıca hayati tehli­ ke yarattığı da bir vakıadır.

Takibi, yakalanması ve cezalandırılması güç ve kanun dışı bir avlanma türüdür.

Son zamanlarda Marmara kıyılarında bi­ raz azalma gösteriyorsa da, bu daha ziya­ de vurulacak balığın tükenmekte oluşun- dandır.

TROLLER, ALGARNALAR VE

GIRGIRLAR

Çok uzun bir bekleme süresinden sonra çıkabilen Su Ürünleri Kanunu maalesef zamanın gelişm iş şartlarına uyumsuzluğu bir yana, kanun ağırlığını gerektirdiği şe­ kilde taşımamaktadır. Kapıları aralık, hat­ ta açıktır. Kanun tekrar gözden geçirilme­ li, çıkışından bu yana görülen aksaklıklar giderilmelidir. Kanunda tefsire muhtaç de- yimlerdüzeltilmeli.hükümleraçıkve kanun ağırlıklı olmalıdır.

Birçok memleketin denizlerini kurutan ve bu yüzden dışlanan bir avlanma siste­ mi olan trolün yurdumuza sokuluşu, ayrı­ ca kontrolsüz ve gelişigüzel kullanılışı de­ nizlerimizin bugünkü hazin halinin başlıca nedenlerinden biridir.

Emekli bir deniz subayının Yugoslavya’ dan getirip, Marmara’ya soktuğu tabiri ca­ iz ise bu A ID S mikrobu vurguncu zihniyet­ ti kişilerin etinde denizlerimizin ve balıkçı­ lığımızın katili olmuştur. Ancak açık deniz­ lerde ve kıyılardan 3 mil açıkta faaliyetine müsaade edilen bu tür avlanma tamamiy- le başıboş ve kontrolsüz bırakılmış, orta su trolü gibi aldatmaca adlarla birkaç kulaç- lık kıyılarımız bile kürtaj edilmiştir. Bugün Karadeniz’deki kalkancılığın hali bu tutu­ mun sonucudur. Aynı sonuç hamsi için de kaçınılmazdır.

Gündüzleri Karadeniz’in bir karış sula­ rını kazıyan tekneler havanın kararmasıy­ la Marmara’ya girmiş, İmralı önlerine kadar sarkmış, gün ağarırken Karadeniz’e dön­ müştür. Balıkhanede MarmaralI balıklar Ka­ radenizli balıkçılar etiyle pazarlanmıştır. Bugün suret-i haktan görünen kişiler o gün­ kü durumu bitip, önlenmesi için savaş ver­ meyenlerdir.

Kanunda suç işleyenlere verilen ceza­ lar yapılan vurguna göre hiç denecek ka­ dar az olduğundan, ayrıca kontrol zayıflığı trol faaliyetini giderek çoğaltmıştır.

YARIN: Deniz dibini

acımadan kazıyorlar

(2)

6 TEMMUZ 1988

D M YAZILAR:

GECE GÜNDÜZ DEMİYORLAR Marmara Denizi'hd e yüzden fazla trol teknesi gündüzleri en büyük başbelası algarna çekerler, gece de donanım değişikliği yapıp sabaha kadar trolle denizin d ib in i kazır dururlar. Durumu bilen yetkililerin gözü önünde de tutulan balıklar satılır.

B

UGÜN Marmara Deni- zi’nde, Avşa, Aksaz, Paşalimanı ve bütün K apıdağ’da faaliyet gösteren 100’den faz­ la trol teknesi mevcut­ tur ve maalesef bunlar mahalli idare amirle­

rince ve kolluk kuvvetlerince bilinmektedir. Bu teknelerin avladığı ve yasak ölçülerine

bile uymayan balıklar bu kişilerin gözleri önünde pazarlanmaktadır.

Gündüzleri Marmara’nın en büyük baş- belası olan algarna çeken tekneler, gece donanım değişikliği yapıp, sabaha kadar trol çekmektedirler.

Tablalarda görülen 15-20 cm ’lik pes­ pembe öksüzler (bir çeşit kırlangıç), man­ gırlar (en küçük mercan) acaba Karadeniz’ de mi avlanıyorlar?

Su Ürünleri Kanunu en kısa zamanda çıkarcı çevrelerce sokulduğu, nerede ise asırlık Saydiye Nizamnamesi ve hatta Ka-

rakln Efendi’nin o günün şartlarında yaz­

dığı kitabın havasından kurtarılmalıdır. Bil­ hassa cezalar kanunu uygun ağırlıkta ve hükümler tefsire gerek duyulmayacak açık­ lıkta olmalıdır. İlk defa işlenecek suçlar için bile “Bir daha yaparsan döverim ha” gibi çocuk cezası değil, komşumuz Yunanistan’ ın tatbik ettiği ve ancak netice alabildiği im­ ha şeklinde ceza hükmedilmelidir.

ALGARNALAR

Su Ürünleri Kanunu’nun 28/a maddesi Boğazlar ve Marmara Denizi’nde her nevi trol avını yasaklamasına karşın, bu tür av­ lanma maalesef bütün şiddeti ile ve acıma­ sızca yapılmaktadır.

Marmara’da yıllardır bu usul ile avlanan ve Marmara’nın bugünkü acıklı haline gel­ mesinde en büyük, hatta başlıca etken olan karides avında kullanılan (algarna-gamgam) bütün vasıfları ile münakaşasız troldür. Ak­ sini iddia etmek doğa hainliğidir. Algarna dip kazımada o kadar güçlü ve tahripkâr­ dır ki, bu güç yıllar önce batmış teknele­ rin yüzlerce kiloluk çapalarını, çamura gö­ mülmüş ağır ve içi su dolu küp anforaları ve hatta düşen bir uçağın kanadını çıkara­ cak kadar büyüktür.

