• Sonuç bulunamadı

Bölükbaşı'nın birinci konuşması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bölükbaşı'nın birinci konuşması"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÜNLÜK SİYASİ DEMOKRAT GAZETE

Y A R I N

Hikmet Bayur’un

Gensoru müzakerelerine

ait başyazı

S A Y I S I 10 Kuruştur.

Tesis

Tarihi î 1946 Telgraf Ad. KUDRET

S a l ı

Ankara İstanbul Cad.

1S8

Fosta

Kutusu 69

1 2 Yası İşleri Md. 13214 A K A L I K t lin • Abone: 10216 1 9 5 0

Dün Mecliste Gensoru müzakereleri yapılırken Osman Bölükbaşı dedlki :

Tiirk Devletini Kereye Asker Gönderme

Mükellefiyetine Sokan Hiçbir Şart Yoktur

Koreye yeniden asker gönderilip gönderilmiyecegi sualine Başbakan cevap vermek istemedi

SölUkbaşının hakiki delillere müstenid tahlillerine Oemekrat Parti

milletvekilleri yalnız gürültü i!e mukabele edebildiler.

Partilerinin başkanı olan Adnan Menderesi mutlak

bir sukuttan kurtarmanın ancak böylelikle önüne geçebildiler

Dün Kore meselesi hakkında hükümete sual soran M. P. Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı

Böİüküaşmm iik konuşması

4500 kişinin hayatı üzerinde

karar verme hakkı yalnız

Büyük Millet ¡Meclisine aittir

Büyük Millet Meclisi dün Refik Koraltan’ın Başkanlığında toplandı ve gürültülü, münaka­ şalı bir celse akdetti.

Meclisin gündeminde üç sual takriri ve Osman Bölükbaşı ile Kemal

Türkoğlu’nun gensoru öner­ gesi vardı. Meclis tam bir ekseriyetin hazır olduğu ilk içtimalardan birisini de bu­ gün yaptı. Kabine azalan da­ hil bütün milletvekilleri yer­ lerini almışlardı. Kordiplo­ matikten yaürız İngiliz Bü­ yük elçisi kendisine ayrılan loca da bulunuyordu. Samiin locası da tanıamiyle dolmuş­ tu. Osman Bölükbaşı’nın e- linde ciltli kitaplarla ve bazı dosyalarla oturduğu görülü­ yordu.

Celse açılınca Himmet ölç- men’in Bayındırlık Bakanlı­ ğından sorduğu bazı sualleri ihtiva eden takririne Haşan

Polatkan cevap verdi: Müteakiben gensoru ö- nergesinin müzakeresine geçildi. Refik Koral- tan bir defa daha gensoru önergesini okuttu, ve bu önergenin sonundaki «bu şartlar altında

--N

Dünkü gensoru mirakerelerinde

s a d e c e e k s e r i ye n it L k f K c j l t ' .'.Idv-ü'-1

için, düşmekten kurtulan baı-

bakan Adnan Menderes

hükümet iş başında kalamaz* cümlesi meclis­ te ilk gürültüye sebep oldu. Demokratlar bu cümleye çok sinirlenmiş olacaklar ki, o senin telâkkin diye bağırdılar, önergenin okunma­ sından sonra, Başbakan Men­ deres söz aldı, ağır adımlarla kürsüye çıktı. Elinde bir bü­ yük zarf tuttuğu görülüyor­ du. Menderes kürsüde gözlü­ ğünü temizledi ve elindeki bir tomar kâğıdı okudu. Menderes bu yazılı konuş­ masında Kore’ye asker gön­ derme kararının neden alın­ dığını izah etti. Birleşmiş Milletlere ahdi bağlarla bağ­ landığımızı ve esasen Birleş­ miş Milletler anayasasında mevcut 39 ve daha sonraki maddelerin üye devletleri bu şekilde bir karar almağa zorladığını, bu anayasanın 42. inci maddesi gereğince alman kararların ve ahdi bağların tatbik mevkiine konulması gerektiğini söyledi. Menderes bizim anayasamızın 26. inci madde­ sine de temas etti ve Kore’ye asker gönderme

(Devaamı Sa. 4 Sü. 1 de)

Başbakandan, Standard birlik meselesini soran Mardin milletvekili Kemal Türkoğlu

Bölûkbaşının ikinci konuşması

Türk Devletinin Emniyeti

Sağlanmadan Koreye Asker

göndermenin aleyhindeyiz

«Başbakan Adnan Menderes’in Gensoru takririne verdiği cevap­ tan sönıa. Millet Partisi temsilcisi Osman Bölükbaşı söz alarak par­ tisi namına görüşünü bildirmeğe başladı:

— Muhterem arkadaşlar söze başlamadan evvel, hepimiz için a- ziz olan idealler uğrunda canlarım feda etmiş bulunan şehitlerimizin manevi huzurunda huşu ile eğüir ve orada çarpışan kahramanlarımı za muvaffakiyetler dilerim. (Bravo sesleri, alkışlar)

Bölükbaşı sözlerine devamla: — Bizim gensoru takririmizi, aşı n bir hassasiyet perdesi altında muhtelif maksatlarla baltalamak is­ temektedirler. Meclise bu gensoru­ yu getirmemizi politika oyunları vesilesi yapmak istiyenler, açıkça bilmelidir ki, Büyük Millet Meclisi kubbesi altında görüşülmiyecek hiç birşey, hiçbir mesele tasavvur dahi edemiyorum. Bu meseleyi bir par­ ti meselesi olarak getirdiğimiz yo­ lundaki zahapların tadil edilmesi­ ni rica ederim. Belki Kore

mese-B i r t a s l a

Gelde arama

Derlerdide inanmazdım: — Meğer İstanbuluıı ener­ jik Valisi Fahreddin Kerim üstadımız ne kadar da hak­ lıym ış, ne kadar da hak­ lıymış!..

Hayır onun gece kondu- lara su götürüşünden bah­ sedecek değilim. Türbeleri açış nutuklarını da sena etm eğe niyetim yok. Ve Balıkhaneye yaptığı bas­ kınlar da bizi ilgilendir­ mez. Hiçbirisi, hiçbirisi de­ ğil bunların.

Ben, bu boyu küçük aklı büyük doktorumuzun akie- dipte sarhoşlara iğne edi­ şine bayıldım, doğrusu!

Üstad, şöyle enjeksion çantasını alıp, bir yol An- karamıza kadar da uzansa biçde fena olmayacak hani!

— ? ? ? ...

— Niçiııi filânı yok a dostlar. Baksanıza Zafer sarhoşlarının attıkları nağ- ralardan koca şehir meyha­ neye döndü.

