• Sonuç bulunamadı

Ahmet Midhat’ın Bir Romanı: Aleksandr Stradella

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Midhat’ın Bir Romanı: Aleksandr Stradella"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

İnci Enginün

*

ALEXANDRE STRADELLA: AHMET MİDHAT’S NOVEL

ÖZ: Ahmet Midhat “telif-tercüme” diye nitelediği romanlarından Aleksandr

Stradella’nın konusunu Flotow’un ünlü operasından almış, 17. yüzyılın ünlü

İtalyan şarkıcı ve bestecisinin aşk hikâyesini ve sanatın yüceliğini anlatmıştır. Onu öldürmek isteyenler Meryem Ana için bestelediği ilahiyi duyduktan sonra ayaklarına kapanarak af dilerler. Ahmet Midhat Venedik karnavalından başlaya-rak Avrupa’daki eğlencelerle ilgili bilgi verdiği ve bir genç adamın sevgilisine kavuşmak için peşinden koşuşunu anlattığı bu hikâyede güzel sanatların, en katı yürekleri bile iyilik ve güzelliğe sevk eden gücünü belirtme fırsatını bulmuştur. Flotow’un metni ve şarkılarından çok uzaklaşmış olduğundan iki metnin karşı-laştırılması imkânsızdır. Eser konusu dolayısıyla Türk halk hikâyeciliği gelene-ğine bağlanabilirse de Ahmet Midhat bundan söz etmez.

Anahtar Kelimeler: Ahmet Midhat, Stradella, Flotow, telif-tercüme, Venedik karnavalı

ABSTRACT: Alexander Stradella is a novel of Ahmet Midhat, which the

aut-hor himself declared that it was based on Flotow’s well-known opera, about the famous 16th century singer and composer Alessandro Stradella. Ahmet Midhat wanted to write his love story and the greatness of art. After hearing his last hymn composed for Mother Mary, the evil bandits who wanted to kill him, fell at his feet begging to be pardoned. Ahmet Midhat, in his story gave Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 6, Ekim 2012, s. 7-25

(4)

information about the entertainments in Europe, starting from the carnival in Venice, and the young artist’s chasing after his beloved, and also stressed the importance of art in softening even the evil’s hearts. It is not possible to com-pare these two texts, since Flotow’s opera was only Midhat’s starting point. Although he kept the characters and the main line of the story, he added lots of information which he believed would help to enlighten his readers. This novel could be related to the Turkish folk story telling tradition, but the author did not mention it.

Key Words: Ahmet Midhat, Stradella, Flotow, translation, carnival of Venice ...

Ahmet Midhat hiç şüphe yok ki Türk edebiyatının en ilginç, tartışmalı ve zaman zaman en şaşırtıcı yazarlarından biridir. Onu ne kadar edebiyat sanatının dışında gö-rürsek görelim, Türk okuyucusuna kazandırdıkları inkâr edilemez. Şaşırtıcı oluşu ise, onun bir yığın hâlindeki eserlerinde daima beklenmedik bir şeylerle karşılaşmaktan kaynaklanmakta. Onu okudukça her an sürprizlere hazır olmak lazım. Bu eserlerden biri Aleksandr Stradella adlı romanıdır.

Avrupa’da Bir Cevelan adlı kitabının önsözündeki Aleksandr Stradella

(1889-1890/1307) adlı romanının tefrikası bittikten sonra Rikalda’nın1 tefrika edileceği dip-notuna takıldım. Dipnotunda sözü edilen kitabın kısacık “ifade-i mahsusa”sı, Ahmet Midhat’ın daha önce başka kitaplarında yaptığı gibi kaynağını açıklamaktaydı:

“Bu hikâyeyi Flotow nam üstadın Stradella serlevhasıyla tertip etmiş olduğu meşhur operasından biliktibas yazıyoruz ki havi olduğu vakayi on altıncı asr-ı mila-dîye yani bundan üç asır mukaddeme ait vakayidendir.”2

Daha önce hiç dikkatimi çekmeyen bu romandan, söz edenlerden Fevziye Abdul-lah3 “Adolphe de Flotow’un (1812-1883) İtalyan bestekârı Alessandro Stradella’nın (1645-1681) hayatını mevzu olan operasından iktibas olunarak” yazıldığını belirtmiş, eser üzerinde ayrıca durmamıştır. Nüket Esen kitabı “çeviri” olarak nitelemiş,4 Sabri Koz5 çeviri değil diye belirtmiş. Ahmet Midhat’ın çevirileri üzerindeki doktora

tezin-1 “Bu roman Midhat Efendi hazretlerinin Avrupa’ya gitmezden evvel yazmış oldukları gayet güzel bir

romandır ki henüz sırası gelip de gazetemize dercolunmağa başlanmamıştır. Aleksandr Stradella’nın hitamından sonra eser-i nefis-i mezkûr derce başlanacaktır.”

2 Ahmet Midhat, Aleksandr Stradella, Tercüman-ı Hakikat gazetesine tefrika edildikten sonra Maarif

Nezaret-i celilesinin ruhsatıyla birinci defa olarak kitap suretinde dahi basılmıştır. İstanbul, sene 1307.

3 Fevziye Abdullah, “Ahmet Mithat Efendi’nin Garp Dillerinden Tercüme Roman ve Küçük

Hikâyele-ri”, Tercüme, c.XI, nu. 60, Nisan-Haziran 1955, s. 117.

4 Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Kaynakçası, hzl. Nüket Esen,

İstanbul: İletişim Yayınları, 2011, s. 229.

(5)

de Cemal Demircioğlu Midhat Efendi’nin hikâyesini bir operadan alarak, bir nesir anlatısı (narrative discourse) hâline soktuğunu yazmıştır.6 Alexandre Stradella henüz araştırmacıların sözünü etmedikleri bir kitaptır. Ahmet Midhat her ne kadar “ifade-i mahsusa”sında kaynağını açıklamışsa da ne “Flotow nam üstat” ne de “meşhur ope-rası” bildiklerimdendi. Eser yazıldığı sırada da bunların İstanbul’da tanındığını san-mıyorum, fakat Ahmet Midhat okuyucuya sunduğu bilginin yeterli olduğuna daima inanan bir yazardır.

Bu altmış bir sayfalık uzun hikâyeyi okuduktan sonra, Stradella’nın kimliğini ve eserin aslını merak ettim. Değişik kaynaklardan derleyebildiğim bilgi şöyle özetlene-bilir: Alessandro Stradella 17. yüzyılda yaşamış (1645-1682) İtalyan şarkıcı ve bes-tecisidir. Roma’da doğmuş Cenova’da öldürülmüş olan Stradella’nın hayatı hakkın-daki bilgi azsa da, bunlar bir yazarın hayalini tutuşturacak kadar ilginç. Bu yüzden de Stradella’nın hayat hikâyesi efsaneleşmiş: Asil bir aileden olan Stradella Bologna’da eğitim görmüş ve henüz yirmi yaşındayken besteci olarak tanınmış. Roma’ya dön-müş (1667) ve dinî müzik bestelemiş. Bir arkadaşıyla Katolik Kilisesi’nin parasını işletmeye kalkışmış, iş ortaya çıkınca şehirden kaçmış, kadınlarla olan sayısız ilişkisi ona şehrin güçlüleri arasında pek çok düşman kazandırmış.

Venedik’e gittiğinde (1677) nüfuzlu bir asil tarafından metresine müzik öğret-meni olarak tutulan Stradella, onunla da ilişki kurmuş ve durum ortaya çıkınca şehir-den kaçmak zorunda kalmış. Sevgilisi elinşehir-den alınan asil, bir haydut çetesini Stradel-la’nın peşine takmış. Stradella opera ve cantata’larını yazdığı Genova’ya [Cenova] gitmiş, orada da bir kadınla ilişkisi sonucu, bir kiralık katil tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür.

Stradella etkili bir bestekârdır. Şöhreti bir asır sonra Corelli, Vivaldi ve diğer bestecilerin ünlenmeleriyle azalmıştır. Musiki tarihiyle uğraşanlar onun önemini “concerto grosso”yu yaratmasında bulmakta, Corelli ile tanışmış olması ikisi ara-sında doğrudan doğruya bir etkileşmeyi de tahmin ettirmektedir. Stradella altı opera, sayısız cantat ve oratorio ile çoğu yaylı sazlar için enstrümantal parçalar yazmıştır.