Tekirdağ önlerinde düşen bir uçağın ka­ nat parçası bir algarna tarafından çıkarıl­ mış, ancak hiçbir ilgili bu aletin gücünü be­ lirten bu hadise üzerinde durmamıştır.

Algamalar karideslerin bulunduğu M ve M S sahalarda deniz dibini kazırlar. Bu sa­ halar admiraltı dip haritalarında M (mud- çamur), S (send-kum) olarak gösterilir. Bu sahalar, aynı zamanda balıkların yumurta döktükleri sahalardır. Bu yerlerde dibi ka­ zıyan, daha doğru bir deyimle kürtaj eden algarnalar yumurtaları tahrip etmekte, to­ humları (yeni doğm uş yavru) öldürmekte, torbaya giren milyarlarca küçük balığın ölü olarak denize dökülmesine sebep olmak­ tadır. Bu tahribat o kadar büyüktür ki, he­ saplanması bile güçtür.

Şöyle ki, arkasında beşer metrelik (as­ lında 2.5 metreliktir, ancak beş metrenin de üzerine çıkılmıştır) iki algarna çeken tek­ ne 1000 metrelik mesafeyi 10 dakikada ta­ rar, yani 10 x 1000 = 10 bin m2’yi 10 daki­ kada, 6 x 1 0 bin = 60 bin m2’yi bir saatte tarar. Bu tekne en az beş saatlik bir avlan­ mada 5 x 60 bin = 300 bin m2’lik bir saha­ yı kazır ve tahrip eder.

Marmara’nın bitkisel hayata girmesi is­ tenmiyorsa ilk iş olarak algarna ve son za­ manlarda icat edilen ve küçük patama (bir çeşit istridye) avlanmada kullanılan ıska- ralı tarak algarnalarının müddetsiz yasak­ lanmaları şarttır. Aksi halde alınacak hiç­ bir tedbir Marmara’nın acı geleceğini ön­ leyemeyecektir.

• • ._ ___

BOĞAZLAR VE M ARM ARA DENİZİNDE HER NEVİ

TROL VE ALGARNA KULLANIMI YASAKLANMIŞ AMA..

Acımasızca

kazıyarak

avlanmalar

Algarnalar o kadar güçlüdür ki, deniz dibini kazırken batmış

teknelerin yüzlerce kiloluk çapalarını, çamura gömülmüş ağır,

içi su dolu anforaları. hatta Tekirdağ önlerinde düsen bir uça­

ğın kanat parçasını bile dipten çekip alabilecek kadar da bü­

yüktür.

GIRGIRLAR VE IŞIKLA

AVLANMALAR

Avlama güçleri (tekne gücü, ağ uzun­ luğu ve derinliği) ne kadar küçük tutulur­ sa tutulsun, Marara Denizi bu tür teknele­ rin faaliyetleri için küçüktür. Bu küçüklük içinde ve de çok tekne ile balıkların kolay­ ca kıstırılıp, imha derecesinde tutulmala­ rı mümkündür. Geçtiğimiz günlerde 20- 30 gırgırın Fenerbahçe-Caddebostan önlerin- “ de kıstırıp, (boy yasağı bile gözetilmeden) avladığı çlnekoplar

bu olayın belirgin ör­ neğidir. Bu tutumla Marmara’nın en az birkaç yıllık lüfer ge­ leceği yok olmuştur. Marmara’da gır­ gırların esas avını teşkil eden uskumru, lüfer, palamut ve to­ rik gibi balıklar Mar­ mara’nın muayyen bölgelerinde ve belir­ li bir süre kalırlar. Yu­ murta döktükten sonra Karadeniz ve Çanakkale boğazla­ rından çıkıp, gider­ ler. Bilhassa Kara­ deniz, gerek çaça ve gerek ham sisi İle beslenim sahasıdır. Marmara’da doğan yavrular ve yumurta sonrası çiroza dönü­ şüp, zayıflayan ana­ lar Karadeniz’de bes­ lenir, büyür ve yağla­ nırlar. Bu yem ler Marmara’ da çok az olduğundan dolayı­ dır kİ, Marmara bü­ yük sürüler teşkil eden bu balıklara da­ imi yaşam sahası

olamamıstır.Marma-ra’ nın planktonları ve ovaları ancak yerli balıklarına yeterlidir.

Gırgır teknelerine Marmara’da gerek güçleri, gerekse ağ uzunlukları ve derinlik­ leri tahdit edilmek suretiyle ve de yılın çok az bir sûresinde (Eylül-Ocak) av izni veril­ melidir. Bu arada av teknelerinin bilhassa ağ durumları kontrolden uzak tutulmama­ lı, kör ağ yasağı tatbik edilmeli ve İstinga­ yı yukardan sıkmak suretiyle etekleme yapıp, taşları sarmasına ve tahrip etmesi­ ne imkân verilmemelidir.

Maalesef birçok tekne sahibi gelece­ ği düşünmeden da­ ha çok balık avlamak için her zararlı usule başvurmaktadır. Bu­ gün Marmara’da he­ men hemen her gır­ gır kör ağlı tor kullan­ maktadır. Ağ uzunlu­ ğu 1500 kulaç, derin­ liği 90 kulaç, ağ ile mola ettiği yerde ça­ pı 500 metre olan bir dibi tıpkı trol gibi ka­ zımakta, dipteki tabi­ atı bozmakta, trandil, kepezlikleri kazımak­ ta, lapin, çırçır, mer­ can, tekir ve kırlan­ gıç yavrularını bile toplamaktadır. G ırgırlar S u Ürünleri Kanunu’nun yasakladığı ışıklı avı yapmamalıdır. Kara­ daydın muayyen za­ manlarında göç ya­ pan kırlangıç, leylek, çulluk, bıldırcın, ke­ laynak vb. kuşlar gi­ bi, denizde de balık­ lar benzeri göçler ya­ parlar. Dünyanın dört bir yanına yayılan y ı- . lan balıkları yumurta-IIRGIR, uzunluğu 1500 kulaca(1500x 1.80=

2700 m) derinliği 90 kulaca (90x 1.80= 162 ■— — İm) varabilen boylarda olan bir ağdır. Ağın dip kenan (kurşun yakası) (1) aşağıya inmesi için aralıklı kurşun parçalan ile, üst yakası (mantar ya­ kası) (2) suyun üstünde kalması için mantar hiz­ meti gören içi hava dolu plastik topcuklarla dona­ tılmıştır. Kurşun yakasında ağın dibini büzüp tor­ ba haline gelmesini temin eden (istinga) (3) terti­ batı vardır.