İ k i k u ş

leairü kondi zaviyelerinden Sstisr mar etmiş olanlar bulunabilir. Mil let Partisi, bu düşünce ile hareket ederek köy köy dolaşıp gözlerine sarımsak sürerek ağlıyanları mil. let muvacehesinde takbih etmeği bir vazife bilir.

Başbakan diyor ki: dünyanın fevkalâde günler yaşadığı bir za­ manda meseleyi Meclis kürsüsüne getirmekte memleket için fayda yoktur, zarar vardır. (Öyle söyle­ medi sesleri)

Osman Bölükbaşı devamla: «— Bu sözü söyleyenler (Bun­ dan sonra etrafı müthiş bir görül tü kapladı. Her kafadan bir ses çıkıyor, Demokrat milletvekilleri Bö’ükbaşının sözlerini kesiyorlar-

(Devaamı Sa- 4 Sü, 1 de)

Bîr Vatandaşın müdafaa

hakkına tecavüz edildi

Biz, meşru Cumhurbaşkanına her vesile ile saygımızı izhar ve ifade

etmekle beraber, onun ismi karışan bir davayı ince politika oyunları

zaviyesinden ketmetmek için hiç bir sebep göremiyoruz

14 Mayıs seçimlerine kadar, mak- yevelin tekmil hünerlerini kendi­

lerine mücadele prensibi yaparak muhalefet maskesini suratlarına geçiren demokrat adlı teşekkül

milletin ulûvvü cenabından, fay­ dalanarak, iktidara geçtikten sonra da ayni sakîm, sun’î aldatıcı ve iz- ansızca metodu millet namına istis mar etmekten haya etmemişlerdir.

Dün Meclis bahçesinde müzakereleri büyük bir alâka ile takibeden halk kitlesi (Foto: Nazif Yarman)

Muhalefet hatiplerini alkışlayan halk

Göçmenlere yardım

bir seferberlik

mahiyetinde ele alındı

Vilâyette toplanan komisyon

15 Aralıktan itibaren teber-

ruat kabulüne başlanacak

Ankara vilâyetinde barındırıla­ cak göçmen ailelerinin iaşe ve is­ kân işleri üzerindeki çalışmalar hemen hemen sona ermiş bulun­ maktadır.

Merkez ve mülhak ilçeler göç­ men aileleri için evler tefrik ede*

(Devamı Sa. 4 Sü. 4 de)

Meclis bahçesinden dün

zorla kapı dışarı edildi

Bu hale müteessir olan D. Partili Vatandaşlar

bile büyük bir yeise kapılarak

Partiden istifa ettiklerini alenen bağırdılar

Kendi zavallı cirimlerine bakma­ dan, halka mirasyedice vaadlerde bulunan, askerliği kaldıracaklarım, vergilerin üzerine sünger çekecek ldrini, hayat seviyesini yüksel ter

(Devamı Sa. 4 Sü. 6 da)

Osman Bölükbaşı, Başbakanın ikinci defa verdiği izahattan sonra tekrar kürsüye gelerek Başbaka­ nın sözlerine cevabım vermeğe baş ladı: Bölükbaşı’nın sözlerinden bü yük bir tehevvüre kapılan D. P, milletvekilleri mütemadiyen Bölük başının sözlerini kesiyorlardı. Bu­ nun üzerine Bölükbaşı şöyle söy­ ledi:

«Amma Başbakanınız konuştuğu zaman kuzu gibi dinliyorsunuz.

Bu sırada büyük bir gürültü kop tu ve (Kuzu gibi diyemezsin esas hakkında konuş!) sesleri yükseldi.

Bölükbaşı devamla: «Evet Baş­ bakanınızın sözlerini kuzu gibi din Jiyorsunuz! Buna mukabil benim cevabımı böyle karşılıyorsunuz!.

Salonda tekrar: (kuzu gibi diye­ mezsin! sesleri yükseldi)

Bölükbaşı:

«— Ben vakıayı söylüyorum... kuzu gibi dinliyorsunuz!...

Demokrat Parti sıraları: Kuzu sensin!.

Bölükbaşı — Ben hakikati söyle diğime kaniim. Siz ne hüküm ve­ rirseniz veriniz.

D. P. milletvekilleri — Sözlerini geri alsın. Kimse kuzu değildir.

Bölükbaşı — Başbakanı sükûnet

İbret Levhası

Bir memleketin iç ve dış politikasının en mühim

bir meselesi, bir «gensoru» mahiyetinde Büyük Mil­

let Meclisinde görüşülüyor. Orada fikirler çarpışacak,

milletvekilleri kaııaatlarım izhar

edecektir... Fakat

hayır, böyle olmuyor, sırf ekseriyet hakimiyetine da­

yanan iktidar mensupları, muhalefetin sesini boğmak

için mütemadiyen gürültü, mütemadiyen, tecavüz yo­

luna sapmak cihetini iltizam ediyor. Ve bu da yetmi­

yormuş gibi, tarafsız olması lâzım gelen Meclis Baş­

kanı, Gensorunun asıl sahiplerine bile kendilerini ve

tezlerini müdafaa için söz hakkı tanımıyor. Teşri ha­

yatımızda bir ibret levhası olan bu hazin hikâyeleri

bütün teferruatıyla yarından itibateıı içimiz sızlaya

Jo dinlediğiniz için kuzu gibi de­ dim! isterseniz Kurt olunuz!.

D P. sıralarından — Zamanında Kurt zamanında kuzu olmasını bi­ liriz.

Bu muhavere üzerine salonu müt hiş bir gürültü kapladı. Bölükbaşı «haysiyet yalnız sizde değildir, be­ ni demir perde arkası fikirler söy­ lemekle ifjıam ettiler. Bu sırada Bölükbaşı Köprülü’yii işaret ede­ rek «Bu adam!...»

Abdurrahman Boyacıgiller — Sen Köprülü’ye, adam diyemezsin!.

(Devaamı Sa. 4 Sü. 3 de)

Türkiye ve Hindistanın

müşterek his ve

medeniyeti

Dün şehrimizde bir konferans

veren Pröf. Nag dedi ki:

«Eğer Togar Atatürk’ün

soyundansa Togar ağa-

beysi ve Gaııdi’de onun

kardeşidir.»

Hindistanın Kalküta üniversi­ tesi eski Tarih v e Arkeoloji Pro fesörü Doktor Kalidas Nag dün Ankara Üniversitesi Dil ve Ta­ rih Coğrafya Fakültesi salonun da Atatürk ve Hindistan m ev­ zulu bir konferans vermiştir.

