• Sonuç bulunamadı

İki dünya arasında kararsız:Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bitmemiş romanı Aydaki Kadın

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İki dünya arasında kararsız:Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bitmemiş romanı Aydaki Kadın"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

12 KASIM 1987

KÜLTÜ]

YAYIN D Ü N Y A SIN D A SANAT-EDEBİYAT

Ahm et Hamdi Tanpınar’ın bitmemiş romanı ‘Aydaki Kadın”

dünya arasında

Aydaki Kadın /

Ahmet Hamdi

Tanpınar / Adam

Yayınları / 248 sayfa

ORHAN PAMUK

Tanpınar’ın yarım kalmış son romanı “Aydaki Kadın” bir rü­ yadan uyanışla başlar ve içinde “rüya” kelimesinin geçtiği bir cümleyle yarıda kalır. Kitapta en çok geçen kelimelerden biridir “rüya”; roman da adını edebiya­ tımızda benzeri az bulunur bir mizahla kurulmuş eşsiz bir rüya­ dan alır. Tanpmar’m roman ve şi­ irlerini yakından tanıyanlar için “Aydaki Kadın”m baştan aşağı bir rüya dili ve atmosferiyle ku­ rulduğunu söylemek de şaşırtıcı olmayacaktır. Kısaca, “Aydaki Kadın” daha ilk sayfasından an­ laşılacağı gibi okuyucuyu o bil­ dik Tanpınar dünyasının hazla- rına hemen götüren bir roman, ö te yandan, tamamlanmamış ki­ tabın dünyası ekleri ve dikişleri gözüken, bu yüzden de Tanpı- nar’m kimi romancı sırlarım, ka­ rarsızlıklarını ve etkilerini açığa vuran bir dünya.

Kitabın başlarında bir yerde benim Tanpmar’a yakıştıramadı­ ğım bir “Akdenizliyiz!” heyeca­ nıyla yazılmış iğreti bir “Marma­ ra’da fırtına ’’sahnesinden son­ ra Tânpınar kendi gibi romancı olan kahramanı için şöyle der: “Selim daha ziyademle beraber okuduğu Ulysses’in tesiri altın­ da idi.” Az sonra 1920’lerin lise öğrencisi Selim’in Joyce’un “Uly- sses”inin değil, “Odissea”nın et­ kisi altında olduğunu keşfeder­ siniz, ama edebiyatseverlerin tat alacağı mutlu bir kalem sürçme­ sidir bu. Bu kalem sürçmesiyle Tanpınar, “Aydaki Kadm”ı ya­ zarken aklında Joyce’un “LÜy- sses”i olduğunu sanki farkında olmadan okuyucularına duyur­ mak istemiştir. “Ulysses” gibi “Aydaki Kadın”da geniş ölçüde çağrışımlara dayanan iç mono­ loglarla kurulmuştur. “Ulysses” gibi “Aydaki Kadın” da kahra­ manının bile doluluğuna şaştığı tıkış tıkış olaylarla ve anılarla yüklü bir günde geçer. Joyce’un kahramanı Bloom gibi Selim’in de içine savrulduğu dış dünyadan

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)

çok kendi iç dünyasında yaşadı­ ğını düşünmeye başladığınızda ise benzerliğin sizi yanılttığım se­ zersiniz: Çünkü “Aydaki Kadın” ın başkişisi Selim başka hiçbir etkiyle açıklanamayacak tam bir Tanpınar kahramanıdır. Kişilik sahibi kuvvetli romancıların

ki-pınar’ın öteki romanlarından bildiğimiz dünyayı tanıyoruz. Çeşitli ara renklerle de olsa kah­ ramanların ikiye ayrıldığı bir dünyadır bu: “Kendi meseleleri içinde kaybolanlar” ve “daima dışarda daima uyanık olanlar”, öteki Tanpınar romanlarında

ol-B ir yandan hırsları, tutkuları, alışkanlık ve

tuhaflıklarıyla sürekli hareket eden, günlük

hayatlarını yaşayan insanlar; diğer yanda

geçmişleri ve yaşadıkları çevreyle birlikte bu

insanların oluşturduğu bir dizi güzel görüntü...