Zamanında, yerine göre kapasitede ve nizami ağ gözü açıklığı ile donatıhp kullanıldığında ve­ rimli av yapan bir sistemdir. Tespit edilen balık sürüsünü evvela çevirip hapseden, sonra da ağın dibi büzülerek (istinga) ters çevrilmiş bir torba şek­ lini alan ağ, makine ile toplanarak tekneye alınır.

(arını yalnızca Amerika kıtasında, Blskay Körfezi’ne dökerler. Bu sebeple Afrika, Av­ rupa ve A sya kıtasına yemlenmeye çıkan yılan balıkları koca okyanusları aşıp, yu­ murtlama için Biskay’a dönerler.

Bunun gibi, binlerce yıldır Marmara’yı yuva edinen ve Kınalı - Karadeniz yolunu belleyen uskumrular gırgırların zamansız ve ışıkla avlanmaları sonucu anavatanları­ nı terk etmişlerdir. Bugün Yunanlı balıkçı­ ların bol bol avladıkları uskumruların dede­ lerinin nüfus cüzdanları Kınalıada çamuru­ na kayıtlıdır. O tarihte tam yumurta dökme sırasında Kınalı çamurunda gırgır hücumu­ na uğrayan uskumrular ışık vurulmak su­ retiyle yumurta bile dökemeden Tekirdağ önlerine sürülmüş, orada tekrar ışınlana­ rak, Avşa Adası güneyine (Inceleburun böl­ gesi), oradan da Çanakkale Boğazı’ndan dı­ şarı sürülmüştür. Gırgırların bu tutumları İle en lezzetli ve ekonomik değerdeki balı­ ğımız komşumuz Yunanlılara peşkeş çekil­ miştir. Üzülecek taraf şudur ki, bu hadise­ de hiçbir ilgilinin kılı bile kıpırdamamıştır.

Bu, ana kanadın yumurta dökmek için Marmara’ya girme zorlamalarının Yunanlı balıkçılarca boğaz girişinde ışık çaktırıla­ rak önlendiği rivayet edilmektedir.

Marmara’da kalan ve eski yolu takip eden birkaç zayıf kanat uskumru kelaynak kuşu gibi korumaya alınmalı, Marmara’nın birçok hasas bölgesi gibi, Kınalıada çamur sahası ve civarı deniz milli parkı kabul ve ilan edilmelidir. Bu sahaya ağ kullanma­ mak kaydı ile sadece oltacı sokulmalıdır. Bu konudaki kontrolsüzlük, ilgisizlik ve ba­ şıboşluk gırgırların (orkinoz avı dışında) Marmara Denizi için tehlikeli olmasına ne­ den olmuştur.

Gırgırlar kitlevi tutum yaptıklarından kontrolsüz avlanışları zararlı olmaktadır Her balık azami büyüklüğüne eriştiğinde tutulursa ekonomiktir. İstavrit kıraça iken, lüfer çinekop iken, uskumru vonozken, kol­ yoz koloridya iken, hamsi çamuka iken, or­ kinoz palamut kadar tombulya iken ve bun­ lar gibi bütün balıklar yavru durumda ve kit­ le halinde tutulmamalıdır. Bu tutumu an­ cak donanımı gayri nizami ve kontrolsüz gırgırlar yapabilir ve yapmaktadır. Tutum­ larda her ne kadar boy tahdidi varsa da, boy dışı balıklar yasak koyanların ve yasak kol­ laması görevi olan kişilerin gözleri önün­ de pazarlanmaktadır.

Karadeniz balıkçılarının son günlerde­ ki feryat ve ağlamaları bu yüzdendir. Ora balıkçıları işi ifrata vardırmışlar, hamsiyi oluşmadan, tabiri caiz ise aç gözlüce av­ lamışlardır. O kadar kİ, Tanrı’nın insanoğ­ luna bahşettiği bu güzelim protein kayna­ ğına küfrân-ı nimet etmişler ve gübre ola­ rak kullanmışlardır. İşte bugün yangın var diye bağıranlar, bu yangına kibriti çakan­ lardır.

GELİŞİGÜZEL YERLERE

KURULAN TESİSLER

Memleketimizde fabrikalar ve her nevi üretim yapan m üesseseler bugüne dek ya anayol kenarlarındaki en verimli arazilere ya da deniz kenarlarına tesis edilmiştir. Bu tatbikatta esas düşünce şüphesiz ki gerek imalat ile ilgili hammaddenin, gerekse ma­ mul maddenin naklindeki kolaylık ve ucuz­ luğu sağlama ön planda hesaplanmıştır.

(3)

7 TEMMUZ 1988

BU SUDA

BALIK

YAŞAR MI?

Marmara Denizi kıyılarında kurulmuş bulunan çe ş itli fabrikaların atıkları yüzünden deniz rengini bile kaybetti. Deniz, çeşitli deterjanların yanı sıra kanalizasyon sularının da Marmara'ya ulaşması balıklarımız ve canlılar İçin artık yaşanmaz bir hale geldi.