Konferansta Ankara Üniversi- seti Rektörü Profesör Hikmet Birant Hindsitan Sefareti A n­ kara maslahat güzarı ye profe­ sör ve talebelerden müteşekkil bir kalâbalık bulunuyordu. Kon feransı Dil Tarih Fakültesi D e­ kanı Profesör Bekir Sıtkı B ay­ sal kısa bir hitabe ile açarak Hint âlim inin vereceği bu kon­ feranstan dolayı kendilerine te­ şekkür etm iş ve alimin şimdiye kadar yirmiden fazla eser yaz-

(Devamı Sa. 4 Sü. 5 de)

Meclis başkanlığına Kore’ye giden askerlerimiz hakkında Millet Partisi Kırşehir

Milletve-küi Osman Bölükbaşı

ve

Müs­ takil M illetvekillerinden Kemul

(Devaım Sa. 4 Sil. 5 de)

Eğitim bakanlığı teşkilât

kanunu hazırlandı

Millî Eğitim Bakanlığı tara­ fından yeni teşkilât kanununun hazu'lanmasma ait çalışmalara başlanmıştır.

Bu çalışmalar neticesinde hazırlanacak omumi bir taplan tıda bir kere daha gözden geçi rildikten sonra kanun tasarısı B. M. M. ne sevk edilecektir.

Bir ay zarfında hazırlanaca­ ğı tahmin edilen yeni teşkilât kanunu tasarısının bir madde­ sine göre, bütün öğretmenleri yetiştirici mlüesseseleri idare et­ m ek üzere Millî Eğitim Bakan­ lığında bir genel müdürlük

kurulacaktır. Halkı Meclis bahçesinden çıkarmak isteyen polislerle vuku bulan çekişme

(2)

Sayfa : 2 K U D R E T 12 Aralık 1950

Türk Tarihinin Hamaset D estem :

— 39 —

Ver bakalım şu k âğıd ı! dedi. Ve

Ridvan beyin yazdığı mektubu aldı

Artık şüphe kalmamıştı. Serdar Mehmet Paşa:

— Bu kâğıtlarda ne yazıyor di­ ye sordu?.

Deli Haşan bunları sür’atle göz den geçirdi:

— Paşam bunlarda Estergonda bulunan halkın ve askerin mik­ tarı hakkında bir takım notlar var, fakat şu yazı onun elyazısı değil... Bir mektup bu... Evet! imzasına * bakalım: Baron Von Fiçer... Evet, Alman Baronunun mektubu. Demek oluyor ki, on­ dan da bir mektup almış.

Serdar Mehmet Paşanın alâka­ sı büsbütün arttı:

— Şunu oku bakalım!. Deli Hasaıı hem mektubu o- kudu hem de tercüme etti. Mek­ tup doğrudan doğruya Alman Kumandanı Yalgi’ye hitabediyor, Ne şekilde kandırılıp adamlariyle beraber esir edilmiş olduğunu an­

latıyor ve şöyle devam ediyor­ du: «Burada rahatımız iyidir, ve­ fakâr ve fedakâr arkadaşımız Raynhold’un delâletiyle size bu mektubu gönderebildiğimden do­ layı bahtiyarım. Asıl ve fedakâr Raynhold’un temin ettiğine gö­ re buradaki kalışımız pek kısa sürecektir. Kaledeki kuvvetler zayıfmış. Serdar Mehmet Paşa’nm bizim orduya dayanabilmesi ihti­ mali pek azdır. Alman topları Estergon kalesini bombardımana başlayıp da ilk gedikler açılır a- cılmaz buradan kaçabileceğimizi de temin ediyor. Bu iş için zin­ dancı tam beşyüz altın istiyor. Bu parayı ben cebimden verece­ ğim. Zindancıda bizimle beraber kaçacak. Tabiî Alman hatlarına vasıl ölür olmaz ilk işimiz bu sersem zindancıyı öldürüp para­ ları geri almak olacaktır.

Baronun mektubu yakında ka­ vuşmak temennileri ile sona eri­ yordu.

Serdar Mehmep Paşa, Deli Ha­ şana:

— Allah senden razı olsun oğ­ lum, dedi. Bu kadar tehlikeli biı adamı yanıbaşımda barındırıyor- mışım da haberim yokmuş. Şim­ di sen şu mektupları al. Sahte dilsizi de mahzene kilitle. Dönüp şu Rıdvan beyle bir konuşalım!

Serdar Mehmet Paşa ile. De! Haşan, bir çeyrek saat sonra ka­ rargâha avdet etmişlerdi.

Mehmet Paşa bütün misafirle­ rini topluca huzuruna kabul etti. Tabiî Rıdvan bey de onların ara­ sında bulunuyordu. Paşanın, av­ det edinceye kadar kimsenin dı­ şarıya çıkmamasını emretmiş ol­ ması, karargâhta hafif bir heye can uyandırmıştı. Ortada her hal­ de mühim bir sebep olmalı idi Fakat bu sebep ne idi? _

Tabii hiç kimse bilmiyordu. Perde çavuşu tekrar yanların? gelip de Paşanın kendilerini bek­ lemekte olduğu haberini getirine« hissedilen heyecan büsbütün art­ tı. Halbuki serdar Mehmet Paşa onları güler yüzle karşılamıştı Herkes tamam olunca:

— Ağalar, beyler! Dedi. Sizi burada bir müddet hapsettim. Bunun da mühim bir sebebi var­ dı. Düşmanın artık her dakika kaleye hücumu beklenir. Ester­ gon kalesine gülleler düşmeğe başlamadan sizlerle konuşmak is­ tedim. Alllahm izni ile Estergon kalesini kimseye verecek değiliz. Sonuna kadar çarpışacağız. Siz- lerden istediğim şey, bu gazada halikımızı ve askerleri bir kat daha gayrete getirmek için heı zamankinden daha fazla cehdet- menizdir. Tehlike büyüktür. Fa­ kat Allahın inayeti Ve sizlerin de gayretinizle bu tehlikeyi yok et­ mek kabil olacaktır. Şimdi heı kes vazifesinin başına gidebilir.