Bu iki dünya arasında kararsız Tanpınar

kahramanı Selim’in bu iki dünyadan derlediği

ayrıntılardan alacağımız tatlar, çıkaracağımız

anlamlar roman bitip bütünleşseydi bile sanırım

fazla değişmezdi.

tapları karşılaştırmalarla ancak bir noktaya kadar anlaşılabilir.

O noktadan ötede ise roman­ cının hiçbir etkiyle değiştirileme­ yecek ve reçetesi ancak romanın kendi içinden çıkarılabilecek kendi dünyası vardır. Aydaki Ka- dın’ın daha

ilksayfalarındaTân-duğu gibi, birinci türden kahra­ man (Selim) kendi sorunları ve dağınıklığıyla ön plandadır. Bir geçmişle bağlı olduğu ve hâlâ ar­ zuladığı kadın (Leyla) ise ikinci türden kararlı, ne yaptığını bilen sağlam bir erkeğe (Refik) bağla­ nacaktır. Bütün kahramanların

geçmişleriyle birlikte bir araya geldiği ve romanın ikinci yarısı­ nı kaplayan o eğlenceli davette (anlatırken Tanpınar’m da eğlen­ diğini anlarsınız) Selim’in Leyla- sına bir an önce yakınlaşmak ye­ rine davetin verildiği yalının oda­ larını bir müzesever gibi gezme­ si, Tanpınar’ın da kahramanıyla birlikte bu “sanat tarihi” gezisi­ ne katılması da elbette çokTan- pınarcadır. Üstelik Mecnunun Leylası yerine önce onun bir res­ minin, daha sonra ise duvara ası­ lı fermanların, antika konsolla­ rın, küçük dere peyzajlarının, ya­ zılı levhaların, Hamdullah yaz­ ması Kuranların, renkli camların çağrıştırdığı rüyalara dalması, sevgiliyle sanat eserleri arasında­ ki bu küçük yer değiştirme, öte­ ki romanlarında keşfedemediği­ miz bir Tanpınar sırrını bize sez­ dirir: Geçmiş kültürün güzellik­ lerine ilgi, sanki Tanpınar’ın ro­ manlarında engellenmiş bir cin­ selliğin ve yaşanmamış bir haya­ tın yerini almaktadır.

Otobiyografik özellikler taşı­ dığı açık olan son ve en yaşlı baş- kahramanı Selim’in bu iki uç (hayat-sanat) arasında gidip ge­ len gözlemlerin doğal dağınıklı­ ğıyla sergilemek için Tanpınar’- ın yararlandığı monolog ayrıca kijaba hâkim olan rüyamsı at­ mosfere de hizmet eder. Roma­ nın yazıldığı yıllarda Türk oku­ ru için iyice yeni olan bu yöntem Tanpınar’ı yeni bir roman tekni­ ğinin heyecanlarına sürüklemez, hatta arada sırada roman yazarı olarak kendisinin değil, kahra­ manlarının aklından geçenleri yazması gerektiğine aldırmadığı­ nı da fark edersiniz, ama zevkle okunan bu Tanpınar parçacıkları romanın her şeyi sarıp sarmala­ yan o rüyamsı atmosferi içinde erirler. Öyle ki, kimi kahraman­ ların o güncel siyasi, iktisadi “Nereye gidiyoruz?” heyecanla­ rında bile romanın “Demokrat Parti’nin Güzel Çağı” denebile­ cek havayla kokan şampanyalı, yeni zenginli, skandallı ve suiis- timalli atmosferine denk düşen bir dil vardır. Sık sık tekrarlanan bazı Tanpınar kelimeleriyle (uz­ viyet, bununla beraber, fakat, her şey, bu tam...) kurulan cüm­ leler de dikkatle kurulmuş bir hi­ kâyenin iniş ve çıkışlarına değil, daha çok cümlelerin kendi güzel­ likleriyle oluşturdukları bir dile, bir rüya atmosferine işaret eder­ ler.