Avlanma vaşağı süresi sanki dışardan empoze

edilmiş havasında

Yasak zamanlamasında

oyunlar oynanıyor

A

N C A K imalat sırasın­da oluşacak atık, mad­ delerin (katı veya likit) ne yapılacağı, doğaya ve çevreye zarar ver­ meden nasıl yok edile­ ceği konusu kendileri tarafından d ü şü nü l­ mediği gibi, çevre kirliliğiyle ilgili kim se­ lerce de empoze edilmemiştir. Bu atık maddeler ya fabrikaların yanında dağlar gi­ bi yığılmış, buharlaşma dolayısıyla çıkan zehirli gazlar havaya karışıp, çevre halkının sağlığını bozmuş ya da denize akıtılarak, denizlerin kirlenmesine neden olmuştur. Bilhassa denize zehirli kimyasal maddele­ rin nötralize edilmeleri yükümlüğü düşü­ nülmemiştir.

Bu konuda yalnızca İzmit ve Bandırma körfezlerinin bugünkü durumlarını gözönü- ne almak yeterlidlr. Bir zamanlar Marmara’ ya giren palamutların kendilerine yumurt­ lama sahası olarak seçtikleri Bandırma Körfezi kıyılarında tesis edilen fabrikalar­ dan birinin bile atıklarının' karıştığı deni­ zin sularını tahlile gerek kalmadan, rengi­ ne bakmak yeterlidir. Ne yazıktır ki denizin masmavi sularını bu hale getirenlerin yüz­ leri aynı rengi almamaktadır.

Bir zamanların mercan, sinagrit, levrek, eşkina, minakop, barbunya, tekir, honos ve daha birçok balıkla beraber tanesi 10 kilo­ ya varan kırlangıçları, gölcüklerinde mil­ yonlarca kefali barındıran, zamanı gelince palamut ve toriklerin combalar attığı, kılıç­ ların su üstü avı verdiği güzelim İzmit Kör- fezi’nin bugünkü çöl durumuna gelişi ay­ nı ilgililerin sorum suz tutumundandır. B u­ rada da aynı sorum suz kişilerin kıyılarda arıtma ünitesi yapma mecburiyeti koyma­ dan yapımına izin verdikleri fabrikalarınge- lişigüzel salıverdikleri zehirli atıklar güze­ lim körfezi balıklar için yaşanmaz hale ge­ tirmiştir.

Körfez’de bilhassa levreklerin en çok barınıp, ürediği Yarımca-Tütünçiftlik ara­ sındaki sazlık ve otluk sahalarda asit fab­ rikasının zehirli sularını denize akıtmasıy­ la başlayan bu cinayet zamanla bütün kı­ yılara tesis edilen fabrikaların aynı tutumu ile katliam şekline dönüşmüştür. Buna benzer durumları bütün Marmara kıyıların­ da görmek mümkündür.

M ARM ARA’YA GELİŞİGÜZEL

AKITILAN KANALİZASYONLAR

Fabrikalarca denize kanalize edilen ze­ hirli madde ve sular bir yana, onlar kadar ve belki de daha zararlı bir tatbikat şehir kanalizasyonlarınca yapılmaktadır. Bu ha­ dise fabrikalar marifetinin tuzu-biberl olmuştur.

Son zamanlar alınan ve alınması plan­ lanan tedbirlerde çok geç kalınmıştır. Ted­ birsizlik yüzünden hastalanan ve komaya giren hasta kurtarılmaya çalışılmaktadır. Gerek radyo, gerek televizyonda ve banka reklamlarına rekabet eden deterjancılar, il- jan mamullerini piyasaya sürmüşler, mil­ yonlar kazanmışlar, buna mukabil

milyon-Yasak süresi Marmara'da yaşayan ve yumur­

ta dökmek için gelen bütün balıkların yu­

murtlama devresini kapsaması gerekirken bu

süre balıkların toplu halde bulunmadıkları bir

devreye rastlatılıyor

larca deniz varlığını ve deniz dibi doğasını mahvetmişlerdir.

Maalesef bu suçları yanlarına kâr kal­ mış, herhangi bir suçlam a ve soruşturma yapılmamıştır. Bir ağaç kesene ceza veril­ mesini âmir kanunlar nedense bu suça ce­ za biçmemiştir.

Hesaplanması güç miktardaki deterjan kanalizasyonlar yoluyla denize akıtılmıştır. Bunun miktarı hakkında bir tahmin yapmak için mahalle bakkalları ve büyüklü-küçüklü marketlerin vitrin ve raflarındaki deterjan yığınlanna göz atmak yeterlidir.

Deterjanın yaşamımıza girmesinden önce denize dökülen kanalizasyonların ağ­ zında toplanan ve beslenen kefal, tekir ve kaya balıklarından eser kalmamıştır. Suda erimeyen ve dibe çöken deterjan; akıntı su ­ larla bütün Marmara’nın dibine yayılmış, bugünkü çoraklıkta kumculara, trolculara, gırgırcılara ve bilhassa algarnacılara cina­ yet ortağı olmuştur.

İş işten geçtikten sonra alınan yarım ve eksik tedbirler kuş uçtuktan sonra kafesin kapağını kapamak ata sözünü hatırlatıyor­ sa da, bir başlangıç olarak kabul edilebi­ lir. Ancak unutmamak gerekir ki, yarım ted­ birlere kati ve müspet sonuç alınamaz.

YANLIŞ YASAK ZAMANLAMASI

Bilhassa Marmara’da balıkların yayılım­ da oldukları ve toplu halde bulunmadıkla­ rı bir devreye rastlatılan yasak süresi da­ ha ziyade hariçten empoze edilmiş hava- sındadır. Çünkü av takımları bu zamanda elden geçirilir, teknelerin eksikleri tamam­ lanır, ağlar ellenir ve meremet edilir.

