• Sonuç bulunamadı

Kusurluluğu Etkileyen Bir Neden: Lohusalık Sendromu (Bir Anne Bebeğini Niçin Öldürür? Cani Mi Yoksa Zavallı Mı?)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kusurluluğu Etkileyen Bir Neden: Lohusalık Sendromu (Bir Anne Bebeğini Niçin Öldürür? Cani Mi Yoksa Zavallı Mı?)"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

* Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Öğretim Üyesi, erdalyerdelen@hotmail.com

Makalenin Geliş Tarihi: 10.01.2018

Makalenin Kabul Tarihleri: 02.04.2018/11.04.2018

KUSURLULUĞU ETKİLEYEN BİR NEDEN:

LOHUSALIK SENDROMU

(Bir Anne Bebeğini Niçin Öldürür? Cani mi Yoksa Zavallı mı?) Doç. Dr. Erdal YERDELEN*

Öz: Her bireyin yaşamın doğal akışı içinde algılama ve irade yeteneğine sahip olması

beklenmektedir. Beden ve ruh sağlığı yerinde olan insanların normal koşullarda irade gü-cüne sahip olduğu kabul edilmektedir. Doğum sonrası dönem, kadının psikiyatrik hastalık-lara yakalanma riskinin en yüksek olduğu ve kadının kendi iradesi üstündeki hâkimiyetinin zayıfladığı bir dönemdir. Doğum sonrası psikolojik ve biyolojik değişimlerin o dönemde suç işleyen (özellikle kendi çocuğunu öldüren) kadınların algılama ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri üzerinde etkili olabileceği kabul edilmektedir. Bu makalede, kadınların yaşadıkları sürece bağlı olarak ortaya çıkan psikolojik ve psikiyatrik özellikler nedeniyle, ilgili sürecin ce-zai sorumlulukları (kusur yetenekleri) üzerindeki etkilerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Lohusalık, Postpartum Depresyon, İnfantisid, Kusur Yeteneği, Ceza

İndirimi.

POSTANAL SYNDROME AS A REASON OF AFFECTING THE CULPA

(Why Would a Mother Kill Her Own Baby? Monster or Pitiful?)

Abstract: It is expected that each individual has ability of perception and will when the

life run its course. Every human being that has a healthy body and soul has will power under normal conditions. The postpartum period is a period in which the woman has the highest risk of developing psychiatric illnesses and weaken their domination over their will. It is recognised that psychological and biological changes during postpartum period impact on the ability of perception and willpower of women’s who committed crimes (especially those killed their own children) in this period. In this article is examined the psychological and psychiatric characteristics of this period and how they affect women’s criminal responsibilities (culpability).

Keywords: Confinement, Postpartum Depression, Infanticide, Culpability, Mitigation of

(2)

CHD

1. Giriş

Doğum sonrası dönem, kadının psikiyatrik hastalıklara yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemdir. Gebelik sürecinde ve doğum sonrasında annede meydana gelen psikiyatrik değişiklikler hem çocuğun gelişimini olumsuz etki-lemekte hem de annede belirgin rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Bu durum, bazen anneyi intihara veya bebeğe zarar vermeye hatta onu öldürmeye kadar gö-türebilmektedir1. Bir veya birden fazla çocuğun bu şekilde öldürülmesinin çok değişik saikleri vardır. Annenin (olaya katılmış ise babanın da) psikolojik bir testten (tetkikten) geçirilmesi hâlinde, bu fiile götüren motivasyonlar ortaya ko-nabilecektir2.

Bu tip vakalardan örnekler:

“İstanbul'da cinnet getirerek, 8 aylık kızını önce balkondan attığı, ardından tedavi gördüğü hastanede boğmaya çalıştığı iddia edilen banka müfettişi anne gözaltına alındı. Günlerce yaşam savaşı veren, minik bebek ise hayatını kaybetti3.”

“İstanbul’da 25 yaşındaki anne, henüz 33 günlük olan yeni doğmuş bebeğini öldürdüğü suçlamasıyla gözaltına alındı. Doğumdan sonra depresyona girdiği belirtilen genç kadının, bebeğini uyurken öldürdüğü kaydedildi. Kız bebeğin ce-sedinin üzerinde 20'ye yakın bıçak darbesi bulunduğu, olay sırasında annenin camları kırması nedeniyle yaralandığı ifade edildi. Gözaltına alınan 25 yaşındaki anne polisin yönelttiği soruları yanıtsız bıraktı. Polis cinayetle ilgili soruşturma-yı sürdürürken, uzmanlar yeni doğum yapmış her 10 kadından birinde rastlanan ve bebeğine zarar vermeye kadar varan 'lohusalık sendromuna’ karşı uyardı4.”

“Büyükçekmece’de lohusa sendromu geçirdiği iddia edilen bir anne down sendromlu 6 aylık bebeğini boğarak öldürdü. Gözaltına alınan anne "Evladım seni çok seviyorum yetimhanede büyümene izin veremem" diye mektup bırakmış5.”

“A…’nın G…. İlçesine bağlı Y….. köyünde yaşayan 20 yaşındaki anne I., 3 yıllık eşinin evde olmadığı esnada 18 günlük bebeğini uzun süre ağlaması sonu-cu susturamayınca cinnet getirerek duvardan duvara çarparak öldürdü6.” 1 ROHDE, Anke: Die Tötung des eigenen Kindes - Motivationen und Schuldfähigkeitsbeurteilung

beim Infantizid. URL: http://www.femina.unibonn.de/veroeffntl/Infant_Schuldf_Wien_2007.pdf. 2 PİTT S. E./BALE, E. M., Neonaticide, infanticide, and filicide: a review of the literature. Bull Am

Acad Psychiatry Law, Vol. 23, 1995, s. 375-386.

3 18 Nisan 2015 tarihli Sözcü Gazetesi “Anne cinneti canından etti” başlıklı haber; https://www. sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/anne-cinneti-canindan-etti-807750/.

4 09 Mart 2009 tarihli Habertürk Gazetesi, “Lohusa anne bebeğine kıydı. Lohusa bunalımındaki

kadın 33 günlük bebeğini bıçakladı” başlıklı haberi; www.haberturk.com/yasam/haber/133062-lohusa-anne-bebegine-kiydi.

5 23 Ocak 2015 tarihli Milliyet Gazetesi, “Bunalımdaki anne bebeğini boğdu” başlıklı haber; http://www.milliyet.com.tr/bunalimdaki-anne-bebegini-bogdu-gundem-2002750/.

6 15 Ekim 2016 tarihli Sabah Gazetesi, “Anne değil canavar! 18 günlük bebeğini duvara

(3)

“M….. A…. ile T… S… programında 27 Ocak'ta 40 günlük bebeğini İstanbul’da denize atan F. K.'nin psikolojik durumu ele alındı7.”

“K…’nın G….. İlçesinde, 2 aylık bebeğini evde yalnız bırakıp 9 günlük Kurban Bayramı tatilinde H…’daki ailesinin yanına giderek, bebeğinin ölümüne neden ol-duğu iddiasıyla tutuklanan anneye 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası talep edildi8.

S…’un V……İlçesinde 2012 yılında sulama havuzunda kadın çorabı ile bo-ğulan 2 günlük kız bebeği, annesi 17 yaşındaki K.K.’nin öldürdüğü ortaya çıktı. K.K. gayri meşru ilişkisi ardından dünyaya gelen bebeğini kadın çorabıyla boğup öldürdüğünü polise verdiği ifadesinde itiraf etti9.

Haberlerin ve örneklerin arttırılması her zaman mümkündür. Ancak konu, ha-berlerin bazılarında olduğu gibi; bir cani ile hukuk karşısında hesaplaşmaya in-dirgenecek kadar basit olmamalıdır. Çünkü yeni doğan bebeğini doğum sonrası (lohusalık) sendromu altında öldüren kadınların toplumda canavar olarak gösteril-meleri kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bir annenin bebeğini gözetmesindeki hassasiyeti bilinen bir gerçektir. Sadece insana has olmayan bu annelik koruma içgüdüsünün tamamen ortadan kalkması ve evladına bu şekilde zarar verecek, hatta onu öldürecek boyuta gelmesi normal hayat tecrübeleri içinde olağan olarak açıkla-namaz. Bu kadınların bazen ağır psikoz altında hareket ettikleri ve bunun da kusur yeteneklerinin azalmasına neden olduğu bilimsel bir gerçeklik iken bunun ceza da-valarında dikkate alınmaması adalet duygusunu incitmektedir. Ancak uygulamada savcılığın, mahkemenin ya da Yargıtay’ın lohusalık sendromunun kadının kusur yeteneği üzerinde nasıl bir etkide bulunduğu konusunu araştırma yoluna gittikleri pek görülen bir durum değildir10. Yargılama sırasında genellikle kadının kusur ye-teneğini etkileyen bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı (TCK m.32) çerçeve-sinde inceleme yapılmaktadır11. Bu şekilde ağır bir psikoz etkisiyle suç işleyen ka-7 28 tarihli Haberi Yakala Sitesinin “27 Ocak M… A… - Bebeğini denize atan Fatma K.’nin

psi-kolojik sorunu ne? Lohusalık sendromu nedir?” başlıklı haberi; http://www.haberiyakala.com

/2017-01-27-lohusalik-sendromu-nedir-lohusalik-bunaliminda-nasil-kurtulunur-h390012.haber. 8 1 Şubat 2014 tarihli Haber Dokuz Sitesinin “Cani sadece 25 yıl yatacak” başlıklı haberi www.

haberdokuz.com%2F2014%2F02%2F01%2Fcani-en-fazla-25-yil-yatacak&psig.

9 25 Şubat 2014 tarihli Akşam Gazetesi, “İki günlük bebeğini boğarak öldürdü” başlıklı haberi; http://www.aksam.com.tr/guncel/2-gunluk-bebegini-bogarak-oldurdu/haber-287402.