Bu atmosferin ayrıntıları ise romanın ilk planının aksine sah­ nenin dışında kalmayı seçen (an­ laşılan roman ilerledikçe bu kah­ raman öne çıkmıştır) Tanpınar k ah ram an ı Selim ’in gene “Tanpınarca” diyeceğim bir sey­ retme zevkiyle sahneden derledi­ ği görüntülerden, hatta resimler­ den oluşur (Bir örnek: kayığın “başında oturan genç bir kadın, arkasında güneşin ışığı bikini bir mayonun üstüne bir elbise geçir­ di: Korsajının ve eteklerinin al- ünda bir yığın acele ve esrarlı ha­ reket yaptı, sonra ayağa kalkarak bir tarafı hep güneşte saçlarını düzeltti.”).Sanki en sıradan gö­ rüntüden bile, dikkat edilip zevk­ le tasvir edilirse, bir resim tadı alınabileceğine karar vermiş gi­ bidir Tanpınar. Değil yalnız Türk romanında, dünya romanında da resim sanatına ve ressamlara bu kadar çok gönderme yapılan başka bir romanın olduğunu ha­ tırlamıyorum ben. Sanki modem Türk edebiyatının geçmiş kültü­ re en derin dikkati gösteren ve en “Baülı” yazarı Tanpınar, gele­ neksel kültürümüzde eksikliğini hissettiğimiz resim ve seyretme zevkini romanının dünyasıyla doldurmak istemiştir. Belki de bu yüzden yarım kalmış bu ki­ tabın en başarılı yerleri Tanpı- ] nar’m birer fırça darbesiyle çiz­ diği portrelerdir: “Sahnenin Ba- şındakiler”in Kudret Beyi’ni ha­ tırlatan Naşit Bey, Hulki Bey, Rı­ za Bey, Şifa... ve diğerleri.

Kitabı bitirip kapadığınızda ise, bu resmin tadımn da etkisiy­ le, “Aydaki Kadın”daki dün­ yanın öteki Tanpınar romanla­ rındaki dünyaya ne kadar yakın olduğunu düşünürsünüz: Bir yanda hırsları, tutkuları, alışkan­ lık ve tuhaflıklarıyla sürekli ha­ reket eden, kendilerine özgü jest­ leriyle kıpırdanıp konuşarak günlük hayatlarını yaşayan in­ sanlar vardır, diğer yanda ise geç­ mişleri ve yaşadıkları çevreyle birlikte bu insanların oluşturdu­ ğu bir dizi güzel görüntü. Bu iki dünya arasında kararsız Tanpı- nar kahramanı Selim’in bu iki dünyadan derlediği ayrıntılardan alacağımız tatlar, çıkaracağımız anlamlar roman bitip bütünleş­ seydi bile sanırım fazla değişmez­ di.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özellikle kadınlarda menopoz sonras ı dönemde östrojen düzeylerinde dü şme, virilizan be- lirtilerde artma ve erkeklere göre daha ileri ya şlarda psikoz olu şumunun

As a result, while total CSF tau level could be used as a marker for neuronal damage, phosphorilated tau levels are useful in monitoring formation of neurofibrillary tangles..

3- Rosenthal NE, Sack DA- Gillin SC- et al: Seasonal affective disorder a description of the sydrome and preliminary with ligth trerapy.. 4- Wehr TA and Rosenthal NE: Seasonality

Örneğin fen bilimleri derslerinde temel konuları öğretmek belki de birçok öğrencinin kafasında, bilimin bir bilgiler topluluğu olduğu ve bunun kesin doğru olduğu

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Mala yönelik suçlardaki artış şehirlerde daha bozuk olan gelir dağılımı, daha yüksek oranlardaki işsizlik, şehirde sosyal bağların zayıflaması sonucu olarak azalan

“a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanun’un.. maddesinin yedinci fıkrasında sayılar yerlerde satışı ile ilgili ihlallerde üç ay-