• Sonuç bulunamadı

Füreya'nın içleri boşaltılmış cinsiyetsiz figürleri:Sokağa salınmış robot gibi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Füreya'nın içleri boşaltılmış cinsiyetsiz figürleri:Sokağa salınmış robot gibi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CUMHURİYET SAYFA

KÜLTÜR

11

ve sır

Seramik sanatımızın büyük ustası Fiireya Koral’ın kırkıncı sanat yılı kutlanıyor

A teş

FERİHA BÜYÜKÜNAL

Türk seramik sanatının ilk ustalarından Füreya K oral’ın 40. sanat yılı, Maçka Sa­ nat üalerisi'nde 22 eylülde açılacak bir ser­ gi ile kutlanıyor. Tüm yaşamı ile örnek bir Türk kadını olan Füreya Hanımda 40 sa­ nat yılı üzerine konuşuyoruz:

- Kültür ve sanatın yoğun olduğu aile çev­ renizde sizin çamuru elinize alışınız nasıl gerçekleşti efendim?

- Türkiye’de ve Avrupa’da sanata yakınlığım hep vardı, ama aktif olma­ mamın eksikliğini hissediyordum. Bir gün, 36 yaşında dağda sanatoryumda buldum kendimi. İki yıl kalmak zorundaydım. Bu yalnızlık beni kendimle hesaplaşmaya itti. Kendimi bir şeylere adamalıydım. Başka türlü hayatım devam edemezdi. Teyzeleri­ min ikisi de resim diye ısrar ettiler, istemi­ yordum, çünkü onların sanatlarını ve ken­ dilerini sevdiğimden etki altında kalırdım. Tesadüfen çamuru elime aldım ve alış o alış pldu. 40 sene sürdü bu çamur hikâygsi.

- İlk y aptığınız çalışına bir forın muydu?

► ’Türkiye'de ne fırın vardı, ne de

malzeme. Rezistans yoktu, tel

yoktu, elek yoktu. Fırını Paris’te

yaptırıp getirttim. Gümrüğe gel­

di. Bir türlü çıkaramadım. Şartla­

rında seramik fırını yokmuş. So­

nunda ekmek fırını adı altında gi­

riş yapılabildi.'

- Evvela resim dersi aldım. Çamurla yaptıklarım da basit işlerdi. Odada, hatta yatakta çalışıyordum. Seramik teknikleri üzerine kitaplar okuyordum. İlk yaptığım şey de kuştur. İsviçre’de göl kenarında ku­ ğuları seyrederdim. Aklıma ilk o kuğuları yapmak geldi. Biçim olarak beğendim ve sonra kuş figürünü çok kullandım.

- İsviçre sonrası Paris’e gidiyor ve hangi koşullarda seramiğe devam ediyorsunuz?

- Ticari ürünler yapan bir atölye bul­ dum. Pratik olarak fırın kullanmayı, ça­ murun yapılmasını öğreneceğim biryeıdi. Evimle atölye arası yol çok uzundu. İki sa­ atim yollarda geçerdi. Bir buçuk sene de­ vamlı çalıştım. Çeşitli formlar ve duvar se­ ramikleri ortaya çıktı. Duvar seramikle­ rimde konu Mevlevilerdi, am a onların ha­ reketiydi. Onları hem panoda hem de üç boyutta çalıştım. Birçok şey denedim. H at­ lardan, Türk motiflerinden, minyatürler­ den esinlendim. Başında bir yol bula­ mamıştım, fakat bu yolun duvar olacağını biliyordum. Paris'teki eleştirmenler bu renkli işlerimle bir sergi açmamı önerdiler. İlk sergim Paris'te oldu. 1951 haziranında

Füreya Koral, uzun yıllar önce I .ozan’da tesadüfen çamuru eline aldı ve alış o alış oldu. O günlerden bugüne tam 40 yıl sürdü bu ‘çamur hikâyesi’. (İBRAHİM GÜNEL)