10 Yargıtay 1. CD, 9.5.2016 tarih ve 2016/1615 E. ve 2016/2441 K.; 1. CD, 28.11.2016 tarih ve 2016/4798 E. ve 2016/4078 K.; 1. CD, 6.4.2016 tarih ve 2016/836 E. ve 2016/1801 K. sayılı kararları.

11 Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 28.11.2016 tarih ve 2016/4798 E. ve 2016/4078 K. sayılı kararı-na konu olay bu bakımdan çok enteresandır. Olay şu şekildedir: “A.K. evlilik dışı ilişkisinden hamile kalır. Ailesinden ve çevresinden gizlediği bu hamileliği neticesinde 15.10.2013 tarihinde misafir olarak gittiği evin tuvaletinde doğum yapar. A.K. evin sahibine de durumu sezdirmeden bebeğin göbek kordonunu eliyle kopararak bebeği üçüncü katta bulunan tuvaletin penceresinden apartman boşluğuna atar. Bebeğin ağlamalarının duyulması üzerine polis ve sağlık ekipleri gelir ve apartmanda soruşturma neticesinde A.K. olayı kabullenir ve durumu açıklar. Sağlık müdaha-lesi yapılan bebek kurtarılır. Yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi A.K.’yı kendi çocuğunu öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu bulur.

(4)

CHD

dının ceza sorumluluğunun ortadan kalkması veya hafiflemesi buna bağlı olarak da kadına ceza verilmemesi veya cezasında indirim yapılması söz konusu olmalıdır.

Lohusalığın kadının biyolojik ve psikolojik yapısına nasıl etki ettiği konu-sunda bu zamana kadar çok sayıda çalışma yapılmış olsa da bu konuda halen araştırılması gereken hususlar bulunmaktadır12. Aynı şekilde Türk Hukuku’nda bu psikolojik durumun ceza hukukundaki karşılığının ne olması gerektiği konu-sunda henüz bir çalışma mevcut değildir.

Kişinin kusur yeteneğini etkileyen diğer psikolojik rahatsızlıklar da incelen-meye değer konulardır. Ancak lohusalık sendromunun gebeliğin başlangıcından itibaren kadının takibi ile kontrol edilebilir olması, bunu diğer psikolojik rahatsız-lıklardan ayırmaktadır. Lohusalık sendromu nedeni ile kadının yeni doğan bebeğini dahi öldürme riskinin bulunması, son dönemde bu tip vakaların başka şartların da bir araya gelmesi ile artması, bu konuyu yakından incelemek için yeterli neden-lerdir. Konunun önemine dikkat çekilmesi, diğer tıp ve psikoloji çalışmaları ile de mümkündür. Ancak tüm bunlara karşın lohusa sendromu içerisinde bebeğini öldü-ren veya başka bir suç işleyen kadının ceza sorumluluğunun nasıl olması gerek-tiği ceza hukuku çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu makalede yeni doğan bebeğini öldüren kadınlar özelinden hareket edilerek lohusa kadının psikolojik durumu, bu durumun o dönemde suç işleyen kadının kusur yeteneğine etkisi ve bunun kadının cezalandırılmasında nasıl dikkate alınması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu kararı 28.11.2016 tarihinde onar. İlk derece mahkemesi

kara-rında fail A.K.’nın psikiyatrik tedavileri iki sayfada (yaklaşık (dört yıl içerisinde 9 kez başvuru ve tedavi) sıralanmıştır. Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesi’nin 11.4.2014 tarihli raporunda (kişiyi dört gün gözlemledikten sonra) şu ifadelere yer verilmiştir: “Kişinin yapılan muayenesinde

bilinci açık koopere, yöneliminin tam olduğu, öz bakımının orta, yaşında gösteren, psiko-motor aktivitesi olağan olarak tespit edildiği, duygulanımı ötimik, düşünce içeriğiyle uygun, çağrışımları düzgün, amaca yönelik olan kişide düşünce ve algı bozukluğu saptanmamıştır, dikkati, hesapla-ması, muhakemesi, soyutlaması gibi bilişsel işlevleri olağan bulunmuştur. PSİKOGRAM: MMPI: Geçerli bir profil elde edilmiş olup depresyon ve psikopatik sapma ölçülerinin yüksekliği dikkat çekmiştir. Bu duruma bağlı depresyon ve dürtü kontrol bozukluğu, borderline veya antisosyal kişilik özellikleri olası tanı olarak düşünülmüştür.”

Raporun sonuç bölümünde: “7-11.4.2014 tarihleri arasında yapılan muayenesi, müşahedesi,

tet-kikler ve adli dosyanın incelenmesi neticesinde; kendisinde ceza sorumluluğunu etkileyecek veya ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı tespit edil-mediği, dava dosyasının tetkikinden de suç tarihinde suçunu takip eden günlerde de herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmamıştır. A.K. 15.10.2013 tarihinde sanığı bulunduğu, ruh beden bakımından kendisini savunamayacak kendi öz çocuğunu öldürmeye teşebbüs suçuna karşı ceza sorumluluğunun tam olduğu kanaatine ulaşılmıştır.”

Raporun PSİKOGRAM kısmında yapılan tespitler ile sonuç bölümü arasındaki irtibatsızlık makale-nin konusu değildir. Ancak raporun olaydan tam 6 ay (tam olarak 5 ay 25 gün) sonra alınmış olması ortaya konulması gereken ilk eleştiridir. Ayrıca raporda sadece TCK m.32 kapsamında değerlendir-meye yer verilmiş olması (Mahkemenin talebinde bunu açıkça yazmış olması sebebiyle rapor merci ancak bu açıdan değerlendirme yapacaktır.) kusurluluğu etkileyen geçici bir neden olan lohusalık sendromunun göz ardı edildiğini göstermektedir. Bu sadece bir olayı ortaya koysa da uygulamada bu konuda herhangi bir rapor talebinin olmadığı hukuk çevreleri tarafından bilinen bir gerçektir. 12 ROHDE, s. 1.

(5)

2. Ceza Hukukunda Kusur Yeteneği 2.1. Genel Olarak

Kusur13, haksızlık teşkil eden fiili gerçekleştiren şahsın bu fiili gerçekleştir-mesi nedeniyle kınanması gerektiği konusundaki toplumda oluşan yargıyı ifade etmektedir. Bu tanımlama, kusurun manevi unsurdan başka bir varlığının oldu-ğunu kabul eden normatif kusur teorisinin ürünüdür14. Bu tanımın yanında psiko-lojik kusur teorisi olarak adlandırılan diğer görüş; kusurun, fail ile fiili arasındaki manevi sebebiyet ilişkisi, başka bir ifadeyle failin işlediği fiili ile sübjektif bir bağının olduğunu ifade eder15. Kusurun çifte fonksiyonu olarak adlandırılan bir başka görüşe göre, kusur hem failin fiili sebebiyle kınanması gerektiği konusun-daki yargıyı ifade eder hem de fail ile fiili arasınkonusun-daki manevi bağa tekabül eder16. Bir başka görüş ise kastı açıklarken psikolojik teoriyi kabul eder; taksiri izah ederken; normatif teoriden hareket edilmesi gerektiğini savunur17.

Kusur, işlediği haksızlıkla ilgili olarak fail hakkında bulunulan yargıdan ibaret-tir. Kusur yargısının ifade ettiği anlam şudur: Fail, hukuka uygun hareket etmemiş-tir; davranış normlarının icaplarına uygun hareket etme, haklı davranışı tercih etme imkân ve kabiliyetine sahip olmasına rağmen, haksız bir davranışta bulunmayı ter-cih etmiştir18. Kusur yargısından önce, kanunda düzenlenmiş olan tipik davranışa uygun fiillerin (suçların) gerçekleştirilmesi gerekir. Bu haksızlık kasten işlenmiş veya taksirle gerçekleştirilmiş bir haksızlık olabilir. Bir fiil, failinin kusuru olmadan işlense dahi, haksızlık ve dolayısıyla, suç olma özelliğini muhafaza edecektir19.

2.2. Kusur Yeteneğinin Unsurları

Kusur yeteneğinin iki unsuru mevcuttur; algılama yeteneği ve irade yete-neği. Kusurun belirlenmesinde daha çok irade yeteneği önemlidir. Ancak irade yeteneğinin varlığı veya yeterliliği çoğu zaman idrak (algılama-anlama) kabiliye-tine bağlıdır20. Algılama yeteneği, kişinin işlemiş bulunduğu fiilin hukukî anlam 13 Kusur ve kusurluluk kavramları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. MERAKLI,

Serkan, Ceza Hukukun-da Kusur, Ankara 2017.

14 ÖNDER, Ayhan, Ceza Hukuku Genel hükümler Dersleri, İstanbul 1992, s. 287; İÇEL, Kayıhan vd., İçel Suç Teorisi, İstanbul 2000, s. 202; ÖZGENÇ, İzzet, Ceza Hukuku Genel Hükümler, An-kara 2017, s. 383.

15 TANER, Tahir, Ceza Hukuku Umumi Kısım, İstanbul 1949, s. 302; EREM, Faruk, Türk Ceza Hu-kuku, Ankara 1962, s. 413; İÇEL vd., s. 200; HAFIZOĞULLARI, Zeki/ÖZEN, Muharrem, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 240-241.

16 ÖZBEK, Veli vd., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 371-372. 17 İÇEL vd., s. 204; ÖNDER, s. 267.

18 ÖZGENÇ, s.383.