MAMNJMiKDEN

"jiaAh h u i tttî

Tnm-e

E

DiyarbakIrlI bir

|

vatandaşın şikâyeti

§

1943 senesinde Diyarbakır = Belediye müzayedesinden £ £ 3295 liraya satın aldığı arsa £ — üzerine Belediyeye ibraz etti £ £ ği plâna göre dört kat beton £ 5 arme bina yaptırmağa başlı- £ £ yan ismi bizde mahfuz bir £ £ vatandaş şu şikâyette bulun- £ 5 muştur: £ £ «Birkaç C. H. P. mensubu- £ £ nuıı bu inşaatı kıskanmaları j£ £ üzerine iki katı tamamlanan £ £ evim için bir yıkmak kararı £ £ çıkardılar. Damştaya dâva et £ £ tim. Hakkım tanınarak 8 A- £ £ ralık 1948 tarihinde tekrar £ £ inşaata başlamaklığım huşu- £ £ s’u mezkûr Belediye Başkan- £ £ lığına tebliğ edildiği halde £ £ yine mani oldular. Bu defa £ £ İçişleri Bakanlığına ve Baş- £ £ bakanlığa müteaddit şikâyet- £ £ lerde bulundum. Hâlen de — £ Ankara’dayım. 15 gün evvel r? £ resmen Başbakanlığa ve İçiş £ £ leri Bakanlığına müracaat et £ £ tiğim halde yine bir cevap £ £ vermediler.

£ ilgililerin dikkatini çekme- :

£ ıı

izi rica ederim.»

E;

Z Vatandaşın bu natamam in *:

E

şaatı Diyarbakır Çopyan ma-

E;

E

hailesi Konya sokağındadır.

E:

E İçişleri Bakanlığının ve £

E

Başbakanlığın nazarı dikkati £

E

ni celbedeıiz. £

TıınıııııııtıııııııııııııııııııııııııııııııııT

Misafirler birer birer Paşanın eteklerini öpüp dışarı çıkıyorlar­ dı. Rıdvan bey de bunların ara­ sında idi. Tam Paşanın eteğim öperken Serdar Mahmet Paşa:

— Sen hele biraz bekle! Dedi Seninle bir şeyler konuşacağım!

Bu sözleri çok sakin bir tavırla söylemiş olduğundan Rıdvan bey en ufak bir şüphe hissetmedi:

— Emredersiniz Paşam! diye bir kenara çekildi.

Odada sadece Mehmet Paşa, Deli Haşan ve Rıdvan bey kalın­ ca Paşa tekrar perde çavuşunu çağırdı:

— Buraya bir rahle ile kâğıt ve kalem getir! Ondan sonra da içeriye kimseyi bırakma!

— Emredersiniz!

Perde çavuşu istenen şeyleri getirmiş ve dışarı çıkmıştı.

Serdar Mehmet Paşa soğukkan lılığmın zerresini kaybetmeden bu sefer Rıdvan beye:

— Otur bakalım şu rahlenin başına! Emrini verdi.

Rıdvan bey oturdu.

Paşa bir dakika kadar düşün­ dükten sonra:

— Kumandan Yalgi’ye bir mek­ tup yazmak lâzım! dedi. Sen Al­ man dilini bildiğin için söyledik­ lerimi Almancaya tercüme ederek yaz!

— Buyurun paşam!

Serdar Mehmet Paşa birkaç cümle söyledi. Ve Rıdvan bey bunları Almanca diline çevirerek yazdı.

Paşa:

— Ver bakalım şu kâğıdı! de­ di. Ve Rıdvan beyin yazdığı mek­ tubu aldı.

Evet... Ayni yazı idi. Bunda tereddüdt dahi caiz değildi.

Serdar Mehmet Paşanın başka bir kâğıtla kendi mektubunu mu­ kayese etmesinden Rıdvan bey evvellâ bir şey anlamamıştı. Son­ ra hafifçe sarardı. Şiddetli bir heyecanın başlangıcı içinde idi. Onun en ııfak bir hareketini göz­ den kaçırmıyan Deli Haşan he­ men sezdi.

Serdar Mehmet Paşa bundan sonra:

— Bu kadar yazın yetişir! de­ di. Şimdi artık seninle ciddî ko­ nuşmak lâzım. Maşallah tam biı müslüman olmuşsun! imam efen­ di, söyledi, hiç bir namazı kaçır- mıyormuşsun!

(Devamı var)

Ali özdemirin B. T.G'

Müdürlüğü aleyhine

açtığı dâva

1948 yılında Londra Dünya Olim piyatlarında Greko-Romen takı mımızda güreşirken beli çatlıyan Millî Güreşçilerimizden Ali özde- mir, diğer müsabakalara çıkama­ dığı için memlekete iade edilmiş­ ti.

Ali Özdemir’in ihmalden müte­ vellit B. Terbiyesi ve Güreş Fede­ rasyonu aleyhine açtığı 3070,- ’i ralık tazminat dâvasına dün birin ci sulh hukuk mahkemesinde de­ vam edilmiştir. Oturumda tarafla­ rın avukatları hazır bulunmuş ve dâva Ali Özdemir’in dosyasının tetkiki için başka bir güne bırakıl mıştır.

Fransız (B) Millî Takımı

Gitti

Pazar günü Millî takımımızla karşılaşan Fransız takımı dün saat 10,00 da Devlet Hava Yolları uçağı ile İstanbul’a hareket, etmiş ve kendilerini hava alanında Fransız elçilik erkânı, B. T. Genel Müdür­ lüğü ve Ankara Bölgesi mensup­ ları uğurlamışlardır.

Futbol Federasyonumuzdaki

anlaşmazlık

Futbol Federasyonu üyeleri ara­ sında uzun zamandanberi süre gel mekte olan anlaşmazlık, Fransız­ larla yapılan maçtan sonra son haddini bulmuştur.

Bazı üyelerin bu günlerde Feda- rasyon üyeliğinden istifa edecek­ leri kuvvetle söylenmektedir.

San’al bahisleri:

^Haberleri

İktisadî Devlet

Teşekkülleri Genel

Kurul toplantıları

Et, yağ ve balık mevzuları

dolayısiyle yapılan zararlar

bilhassa teııkidlere uğruyor

Geçen ayın onbirinde başlıyaıı İktisadî Devlet Teşekkülleri umu mî heyet tali komisyon toplantısı na haftada üç gün olmak üzere devam edilmektedir.

Toprak Mahsulleri Ofisi kütüp­ hane salonunda ve Rize milletveki­ li İzzet Akçal’ın başkanlığında ya pılan bu toplantılar sırasında Ofi­ sin 949 yılı çalışmaları üzerinde durulmaktadır.

Daha evvlce umumî murakebe heyeti tarafından tetkik edilen 943 bilânçosunun bilhassa et, yağ, ve balık mevzuları meydana getirdik leri zararlar bakımından tenkit e- dilmiştir. Ofisteki toplantılarda ha­ len yapılan bu tenkitler üzerinde durulmaktadır.

Diğer taraftan yapılan bu çalış­ malar neticesinde Afyon müstah­ silinin lehinde bazı kararlar alı­ nacağı söylenmektedir.

