T Ü R K S E S İ
JT 5° 5
âki
— _r
H A Y A T İ l e
j
BOGAZIÇINE BİR KASİDE
Boğaziçinin sahillerindeki bir eski zaman yalısında ya şamak zevkini, gururunu, he men hemen diyeceğim ki, şe refini, şu artık uzamış ömrü mün ancak beş senelik bir kısmında tattun. Gerçi hâlâ Boğaziçinin sakinlerindenim ve oturduğum büyük köş kün yattığım odasının bir penceresinden Yuşa tepesi ve bir penceresinden Ahırka- pı feneri görülmektedir: Bu evin nezareti o kadar hâkim ve muhteşemdir. Fakat.1 bu Kandillinin sırtlarında, frenk zevkiyle yapılmış, artık hay li de tâmire muhtaç bir bina dır ve tavanlarına dalgalarla güneşin oyunları aksetmektedir.
nii veren gazeller . duyulan. la,, denizin içinden - yüksel en Boğaziçindeki mehtap â -: m ekle suya hasreti kâfi gel işimlerini, en az kırk elli na-; mediği için bahçelerinde ve rin kayıkla yapılan o eski sofalarında fıskiyeli havuzlar
* . ' -
>---
Y a z a n :
--- --- ---
nNahid Sırrı
Ö rrk
şenlikleri, on y ıl kadar önce, (Boğaziçi .mehtapları) isimli cildinde anlatmıştı. •Bu' defa • da şski ahşap odaları, bugü-1 riün apartmanlarını alacak genişlikte, dağlarındaki ko- rulara sessiz sokaklarını a -! şan kapalı köprülerden geçi-; lir ve deniz kenarında olm ak-'
mırıldanan, nakışlı tavanla rında dalgaların zaman za man oyunları- seyredilen, mor, mavi, sarı camlı pence relerinden içine çeşitli' renk ler akseden, içinde yavaş ko nuşur ve- hayatlarının belki tek macera saatlerini bütün bir ömür vecd ile düşünür
yaşlı insanların, solgun yüz lü kadınların hasır divanha nelerinden sessizce geçtikleri yayvan basamaklı merdiven lerinden inip çıktıklart yalı ları bu yeni kitabında tasvir ediyor. Bu yalıların Boğaz içinde artık sonuncuları kal mıştır: Kendilerini düvasız' hastalıklara tutulmuş olup yakında ölümün pençesine düşmeleri- mukadder aziz çeh reler gibi seyrediyoruz ve es ki narin kayıklar Boğazın sularından ebediyen çekilip gittiği için hilâli gömlekli
ka-(Sonu 3 ncu sayiafa)
Runieii hisarında, oturdu ğum ve şimdi artık eyvah ki, taksimatı bozulup, apartman haline sokulmuş yalıda oldu ğu gibi, mermer avlusu ve mermer avlusunun çeşmesi bulunmamaktadır. Fırtınalı günlerde dalgalar aşınmış rıhtımlarında çarpmamakta, pencerelerin camian Karade- nize çıkacak ve belki dönmi- yecek renkârenk ve şiirlerini bozan gürültülü motorlarına rağmen şekilleri eski çağla rın gemilerini hatırlatan iri takalar yüzünden sarsıîma- maktadır.
Kayıkhanesizlikten zaval lı kayığım da elden çıktığı i- çin su üstündeki cevelânla- rım, hele kış mevsiminde, u- zak köy istasyonlarının -bek leme odaları kadar kötü ko kan vapurlarda gidip gelme lere münhasır kalmakladır. Boğaziçinde âdeta boğazın ve boğaz denizinin hasreti i- çindeyim. Cidden değerli ve hakikaten mühim bir edip o- ian Abdölhak Şinasi Hisarın (Boğaziçi yalıları) isimli ve on beş nefis nesirden mürek kep eseri işte beni bu hazin, hayranlık ve hasret içinde buldu.
Taşıdığı (Hisar) soyadın4 da dahi Boğaziçinin aşkı be liren Abdülhak Şinasi, dün kü Boğaziçini pek büyük kısmı artık maziye intikal et miş bulunan bütün ihtişamlı güzellikleriyle bugüne ve ya rına bildirmiş olduğundan şüphe etmemelidir. Mehtap geceleri kaba sandallarından artık ancak çatlak sesleriyle insana sağır oimamak^hüznü
Boğaziçine
(Başiarafı 4 ncü şayiada)
yıkçılariyle hanım efendileri ve küçük beyleri seyranlara götürçöek kavıklaçı da, aşm- riıış rıhtııülarında, artık gör müyoruz.
