GÜNLÜK SİYASİ DEMOKRAT GAZETE
Y A R I N
Hikmet Bayur’un
Gensoru müzakerelerine
ait başyazı
S A Y I S I 10 Kuruştur.Tesis
Tarihi î 1946 Telgraf Ad. KUDRETS a l ı
Ankara İstanbul Cad.1S8
FostaKutusu 69
1 2 Yası İşleri Md. 13214 A K A L I K t lin • Abone: 10216 1 9 5 0Dün Mecliste Gensoru müzakereleri yapılırken Osman Bölükbaşı dedlki :
Tiirk Devletini Kereye Asker Gönderme
Mükellefiyetine Sokan Hiçbir Şart Yoktur
Koreye yeniden asker gönderilip gönderilmiyecegi sualine Başbakan cevap vermek istemedi
SölUkbaşının hakiki delillere müstenid tahlillerine Oemekrat Parti
milletvekilleri yalnız gürültü i!e mukabele edebildiler.
Partilerinin başkanı olan Adnan Menderesi mutlak
bir sukuttan kurtarmanın ancak böylelikle önüne geçebildiler
Dün Kore meselesi hakkında hükümete sual soran M. P. Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı
Böİüküaşmm iik konuşması
4500 kişinin hayatı üzerinde
karar verme hakkı yalnız
Büyük Millet ¡Meclisine aittir
Büyük Millet Meclisi dün Refik Koraltan’ın Başkanlığında toplandı ve gürültülü, münaka şalı bir celse akdetti.
Meclisin gündeminde üç sual takriri ve Osman Bölükbaşı ile Kemal
Türkoğlu’nun gensoru öner gesi vardı. Meclis tam bir ekseriyetin hazır olduğu ilk içtimalardan birisini de bu gün yaptı. Kabine azalan da hil bütün milletvekilleri yer lerini almışlardı. Kordiplo matikten yaürız İngiliz Bü yük elçisi kendisine ayrılan loca da bulunuyordu. Samiin locası da tanıamiyle dolmuş tu. Osman Bölükbaşı’nın e- linde ciltli kitaplarla ve bazı dosyalarla oturduğu görülü yordu.
Celse açılınca Himmet ölç- men’in Bayındırlık Bakanlı ğından sorduğu bazı sualleri ihtiva eden takririne Haşan
Polatkan cevap verdi: Müteakiben gensoru ö- nergesinin müzakeresine geçildi. Refik Koral- tan bir defa daha gensoru önergesini okuttu, ve bu önergenin sonundaki «bu şartlar altında
--N
Dünkü gensoru mirakerelerinde
s a d e c e e k s e r i ye n it L k f K c j l t ' .'.Idv-ü'-1
için, düşmekten kurtulan baı-
bakan Adnan Menderes
hükümet iş başında kalamaz* cümlesi meclis te ilk gürültüye sebep oldu. Demokratlar bu cümleye çok sinirlenmiş olacaklar ki, o senin telâkkin diye bağırdılar, önergenin okunma sından sonra, Başbakan Men deres söz aldı, ağır adımlarla kürsüye çıktı. Elinde bir bü yük zarf tuttuğu görülüyor du. Menderes kürsüde gözlü ğünü temizledi ve elindeki bir tomar kâğıdı okudu. Menderes bu yazılı konuş masında Kore’ye asker gön derme kararının neden alın dığını izah etti. Birleşmiş Milletlere ahdi bağlarla bağ landığımızı ve esasen Birleş miş Milletler anayasasında mevcut 39 ve daha sonraki maddelerin üye devletleri bu şekilde bir karar almağa zorladığını, bu anayasanın 42. inci maddesi gereğince alman kararların ve ahdi bağların tatbik mevkiine konulması gerektiğini söyledi. Menderes bizim anayasamızın 26. inci madde sine de temas etti ve Kore’ye asker gönderme
(Devaamı Sa. 4 Sü. 1 de)
Başbakandan, Standard birlik meselesini soran Mardin milletvekili Kemal Türkoğlu
Bölûkbaşının ikinci konuşması
Türk Devletinin Emniyeti
Sağlanmadan Koreye Asker
göndermenin aleyhindeyiz
«Başbakan Adnan Menderes’in Gensoru takririne verdiği cevap tan sönıa. Millet Partisi temsilcisi Osman Bölükbaşı söz alarak par tisi namına görüşünü bildirmeğe başladı:
— Muhterem arkadaşlar söze başlamadan evvel, hepimiz için a- ziz olan idealler uğrunda canlarım feda etmiş bulunan şehitlerimizin manevi huzurunda huşu ile eğüir ve orada çarpışan kahramanlarımı za muvaffakiyetler dilerim. (Bravo sesleri, alkışlar)
Bölükbaşı sözlerine devamla: — Bizim gensoru takririmizi, aşı n bir hassasiyet perdesi altında muhtelif maksatlarla baltalamak is temektedirler. Meclise bu gensoru yu getirmemizi politika oyunları vesilesi yapmak istiyenler, açıkça bilmelidir ki, Büyük Millet Meclisi kubbesi altında görüşülmiyecek hiç birşey, hiçbir mesele tasavvur dahi edemiyorum. Bu meseleyi bir par ti meselesi olarak getirdiğimiz yo lundaki zahapların tadil edilmesi ni rica ederim. Belki Kore
mese-B i r t a s l a
Gelde arama
Derlerdide inanmazdım: — Meğer İstanbuluıı ener jik Valisi Fahreddin Kerim üstadımız ne kadar da hak lıym ış, ne kadar da hak lıymış!..
Hayır onun gece kondu- lara su götürüşünden bah sedecek değilim. Türbeleri açış nutuklarını da sena etm eğe niyetim yok. Ve Balıkhaneye yaptığı bas kınlar da bizi ilgilendir mez. Hiçbirisi, hiçbirisi de ğil bunların.
Ben, bu boyu küçük aklı büyük doktorumuzun akie- dipte sarhoşlara iğne edi şine bayıldım, doğrusu!
Üstad, şöyle enjeksion çantasını alıp, bir yol An- karamıza kadar da uzansa biçde fena olmayacak hani!
— ? ? ? ...
— Niçiııi filânı yok a dostlar. Baksanıza Zafer sarhoşlarının attıkları nağ- ralardan koca şehir meyha neye döndü.