Önümüzdeki ay biteceği tahmin olunan bu tetkikler sonunda hazır lanacak olan rapor, B. M. M. sı İktisadî devlet teşekkülleri komis­ yonuna sevkedilecektir.

T. Kültür Derneği

Genel Kurulu

dün toplandı

7 Saat devanı eden müzake­

relerden sonra Prof. Nüz-

lıet Şakir Dirisu başkan­

lığa seçildi

Türk Kültür Derneği Genel Ku­ rulu dün Vakıf İşlianındaki loka­ linde toplanarak faaliyete geçmiş kongre başkanlığına Halûk Kara- mağralı ve Başkanvekilliğine Ab­ dullah Savaşçıyı seçerek 7 saat sü­ ren yapıcı tenkit ve temennilerden sonra eski yönetim kurulunu ibra etmiş ve yeni seçimlere geçilerek Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu baş kanlığa, Halûk Karamağrah Genel sekreterliğe, Necati Torun muha­ sipliğe, Abdullah Savaşçı Mustafa Hacıömeroğlu, Osman Ersoy vc Behzat Şeker üyeliğe, Prof. Remzi Oğuz Arık, Doçent Dr. Osman Tu­ ran ve Dr. Emin Bilgiç haysiyet divanına, Nejat Pamir, Mahmut Baydar Kâşif Erginkaya denetçili­ ğe seçilmişlerdir. Yeni idare heye­ ti çalışma programını tesbit için derhal hummalı faaliyete geçmiştir.

«

Atatürk lisesinden

yetişenler derneği

Ankara Atatürk lisesinde yeti­ şenler derneğinin dün toplanan genel kurulu, Kore’de dünya sulhu için kahramanca savaşan tugayımızın aziz- şehitlerini saygı ile anmış, gazi amerlerimize min­ net ve şükran duygularının ve yeni zafer dileklerinin general Tah­ sin Yazıcı’ya ulaşürılmasına oy bir­ liği ile karar vermiştir.

Adnan Saygıuı’un eserleri

Amerika’nın Sesi Radyosu, 14 Aralık Perşembe günü saat 19,15 deki Türkçe yayınında Türk kom­ pozitörü Adnan Saygun’un eserleri ni plâklarla yaymlıyacaktır.

Tanınmış İngiliz şairi Louis Mac Neice şehrimizde

Bir haftadan beri yurdumuzda bulunan tanınmış İngiliz şairi Louis ’ Mac Neice dün sabah İstanbuldan şehrimize gelm iş­ tir.

Ankara Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde İngiliz şiirinden parçalar okuyacak olan şair ayrıca Konservatuarda (Radyo­ da dram) mevzulu bir konfe­ rans verecektir.

Halkevlerinin 1946 yılına

Kadar süren Ar Kolları faaliyeti

1931 senesi Türk ocakları Halkevleri-1 2 ne kalp oluyor. Cev det Kerim Incedayı- mn daveti üzerine, ilk Ar kolu idare he1 yeti seçimine Çağa oğlundaki Türkocak ları binasına çağın dik. Sanatkârlar top 'lanmış bulunuyor,' Kol beş kişiden ınü teşekkil olacak.

Paristen dönmüş, müstakil ressamlar

birliğini kurmuş olan genç Ressamlar çetin tartışmalar ya­ pıyorlar, netice gençlerin aley­ hin çıktı. Üstelik Akademide öğretmen yardımcısı olarak bu­ lunan bu ateşli gençler, biraz sonra çil yavrusu gibi dağıtıldı.

Yaldızlı kelimelerle, vaitlerle Güzel Sanatlar alanında ilerle­ meler olacağını, halkın sanat an­ layışını yükseltileceğini, yurdun dört bucağından kabiliyetler mey­ dana çıkarılacağını, söylüyorlar­ dı.

Birinci Cihan Harbinde sanal mensupları silâhla değil, kalem ve fırça ile cepheye göndermiş­ lerdi. BeyoğLu’nda tahsis edilleıı atölyelerde, başta B. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Çallı İbrahim olmak üzere kahramanlıklarımızı ve o anın sahnelerini tuvallere ve kâğıda geçirerek ebedileştirdiler. O zamanın kısır harp içindeki zihniyetiyle bunlar yapılırsa kim bilir şimdi neler olacaktı. Yurdu­ muzun 11 ve Iilçelerinde vazife- ten bulunduğum sırada Halkevle­ rinde çalıştım. Burada bir iki mi­ sal vereceğim.

1933 - 1934 senesi Bursa Halk­ evi Ar Kolundayım. Kolun Baş­ kanı Sultan Hamit’in Çini atöl­ yesi ustalarından. Bir süsleme dershanesi (Atölyesi) açıldı. Öğ­ retmenliğini bu zata verdiler, iş bununla da kalmıyara'k, inkılâbı­ mıza ait 3-10 tablo da yaptırı­ larak Halkevinin duvarlarına a- sıldı.

Pariste ihtisasını yapmış veya bu sanat merkezinde bulunduğu söylenilen Halkevi Başkanı Dr. Niyazi’ye bu resimlerde bir sa­ nat kıymeti olmadığım, burası Türk turistik şehri olduğundan bir eenebinin hakkınızda fena propaganda yapmasına meydan

Ekseri yerlerde bu kültür müesseselerinin Re­

isliği muhitin cahil ve zengin şahıslarının elinde

idi. Kültürlü

adamlar da mevki elde

etmek

için çalışıyorlardı. Bu cümleden olarak saatçi

ve kunduracılar Ar Komitesi Başkanı ve resim

öğretmeni olmasına gayeleri bakımından

aldırış etmiyorlardı.

Yazan: Esat Subaşı

verileceğini kendiierüıe söyle­ dim ise de, her halde pek genç ol duğundan sözüm dinlenmedi. Bu durum içinde çalışamıyacağımı bildirerek çekildim.

Başka bir vilâyette iken işittim ki Başkanın vefatı üzerine bu canım tablolar bodruma atılmış, Ne yazık ki sarfedillen paralar, sanat zevkinin baltalanması mes­ uliyeti kimsenin üzerinde değil­ di. Yeni vazifemde müdür ve ile­ ri gelen zevatın ısrarı ve hattâ yazıları (Bakanlığın umumî em­ ri) ile Halkevinde çalışmalara başladım. Yapılan işleri bireı gösteriş ve grafik yükseltmek i- çiıı yapıyorlardı. Merkeze rapor gönderildikten sonra her şey ge­ lecek rapora kadar tavsıyordu.

Vilâyet merkezinde bir sergi aç­ ma teklifiniz cebinizden para sari edilmek suretiyle temin ediliyor­ du.

