konferansın bazı yerlerini -muh tasaren- naklederek Ahmed M'dhatı bir kere daha rah metle anmak isterim:
İstanbulda 1260 ,(1844) de fakir bir aile ocağında doğan, büyüdükçe mahallenin en ya ramaz çocuğu olan Ahmed Midhat, Midhat Paşanın yanın da bulunan ve kendisini yetiş tirmek maksadiyle yanma ça ğıran kardeşinin bulunduğu (N iş )'e gitti. Orada Rüşdiye Mektebine girerek Midhat Pa şanın takdirine mazhar oldu. Paşa, adını ona «mahlas» o- larak verdi; Tuna Vilâyeti Mektubî kalemine aldı. Midhat Efendi bir taraftan Fransızca dersi alıyor, bir yandan TU N A gazetesine yazı yazıyordu. Son ra T U N A ’ya baş muharrir ol du
Midhat Paşa Bağdad’a vali •olunca o da Bağdad’a gitti ve vilâyet matbaasını kurarak hemen ZE VRA gazetesini çıkar nr.icğa, başladı. Bir yandan da tefsir okudu.
O sırada Maarif Nazırı olan Safvet Paşa S’ byan Mekteb- ieri için bir takım kitabları müsabakaya koydu. Ahmed Midhat Efendi «H AC E -Î EV- VELViyle müsabakaya girdi, kazandı ve Safvet Paşadan il tifatlı bir cevab almakla Bağ- dad’dan îstanbula. döndü. İlk işi bir matbaa açmak olmuş tur, Kitab basmağa başladı. Bu küabları kendi dizer, ka ğnılarını sırtında taşır, bizzat dağıtırdı. Bununla beraber yi ne zarar ediyordu. Geçinmek için B A S İR E T gazetesine g ir di. Buradaki yazıları dikkate 'şayandı. Bilhassa «yazılan sö zü. okuyana anlatmak» fik rini ileriye sürüyordu.
Sonra D EVİR gazetesini çı kardı. Kullandığı lisanı şiddet li bulan hükümet bunu kapa tınca BEDİR adlı gazetenin yazılarım yazdı. Hükümet bu nu da lâğvetti. Ahmed Midhat fikirlerini yaymak için, bir dergi neşrine başlayarak adt- r.. Dağarcık koydu. Gayesi, halkı fennî ve hikemî balrsler •okumağa alıştırmaktı. Fakat
bu derğide de «OsmanlıcaVnm ıslahı bahsma döndü ve niha yet «arabça ve farsça lûgat- lar» kullanmaktan sakınılma- Sını tavsiye etti.
Dağarcık'takı yazılarından dolayı küfürle itham olunduy- sa da yılmadı. İşine ve İbret gazetesinde, edebiyata hizmet eder yolda, yazılarına devam etti. Namık Kemal ve arka- daşlarıyle nefyolunduğu Rodos adasında da telif ve terceme ile uğraşarak birçok eserler meydana getirdi; Medrese-i Süleymaniye namiyle bir de mekteb açarak yeni usulde E - lifbd’yı okuttu. Orada Kırkan- bar dergisini de neşretti.
Menfadan dönünce Ittihad gazetesiyle neşriyata başladı. Bir yandan Kanun-u Esasi meselesiyle meşgul oluyor, bir yandan Jan Jak Ruso’nun Contrat SociaVmi tefsiren ter ceme ediyordu. Sultan Hamid, «Fransanm büyük inkılâbını meydana, çıkarmış olan birinci eser, bu eser olduğu» için bunu menetmiş: «E ğ ir bu eser lisa nımıza naklolunursa bizde dahi bir inkılâb vukua gelmek ih timalin haricinde» değilmiş! Midhat Efendi Abdülhamidin bu istibdadına karşı hiç ağzı- nı açmamıştır.
Bu hâdiseden pez ak bir za man sonra, ilk Türk Kanunu Esasisi intişar etti: 23 İkinci Teşrin 1876, Ahmed Mithat bir seri yazılar yazarak, bu nun ehemmiyetini anlattı. Ne garibdir ki İkinci Abdülhamid üç gün sonra, bu kanunun bir maddesine dayanarak, Süley man Paşa, Ziya Paşa gibi ka nunun tanziminde hizmetleri geçen zatları İstanbul’dan u- zaklaştırdı; 40 gün geçmeden de Midhat Paşayı memleket dışına çıkardı, Kemal Beyi Midilli’ye sürdü.
Midhat Paşanın uzaklaştı rılmasından üç gün sonra Ah med Midhat Efendi Maıtbaai Âmire -müdürlüğü ile Takvim-i Vekaı/i muharrirliğine tayin edilmişti (8 Şubat 1877). İki hadise arasında münasebet gö renler, bunu tüllü türlü tef
sir edenler, Midhat Efendinin aleyhine silâh gibi kullananlar oldu. İhsan Sungu bu noktada hiçbir mütalâa yürütmüyor.