Doğu-Batı

bileşimi

2 Haziran 1910’da İstanbul'da doğan Füreya Koral, Şakir Paşa’nın torunu, Halikarnas Balıkçısı’nın, ressam Fah- rünnisa Zeid’in ve oymabaskı sanatçısı Aliye Berger’in yeğeni. Nötre Dame de Sion Kız Liscsi’ni bitirdikten sonra Da­ rülfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Böltimü’nde eğitim gören Füreya Ko­ ral, 1940-44 arasında 'V atan' gazetesin­ de müzik eleştirileri yazdı. 1946'da gitti­ ği Lozan’da seramik çalışmalarına baş­ layan Koral, Paris’te ünlü seramik* sa­ natçısı Şerre ile

çalıştı.

Aynı dönemde taş baskıyla da il­ gili ve yaptığı taş baskıları 1951 'de Paris’te sergiledi. Bu dönem yapı­ tlarında hat sa­ natından ve Türk işlemelerin­ den izler görülen Füreya, Türki­

ye'ye döndükten sonra çini sanatından esinler taşıyan duvar panoları yaptı.

Doğu sanatının soyut anlatım biçim­ leri üzerinde duran Füreya, yapıtların­ dan soyut öğelerin yanı sıra gerçeküstü- cü ve zaman zaman da yerci niteliklere yönelerek Doğu ve Batı sanat biçimleri­ ni başarılı bir bileşime ulaştırdı.

1981’de Kültür Bakanlığı ö d ü lü ’nü aldı, I986]da Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü Neşe Erdok’la pay­ laştı. Ankara Ulus Çarşısı’ndaki duvar panoları (1962), İstanbul Manifaturacı­ lar Çarşısı’ndaki duvar panosu (1969), İstanbul Divan Pastanesi’ndeki duvar panosu, bu alandaki önemli yapıtları arasında.

Paris, ekim ayında İstanbul sergilerim açıldı.

- İstanbul’da atölyenizi kurup çalışmaya başladığınızda herhalde en önemli sorun fırın olmuştur...

- Tabii. Burada ne fırın vardı ne de mal­ zeme. Rezistans yoktu, teli yoktu, elek yoktu... Fırını Paris’te yaptırıp getirttim. Malzemelerle birlikte gümrüğe geldi. Bir türlü çıkaramadım. Şartlarında seramik fırını yokmuş. Sonuçta ekmek fırını adı

altında giriş yapılabildi.

- Büy iik idealiniz duv arlardan söz edelim.

Çabuk gerçekleşebildi mi?

- Doğrusu çabuk gerçekleşti. 1953’tc Hilton girişinde İş Bankası bir pano ısmar­ ladı. Çok şaşırdım. Karoları nasıl aynı ebatta yapacağımı, nasıl monte edeceğimi, nasıl yetiştireceğimi bilmiyordum. Sora­ cak kimse de yok. Hep kendi başımayım. ama doğrusu da öyle. Güç oluyor, insan zaman kaybediyor da, daha sağlam bir gi­

diş oluyor. Birkaç sene insanlar duvara assın ve alışsın diye 90x90, 60x60 karolar yaptım. Aslında seramiğin asılmasını de­ ğil, duvarın içine girmesini istiyordum. Za­ man içinde Harbiye, Tam Sigorta ile Zira­ at Bankası’na, Divan Oteli’nde, Ankara’da bir işhanına, yine orada M armara O tele, Ayazpaşa İş Bankasına, İstanbul İMÇ çarşılarına seramik büyük duvarlar yaptım. Şimdi Harbiye’deki 80 metrekare­ lik duvara bakıp, nasıl yapmışım

şaşınyo-- O günler sizi yüreklendiren dost çevre­ nizde kimler vardı?