Ekseri yerlerde bu kültür mü­ esseselerinin Reisliğini muhitin cahil ve zengin şahısların elinde idi. Kültürlü olanlar da mevki elde etmek için çalışıyorlardı. Bu cümleden olarak saatçi ve kun­ duracılar Ar Komitesi Başkanı ve Resim Öğretmeni olmasına gayeleri uğruna aldırış edilmi­ yordu. Kolların dokuzunun da çalışması memleketin zararına dahi olsa iyi not almak için hedef tutuluyordu.

Ankara Halkevi Ar Kolu Baş­ kanı kıymetli sanatcımjz Refik Epikman’ın etrafında bir takım sivil ve askerî mütekait heves­ liler bulunmakta idi. Bunlar sa­ natçının fikirlerini ekseri meııfa- atları icabı baltalamakta, kendi­ lerine de sanatkâr payı çıkarmak tan geri kalmıyorlardı. Ya­ pılan her şey fayda yerme zarar tevlit ediyordu. Sergilerde birer

V u r Abalıya

B

iz bu günkü şartlar içerisinde ucuzluk vc tasarruf meselelerinin ko lay kolay çözülecek prob- lerden olmadığını biliyor, duk. En hassas, en muz. tarip tarafın bildikleri hal­ kın karşısına israfın, paha­ lılığın amansız düşmanı, ucuzluk ve tasarrufun mü beşşiri olmak iddiasile çı kanlar da biliyordu bunu şüphesiz. Fakat onlara rey lâzımdı, koltuk lâzımdı, ik bal lâzımdı...

İlk hamlede, devede ku­ lak kabilinden, ekmeği beş, şekeri on kuruş ucuzlatma­ nın bütçeye 50-60 milyona mal olduğu; istihsalle istih­ lak, arzla talep arasındaki sıkı münasebetlere daya nan fiat seviyelerine esas­ sız, samimiyetsiz, sathi miı dahelelerle tesir yapılama­ yacağı meydana çıkınca işin rengi değişmiştir.

Büyük halk kitlesini memnun edemeyince ğinc kendilerinden evvel gelen­ ler gibi, bir memnunlar zümresine istinat etmek zaruretini duymuşlar.. Kad

rolarda geniş ölçüde tasfi­ yelere, indirmelere cesaret edememişler.. Ve hele ucu keselerine dayanan hiç bir tasarruf tedbirine y a l ı ş a ­ mamışlardır.

O halde vur Abalıya!. Mesken tazminatı, şark taz minatı, yakacak zammı da ne oluyor? Ankaradaki mesken buhranı önlenmiş- midir? Hayır! Doğudaki şiddetli kış ve hayat zor­ lukları sona ermişmidir? Ne münasebet! Fakat bun­ ları kesmek işin kolayıdır ve bütçeye beş milyon ta­ sarruf sağlar. Memurların, hizmet erbabının gelir ver ğisini yeni esaslara bağla­ yan kanunu çıkarmanın sırası mı? Adil olacağım, gelir vergisini tatbik ede­ ceğim diye bütçeden 130 milyonluk bir gelir eksilt­ menin manası var mı!

Açık ve denksizlik yalnız bütçede değildir. Samimi, ehil, büyük çapda devlet adamı buhranı içerisinde­ yiz. «Abalı» nın çekdikle- rinin çoğu bu yüzdendir.

Turgut EVREN

Mehmet Ali bütün bunları gördü ve öğrendi. Yalnız hisseti ki bu civarda halk baydan ziya­ de Molla Hüseyine bağlıdır. Her­ kes onun bir işaretine bakmakta­ dır. Molla Hüseyin, Mehmet Alinin gelmesi şerefine askerlerine âde­ ta bir geçit resmi tertip ettirdi. Onun kim olduğunu gören halk ve askerler kendisini çılgınca al­ kışladılar. Ertesi günüMolla Hü­ seyin Mehmet Aliye bir vaızda bulunmasını rica etti, O da bu­ nu kabul edince keyfiyet ilân o- lundu. Halk, kasabanın şimalin deki büyük düzlükte toplandı. Tâ on saatlik köylerden gelenler ol­ muştu. Meydan iğne atılsa yere düşmiyecek kadar kalabalıktı. Mehmet Ali yanında Molla Hüse­ yin bulunduğu halde görününce herkes sustu. Genç adam ağır a- dımlarla kendisi içift kurulmuş olan kürsüye çıktı. Lâkin oturmı- yarak ayakta durdu. Kalabalığı den geçgözden geçirdikten son­ ra en uzakta bulunanların bile duyabileceği heyecanlı ve müessir bir sesle söze başladı:

— Ey Ehli beyan, ey hakikat nurunu dünya gözüyle seçebilip bu ezelî ışığa kavuşan ve onun etrafında toplanan mesut kişiler!..

J M V m v 7

t a ç

D in î T a rih i R o m a n —

Nebilimiz babın himmeti sizinle beraber olsun!

Sessiz meydan bir anda dadı:

uğul-—Himmeti beraber olsun! Sonra yine ortalığı ayni sükût kapladı.

Mehmet Ali devam etti: — Bilirsiniz ki, ezelî nurun son tecelli ettiği ayna babdır. Şimdi bu nur ondan aksederek bütün dünyayı aydınlatmağa başlamış­ tır. Bu nur, onun himmetiyle gö­ zümüzün nuru ve kalbimizin sü­ rürü zerintac tahirede de parla­ mağa başladı. Ehli beyanın kimi babdan, kimi tahireden hakikat ve kıymet ateşiyle yanmışlardır Ben, susmamış ruhumla bu heı iki pınardan da içtim ve bu lıeı iki meş’aleden de tutuştum. Bu

— 40 —

ateşle yana yana mahvolup cis­ min ağır sıkletinden kurtuldum.

Dünyada biricik hakikat bab- dır. Onu bilen ve kabul edenler, emirlerine kat’î şekilde itaat eder­ ler. Onun iradesine aykırı hare­ ket edenler, her kim olursa ol­ sunlar bizden değillerdir.

Şimdi, bab bizden ne istiyor, bunu konuşalım!

Bab diyor ki:

— Allah birdir. Her şeye ka­ dirdir. iyilik, güzellik, bilgi, mer­ hamet, şefkat, kudret, azamet onda daha fazla olamıyacak ka­ dar mükemmel şekilde, yani ke­ mal halinde mevcuttur. Bu mev­ cut oluşun başlangıcı yoktur, ya­ ni daima mevcut idi. Sonu yok- dur, yani daima mevcut olacak­ tır.