Masalı andıran hayat hikâyesi dolayısıyla Alessandro Stradella sadece eserleriyle değil, şahsiyetiyle ve hayatıyla da ilgi çekmiş, hakkında hem operalar hem de roman-lar yazılmış.7 Bunlardan en ünlüsü Friedrich von Flotow’un (1821-1883) operası.

6 Cemal Demircioğlu, From Discourse to Practice: Rethinking’Translation’ (Terceme) and Related

Practices of Text Production in the Late Ottoman Literary Tradition, İstanbul: Boğaziçi University,

2005, s. 215.)

7 Hayatı hakkında birçok inceleme (Hayat hikayesi, Remo Giazotto (1902 İtalyanca) ve Carolyn

Gian-turco’nun incelemesi.) bulunan Stradella’nın hayatı roman konusu da olmuştur. Amerikalı romancı Francis Marion Crawford onun macerasını ve Venedik’ten kaçışını Stradella (New York: Macmillan 1909) adlı romanında işlemiştir. Bir başka roman da James Sherwood’un Stradella’sıdır (Paris: Olym-pic, 1962; İngilizcesi: London: New English Librara, 1966).

(6)

Friedrich Flotow’un eserinin librettosu Friedrich Wilhelm Riese (1805-1879) (Friedrich Wilhelm Riese hakkında, W. Friedrich’in takma adı olduğundan başka bir bilgi yok.) tarafından yazılmış. Üç perdelik, bir romantik opera olan Alessandro

Stradella ilk defa Paris’te Palais Royal Théâtre’da 1837’de temsil edildikten

son-ra, yeniden yazılmış ve 30 Aralık 1844’te Hamburg Stadtheatre’da sahnelenmiştir Ahmet Midhat Efendi’nin Flotow’un metninden hareket ettiğini söylediği ifadesinin önemi şu maddelerde toplanabilir:

1. 1870’li yıllardan başlayarak Türk edebiyatında librettolar, tiyatro eseri veya romanlara kaynaklık etmiştir. Zafer Hanım’ın “Aşk-ı Vatan” adlı romanının bir opera librettosu olduğunu sanıyorum.8 Bu konu henüz incelenmediğinden, genellikle adla-ra göre veya yazarların verdikleri bilgilerle yetinilmektedir.

2. İstanbul’daki sahne faaliyeti yazarlarımızın müzikli oyunlara karşı ilgisini art-tırmıştır. La Belle Helen operetinin metni bu bakımdan ilgi çekici bir örnektir. Hüsn

ü Cemal ile Meşhur Olan Eline Tiyatrosunun Faslı adıyla basılmış olan bu metindeki

“fasıl” kelimesinin uyandırdığı ilk çağrışım bir Karagöz veya ortaoyunu metni olma-sıdır. Bu seyirlik oyunlarda muhavere, tekerleme kısımlarını takiben taklitlerin yer aldığı oyun kısmı “fasıl” adıyla anılır. Fakat eser Güzel Helen’in çevirisi de olabilir.9

3. Ahmet Midhat’ın kaynakları çok şaşırtıcıdır. Bu metne nasıl ulaştığını da bil-miyoruz, en kolay tahmin, gazetelerde bu eserle karşılaşmasıdır. Ahmet Midhat Efen-di Flotow’un metninden ayrılmamakta, fakat aşağıda da görüleceği gibi araya ilginç yorumlar katmaktadır.

Midhat Efendi’nin yerli ve yabancı başka şahıslarla ilgili biyografik roman denile-bilecek eserleri bulunmaktadır. Fatma Aliye ve Beşir Fuad’dan başka çok sevdiği Volta-ire’in gençlik aşkını da mektuplarına dayanarak hikâyeleştirmiştir. Aleksandr

Stradel-la o kümeye sokuStradel-labilir. Ayrıca yazarın kitabın başında Venedik karnavalStradel-larıyStradel-la ilgili

8 Zafer Hanım, Aşk-ı Vatan, hzl. 94 Toska, İstanbul: Oğlak Yayınları, 1994; İnci Enginün, Yeni Türk

Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2006, s. 242-245.

9 Bu esere Niyazi Akı dikkat etmiştir. Niyazi Akı Fransız Tiyatrosu’nda oynanan (Terakki, nu. 276,

1286/1869) Belle Helene’in Hüsn-i Cemal ile Meşhur olan Eline Tiyatrosunun Faslı adıyla bu eserin Abdülaziz devri sonlarında dilimize çevrilmiş olması mümkündür” der. Eserin son yaprağında Bulak, fi 18 Ramazan [22 Aralık 1869] tarihi bulunduğunu belirtir (XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi, Er-zurum: Atatürk Ü. Yayınları, 1963, s. 166). Üzerinde çeviricisinin adı kayıtlı olmayan bu metnin de Ahmet Midhat’ın Fatma Aliye’ye yazdığı Teşrin-i evvel 1314/29 Ekim 1898 tarihli mektubundaki “Kendi kompozisyonum olan şarkı, kantı ve namelerin [kantoname olmalı İ.E.] miktarı otuz kadara bâliğ oldu. Bunların birçoğu Zeybekler, Çengi gibi tiyatro oyunlarıyla neşr dahi edildi. Dikran Çukacı-yan’ın Leblebici ve Arif [Arif’in Hilesi] vesair operalarına kollabore ettim. Madam Ango, Bel Eleni,

Jirofle-Jirofla gibi operetleri ben yaptım. Hatta huzur-ı hümayun için Voyaj an şin [Voyage en Chin]

vesair operet ve nameleri [operetto-nameler olmalı. İ.E.] ben adapte ettim.…” ifadesi dikkate alınırsa, Midhat Efendi tarafından Türkçeye nakledildiği akla gelmekteyse de, bunu teyit edecek her hangi bir bilgi henüz elde değildir (Ahmed Midhat Efendi, Fazıl ve Feylesof Kızım Fatma Aliye’ye Mektuplar, hzl. F. Samime İnceoğlu, Zeynep Süslü Berktaş, İstanbul: Klasik, 2012, s. 398.

(7)

olarak verdiği bilgi, Karnaval romanıyla da birleştirilebilir. Karnaval romanını Ahmet Midhat söz konusu hikâyesinden çok önce 1289 [1872/73]’da yazmıştır. Yazarın Batılı eğlenceler hakkında sık sık bilgi verdiği unutulmamalıdır. Hayli dolaşık bir aşk hikâ-yesi olan Karnaval’ın mukaddimesinde yazar, karnavalların her türlü kayıttan uzak, yılın belirli bir zamanında “herkesin hürriyet-i mutlaka üzere yaşaması için müsaade-i umumiye verilmiş olan zamanlar” diye niteler ve kökünün putperestlik dönemine kadar ulaştığını belirtir. Ünlü karnavallar arasında da Roma ve Venedik karnavallarını anar. Karnavalların “mütemadi bir bayram” olması ve insanların keyfi için hiçbir kurala da-yanmamaları ve istedikleri kıyafete bürünmelerini de özellikler arasında görür. Daha sonra Ahmet Midhat İstanbul’da görülen balolardan söz eder ve bunları karnavalın devamı sayar. Bu arada döneminin giyim kuşamıyla ilgili ufak bir eleştiri de yer alır:

“Elbise ve kıyafet cihetiyle zaten şehrimiz daimi bir karnaval hâlinde bulunup vakıa maskaralık ve rezalet derecesinde Venedik’e, Paris’e çıkışamaz isek de vukuat ve tesadü-fat-ı garibe hususunda onlardan aşağıda kalmayız. Belki fersah fersah geçeriz.”

Ahmet Midhat daha önce de tiyatro oyunlarını roman olarak yazmıştır. Emile Augier’in ilk oyunlarından L’Aventuriere’i Nedamet mi? Heyhat! (1884), Paul-Hen-ri Foucher’in (1810-1875) L’Amiral de l’Escadre Bleue’sünü (1857) Amiral Bing (1880) adlarıyla “telif-tercüme” olarak Türkçeye nakletmiştir. Bu “telif-tercüme” ni-telendirmesini aynen kabul etmek sanırım Ahmet Midhat Efendi’nin bu tür eserleri için uygundur.