19 KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ, İlhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 306. 20 İÇEL vd., s. 205; ÖNDER, s. 271; ÖZBEK vd., s. 374; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 383; KOCA/

(6)

CHD

ve sonuçlarını kavrayabilmesini ifade eder. İşlediği fiilden dolayı kusurlu addedi-lebilmesi için; kişinin bu fiilin bir haksızlık teşkil ettiğini, hukuken tasvip edilme-yen bir fiil olduğunu bilmesi gerekir21. İrade yeteneği, kişinin işlemiş bulunduğu fiille ilgili olarak davranışlarını hukukun icaplarına göre yönlendirme yeteneğini ifade etmektedir. Kişi, işlediği fiilin davranış normlarına aykırı olduğunu ve do-layısıyla, haksızlık teşkil ettiğini bilmesine rağmen tercihini bu fiili işlemekten yana kullanmış, bu fiili işlemekten vazgeçmemiştir22.

Kusur, tamamen fail hakkında yapılan bir yargıdan ibaret olmasına rağmen fa-ilin gerçekleştirmiş olduğu haksızlıktan bağımsız olarak kusur yargısında bulunula-maz. Başka bir ifadeyle fail hakkında bulunulan kusur yargısı, failin somut olayda gerçekleştirdiği fiile dayanmaktadır. Fiilin varlığı için gerekli olan irade herhangi bir değerden yoksun iradedir23. Davranışın o faile ait olup olmadığını ortaya koyar. Buradaki irade (bilgi) sadece suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiyi içermekte-dir. Bu husus iradenin oluşum sürecindeki ilk aşamadır. İkinci aşamada, davranış normlarının varlığına ve bunların kişiden başka türlü davranmasını beklemesine rağmen kişinin davranışının buna uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendir-me yapılmasıdır. Kişi, davranış normlarının anlamının bilincinde olmasına rağdeğerlendir-men bunlara aykırı davranma doğrultusunda tercihini kullanmaktadır. Bu tercih nede-niyle kişinin kusurlu sayılması ikinci değerlendirmeyi oluşturmaktadır24.

Kusurun unsurunu oluşturan irade, davranış normlarının anlam içerikleri-nin bilinmesi ve bunların şuurunda olunmasıdır. Suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiyi ifade eden kast, normun anlam içeriğine ilişkin bilgiyle ilgili değildir. Bu nedenle fiil ehliyeti ile kusur ehliyeti birbirinden ayrılmalıdır. Kusur ehliyetinin ve kusurun mevcut olup olmadığının araştırılması için öncelikle ortada bir fiilin varlığı, bunun için de kişinin fiil ehliyetine sahip olması gerekir25.

İşlediği fiilin hukuki anlam muhtevasını idrak eden kişinin, kendisine etkide bulunan iç dürtüleri kontrol altına alarak toplumda mevcut ve hâkim değerler ve dolayısıyla davranış normlarının kendisine yüklediği yükümlülüklere göre karar verme yeteneğine sahip olması, irade hürriyeti olarak ifade edilmektedir26. Kişinin kusurundan bahsedebilmek için fiili işlediği sırada davranış normunun gerektirdi-ği şekilde karar verecek iktidara, kabiliyete sahip olması gerekir. Hürriyet esasına dayanan bir toplumda, yetişkin ve ruhi bakımdan vasat bir sağlığa sahip insanların sorumluluk şuuruyla ve irade serbestisiyle hareket ettikleri kabul edilir27.

21 İÇEL vd., s. 205; ÖNDER, s. 271; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 383; KOCA/ÜZÜLMEZ, s. 306. 22 İÇEL vd., s. 206; ÖNDER, s. 271; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 383; KOCA/ÜZÜLMEZ, s. 306. 23 İÇEL vd., s. 206; ÖNDER, s. 271; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 383; KOCA/ÜZÜLMEZ, s. 306. 24 İÇEL vd., s. 205; ÖNDER, s. 271; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 384.

25 İÇEL vd., s. 207.

26 İÇEL vd., s. 205; ÖNDER, s. 271; ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 384. 27 İÇEL vd., s. 207; ÖNDER, s. 272.

(7)

2.3. Kusur Yeteneğini Etkileyen Nedenler

Kusurun tespitinde iki konudan hareket edilir. Birincisi, beden ve ruh sağlığı yerinde her insanın normal şartlar altında hukuk düzeninin idamesi için zorunlu olan irade gücüne sahip olduğu kabul edilecektir. İlk olarak kusurlu davranabilme yeteneğinin, yani kusur yeteneğinin (isnat kabiliyetinin) bulunup bulunmadığına bakılacaktır. İkinci konu ise failin kendisinde veya fiilin işlenişi sırasında mevcut olan ancak mutat olmayan bazı istisnai hallerin insanlardaki davranış normlarının anlam muhtevasını idrak kabiliyetini ve bu idrake göre davranışlarını yönlendir-me yeteneğinin ortadan kalktığı veya zayıfladığı söylenebilir. Başka bir ifadeyle, kusuru etkileyen sebeplerden birinin bulunması durumunda kusurdan bahsedile-mez28. Bir insanda algılama yeteneği ya vardır ya da yoktur. Algılama yeteneğinin azalmasından bahsedilemez. Ancak bir kişide davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneği azalmış (zayıflamış) olabilir. İrade kabiliyetinin zayıflamış olması halin-de kusurun varlığı kabul edilecektir ancak bu husus müeyyihalin-denin belirlenmesin-de göz önünbelirlenmesin-de bulundurulacaktır29.

TCK’da bulunan kusurluluğu etkileyen nedenler; amirin hukuka aykırı emri-ni ifa (TCK m. 24/4), meşru savunmada sınırın korku, heyecan veya telaş ile aşıl-ması (TCK m. 27/2), cebir şiddet, korkutma ve tehdit (TCK m. 28), haksız tahrik (TCK m. 29), kusurluluğu etkileyen nedenlerin maddi şartlarında hata (TCK m. 30/3), yasak hatası-haksızlık yanılgısı (TCK m. 30/4), yaş küçüklüğü (TCK m. 31), akıl hastalığı (TCK m. 32), sağır ve dilsizlik (TCK m. 33), geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu etkisinde olma (TCK m. 34) olarak sayılabilir30.

Lohusalık dönemindeki kadının psikolojik durumu süreklilik arz eder şe-kilde akıl hastalığı niteliğinde ise TCK m. 32 kapsamında değerlendirilecektir. Akıl hastalığının söz konusu olması durumu değişik kaynaklarda etraflıca açık-landığından TCK m. 32 çerçevesinde değerlendirme yapılmayacak, lohusalık dö-neminde kadınları etkileyen geçici lohusalık sendromu ele alınacaktır. Doğum sonrası kadının psikolojik durumunun kusur yeteneğine etkisi, 5237 sayılı TCK m. 34’de düzenlenmiş olan kusurluluğu etkileyen geçici nedenler başlığı altında incelenebilir. Bu nedenle öncelikle kusurluluğu etkileyen geçici nedenlerin neler olduğunun açıklanmasında fayda vardır.

28 HAKERİ, Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 315. 29 ÖZGENÇ, Genel Hükümler, s. 385.

30 Doktrinde zorunluluk hali, amirin emrini ifa şeklindeki nedenlerin hukuka uygunluk nedeni oldu-ğuna dair görüşler mevcuttur. Hatta bu görüş doktrinin ekseriyeti tarafından savunulmaktadır. Bu görüş için bkz. HAFIZOĞULLARI/ÖZEN, s. 240-241; ÖNDER, s. 285-288; CENTEL, Nur/ ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 344-350; SOYASLAN, Do-ğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2016, s. 407-411; DEMİRBAŞ; Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 362-365; ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan, Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara 2017, s. 257-261.

(8)

CHD

2.4. Kusurluluğu Etkileyen Geçici Nedenler

Akıl hastalıkları veya diğer kusurluluğu etkileyen nedenlerin dışında insan-ların iradesini zayıflatan ve bazen de iradeyi ortadan kaldırabilen geçici haller mevcuttur31. Geçici nedenler, faildeki anlık değişimlerin sonucu algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesi sonucu olarak algılama veya irade yeteneğinin et-kilenmesi sonucunu doğuran ve bu nedenin etkisinin geçmesinin ardından failin normal haline döndüğü nedendir32. Geçici nitelikteki herhangi bir patolojik sebep, anlama ve isteme yeteneğini tamamen kaldırmış veya önemli derecede azaltmış olabilir33. Örneğin tifo, tifüs gibi ateşli hastalıklardan birine müptela olan kimse kırk derecenin üstünde ateş ile yaptığı davranışları iradesi etkilenmeden yapmış-tır demek mümkün değildir34. Ancak bu kişinin hareket iradesi tamamen ortadan kalkmamış, sadece zayıflamıştır35. Dikkat edilirse burada söz konusu olan akıl hastalığı olmadığı gibi akıl hastalığı gibi devamlılığı gerektiren bir durum da değildir36. Bu durumda ceza sorumluluğunun daha hafif olarak kabul edilmesi ve kişi hakkında buna göre daha az ceza tayini yoluna gidilmesi gerekir.

Akıl hastalığı dışında arızi sebep olarak kusur yeteneğini kaldıran veya azaltan haller neler olabilir? Bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değildir37. Kişinin suçu işlediği sırada iradesini etkileyen geçici nedenlerin (Örneğin ateşli hastalık, uyku hali, uyurgezerlik, bilinç kaybı, sara nöbeti, hipnoz, kitle, yığın psikolojisi) bulunması ya da kişinin alkol veya uyuşturucu maddenin etkisiyle suçu işlemiş olması halleri de kusurluluk açısından değerlendirilmesi gereken konulardır38. Yeni doğum yapmış olan kadının psikolojik durumu da buna örnek gösterilebilir. Böyle bir durumda kusur yeteneğinin tamamen ortadan kalkması halinde kişiye ceza ve-rilmemeli ancak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin zayıflaması halinde ceza-sında belli bir indirim yapılmalıdır. Çünkü burada kusur yeteneğinin tamamen orta-dan kalkması veya azalması söz konusu olmaktadır. Arızi sebeplerin varlığı halinde failin devamlı bir tehlikelilik halinden bahsedilmediğinden, fail hakkında güvenlik tedbiri uygulanmasına da gerek bulunmamaktadır39.