Yasak süresi Marmara'da yaşayan ve

yumurta dökmek için gelen bütün balıkla­ rın yumurtlama devresini kapsamalıdır. Marmara’da ilk önce yumurtlamaya gelen balık uskumrudur. Yumurtası kapıya gelen ve folluk arayan tavuk gibi yumurta devre­ si yaklaşınca uskumrular Karadeniz Boğazı giriş ağzına yönelirler ve şamandıralar böl­ gesinde toplanırlar. İlk avı burada veren ve Ocak ayından İtibaren boğazdan giren us­ kumrular merkezi Kınalı çamuru olmak üze­ re, Marmara’ya yayılırlar. Mart sonu - Nisan başında Kınalı çamurluk sahasına toplanan uskumrular mavrikaya dönüşür (yanağına siyahlık düşer), yumurtasını döker ve çiroz olarak dönüş yoluna düşerek, (anavaçya) Karadeniz’e çıkar. Bu sırada Harem, Üskü­ dar ve yukarı doğru Boğaz’ın iki yakasın­ da tutulan çirozlar için sergiler kurulurdu. Burada (idi) tabirini kullandım, çünkü o u s­ kumru ve o çirozlar tarih oldular. Am a za­ manlaması ¿öyledir. Bu tarihte kıyı suları soğuk olduğundan, yağsız ve çiroz uskum ­ rular kıyı sularında kırılır, halk bunları top­ lardı.

Nisan ortasında yumurta döken balık İçin Temmuz’da yasak konmasındaki hik­ meti ilgililerin takdirine bırakıyoruz. Çün­ kü Temmuz’a kadar yumurtalı uskumru av­ lanmış, kurtulanlar Karadeniz’e dönmüştür. Bu sırada Marmara’da dökülen yumurtala­ rın ilhak etmek üzere yalnız lipari (erkek us­ kumru) ile Çanakkale'den giren küçük bir kanat balık vardır.

Diğer cins balıkların yumurta dökmeleri Eylül ayına kadar devam eder. Temmuz ve Ağustos’ta tutulan istavritler (garuz)’lu, ya­ ni yumurtalıdır. A ğ u sto s’ta tutulan lüferler­ de de yumurta görülür. Buna mukabil izma­ ritler M ayıs’ta, Haziran’da yumurtaya otu­ rurlar. O halde Marmara’da yasaklama Ocak-Eylül sonu olarak düşünülmeli ve bu süre içinde Marmara’da hiçbir ağlı ava izin

verilmemelidir.

Küçük balıkçı tekerlemesi ile yasak dı­ şında tutulan ve gecede 1-1.5 ton balık tu­ tan manyatçıya yüzlerce kulaç fanyalı ağ kullanan tekirciye, sabahları topladığı ağını temizledikten hemen sonra taşları tekrar çeviren ve ağını yılın bütün gece ve gün­ düzünde denizde tutarak, balıkların yem­ lenmesine bile izin vermeyen ağcıların kü­ çük balıkçı adı altında faaliyetine izin ve­ rilmemeli, olta balıkçılığı dışında tüm tu­

tumlar yasak kapsamına alınmalıdır. Hükümetimizce son defa açıklanan ya­ sak sürüleri kanaatimizce eksik ve yanlış­ tır. Konu enine boyuna çok daha geniş kap­ samlı ele alınmalı, tedbirler palyatif hava­ dan kurtarılmalıdır. Malum olduğu üzere hastalığa evvela sağlam teşhis koymalı, sonra ilaç verilmelidir... Aksi halde yanlış teşhis ve yarım tedavi ile hasta iyi olmaz, ölür...

Marmara Denizi’nin bugünkü duruma düşmesinde en büyük pay, aslında yurttaş­ lığı dışında onunen yakın sahibi olması ge­ rekenlerdedir.

Bunlar Marmara'ya mücaneir, yani bu denize kıyısı olan il ve belediyelerin idari yetkilileri ve kolluk kuvvetleridir. Ancak bu kişilerin dışında bu illerin ön planda ken­ di bölgelerinin çıkarlarını gözetmek ve problemlerini halletmek için seçip, Büyük Millet M eclisi'ne gönderdikleri vekilleri de Marmara’ya sahip çıkmamışlardır.

Geçm iş bir tarihte gerekli ve yeterli bil­ gi ile teçhiz edip, Büyük Millet M eclisi’nde konuşmasını sağladığımız Afyon Milletve­ kili Sayın Mustafa Akalan’ın bu konuşm a­ sı bile konu ile öncelikli ilgilenmesi gere­ ken bu zevatı harekete geçirememiş, bu ko­ nuşma kös gibi dinlenmiştir. Bu konuşm a bir yana, bu konuda gerek gazetelerde ya­ pılan uyarıcı içerikli ve bugün oluşan du­ rumu 25-30 yıl önceden haber veren yazı­ lar, gerekse radyoda yapılan röportajlar ve hatta ağır suçlamalar bu zevatın kılını bile kıpırdatmamıştır.

1- Çekme halatları,

2- A ğın (torbanın) ağzını açık tutan tahta kanatlar, 3- Dip kazıyan yaka,

4- Mantar yakası (torbanın üst yakasını açık tutan), 5- Torba.

Trol (Trawl) n e d ir?

T ro l, bazen yelkenli, bazen ahşap motorlu ve bazen de daha güçlü saç teknelerin arkalanndan çekilen ve dibi taramak suretiyle av yapan bir alettir.