26 Cemaziyelâhir 1295 (27 Haziran 1878) de Terceman-ı Hakikat’ı neşre başlayan Ah med Midhat, «kültürün her sa hasında vücuda getirdiği eser lerin çoğunu» ilkönce tefrika suretiyle bu gazetede yaydı. «Milletin ancak çağdaş mede niyete ayak uydurmasiyle yük seleceğine» inandığı için göze tesinde daima <-i!eri zihniyeti» iltizam etti. Abdülhak Hâmid’i müdafaa suretiyle genç şair leri teşvik etti, karşısına çı kan her istidadı elinden tutup yetiştirdi. Edebiyata hizmet ve «ileriye atılmak için hızlan dırıcı bir kuvvet kaynağı» te lâkki ettiği Tarih’i herkese sevdirmeğe gayret etti.
Fakat başlıca hedefi oku mağı kolaylaştırmaktı. Buna da dili sadeleştirmekle muvaf fak olunacağına inanıyor, öğ renip öğretmek hırsıyle, hiç bir meselede ihtisas davasına kalkışmıyarak, bir düzüye bu yolda çalışıyor, eserlerini hal ka tatlı tatlı okutuyor; Aşık Garib, Kerem ile Aslı gibi ö- teoenberi ellerde dolaşan eser lerden başka istifade edeceği tek kitabı bulunmayan mille te yığın yığın eserler hediye ediyordu.
Dil inkılâbının büyük mübeş şirlerinden sayabileceğimiz Ah med Midhat’m hizmetleri say makla bitmez. Buna mukabil başlıca bir kusuru var. O da Abdülhamid’den yılması, ona fazla itaatli kalmasıdır. Bu ku sur ona çok hatalar yaptırdı. Onun için Kemal Paşa Zade Said Bey:
Canı isterse tercemanhk eder Öyle olmazsa bcdzebanlık eder Gâh yahşi, gehi yamanlık eder Meslek ü ittıradı Hak getire!
Diyerek hırpalamıştır. Fa kat gazeteciliğimiz «pirinin hataları da işgal ettiği maka mın yüksekliğiyle mütenasib oldu,»^.
İkinci Abdüihamid’in emriy le Servet-i Fiinun’a yazdığı 1165
Parlâmentolar makalesi ve yi ne onun cebri altında kaleme alıp Namık Kemal’i Kanunu Esasiye alcyhdar göstermek suretile yaptığı insafsızlığı ( * ) Midhat Paşaya karşı -Paşanın hatıratında dediği gibi» Abdül hnmid’e yaranmak için yalan lar ve çirkin iftiralar uydura rak yaptığı haksızlığı göste ren Üssü İnlcüâb Ahmed
Mid-İşte hayatını bu suretle taf sil ve eserlerini tahlil eden Ih san Sungu, Ahmed Midhat’m hüviyetini tarifde -bence affo- lırmaz- bir kusur irtikâb et miş, mütefekkirin mühim bir cobhesi olan dinî tetkikat ve neşriyatını, söz ve düşünce hür rıyetine iltifat etmiyen zama nın gidişine uyarak, hiç kale
almamak gibi yakışıksız bir
Fuad intihar etmşti. Doktor «Hikmet-i Maddiye» ye ta ra f-- dardı. Materyalizm’in biz müs lümanlar nezdinde merdud bir meslek olduğunu içimizde bi ler o zaman kaç kişi vardı a- caba? işte Ahmed Midhat bu cehlimizi gidermek ve gençle rimizi Beşir Fuad’ın muakkibi olmak felâketine düşmekten sakındırmak için, Ben Neyim ?
B u g ü n y a ş ıy a n la r d ü n ’ ün k ıy a f e t le r iy le
Şapka inkılâbından sonra ci kıyafetlerimiz bize dünü unutturdu. Eski resimlerin bize ne kadar garip geldiğ'ni yukarıya dercettiğimiz resimler ne güzel ifade ediyor. Soldan iti baren eski Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, O. II. P. nin son Br^oekili Şenıseddin GüncUtay
ve eski Haricitye Vekili Tevfik Küstü Aras’ı görüyorsunuz.
hat için büyük bir kusurdur. *
* *
( * ) Sustan Abdülhamid hak lımdaki hicviyesinde Namık Kemal:
tNam m daki uluvve mümkün
mü şüphe îras Midhat gibi var iken meddah t bihayası»
diyerek Hace-i Evvel’i fena tahkir etmiştir.
1166
harekette bulunmuştur. (■.Çocuklara abdest ve namaz» risalesiyle dinî neşriyata gi rişen Ahmed Midhat, bir ro man içinde olsun, vesile düşü rerek, Islâm dinini müdafaaya çare aramış, resim ve heyke lin Islâm dinindeki mevkiini göstermek üzere Teaffüf adlı bir romanında mühim bir fa sıl açmıştır.
Biraz sonra Doktor Beşir
eserini yazdı, Materyalizm’® kan kusturdu.
«Ehl-i İslâmî Nasraniyete davet edenlere karşı» kaleme aldığı Müdafaa, «memleketi- rlÖ?, içine bir çok hezeyanna- meler neşriyle halkımızı idlâl etmeğe çalışan gerek katolik ve gerek protestan Ehl-i Salib in aleyhimize azv ü isnad ey ledikleri iftiralara», «ezcümle Mösyö Rönan gibi Avrupa ma
Taha Toros Arşivi