31 TANER, s. 377. 32 MERAKLI, s. 372. 33 ÖNDER, s. 287. 34 TANER, s. 377.

35 “Adli Tıp Gözlem İhtisası raporunda açıklanan tahfif gereğine ilişkin saralılarda görülen öfkeli

mizaç ve suç yatkınlığının arttırıcı agresif amotif yapının TCY’nın 48. Maddesinde mahiyeti açık-lanan arızi sebep niteliğini taşıyıp taşımadığının, bu konuda en yetkili ve son merci olan Adli Tıp Meclisinden sorularak tahfif hususu açıklığa kavuşturulduktan sonra sonucuna göre uygulama yapılmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.” CGK, 27.2.1984 tarih ve 416/79 sayılı kararı.

36 ÖNDER, s. 287.

37 EREM, s. 413; ERSOY, Yüksel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2002, s. 144. 38 ÖNDER, s. 287; İÇEL, s. 188.

(9)

Geçici neden ile akıl hastalığı ayrımı yapılırken esas alınması gereken husus, faile etki eden sebebin bir akıl hastalığı kapsamında olmamasıdır. Ayrıca etki eden nedenin geçici nitelikte olması, bu neden sona erdikten sonra failin tekrar al-gılama ve irade yeteneğine sahip olması gerekir. Burada ortaya çıkan iki sonuçtan biri, failin irade ve algılama yeteneğini kaldıran şey, bir hastalık olabilir. Diğer sonuç ise algılama ve irade yeteneğine etki eden halin ortadan kalkmasıyla failin bu halin etkisinden kurtulmuş olması gerekir40.

Kişi kusur yeteneğine, suçu işlediği sırada sahip olmalıdır. Suçun icra hare-ketlerini gerçekleştirdiği sırada kusur yeteneği etki altında olan kişinin, (örneğin o sırada sara nöbeti geçiriyor olması) algılama yeteneği mevcut olmayabilir. Al-gılama yeteneğini tamamen ortadan kaldıracak şekilde bir etki söz konusu ise ar-tık failin ceza sorumluluğu cihetine gidilmemelidir41. Geçici nedenler; ne zaman, nasıl ve ne derecede ortaya çıkabileceği önceden tahmin edilemeyen haller olarak anlaşılması gereken arızi sebeplerdir42.

1 Haziran 2005 tarihine kadar yürürlükte olan 765 sayılı TCK m. 48’de arızi durum-lar için kusurluluk açısından kademeli bir düzenleme mevcuttur. Buna göre; 765 sayılı TCK’da bu husus 48. Maddede düzenlenmişti. Buna göre; (Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.) “Suçu işlediği esnada arızi bir sebepten dolayı 46 ve 47’nci maddeler-de münmaddeler-deriç akli maluliyet halinmaddeler-de bulunan kimseler hakkında o madmaddeler-delermaddeler-deki ahkam tatbik olunur. İhtiyari sarhoşlukla ve ihtiyarı ile kullanılan uyuşturucu madde tesiriyle işlenen fiiller bu madde hükmünden hariçtir43.” 765 sayılı Mülga TCK, açıkça belirtilmiş olan bir takım nedenler dışında bazı nedenlerin anlama veya isteme yeteneğini azalta-bileceği veya tamamen ortadan kaldıraazalta-bileceği düşüncesiyle, genel nitelikte bir hüküm koymuştur44. 765 sayılı TCK m. 48’in 10.12.1952 tarih ve 6123 sayılı Kanunla değişiklik gerekçesi şu şekildedir: “Bu madde arızi bir sebeple akli maluliyete müptela olanların iş-ledikleri fiillerden dolayı mesuliyetlerini 46 ve 47. Maddeler hükümlerine bağlamakta ve fakat ihtiyari sarhoşlukla işlenen suçları bu muafiyet ve tenzilat şümulüne almamaktadır. İhtiyari sarhoşluğun alkollü maddelere hasredilmesi ve aynı şekilde ihtiyar ile kullanılan uyuşturucu maddeler tesiriyle, ika olunan suçların bu muafiyet ve tenzilata tabi tutulması yerinde görülmediğinden bunu açıkça sağlayan şekilde madde tadil olunmuştur45.”

Kusur yeteneğinin geçici olarak etkilenmesi, 1 Haziran 2005’de yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK m. 34/1’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği

40 MERAKLI, s. 373.

41 İÇEL, Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2016, s. 188. 42 MALKOÇ, İsmail, Türk Ceza Kanunu, Ankara 1999, s. 88.

43 SAVAŞ, Vural/MOLLAMAHMUTOĞULLARI, Sadık, Türk Ceza Kanunu Yorumu, C. I, Ankara 1999, s. 853.

44 İÇEL, s. 188. 45 MALKOÇ, s. 89.

(10)

CHD

fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak dav-ranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derece azalmış olan kişiye ceza veril-mez.” Kusur yeteneğini kaldıran nedenlerin bir kısmı geçici nedenler, diğerleri ise alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olmak şeklinde belirlenmiştir46. TCK m. 34/1’in uygulanması, kişinin kanunda düzenlenen durumlara kasten ya da taksirle sebebiyet vermemiş olmasına ve bu geçici nedenlerin isnat kabiliyetini ortadan kaldırmasına bağlıdır47. Kasten ya da taksirli olarak buna neden olan kişi isnat kabiliyeti varmış gibi cezalandırılacaktır48. Örneğin gece vakti uykusu gelmesine rağmen kamyonu kullanmaya devam eden sürücünün birisine çarparak ölümüne neden olması durumunda, taksirle öldürmeden sorumlu tutulması gerekecektir49.

Özellikle geçici nedenlere iradesiyle neden olmama durumu bu nedenler-den dolayı kusur yeteneğinin ortadan kalkması halinde cezalandırılmamanın ön şartıdır. Ancak lohusa kadının psikolojik durumu bakımından bu hususun önem arz etmediği kanaatindeyiz. Çünkü doğum yapmanın ve bebekle ilgili kaygıların kadının psikolojik durumunu etkileyerek kusur yeteneğini kaldırmasında kadının iradesiyle sebep olması söz konusu değildir.

3. Doğum ve Lohusalık50

Kadınlar için gebelik ve doğum süreci heyecanlı ve mutluluk veren bir dönem olmakla beraber anne için psikolojik, biyolojik ve çevresel etmenlerin değişmesi nede-niyle psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkması açısından da risk taşıyan bir dönemdir. Lohusa kavramı, “yeni doğum yapmış kadın” anlamında kullanılmaktadır51 ve doğum-dan sonraki altı haftalık (Altı haftadoğum-dan altı aya kadar sürebilmektedir.) dönem olarak ele alınmaktadır52. Gebelik sırasında ve gebelik sonrasında yaşanan bu değişimler, anneyi 46 YAŞAR, Osman/GÖKCAN, Hasan Tahsin/ARTUÇ, Mustafa, Türk Ceza Kanunu, C. I, Ankara

2010, s. 949.

47 “Kişi, gerçekleştirdiği davranışın hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yön-lendirme yeteneğini etkileyen bir nedenin etkisine bilinci olmaksızın veya iradesi dışında girmiş olabilir. Örneğin, kimyasal madde üretiminin yapıldığı bir tesiste çalışan kişiler, kimyasal madde-lerden yayılan kokunun etkisinde kalarak, geçici bir süre algılama ve irade yeteneğini tümüyle yitirmiş olabilir. Bu gibi durumunda, kusur yeteneğinin olduğundan söz edilemez.” TCK m. 34 Gerekçesinden. ÖZGENÇ, İzzet, TCK Gazi Şerhi, Ankara 2006, s. 449.

48 Alkol ve uyuşturucu madde etkisi altında suç işleme dışında geçici nedenlerle kusur yeteneğinin ortadan kalkması veya azalması ile ilgili 765 sayılı TCK m.48 ve 5237 sayılı TCK m.34’ün uygu-lamasına pek rastlanmamaktadır.

49 HAKERİ, s. 327-329.

50 Doğum sonrası depresyon hakkında tıbbi bilgiler, Dr. Tijen EREN’in Haydarpaşa Numuna Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde 2007 tarihinde yazmış olduğu “Postpartum Depresyon Pre-valansı ve Sosyodemografik Risk Faktörleri” konulu Uzmanlık Bitirme Tezi’nden özetlenmiştir. 51 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.53456e1f325496.

89361411; E.T. 4.11.2016.

52 Hamilelik ve doğum normal sağlıklı kadınlar için bile yorucu bir süreç olduğundan, kadınların

(11)

lohusalık döneminde psikolojik sorun yaşama riski daha da yükselmektedir. Annede; aşırı yorgun-hem fizyolojik lohusalık döneminde psikolojik sorun yaşama riski daha da yükselmektedir. Annede; aşırı yorgun-hem de biyolojik açıdan etkilemektedir53. Bu alanda yapılan çalışmalar-dan elde edilen verilere göre kadınlarda doğum sonrasında psikolojik bozuklukların art-ma olasılığı daha fazladır54. Çoğu kadın gebelik ve doğumla ilgili gelişen bu değişimlere uyum sağlayabilirken kişisel öyküsünde risk etmeni yüksek olan bazı kadınlarda ruhsal hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. İstatistik olarak bu etkilerin ortaya çıkma oranı 1/10’ dur. Kadınlarda, doğum sonrası süreçteki biyolojik ve psiko-sosyal risk etmenlerinin birleşik etkilerinin psikopatoloji55 oluşturduğu düşünülmektedir56. Gebelik ve doğum sonrası dönemde hormonal değişimler, sosyal destek eksikliği, eş ile ilişkide problemler ve günlük yaşamdaki stresli olaylar, gebelik dönemindeki depresyon için risk faktörü oluşabilecek niteliklerden bazıları olarak sıralanabilir57.