Allah, bilinmek istedi ve ken­

disini bilelim diye bizi yarattı. Bizi yaradışındaki örnek bizzat kendisidir. Yukarıda saydığımız ve saymadığımız bütün sıfatlarıy­ la tecelli ederek kâinatı ve âlem­ leri hasıl ettikten sonra bu sı­ fatlarıyla tecelli ederek insanı yarattı. Sonsuz olan kâinatın ha­ sıl olduğu ayni tecelli ile insan hasıl olmuştur. Şu halde insan kâinata bedeldir. Her insanda; iyilik, güzellik, bilgi, merhamet, şefkat, kudret ve azamet mevcut­ tur. Lâkin gizli ve işlenmemiş haldedir. İşte, büyük mürşidle- rin vazifesi bunları meydana çı­ karmaktır. Peygamberler, evliya­ lar ve hakikî müctehitler bunun içm gelmişlerdir. Bab da bunun için geldi.

Ey ehli beyan, Bab diyor ki: — Allah birdir, her şey ondan- dır ve ona dönecektir. Biz de on- danız ve ona döneceğiz (1)

Al-otorite olan bu ele­ manların kopya re­ simlerinin teşhirine göz yumulduğu hal­ de bunların dışında refüze olan resimle­ rin de zamanın aza­ metli Halkevi Reisi nin emri ile teşhire arzediliyordu.

Gayesi gösteriş ve propaganda olan söz de galerisi: Mensup larına ve Ankara­ daki ressamlara has redilmişti. Bu yer son zamanlarda ise İstanbulda kapalı çarşıdaki kop yacı tabelâcı dükkânlarına dön­ müştü.

Devamlı olarak resim sanatı hakkında konferanslar, muhtasaı sanat tarihi desrleri kaliteli res­ samlarımızın eserlerinden müte­ şekkil küçük Müze ve Galeı-ileı öğretici mâhiyette Gaip sanatkâr­ larının devir devir büyük renkli kopya eserlerinden sergiler, ilh. yapmak suretiyle halkın sanat görgüsünü, zihniyetini, bilgisini tenvir etmek, iyi yola çevirmek gayeleri güdüleceğine Türk’ün tarih boyunca kanında mevcut a- sîl zevki baltalanıyordu.

Garp âleminde muhtelif isimler altında halk Üniversiteleri ola­ rak seçkin profesörler ve müte­ hassıslarla milletin hizmetine ko nulan bu müesseseler hususî teş­ kilâtlarla idare edilmektedir.

Her resim öğretmeninin sanal atölye öğretmenliği yapamıyaca- ğı gül gibi aşikârken çini ve di­ ğer sanat ustalarına resim der<; verdirmek mütekaitlerin de ayn: safta sanatkâr gibi göstererek böyle teşkilâtsız ve na ehil eller de gökten zembü ile inecek ka­ biliyetler, Sanatkârlar beklendi.

Çat pat resim yapanlara yapı lan yardımlar menfaat kesilincı heveslerinin de kesildiği görülü­ yordu.

Sanatkârların yurt gezisi, Cum huriyet Halk Partisinin tertip et­ tiği bü gezi sanatkârlara yurdı tanıtmak, yurttan tablolar temir etmek gayesiyle yapılıyordu. D grupunun Akademi çevresi içinde ve dışında bulunan azalan ile, buna ilâve edilen üç beş sanatkâr hariç büyük İllerdeki Halkevleri Reislerinin, zamanın nüfuzlu mil­ letvekillerinin tavassutu ile sa­ natkâr olmıyanlar. Resimle biı iki sene boş zamanlarında meş­ gul olmuş olanlar ressam, sanat­ kâr gibi seyahata gönderildi.

Bereket versin D grubu ve A- kademi hocaları bu seyahate iki­ şer defa gitmek suretiyle bu za. rarı kısmen olsun önlemiş oldu­ lar.

Bir arkadaşın anlattığına gört gönderilenlerden sanat ve res­ samlıkla ilgisi olmıyanlardan biı kaçı mıntakasında üç beş gür. kalarak kartpostallarla evine dönmüş, resimleri bus uretle ha­ zırlamıştır. Diğer biri ankara’da bir parkta yarım kalan seyahat resmini ikmal etmiş. Böylece fa­ aliyet sanatın ve sanatkârın de ­ ğerinin anlaşamamasına ve dü­ şürülmesine kâfi bir yardım ol­ muştur,

Yetişmiş ve yetişecek olan sa­ natkârlar bu hegemonya içinde harcandı.

Sanat; himaye edilecek tanı­ dıklar için gelir vasıtası oldu Fakat 1946 dan sonra bu yardım ve çalışmalar tamamen durmuş­ tur.

İşte Ar Kolları faaliyeti, işte Cumhuriyet Halk Partisinin Sa­ natkârlara yardım diye vasıflan­ dırdığı 15 maddelik bilanço.

Spor Musahabeleri

Toprak Mahsulleri Ofisi yönetim, kuruluna bir tayin Bir müddetten beri açık b u ­ lunan Toprak Mahsulleri Ofisi yönetim kurulu başkanlığına es ki M illetvekillerinden İsmaı1 Hakkı Vural tayin edilmiştir.

lahtan başka korkulacak ve on­ dan başka kuvvet sahibi yok­ tur. (2) İyi ve kötü, daha doğru­ su kötü sayılan hakikatte iyi o- lan her şey ondandır.

Allah insanları muhabbetinden yarattı, şu halde insanlar birbir­ lerini sevmelidir. Başkasını se­ ven, Allahın yarattıklarına mu­ habbet bağlayan hakikatte Allahı sevmiş ve ona muhabbet bağla­ mış olur. Bunu asla unutmayınız. Her insan kalbi Allahın evidir, onu kıran Allahın evini yıkmış olur. Her insanda Allahın izzeti mevcuttur. Bu izzete dokunan Al­ lahın izzetine dokunmuş olur.

— Ey ehlli beyan... Allahın insanlara bahşettiği en büyük ni­ met, hürriyettir! Her iyilik hür­ riyette mevcuttur, insanlar an­ cak hür olarak yaşadıkları ka­ dar iyilik ve kötülüğü idrâk e- der, bilip doğru yolu seçerler. Hürriyetten tnahrum olan insan, her şeyden

(Devamı var)

(1) İnna lil-lâhi ve itina xley- hi raciûn.

(2) IA havle ve lâ kuvvete il­ lâ MU Ah.

Boks Takımımızın

İtalya ve Avus­

turya Seyahati

İd a r e siz c ilik y ü zü n d en b e k le n ile n d e n d aha t'enu

bir n e tic e ald ık . Y azan:

Ra$it GİRAY

Boks takımımız 5 Aıalık tari­ hinde yurda dönmüş bulunmak­ tadır. 20 Kasımda İtalya’da Ital­ yan millî boks takımına ve 24 Kasımda Viyana’da Avusturya temsili takımına karşı iki maçı da büyük fark ile kaybettik. Ve bizce işlenilen başlıca hata da kafilemizin başında gelen idareci­ lerimizin idaresizliğidir.