Motorun kıç tarafından uzanan iki çelik halat bırakılan torun (S) (dibi kazıyan torba) ağzım açık tutmak için torbaya yakın ve her iki halat üzerinde birer tahta kapı (kanat) (2) bulunmaktadır. Torbanın alt yakası (ah kenarı) (3) dibi kazıması için ağırlaştırılmış, üst yakası (mantar yakası) (4) yüksekte kalıp torbanın ağzım açık tutması için mantar veya aynı vazifeyi gören plâstik topcuklarla donatılmıştır. Hafif yol ile bıra­ kılan torba dibe değdikten sonra yerden kalkma) adak şekilde süratlen­ dirilen tekne ile dibi kazır. Bunlar o kadar gûçiüdürler ki, bunlardan biri 1950 yılı başlarında Karadeniz Boğaz ağzında düşen iki kişilik bir uçağı bile çıkarmıştır.

(4)

TEMMUZ 1988

DİZİ

ZAMANLA GELİŞTİRİLEN SUALTI AVLANMA ARAÇLARIYLA

SPOR TİCARETE DÖNÜŞTÜ

Ticari amaç doğa

sevgisini b

Mahalli balıkçılardan ıstakoz ve

böcek yuvalarını öğrenen balık­

adamlar her dalışta torbalarını

doldururken, pazarlarda zıpkın­

lanmış balıkların satılmasına yet­

kililer ilgisiz kalıyor

M arm ara Denizi nde yapılan

atışlı tatbikatlarda kullanılan

m erm ile r ve bilhassa sualtı

bom baları yalnız yuvalarda de­

ğil, canlı balıklar üzerinde de bü­

yük tahribata neden oluyorlar

Y a z a n : T u rg u t

y a r k e n t

U arada yasak kovuş­ turmada büyük katkısı olması gereken (Mar­ mara’ya kıyısı olan) be­ lediyeler daha ziyade isim duyurmayı hedef alan ağırlıklı birlik kur­ muşlar, ancak korku, dostluk, oy kaygısı ve bazı sebeplerle 6u konuya sahip çıkmamışlardır. Esasen bölgesinde faaliyet gösteren yüzlerce dinamitçiye hâkim olamayan, devlet büyü­ ğüne levrek yedirip, yaranmak için ma­ halli dinamitçiye sandıkla dinamit verip, ba- Ijk avlattıran, dinamitten öldüğünü bile bi­ le sıfatını kötüye kullanmış bir balıkadam için denize çelenk attıran ve de bölgesin­ de faaliyet gösteren teknelerin avlanıp, ba­ lıkhanede pazarladıkları balıkları kontrol et­ meyen bu kişilerin Marmara için yaptıkla- rriîoplantılardan ne beklenirdi ki?

Bugün Marmara'ya kıyısı olan iller hal- kştıın en önde gelen gelir kaynağı kıyı tu­

rizmine tehlike çanı çaktıran bu ilgisizlik, geleceğin daha da kötü olacağının haber­ cisidir.

Bir zamanlar Avşa Ad ası'nda iki man­ yatın arka arkaya ağ yığdığı kıyı kum şeri­ di bugün üç-beş metreye düşmüş, denizin içlerine kadar uzanan bir kum burnu (Ince- leburnu) yok olmuştur.

Birkaç yıl önce yaşanan bir olay daha üVt büyüklerin de denizlerimize gereken il­ giyi göstermediklerini belirten yaşanm ış bfp hadisedir.

Kendi denizlerini geleceğe hazırlamak için tohumlayan ve korumaya alan İsrail'in bh' emekli yalbayımızı anacı kullanarak ve fark gözetmeden toptan kilosunu çok düşük bir fiyatla kapattığı ve de sahillerimizde faali­ yet gösterecekleri sırada kendilerine her­ hangi bir müdahalenin yapılmaması yolun­ da çıkarttığı karar, bu konudaki ilgisizliğin yıllar öncesine dayandığının en belirgin ör­ neğidir.

Bütün denizlerimizle birlikte, bilhassa Marmara’nın çok daha etkin önlemlerle ko­ runmasının gerektiği hakikati geç de olsa kabul edilmelidir.

Bu konuda gösterdiği faaliyeti çok ya­ kından bildiğimiz ve sesini millerce uzak- Ö h (düdük çalarak hırsıza geldiğini haber Vşren bekçi gibi) duyuran ve de bugün

Mar-{

ıara’da faaliyet gösteren yüzlerce trol tek- esinin varlığından haberi bile olmayan ko- ıjüyucularla bu işin üstesinden gelineme­ yeceği de bir hakikat olup, bu konuda da- ha başka ve etkin tedbirlerin alınması ge- irkmektedir._______ ___________________

SPORTİF ADI ALTINDAKİ

: ZARARLI AVLANMALAR

Önceleri basit teçhizatla ve birkaç idulaç suda yapılan bu tür avlanma gi- c(erek ticari maksada dönüşmüştür. B aş­ langıçta lastikli tüfekler, zamanla çift lastikli, kuvvetli yaylı, hava basınçlı vte nihayet fişekli şekilde geliştirilmiş ve çok derinlere tüplü dalışlar başlamıştır. Bil­ hassa askeri maksatla yetiştirilenlerden bir kıSmı terhisleri sonrası gayesi spor olan bu isi ticari şekle dönüştürmüşlerdir. Ticari gaye dışında ve doğa sevgisine dayalı sa ­ dece sportif düşünce ile yapılması gereken hu tür avlanma ticari gayeye dönüştüğün­ de daha fazla avlama düşüncesi ağır bas­ maktadır.

Bu düşünce ile ıstakoz ve böceği top­ lama şeklinde avlayanlar Marmara’da bu hayvanların azalmasına ve hatta yok olma derecesine gelmesinde en büyük faktör­ dür. Bu hayvanlar gerek kabuk değiştirir­ ken, gerek yumurtalı iken ya taş altında saklanır ya da kovuğunda oturur. Bu du­ rumda elle toplanan bir ıstakoz veya böceği dökemediğl binlerce yumurta heder olur.