- Çok dostum vardı ve bana manen çok yardım etliler. Güzel olan bir şey de dost­ larımın sanatın her kolundan oluşlarıydı. Sabahattin Eyuboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Melih Cevdet Anday, Oktay Ri- fat, M azhar Fuat İpşiroğlu, Yaşar Kemal, Adalet Cimcoz, dayım Cevat Şakir, tey­ zem Aliye Berger. Bu ortamda felsefe, ti­ yatro, sinema, resim, her şeyi konuşur tartışırdık. Bu sohbetler bakış açısını değiş­ tiriyordu. Bugün bakıyorum da o yok artık. Her şey bir yolda gidiyor. Ressam ressamla, heykeltıraş heykeltıraşla görüşü­ yor. O zaman İstanbul böyle değildi.

- Bugünü gözlemlerken değerlendirmeniz nasıl oluyor?

- Acınacak halde görüyorum. Ne birbiri­ ne yardım etmek var. ne tartışma... Öyle arabesk dünyası var ki etrafımızda, felaket bir şey. Yalnız müzikte değil, her şeyde gö­ rülüyor. Bu yozlaşma içinde kendini mu­ hafaza etmek bir hayli güç. İnsan galiba yalnız kalmaya mecbur. Halbuki ben

in-► ‘Öyle bir arabesk dünya var ki

etrafımızda,

felaket

bir

şey.

Yalnız müzikte değil, her şeyde

görülüyor. Bu yozlaşma içinde

kendini muhafaza etmek bir hayli

güç. İnsan galiba yalnız kalmaya

mecbur. Halbuki ben insan mü­

nasebetlerini çok severim.’

san münasebetlerini çok severim. Bu ne­ denle de insan üzerine çok fazla seramik yapmışımdır.

- Bir dönem evler yaptınız ve sanıyorum ki nedeni insandı, yanılıyor muyum?

- Yanılmıyorsunuz, evin çekirdeği, in­ sanların yaşantılarıydı onlar. İlk gençlik yıl­ larından beri evlerin içinde insanlar ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar diye merak eder ve bakardım. Çok değişik gelirdi. So­ kaktaki adamla, evin içindeki adam bam­ başkadır. Sokakta maske giyip kapatıyor kendini, ama evde öyle değil. Ben o çalış­ malarda bunu vermek istedim, özellikle de eski evleri tercih ettim.

- 40. sanat yılı serginizle ilgili duygu­ larınız?

- Daha evvel başlamalıydım. Benim için 40 sanat yılı azdır. Ama bu 40 yıl içinde bir­ çok ödüİ aldım. Böyle bir serginin hazır­ lanması. 40 seramik sanatçısının panolar yapıp katılması en büyük ödül oldu. Beni seviyorlar ki yapıyorlar, dedim. Daha önce böyle bir sevinç yaşamadım. Bundan fazla ne isteyebilirim ki?

Füreya’nın içleri boşaltılmış cinsiyetsiz figürleri

Sokağa şakım ış ro b o t gibi

► Anlamsız yüzler. İç dünyası olmayan insanlar. Boşluğa bakan göz­

ler. Bakarmış gibi görünen ama bakmayan gözler. Füreya"nın umut­

suz yapıtları bunlar. Ama umut, umutsuzluğun bilincinden doğar.

FERİT EDGÜ

Hep kendi kendime sormuşumdur, yalnız biz yazarlara mı özgüdür geçmişin bir anından, yaşadığımız bir andan yola çıkmak? Bu. kimi zaman bir kokudur. Kimi zaman bir yüzdür. Kimi zaman bir sestir. Kimi zaman yalnızca bir bardak su­ dur. Kuşkusuz, her romancı Proust değil­ dir bir çörekten dünya yaratacak. Ama belleğin, bir yazarın yaratma süreci içinde­ ki önemi, bir ressam, bir heykelci, bir mü- zikçi için de, aynı oranda, aynı önemde ge­ çerli midir?