Ahmet Midhat’ın daha ziyade gençlik yıllarında kısa bir süre içinde yazdığı oyunlardan sonra, müzikli oyun ve operetlerle ilgilendiği ve kütüphanesindeki mü-zikle ilgili kitapların zenginliğiyle övündüğü 17 Teşrin-i evvel 1314 [29 Ekim 1898] tarihli mektubundaki ifadesinden anlaşılmaktadır.10 Midhat Efendi’nin bu iftihar etti-ği koleksiyonun bugün elde bulunmaması hayıflanılacak bir noktadır.

Ahmet Midhat’ın hangi metni kullandığını bilemediğim için karşılaştırmamı sa-dece İngilizce librettoya dayandıracağım. Ahmet Midhat’ın metni11 ile karşılaştırıl-ması sonucu şu tablo ortaya çıkmaktadır:

1. Eserin şahısları Alessandro Stradella, ünlü şarkıcı, Bassi, zengin Venedikli, Leonoro’nun koruyucusu, Malvolio ve Barbarino adlı haydutlar ile Stradella’nın öğ-rencileri, hacılar ve nedimeler korosu.

2. Sahne önce Venedik sonra, Roma yakınları.

10 Ahmed Midhat Efendi, Fazıl ve Feylesof Kızım Fatma Aliye’ye Mektuplar, hzl. F. Samime İnceoğlu,

Zeynep Süslü Berktaş, İstanbul: Klasik, 2011, s. 398.

11 Alessandro Stradella, a romantic opera by Friedrich von Flotow, from the German by Caroline

Zob-linsky, Entered at Stationers’ Hall, Edinburgh: 1878, 23 s. British Library’deki bu kitabın metnini gönderen Prof. Dr. Esin Örücü ve Dr. Fatma Hepgül Ürek’e teşekkür ederim.

(8)

3. Özet. Birinci perde. Ünlü şarkıcı Alessandro Stradella, Leonora’ya âşıktır. Bu genç hanım, muhafızı Bassi tarafından göz hapsinde tutulur. Bassi Leonora ile onun arzusu dışında evlenmek isteyen ihtiyar pintidir. Stradella, başka çare olmadığını görünce sevdiği kızı karnaval sırasında kendisiyle kaçmaya ikna eder.

İkinci perdede, âşıklar Roma yakınlarında Stradella’nın doğduğu yerdedirler, nikâh kasabaya yakın bir kilisede kıyılır. Tören devam ederken Bassi tarafından Stra-della’yı öldürmek üzere ayrı ayrı kiralanan iki haydut Malvolio ve Barbarino aynı iş üzerinde olmalarına şaşarlar ve kavga ederlerse de, sonunda işi birlikte yapmayı ve ödülü paylaşmayı kararlaştırırlar. İki haydut ertesi gün yapılacak büyük Kilise Festivali’ne katılmak için gelmiş hacı kılığındadırlar ve evlenme töreninden dönen Stradella tarafından nazikçe karşılanırlar.

Üçüncü perde. Hâlâ Stradella’nın misafiri olan haydutlar, kendilerine misafir-perverlik gösteren bir adamı öldürme fikrinden uzaklaşarak evden gizlice ayrılmak üzereyken korkunç tasarısının gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek üzere Roma’ya gelmiş olan Bassi ile karşılaşırlar. Bassi daha büyük vaatlerle onları istediğini bir an önce yerine getirmeye zorlar. Stradella İlahi’sini prova etmek için dışarı çıkmıştır. Arkadan yavaşça yaklaşmakta olan üçlü onun güzel terennümü ve ilahinin kelimele-riyle kendilerinden geçerler ve dizlerine kapanarak, kötü amaçlarını itirafla af diler-ler, Stradella onları affeder (s. 5).

Bu kısa özeti takiben eserdeki şarkıların metinleri yer almaktadır (s. 7-23). Ahmet Midhat librettonun şahıs kadrosunu korumuştur. Operanın konusunun geçtiği tarih 1658’dir.

Bu operanın hayranlık uyandıran parçalarından biri ilk perdedeki Stradella’nın serenadıdır. “List, lady, List! while true love singeth” parçası karnaval korosuyla can-lanır.12 İkinci perdedeki Leonaro’nun düğün şarkısı “Genç gönlümün hayaline şahit olun (Be witness to my young heart’s dreaming),” mütereddit katiller tarafında düet olarak okunan “(Söyle bana şimdi dostum Barbarino) Tell me now, friend Barbarino” ve Stradella’nın güzel Meryem ilahisi olan “Virgin Mary; ever divinely,” “Pity, O Savior”dır.13

Aşağıda eseri bölüm bölüm, alıntılarla özetleyeceğim, böylece Ahmet

Mid-12 Ahmet Midhat bu parça ile ilgili olarak şunları yazar: “İnce” diye tavsif eylediğimiz kanalın üzerinde

daracık bir köprü bulunmakla maskara takımını iktiza eden yerlere yerleştiren Aleksandr Stradella bu köprüden kanalın öte tarafına geçip evvelce haber verilen köşedeki hanenin ta karşısına geldi ve gayet aheste ve hazin bir seda ile tercüme-i manzumesi

a “Bedr-i tam hâli bulup afakı olmuş şule-bar a Gel tuluunla onu kıl münhasif ey şems-i hüsn”

a suretinde mümkün olabilen dört mısradan ibaret bir şiiri teganniye başladı.” Bu beyit Romeo’nun Juliet’e balkon sahnesinde söylediklerini andırmaktadır.

13 http://www.archive.org/details/cu31924022191047. Bu metinler libretto ile karşılaştırıldığında çok

(9)

hat’ın onu nasıl kendisine mal ettiği görülecektir. “Birinci Bab Venedik’te Karnaval”dır. Bu uzun bölümde Venedik şehrinin kurulduğu adacıklar, kuruluş ta-rihi üzerinde durarak “bazı familyalar”ın “barbarların taarruzundan” korunmak için bu adalara sığındıkları ve zamanla binalar inşa ederek “yalnız Avrupa’nın değil bütün dünyanın en mamur ve en acîb bir şehrini vücuda” getirdiklerini söyleyerek, kanalları, gondolları hakkında bilgi verir. Venedik’in ticari hayattaki yerini belirt-tikten sonra hikâyenin geçtiği on altıncı yüzyılda, Venedik’in “şöhret-i bahriyesi ber-kemal” olduğunu halkının hem zengin hem de hemen hemen tamamının asıl-zade olduğunu ve dışardan gemicilik ve askerlik için gelenlere hizmetlerini gör-dürdüklerini belirtir. Parlamentolarının işleyişinden söz ederse de şehirde henüz Orta Çağ “zorbalıkları”nın bitmediğini söyler: en basit sebeplerle, “hançerler oynar, kılıçlar kınlarından fırlardı” der.

Venedik hakkındaki bu genel bilgileri “Venedik karnavalı “hakkında verdiği bil-gi takip eder. Karnavalın bir Hıristiyan yortusu olduğu üzerinde durur:

Şehrin, “daha doğrusu o zamanlar bütün Avrupa’nın mezheb-i umumisinin Ka-tolik mezhebi” olduğunu ve kilisenin

“yortu günlerini çoğalta çoğalta her gün bir yortu değil birkaç yortu icrası derecesine vardırmış ve her yortunun kilise eizzesinden bir zatın namına icra olunacağı derkâr bu-lunup o zatın namdaşı olarak ne kadar adam varsa cümlesinin o gün ziyafetler çekmesi âdet hükmünü almıştı.”

diyerek hâlâ bu âdetin bir dereceye kadar Avrupa’nın her tarafında geçerli olduğunu söyler, örnekler verir ve ekler:

“Lâkin perhiz-i kebire girilmezden bir hafta evvel icra edilen karnavallar Avrupa’nın sair taraflarında vücudu tasavvur bile edilemeyecek şeyler olup hatta mahiyeti hakkıyla ve etrafıyla tasvir edilecek olsa işitenlerin de inanamayacakları derkârdır.”

Venedik karnavallarında “herkes yüzüne bir maske” geçirdiğinden “yüz yüzden utanır” sözünün anlamı kalmamıştır. Ayrıca “herkes kudreti yettiği kadar kendisine bir maskara kıyafeti peyda eylediğinden bu kıyafete girer girmez her türlü maskara-lıkları icraya hak” kazanmaktadır.

“Servet-i umumiye” uygun olduğundan “bu karnaval maskaralıklarının” gerektirdiği masraf düşünülmez. Bundan dolayı da yiyecek ve içecek “ve bilhassa meşrubat her tarafta dereler gibi akıp göller gibi göllenmekte ve bütün karnaval erbabı işrette yekdiğe-riyle müsabaka eylemektedir.”