İ k i k u ş
leairü kondi zaviyelerinden Sstisr mar etmiş olanlar bulunabilir. Mil let Partisi, bu düşünce ile hareket ederek köy köy dolaşıp gözlerine sarımsak sürerek ağlıyanları mil. let muvacehesinde takbih etmeği bir vazife bilir.
Başbakan diyor ki: dünyanın fevkalâde günler yaşadığı bir za manda meseleyi Meclis kürsüsüne getirmekte memleket için fayda yoktur, zarar vardır. (Öyle söyle medi sesleri)
Osman Bölükbaşı devamla: «— Bu sözü söyleyenler (Bun dan sonra etrafı müthiş bir görül tü kapladı. Her kafadan bir ses çıkıyor, Demokrat milletvekilleri Bö’ükbaşının sözlerini kesiyorlar-
(Devaamı Sa- 4 Sü, 1 de)
Bîr Vatandaşın müdafaa
hakkına tecavüz edildi
Biz, meşru Cumhurbaşkanına her vesile ile saygımızı izhar ve ifade
etmekle beraber, onun ismi karışan bir davayı ince politika oyunları
zaviyesinden ketmetmek için hiç bir sebep göremiyoruz
14 Mayıs seçimlerine kadar, mak- yevelin tekmil hünerlerini kendi
lerine mücadele prensibi yaparak muhalefet maskesini suratlarına geçiren demokrat adlı teşekkül
milletin ulûvvü cenabından, fay dalanarak, iktidara geçtikten sonra da ayni sakîm, sun’î aldatıcı ve iz- ansızca metodu millet namına istis mar etmekten haya etmemişlerdir.
Dün Meclis bahçesinde müzakereleri büyük bir alâka ile takibeden halk kitlesi (Foto: Nazif Yarman)
Muhalefet hatiplerini alkışlayan halk
Göçmenlere yardım
bir seferberlik
mahiyetinde ele alındı
Vilâyette toplanan komisyon
15 Aralıktan itibaren teber-
ruat kabulüne başlanacak
Ankara vilâyetinde barındırıla cak göçmen ailelerinin iaşe ve is kân işleri üzerindeki çalışmalar hemen hemen sona ermiş bulun maktadır.
Merkez ve mülhak ilçeler göç men aileleri için evler tefrik ede*
(Devamı Sa. 4 Sü. 4 de)
Meclis bahçesinden dün
zorla kapı dışarı edildi
Bu hale müteessir olan D. Partili Vatandaşlar
bile büyük bir yeise kapılarak
Partiden istifa ettiklerini alenen bağırdılar
Kendi zavallı cirimlerine bakma dan, halka mirasyedice vaadlerde bulunan, askerliği kaldıracaklarım, vergilerin üzerine sünger çekecek ldrini, hayat seviyesini yüksel ter
(Devamı Sa. 4 Sü. 6 da)
Osman Bölükbaşı, Başbakanın ikinci defa verdiği izahattan sonra tekrar kürsüye gelerek Başbaka nın sözlerine cevabım vermeğe baş ladı: Bölükbaşı’nın sözlerinden bü yük bir tehevvüre kapılan D. P, milletvekilleri mütemadiyen Bölük başının sözlerini kesiyorlardı. Bu nun üzerine Bölükbaşı şöyle söy ledi:
«Amma Başbakanınız konuştuğu zaman kuzu gibi dinliyorsunuz.
Bu sırada büyük bir gürültü kop tu ve (Kuzu gibi diyemezsin esas hakkında konuş!) sesleri yükseldi.
Bölükbaşı devamla: «Evet Baş bakanınızın sözlerini kuzu gibi din Jiyorsunuz! Buna mukabil benim cevabımı böyle karşılıyorsunuz!.
Salonda tekrar: (kuzu gibi diye mezsin! sesleri yükseldi)
Bölükbaşı:
«— Ben vakıayı söylüyorum... kuzu gibi dinliyorsunuz!...
Demokrat Parti sıraları: Kuzu sensin!.
Bölükbaşı — Ben hakikati söyle diğime kaniim. Siz ne hüküm ve rirseniz veriniz.
D. P. milletvekilleri — Sözlerini geri alsın. Kimse kuzu değildir.
Bölükbaşı — Başbakanı sükûnet
İbret Levhası
Bir memleketin iç ve dış politikasının en mühim
bir meselesi, bir «gensoru» mahiyetinde Büyük Mil
let Meclisinde görüşülüyor. Orada fikirler çarpışacak,
milletvekilleri kaııaatlarım izhar
edecektir... Fakat
hayır, böyle olmuyor, sırf ekseriyet hakimiyetine da
yanan iktidar mensupları, muhalefetin sesini boğmak
için mütemadiyen gürültü, mütemadiyen, tecavüz yo
luna sapmak cihetini iltizam ediyor. Ve bu da yetmi
yormuş gibi, tarafsız olması lâzım gelen Meclis Baş
kanı, Gensorunun asıl sahiplerine bile kendilerini ve
tezlerini müdafaa için söz hakkı tanımıyor. Teşri ha
yatımızda bir ibret levhası olan bu hazin hikâyeleri
bütün teferruatıyla yarından itibateıı içimiz sızlaya
Jo dinlediğiniz için kuzu gibi de dim! isterseniz Kurt olunuz!.
D P. sıralarından — Zamanında Kurt zamanında kuzu olmasını bi liriz.
Bu muhavere üzerine salonu müt hiş bir gürültü kapladı. Bölükbaşı «haysiyet yalnız sizde değildir, be ni demir perde arkası fikirler söy lemekle ifjıam ettiler. Bu sırada Bölükbaşı Köprülü’yii işaret ede rek «Bu adam!...»
Abdurrahman Boyacıgiller — Sen Köprülü’ye, adam diyemezsin!.
(Devaamı Sa. 4 Sü. 3 de)
Türkiye ve Hindistanın
müşterek his ve
medeniyeti
Dün şehrimizde bir konferans
veren Pröf. Nag dedi ki:
«Eğer Togar Atatürk’ün
soyundansa Togar ağa-
beysi ve Gaııdi’de onun
kardeşidir.»