Üç-beş kuruş verip, mahalli balıkçıyı kandırmak suretiyle taşları öğrenen ve yap­ tığı dalış sonrası torbasını İstakoz ve bö­ cekle dolduran balıkadam rolünde avlayı- cılar görülmüştür.

Marmara Denizi’nJe ticari gaye ile bu tür faaliyet gösteren tekneler giderek ço­ ğalmaktadır. Bu konuda teessüf edilecek nokta zıpkınlanmış balıkların köy meydan­ larında pazar malı gibi yayılıp, pazarlanma- larına yetkililerin ilgisiz kalmalarıdır.

Bu ad altında ve sadece sportif gaye için kurulmuş ve de böylece hareket eden kulüp mensuplarını da üzen ve onlara da şüpheli gözle bakılmasına neden olan'bu tür avlayıcıların sıkı takibinin öncelikle ken­ dilerini çok iyi tanıyan yetkililerce yapılma­ sı gerekmektedir. Aksi halde uskumru gi­ bi İstakoz ve böceğin ithali için döviz ayır­ mak gerekecektir. Bu döviz miktarının da Marmara’nın tahribi pahasına elde edilen üç kuruşluk karides gelirinden çok daha fazla olacağı bilinm elidir.

M A R M A R A ’DA MANEVRA

VE TATBİKAT ATIŞLARI

Çok büyük mecburiyet olmadıkça Mar­ mara Denizi’nde atış tatbikatı yapılmama­ lıdır. Büyük tahrip gücüne sahip mermiler, torpidolar ve bilhassa sualtı bombaları Marmara'da büyük tahribata sebep olmak­ tadırlar. Bu sebeple Marmara derin suları dışında ve su üstünde inhisar eden atışlar­ dan gayrisi yapılmamalıdır. Bu atışlarda da saha olarak Mürefte (Uçmakdere) - Armut­ lu istikametinde uzanan fay hattının (Ku­ zey Anadolu fayı) üzerinde bulunan ve bu hattın en derin yeri olan (1000 metrenin üzerinde) Neandros Adası - Armutlu arasın­ daki çukur seçilmelidir. Donanmamızın esas atış sahası Karadeniz’in kara suları­ mız içinde kalan ve dibi yaşama elverişli ol­ mayan sularında olmalıdır.

Haddim olmayarak bu hatırlatmayı; Mar­ mara’da sualtı bombasının yaptığı tahribatı ancak felaket kelimesi ile tanımlanabilece­ ği bir tecrübe tatbikatına şahit olm uş kişi olarak yapıyorum ve de bu husus üzerinde ehemmiyetle durulmasını rica ediyorum.

Geçm iş bir tarihte Marmara’da sualtı bombası derinlik ayarı patlama tecrübesi yapan ekipte karacı bir yüzbaşı olarak mi- saflreten bulundum. Bu tecrübede birinci bombayı Samatya - Kınalıada arasında ve tam kanal üzerinde bıraktık. Bombanın bı­

rakıldığı yerden süratle uzaklaşmamıza ve bir hayli açılmamıza rağmen müthiş bir gümleme ile deniz sanki bir mantar tepesi gibi kubbeleşti, yarıldı ve bulunduğumuz şalupanın kıçı denizden kesildi. Patlama noktasına döndüğümüzde deniz üstünde görülen manzara içler acısı idi. Orada de­ niz için bir felaket oluşmuş, sanki Hiroşi­ ma - Nagazaki olayı yaşanıyordu. Su yüzü böyle olan yerin dibi kimbilir ne kadar kor­ kunçtu.

İlk bakışta pembe renkleriyle yan yat­ m ış 8-10 kiloluk fangriler (mercanlar) göze çarpıyordu. Biraz sonra büyüklü küçüklü yüzlerce dülger balığı su yûzündekilere ka­ tıldı. Mercanlarla beraber su yüzüne çıkan kolyozların miktarının ise herhalde binler­ ce olduğu söylenebilirdi ve dipden kayna­ ma durmadan devam ediyordu. Biz şalupa- ya askere yedirmek için yalnızca yedi mer­ can aldık. Arkamızdaki şalupa da bir mik­ tar dülger ve kolyoz aldı. Topladık demiyo­ rum, çünkü toplamaya kalksak bu iş saat­ lerce sürerdi. Geri kalan balıkları akıntıya ve bombanın sesini duyup, kıyıdan ve siv­ ri adadan sürüler halinde gelen martılara terk ettik. O gün ikinci bombayı Slvriada açıklarında bıraktık ve patlamadan sonra oluşan faciayı görmeden ayrıldık.

Geçtiğimiz yıl donanmamızın Marmara’ da yaptığı atış tatbikatının sonrasında Av­ şa Adası kıyılarında içlerinde mahalli ba­ lıkçıların ilk defa gördükleri cinste ve çok iri balıklar toplanmıştır.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım olaylar denizlerimizi ve yurdumuzu en az benim ka­ dar sevdiklerinden zerrece şüphe etmedi­ ğim denizci komutanlarımıza atış sahası hakkında yaptığım hatırlatma ve ricam için bir fikir verir kanaatindeyim.

Bu arada Jandarma Genel Komutanlığı’ na bağlı Sahil Muhafaza adı altında hizmet veren botların yasakları askere yakışan ağırlıkta kovuşturmaları gereğini hatırlat­ mayı Marmara adına bir borç bilirim.