“Karnavalda maskaralık için” herkes eşit durumdadır. İhtiyarla genç, çocuklar, zengin ile züğürt, uşakla efendi, kadınla erkek, büyük küçük herkese “müsavât ve

(10)

muhtariyet-i kâmile verilmiş”tir. “O günlerde her kim daha ziyade rezalet eyleyebi-lirse o kadar ziyade şan kazanmış olur.”

Yine de karnavalın bir düzeni vardır, başkasını rahatsız eden cezalandırılır. Bu yüzden “Venedik karnavallarında cünha ve cinayet derecesindeki vak’alar” yok de-ğilse de “rezaletin umumiyet ve şiddetine göre cinayetler yine hiç nispetinde kalır.”

Olayın on altıncı asırda geçtiğini ve farklı olduğunu da her fırsatta belirten Ah-met Midhat, o zamanlar “Avrupa’nın her ciheti şimdiki gibi şimendiferlerle müceh-hez” olmadığını yolcuların yaya, katır, at “veya beygir ve adi araba ve posta arabası-na varıncaya kadar bittedric ehemmiyeti artan meratib ile seyahat” ettiklerine ve hiç de kolay olmayan bu seyahat şartlarına rağmen her yıl “Venedik karnavalını temaşa için Macaristan ve Avusturya ve Bohemya ve Prusya ve Danimarka ve Fransa ve İspanya’ya kadar memalikten birçok ahali dahi yollara dökülerek Venedik’e kadar” geldiklerini ekler.

Karnaval boyunca müzisyenlerin hepsi

“Venedik’e döküldükleri gibi asıl Venedik şehrinde kilise hanendelerinden sokak sazen-delerine varıncaya kadar muzıkaya mensup ne kadar adam varsa cümlesi bando bando ayrılarak her kanalda bir başka bando terennüm-saz olmak suretiyle o azim ve cesim şehrin suret-i umumiyesini bir muzıka talimhanesine benzetirlerdi.”

dedikten sonra müzikle birlikte raksın da bulunduğunu ekler.

Bu kısmın operanın metninde bulunmadığı şüphesizdir. Karnaval havası bu ge-nel açıklamadan sonra başlar. Üçüncü kısımda yüzünü gizleyen, siyah maskeli, siyah mantolu bir adam görenler, ona “biraz eğlence” öğretmeye kalkarlarsa da onun Stra-della olduğunu anlayınca saygılı bir tavırla neden herkes gibi eğlenmediğini sorarlar. Stradella:

“Sormayınız arkadaşlar sormayınız! Senato meclisine benim hakkımda bir iftirada bu-lunmuşlar. Ben güya senato tarafından buraya casusluğa gelmişim. Düşmanlarım bu ifti-ra ile benim aleyhimde senatonun şüphesini tahrik ederek takip emrini istihsal eylemiş-ler. Onun için tamam üç haftadır Venedik içinde yoktum.”

der. Fakat her tehlikeyi göze alarak sevgili Leonaro’su uğruna “senato tarafından” tutuklanmayı göze alarak gelmiştir. Kendilerine eğlence arayan “karnavalcılar” onu memleketi Roma şehrinin iskelesi sayılan Çivitavekya’ya [Civitavecchia] götürme-ye karar verirler. Fakat Stradella sevgilisi Leonaro’yu bırakmak istemez. “Maskara takımı bu kızı kaçırmakta kanunen ve ahlaken bir gûna mahzur yoksa” onu da kaçı-racaklardır. Önce Aleksandro Stradella’nın hikâyesini dinlerler.

(11)

giderim. Venedik şehrini gerek ticaret ve gerek askerlik hususunda nam ve şan ve servet ve saman kazanmış sizin gibi binlerce senyörlerin ikametgâhı olarak muzikaya gayet meraklı ve rağbetkâr bir şehir olmak üzere haber alarak geçen sene buraya gelmiştim.”

diye hikâyesine başlayan Stradella, “hanendelik”i ile “cemaati” kendisine hayran et-tiğini, herkesin kendisini dinlemeye koştuğunu ve evlerine, özel toplantılarına davet ettiklerini anlatır. İyi para kazanan Stradella Venedik’te olmaktan memnundur, halkın seveceği şarkılar da besteler ki “işte bu karnaval gecesi bütün Venedik şehri içinde tanîn-endaz olan negamat hep benim bestelerim olduğu gibi şimdi siz dahi benim bestelerimi okuyarak geliyordunuz” der.

Faaliyeti sırasında birçok hanımla tanışmış fakat kötü ahlaklı bir adam ol-madığından kötü bir şey yapmamış, ama “Papa Basi’nin himayesi”ndeki “güzel Leonaro”nun aşkına yakalanmıştır. Gençler evlenmek istemişlerse de “Papa Bassi kırkından mütecaviz bir adam olduğu ve zaten zengin dahi bulunduğu hâlde henüz on sekiz yaşında bulunan Sinyorita Leonaro’nun hem hüsnüne hem de kendi nezdin-de hıfz ve idare olunan servetine âşık olduğu için” buna razı olmamış ve daha önce kızın etrafından talipleri uzaklaştırdığı gibi Stradella’yı da uzaklaştırmaya kalkışmış ve ona iftira etmiştir. “Stradella Leonaro’nun gemici olan babasının ölümüyle küçük yaşta beş-altı bin flori altın ile terbiyesine Papa Bassi’nin görevlendirildiğini” onun da bu parayı çoğalttığını anlatır. Stradella zaten iyi kazandığı için bu paranın peşinde değildir. Fakat Leonaro parasını kaybetmek istemediği için onunla birlikte kaçma-mıştır, ama ayrılık yüzünden artık kızın da geleceğini sanmaktadır.

Bütün sırlarını açıkladıktan sonra “Benim gibi muzika san’at-ı nefisesindeki maharetiyle cihanı eğlendirmekten başka hiçbir işi olmayıp kimseye ne siyasi ne hususi hiçbir mazarratı dokunmamış bulunan bir adam için şanınıza düşeni işleyiniz” diyerek onları yardıma çağırır. Bilhassa son cümlesi, kendisini dinleyenleri etkiler ve Stradella’yı ve sevgilisini kaçırmayı kabul ederler. İçlerinden biri Leonaro’nun parasını kaybetmeyeceği müjdesini de verir.

Stradella önce sevgilisine bir şarkı söyler (bu operanın ünlü ilk aryasıdır). Le-onaro balkona çıkar, artık gitmeye hazırsa da, Papa Bassi sokak kapısını kilitlemiş ve anahtarı yanına almıştır. Delikanlılar gondoldan bir gemici merdiveni getirirler ve balkona atarak Leonaro’yu indirirler. Ondan sonra da “ala ala heyler gibi icra-yı reza-let ve ilâ-yı şevk ü şadmani zamanı gelmiş” sayılır, “Leonaro’ya bir erkek manto ve şapkası ve bir de maske verilerek” Stradella ile birlikte gemiye götürülmek için gon-dola” bindirilirler. Kalanlar da büyük bir şamatayla Stradella’nın Leonaro’yu alıp git-tiği naralarıyla Papa Bassi’yi uyandırırlar. Bassi sokağa fırlar. “Herifin şu gecelik hâli karnaval maskaralığından daha maskara görülmek”tedir. Gençler “Viva Papa Bassi! Viva!” naralarıyla etrafı çın çın çınlatarak Papa Bassi’nin aşkına şişelerinin diplerinde kalan şarapları da içip bitirdikten sonra şişeleri şangır şangır yerlere vurup” kırarlar.

(12)

Bassi “Leonaro’yu bulmaktan da vazgeçerek şu karnavalcıların elinden yakayı kurtarmağa” çalışırsa da başaramaz. Zira bu “karnaval maskaralığı”dır.

“Bâhusus ki Venedik karnavalı! Bütün dünyada bir misli daha bulunmamak ancak bu-nun şanındandır. Yalnız kapı önündeki rezalet bile maskaralara kifayet edemediğinden içlerinden bir çokları hazır kurulmuş ipten merdivene sarılıp balkona kadar çıkıyorlar ve oradan Leonaro’nun Stradella’ya söylediği sözleri taklit eyliyorlardı.”