Hindistanın Kalküta üniversi tesi eski Tarih v e Arkeoloji Pro fesörü Doktor Kalidas Nag dün Ankara Üniversitesi Dil ve Ta rih Coğrafya Fakültesi salonun da Atatürk ve Hindistan m ev zulu bir konferans vermiştir.
Konferansta Ankara Üniversi- seti Rektörü Profesör Hikmet Birant Hindsitan Sefareti A n kara maslahat güzarı ye profe sör ve talebelerden müteşekkil bir kalâbalık bulunuyordu. Kon feransı Dil Tarih Fakültesi D e kanı Profesör Bekir Sıtkı B ay sal kısa bir hitabe ile açarak Hint âlim inin vereceği bu kon feranstan dolayı kendilerine te şekkür etm iş ve alimin şimdiye kadar yirmiden fazla eser yaz-
(Devamı Sa. 4 Sü. 5 de)
Meclis başkanlığına Kore’ye giden askerlerimiz hakkında Millet Partisi Kırşehir
Milletve-küi Osman Bölükbaşı
ve
Müs takil M illetvekillerinden Kemul(Devaım Sa. 4 Sil. 5 de)
Eğitim bakanlığı teşkilât
kanunu hazırlandı
Millî Eğitim Bakanlığı tara fından yeni teşkilât kanununun hazu'lanmasma ait çalışmalara başlanmıştır.
Bu çalışmalar neticesinde hazırlanacak omumi bir taplan tıda bir kere daha gözden geçi rildikten sonra kanun tasarısı B. M. M. ne sevk edilecektir.
Bir ay zarfında hazırlanaca ğı tahmin edilen yeni teşkilât kanunu tasarısının bir madde sine göre, bütün öğretmenleri yetiştirici mlüesseseleri idare et m ek üzere Millî Eğitim Bakan lığında bir genel müdürlük
kurulacaktır. Halkı Meclis bahçesinden çıkarmak isteyen polislerle vuku bulan çekişme
Sayfa : 2 K U D R E T 12 Aralık 1950
Türk Tarihinin Hamaset D estem :
— 39 —
Ver bakalım şu k âğıd ı! dedi. Ve
Ridvan beyin yazdığı mektubu aldı
Artık şüphe kalmamıştı. Serdar Mehmet Paşa:
— Bu kâğıtlarda ne yazıyor di ye sordu?.
Deli Haşan bunları sür’atle göz den geçirdi:
— Paşam bunlarda Estergonda bulunan halkın ve askerin mik tarı hakkında bir takım notlar var, fakat şu yazı onun elyazısı değil... Bir mektup bu... Evet! imzasına * bakalım: Baron Von Fiçer... Evet, Alman Baronunun mektubu. Demek oluyor ki, on dan da bir mektup almış.
Serdar Mehmet Paşanın alâka sı büsbütün arttı:
— Şunu oku bakalım!. Deli Hasaıı hem mektubu o- kudu hem de tercüme etti. Mek tup doğrudan doğruya Alman Kumandanı Yalgi’ye hitabediyor, Ne şekilde kandırılıp adamlariyle beraber esir edilmiş olduğunu an
latıyor ve şöyle devam ediyor du: «Burada rahatımız iyidir, ve fakâr ve fedakâr arkadaşımız Raynhold’un delâletiyle size bu mektubu gönderebildiğimden do layı bahtiyarım. Asıl ve fedakâr Raynhold’un temin ettiğine gö re buradaki kalışımız pek kısa sürecektir. Kaledeki kuvvetler zayıfmış. Serdar Mehmet Paşa’nm bizim orduya dayanabilmesi ihti mali pek azdır. Alman topları Estergon kalesini bombardımana başlayıp da ilk gedikler açılır a- cılmaz buradan kaçabileceğimizi de temin ediyor. Bu iş için zin dancı tam beşyüz altın istiyor. Bu parayı ben cebimden verece ğim. Zindancıda bizimle beraber kaçacak. Tabiî Alman hatlarına vasıl ölür olmaz ilk işimiz bu sersem zindancıyı öldürüp para ları geri almak olacaktır.
Baronun mektubu yakında ka vuşmak temennileri ile sona eri yordu.
Serdar Mehmep Paşa, Deli Ha şana:
— Allah senden razı olsun oğ lum, dedi. Bu kadar tehlikeli biı adamı yanıbaşımda barındırıyor- mışım da haberim yokmuş. Şim di sen şu mektupları al. Sahte dilsizi de mahzene kilitle. Dönüp şu Rıdvan beyle bir konuşalım!
Serdar Mehmet Paşa ile. De! Haşan, bir çeyrek saat sonra ka rargâha avdet etmişlerdi.
Mehmet Paşa bütün misafirle rini topluca huzuruna kabul etti. Tabiî Rıdvan bey de onların ara sında bulunuyordu. Paşanın, av det edinceye kadar kimsenin dı şarıya çıkmamasını emretmiş ol ması, karargâhta hafif bir heye can uyandırmıştı. Ortada her hal de mühim bir sebep olmalı idi Fakat bu sebep ne idi? _
Tabii hiç kimse bilmiyordu. Perde çavuşu tekrar yanların? gelip de Paşanın kendilerini bek lemekte olduğu haberini getirine« hissedilen heyecan büsbütün art tı. Halbuki serdar Mehmet Paşa onları güler yüzle karşılamıştı Herkes tamam olunca:
— Ağalar, beyler! Dedi. Sizi burada bir müddet hapsettim. Bunun da mühim bir sebebi var dı. Düşmanın artık her dakika kaleye hücumu beklenir. Ester gon kalesine gülleler düşmeğe başlamadan sizlerle konuşmak is tedim. Alllahm izni ile Estergon kalesini kimseye verecek değiliz. Sonuna kadar çarpışacağız. Siz- lerden istediğim şey, bu gazada halikımızı ve askerleri bir kat daha gayrete getirmek için heı zamankinden daha fazla cehdet- menizdir. Tehlike büyüktür. Fa kat Allahın inayeti Ve sizlerin de gayretinizle bu tehlikeyi yok et mek kabil olacaktır. Şimdi heı kes vazifesinin başına gidebilir.