Bu kendi kendime sorduğum soruyu Fü- reya’ya sormadım. O. ben sormadan anlattı:

“-Gri bir gündü. Bir günün sonu. Anadolu- hisarı’ndayım. Deniz kıyısında. Bir an bat­ makta olan güneşi gör­ düm. Kıpkızıldı. Koyu, kopkoyu bir kızıllıktı bu. Bu kızıllık bir anda denize yansıdı ve denizin maviliğini altüst etti. Lök diye kızıl bir leke gelip Bo- ğaz’m mavisi üstüne oturdu. Büyülenmiş gi­ biydim. Ne kadar sür­ dü bu bilmiyorum. Ama çok kısa bir süre olmalı. Çünkü deniz eski rengine kavuştu­ ğunda. ben kendime gelir gibi olduğumda, baktım, çevremdeki hiç kimse bunu fark etme­ miş. Oysa ben bir tansık karşısın d ay ­ m ışım gibi b ü y ü ­ lenmiştim. Sanki dün­ yanın sonundan bir-iki

gün öncesini yaşamıştım o an. Günler, günler sonra, annem ölü döşeğindeyken ben de başucundaydım. Annem son solu­ ğunu verirken, garip değil mi, ben. Anado- fuhisarı’ndaki varoluş ile yokoluş arasın­ daki o anı yaşadım. Gözümün önünde beliren resim Boğaz’ın sulan üstüne düş­ müş olan o kızıl lekeydi. Bu pano o an göz­ lerimin önüne geldi. Tabii bunu çok sonra gerçekleştirdim. Çünkü hep gözlerimin önündeydi. Öylesine silinmez bir biçimde ki. yıllar sonra da gerçeleştirebilirdim o im­ g eyi."!..)

Panolar yapmıştı Füreya. Büyük. Çok büyük. Küçük. Tabaklar yapmıştı. Duvar­ ları konuşur kılan. Çanaklar, çömlekler, fincanlar yapmıştı. İnsanlar alıp kullansın­ lar, kahve, çay, çorba içsinler, yemekleri­ ni yesinler diye. Bu tür ürünlerinin kul­ lanımı mutluluk verirdi Füreya’ya. Bir du­

dağın onun fincanına değmesi. Şurda ya da hurdaki bir panoya birgözün değmesi, onu ayırdetmesi, karşısına geçip bakması, dü­ şünmesi mutlu ederdi Füreya’yı. (...)

Daha önce, Osmanlı mimarisindeki kuş evlerinden esinlenerek kuş ve ev sevgisini birleştirerek kuş evleri yapmıştı. Hilton’- daki bir sergide bunları sergilediğinde, ye- di-sekiz yaşlarında bir oğlan, annesinin eli­ ni çekerek, “Anne bak. büyüklerin evine kuşlar girmiş” demişti şaşkın bir sevinçle ve Füreya bu sözcükleri duyup mutlu olmuş­ tu. Sonra da oturup evler dizisini gerçekleş­ tirmeye başlamışttı. (...) Evler, kentlerin.

Füreya Koral’ın son yıllarda gerçekleştirdiği figürler de, M açka Sanat (üaleri­ si'nde düzenlenen Füreya Koral'a Saygı Sergisi’nde yer alacak.

insanın ölçeğidir, düşüncesinden yola çıkıp, sonra bununla yetinmeyip, evlerin içine sokmuştu elini. Orda insanları bul­ muştu. Yalnız insanları. Yalnız olmayan insanları. Birbirleriyle konuşan insanları. Birbirleriylc sevişen insanları. Mutlu in­ sanları. Çünkü mutlu evlerdi Füreya’nın gerçekleştirmek istediği. Hem evlerin ken­ dileri mutluvdu. hem o evin insanları. Mc~ <âha mutluluğu veren, yansıtan, o mekânı kullanan insanlardır. Ama mekânın da in­ sanlara mutluluk verdiğini unutmayın.

Füreya bunu hiç unutmadı.

Kuş evlerinden sonra gerçekleştirdiği in­ san evlerinde bu hep görülür.

Bu evler yaşar.

O evlerde oturan, o evlerde yaşayan in­ sanlar gibi (...)

Füreya, ilk çalışmalarından itibaren, hep insanlara, insanların yaşadıkları mekânla­

ra ilgi duymuştu. Evler, evcikler, bunların yan yana gelmesiyle komşuluklar ya­ ratmıştı. insanı çevresinden yalıtmamıştı.