3.1. Lohusalık Sendromunun Kadının Psikolojisi Üzerindeki Etkileri

Doğum sonu dönemde annenin psikolojik uyumunu, fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönden birçok faktör etkileyebilmektedir. Bu faktörlerden bazıları; is-tenmeyen gebelikler, riskli gebelik geçirme, zor doğum eylemi, hormonal deği-şiklikler, anne ve bebeğin sağlık sorunu, kadında var olan ruhsal sorun, annenin erken dönemdeki stresi, kendi ve bebek bakımına yönelik kaygı ve sorunları, sosyal destek kurumu desteğin yeterliliği ve süresi, annenin eğitimi, işi, mesle-ğiyle ilgili hırsı, annenin bebekten uzun süre ayrı kalma durumu, eş-aile ilişkisi vb. şeklinde belirtilebilmektedir58.

luk, uykusuzluk, bedensel şikâyetler, ağlamalar, iştahsızlık ya da aşırı yemek yeme, umutsuzluk, aktivitelerden zevk alamama, suçluluk duyguları ortaya çıkar. Daha ağır durumlarda ise; kendini suçlama, ölüm düşünceleri veya girişimleri olabilir. Bu durum bebek ile ilişkiyi aksatır. Hatta ağır durumlarda bebeğe zarar verme düşünceleri veya davranışları da olabilir. EREN, Tijen, s. 4. 53 EREN, Tijen, Postpartum Depresyon, Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uzmanlık Tezi,

İstanbul 2007, s. 31.

54 MARAKOĞLU, K./ŞAHSIVAR, M. Ş., “Gebelikte Depresyon”, Türkiye Klinikleri J Med Sci 2008. 55 “Psikopatoloji, duygu, düşünce ve davranış bozukluğu, ruhsal bunalım, anormal/uyumsuz

davra-nış üzerine araştırma dalıdır. Bu terim genel olarak psikiyatride patolojinin hastalık süreci olarak kullanılır. Medikal olmayan psikoloji dilinde, anormal psikoloji de psikopatoloji olarak kullanılır”.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikopatoloji E. T. 19.12.2016.

56 GÜLSEREN, L, “Doğum Sonrası Depresyon: Bir Gözden Geçirme”, Türk Psikiyatri Dergisi, 1999; 10(1): 58-67.

57 Doğum sonrası depresyonun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte; annenin aile içinde ya-şadığı ekonomik zorluklar, sosyal desteğin yetersiz olması, eşle ilgili sorunlar yaşanma-sı, planlanmamış gebelikler, bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılar etkili olmaktadır. Bu belirtilerden bir ya da daha fazla risk etkeni olan kadınların doğumdan sonraki 1 ya da 2. ayda; doğum sonrası depresyon açısından değerlendirilmesi önemlidir. Doğum sonrası depresyon sık görülmesine karşın, çoğu kez tanı konulamamaktadır. Bu durumun başlıca nedenleri kadının olumsuz duyguları nedeniyle kendini suçlu hissetmesi ya da utanması, sosyal çevre ta-rafından eleştirilme korkusu olabilir, (http://www.psikoloji.com.tr/psikolojik-sorunlar/depresyon/ lohusalik-doneminde-depresyona-dikkat-3247.html E. T. 10.2.2016)

58 ERYILMAZ, H., Doğum Sonu Sağlık Davranışının Değerlendirilmesinde Ölçek Geliştirilmesi ve Uygulanan Bakım Yönteminin (Pathway) Etkilerinin Belirlenmesi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kadın Sağlığı, Hastalıkları ve Doğum Hemşirelik Ana Bilim Dalı Yayınlanmış, Doktora Tezi, İstanbul, 1999,(Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hediye Arslan)

(12)

CHD

Lohusalık döneminin temel özelliği gebelik sırasında kadında olan değişim-lerin ortadan kalkarak gebelik öncesine dönülmesidir59. Bu değişimlerin ortaya çıkardığı psikolojik etkilerden “doğum sonrası hüzün”, “doğum sonrası depres-yon” ve “doğum sonrası psikoz”, bu dönemde görülerek bazı olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir60.

3.1.1. Annelik Hüznü (Doğum Sonrası Hüzün)

Annelik hüznü, annelerin önemli bir bölümünü etkileyen ve en sık görülen doğum komplikasyonlarındandır61. Doğumdan sonraki 3., 5. günler arasında or-taya çıkar. Doğum sonrası süreçte yeni annelerin önemli bir bölümünü etkileyen annelik hüznü, sık karşılaşılan durumlardandır. Annenin psikolojik durumunu et-kileyen bu durum, çok ağır tablolar oluşturmasa da yeni doğum yapmış kadının ruhsal dengesinde önemli değişiklikler yapabilmektedir. Örneğin; depresif duygu durumları, alınganlık hassasiyeti, ağlama, yetersizlik, anksiyete, endişe, yorgun-luk, duygu durumundaki hızlı değişiklikler, uyku bozuklukları, keder duyguları ve konsantrasyon sorunu görülebilmektedir. Kadının gebelik sürecinde yaşadığı endişe belirtilerinin ve duygu durumlarının, doğum sonrasında majör depresyon bozukluğu riskini artırdığı bilinmektedir62.

Östrogen ve progesteron seviyesinde görülen azalma ile aynı zamanda, an-nelerin ebeveynlik yönetimi için gayret ve çabaları üstlendikleri yeni role ilişkin stres, gerginlik, doğum sonu rahatsızlık, yorgunluk, bitkinlik ve tükenmişlik his-si, aile ve kişisel yaşamdaki değişikliklere ayak uydurma çabaları, bebek bakı-mında yeterlilik durumu, uyku bozuklukları, aile ve sosyal destek alma durumu, ev işlerinin yönetimi gibi nedenlerle ortaya çıkmaktadır63.

3.1.2. Doğum Sonrası Gelişen Depresyon ve Bipolar Bozukluk

Genellikle doğumdan 2-3 hafta sonra başlar, ancak doğumdan 1 hatta 2 yıl sonra da ortaya çıkabilir. Annelik hüznüne göre daha uzun ve şiddetli yaşanır. Kadınların %10-15’inde ortaya çıkmaktadır. Bebek sahibi olmanın verdiği endi-şe, bebeğe yetemeyeceği duygusu, başarısız bir anne olma kaygısı yoğun olarak gözlenebilir. Doğum sonrasında depresyon yaşayan kadınların ortak paydaları, obsesif-kompulsif64 (saplantı-zorlantı) içeren düşüncelerdir. Bu kişiler temel ola-59 ÖCAL, P./GÜRALP, O, “Puerperium (Lohusalık)”, Klinik Gelişim Dergisi, 2013, s. 43-46; ERDEM,

Ö/YASİN, B., “Doğum Sonrası Psikoz”, Konuralp Tıp Dergisi, 2014, 6(1), s. 74-77. 60 EREN, Tijen, s. 10.

61 KARAMUSTAFALIOĞLU, N., TOMRUK, N., Postpartum Hüzün ve Depresyonlar, Duygu durum Dizisi 2000/2, s. 64-71.

62 ÖZKAN, S, Psikiyatrik Tıp: “Konsultasyon-Liyezon Psikiyatrisi”, İstanbul, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakül-tesi, Psikiyatri Anabilim Dalı 1993; 201-20.

63 ERYILMAZ, s. 24.

64 “Obsesif-kompulsif bozukluk: Kişinin istemediği ve tekrarlanan düşünceler, hisler, fikirler, takıntılar

(13)

rak doğruyu algılamakta ve gerçeği değerlendirmekte güçlük yaşayabilmektedir-ler. Anneler içselleştiremeseler de bebeklerine zarar verebilecek olmaları üzerine obsesif-kompulsif (saplantı-zorlantı) içerikli fikirlerle yoğunlaşmaktadırlar. Dep-resyona bağlı belirtiler olarak, bebeklerini dışarı atabileceklerinin aniden gözleri-nin önüne gelmesi bu duruma örnek olarak verilebilir65.

Postpartum psikoz acil tedavi gerektiren bir durumdur ve aktif tedaviye en iyi şekilde yanıt verir66. Bu da genellikle doğumu takip eden 2-3 hafta içinde baş-lar; 2-3 ay devam eder. Doğum sonrası %0.1-0.2 oranında görülen psikoz, doğum sonrası bozuklukların en şiddetlisidir67.

Doğum sonrası psikoz tanısı alan kadınların, yeni doğan bebekleriyle ilgili düşüncelerindeki olumsuz içeriklerin psikotik inançlarla ve gerçeği değerlendire-memeyle bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Sanrıların temelini, bebekte olduğu varsayılan ancak gerçekte var olmayan bir takım kötücül düşünceler oluşturmak-tadır. Örneğin, bebeğin ölü olduğu, içine şeytan girdiği, kusurlu olduğu, kötü kader yaşayacağı, özel güçleri olduğu düşüncesi sanrı olarak tanımlanabilmek-tedir68; bebeğin öldürülmesi gerektiğini söyleyen sesler şeklinde ortaya çıkabilen varsanılan da içerik olarak sanrılara benzemektedir69. Bu olumsuz ve anneye ken-dini kötü hissettiren düşüncelerden kurtulmak için bebeği öldürmenin çözüm ola-cağı kadın tarafından düşünülebilir. Bu nedenlerle sonuçlarını değerlendiremeye-cekleri dürtüsel davranışlar gerçekleştirebilmektedirler. İlk doğum, evlenmemiş olmak, sezaryen, kız çocuğu sahibi olmak, ailesel psikiyatrik bozukluk öyküsü de risk faktörleri olarak tanımlanmaktadır. Bilinmelidir ki yeni doğum yapan kadın, doğum sonrası psikoz riski açısından değerlendirildiğinde, en önemli risk faktö-rü, daha önceden var olan psikoz öyküsüdür70.

kurtulmak için bir kompulsif (zorlayıcı) davranışı uygulamak durumundadır. Ancak bu sadece ge-çici bir ferahlık sağlamaktadır. obsesif (saplantılı) ritüelleri yapmamak anksiyete (endişe)'yi yük-seltebilir.” https://tr.wikipedia.org/wiki/Obsesif_kompulsif_bozukluk E.T. 11.2.2015

65 GÜLSEREN, L, “Doğum Sonrası Depresyon”, Türk Psikiyatri Dergisi 1999; 10(1): 58-67. 66 CHAMBERLAİN G./FAİRLY HEMİLTON, D., Obstetrik ve Jinekoloji, Nobel Kitabevi, İstanbul

2005, s. 123-126.

67 “Doğum sonrası psikoz bozukluğu olan kadınların yaklaşık %4’ü bebeklerini öldürme

davranışın-da bulunmuşlardır. Bebeğini öldürmüş 45 kadınla yapılan bir araştırmadavranışın-da ise kadınların %75.6’ sının majör depresyon, %24.4’ünün ise bipolar bozukluk tanısı aldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra, bipolar tanısı alan kadınların ise %73.3’ü manik ya da hipomanik epizotlarındayken çocuk-larını öldürmeye teşebbüs ettiği görülmektedir.” CEBECİ, S. A./AYDEMİR, Ç. E./GÖK, A.,

“Puer-peral Dönemde Depresyon Belirti Prevalansı: Obstetrik Risk Faktörleri, Kaygı Düzeyi ve Sosyal Destek ile İlişkisi”, Kriz Dergisi 2002; 10: 11-18.

68 Birinci haberdeki anne, çocuğunda iyileşmeyen bir hastalığın var olduğuna inanmaktaydı. Ancak ne hekimler ne de kadının ailesi böyle bir sorun olmadığına onu inandıramamışlardı. Babası fizik profesörü olan bu annenin başka akıl hastalığının da varlığı adli tıp raporu ile sabit olduğundan kendisine ceza verilmedi.

69 SADOCK, B. J./SADOCK, V. A., Synopsis of Psychiatry Behavioral Sciences/ Clinical Psychiatry Ninth Edition. 2003, s. 526-527.

(14)

CHD

3.2. Lohusa Kadının Kendi Çocuğunu Öldürme Saikleri ve Bunların Annenin Kusuruna Etkisi

İnfantisid ifadesiyle annenin (veya babanın) kendi çocuğunu öldürmesi kas-tedilmektedir. Çeşitli psikopatolojik ya da psiko-sosyal oluşumlar altında ortaya çıkmaktadır. Değişik fiil saikleri ve kusur yeteneğinin değerlendirmesi aşağıdaki bölümlerde ortaya konulmuştur71:

Psikotik Semptomlar: Anne özellikle üretken-psikotik semptomlardan muz-darip olduğunda, sütten kesilmiş bebekler ve küçük çocuklar tehlikededir. Özel-likle ağır akustik halüsinasyonlar ya da kendi yerine başka kişilik koyma hezeyanı (Capgras Sendromu72) ağır bastığında, tehlikeden söz edilmelidir. Sanrısal düşünce-ler, halüsinasyonlar gibi psikomatik semptomların etkisi altında kendi çocuklarını öldüren annelerin (ya da babaların) kural olarak fiilin haksızlık niteliğine ilişkin algılama yeteneğinden yoksun oldukları kabul edilir. Bu durumda anne hakkında cezaya hükmedilmemeli, güvenlik tedbiri olarak tedaviye karar verilmelidir73.

Birlikte İntihar: Psikotik depresyondaki gibi, gerçekliğin, olduğundan fark-lı algılanmasıyla birlikte ortaya çıkan ağır depresyonlarda, kural olarak algılama ve irade yeteneğinin ortadan kalkması veya önemli derecede azalması söz konu-sudur. Bu durumda ceza verilmemeli ancak güvenlik tedbiri uygulanabilmelidir74.

Çocuğa Kötü Muamele: Çocuğun ölümü, kötü muamele ya da ihmal so-nucu ortaya çıktığında, çoğunlukla yavaş yavaş ve sinsice gelişen bir süreç söz konusudur ve önceden planlanmış (belirlenmiş) kötü muamele ile karşılaşılır. Ki-şilik bozukluğu öyle belirgindir ki irade (davranışlarını yönlendirme) yeteneğinin azalmasına neden olmuştur. Bu durumda failin cezasında kusur yeteneğinin azal-ması nedeniyle indirim yapılmalıdır75.

Dürtü Kontrol Bozukluğu (Dürtüleri Kontrol Edememe): Belirgin bir kontrol bozukluğu olduğunda açıklığa kavuşturulması gereken şey, olayın aniden başlaması veya aniden bitmesi konusunda gelişimidir. Somut olayda her zaman fiilin dinamiği yeniden oluşturulmalı ve “İrade (davranışlarını yönlendirme) ye-teneği var mı?” sorusu yöneltilerek bu husus incelenmelidir76.

Özgeci (Bebek Faydasına) Öldürme: Kendi çocuğunu öldürme, çocukta ağır kronik bir hastalığın ya da sürekli ağır bir sakatlığın olduğu düşüncesiyle 71 ROHDE (2007), s. 4.

72 Capgras sendromu: Capgras tarafından tanımlanmıştır. Hastanın çevresindeki kişilerin gerçek olmadığına, başkalarının onların yerine geçtiğine inanır. HOCAOĞLU Ç. Paranoid Semptomlar

ve Sendromlar. Psikiyatri Dünyası 2001; 5: 97-104. 73 ROHDE (2007), s. 5. 74 ROHDE (2007), s. 4-5. 75 ROHDE (2007), s. 5-6. 76 SAß, H. (Hrsgb): Affektdelikte. Interdisziplinäre Beiträge zur Beurteilung von affektiv akzentuier-ten Straftaten. Springer-Verlag. Berlin Heidelberg New York 1993

(15)

ortaya çıkabilir. Bu tip vakalarda her zaman failin kusur yeteneğini ortadan kal-dırabilecek veya kusur yeteneğinin azalmasına neden olabilecek ağır depresyon hallerinin varlığı araştırılmalıdır77.

İntikam Amaçlı (Genellikle Öfke Duyulan Eşten İntikam Alma): Anne ya da babanın, çocuğu ya da çocukları partnerinden ya da eşinden intikam almak için öldürmesine78 “Medea Sendromu” denir. Bu durumda vakaların çok azında kusur yeteneğinin azaldığı sonucuna rastlanmaktadır79.

Yeni doğan bebeğin öldürülmesi (Neonatizid): Burada, ilk 24 saat içinde kendi çocuğunun öldürülmesi kastedilmektedir. Yeni doğanı öldürme, genellikle ciddi bir kişilik sorununa sahip olan (Örneğin tecrübesizlik, sorunla başa çıkma, sorun çözümü stratejilerinde eksiklik.) kadınlar tarafından gerçekleştirilir. Bu ki-şilik sorunları gebeliğin istenmediği, kişi tarafından uygun bir çözüm yolunun bu-lunamadığı, yardım fırsatlarının değerlendirilemediği (Örneğin gebeliğin sonlan-dırılması, danışman yardımı talep edilmesi, çocuğun daha sonra kendi yetişmesini sağlamak üzere yardım olanaklarının kullanılması, evlatlık verme.) koşullarda açı-ğa çıkarak söz konusu kadınları çaresiz bir duruma sürükler. Genel olarak gebeli-ğin gizlenmesinin nedeni utanma, sosyal çevreden veya ebeveynlerden korkudur. Esas itibariyle patolojik olarak görünen kişilik bozukluğu, hâli hazırda resmedilen tecrübesiz-genç kişilik altında yatar. Bu noktada yalın olarak gizleme, ilgili kadı-nın kendisinin gebeliği “bilmediği”, bütün soruların savuşturulduğu ve doğumla şaşkınlığa uğradığı tam bir inkâra kadar uzanır. Panik-stres tepkisi anlamında yeni doğanın öldürülmesi, doğumun hemen sonrasında gerçekleştirilebilir80.

Kusur yeteneğinde azalmanın söz konusu olup olmadığı, o anki psikopatalo-jik oluşumun, akut durumunda etkili olup olmadığı somut olayda incelenmelidir (Örneğin panikle psişik olağanüstü hâl, çaresizlik, akut stres bozukluğu, ayrıştı-rılmış kişilik durumu). Uygulamada bu tip durumlarda çoğunlukla bilirkişi tara-fından irade (davranışlarını yönlendirme) yeteneğinin azalmış olduğu kanaatine varılmaktadır. Somut olayda her zaman dışarıdan kendini belli etmeyen ve gele-neksel kişilik bozukluğu kategorilerinde yer almayan (nadiren aksi de mümkün olabilmektedir) bir kişilik problemi gündeme gelmektedir. Olayın dinamiklerinin neler olduğu, her zaman kişinin tüm biyografisinin göz önünde bulundurulduğu 77 ROHDE (2007), s. 8-9.

78 Cumhuriyet savcılığı yaptığım dönemde Ankara’da meydana gelen şu olayı infaz dosyasında müşahede etmiştim: Eşinin evi terk ederek baba evine gitmesine dayanamayan erkek eş, kadını ikna için yanına gider ancak bir türlü ikna edemez. Bunun üzerine annesinin yanında olan 5 yaşın-daki kızını çok özlediğini izin vermesini ve hasret gidermek istediğini söyler. Kadın bunun üzerine kızlarını babasının götürmesine izin verir. Baba, eve geldiğinde eşine olan öfkesi iyice artar ve 5 yaşındaki kızının boğazını keserek öldürür. 79 ROHDE (2007), s. 9.