MAMNJMiKDEN
"jiaAh h u i tttîTnm-e
E
DiyarbakIrlI bir
|
vatandaşın şikâyeti
§
1943 senesinde Diyarbakır = Belediye müzayedesinden £ £ 3295 liraya satın aldığı arsa £ — üzerine Belediyeye ibraz etti £ £ ği plâna göre dört kat beton £ 5 arme bina yaptırmağa başlı- £ £ yan ismi bizde mahfuz bir £ £ vatandaş şu şikâyette bulun- £ 5 muştur: £ £ «Birkaç C. H. P. mensubu- £ £ nuıı bu inşaatı kıskanmaları j£ £ üzerine iki katı tamamlanan £ £ evim için bir yıkmak kararı £ £ çıkardılar. Damştaya dâva et £ £ tim. Hakkım tanınarak 8 A- £ £ ralık 1948 tarihinde tekrar £ £ inşaata başlamaklığım huşu- £ £ s’u mezkûr Belediye Başkan- £ £ lığına tebliğ edildiği halde £ £ yine mani oldular. Bu defa £ £ İçişleri Bakanlığına ve Baş- £ £ bakanlığa müteaddit şikâyet- £ £ lerde bulundum. Hâlen de — £ Ankara’dayım. 15 gün evvel r? £ resmen Başbakanlığa ve İçiş £ £ leri Bakanlığına müracaat et £ £ tiğim halde yine bir cevap £ £ vermediler.£ ilgililerin dikkatini çekme- :
£ ıı
izi rica ederim.»E;
Z Vatandaşın bu natamam in *:
E
şaatı Diyarbakır Çopyan ma-E;
E
hailesi Konya sokağındadır.E:
E İçişleri Bakanlığının ve £
E
Başbakanlığın nazarı dikkati £E
ni celbedeıiz. £TıınıııııııtıııııııııııııııııııııııııııııııııT
Misafirler birer birer Paşanın eteklerini öpüp dışarı çıkıyorlar dı. Rıdvan bey de bunların ara sında idi. Tam Paşanın eteğim öperken Serdar Mahmet Paşa:
— Sen hele biraz bekle! Dedi Seninle bir şeyler konuşacağım!
Bu sözleri çok sakin bir tavırla söylemiş olduğundan Rıdvan bey en ufak bir şüphe hissetmedi:
— Emredersiniz Paşam! diye bir kenara çekildi.
Odada sadece Mehmet Paşa, Deli Haşan ve Rıdvan bey kalın ca Paşa tekrar perde çavuşunu çağırdı:
— Buraya bir rahle ile kâğıt ve kalem getir! Ondan sonra da içeriye kimseyi bırakma!
— Emredersiniz!
Perde çavuşu istenen şeyleri getirmiş ve dışarı çıkmıştı.
Serdar Mehmet Paşa soğukkan lılığmın zerresini kaybetmeden bu sefer Rıdvan beye:
— Otur bakalım şu rahlenin başına! Emrini verdi.
Rıdvan bey oturdu.
Paşa bir dakika kadar düşün dükten sonra:
— Kumandan Yalgi’ye bir mek tup yazmak lâzım! dedi. Sen Al man dilini bildiğin için söyledik lerimi Almancaya tercüme ederek yaz!
— Buyurun paşam!
Serdar Mehmet Paşa birkaç cümle söyledi. Ve Rıdvan bey bunları Almanca diline çevirerek yazdı.
Paşa:
— Ver bakalım şu kâğıdı! de di. Ve Rıdvan beyin yazdığı mek tubu aldı.
Evet... Ayni yazı idi. Bunda tereddüdt dahi caiz değildi.
Serdar Mehmet Paşanın başka bir kâğıtla kendi mektubunu mu kayese etmesinden Rıdvan bey evvellâ bir şey anlamamıştı. Son ra hafifçe sarardı. Şiddetli bir heyecanın başlangıcı içinde idi. Onun en ııfak bir hareketini göz den kaçırmıyan Deli Haşan he men sezdi.
Serdar Mehmet Paşa bundan sonra:
— Bu kadar yazın yetişir! de di. Şimdi artık seninle ciddî ko nuşmak lâzım. Maşallah tam biı müslüman olmuşsun! imam efen di, söyledi, hiç bir namazı kaçır- mıyormuşsun!
(Devamı var)
Ali özdemirin B. T.G'
Müdürlüğü aleyhine
açtığı dâva
1948 yılında Londra Dünya Olim piyatlarında Greko-Romen takı mımızda güreşirken beli çatlıyan Millî Güreşçilerimizden Ali özde- mir, diğer müsabakalara çıkama dığı için memlekete iade edilmiş ti.
Ali Özdemir’in ihmalden müte vellit B. Terbiyesi ve Güreş Fede rasyonu aleyhine açtığı 3070,- ’i ralık tazminat dâvasına dün birin ci sulh hukuk mahkemesinde de vam edilmiştir. Oturumda tarafla rın avukatları hazır bulunmuş ve dâva Ali Özdemir’in dosyasının tetkiki için başka bir güne bırakıl mıştır.
Fransız (B) Millî Takımı
Gitti
Pazar günü Millî takımımızla karşılaşan Fransız takımı dün saat 10,00 da Devlet Hava Yolları uçağı ile İstanbul’a hareket, etmiş ve kendilerini hava alanında Fransız elçilik erkânı, B. T. Genel Müdür lüğü ve Ankara Bölgesi mensup ları uğurlamışlardır.
Futbol Federasyonumuzdaki
anlaşmazlık
Futbol Federasyonu üyeleri ara sında uzun zamandanberi süre gel mekte olan anlaşmazlık, Fransız larla yapılan maçtan sonra son haddini bulmuştur.
Bazı üyelerin bu günlerde Feda- rasyon üyeliğinden istifa edecek leri kuvvetle söylenmektedir.
San’al bahisleri:
^Haberleri
İktisadî Devlet
Teşekkülleri Genel
Kurul toplantıları
Et, yağ ve balık mevzuları
dolayısiyle yapılan zararlar
bilhassa teııkidlere uğruyor
Geçen ayın onbirinde başlıyaıı İktisadî Devlet Teşekkülleri umu mî heyet tali komisyon toplantısı na haftada üç gün olmak üzere devam edilmektedir.
Toprak Mahsulleri Ofisi kütüp hane salonunda ve Rize milletveki li İzzet Akçal’ın başkanlığında ya pılan bu toplantılar sırasında Ofi sin 949 yılı çalışmaları üzerinde durulmaktadır.
Daha evvlce umumî murakebe heyeti tarafından tetkik edilen 943 bilânçosunun bilhassa et, yağ, ve balık mevzuları meydana getirdik leri zararlar bakımından tenkit e- dilmiştir. Ofisteki toplantılarda ha len yapılan bu tenkitler üzerinde durulmaktadır.
Diğer taraftan yapılan bu çalış malar neticesinde Afyon müstah silinin lehinde bazı kararlar alı nacağı söylenmektedir.
Önümüzdeki ay biteceği tahmin olunan bu tetkikler sonunda hazır lanacak olan rapor, B. M. M. sı İktisadî devlet teşekkülleri komis yonuna sevkedilecektir.
T. Kültür Derneği
Genel Kurulu
dün toplandı
7 Saat devanı eden müzake
relerden sonra Prof. Nüz-
lıet Şakir Dirisu başkan
lığa seçildi
Türk Kültür Derneği Genel Ku rulu dün Vakıf İşlianındaki loka linde toplanarak faaliyete geçmiş kongre başkanlığına Halûk Kara- mağralı ve Başkanvekilliğine Ab dullah Savaşçıyı seçerek 7 saat sü ren yapıcı tenkit ve temennilerden sonra eski yönetim kurulunu ibra etmiş ve yeni seçimlere geçilerek Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu baş kanlığa, Halûk Karamağrah Genel sekreterliğe, Necati Torun muha sipliğe, Abdullah Savaşçı Mustafa Hacıömeroğlu, Osman Ersoy vc Behzat Şeker üyeliğe, Prof. Remzi Oğuz Arık, Doçent Dr. Osman Tu ran ve Dr. Emin Bilgiç haysiyet divanına, Nejat Pamir, Mahmut Baydar Kâşif Erginkaya denetçili ğe seçilmişlerdir. Yeni idare heye ti çalışma programını tesbit için derhal hummalı faaliyete geçmiştir.
«
Atatürk lisesinden
yetişenler derneği
Ankara Atatürk lisesinde yeti şenler derneğinin dün toplanan genel kurulu, Kore’de dünya sulhu için kahramanca savaşan tugayımızın aziz- şehitlerini saygı ile anmış, gazi amerlerimize min net ve şükran duygularının ve yeni zafer dileklerinin general Tah sin Yazıcı’ya ulaşürılmasına oy bir liği ile karar vermiştir.
Adnan Saygıuı’un eserleri
Amerika’nın Sesi Radyosu, 14 Aralık Perşembe günü saat 19,15 deki Türkçe yayınında Türk kom pozitörü Adnan Saygun’un eserleri ni plâklarla yaymlıyacaktır.
Tanınmış İngiliz şairi Louis Mac Neice şehrimizde
Bir haftadan beri yurdumuzda bulunan tanınmış İngiliz şairi Louis ’ Mac Neice dün sabah İstanbuldan şehrimize gelm iş tir.
Ankara Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde İngiliz şiirinden parçalar okuyacak olan şair ayrıca Konservatuarda (Radyo da dram) mevzulu bir konfe rans verecektir.
Halkevlerinin 1946 yılına
Kadar süren Ar Kolları faaliyeti
1931 senesi Türk ocakları Halkevleri-1 2 ne kalp oluyor. Cev det Kerim Incedayı- mn daveti üzerine, ilk Ar kolu idare he1 yeti seçimine Çağa oğlundaki Türkocak ları binasına çağın dik. Sanatkârlar top 'lanmış bulunuyor,' Kol beş kişiden ınü teşekkil olacak.
Paristen dönmüş, müstakil ressamlar
birliğini kurmuş olan genç Ressamlar çetin tartışmalar ya pıyorlar, netice gençlerin aley hin çıktı. Üstelik Akademide öğretmen yardımcısı olarak bu lunan bu ateşli gençler, biraz sonra çil yavrusu gibi dağıtıldı.
Yaldızlı kelimelerle, vaitlerle Güzel Sanatlar alanında ilerle meler olacağını, halkın sanat an layışını yükseltileceğini, yurdun dört bucağından kabiliyetler mey dana çıkarılacağını, söylüyorlar dı.
Birinci Cihan Harbinde sanal mensupları silâhla değil, kalem ve fırça ile cepheye göndermiş lerdi. BeyoğLu’nda tahsis edilleıı atölyelerde, başta B. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Çallı İbrahim olmak üzere kahramanlıklarımızı ve o anın sahnelerini tuvallere ve kâğıda geçirerek ebedileştirdiler. O zamanın kısır harp içindeki zihniyetiyle bunlar yapılırsa kim bilir şimdi neler olacaktı. Yurdu muzun 11 ve Iilçelerinde vazife- ten bulunduğum sırada Halkevle rinde çalıştım. Burada bir iki mi sal vereceğim.
1933 - 1934 senesi Bursa Halk evi Ar Kolundayım. Kolun Baş kanı Sultan Hamit’in Çini atöl yesi ustalarından. Bir süsleme dershanesi (Atölyesi) açıldı. Öğ retmenliğini bu zata verdiler, iş bununla da kalmıyara'k, inkılâbı mıza ait 3-10 tablo da yaptırı larak Halkevinin duvarlarına a- sıldı.
Pariste ihtisasını yapmış veya bu sanat merkezinde bulunduğu söylenilen Halkevi Başkanı Dr. Niyazi’ye bu resimlerde bir sa nat kıymeti olmadığım, burası Türk turistik şehri olduğundan bir eenebinin hakkınızda fena propaganda yapmasına meydan
Ekseri yerlerde bu kültür müesseselerinin Re
isliği muhitin cahil ve zengin şahıslarının elinde
idi. Kültürlü
adamlar da mevki elde
etmek
için çalışıyorlardı. Bu cümleden olarak saatçi
ve kunduracılar Ar Komitesi Başkanı ve resim
öğretmeni olmasına gayeleri bakımından
aldırış etmiyorlardı.
Yazan: Esat Subaşı
verileceğini kendiierüıe söyle dim ise de, her halde pek genç ol duğundan sözüm dinlenmedi. Bu durum içinde çalışamıyacağımı bildirerek çekildim.