İnsanoğlu, daha düşüncesini dile dök­ meden, çamura bir biçim verdiğine göre o biçim, düşüncenin, ilk düşüncenin, ilk yok­ tan var edilen biçimin, hayvan ve insan fi­ gürlerinin mağara duvarlarında yer al­ masından önce, soyut ama işlevselliği olan, ama biçimi yalnız işlevselliği ile açıklana- mayacak çömlekleri yarattığında bir şeyi tasarlamış oluyordu. Var olmayan bir biçi­ mi. Düşüncenin ilk, yalın dışavurumu. Ça- talhöyük'ün çömleklerine bir de bu gözle bakmakta yarar var.

Binlerce yıl sonra, hiçbir pratik işlevselli­ ği olmayan bu figürlere, Füreya’nın son dönem, figürlerine bakarken bunları dü­

şündüm.

Bir gün (bu figürleri gerçekleşti rmesi nden çok önce) bana, kala­ balık bir sokakta yü­ rürken, insanların yü­ züne bakarken duydu­ ğu dehşetten söz etmiş­ ti:

"-Aralarında yürü­ yordum ama sanki canlı tek varlık ben­ dim. Her biri, içleri boş, boşaltılmış ve so­ kağa salınmış birer ro­ bot gibiydiler. Ama kimbilir. belki onların aralarından birileri de, beni, benim onları gördüğüm gibi görü­ yordu. Teknoloji in­ sandaki insanı alıp gö­ türdü. Yerine birşey koymadığı için de, in­ sanların içi boşaldı. Kişiliklerini yitirdiler. Çok şeyleri var; araba­ ları, evleri. TV'leri... Ama hiçbir şeyleri yok aslında. Yaşamıyorlar. Çünkü ruhları ölü. Böyle olduğu içindir ki, kentleri, doğayı öldürüyorlar farkına varmadan. Ne nereden geldiklerini biliyor­ lar. ne nereye gittiklerini. Boşluğa gidiyor­ lar. Ne kadar çabalarsak çabalayalım biz- ler de onların arasıııdayız..."

Yıllar sonra, içleri boşaltılmış bu kadın ve erkek ya da cinsiyetsiz figürleri yaratır­ ken sanki o kalabalık sokak anısını bilgi­ mize sunuyor. Oysa buna gerek yok. Çün­ kü. büyük kentlerde yaşayan bizler bunu hep görüyoruz. Anlamsız yüzler. İç dün­ yası olmayan insanlar.

Boşluğa bakan gözler. Hatta, hiçbir yere bakmayan, bakarmış gibi görünen ama bakmayan gözler...

Fürcya’mn en umutsuz yapıtlarıdır bun­ lar. Ama umut, bilenler bilir, umutsuzlu­ ğun bilincinden doğar. Bu bilincin yaratı­ ları olarak seyrediyorum Füreya’nın bu çağdaş insan figürlerini.

M açka Sanat Galerisi’ndeki sergi 22 eylül salı günü açılacak. (İB R A H İM G İJN E L )

FÜREYA KORAL’A SAYGI SERGİSİ

Kırk seramikçiden

kırka kırk

40

selam

Kültür Servisi - Maçka Sanat G alerisin­ de 22 eylül-17 ekim tarihleri arasında 40. Sanat Yılında Füreya’nın Yeni Çalışmaları ve Füreya’ya Saygı Sergileri yer alacak. 40 seramik sanatçısının Füreya için yaptıkları 40X40 boyutlarındaki 40 pano ortada Fü- rcya’nın yaptığı bir panoyu çevreleyecek. Bir duvarı kaplayan bu

k ollektif çalışm anın kavram ve yerleştirmesi Sarkis'e ait. Yapıtların ana temasını Füreya'- nın çok sık kullandığı mavi, bulut ve kuş im­ geleri oluşturuyor. 40 pano ile Füreya'ya saygı sergisini oluştu­ ran seramikçiler şunlar: İlgi Adalan.Ezel Ağaoğlu, Beril Anılaıı- mert. Dalya Antcr, Tü­ lin Ayta, Erdinç Bakla,