Nihayet bir delikanlı diğerlerini susturarak ve Papa Bassi’yi selamlayarak:

“Senyör Bassi! Bize azim teşekkürler etmeğe borçlusunuz. Zira biz olmasaydık siz hima-yeniz altında bulunan güzel Leonaro’nun üstad-ı meşhur Aleksandr Stradella ile kol kola verip savuştuklarını olsa olsa ancak yarın sabah haber alabilecektiniz.”

diye alay ederler ve Bassi küfürlere başlayınca da “Buna karnaval derler. Herkes eğlenecektir. Bu gece kimse kimseye kızıp darılamaz” diye Bassi’nin ağzını kaparlar.

Ahmet Midhat bu bölümü genişletirken karnavaldan yararlanarak iki sevgilinin kaçmalarını neşeli bir şekilde vermenin dışında, karnaval ve İtalya’nın tarihi başta olmak üzere, Stradella’nın da ekmeğini her yerde çıkaracak bir delikanlı olduğunu uzun uzadıya anlatır.

İkinci Kitap “Hüner Sahibine Hürmet” başlığını taşır. Artık Venedik’ten uzakta,

Roma’ya yakın Tiber nehri sahilinde güzel bir köydedirler. “Putperestliğin payitahtı olduğu gibi Nasraniyetin de merkez-i umumisi bulunan şu Roma şehrinin cesameti ve âli binalarının letafet-i mimarisiyle zenginliği ve ziyneti Venedik’ten aşağı kalmak hatır ve hayale bile gelemiyor” diyen Ahmet Midhat, okuyucularına Venedik karna-valını aratmayacak bir köy düğünü seyrettireceğini vaat eder. İnsanların yüzlerinin maskeli değil açık olmasının “yolsuzlukları” önlediğini belirtir. Herkesin kıyafeti güzeldir, karnavaldaki gibi maskaralık yoktur, herkes birbirine saygılıdır. Köyün ay-rıntılı tasvirinden sonra okuyucuların bu düğünün Stradella ile Leonaro’nun düğün-leri olduğunu açıklar. Büyük perhiz olduğu için “düğündüğün-lerini paskalya ertesine kadar tehire mecbur olmuşlardır.”

Aleksandr Stradella bütün kiliselerde ünlü olduğundan bekleme süresini kili-selerde geçirmişlerdir. Düğünde Stradella varını yoğunu harcamaya hazırdır. Muh-teşem düğünün sonunda sandalla gelen “enli kenarlı bir şapka ve arkasında İtalya dağlılarının keçi çobanlarına mahsus olan bir libas ve ayağında gemici çizmesi koltu-ğu altında azîm bir sopası bulunan bir adam”ın yabancılığı hemen anlaşılabilirse de “düğün halkı herifin bu hâllerine dikkat” etmez. “sabahtan beri yiyip içmekle meş-gul” olduklarından “mahmurluk” içindedirler. Eğer dikkat etseler, “bu herifin hayırlı bir adam olmadığını” anlarlardı.

(13)

Midhat Efendi fırsatı kaçırmayarak şu cümleyi ekler:

“Hüner ve marifetten ari olan bir adam ne kadar hüsn-i ahlak sahibi olursa olsun hemşeh-rilerinin memduhu makbulü meclubu olabilirse de mabihü’l-iftiharı olamaz.”

Köylüleri onunla iftihar etmektedir. Her yerde “Aleksandr Stradella’nın şiirleri” okunmakta, besteleri “terennüm ve teganni” edilmekte, “gerek kiliselerinde gerek düğünlerinde balolarında onun âsârı kalpler”i etkilemekte, herkes onu alkışlamak-tadır. Nihayet “bu Aleksandr Stradella kimdir? Nedir?” denildiğinde herkes iftiharla “İtalyandır!” cevabını vermektedir:

“Hüner ve marifetin şan ve şerefi ne kadar ziyade olduğuna dikkat buyuruluyor mu? Fakat bu sualime cevap itaında acele etmeyiniz, hüner ve marifetin yalnız kendi sahibine değil mensup olduğu memleket ve millete kazandırdığı şan ve şerefin hududu şu tarif eylediğimden daha vâsidir.”

diyerek Almanya’da ortaya çıkan usta bir sanatçının İspanya’da şöhret kazandığını ve bilgilerini kendi ülkelerinin dışına taşıdıklarını, bize kadar getirdiklerine gıpta ve hürmet ettiğimizi yazar ve bu duygunun beşeri yönünü belirtir: “İnsanlık cihetiyle bizim yabancımız” olmayan bu şahsın ulaştığı noktayı “insanlığımız hasebiyle” ifti-harla karşılarız.

Barbadino ile Malvolio karşılaşıp, oraya niçin gönderildiklerini anlayınca on-ların da insanlıkları uyanır. Barbadino, “düğününde yemeği yiyip şarabını içtiğimiz bu kadar hürmetini riayetini gördüğümüz adamı nasıl elimiz varıp da solumaz edece-ğiz” sorusunu sorar. Malvolio ise böylesine ünlü birini ortadan kaldırınca kahraman olacaklarını söyler.

Ahmet Midhat, on altıncı asırda İtalya’da haydutluğun ne kadar ileri gittiğini, mağaralarda mesken tutan zorbaların köylüler üzerinde ikinci bir hükûmet denilecek kadar etkili olduklarını, bu asırda henüz İtalya’nın tek bir hükûmetle idare edilmedi-ğini uzun uzun anlatır. Romantik edebiyat her insanın içindeki insanlığın ortaya çıka-cağını savunur. Shakespeare ve Hugo başta olmak üzere eserlerinde kiralık katillerin, haydutların duygularını işleyenler çoktur. Macera romanlarında da bunlar önemli bir yer tutar. Ahmet Midhat da Cinli Han gibi eserlerinde bu konuyu işler. O tarihlerde yazılan eserlerde mutlaka bu haydutlardan söz edilir, Bassi gibi intikam peşinde olan-lar onolan-lardan yararlanırolan-lar.

Düğün bitince köylülerden biri Stradella’nın bir şey okumasını ister. Stradella kendisini uzun uzun övmüş olan Sinyor Pavlos’nun övgülerine henüz layık olma-dığını söyleyerek biraz tevazu gösterse de, bu sözlerin genel olarak sanatçılar için “doğruluğu”nu belirterek “servet-i ilmiye vü sanaiye ile servet-i adiye” arasındaki farka dikkat çeker:

(14)

“Bu dünya üzerinde nüfuz ve emlâk u eşyaca mal ıtlak olunan şeyler ma’dud ve mahdud ve muayyen olduğundan bir adamın servet-i adiyesi çoğaldıkça diğer adamlara ait olmak lazım gelen mal ve menalin miktarı azalmak iktiza eder.”

Bu yüzden başkalarının “bu zengin adamlara hasetleri tabiî”dir. “Servet-i il-miye vü sanaiye”ye gelince “ma’dud ve mahdud olmadığından insan istediği kadar kudret-i ilmiye vü sınaiye” kazansa da “sair insanlara ait olmak lazım gelen hisseleri almış olamaz. Onun için de bu nevi zenginlere halkın haset etmesi lazım gelmez.” Bu sözler Ahmet Midhat’ın sanatı yüceltmesidir. Köylüler daha önce böyle sözler duymadıklarından birbirlerine bakışırlar.

Zenginler kısmen varlıkları başkalarıyla paylaşırlar, “fakat bir hünerver kendi semerât-ı serveti demek olan bir eserini ortaya koyduğu zaman bütün insanlar” on-dan fayadalanırlar. “Âdil bir hükümdarın kavanîn-i medeniyesi milyonlarca halkın” mutluluğunu, bir mucidin bulduğu, hayatı insanlar için kolaylaştırır.

“Bir müellif bir kitap yazar, bir şair şiir söyler bir bestekâr muzika yapar, bir ressam lev-halar tersim eyler, bir heykeltıraş azîm ve nefis statueler yapar. Bunları tetkik ve tetebbu ve temaşa ile cihan müstefit olur. Demek olur ki hüner ve marifet sahibi olan adamlar servet-i ilmiye ve sanaiyelerinden dolayı kimsenin nasibini almamış olduktan fazla kendi varlığından bütün âlemi hisse-yâb eyleyen menfaatli hayırlı adamlardır. Böyle umuma nâfi olan insanlar sevilmez mi? Şayan-ı hürmet görülmez mi?”