Başka bir vilâyette iken işittim ki Başkanın vefatı üzerine bu canım tablolar bodruma atılmış, Ne yazık ki sarfedillen paralar, sanat zevkinin baltalanması mes uliyeti kimsenin üzerinde değil di. Yeni vazifemde müdür ve ile ri gelen zevatın ısrarı ve hattâ yazıları (Bakanlığın umumî em ri) ile Halkevinde çalışmalara başladım. Yapılan işleri bireı gösteriş ve grafik yükseltmek i- çiıı yapıyorlardı. Merkeze rapor gönderildikten sonra her şey ge lecek rapora kadar tavsıyordu.
Vilâyet merkezinde bir sergi aç ma teklifiniz cebinizden para sari edilmek suretiyle temin ediliyor du.
Ekseri yerlerde bu kültür mü esseselerinin Reisliğini muhitin cahil ve zengin şahısların elinde idi. Kültürlü olanlar da mevki elde etmek için çalışıyorlardı. Bu cümleden olarak saatçi ve kun duracılar Ar Komitesi Başkanı ve Resim Öğretmeni olmasına gayeleri uğruna aldırış edilmi yordu. Kolların dokuzunun da çalışması memleketin zararına dahi olsa iyi not almak için hedef tutuluyordu.
Ankara Halkevi Ar Kolu Baş kanı kıymetli sanatcımjz Refik Epikman’ın etrafında bir takım sivil ve askerî mütekait heves liler bulunmakta idi. Bunlar sa natçının fikirlerini ekseri meııfa- atları icabı baltalamakta, kendi lerine de sanatkâr payı çıkarmak tan geri kalmıyorlardı. Ya pılan her şey fayda yerme zarar tevlit ediyordu. Sergilerde birer
V u r Abalıya
B
iz bu günkü şartlar içerisinde ucuzluk vc tasarruf meselelerinin ko lay kolay çözülecek prob- lerden olmadığını biliyor, duk. En hassas, en muz. tarip tarafın bildikleri hal kın karşısına israfın, paha lılığın amansız düşmanı, ucuzluk ve tasarrufun mü beşşiri olmak iddiasile çı kanlar da biliyordu bunu şüphesiz. Fakat onlara rey lâzımdı, koltuk lâzımdı, ik bal lâzımdı...İlk hamlede, devede ku lak kabilinden, ekmeği beş, şekeri on kuruş ucuzlatma nın bütçeye 50-60 milyona mal olduğu; istihsalle istih lak, arzla talep arasındaki sıkı münasebetlere daya nan fiat seviyelerine esas sız, samimiyetsiz, sathi miı dahelelerle tesir yapılama yacağı meydana çıkınca işin rengi değişmiştir.
Büyük halk kitlesini memnun edemeyince ğinc kendilerinden evvel gelen ler gibi, bir memnunlar zümresine istinat etmek zaruretini duymuşlar.. Kad
rolarda geniş ölçüde tasfi yelere, indirmelere cesaret edememişler.. Ve hele ucu keselerine dayanan hiç bir tasarruf tedbirine y a l ı ş a mamışlardır.
O halde vur Abalıya!. Mesken tazminatı, şark taz minatı, yakacak zammı da ne oluyor? Ankaradaki mesken buhranı önlenmiş- midir? Hayır! Doğudaki şiddetli kış ve hayat zor lukları sona ermişmidir? Ne münasebet! Fakat bun ları kesmek işin kolayıdır ve bütçeye beş milyon ta sarruf sağlar. Memurların, hizmet erbabının gelir ver ğisini yeni esaslara bağla yan kanunu çıkarmanın sırası mı? Adil olacağım, gelir vergisini tatbik ede ceğim diye bütçeden 130 milyonluk bir gelir eksilt menin manası var mı!
Açık ve denksizlik yalnız bütçede değildir. Samimi, ehil, büyük çapda devlet adamı buhranı içerisinde yiz. «Abalı» nın çekdikle- rinin çoğu bu yüzdendir.
Turgut EVREN
Mehmet Ali bütün bunları gördü ve öğrendi. Yalnız hisseti ki bu civarda halk baydan ziya de Molla Hüseyine bağlıdır. Her kes onun bir işaretine bakmakta dır. Molla Hüseyin, Mehmet Alinin gelmesi şerefine askerlerine âde ta bir geçit resmi tertip ettirdi. Onun kim olduğunu gören halk ve askerler kendisini çılgınca al kışladılar. Ertesi günüMolla Hü seyin Mehmet Aliye bir vaızda bulunmasını rica etti, O da bu nu kabul edince keyfiyet ilân o- lundu. Halk, kasabanın şimalin deki büyük düzlükte toplandı. Tâ on saatlik köylerden gelenler ol muştu. Meydan iğne atılsa yere düşmiyecek kadar kalabalıktı. Mehmet Ali yanında Molla Hüse yin bulunduğu halde görününce herkes sustu. Genç adam ağır a- dımlarla kendisi içift kurulmuş olan kürsüye çıktı. Lâkin oturmı- yarak ayakta durdu. Kalabalığı den geçgözden geçirdikten son ra en uzakta bulunanların bile duyabileceği heyecanlı ve müessir bir sesle söze başladı:
— Ey Ehli beyan, ey hakikat nurunu dünya gözüyle seçebilip bu ezelî ışığa kavuşan ve onun etrafında toplanan mesut kişiler!..
J M V m v 7
t a çD in î T a rih i R o m a n —
Nebilimiz babın himmeti sizinle beraber olsun!
Sessiz meydan bir anda dadı:
uğul-—Himmeti beraber olsun! Sonra yine ortalığı ayni sükût kapladı.
Mehmet Ali devam etti: — Bilirsiniz ki, ezelî nurun son tecelli ettiği ayna babdır. Şimdi bu nur ondan aksederek bütün dünyayı aydınlatmağa başlamış tır. Bu nur, onun himmetiyle gö zümüzün nuru ve kalbimizin sü rürü zerintac tahirede de parla mağa başladı. Ehli beyanın kimi babdan, kimi tahireden hakikat ve kıymet ateşiyle yanmışlardır Ben, susmamış ruhumla bu heı iki pınardan da içtim ve bu lıeı iki meş’aleden de tutuştum. Bu
— 40 —
ateşle yana yana mahvolup cis min ağır sıkletinden kurtuldum.