Boğaziçinde, akislerini su larda seyreden, deniz üzerine uzanmış cumbalarından inşa na denizin sularında yüz mek vehmi gelen yalıların | artık en ' sonuncuları artık sekiz on tanesi kalmış, bu se beple de Abdülhak Şinasi Hi- sar’m bu kitabı hakikaten za inanında, gelmiştir.
Boğaziçinin iki sahili, hat tâ nisbeten masun kalmış A- nadolu kıyıları, vızır vızır iş leyen kamyonlariyle, içlerin- dekilerden nicesinin kabalı ğından en pahalı nicesine de kamyon hali gelmiş otomobil leriyle, dev cüsseli depolariy le, ambar biçimli kübik yalı ları ve sıvaları bir yıl dayan mayan galiz apartmanlarla öylesine dolmuştur ki, işler bu minval üzere giderek Is- tinye, Emirgân, Hisar, Bey lerbeyi, Kandilli ve Kanlıca- da bedbaht Kuruçeşmenin bugünkü derekesine düşerse, ya bir depolar semti veyahut bir panayır sahnesi olurlarsa, artık son yalıların ve son bab çelerin yerlerinde depolar ya hut meyhaneler veya apart manlar yapılırsa, bu köylerin bin bir hâtıra taşıyan isimle rini de değiştirmeli, bunlara yeni adlar takmakdır. Bu köylerin hele yarınki halleri yanında isimleri, yetmişlik, dişsiz ve bıyıklanmış, sakal- j lanmış acuzelerin müstesna güz •lükleri ve aşkları haber vereiı isimler taşımaları ka dar mânâsız, gülünç ve hazin olacaktır...
Abdülhak Şinasi Hisar, bu ince cilt’le Boğaziçinin bü- tün şiirini bildirmiş, bütün : güzelliklerini anlatmış, ¿m- I tün medeniyetini tarif ve ic
mal etmiş oluyor. Boğaziçi- fıin güzelliklerini gözlerine son defa olarak aksettirerek ölmek isteyen bir insan sıfa- tiyle kendisini tebrik eder, talimi kıskanırım. Ne yazık ki, nefis sahifelerinden hiç birini, en çok beğendiğim (Aynalar karşısında hanım lar) faslı dahil, bu yazıma a- lamıyorum. Gazetenin bir iki sütununu buna hasredeyim derken birkaç satırla, birkaç sütunla yetinemiyerek bü tün eseri, bu on beş faslı nak letmeye kalkışacağım. Mat baanın icad edilmemiş oldu ğu zamanlarda hayatını ki-' taplara istinsah edip zengin lere satmak suretiyle nafaka sini sağlayan bir hattat ol saydım ve Abdülhak Şinasi, eserifli benim hattatlıkla ha yatımı kazanacağım o kadim çağlarda yazmış bulunsaydı, irfan sahibi ve güzel eserlere ! düşkün zenginlere bu kitabı ı yüz kere istinsah etmekten
bıkmaz ve bezmezdim. Kaldı ki, bu güzellikleri I Abdülhak Şinasi o zamanda
bir kaside
yaşasa böyle his edemez ve lisanında bu eşsiz ve şiirli hüzünle anlatamazdı. Boğaz içi yalılarının ne harikulâde ve ne asil bir şiir ve hayat â- lemine ait bulunduklarını an cak şimdi son yalıları da yı kıcıların. ‘bekledikleri ve iç lerinde yaşayan genç nesille ri bir an evvel kübik apart manlara taşınmak için ölme mekte, bu yalıları bırakma makta inad eden ihtiyarların Çekilip gitmelerini sabırsız lıkla bekledikleri bu günlerde takdir ediyoruz.
Boğaziçi köyleri kadirşinas iseler, birer sokaklarına, so kaklarının hâlâ en sessiz, en asude ve en rüyalı kalmış o- lamna, Abdülhak Şinasinin ismini vermek üzere birbirle- riyle yarışa girmelidirler.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi