• Sonuç bulunamadı

Avrupa görmüş adam

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avrupa görmüş adam"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHİFE BEŞ

Parise gider

gitmez ilk

m

Y

eni tanıştığım yol

arkadaşlarımla sa­

bah erkenden koyul­

duk yola. Gerçekten gü­

le oynaya ve konuşa ko­

nuşa gidiyoruz. Onlar

bana Danimarkayı an -

latıyor, ben de onlara

Viyanayı. Ben Viyana

-dayken....

Gördünüz

mü? Başkaları ile alay

ederken, ben daha yur­

da dönmeden başladım

bilgiçlik taslamağa. Ta­

biî, serde Avrupa gör­

müşlük var.

60/70 kil om etre so nra h u d u d a geldik. D u rd u k . B ir Fransız g ü m r ü k m e m u ru p a sa p o r tla rı­ mızı istedi, aldı, baktı, geri ver­ di. K e ra m e t ti n bey gaza bastı. A r tı k Fra nsadayız . Yol boyun­ ca köyler ve evler... Evle r... Be­ yaz bad an al ı, bahçeli ve b a k ım ­ lı evler.

Epeyce yol aldık. V akit de öğ­ leye geliyor. İçim ra h a t. G id er gitmez, Rue de Bossano’da Tu­ rizm Bürom uzu bulacağım. Mu­ zaffer b ey B rükselden eski ga­ zeteci meslekdaşımız O rhan Koloğiu'na telefon etti. Ucuzca b i r otel bula cak önceden. Şü­ k ür, işlerim ra s t gidiyor. Bir saate v a rm a z Patistey iz. B o n ju r Paris!

Tatlı hay allere d alm ış ken an­ sızın d u r d u k . G en ç bir g ü m r ü k ­ çü başını u zattı pencere den. Pa­ saportlarım ız ı v e rd ik . Baktt. Ge ri v e rd i k te n sonra da bagajı i- s a r e t ediyor. A rkadaşın biri i- nip açtı. Bagajd a fa b r i k a t ö r a r ­ kad aşların D a n im a r k a d a n aldık­ ları bazı âletle rle , ailele rin e al­ d ık ları u fak tefek hed iy eler v ar. Benim b a v u ll a r a r k a d a ya­ nım da. G ü m rü k ç ü â le tle r e ve hediy elere b a k tı k ta n sonra bizi t a m koyverecekti ki kolu nda b ir şeridi fazla bir g ü m r ü k ç ü d ah a geldi. Gözlüklü, aksi su­ ratlı biri. Âletleri iş a re t etti, a n la t tı la r . D erk en b ir a ra b a içinde 5-6 g ü m r ü k ç ü daha geldi. Ü ş ü ş t ü le r mi eşyaların başına. B enim b a v u ll a r dahil ne v ar, ne y o k sa yere dökü ld ü . Türki- yeden aldığım Yenicelerle, B rü k se lden aldığım bir kaç p a k e t si- g a r ’a k a d a r b ü tü n p a k e tl e r açıl­ dı, a m b a l a j l a r y ırtıld ı. F ransız ­ ca bilen Özcan beyin d e d ik l e r i p a r a etm iy o r . H ırs ım ızdan gülme ğe başladık . Göz lü klü bozuldu. Hepimizi -k üsta hça tersjedzkte p sonra, pasaportlarım ız ) ve gtş,- banıfı k â ğ ıt la r ım alıp %rkaîat-.iV ' d an gitmem izi iş a r e t etti. îki g ü m r ü k a ra b a s ın ın ortasın da tornistan e ttik . N e re y e gittiği­ mizi A llah bilir. G özlüklü bo­ zuk çalıyor. D e rk e n 45 dakik a k a d a r sonra k a ra k o l u m s u bir vere vardık. Y enid en p asaport muayenele ri, sorg u lar, su al ler. Buradaki ad am daha bir ok u ­ muş, d ah a bir kib ar, belli. Bize nazik d a v ra n ı y o r. M em nunuz. Adam içeri girdi. Gözlü klü hırs­ lı, inceden in ceye sigaya çeki­ yor bizi. C eple rim izdeki blok­ notlara, p a r a l a r a k a d a r b akıyor. Özcan bey b i r ara, «A rk adaşlar bu k a d a r y e r gezmişler, hiçbir mem le kette böyle şey gelmemiş başlarına» dediys e de gözlüklü ters ters, «B urası Fra nsa» diye­ rek kestirip a ttı. T e k r a r bindik ara balara. Belçikaya doğru gi­ diyoruz. Bir s a a t so n ra h u d u d a vardık. O ra da yenid en eşya mu­ ayenesi, p a s a p o r t kontr olü , ye­ niden sorgu-sual. A rtık gırtlağı­ mıza geliyor. Â m irlerine Özcan bey vas ıta siyle , «Bizi bırak ın , B rü k se l’e geri dönelim» diyo­ ruz. A d a m la r eşyaları g ü m r ü k ­ te b ır a k ıp d önüşte alm ak üzere P a r i s ’e gitmem izi söylüyorlar. Biz dir eniy oruz. İçerde istişare­ ye çekiliy orla r. Uzun, up uzu n dak ik alar. N ih a y e t â m i r bey ka­ rarı bize bildiriy or. E şyala rım ı­ zı alıp, geri dönebiliriz. Dönü­ yoruz da. O r ü v a r F ra n s a !

Akşam saat beşte varıyoru z B rü k se l’e. Yedide Parise bir t r e n varm ış, o nunla gitm ek isti­ yo ru m . Bir gecede iki otel pa­ rası verm e m e k için. Yenid en bi let alıyorum. N ih ay et t r e n ha­ r e k e t etti. Birkaç sa at sonra hu­ d u d u geçtik. E tra f ım a kuşkuyla b a kıyorum , gözlüklü o u ra y a da gelecek mi diye? Gelen m em u r, pa sa p o r tu m a şöyle bir bakıp ge­ ri veriyor. B av u llara bak m ak değil, sormadı bile. Böylece P a ­ rise 10/15 p aket Yenice ile 4/5 p a k e t sigarı k açır abildim ben de.

P arise in m eden yolda Liseden kalma FransızcamıVı ve sözlü­ ğün yardım ıyla yeni evli bir çiftle a hbaplık k u r u y o r u m . Ço­ c uk Fransız, karısı Belçikalı. O da şair ve gazeteciymiş. Brük- selde çıkardığı haftalık Cyrano

işim

Ey fele

çıkmak

oldu

adlı mizah dergisinin son nüsh a­ la r ın d a n hediye ediyor ban a. Ben de ona bir şiir kitabım ı im zala dım verd im . Çok sevimli ve k ib a r in sanla rm ış . Paris'e inince b av u llarım ı taş ım am a ve ta ksi b u lm a m a y a rd ım ettiler. Bu defa sağlam P ariste yim . Şo­ före O rh a n K oloğlu’n u n yer ayırttığı otelin isim ve adresini v erdim . Rue Lauristo n, Otel Cimaroza.

Iş ık lar içinde zafer abidesinin k e n a r ı n d a n y u k a rı dön üyoru z. V ik to r Hugo m eydanı. P au i Va- l e r y sokağı ve işte oizim Hotei Cim aroza. K endim i ya ta ğ a zor a tıy o ru m . Y o r g u n lu k ta n ölm ü­ şüm.

S a b a h ilk isim A v ru p a d a k i

başladık. H er k a t t a b i r asan sör değiştiriyoruz. Bindiğimiz üçün cü a sansör bizi n ih a y e t en tep e­ ye çıkar dı. Aşağıda P aris kuş­ bakışı... Bu k a d a r y ü k se k te in­ san kule nin sallandığını zanne­ d iy o r ve üşüyor. Eyfel kule sin ­ den a t l a y a r a k in t i h a r edenle rin sayısının hayli ka b a rık o lduğu­ n u duym uş, o k u m u ş tu m . Her h ald e bu se bepten olaca k, kule­ nin e trafın ı, boydan boya ka­ lın, y üksek telö rg ü lerle çevir­ mişler, B enim P arise gelip, Ey­ fel kule sin e çıkacağımı nasıl da

Sen nehrinde vapur sefası

I

Vapurdan Sen nehri kenarında bitnikler

hâlim i a n la t a n bir kaç s a t ır ka­ r a l a m a k o ld u : «Dilin cehalet Hâlin re zalet G ü n d ü z açlık tâlimi Gece sefalet H a g a y re t ü m i t Yaşar Ha gayret Sık dişini

A v r u p a görm üş adam sın nih a­ yet.»

Eyfel Kulesinde

İns an Parise gid er de Eyfel kule sin e çıkmaz mı? Ben de Pa- risteki ilk g ü n ü m ü n sabahı doğ­ ru Eyfel kulesine gittim. Sanki biraz gecikirsem k a ç ır acak lar E y fe l’l. Neme lâzım? Ben işimi sağlam tu t a y ım da... Ne olur? Ne olmaz? ö t e k i tu r istle r le bir­ likte sıra ya girip 3 üncü kata bir bilet aldım. Dev asansörle r­ le kuleye doğru tı rm a n m a y a

h a b e r alm ış la r? H a y re t!

Tepede bir sandviçle açlığımı b astıray ım dedim. Demez olay­ dım. O gün yem eğe ayırdığ ım p a ra bitti. A nlaşılan, Parıste aç kalac ağ ım galiba?

İnsan Müzesinde

(Musee de l’homme)

Sabah otelden çıkınca, çok ya­ kında olan Turiz m Büro muza giderek O rh a n K olöğlu’nu gör­ m ü ş ve gideceğim yerleri h arita ü zerinde iş a re t ett irm iştim . Ge­ zebildiğim müzeleri gezip otele döneceğim. O rh a n , a kşam ote l­ den alac ak beni. B irlik te geze­ ceğiz.

Eyfel’den inince lıemen kar­ sıdaki D’t i n a k öprüsünü geçip Chaillot sa r a y ın ın bahçesine geldim. H er ye rd e nefis heykel­ ler, havuzla r, fıskiyeler, çiçek­ l e r var. İnsan müzesi de b u ra ­

da. Sora sora giriş kapısını da buld um . K apıd a fotoğraf maki- nam ı a ld ılar elimden. M erdiv en­ le ri çıkıp gezmeğe başladım.

İlk çağla rdan itib aren in sana a it ne varsa bu ra d a . Kafatasla- n , iske le tle r. T aş devri, m ağara dev ri resimleri. Çeşitli ır k la r ve çeşitli milletlere ait k alıntı­ lar. İkinci katı da milletlere gö­ re bölüm bölüm ayırm ışla r. B ü­ y ük v itrin le rd e h e r milletin gi­ yim, m u t b a k ve süs eşyaları var. T ü r k i y e ’ye ait vitrinin fa ­ kirliği, eksikliği o k a d a r belli

ki! K endim izi ta n ı t m a k t a ne ka d a r geri k ala n b ir milletiz. K ü­ ç ü k küçük A frik a - Asya - Avus­ t r a l y a m illetlerinin v it ri n le ri bi­ le bizimkinden d ah a zengin, d a ­ h a gösterişli.

Sen Nehrinde

vapur sefası

İn s an müzesin den çıktığımda d ah a yeni akşam olu yordu. Or­ h a n ’la buluşm am ıza d ah a b i r hayli v a k it v ar. S e n neh rin d e t u r i s t gezdiren v a p u r l a r d a n bi­ rin e bindim. H av a da güzel mi güzel. Nefis b ir P a r i s ak şa m ı. İki s a a te yakın sü r d ü Sen neh­ ri üzerindeki v a p u r sefamız. B ir re h b e r yolda de vam lı 3 dil­ d en bilgi veriyor. İçlerinde sa­ dece N otrdam kilisesine a it cü m leyi a nla ya bildim . D u v a rla ­ rına s ü r tü n ü rc e s in e geçiyoruz N o trd a m kilisesinin önünden.

Yol boyunca Sen kıy ıların a postu serm iş B itn ik le r gördük. Bizde olduğu gibi bu ra d a da hep si uzun saçlı, çirkin kılıklı ve pis B irbirlerin e so kulup se­ ri lm işler Sen kıyıla rın a.

Bir de adım başı. birb irlerin e sımsıkı sarılynıs ya da öpüşen ç if tle r vardı Sen kıy ıla rın da. O k a d a r r a h a t sevişiyor ve öpüşü­ y o r l a r ki! D ünya u m u r la rı n d a değil.

Kalktığımız yere d ö n düğüm de a kşam ivice bastırmıştı. Elimde h a r i ta otele y ü rü y e r e k gelmeğe çalıştım Birkaç defa yanlış so­ k a k la r a girip ç ık tık tan sonra b u ld u ğ u m V iktor Hugo caddesi beni V iktor Hugo m eydanına çı­ ka rd ı O ndan sonrası kolay.

O r h a n ’la r a n d e v u saatimizden beş dakik a önce vard ım otele. Ne de olsa A v ru p a görm üş ada­ m ım artık B unun ilk ş a r tla r ın ­ dan biri de ra n d e v u l a rı n a vak­ ti n d e gitmek değil mi?

—Y A R I N ; ____________

De Gaulle’üıı

burnunun gölgesinde

(2)

SAHİFE BEŞ

ORHAN KOLOĞLU, MARGO BACI VE BEN

De Gaulle'nin

burnunun

gölgesinde

O

rhan Koloğlu da Av­

rupa görmüş bir a-

dam olduğu için tam

vaktinde geldi rande -

vusuna. Yanında da bir

Alman kız arkadaşı var.

Margot. Orhan’ın ara-

basiyle Parisi geziyo -

ruz.

İşte Şanzelizc. İki sı­

ra büyük, ışıklı mağaza­

lar, kahveler. Alabildi­

ğine geniş bsr cadde.

Kaldırımlar cıvıl cıvıl.

Önce Sen nehrinin yu­

karılarına çıkıyoruz.Oı-

han Pariste kalacağım

günler içinde göreceğim

yerleri gösteriyor. Tui -

İeries Sarayı, Louvre

Müzesi, Musée Grevin

ve işte ünlü Montmar -

tre’dayız. Oradan Se -

vastopol caddesine ç ı­

kıyor ve Sen nehri üze­

rindeki adalardan biri­

ni kıyıya bağlıyan bü -

yük köprülerinden birin

den geçiyoruz. Sonra

Saint Germain ve Saint

Michel caddeleri... Or­

han Sen Mişel’den g e ­

çiyoruz deyince, elim

sakalıma gitti. Bedri

Rahminin ünlü şiirin­

den iki mısra döküldü

dudaklarımdan:

«Herifçioğlu Sen Mişcl’de koyuverm iş sakalı Neylesin Bizim K öy’ü? Nitsin M ahm ut M a k a l’ı? Neyse ki ben sakalı Viyanada ko yverd im. O rhan a n latm ay a de vam ediyor. İşte Lüksem burg sarayı ve bahçeleri, işte P a n t­ héon ve işte ra ssa mlarm , şair­ lerin uğrağı Montparnasse Bul­ varı. Nice ü n l ü şaire, ressama ilham verm iş kahvele r boydan boya uzanıyor.

Şimdi de du d u k ia r ım d a Y a h ­ ya K em al’in m ısra ları:

«Pariste genç iken, koyu Ba­ udelaire — perest idim. B alkon’la. Y olc ulu kla, Güzel­ l i k l e mes t idim. Sinmişti şîri r û h u m a ulvî ke­

d e r gibi ; A bsent’e damla da m la sızan bir ş ek er gibi.» Çok aradığım halde Absent bu lamadım Pariste. Çok m e r a k edi yor ve içmek istiyord um. Ya­ sakmış galiba. Olmadı.

O rh a n ’la M u ita r sokağında (Rue Mouffetard) k a r a r kıldık. Bizim çiçek pa zarına benziyor. Küçük, küçü cü k bir meydan. Daracık sokak lar. İrili, ufak lı bir yığın meyhane . H em en her milletin meyhanesi var bura da Çin'den Cezayir’e k ad ar. Önce gezdik sokakları. B ü tü n m e y h a ­ neler silme dolu. H er milletten insan va r. Ellerde şarap ba rd a k ­ ları, kim inde bir gitar çalmıyor, kiminde çoşmuş şarkı söylüyor­ lar. Çoğu çift çift gelmiş. Ber- mutad arada bir öpüşü yorlar. Bu faslı ilerde ay rıca anla ta c a ­ ğım. Ünce bizim k o lt u k m eyha­ neleri tipinde bir yere girdik Tezgâhta ayak ü s t ü b ir e r pembe şarap içtik. Sonra başka bir me> hane. Mahzen gibi bir ye r. Taş m erdiv enler... Taş duvarlar... Her taraf kü f kokuyor. Yine pembe şarap larımızı yudumlu- yor, T ürkiyede n bahsediyoruz O rh a n ’la. Bu gece b ü tü n A v ru ­ pa görm üşlü ğüm üzerim de. Tüı kiye nasıl yükselir? gibi çoi ciddî konula rda ukâlâlık ediyo rum habire. Bir d in leyen bul dum yal... T ürkçe konuşmaya susamışım da! B ereket Orhan çok iyi bir insan oldu ğu kadar, iyi bir dinleyici de, Margot da anlayışlı, kib ar kız. Anlamasa bile din ler görü nüyor. Arada bir — iki kısa şiirimi okuyoru m O rh an İngilizceye çeviriyor Margot’n un çok hoşuna gidiyoı bu kısa şiirler. Hele benim - A- ğır İşçi • ye bayılıyor.

«En ağır işçi benim

G ün 24 saat seni düşü nüyo­ rum.) A rada bir bana dönüyor Mar­ got, ş’lerin ü stü n e basa basa (Passa — paşş a) diyor. H er ha! de sakalımdan olacak, bana pa­ şalığı pek yakıştırdı. Ben de ona Margo Bacı diyorum. A rtık be­ nim adım aram ızda (Paşşa),

onunki de Margo Bacı kalıyor. D önüşüm üzde bak ıy orum, cad d eler tenhalaşmış, ışık lar azal­ mış. Biraz m em nun, biraz mah­ zun oteldeki garip odama dö n ü ­ yorum.

«Bir m e r h a m e t ti r yanan, d a r a ­ cık odala rın İs li lâm bala rın da, isli lâmba­ larında.» D üğm eyi çeviriy orum Kör am p ü ld en soluk b ir ışık yayılı­

yor odama. Soluk ve m e r h a m e t­ li...

Longchamp’da

ı ü n le r d e n Pazar. Sabah b a k tım giyecek temiz göm leğim de kalmamış. Çama­ şırlarım ı kendim yıkıyorum am a gömlek imkânsız. Bir kâğı

l

6

büyük koşuda bire 12.00Ü verdi. F ran s ızlar çok m eraklı a t ya­ rışla rın a. Lon g ch am p ’ta n başka Vincennes, Trem biay ve daha birçok yerde her gün yarış var. H er gün ve her gece.

Parisin ayyaşları

ongeham p'a ilk gidişimin gecesi tek başıma Parisi gezmeğe çıktım. Yollarda ve m etro lard a old ukları yere sı­ zıp kalm ış Parisin ün lü ayyaş­ larını gördüm- Kadınlı erk ekli ve pek çoğu yaşlı ayyaşlar, ka­ fayı bulup, b ir e r köşeye kıv rıl­ mışlar. Kimsenin baktığı, karıştı ğı yok. H erkes kendi hayatını yaşıyor Pariste.

M etro ’yu artık öğrendiğim i- çin M o n t m a rt re ’a kadar metroy la gittim o gece Mütevazı bir yemekten sonra birkaç saat caddeleri, sokak ları gezdim. Son ra yine m etro yla Montparn ass e’a indim. Ç oğunlu kla genç T ü rk

SACRE DU COEUR da sarıp otelciye verdim çam a­

şırları. P a riste yaptığım en b ü ­ yük ho v a rd a lık la rd a n biri de bu oldu. 4 gömleğimin yıkan ıp ü t ü ­ lenmesi ile bir elbise ütü sü 70 - 80 liraya mal oldu bana.

Eksik olmasın yine O rh a n gel di sabah. Öğleye k a d a r gezece­ ğiz. Bu defa Margo Bacı yok, Bitpazarını, kuş pazarını ve Pa­ risin ün lü H aller bölgesini gez dik. Sonra Boulogne orm anla rı ve Longchamp. Pariste atyarışı seyredeceğim. Büyük, çok b ü ­ yük bir hipodrom burası. Güzel, modern trib ünler... Nefis bir ya rış sahası. Yemyeşil bakımlı çi­ menler. Hava çok güzel. Bütün Paris bugün Longchamp'a dö­ külmüş sanki. P a r k l a r d a bin ler­ ce otomobil. T ribünlerde oııbin- lerce insan... Hepsi de oyun oy­ nuyor. Ben de şansımı deniyot ve bir — iki koşuya oynuyoru m Kazanıyorum da! Ç ık arken 28 Frank kârlıyım.

Bir hafta sonra yine bir Pa- <ar günü, Erdem Buri, eşi ve i’ülây G e r m a n ’la gittik Longc- hamp’a. Bu defa 50 şer Frank zarar ettik. Meraklıları için ya ¿ayım. O gün Fransanın en b ü ­ yük iki yarışından biri koşula­ caktı Longcham p'da 2400 met reiik koşunun ikramiyesi 1. cı gelen at için 1.000.000 Frank Bizim param ızla 2,5 milyon li­ radan aşağı değil. P rogram ı oku yoruz. kim lerin atları yok kiv \ ğ a H an Varislerinin, Baron Rotehild’in, Eddie C onstantin’in adları aklimda kalanlar.

Burada bir de üçlü oyn u y o r­ lar İkiliden başka. İkililer ço­ ğunlukla norm al p a r a l a r veri­ yor ama, üçlü ler pek çok v eri­ yor. Bir hafta önce 1 P ranga 36 000 F r a n k vere n üçlü, o haftaki

ressamlarının devam ettik leri Café Sele ct’e ve Select Latin'e uğradım. Birer kahve içtim. Ma­ salar dolu dolu. H er milletten, her kılıkta insan var. Tek o tu ­ ran lar parm akla gösterilecek ka dar az. Pek çoğu çift ya da 3/5 kişilik g u r u p l a r halinde gelm iş­

ler. Bir an içimde müthiş bir yalnızlık duydum . Bir hüzün çöktü. İs ta n b u l’u özlemişim

Acayip kılıklı, uzun saçlı genç le r caddel erde yerlere re sim ler çizmişler, gelip geçenin para ver meşini bekliyorlardı. Dilencilik hayli moder nleşm iş Paris’te. Ba­ zısı da akerdeon, ağız mızıkası, gitar çala ra k yapıy orla rdı bu işi. Çirkin ve pis bir kızla bir e rk e k de kocaman Credit Lyon- ııais binasının önünde icrayı sa n a t ediy orlardı. Güyâ hokkabaz dı erkek. Kocaman ve iğrenç bir böceği eline alıp koynuna soku­ yor, sonra da çık arıp yüzüne koyuyord u, ikinci marifetiyse ağzına ispirto d o ld u r u p bunu ha vaya p ü sk ü rterek yakm aktı. Y erle r pislik içindeydi. Kız da bu pislik içine atıla n pars aları topluyord u, iki adım ötedeki polis b u rn u n u kaldırmış bu ta­ rafa bakm ıyord u bile Mağrur, kendin den emin bir hâli vardı. Çoğu yabancıydı m eraklıların. Parisli çoktan kanıksam ıştı bun lara. Aldırdığı bile yo ktu Şıma rık, küstah, terbiyesiz ve kendi­ ni beğenmiş Parislile rin ad ed i­ nin hiç de az olmadığını kısa zamanda öğrendim Pariste

H er hallerinden kibirlilikleri ve kendini beğenmişlikleri bel­ li oluyordu. Sanki hepsinin üze rine De G a u ü e ’ün muhteşem b u r n u n u n gölgesi vu rm u ştu .

Pigal

|gb ir gece de P i g a l l gşzdirn K te k başıma. .Çeşitli eğle n­ iri*»« verleşjme-.airtpı-.- çıktım*

r, sokak ları çeşitli ka b a ı İ î f n e ^ b a r l a r Ü f * v e *feokak k # d m larıy la dolu ydu. 5/10 ad ım da bir m üşte ri bekliyord u sokak kadın ları. Benden önce P aris’i görm üş a rk ad aş larım d an d u y ­ m u ş tu m : Bu k adınlar gelip ge­ çen erk e k le re lâf atarmış. Bir h ay li dolaştığım halde, bana bir lâ f atan çıkmadı. H er halde sa­ kalım a h ü rm e t ettiler.

Pariste görebildiğim eğlence y e r l e r i : Elle et Hut. U ubliettes ile Carousel revüsü oldu. Çok pahalı yerler, cüzdanı hafif olan l a r tavsiye edilemez. Bu sebep­ te n çok arzu ettiğim halde bi­ zim Tülâ y G erm an'ın çalıştığı Tsare vitc h gece kulü büne dahi gitm ek kısmet olmadı. Bir gece geçerken Erd em göstermişti ye rinı. Kapıda resmi vardı ve a l­ tında adı yazılıydı: Toulaı...

Gittiğim günle rde O ly m phia' da Mr. Dinamit diye anılan J a ­ mes B rovn’un konseri vard ı. Bütçem e çok ağ ır gelen bileti güçlükle buld um Fakat şahan e bir konserdi. Ş ahane bir salon­ du. Bu salonda bir gün bir T ü rk sanatçısını dinlemek ne büyük bir zevk o lu rdu kim bilir? Ö r­ n eğin : T im ur S e lç u k ’u...

Gidebildiğim tek tiyatr o (H uc h ette) oldu. Minicik bir oda ti­ yatrosu ve i l yıldır ayni oyunu oy n u y o rlar lonesco’mtn La Can tatrice Chauve (Kel Şarkıcı) ad­

lı oyunuydu bu Sovlerıenleri tam anlıyam adığım için tadına da tam vara m adım , fakat bana oyuncula r 11 yıldır aynı oyunu oynay a oynaya, artık kendi ben­ liklerin den çıkıp lonesco’nu n tip leri olm u şlar gibi geldi Usan­ mış, bezgin bir halleri vardı.

Y A R İ N İ ;

ÖPÜŞEN PARİS

Sosyal Sigortalar Kurumu

İstanbul Hastahanesı

Başhekimliğinden

1 — Hastanemizin bir yıllık ihtiyacı oısn taklibi 80.000 kilo inek sütü ile takribi 6000 kilo yufka, 400 kilo yassı kadayıf. 1250 kilo tel kadayıf ve 1000 çift ekm ek k a ­ dayıfı idari ve evsaf şartnam eleri esasları dahilinde kapalı zarf usulü ile satmalınacaktır.

2 — S ü t ihalesi 1 Kasım 1967 günü sa at 11,00 de yu fk a ve kadayıfların ihalesi ise 3 Kasım 1967 gü n ü saat

11,00 de hastanemiz Satmalma Komisyonunda yapıla­ caktır.

3 — Bunla ra ait şartn am ele r Samatya'dn, bulu nan hastane­ miz S atm alm a Komisyonunda tetnin edilebilir. 4 — İdarî şartnam emize göre hazırlanacak kapalı

zarfla-rin en geç ihaleden 1 saat öncesine kadar Komisyo­ num uza verilmiş olması veya bu saatten önce Ko­ misyonda olmak üzere iadeli taahhütlü posta ile gö n­ derilmesi şarttır. Postada vâki gecikmeler kabul edil­ mez

5 — K u ru m u m u z 2490 sayılı ihale k anununa tâbi olmayıp, ihaleyi yapıp yap mam akta veya dilediğine yapmakta serbesttir. (Basın 24534/12348)

(3)

/ SAHIFE BEŞ

I S - (°'/y

6

De Gaulle e

iki yatak

E m p re s y o n is t le r Müzesinde

ayrılmış...

Biri kendi, diğeri burnu için

Paciste

herkes

ö p ü şü y o r

El

D

edim ya Pariste

herkes

öpüşüyor.

Sokak, metro, park, si­

nema, kahvehane... Ak­

lınıza neresi gelirse hep­

sinde öpüşüyor Paris.

Hele metrolarda, ya da

lokantalarda bayağı tu­

hafına gidiyor insanın.

İlk günler «Yahu! Bun­

ların evleri yok mu?»

diye düşünürken, son­

raları ben de alıştım. O

kadar

ki öpüşmeyen

genç çiftlere bayağı kı­

zıyor, içerliyordum i -

çimden. Bu defa da

«Bunlar deli mi ne? Ne­

den öpüşmüyorlar?» de­

meğe başladım. Avrupa

görmüşlük başka şey

canım!

sız olm a k üze re çeşitli ü nlü k i­ şiler bir a rad a. B u ra d a da insan â d eta tarih i yaşıyor. M ankenler san k i c a n lıla r m ış da biraz son­ ra y ü r ü y e c e k l e r gibi... Bir küve­ tin içinde M arat yatıyor, ö l d ü ­ rü l e li d ah a bir kaç dakika o l ­ m u ş sanki. Kanı bile k u r u m a ­ mış henüz. N arin yapılı C. Cor- day b iraz ilerisinde, gözleri kor k u ve h e y ecan d an büy ü m ü ş .

m ı ş l a r y u k a r ı salona. Ünlü m a­ reşali Foch’un t a b u t u ' v e mezarı çok m uhteşem . Foch elinde kılı­ cı, s ırtü s tü vatm ış halde. Üzeri açık.. 4 a sk er taşıy or t a b u t u n u . Bir C hopin’in cenaze marşı e k ­ sik.

Napoly on için ayrı bir salon y a p m ı ş l a r. B urada Napolyon dev r i n in 48 ü n lü siması bir a rad a. Bu salondan çık a r k e n kapıd a bir

N apoly ondan sonra d iğ er F ra n sız b ü y ü k le r in i de göreyim de­ dim, kalk tım P a n t h e o n ’a gittim . S alonu gezdik ten sonra, bir bek çi bizi m e z a rla r a in dird i. Benden başk a çeşitli m i ll e tl e r­ den 20-30 tu r is t d ah a v ar, Meza rın kap ısın da kocaman bir vazo gösterd i adam bize, tçinde G am - b e t t a ’nın kalbi varmış. H er hal­ de De G ol’ün b u r n u n u da

böy-Luvr Müzesinde

L u v r ’u gezmek için ıkı koca gün ayır m ıştım , yine yetm edi. İn s an y ıl la r d ır d u y u p oku d u ğ u ü n l ü sanat eserlerin in a s ı ll a n karş ısın d a bayağı h e y e c a n la n ı­ yor. İş te ! Milo V enüsü! Yüzyıl­ l a r d ı r eskim eyen güze lliğ iyle k a rş ım d a . B a k m a y a doyamıyo­ r u m . E sk i Y u n a n . Roma ve Mı­ s ır h e y k e ll e ri n in , k a b a r t m a l a r ı n ın , fr e s k le r in i n b u lu n d u ğ u s a ­ lo nları gezm ek koca b ir g ü n ü m ü d o ld u r u y o r. S a n a tı n ölmezliği karş ısında in s a n o l a r a k aczim i­ zi bir kere d a h a an lıyor, ertesi gün yine g e lm e k üzere çıkıyo­ ru m L u v r ’da n.

Resim b ö lü m ü de de ğ e ri ölçü- lem ıy ecek k a d a r güzel ve em s a l­ siz. B ü y ü k b ü y ü k salonla rda R a p h a e l’ler, L. de Vinci’ler. El G reco 'lar. R ub e n s'le r , V e rm e e r’ ier, R e m b r a n d t ’la r , D ü rer'ler, D a v it’ler, İ n g r e s ’ler. S e y r e d e r ­ k e n zevkte n ve heyecandan âde­ ta nefes im kesiliyor. İş te ü n lü L a J o c o n d e l E sraren g iz tebes­ s ü m ü y le bir çerçeveden bakıy or bize. S o n ra İn g r e s ’in odalığı (L a g ra n d e O dalisque).

İkinci g ün çık tığ ım da yine a k ­ şa m olm ak ü zereydi. Tu ileries

bahçelerini de gezdik ten sonra d ö n d ü m otele.

‘~*râsı*sfeî.‘

karşıya. M er aklı bir tu r is t le bek çı ara s ın d a söyle bir konuşm a geçti.

— Bu hücre boş mu?

— Şim dilik boş. De prul'e ay­ rıld ı burası.

— F a k a t, iki yer var. — İyi ya. Birinde kendisi ya­ tacak, birinde b u rn u 1

Böylece De G ol'ün b u rn u İle ilgili m erakım ız ı da gider miş olduk.

A n c a k ; G a m b e tt a ’n m kalb ini Dö Gol e verip, vazoya onun b u r n u n u koysa lard ı d ah a iyi eder­ lerdi bence.

O a kşam Hilmi Y avuz’la H ü r­ r i y e tt e n gazeteci arkadaşım ız Gökşin S ıp ahıoğlu'nun ev in e u ğ ra d ı k birer a kşam viskisi iç­ meğe. Gökşin hayli ke derliy di. İki gece önce, yeni tanıdığı b ir kadın İÜU d ola rıy la 1U0 Frangını çalıp, kaçmış. Bizim o tu r d u ğ u ­ m uz 1 saat içinde 3-4 kadın a ra dı Gökşın'ı. Sonunda b i n de ev e geldi, otu r d u . A m erikalıym ış. O ökşın'ın de O rh a n Koloğlu gi­ bi koleksiyon m erakı var. O r­ h an pipo kolleksiyonu yapıyor , Göşin de kadın!

Gece Hılm ıyle biraz dolaşıp M u f ta r sokağına gittik. Bir Ce­ z ay ir lo kantasında S a a a ş u k a ad­ lı bir y em ekle k u skus yedik, ş a r a p içtik. Yemek listesinde - T ü r k lo kum u - (la vard ı

Çıktığ ımızda hafif yağ m u r ya ğıy ordu. Bir k ahveye girdik o- t u r d u k . Hilmi yanındaki masada o tu r a n 3 kızla yarenliğ e başladı. Ben de y a ğ m u r u n d u rm a sın ı bekle dıçı. SouJüt^Metro’ya b in ip — otel

L o^ riiıt-itfru ıîfcrve iki1"

Tuileries Sara yı bahçesinde

Fransız gazetecisiyle

v itrin içinde de N apoly onun ün

lü şa pkası. N apolyon... Napol­ yon... N apolyon... Z a te n P a riste N a p o ly o n u n girmediği yer yok gibi bir şey. Z a te n bence Paris, N apoly onun şa pkasıy la De Gol’ ü n b u r n u aras ında kalmış!

Napolyonun Mezarı

ve Pantheon

EmpresyonisH.er

Müzesi ve İsviçre

Kolleksiyonu

A

r tık P a rıse k a d a r gelm işken N apoly onu görm e m e k olmaz­ dı. î n v a l id e s saray ın d ay m ış m evsim dolayısile. K a lk ıp git­ tim. B e k le tm e d e n a ld ılar içeri!

B ü y ü k s alonun ort asın d a ve aşağıda N apo ly o n u n mezarı. Sa londan da b a k ıla b lliy o r , aşağı da inileb iliyor. M uhteşem k ab­ rin çevresinde 12 m elek sıra­ lanmış. D u v a rla r d a N apolyonun zafe rle rini, eserle rini canla ndı­ ra n m e r m e r k a b a r t m a l a r Lah­ din çevresin de de 8 büyük sa ­ vaşının ad ları yazılmış vere.

N apolyon yalnız sıkılm asın dİ ye ola cak bir kaç yakın ını da al­

le b ü y ü k bir vazoya k o y a rl a r diy e d ü ş ü n d ü m , iç erde ö ğ re n ­ dim kl niyetle ri başkaymış, sı­ rası gelince an latacağ ım .

Mezarın kapısı açıldı Sold a V oltaire yatıyorm uş, sağda J . J . Rouseau. Bazı sa lo n la r tek kişi­ lik. bazısı iki. Bir kısmı da da­ ha kala balık. 5-8 kişilik olanları da var. Mezar değil, otel sanki! D u r u m u elverişli olan tek kişi­ lik oda tu tu y o r. J e a n J a u r è s yal nızdı. V ik to r Hugo ile E. Zola iki kişilik bir oda tu t m u ş la r . H e r hald e c an la rı s ı k ıl m ı y o r d u n N a p o ly o n ’a vekillik etm iş 41 ki­ şiyi de P a n t h e o n ’a göm m üşler. 5 er, 6 ş a r kişilik od a la r d a yatı­ yor adam cağız la r.

Bekçinin verdiği bilgiye göre 260 kişilikmiş P an th éo n . 58 l d o ­ lu, 202 si boşmuş. Yanım da Lond ra B.B.C. R a dyosundan gazeteci a rk a d a ş ım Hilmi Yavuz vardı. O çevir iy or adam ın ded ik lerin i.

Dolaşırk en iki kişilik boş bir h ü c re gördük. Hay li uzun iki m e r m e r y atak k o y m u ş la r karş ı

O

rh a n Koloğlu. Honoré soka­ğ ındaki evinde ıkı gece üst- üste yem ek verdi. Salonu k ü ç ü k olduğu için k onuklarını ikiye bölmüş. Yalnız ben iki ge ceye de d avetliy im

Margo Bacı’nın nefis yem ek le­ ri ve O rh a n 'ın evsahıplığıvle u-

nu ta m ıy a c a ğ ım ıkı gece geçir­ dim. Birinci gece P Lotı'nın to r u n u y l a han ım ı. T u rizm Büro­ m u z D ire k tö rle rin d e n M u kadder b eyle han ım ı, Hilmi Yavuz, şım di m aalesef adlarını h a tırlıy a m a dığım karı koca bir T ü r k ailesi ve ben vardık. A nkara S an a ts e - v e n le r K u lü b ü n d e n tanıdıâ ım şl- ir s e v e r M u k a d d e r pey le şiirler o k u d u k karşılıklı. Ben im kileri Fra nsız caya da o çevirdi ikinci gece ıkı Fransız gazetecisiyle h a n ım la r ı, F ransada t ı y a 'r o öğ­ re n im i yapan A n k a ra Devlet Ti y a tr o s u n d a n iki sanatçı vardı. Bu gece de o k u d u ğ u m şiirleri F rans ızcaya çevirmek göı-'vı O r h a n ’a düştü. Daha çok kı«a. esp­ rili şiirler seçtim, O rhanı çok y o rm a m a k için.

T

u ileries bah çelerin d en Con­co rd e m e y d a n ın a çık arken sağda ve solda iki b ü y ü k ga le r i v ar. Birini y aln ız em pres­ yon is tlere a y ır m ı ş la r . Cezanne, Degas, G au g u in , M anet, Monet, Pissa ro , Ren oır, L a u tr e c v.b... A n c a k rep r o d ü k s iy o n l a rı n d a n g ö rd ü ğ ü m en güzel, en ü n l ü tab lo larıyla k a r ş ım d a l a r hepsi. Do­ yasıya ba kıy or, h afızam a kazı­ m a ğ a çalışıyoru m h e r birim.

Diğer g a l e n d e de İsviçre'nin resim kolleksiyonu vard ı. O ra da da M anet’den Pıcasso’ya k a d a r b ir çok dev ressam ın dev ta b lo ­ la r ın ı g ö rdüm , ö y l e s i n e m u t l u ­ y u m ki! G a y ri ölsem de gam ye­ mem.

M am afih ; «Ben Paristey k en » dem ed e n ölü rsem gözüm açık gider.

İsviçre K olleksıy o n u n u n te ş­ h ir edildiği L ’O r a n g e r i e ’de bir sa lonun d u v a r l a r ı b aştanbaşa M onet’in N ilü f e rle ri ile ka plıy­ dı. F a k a t b u n l a r is v içrelilerin değil. Sad ece M onet’nın N ilüfer leri sü r ek li o larak bu salonda d u ru y o r m u ş .

Rodin Müzesi,

İ

L

Â

N

S A Ğ LIK V E S O S Y A L YARDİM

B A K A N LIĞ IN D A N :

Sosyal Hizmet Mütehassıslarına

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sosyal Hizmetler Akadem is in de b ir kişisel çalışma ve b ir g ru p çalışması dallarında olm ak üze re iki öğretm en yardımcı sına ihtiyaç vardır.

Sosyal H izmet ler Akademisi m ezunlarından adı geçen d allarda öğre tm en yardımcısı olm ak isteyenlerin K asım 1967 ayı içerisinde yapılacak yazılı ve sözlü seçme sına­ vına k a tı lm a k ü zere m ü r acaatları ilân o lu nur.

(B asın 24504 - A. 13220/12389)

Pariste son gün

Musee Grevin

O

telden sa bah e rk e n d e n çıkı­yor, soluğu bir m üzede alı­ yorum . Müzelerin pek çoğun da fotoğraf m ak in asın a ses ç ık ar m ıyorlar. F a k a t neden bilmem Rodin Müzesi’nin kapıs ın da fo­ toğraf m ak in am ı ald ılar. Resim çekm ek ya sa km ış. Bahçe kapı­ sından girince D üşünen Adam k arşıladı bizi. Bir düşünm eğe başlamış... Y u m ru ğ u çenesinde hâlâ d ü ş ü n ü y o r adam . Sanki a- d am değil N asre ddin Hoca’nın hindisi m ü b a r e k . Burası da baş­ tanbaşa bir s a n a t hazînesi. İ n ­ san ne söyliyeceğini bilemiyor. Bir gün de oldu olacak Müze G r e v i n ’i göreyim dedim Burada da b a lm u m u n d a n yapılmış, üzer lerin e o rijin âl kıy afetl eri giydi­ rilmiş h e y k e lle r d a h a doğrusu m a n k e n l e r var. N apolyondan De Gol’e, J « n D arktan Brijit B ard o ’ya. Mar i A n tu v a n e tt e n Scfia L o re n ’e k a d a r çoğu

Fran-Kocaeli Daimî Encümen

Başkanlığından:

Derslik Keşif Geçici

Okulun adı Adedi bedeli teminatı deneceğini söylem işle rdi Oysaki T ü rk iv e d e ödenecekmiş, öyle söy ledl artistik d ir e k tö r ba yan Yal îz m it Kadıköy ilkokulu 12 670.876.99 30.585.08

» Kullar » 12 670.876.99 30.585.08 nız benimle m u k a v e le im zala m a » Yeniköv » 5 350.668.37 17.776.73 yı da ihm âl etm edi Dediğine gö » B ayra kta r » 5 350.668.37 17 776.73 re bunu T ü rk lv e d e k l temsılcile

Y ukarıda keşif bedelleri ve geçici teminatları yazılı İlk­ okul inşaatları 68 sayılı kanun gereğince her biri ayrı ayrı pa­ zarlık suretiyle ihale edilecektir.

Pazarlık 26 Ekim 1967 perşembe günü sa at 15 (on beş) de Vilâyet Konağında toplanacak Daimi Encümen Başkanlığının huzurunda yapılacaktır.

12 derslikli okullara İştirak edeceklerin (500.000) liralık ve 5 derslik okullara iştirak edeceklerin (250.000) liralık (C) grupu Bayındırlık Bakanlığı müteahhitlik karnesi veyahut İşin keşif bedelinin yarısı kadar bir inşaatı yaptığına dair İş bi­ tirm e belgesini Vilâyet Makamına verecekleri dilekçelerine ek- liyerek Bayındırlık Müdürlüğünden alacakları yeterlik belge­ lerini, 1967 yılı ticaret odası vesikasını ve geçici tem in at mek­ tu p veya makbuzları ile birlikte mezkûr gün ve saat te Encü ­ m ende hazır bulunmaları lâzımdır.

O kullara ait dosyalar Daimi Encüm en Kaleminde görü­ lebilir.

P

ariste son günüm. Yarın sa­bah e rk en s a a tle r d e tren le A m ste rd a m a hareke» edece­ ğim.

Bir ara Erdem B u ri’yi gör­ düm. vedalaştık. E rd e m ’le sokak ta gezmek ayrı bir zevk olu vor benim için. Ç ünkü bovu ben den bir kaç santim kısa. Herkesin bana tepeden nnkmasınd.*n artık usandığım için, ra h a t tı m Er- dem 'in yanın da.

S o n ra O r h a n ’la b u lu ş tu k î y t çocuk, hoş çocuk am m a fazla uzun boylu. Ne vapacaksınız g ülü seven d ikenine k atlandık . Biz de birbirim ize ka tla n a kat- la na S acre C o e u r ’e çıktık a ra b a y la. R essam la rın toplandığı mey d a n d a o n la r la b irlik te re s im le r çektik. O m uz omuza re ssa mlar, paletler, boyalar , t u v a l le r . P a - risin en ren k li yerlerinden hiriy di burası.

ts lem ıy erek ayrıld ım b u ra d a n . S a a t 13’de Barc la vs’in artistik d ir e k tö rü y l e ran d e v u m u z vardı. T im u r S e lç u k ’tın bestelediği «Av r ı la n l a r İçin» şiirimin telif hak­ kımı alm ak için konuşacaktık . Ç ü n k ü T ü r k iv e d e b a ş v u r d u ğ u ­ muz firma yetk ilile ri Parlsten

ö-rıne verir verm ez telif hakkım ı alacağ ım Gelir gelmez dediği­ ni yaptım amma hâlâ telif hak kimi alm ış değilim.

Sabah e rk e n saa tle r d e kalk ­ tım ertesi gün O rhan gelip a l­ dı. G ar riu Norri’a götü rdü, otr ak tı. G arda da öpüşen öpüşene. Benim an la dığım Parisliler öpvi şüvorla r. ö p ü şü y o r la r am m a ö- pilştüklerinin fa rkın da bile de­ ğiller. Ben buna öp üşm ek mi derim?

Adiyö Paris...

___ Y A R I N : .

i)

(4)

SAHİFE BEŞ

BEN PARİS'TEYKEN!.

Pariste bir otel odasında

yastığıma yazdığım şiirdir

Gecelerdir sana dayadım dertli hasımı, Yumuşaksın yastık, beyazsın, tertem izsin. Biraz konuşsan benim le ne olurdu? Söyle yastık, söyle neden dilsizsin? Akar gözyaşlarını üstüne bir sel gibi, Yastık! Sen ne bilirsin çektiklerim i? İstanbul'dan çıkmıştım bir yaz sabahı, Böyle deli divane yollara düşmüşüm... Ne bir soran var derdim i, ne bir anlayan Gayri ben ölm üşüm yastık, ben ölm üşüm ! Belki yarın, alır götürürler beni.

Y astık! Sen ne bilirsin çektiklerim i? Şehirler gördüm ben, nice insanlar Hiç biri bâlim i anlamaz, dilim i bilmez. Y itirdiğim bir şey var yastık, anlaşana! Beklerim gelm ez... Beklerim gelm ez...

d ü ş ü n e n

:

a d a m

Bir adam d ü ş ü n ü y o r Pariste, tu nçtan Y umruğuna dayamış yorgun başını;

H enüz yılmam ış, yıkılm am ış çaresizlikten, Nice y ıl la r sa bırla gizlemiş gözyaşını. K em ik li, kocaman elleri gerilm iş hırsla, İnce ve m ah zu n d u d a k la r ı yarı açık... O n u n da b i r aşk ı olmalı, onun da k a lb i ; B ırakın, d ü şü n e n ad am ağlasın a r t ık ! A ln ın a d ö k ü lm ü ş saçlarını toplasın bir el, B ir ses fısıldasın k ula ğına — K alk , ben geldim i Sım sıeak b ir öpüş ansızın ona can versin. K im b ilir kaç yıl geçmiş a ra d a n , kaç mevsim ? Ş im di b ir d e n b ire yerinden fı rlaya cakm ış gibi Y ılların a rk a s ın d a n çağır ıy or Rodin ’i.

Anlamazsın sana bir bir döksem içim i. Y astık! Sen ne bilirsin çektiklerim i? Bak! B öyle yapayalnız kodular beni! Kaçtı huzurum, kırıldı kolum, kanadım..; Senin unutacak bir şeyin yok ama Ben unutamadım yastık, ben unutamadım. Söyle kim geri getirecek bana yitirdiğimi? Y astık! Sen ne bilirsin çektiklerim i? Baksana uykusuzum kaç gecedir? N erde o aylar öncesi gördüğüm rüyâ? Bir diyeceğim var darılma yastık; Ben bitmişim gayri, vız gelir dünyâ! Uyuyam am , yumsarn bile gözlerim i. Y aslık ! Sen ne bilirsin çektiklerim i?

Istanbulm uş, Parism iş, yok bilmem neresiymiş? Gözümde hiç bjr şeyip değeri kalmadı artık, 'îate'ötfrtfp kovdum iistühe dertli başımı;

N e olur saçlarımı -biraz okşa yastık.

Ve yıllar geçse de bu geceyi unutm a e mi? Y astık! Sen ne bilirsin çektiklerim i?

Paris, 21/22 E y lü l 1967

DÜŞÜNEN MAYMUN

D üşü n en b ir m a y m u n gö rd ü m Pariste; K apanm ış içine dem ir kafeslerin,

in s a n la r sarm ış d ö rt yanını, gülen insanlar, Oysa fa rkın da değil o nu çağıran seslerin. D ü n y a sorunla rını çözümleyecekmiş gibi Öylesine dalıp gitmiş ki derinlere... Kadın mış, erkekm iş, çoluk-çocukm uş! Aldırdığı bile yok çevresindekilere. Belki b ü y ü k o rm a n la r geçiyor aklından: K ocam an ağaç lar, iri y a p ra k l a r yemyeşil, Sımam ış b ir dalın üstüne, artık kafeste değil.

I

ı

I

1

I

P A R İ S B Ö Y L E

DEĞİLDİ ESKİDEN

— Değerli Dost Agasi Ş e n e —

Bulvar kahvelerinde yapayalnız oturdum Ormanlarında gezerken yanımda kim se yoktu Şarkılar taşmıyordu evlerden sokaklara Çalgılar susm uştu, pikaplar bozuktu Çıldırtan bir kahırdı içime işleyen

N e ben anlatabildim, ne kim se hâlimi bildi İnceden bir yağmur yağmıyordu Paris e Kadınlar nefes kesecek kadar güzel değildi Ne şarabında tat buldum, ne meyhanesinde U yuz bir köpek gibi geçtim önünden kabarelerin Yaşlı orospular bile beğenmediler beni

Yağlı boya resimlere benzemiyordu rengi gecelerin İçime sığmayan upuzun bir gariplikti

Ya ben fazlaydım Paris'te, ya bir şey eksikti.

Ümit YAŞAR

Çaresiz gözlerini dikmiş bir nok taya; D ü şü n ü y o r belki de nasıl tu tsak olduğunu! Zavallı m aym un! U n u tm u ş maymunluğunu!..

ANNE FRANK IN

MEMLEKETİ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Gökova'daki tcmizıik kamp8nya§ına katılan görevüleı, kampanyanln son g{lnü termik §antaltn yaplldlğt Tiiüİkevlcri köyünde Ören Bclcdiye Daşkant Kazun

• Endüstri ve Örgüt Psikolojisinin Alanı • Endüstri ve Örgüt Psikolojisinin Tarihsel Gelişimi • İş ile İlgili Davranışlar • Personel Seçimi •

sınıfa geldiğimde fen bilimleri öğretme- nimin önerisiyle Bilim ve Teknik dergisini aldım ve der- giyi çok sevdim.. Bilim ve Teknik dergisini ilk kez

Bununla ilgili olarak yapılan bir çalışmada tüm örnekler için 14 günlük depolama süresi boyunca titrasyon asitliğinde bir miktar düşüş gözlenmiştir

A) Bana mavi balon istediğini söyledi. B) Karşılarına zayıf bir ayı çıkıverdi. C) Baran okula gelirken harçlık almayı unutmuş. Aşağıdaki sözcüklerden hangisi bir

Kalabalık bir mecliste İzmir’den bir arkadaş anlatmıştı; lisede ‘pilot uygula- ma’ var diyerek bütün öğrencilerin okul, öğrenim, eğitim ve yönetim hakkında

10 Kasım 2014 tarihinde emekli olma durumunda olduğum için bu tarihten itibaren dergi editörlüğü görevini Patoloji Laboratuvarı Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç.. Ayşe

Yeni dönemde görev alacak yardımcı editörlerimizin ve meslektaşlarımızın katkıları ile Tepecik Hastanesi Dergisi'nin daha da güçleneceğine ve uluslararası düzeyde hak