Sözleri o kadar beğenilir ki iki dakikalık bir fasıla vermesini gerektiren bir al-kıştan sonra Stradella “insaniyet ve medeniyet” hizmetinin bütün insanlığa ve bütün zamanlara yayıldığını söyler:

“Ta ezmine-i kadîmede gelen büyük adamların namı şimdiye kadar yad olunageldiği gibi muasırlarımız meyanında peyda olacak büyük adamların namı dahi esami-i kudema ile beraber nice yıllar ve asırlar yad oluna gider. Herkes kendi mesleğinin en büyük adamı olmak isterse bu arzusuna nailiyeti için hiçbir mani tasavvur olunamaz. İş yalnız kendi mesaisine muhtaçtır.”

Bu satırlar, zaten, hemen hemen bütün eserlerinde okuyucularını çalışmaya da-vet eden Ahmet Midhat’ın görüşlerini savunabileceği bir eser seçmiş olduğunu göste-rir. Stradella İtalyandır, bir Alman onu opera olarak işlemiştir, eser ilk defa Fransa’da oynanmış, Avrupa’ya yayılmış, bir Osmanlı da ondan bir roman çıkarmıştır. Stradel-la’nın macerası da onun yukarıdaki sözlerine uygundur. Fakat okuyucuya Osmanlı-larda benzerleri yok mu sorusunu sordurur. Belki bunun cevabını Ahmet Midhat’ın konu bulmakta zorlandığını açıklamasında aramalıdır. O hazır konu ve olay örgüsünü kendi görüşlerini yerleştirmek için kullanmaktadır.

(15)

olduğunu söyler ve Tanrı’ya şükür için yaptığı bir besteyi okumaya başlar. Konuşma-sı Konuşma-sıraKonuşma-sında “gürültü patırtı” eden köylüler “nefes bile almağa cesaret edemeyerek” herkes boynunu büküp dinlemeğe mecbur” kalır. Beste öylesine hazin ve etkilidir ki “bazı kelimelerde lafzın kuvvetiyle nağmenin kuvveti birleşerek kendi gözlerini yaşattığı gibi dinleyenleri büsbütün rikkate getirip hüngür hüngür” ağlatır.

Ve şarkı devam ederken Midhat Efendi araya girerek şiir-sihir ilişkisi üzerinde görüşlerini açıklar:

“Vaktiyle şiire ‘sihir’ demişler. Tesiri sihir derecesine vardığı için değil mi? Manzum olsun mensur olsun ‘söz’ denilen şeyin şiir olması müstemiler nezdinde hasıl edeceği tesire göredir. Bu tesir teshir derecesine varırsa şiir dahi sihir derecesine varmış olur. Pek çok kereler görülür ki yalnız bir beyit yalnız bir mısra insanı cuş u huruşa getirir.. Yalnız bir insanı da değil sihr-âmiz bir söz koca bir orduyu cuş u huruşa getirir, korkağı şecî mağlubu galip eder.”

Söz müzikle birleştiğinde ise etki çok daha fazladır. Onun etkilemeyeceği kimse yoktur. “Meğer ki insan lahmdan şahmdan yapılmış olmayıp da ağaçtan taştan ya-pılmış ola!”

Yeni bölüm, bir sürprizle başlar: “Aleksandr Stradella nağmesini bitirdikten sonra cemaat tarafından tahsin makamında alkış icrasına kimsenin eli varmazsa ne dersiniz?” diyen Ahmet Midhat dinleyicilerin “nağmenin tesiriyle buz gibi donup” kaldıklarını yazar. “Stradella gelini koluna takıp köy yoluna doğru revan olduğu za-man komşuları” da köylüler onu başları önlerinde takip ederler.

Stradella yeni yazıp bestelediği bir şarkıyı daha okur. Ahmet Midhat bu şarkı-nın çok serbest çevirisini de yapmıştır. İtalyan Barok ressam –aynı zamanda şair ve baskıcı– Salvatroe il Rosa’nın (1615-1673) hikâyesine (ballad of Salvator Rosa) dayanan bu şarkıda sanatçının haydutlarla karşılaşması yer alır ki iki metnin karşılaş-tırılabilecek tek parçasıdır (libretto, s. 16).

“Bir gün yol üstünde benim Göklere verir revnakı

Karşıma çıktı bir herif Okuyarak şerefi maval

Dedi bana ben reh-zenim

Davranma ey zat-ı şerif Bakîsi elverir bana

Ben yine üstat kalırım

Göster nedir malik bana Yoktur ziyan benden yana

Bir kısmını ben alayım Her yerde ücret alırım

İlişmeyim ben de sana

Yine yoluna salayım Haydut da tel ehli imiş

Baş eğip verdi selâm

Dedim mâ-melekim musiki Bitti bizim alış veriş

(16)

“Ferahfeza bir makam”la okuduğunu ve köylüleri memnun ettiğini söylerken besteyi de yerlileştirir.

Bu şarkıyla Stradella daha önce söylediklerini besteye döktüğü gibi köylülerin arasına karışmış olan “reh-zen”i de telmih eder, onların da gönlü yumuşar.

Herkes veda edip gittikten sonra sadece “Stradella‘nın kendi hanesi halkıyla bir de Malvolio ve Barbarino ortada” kalırlar. Her köylü kendi misafirini götürmüş ol-duğundan Stradella onları davet eder. Geliş maksatlarını çok kolaylaştıran bu daveti Barbarino ile Malvolio nazlanmadan kabul ederler.

Üçüncü Kitap Mahafazallah başlığını taşır ve endişe uyandırıcı bir cümleyle

başlar. O gecenin sabahında gençler uyanamamışlardır. “Acaba Malvolio ile Bar-barino gibi müthiş katilin memur oldukları sû-i kasdı icra eylemiş bulundukları ha-tırlarına gelir mi?” Haydutlar gece aralarında uzun uzun konuşmuşlar, Barbarino, Stradella’yı asla öldüremeyeceğini söyleyince Malvolio da, “Stradella’yı öldürme-ğe benim de elim varmayacak” demiş ve eöldürme-ğer sen öldürmeye kalksaydın, “o cinayeti ika etmezden evvel cezanı vermiş olmak için bıçağımla işkembeni deşecektim” diye eklemiştir.

“Böyle boğazda binlerce bülbül besliyormuşcasına nagamatıyla bütün insanların kalple-rini rikkate getiren bir üstad-ı kâmile kıymak reva mıdır?”

“Bahusus ki okuduğu şeylerin hiçbirisi başka üstatların malı olmayıp hepsini kendisi tanzim eyliyor. Bir düğünde okuduğu şeylerle gözlerimizden yaş getirmiş olduğu hâlde ya bir kilisede okuduğu duaların tesiri ne derecelere varır?”

diye onu öldürmediklerine sevinirlerse de Bassi’ye verecekleri cevabı da düşünürler. Leonaro ile Stradella uyanınca akşam ibadetinde kiliseye gideceklerdir. “Stra-della herifleri şimdi gündüz gözüyle görünce âdeta” ürker. “Zira bu kılıkta, bu kıya-fette bulunan adamların namuskârândan addolunamayacakları derhal yüreğine doğ-muştu. “Fakat onların gönüllerini kırmak” nezakete uymayacağı için birlikte yemek yer ve düğün dolayısıyla bütün parasını harcadığını söyleyerek “her birine onar gü-müş sikke” vererek yolcu eder.

Katiller fazla uzağa gidemezler, “Stradella’nın hanesinden elli adım kadar ayrılır ayrılmaz kocaman şapkalı bir Dominiken rahibi” kılığındaki Bassi’ye rastlarlar. Em-rinin yerine getirilip getirilmediğini kontrole gelmiştir.

“Barbarino– Biz o pazarlıktan vazgeçtik. On altın için böyle köyünün ve tekmil İtal-ya’nın bâis-i iftiharı olan bir adama el kaldıramayacağız.”

der. Malvolioda ona katılır: “Ne on ne elli ne yüz altın için biz bu hıyaneti edemeye-ceğiz vesselam. İşinizi başkalarına gördürünüz.”

(17)

ikisine birden beş yüz altına kadar çıkarır ve “habisin bu son sözü Malvolio’ya sihir gibi tesir” eder. “Gözlerinden alevler saçarak bir Barbarino’nun bir de Bassi’nin yü-züne bakmağa başladı.” Barbarino:

“Söylediği şiirler yaptığı besteler İtalya’nın her tarafında okunmakta bulunan bu adama ben bıçak kaldıramam. Çünkü bu nağmeleri daima ben de işiteceğim! Ben de okuyaca-ğım! Stradella namı kimsenin dilinden düşmeyeceği gibi benim de dilimden düşmeye-cek. Bu cinayeti hiçbir zaman unutamayacağım. Anladınız mı?”