Türk takımı hareket ederken 11 Kasımda bir yazı yazmış ve hazırlıklarımızın eksik olduğunu, ekibin iyi teşkil edilmediğini etraf lıca anlatmıştık. Burada ikinci bir defa bunların tekrarını lü­ zumsuz görüyoruz. Fakat mü­ him noktalarını da kaydetmeden geçemiyeceğiz.

Seyahatten iki ay kadar evvel Ankara’da bir millî takım seçme müsabakaları yapılmış ve kampa alınacak boksörler tesbit edile­ rek, ajanslar, gazeteler vasıtasiy- le kendilerine ve spror efkârına duyurulmuştu. Fakat sonradan tahsisatın temininde çekilen güç­ lük ve B. T. Teşkilâtının istik­ baline doğru M. E. Bakanlığınca atılan bazı adımlardan sonra bu teması yapmak hakikaten zor­ laşmıştı. Bütün bunlara rağmen 10 gün kadar Ankara’da yapılan bir kamptan sonra 10 Kasımda İtalya’ya hareket edildi. Takını şu şekilde teşkil edilmişti:

51 kiloda Seindik Erciş, 54 ki­ loda Dğan Karaca, 57 kiloda Hüsnü Özarı, 60 kiloda Mustafa İnci, 63,5 kiloda Vural İnan, 67 kiloda Ali Melek, 71 kiloda Ay­ han Eryılmaz, 75 kiloda Kâmil içli, 80 kiloda Suphi Okur, Ağır­ da Şahan Minasyan, ve yedek o- larak da Oktay Kolçakoğlu.

Evvelâ şunıu tebarüz ettirmek isteriz ki, Kenan Yargan müs­ tesna diğer idareciler bokstan katiyen anlamıyan kimseler de­ ğillerdir. Ve bunun neticesi ola­ rak da boksörlerimiz vapur seyahatleri dışında bir çok müşkülâtlarla karşılaşmışlar ve bu hal onların ringte tam kıy­ metlerini ortaya koymalarına mani olmuştur.

Talimatnameye göre, yatıp kalkma ve yeme içmelerden son­ ra bir sporcuya bu gibi seyahat­ lerde zarurî masraf karşılığı ola­ rak günde iki lira verilir. Bütün seyahat mtiddetince boksörleri­ mize verilen 16882 liret ile 172 Avusturya şilinidir.

İlk defa memleket dışı bir se­ yahat yapan sporcu ise bütün ih­ timalleri hesaplıyamaz. İyi bir i- dareci kafilesinde bulunan genç­ lerin maddî bakımlarıyla her şe­ kilde yakından alâkalanmak mecburiyetindedir. Trenlerde ve vapurlarda, misafir bulunan men; leketin vazifesi dışında idmanlar: kadar yiyecekleriyle de meşgul olması lâzımdır. Fakat bu taraf maalesef ihmal edilmiştir. Bir hafta kadar kalınan Napoli’den sonra ellerinde paralan biten boksörlerimizden bazıları, Viya- na’ya kadar yemek yememişler­ dir. Bunu gördüğü halde kafile başkanı katiyen tedbir almamış­ tır. Bir lokantada parası olmadığı için yemek yiyemiyen boksöre ancak bir çay ikram etmiye kal­ kışmıştır. O ne tecellidir ki aynı boksör doktorun yaptığı enjeksi­ yonlarla Avusturyadaki maçını kazanmıştır.

Gardan otele giderken dahi sarfedilen otomobil paraları bok­ sörlerin yevmiyelerinden kesil­ miştir. Şimdiye kadar hiç bir spor kafilemizin yaptığı seyahatlerde bu gibi hareketlere asla raslan­ mamıştır.

Mağlûp olarak ringten inen bir boksörümüzü teselli etmek var iken (— Amma da dayak yedin yahu) diye hitap eden bir fede­ rasyon başkanınm hâlâ B. T. teş­ kilâtımızda kalması aciz midir? Şimdiye kadar mücadele edilen zihniyet ne idi acaba?

Yapılan maçlardan maalesef günü gününe haber alınamamış tır. Alınan haberler de maalesef na tamamdı. Ve hattâ üç maç bile yaptığımız zehabına kapıl­ dığımız oldu.

Şüphesiz gençlerimiz terbiye, sportmenlik ve tevazu bakımın­ dan Türk’ün asil karakterini her şeye rağrnan dışarıda lâyıkiyle göstermişlerdir. Ve biz buriâ e- miniz.

Danyal Akbel’den istirhamımı! şudur:

Kafile başkanından alman ra pordan gayri bir de bu seyahati katılan boksörlerimizden yazılı rapor isteyiniz. Yapılan seyaha­ tin şekli ancak o zaman gözleri­ niz önünde tam manasıyla teces- süm edecektir. Bunu gençlik adı­ na rica ediyoruz.

Birinci Sınıf İç Hasta- ı >

lıkları Mütehassısı

DOKTOR

Mesih Sabih Akbal

Yenişehirde Hanımeli sokağın ( , da 32 No. lu apartmandaki < > muayenehanesinde hastalarını 11

te vadi etmektedir. 1 ’ Tel: 22426 ( ‘

Referanslar

Benzer Belgeler

- Ekonomik ve Sosyal Konsey - İnsan Hakları Konseyi - İnsan Hakları Komisyonu - Uluslararası Adalet Divanı - ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) - İnsan Hakları

Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin

• Uluslararası barış ve güvenlikle ilgili konularda Güvenlik Konseyi’nin

• Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve

TED Kocaeli Koleji, tüm dünyada Dünya Çevre Eğitim Vakfı (FEE) tarafından organize edilen, ülkemizde ise Türkiye Çevre Eğitim Vakfı’nın (TÜRÇEV) faaliyetleri

Şirket sahibi ya da yetkililerine yöneltilen “Sizce teşvikler sayesinde Düzce İli’nde yeterli ve beklenen ölçüde yeni yatırımlar oldu mu?” sorusuna 23 firma %

Ayhan Işık Sokak'ta altı ay önce açılan Ritüel Kafe, haftanın belirli günleri sanat ve edebiyat dünyasının ünlü isimlerini sevenleriyle buluşturuyor.. Farklı

Önemli bir stokastik süreç sınıfı olan Markov zincirinin genel yapısı, başlangıç dağılımı, geçiş olasılık fonksiyonu ve geçiş matrisi ile