Dünyada biricik hakikat bab- dır. Onu bilen ve kabul edenler, emirlerine kat’î şekilde itaat eder ler. Onun iradesine aykırı hare ket edenler, her kim olursa ol sunlar bizden değillerdir.
Şimdi, bab bizden ne istiyor, bunu konuşalım!
Bab diyor ki:
— Allah birdir. Her şeye ka dirdir. iyilik, güzellik, bilgi, mer hamet, şefkat, kudret, azamet onda daha fazla olamıyacak ka dar mükemmel şekilde, yani ke mal halinde mevcuttur. Bu mev cut oluşun başlangıcı yoktur, ya ni daima mevcut idi. Sonu yok- dur, yani daima mevcut olacak tır.
Allah, bilinmek istedi ve ken
disini bilelim diye bizi yarattı. Bizi yaradışındaki örnek bizzat kendisidir. Yukarıda saydığımız ve saymadığımız bütün sıfatlarıy la tecelli ederek kâinatı ve âlem leri hasıl ettikten sonra bu sı fatlarıyla tecelli ederek insanı yarattı. Sonsuz olan kâinatın ha sıl olduğu ayni tecelli ile insan hasıl olmuştur. Şu halde insan kâinata bedeldir. Her insanda; iyilik, güzellik, bilgi, merhamet, şefkat, kudret ve azamet mevcut tur. Lâkin gizli ve işlenmemiş haldedir. İşte, büyük mürşidle- rin vazifesi bunları meydana çı karmaktır. Peygamberler, evliya lar ve hakikî müctehitler bunun içm gelmişlerdir. Bab da bunun için geldi.
Ey ehli beyan, Bab diyor ki: — Allah birdir, her şey ondan- dır ve ona dönecektir. Biz de on- danız ve ona döneceğiz (1)
Al-otorite olan bu ele manların kopya re simlerinin teşhirine göz yumulduğu hal de bunların dışında refüze olan resimle rin de zamanın aza metli Halkevi Reisi nin emri ile teşhire arzediliyordu.
Gayesi gösteriş ve propaganda olan söz de galerisi: Mensup larına ve Ankara daki ressamlara has redilmişti. Bu yer son zamanlarda ise İstanbulda kapalı çarşıdaki kop yacı tabelâcı dükkânlarına dön müştü.
Devamlı olarak resim sanatı hakkında konferanslar, muhtasaı sanat tarihi desrleri kaliteli res samlarımızın eserlerinden müte şekkil küçük Müze ve Galeı-ileı öğretici mâhiyette Gaip sanatkâr larının devir devir büyük renkli kopya eserlerinden sergiler, ilh. yapmak suretiyle halkın sanat görgüsünü, zihniyetini, bilgisini tenvir etmek, iyi yola çevirmek gayeleri güdüleceğine Türk’ün tarih boyunca kanında mevcut a- sîl zevki baltalanıyordu.
Garp âleminde muhtelif isimler altında halk Üniversiteleri ola rak seçkin profesörler ve müte hassıslarla milletin hizmetine ko nulan bu müesseseler hususî teş kilâtlarla idare edilmektedir.
Her resim öğretmeninin sanal atölye öğretmenliği yapamıyaca- ğı gül gibi aşikârken çini ve di ğer sanat ustalarına resim der<; verdirmek mütekaitlerin de ayn: safta sanatkâr gibi göstererek böyle teşkilâtsız ve na ehil eller de gökten zembü ile inecek ka biliyetler, Sanatkârlar beklendi.
Çat pat resim yapanlara yapı lan yardımlar menfaat kesilincı heveslerinin de kesildiği görülü yordu.
Sanatkârların yurt gezisi, Cum huriyet Halk Partisinin tertip et tiği bü gezi sanatkârlara yurdı tanıtmak, yurttan tablolar temir etmek gayesiyle yapılıyordu. D grupunun Akademi çevresi içinde ve dışında bulunan azalan ile, buna ilâve edilen üç beş sanatkâr hariç büyük İllerdeki Halkevleri Reislerinin, zamanın nüfuzlu mil letvekillerinin tavassutu ile sa natkâr olmıyanlar. Resimle biı iki sene boş zamanlarında meş gul olmuş olanlar ressam, sanat kâr gibi seyahata gönderildi.
Bereket versin D grubu ve A- kademi hocaları bu seyahate iki şer defa gitmek suretiyle bu za. rarı kısmen olsun önlemiş oldu lar.
Bir arkadaşın anlattığına gört gönderilenlerden sanat ve res samlıkla ilgisi olmıyanlardan biı kaçı mıntakasında üç beş gür. kalarak kartpostallarla evine dönmüş, resimleri bus uretle ha zırlamıştır. Diğer biri ankara’da bir parkta yarım kalan seyahat resmini ikmal etmiş. Böylece fa aliyet sanatın ve sanatkârın de ğerinin anlaşamamasına ve dü şürülmesine kâfi bir yardım ol muştur,
Yetişmiş ve yetişecek olan sa natkârlar bu hegemonya içinde harcandı.
Sanat; himaye edilecek tanı dıklar için gelir vasıtası oldu Fakat 1946 dan sonra bu yardım ve çalışmalar tamamen durmuş tur.
İşte Ar Kolları faaliyeti, işte Cumhuriyet Halk Partisinin Sa natkârlara yardım diye vasıflan dırdığı 15 maddelik bilanço.
Spor Musahabeleri
Toprak Mahsulleri Ofisi yönetim, kuruluna bir tayin Bir müddetten beri açık b u lunan Toprak Mahsulleri Ofisi yönetim kurulu başkanlığına es ki M illetvekillerinden İsmaı1 Hakkı Vural tayin edilmiştir.
lahtan başka korkulacak ve on dan başka kuvvet sahibi yok tur. (2) İyi ve kötü, daha doğru su kötü sayılan hakikatte iyi o- lan her şey ondandır.
Allah insanları muhabbetinden yarattı, şu halde insanlar birbir lerini sevmelidir. Başkasını se ven, Allahın yarattıklarına mu habbet bağlayan hakikatte Allahı sevmiş ve ona muhabbet bağla mış olur. Bunu asla unutmayınız. Her insan kalbi Allahın evidir, onu kıran Allahın evini yıkmış olur. Her insanda Allahın izzeti mevcuttur. Bu izzete dokunan Al lahın izzetine dokunmuş olur.