Bassi, niçin kendilerine “bandi” diyerek iftihar ettiklerini sorar: “Bu kadar rik-kat-i kalb ile haydutluk mu olur. Mademki yüreğinizde cesaret yoktur...” Bu onların hassas yanıdır. Bassi en son ücreti her biri için üç yüz liraya çıkarır ve dostu bir pa-pasın evine gider. Akşam koruda buluşacaklardır.

Papa Bassi’nin ücreti arttırmasını da Ahmet Midhat, altınların “Bassi’nin kendi cebinden” çıkmamasına bağlar. O hâlâ Leonaro’nun altınlarını kullanmaktadır. Bassi neden bu kadar ısrarcıdır:

“Evvela Leonaro’nun on on iki bin liraya varan servetine ve saniyen güzel kızın ken-disine malik olmak için değil mi? Leonaro’nun bütün altınlarını Stradella’dan intikam yolunda sarf edecek olsa bile kızın kendisine malik olması yanına kâr kalacaktır ki bu hesap Bassi’nin daima nazar-ı dikkatinden ayrılmayan bir hesap olmakla biçare Stradella aleyhindeki şiddeti işte bununla istidlâl ve muvazene edilmelidir.”

Güzel kıyafetlerini giyerek kiliseye giderlerken herkes onlara hayran hayran ba-kar. Bu ilgi yüzünden istedikleri gibi davranamamaktadırlar: “Umum ahalinin mah-bubu olmak dahi bir nevi bedbahtlık sayılacağına kanaat etmek istiyorlardı.”

Onları takiben bütün köy halkı da kiliseye gelirler. Onları kıskanan tek kişi Bas-si’dir, büyükçe bir serveti hesaba katmadan bu kadar mutlu olmalarına şaşar, fakat bir endişesi vardır: “Ya kanun-şinas bir adam bunlara nasihat verip de Venedik hükû-metine müracaat ederek Leonaro artık kocaya varmış olduğundan ve serveti kocası vasıtasıyla idare ettireceğinden bahisle” kendisindeki parayı alırsa.

Duadan sonra kiliseden çıktıklarında köylüler hâlâ yanlarındadır, Stradella onla-ra “üç gün sononla-ra paskalyanın ellinci günü olan büyük yortu” için hazırlayacağı yeni münacatı “Papa hazretlerinden evvel” komşularına dinleteceğini vaat eder. Bu onun yapabileceği “hizmet ve hediyenin en büyüğü”dür. İlahinin güftesini “her kelimesi aynı hikmet olsun” diye büyük bir özenle yapmıştır, bestesini de “her nağmesi cana tesir eylesin” diye dikkatle düzenlemiştir. “İsmini de ‘Stradella’nın hemşehrilerine hediyesi’ koymuştur:

“Kulûb-ı safiye ashabı taganni eyledikçe ruhlarında safa bulsun günahkârlar okudukça tezkiye-i zat ve ıslah-ı nefs eylesin. Hasılı komşularım bugün sizin aranızda his

(18)

eyle-diğim bahtiyarlık müddet-i ömrümde emsalini hissetmemiş olduğum bir derecede bu-lunduğundan size vaat eylediğim hediyeyi de bugün hissiyât-ı kalbiyeme mütenasip bir suret-i mükemmele de yapacağımı vaat eylerim.”

Bu sözler Stradella’nın umduğu etkiyi yapacak, kalpsiz haydutlar bile insafa geleceklerdir.

O gece “koru içinde Barbarino ve Malvolio ile Papa Bassi” görüşürler. Midhat Efendi, yaprak kıpırdamayan “korunun tenhalığını vahşetini” de hatırlatır. Barbarino verilen üçer yüz altının zihnini bozduğunu söyler. Haydutlukta bu kadar para kaza-nılmaz. Fakat Bassi gerçekten bu parayı verecek midir? Bassi geldiğinde beş yüz lira isterler. Hiç değilse bu günahı işledikten sonra haydutluktan, hırsızlıktan vaz-geçip namuslu ve dindar adamlar gibi yaşayacaklardır. Sonra sıra, ödemenin nasıl yapılacağını tartışmaya gelir. Midhat Efendi yine araya girerek şöyle söyler: “Böyle işi gücü hileden hud’adan mefsedetten melanetten ibaret bulunan adamlar kimseye emniyet edemezler” diyerek Venedik’in o asırda birbirine güvenemeyen adamlarla dolu olduğunu anlatır.

Stradella’nın “balkon üzerine açılan penceresinde” ışık vardır. Stradella’nın bazen durup bazen gezindiği gölgesinden anlaşılmaktadır. Bu arada bazı “muzıka parçalarını kendi kendisine terennüm” etmektedir. Haydutlar kiliseden aldıkları uzun merdivenden tırmanarak sırayla balkona çıkarlar ve içeriyi seyre başlarlar.

“Leonora sakız gibi beyaz çarşaflar ve dantelalar ile döşenmiş ve ipekli cibinlikler ve perdelerle tezyin olunmuş bir yatağın içine serpilerek derin uykuya varıp mışıl mışıl uyu-duğu hâlde güya zevcinin âşıkane sözleri rüyasında da kendisini mahzuz ve mütelezziz eyliyorlarmış gibi tatlı tebessümü hâlâ vechinden zail olmamıştı.”

“Stradella uzun saçlarını layenkatı parmaklarıyla taramaktan naşi saçlarına bir perişanlık vermiş olduğu hâlde oda içinde gezinmekte bulunup zevcesinin yattığı karyolanın ayak ucunda mevzu küçücük bir yazıhanenin yanına geldikçe gâh gâh eğilip açık bulunan bir büyük sayfa üzerine ya birkaç kelime yazmakta veyahut zaten yazılmış bulunan keli-meleri çizip yerlerine diğerlerini koymaktaydı. Bazı kere dahi daha büyük sayfa teşkil eyleyen bir notaya yaklaşıp birkaç battuta miktarı muzıkayı terennüm ile beğenmediği nağmelerini değiştirdiği gibi bazı kere dahi eline bir iskemle alıp şu nota sayfasının önü-ne oturarak yarım satır veya bir satır notayı yeniden yazıyordu.”

Stradella sık sık karısını “cemal mabudesi Venüs için edilen perestiş-i vâlihâne-ye” benzetilebilecek şekilde seyreder.

Katiller Stradella’nın köylülere vaat ettiği beste üzerinde çalıştığını anlarlar. Stradella bestesini bitirmiş, bazı değişiklikler yapmakla meşguldür. Nihayet bestesini okumak istediği için karısını uyandırır: “Habersiz birdenbire çalıp okumağa başlar-sam korkarsın diye düşündüm. Hele okuyayım ve çalayım da bak yeni münacat ne güzel oldu.” diyerek çalıp söylemeye başlar. Ahmet Midhat bu “münacaatı nazmen

(19)

tercümeye imkan olmadığından nesren tercümesi”ni verir. “O kutsal Meryem, Cen-netin kraliçesi, Kutsal Madonna, Efendimizin annesi” diye başlayan ünlü ilahiyi Ah-met Midhat bütün Hıristiyan ifadelerinden arıtmış ve genişletmiştir.

Yedinci alt bölümün ilk cümlesi olan “İtalyanca aslı olan manzumesi iki yüz beyti tecavüz eyleyen bu münacata Stradella o kadar güzel bir beste koymuştu ki şimdiye kadar en büyük esatizenin Roma kiliseleri için bu yolda muvaffak oldukları âsârın kâffesini geçmişti” ifadesi ve uzun çeviri operetin aslına uymamaktadır.

“Güftenin nereleri müsterhamâne ise oralarda bestenin de nağmeleri adeta ah ve enin ile mutasarrıfâne istirhamlar eyliyordu Güftenin hangi kelimeleri azamet-i âlihiyeyi al-kış vadisindeyse nağmeler dahi sanki bu alal-kışlar için el çırpıyordu. Güftenin beste ile bestenin güfte ile bu derecelerde imtizaç ve izdivacı âsâr-ı musikide cidden pek nadir görülecek ahvaldendir.