Bingiil Başarır, Handan Börtüçenc, Ünal Cimit, Müfide Çalık, Zehra Çobanlı, Ha­ miye Çolakoğlu, Birol Demir. Belma Di­ ren. Sadi Diren, Abidiıı Dino, Alev Ebuzi- va, Ferhan Erder, ehmi Erdoğdu, Zeynep Ergin, Efsıln Ergüven, Erdoğan Ersen. Se- niye Fenmen, Candeğer Furtun, Atilla

Galatalı. Filiz Galatalı, Güngör Güner, Şerif Günyar, Ayfer Kalsın. Ayfer K ara­ mam. Sabit Kaıamani. Binay Kaya, Tü- ziim Kızılcan. Aydan Kut. Şeyma Rcisoğ- lu Nalça. Lerzan Özer, Mustafa Pilevneli. Büldan Seka, M ustafa Tunçalp, Jale Yıl- mabaşar.

Fürcya'nm 1989- 1991 yıllan arasında yaptığı ve daha önce hiç sergilenmemiş 56 figürini de sergilene­ cek.

Pişmemiş toprak­ tan 'yanrlnus hevkeller galerinin arka mekânın­ da yer alacaklar. Sar- kis bunlar için çok sade ve özel bir ışık­ landırma yapmış.

Sergi için Candeğer F urtun’un hazırladığı 4 sayfalık bir broşürde Füreya ve eserleri tanılılıvor. Galerinin yöneticisi Rabia Çapa, Ege Seramik’in sponsorluğunu yaptığı. Ferit Edgü’nün yazıp, Bülent Erk- men’in grafiklerini gerçekleştirdiği ‘Ateş ve Sır’ adlı kitabın sergi ile aynı tarihte çı­ kacağını bildirdi.

► M açka Sanat G ale­

risi’ndeki serginin ta ­

sarımı Sarkis’in. Yapıt­

ların ana temasını

Fü-reya’nın

çok

kul­

landığı ’mavi’, ‘bulut'

ve ‘kuş' imgeleri oluş­

turuyor.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi * 0 0 1 5 1 1 2 3 9 0 0 6 *

Referanslar

Benzer Belgeler

Çaç (Taşkent) bölgesindeki Eski Türk sikkelerine dair çalışmalarımız sonucunda, bölgede bastırılan sikkelerin çoğunluğunun Eski Türklere ait olduğu‚ bir

O zamanlar babı hümayunun üs­ tünde odalar ve daireler vardı: Fati­ hin nefsine mahsus ufak bir daire, kapı arası hazinesile defterdarlara mahsus bir yer.... Alt

Sanatçıların buluş­ tuğu , toplandığı yerlerde görünmez ; en büyük g e z i­ si Kızıltoprak'taki evinden çıkıp, vapura, sonra tünele... binip,okuduğu Galatasaray

İkincilere gelince, bunların hali da­ ha gülünç, yahut daha ağlanacak şey; çünkü bunlar da terbiyeci, maarif- çi ve hele inkılâpçı asla değil.. Fakat inatçı

Among the four treatment methods employed in our study, the group which received oral medical treatment + hyperbaric oxygen therapy was assessed to have achieved the highest hear-

Girişimcilik derslerini veren öğretim üyelerinin ek bir metodoloji eği- timi almaması üniversitelerdeki girişimcilik eğitiminin etkinliğini olumsuz yönde etkileyen bir

Elde edilen sonuçlara göre olgunlaşma süresi ve peynir çeşidinin kuru madde, yağ, protein, tuz, kuru maddede tuz, pH, titrasyon asitliği, olgunlaşma oranı, NPN oranı, PPN

Dönek yöntemi kullanılarak yapılan avcılık faaliyetlerinde yakalanan türlerin biyometrik analizleri yapılmış ve çalışmalarında elde edilen verilerden