80 ROHDE, Anke, (1998) Suizid und Infantizid bei Postpartalen psychischen Störungen. Psycho 24, s. 604-612.

(16)

CHD

detaylı psikiyatrik araştırmayla ortaya çıkmaktadır. Bu halde dahi motivasyonun gerçek olarak “anlaşılması”, davranış ve düşüncelerin tam olarak algılanmasıyla bir anlamlı bütün oluşturması, nadiren mümkün olmaktadır81.

4. Kendi Çocuğunu Öldürmenin Türk Ceza Hukukundaki Yeri

Lohusa kadının kendi çocuğunu öldürme fiili için Cumhuriyet döneminden bu yana Türk Ceza Kanunu’ndaki değişikliklerle farklı değerlendirmeler ve ceza yaptırım-ları uygulandığı görülmektedir. Yeni doğmuş çocuğun öldürülmesi suçu ilk defa 1926 yılında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 453. maddesinde ayrı olarak düzenlenmiştir82. Bu kanunda: “Kasten katil cürmü, failin veya karısının veya anasının veya kızının ve torunun veya evlatlık kızının veya kız kardeşinin namusunu kurtarmak için veled-i zina aleyhine nüfus siciline kaydından evvel ve doğmasından beş gün zarfında işlenmiş ise fail beş seneden on seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır.” denmektedir.83

Bu madde 1933 yılında 225 sayılı kanun ile değiştirilmiştir. Değişen 453. maddede: “Kasten katil cürmü failin veya karısının yahut anasının veya kızının ve torunun yahut kız evlatlığının veya kız kardeşinin haysiyet ve namusunu kur-tarmak için yeni doğmuş çocuk aleyhine işlenmiş ise fail beş seneden on seneye kadar ağır hapisle cezalandırılır.” denmektedir84. Görüldüğü üzere söz konusu madde sadece anneyi değil diğer aile üyelerini de kapsamaktadır.

1991 yılında 3756 sayılı kanun ile 453. madde: “Öldürme fiili, anası tara-fından şerefini kurtarmak saikiyle yeni doğmuş bulunan çocuğa karşı işlenmiş ise faile dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikle birlikte madde, sadece çocuğu öldüren anne hakkında uygulanacak-tır. Maddenin uygulanması için çocuk canlı ve yeni doğmuş, gayrı meşru olmalı, failde şeref kurtarma saiki bulunmalı ayrıca fiil kasıtlı olmalıdır.

5237 sayılı TCK’da “hayata karşı suçlar” beş madde altında düzenlenmiş-tir. 765 sayılı TCK’da yer alan “namus ve şerefini kurtarmak için çocuk öldür-me suçu” kaldırılmıştır. Çocuğunu öldüren kadın hakkında 5237 sayılı TCK m. 82/1-d, e bentleri uygulanacaktır. Bu maddeye göre verilecek ceza ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Annenin kusur yeteneği ise önceden zikredildiği üzere; akıl hastalığının mevcut olması halinde TCK m. 32, geçici olarak kusur yeteneğinin ortadan kalkması halinde TCK m. 34 kapsamında değerlendirilecektir.

81 ROHDE (1998), s. 608. 82 Yeni doğmuş çocuğun öldürülmesi suçunun hukuki esasını kusur ile açıklayan teoriler şunlardır: Sübjektif kusur teorisi yani failin saiklerinin bu suçu işlemesinde etkili olduğu görüşünü ortaya atmıştır. Bunun yanında, objektif kusur görüşü yani dış etkenler ve birlikte bulunulan hallerin etkili olduğu şeklinde açıklama getirmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. DEMİRBAŞ, Timur, “Yeni Doğmuş Çocuğu Öldürme Suçu”, Ankara 1992, s. 35-39. 83 ÇAĞLAYAN, M. M., En Son Değişiklikleri ile Birlikte Gerekçeli, Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ceza Kanunu, Ankara 1985, s. 970.

(17)

5. Lohusalık Sendromunun Kadının Kusur Yeteneğine Etkisi

Ceza sorumluluğu açısından kadınlar ile erkekler arasında bir fark bulunma-maktadır. Ancak kadınların (gebelik, doğum ve lohusalık süreci gibi) özel halle-rinden dolayı erkeklerden daha fazla dış etkilere kapıldıkları ve erkeklerden daha hassas olduklarından bahsedilerek kadınların ceza sorumluluğunda erkeklerden farklı değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. İstatistik verilerine göre er-keklere oranla kadınlar daha az suç işlemektedirler. Buna karşılık bazı özel suç tipleri vardır ki sadece kadınlar tarafından işlenebilir ve bazıları her iki cins tara-fından işlenebildiği halde kadınların bu suçlarda fail olmaları daha sık görülür85. Örneğin çocuk düşürme suçu, yeni doğan bebeğini öldürme suçu86 gibi. Buna karşılık kasten öldürme, yağma gibi şahsa karşı suçlar kadınlar tarafından daha az işlenmektedir87. Kadın suçluluğu konusunda, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik etkenlerin kadınların fiillerinde fazlasıyla etkili olduğu ileri sürülmektedir88.

Kasten öldürme fiilini erkeklerden çok daha az işleyen kadınların, kendi ço-cuklarını öldürme fiili gündeme geldiğinde erkeklere fark attıkları tartışmasız bir gerçektir89. Bu sonuç ilk bakışta şaşırtıcı gelse de bu fiillerin altında yatan sa-iklerin ve var olan psikolojik rahatsızlıkların incelenmesi halinde olay daha iyi anlaşılmaktadır90.

Kusurluluğu etkileyen nedenlerden hangilerinin hangi cinsiyet üzerinde etki-li olabileceği ile ilgietki-li genel bir ayrım yapmak mümkün değildir. Ancak lohusalık tabiatı gereği sadece kadınlarda görülmektedir. Bunun tıbbi bakımdan meydana getirdiği etkileri de sadece kadınlar yaşamaktadır. Bu nedenle bu etki altında suç işleyen kadının ceza sorumluluğu, erkeklere oranla farklı olmalıdır. Lohusalık dö-neminde biyolojik-psikolojik olarak beliren olguların kadın üzerinde etkili oldu-ğunun tespit edilmesi ona ceza vermemek bakımından yeterli değildir. Bunların, psikolojik olarak belli bir düzeye gelmesi ve kadının o fiil için gerekli algılama ve davranışlarını bunun icaplarına göre kontrol edebilme yeteneğine olan etkilerinin tespit edilebilmesi gereklidir91. Bu ikisi arasında nedensel bir ilişkinin bulunması 85 TANER, Tahir, Ceza Hukuku Umumi Kısım, İstanbul 1949, s. 359.

86 Yeni doğan çocuğu şeref kurtarma saikiyle öldürme suçu, 765 sayılı TCK’nın 453. Maddesinde düzenlenmişti. Son olarak 2003 yılında değiştirilen Mülga Kanun’un bu hükmü şu şekildeydi:

“Öldürme fiili, anası tarafından şerefini kurtarmak saikiyle yeni doğmuş bulunan çocuğa karşı işlenmiş ise faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.”

87 TANER, s. 359.

88 DEMİRBAŞ, Timur, Kriminoloji, Ankara 2005, s. 167. 89 ROHDE (1998), s. 610.

90 ROHDE (2007), s. 10.

91 BGH NStZ 1991, 527; StV 1986, 14, 15; GÜLYEŞİL, Mehmet Osman, “Der Begriff der schweren anderen seelischen Abartighkeit i. S. d. Art 20 dStGB und seine Bewertung durch die Strafrech-tsordnung”, Das Schuldprinzip des turkischen StGB im Spiegel des deutschen Strafrechts (Alman Ceza Hukuku Açısından TCK’nın Kusur İlkesi), Edt: Gunnar Duttge ve Yener Ünver, Ankara 2013, s. 287.

(18)

CHD

gerekir. Kusur yeteneği, fiilin haksızlığını algılama ve buna uygun davranabilme yeteneğidir92. Bu durumda kusur yeteneğinin bulunmadığından bahsedebilmek için bu algılama ve irade (davranışını yönlendirme) yeteneği kaybının yukarıda açıklanmış olan biyolojik-psikolojik etkenlerden kaynaklanmış olması gerekir93.

Öncelikle kadının algılama yeteneğinin bulunup bulunmadığı belirlenecek-tir. Failin işlediği fiilin haksızlığının bilincinde olmaması durumunda algılama yeteneği ortadan kalkmıştır. İkinci aşamada ise davranışlarını hukukun icapları-na göre yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı test edilecektir. Burada söz konusu olan şey, failin fiili gerçekleştirmek veya bundan uzak kalabilmek bakımından fiilin hukuka aykırılığını değerlendirebilecek ve buna uygun ola-rak davranabilecek bir durumda olması gerekir. Eğer fail, anormal halde yani planlarına uygun hareket edemiyor örneğin fiilden sonra fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek davranışları dahi çok yetersiz düzeyde tutuyorsa kusur yeteneği-nin bulunmadığına delalet edebilir94. Ayrıca kusur yeteneğinin bulunmadığından bahsedebilmek için algılama veya irade yeteneğinin somut fiilin gerçekleştirildiği zamanda bulunmaması gerekli ve yeterlidir95.

Lohusa sendromunun etkisi altındaki kadının suç işlemesi halinde, kusurlu-luk durumu yukarıda izah edilen nedenlerden dolayı etkilenmiş ise mutlak surette psikiyatrik bilirkişi raporu alınmalıdır. Kadının etki altında olduğu sendromun akıl hastalığı olarak değerlendirilmesi durumunda TCK m. 32’ye göre hareket edilecektir. Kadının durumunun akıl hastalığı olarak değerlendirilmediği ancak geçici bir sebeple kusur yeteneğinin etkilendiği tespit edilirse TCK m. 3496 kap-samında değerlendirilmesi gerekmektedir97.