Hele alafranga muzikalarda güftelerin bestesi başka ve sazın o besteye nagamât-ı peyre-visi yine başka olmak üzere armoni kaidesine tevfikan icra olunan san’at-ı nefise alaturka muzıkanın henüz mahrumu olduğu bir letafettir ki on altıncı asr-ı miladide alafranga muzıkada bile bu sanat henüz yeni tekemmül eylemiş terakkiyâttan bulunmak hasebiyle Aleksandr Stradella’nın münacaatını o asırda dinleyenleri çıldırtacak bir letafet-i fevka-lade ile tezyin eylemişti”

sözleri musiki hakkında Ahmet Midhat’ın görüşlerini naklidir.

Stradella ilahiyi bitirdikten sonra balkondaki üç katil birden odaya girerler, elle-rindeki hançerleri atarlar ve Stradella’nın karşısında saygıyla dururlar. Malvolio ile Barbarino Bassi’den aldıkları altın çıkınlarını yere vururlar, altınlar “tahta üzerine dağılmakla sanki bu münacat-ı âliyenin mükafatını ibrazen nisar olmuşlardı.”

Leonaro ürker, Stradella şaşırır ve “yumruklarına davran”ır. Fakat bunlara lü-zum yoktur, çünkü her iki haydut da üstada saygılarını belirtir, af dilerler, Bassi de onları takip eder ve Stradella’dan kendisi için de “münacat et”mesini dileyerek ayak-larına kapanır.

Stradella onlarla konuşur.

“Oraya nasıl müthiş bir maksatla gelmiş oldukları hâlde mücerret kendi şiirinin muzıka-sının feyz-i âcili ile ıslah-ı ahval eylemiş olduklarını görüp anlayınca Hak-taala hazretle-rinin bu feyz-i celilini tebcilen ve tahmiden yüzünü yerlere sürüp ibadete.”

başlar, Leonaro da onu takip eder.

Papa Bassi gençlerin “ebediyen bahtiyarlıkları için dualar ederek Venedik’e av-detini müteakip Leonaro’nun hesabını görüp ne kadar serveti varsa tamamiyle” gön-dereceğini söyler ve sözünü yerine getirir. Stradella yere dökülmüş altınları Malvolio ile Barbarino’ya vermek isterse de haydutlar bunu kabul etmezler, Stradella’nın köyü-ne yerleşip dürüst ve dindar bir ömür süreceklerini söylerler ve bunu gerçekleştirirler.

(20)

Ahmet Midhat eserine bir de hisse eklemek amacıyla kısa bir “hatime” yazmış ve en kötü sanılanlarda bile Allah korkusu olduğunu, “kalbi kararmış”lardan bile ümit kesmemek gerektiğini ifade etmiştir. Belki de bir kötüyü iyiye döndürecek sebebin başında “bir Venedik karnavalı oluverir. Sebebe bakmayınız, müsebbibine bakınız! Mukaddemâta ehemmiyet vermeyiniz, neticeyi gözleyiniz.” cümleleri her kıssadan hisse çıkaran dünya görüşüne uygundur.

Ahmet Midhat’ın metinde yaptığı değişiklik:

1. Çapkın Stradella, Ahmet Midhat’ın sevdiği kahramanlar için sık sık kullan-dığı “babayiğit delikanlı”lardandır. Sevdiği kız için fedakârlık yapan biridir. Bu za-ten romantik devrin de özlemidir. Ahmet Midhat, gençlerin duygularının esiri olarak yaptıkları yanlışlara ve yaramazlıklara müsamahalıdır, hatta onlara zaman zaman sa-hip çıkarak, tersini düşünebilecek okuyucularını da ikaz eder. Leonaro’nun Bassi’den kurtulmak için sevdiği Stradella ile kaçmasına itirazı yoktur.

2. Ahmet Midhat ana çizgileriyle Flotow’dan aldığı eseri Venedik’i, festivali bil-meyen okuyucusunu bilgilendirmek amacıyla genişletmiş, ekler yapmıştır. Bunların birincisi eserin başındaki Venedik karnavalının uzun uzadıya anlatılmasıdır. Muhte-melen İstanbul’daki bazı çevrelerde benzeri karnavalların başlanmasıdır. 23 sayfalık libretto 60 sayfalık hikâye olmuştur ve iki metni karşılaştırmak mümkün değildir. Libretto onun hareket noktası olmuş, bazı ibareleri almışsa da bütünüyle çok değiş-miştir. Bu bakımdan telif-tercüme nitelemesi gerçekten yerindedir.

3. Midhat Efendi bir masal gibi anlatır bu librettoyu. İyilik ve kötülük arasında-ki farkı bir sanatçının insanlar üzerinde uyandırdığı etarasında-kiyle belirtmeye çalışmış, iyilik ve güzelliğin, sanatın kötüyü de yola getireceğini göstermiştir. Nitekim başta pek de tasvip etmediği karnavalın bile iyiliğin galebesinde sebep olabileceğini “hatime” sinde söylemiştir.

4. Operanın sonunda olay yatak odasında değil, provada meydana çıkar. Midhat Efendi Stradella’nın kendisini ölümden kurtaran bestesini İslamî bir ilahiye dönüş-türür.

5. Ahmet Midhat’ın, Tanzimat yazarı olduğunu hatırlatırcasına metne yerleştir-diği, böyle yapacaklarına kanuna danışsalardı türünden hatırlatmaları, besteler hak-kında verdiği bilgiler, İtalya’daki haydutlar üzerine yazdıklarını da unutmamak gere-kir. Başka hikâyelerindeki haydutlarla bağ kurması, Bassi’nin bir yandan Venedik’te kiliseyle ilişkisi bulunan bir asil, bir yandan da insanlıkla ilgisi olmayan cinayetler planlayan, kiralık katiller tutan biri olması da, Ahmet Midhat’ın öteki eserlerindeki –Cinli Han gibi– benzer kahramanlarını andırır.

Midhat Efendi bu eseri nereden bulmuştur, bu sorunun cevabını şu anda bilmi-yorum. Muhtemeldir bunu yine bizzat yazar ummadığımız bir yazısında açıklayacak-tır. Fakat onun Stradella hakkındaki bilgisinin fazla olduğunu, sonunda yine kadın

(21)

yüzünden bir cinayete kurban gittiğini bildiğini sanmıyorum. Ancak yazının başında da belirttiğim gibi, kısa süren tiyatro faaliyetlerinden sonra müzikli eserlerle uğraş-mayı tercih eden Ahmet Midhat’ın bu eseri tesadüfen elde ettiği ve hemen Türkçeye naklettiği düşünülebilir.

Ahmet Midhat’ın bu eseri bana önemli geldi. Daha önce Beşir Fuat ve Fatma Aliye Hanım hakkında birer kitap Voltaire hakkında iki kitap yazan Ahmet Midhat’ın Voltaire hakkındaki kitaplarından birisi onun mektuplarına dayanarak kaleme aldığı, bir roman havası taşıyan Voltaire Yirmi Yaşında’dır. Ahmet Midhat’ın Stradella’yı hoşuna giden, topluma örnek olarak gösterebileceği değerli Batılı şahsiyetlerden say-dığı anlaşılmaktadır. Bu özelliği dolayısıyla Aleksandr Stradella’nın da bir anlamda biyografik eserlerinden biri olarak yorumlanabileceğini düşünüyorum.

(22)

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapımcılı­ ğını Şerif Gören’in yönetmenliğini ise Mahmur Er- gun’un üstlendiği Çılgın Badiler'de Arbaş Afet Ho- ca’yı canlandırmıştı. Yeniden

In this study we retrospectively analyzed the factors affecting the incidence of venous thromboembolism complication is related with postoperative morbidity and mortality and

Numerous investigations in voice work appraisal attempt to distinguish acoustic measures or signs that exceptionally connect with obsessive voice characteristics.. In

This is the first study to show significant increase in serum BDNF levels after one-week alcohol withdrawal in patients with alcohol dependence, and a significant positive correla-

臺北醫學大學今日北醫: 超時空寶寶 冷凍精子十三年後 生下健康雙胞胎 超時空寶寶 冷凍精子十三年後

飲食:低油飲食,避免刺 激性 食物如酒、菸、辣椒等。

Basık çatıları bir birine omuz vermiş ev iskeletlerinin, kapatmağa lüzum görül­ meyen ve daima açık duran kapılarının önlerinde mumya kollu, mumya bacaklı