Marmara Denizi, yukarıda belirtiğim se­ bepler yüzünden düştüğü bugünkü duru­ mundan kurtarılmak ve uzun vadede bile olsa tekrar eski haline (mümkün mertebe) döndürülmek isteniyorsa evvel emirde bir prensibin kabulü şarttır. Bu şart benimsen­ medikçe ve tatbikata konulmadıkça Mar­ mara’nın kurtarılması (Marmara edebiyatı) olmaktan öte bir mâna taşımayacak, muh­ telif tesir ve baskılarla alınacak püllüm pür­ çük tedbirlerin bir kıymeti harbiyesi olma­ yacaktır.

İlk şart; Marmara Denizi bir doğumevi olarak kabul edilmeli ve Marmara üzerin­ deki düşünce ve tatbikat bu ana fikir çer­ çevesinde yürütülmelidir. Bu ana fikirden hareketle Marmara’nın avlanma ve analık payları belirlenmelidir. Bu paylamada ana­ lık payı yüzde 75'ten aşağı olmamalı, avlan­ ma payı ise şartlara ve bölgelere bağlı kal­ mak kaydıyla yüzde 25’ten fazla tutulma­ malıdır. Gerek balıkçılığımızın, gerek balık­ çılarımızın istikbali buna bağlıdır. • Belirlenecek analık sahalar korunmaya alınmalı, buraları Marmara Denizi milli park­ ları olarak kabul ve ilan edilmelidir. • Su Ürünleri Kanunu behemahal elden geçirilmeli, bilhassa işlenecek suçlara ve­ rilecek cezalar caydırıcılık bakımından çok ağır olmalıdır.

• Su Ürünleri Kanunu’nun 28/a maddesi trolün bir çeşidi olan karides algarnaları- na tatbik edilmeli, bu tür avlanma Marma­ ra Denizi’nde ve diğer kıyı sularımızda sü ­ resiz yasaklanmalıdır.

• Marmara Denizi’nde oluşumundan bu yana (üçüncü jeolo zaman) doğanın birik­ tirdiği ve vurguncuların yağmaladığı kum­ lardan hiç olmazsa geri kalanı gerek dip ya­ pısı (balıkçılık yönünden), gerek kıyı yapı­ sı (turizm yönünden) korumaya alınmalıdır. • Marmara’da ve açık denizlerimizde faa­ liyet gösteren gırgır teknelerinin kapasite­ leri ayrı ayrı saptanmalı, Marmara’da çalı­ şacak teknelerin boy ve motor güçleriyle ağ uzunluk ve derinliği tahdit ve çalışma­ ları çok sıkı takip edilmelidir.

• Su Ürünleri Kanunu’na mahalli yetkililer ile kolluk kuvvetlerinin yasakları kovuştur­ mada sorumlu tutulacaklarını belirten mad­ de ilave edilmelidir.

Yasaklar kovuşturulup, suçlular ceza- landınlmadıkça sadece ceza belirtmenin ve yasak demenin devlet otoritesini sarsmak­ tan öte bir mâna taşımayacağı ve varak-ı mihri vefa addedileceği ve de yarım-yama- lak tedbirlerle Marmara’nın kurtarılamaya­ cağı hakikati kabul edilmelidir.

Baştan beri belirtilen hususlar düzeltil­ mediği takdirde çok yakın gelecekte (ucu çoktan görüldü) tıbbın gücü bu hastayı kur­ tarmaya yetmeyecek, Marmara’nın en kıy­ metli balıkları kelaynak kuşları gibi tane ile sayılacak, ders kitaplarında, ansiklopedi­ lerdeki fosiller gibi sadece resimleri kala­ caktır.

MİTİ

TATBİKATLARIN VERDİĞİ ZARAR Marmara Denizi’nde yapılan deniz tatbikatlarında kullanılan bombalar, balık yuvalarını bûyûk ölçüde tahrip ederken, milyonlarca balığın da ölümüne neden oluyor.

Haliç’in

çamuru

Marmara’ya

boca ediliyor

M arm ara D enizi’nde yeni b ir kirletme de kam u araçları ile ya­ pılm aya başlandı. H a liç’ten alı­ nan dip çam urları ve sanayi ar­ tıklan, klape denilen deniz taşıt­ ları ile A h ırkap ı deniz feneri ya­ kınlarına boşaltılıyor. 48 ve 52 nu­ m aralı röm orklann çektiği 7 nu­ m aralı klape gün boyunca her de­ fasında 150 ton çamuru alt kapak- lannı açarak denize boşaltıyor. Bu pislik daha sonra rüzgâr ve akın­ tı ile kıyılara vuruyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

randa, Osmanlı padişahlarından birinin ölümü hakkında mevcut o- lup kitaplara geçmemiş, fakat ne kadar lıailevî, en korkunç kâbus derecesinde müthiş bir

Yassıada’da Demokrasi Müzesi kurulması için başlatılan hazırlıklar sırasında, imar planlarının değiştirilerek adanın yüzde 65’inin imara aç ıldığını, adaya otel

Dijital yerli grup ve dijital göçmen grup arasında internet hızına müdahale edilmediği durumdaki stres düzeyleri ile internet hızına müdahale edildiği durumda

Şiirlerinde okuyucuya yansıtmak istediği duygusal yoğunluğu edebi teknikler ve biçimsel düzenlemeler eşliğinde kurgulayan Hidayet Karakuş; Sesini Bana Bırak ve

Romanın farklı bölümlerinden alınmalarına rağmen aynı ana fikri, yani Müzeyyen’in Çiğdem’in rolünü kıskanması ve kendini sürekli olarak küçük

Recently, the potential using of cameras for monitoring insect pest have intensified and several camera-based pheromone traps have been designed and used to monitor

Geçmişte ve günümüzde Enurum merkezde yapılan el sanatlarına geçmeden önce Enurum ilçe ve köylerinde daha önce yapılmış olan ve bugün de çok azının devam ettigi

35. Even after a lengthy discussion, it hasn't been --- which branch will get the first automated office system. After Farmer Giles caught them in the act, the boys had to ---