— Ey ehlli beyan... Allahın insanlara bahşettiği en büyük ni met, hürriyettir! Her iyilik hür riyette mevcuttur, insanlar an cak hür olarak yaşadıkları ka dar iyilik ve kötülüğü idrâk e- der, bilip doğru yolu seçerler. Hürriyetten tnahrum olan insan, her şeyden
(Devamı var)
(1) İnna lil-lâhi ve itina xley- hi raciûn.
(2) IA havle ve lâ kuvvete il lâ MU Ah.
Boks Takımımızın
İtalya ve Avus
turya Seyahati
İd a r e siz c ilik y ü zü n d en b e k le n ile n d e n d aha t'enu
bir n e tic e ald ık . Y azan:
Ra$it GİRAY
Boks takımımız 5 Aıalık tari hinde yurda dönmüş bulunmak tadır. 20 Kasımda İtalya’da Ital yan millî boks takımına ve 24 Kasımda Viyana’da Avusturya temsili takımına karşı iki maçı da büyük fark ile kaybettik. Ve bizce işlenilen başlıca hata da kafilemizin başında gelen idareci lerimizin idaresizliğidir.
Türk takımı hareket ederken 11 Kasımda bir yazı yazmış ve hazırlıklarımızın eksik olduğunu, ekibin iyi teşkil edilmediğini etraf lıca anlatmıştık. Burada ikinci bir defa bunların tekrarını lü zumsuz görüyoruz. Fakat mü him noktalarını da kaydetmeden geçemiyeceğiz.
Seyahatten iki ay kadar evvel Ankara’da bir millî takım seçme müsabakaları yapılmış ve kampa alınacak boksörler tesbit edile rek, ajanslar, gazeteler vasıtasiy- le kendilerine ve spror efkârına duyurulmuştu. Fakat sonradan tahsisatın temininde çekilen güç lük ve B. T. Teşkilâtının istik baline doğru M. E. Bakanlığınca atılan bazı adımlardan sonra bu teması yapmak hakikaten zor laşmıştı. Bütün bunlara rağmen 10 gün kadar Ankara’da yapılan bir kamptan sonra 10 Kasımda İtalya’ya hareket edildi. Takını şu şekilde teşkil edilmişti:
51 kiloda Seindik Erciş, 54 ki loda Dğan Karaca, 57 kiloda Hüsnü Özarı, 60 kiloda Mustafa İnci, 63,5 kiloda Vural İnan, 67 kiloda Ali Melek, 71 kiloda Ay han Eryılmaz, 75 kiloda Kâmil içli, 80 kiloda Suphi Okur, Ağır da Şahan Minasyan, ve yedek o- larak da Oktay Kolçakoğlu.
Evvelâ şunıu tebarüz ettirmek isteriz ki, Kenan Yargan müs tesna diğer idareciler bokstan katiyen anlamıyan kimseler de ğillerdir. Ve bunun neticesi ola rak da boksörlerimiz vapur seyahatleri dışında bir çok müşkülâtlarla karşılaşmışlar ve bu hal onların ringte tam kıy metlerini ortaya koymalarına mani olmuştur.
Talimatnameye göre, yatıp kalkma ve yeme içmelerden son ra bir sporcuya bu gibi seyahat lerde zarurî masraf karşılığı ola rak günde iki lira verilir. Bütün seyahat mtiddetince boksörleri mize verilen 16882 liret ile 172 Avusturya şilinidir.
İlk defa memleket dışı bir se yahat yapan sporcu ise bütün ih timalleri hesaplıyamaz. İyi bir i- dareci kafilesinde bulunan genç lerin maddî bakımlarıyla her şe kilde yakından alâkalanmak mecburiyetindedir. Trenlerde ve vapurlarda, misafir bulunan men; leketin vazifesi dışında idmanlar: kadar yiyecekleriyle de meşgul olması lâzımdır. Fakat bu taraf maalesef ihmal edilmiştir. Bir hafta kadar kalınan Napoli’den sonra ellerinde paralan biten boksörlerimizden bazıları, Viya- na’ya kadar yemek yememişler dir. Bunu gördüğü halde kafile başkanı katiyen tedbir almamış tır. Bir lokantada parası olmadığı için yemek yiyemiyen boksöre ancak bir çay ikram etmiye kal kışmıştır. O ne tecellidir ki aynı boksör doktorun yaptığı enjeksi yonlarla Avusturyadaki maçını kazanmıştır.
Gardan otele giderken dahi sarfedilen otomobil paraları bok sörlerin yevmiyelerinden kesil miştir. Şimdiye kadar hiç bir spor kafilemizin yaptığı seyahatlerde bu gibi hareketlere asla raslan mamıştır.
Mağlûp olarak ringten inen bir boksörümüzü teselli etmek var iken (— Amma da dayak yedin yahu) diye hitap eden bir fede rasyon başkanınm hâlâ B. T. teş kilâtımızda kalması aciz midir? Şimdiye kadar mücadele edilen zihniyet ne idi acaba?
Yapılan maçlardan maalesef günü gününe haber alınamamış tır. Alınan haberler de maalesef na tamamdı. Ve hattâ üç maç bile yaptığımız zehabına kapıl dığımız oldu.
Şüphesiz gençlerimiz terbiye, sportmenlik ve tevazu bakımın dan Türk’ün asil karakterini her şeye rağrnan dışarıda lâyıkiyle göstermişlerdir. Ve biz buriâ e- miniz.
Danyal Akbel’den istirhamımı! şudur:
Kafile başkanından alman ra pordan gayri bir de bu seyahati katılan boksörlerimizden yazılı rapor isteyiniz. Yapılan seyaha tin şekli ancak o zaman gözleri niz önünde tam manasıyla teces- süm edecektir. Bunu gençlik adı na rica ediyoruz.
Birinci Sınıf İç Hasta- ı >
lıkları Mütehassısı
<»
DOKTOR
Mesih Sabih Akbal
Yenişehirde Hanımeli sokağın ( , da 32 No. lu apartmandaki < > muayenehanesinde hastalarını 11
te vadi etmektedir. 1 ’ Tel: 22426 ( ‘