TCK m. 34’ün tanımı içinde bulunan “geçici bir nedenle” ibaresi lohusalık döneminde yaşanan majör depresyon, bipolar bozukluk ve doğum sonrası psiko-92 KÜHL, in: LACKNER/KÜHL (Hrsg.), Strafgesetzbuch Kommentar, 27. Auflage 2011, Art. 20 Rn. 12. 93 GÜLYEŞİL, s. 287.

94 Bu konuda en son 26 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Eminönü’de yaşanan, 40 günlük bebeğini anne tarafından denize atılması vakası gösterilebilir. Bundan başka bebeği poşete sararak boş arsaya bırakma, çöp kutusuna atma şeklinde vakalar da tecrübe edilmiştir. 2 Ekim 2017 tarihli Habertürk Gazetesinin “Bebeğini Eminönü’nde denize

attı” başlıklı haberi; http://www.haber- turk.com/eminonu-nde-annesinin-denize-attigi-40-gunluk-tugce-bebek-icin-istanbul-daki-tum-savciliklara-yazi-1656606

95 BHSt 14, 116; BGH NStZ 1990, 231; GÜLYEŞİL, s. 288.

96 Türk Ceza Kanunu madde gerekçeleri 34. Maddede ise “Kişi, gerçekleştirdiği davranışın hukukî

anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğini etkileyen bir nedenin etkisine bilinci olmaksızın veya iradesi dışında girmiş olabilir. Örneğin, kimyasal madde üretimi-nin yapıldığı bir tesiste çalışan kişiler, kimyasal maddelerden yayılan kokunun etkisinde kalarak, geçici bir süre algılama ve irade yeteneğini tümüyle yitirmiş olabilir. Bu gibi durumunda, kusur yeteneğinin olduğundan söz edilemez.” denmektedir. www.ceza-bb.adalet.gov.tr>mevzuat E.T.

24.12.2016

97 AVCI, Mustafa/YERDELEN, Erdal, Karar İncelemesi - Garantörsel İhmali Suçta İhmali ve İcrai Davranış Ayrımı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIX, Y. 2015, Sa. 1, s. 181 (163-190).

(19)

zu da kapsamaktadır. TCK m. 34’ün gerekçesinde de doğum sonrası kadının psi-kolojik durumunun bu kapsamda değerlendirileceği belirtilmiştir98. Bu nedenle somut olayda lohusa döneminde suç işleyen sanığın psikolojik olarak durumunun incelenmesi ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin rapor ile belirlenmesi ge-rekir. Bu raporda sanığın, fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış ol-duğunun belirlenmesi durumunda, TCK m. 34 hükmünün uygulanması ve sanık hakkında kusurluluğunun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı (CMK m. 223/3-a) kararının verilmesi gerekir99. Ancak uygulamada C. savcılığı, ceza mahkemeleri ve Yargıtay, bu konuyu sadece akıl hastalıkları çerçevesinde araştırmaktadır. Lohusalığı, kusurluluğu etkileyen geçici nedenler kapsamında araştırma yoluna gittikleri pek görülen bir durum değildir100.

6. Karşılaştırmalı Hukukta Lohusalık Sendromunun Ceza Sorumluluğuna Etkisi 6.1. Alman Hukukunda

Çocuk öldürme (İnfantizide) konusunda elde edilmiş güvenli rakamlar, ista-tistik veya bilimsel kaynaklar bulunmamasına rağmen Almanya’da yılda 20 ile 40 arasında çocuk öldürülmesi vakasına rastlanmaktadır101. Yeni doğanın öldürül-mesi ile ilgili yapılan araştırma sonuçları, çocuğunu öldüren ebeveynlerin yarı-sının yeni doğan bebeğini öldürdüğü şeklinde ortaya çıkmaktadır ki bu sayı her 25.000 doğumda 1 olarak kaydedilmektedir102.

Rheinischen Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü ile işbirliği içinde, çocukların ebeveynleri tarafından öldürülmesinin görülme sıklığı ile ilgili olarak bir araştırma gerçekleştirilmiştir103. 1970-1993 yılları arasında gerçekleş-miş olan 754 çocuk ve genç ölüm vakasından 103 genç veya çocuğun öldürüldü-ğü (öldürme suçu kapsamında değerlendirildiği) müşahede edilmiştir. 60 vakada öldürme fiilinin ebeveyn tarafından gerçekleştirilmesi sebebiyle soruşturma ya-pılmıştır ki bu rakam öldürme olaylarının %58,3’üne tekabül etmektedir104.

Almanya’da 1997 yılına kadar bu sayılara sağlıklı bir şekilde ulaşmak mümkün-dür. Çünkü o tarihe kadar bu vakalar Alman Ceza Kanunu (StGB) m. 217 kapsamın-98 “Kişinin algılama yeteneğini etkileyen sistemik hastalıkları da geçici neden olarak kabul etmek

gerekir. Örneğin diyabet, gebelik sonrası ortaya çıkan psikozlar ve üremi gibi hastalıklar, kişinin algılama yeteneğini ortadan

kaldırabilmektedir”, TCK m. 34 Gerekçesinden, (www.ceza-bb.ada-let.gov.tr/mevzuat/ maddegerekce.doc‎, E. T. 11.2.2014). 99 AVCI/YERDELEN, s. 182. 100 AVCI/YERDELEN, s. 182. 101 ROHDE (2007), s. 2. 102 ROHDE (1998), s. 609. 103 ROHDE (1998), s. 610. 104 ROHDE (2007), s. 2-3.

(20)

CHD

da değerlendirilmektedir. Bu maddede; “evlilik dışı doğmuş olan çocuğunu doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra belli özel psikolojik durumda iken öldüren kadın”, diğer öldürme fiillerinden ayrı olarak daha az bir ceza ile cezalandırılmakta-dır. Bu özel madde, 1997’de kaldırılmıştır. Çünkü gelenekçi bir düzenleme olması-nın yaolması-nında evlilik dışı hamileliklerin (kadın evli olsa dahi kocası dışındaki birinden hamile kalırsa) sayısı oldukça fazla ve bugün toplumda kabullenilmiş durumdadır105.

Günümüzde çocuğun öldürülmesi, Alman Ceza Kanunu m. 211 (Cinayet-Ni-telikli Öldürme) veya 212 (Kasten Öldürme) olarak kabul edilmektedir. Annenin psikolojik durumunun değerlendirilmesi ve dikkate alınması ancak Alman Ceza Kanunu m. 20-21. maddelerinin uygulanması suretiyle mümkün olmaktadır106. Buna göre kusurun tamamen ortadan kalkması veya önemli derecede azalması söz konusu ise ceza verilmeyecek veya cezada indirim yapılacaktır107.

Alman Ceza Kanunu (StGB) m. 20’de Psikolojik bozukluklar nedeniyle kusur yeteneğinin bulunmaması, m. 21’de ise psikolojik bozukluklar nedeniyle kusur yeteneğinin azalması düzenlenmiştir. Alman Ceza Kanunu m. 20’ye göre; “Hastalık teşkil eden psikolojik bozukluktan, esaslı bir şuur bozukluğundan veya akıl zayıflığından veya başka bir anormal ağır psikolojik durumdan dolayı, fiilin hukuka aykırılığını anlama ve bu anlayışa göre hareket etme yeteneğine sahip bulunmayan kişi kusurlu hareket etmiş olmaz108.” Alman Ceza Kanunu’nun 20. Maddesi 5237 sayılı TCK m. 32/1’de düzenlenmiş olan akıl hastalığına teka-bül etmektedir. Bu madde kusur yeteneğinin tamamen ortadan kalkması hâli için uygulanabilir. Alman Ceza Kanunu m. 21’e göre; “Failin, fiilinin haksızlığını anlama veya bu anlayışa göre hareket etme yeteneği, fiilin icrası sırasında 20. Maddede gösterilen sebeplerle önemli derecede azalmışsa, faile verilecek ceza m. 49/1’e göre indirilebilir109.” Bu düzenlemelerden çıkarılacak sonuç; kusur yeteneğinin tamamen ortadan kalkması hâli için 20. Madde uygulanırken kusur yeteneğinin azalması hâli için 21. Maddenin uygulanması gerekir.

Lohusa halinde bebeğini öldüren kadın hakkında Alman Ceza Kanunu m. 211 veya 212’nin (cinayet-nitelikli öldürme veya kasten öldürme) uygulanması sırasında yanıtlanması gereken soru, bir psikolojik bozukluğun arka planında kusuru azaltan veya kaldıran nedenlerin geçerli olup olmadığıdır110. Alman Ceza Kanunu m. 20’de belirtilen şekilde etkilerin varlığı ve kusur yeteneğinin tamamen ortadan kalkması 105 MİNKE,

Andrea, Neonatisid (Warum töten Mütter ihre Kinder kurz nach der Geburt), Diplomarbe- it, Studiengang Soziale Arbeit Fachbereich Soziale Arbeit, Bildung und Erziehung, Neubranden-burg 2011, s. 12-13.

106 MERAKLI, s. 372. 107 ROHDE (2007), s. 3.

108 YENİSEY, Feridun/PLAGEMANN, Gottfried, Alman Ceza Kanunu, İstanbul 2009, s. 18. 109 YENİSEY/PLAGEMANN, s. 19.

(21)

söz konusu ise artık faile ceza verilmeyecektir111. Kusur ilkesi de failin fiilini gerçek-leştirirken kusur yeteneğine sahip olmasını şart koşar. Bu şekilde ağır bir psikolojik bozukluk nedeniyle kusur yeteneği ortadan kalkmışsa ceza verilmeyecektir112.

Alman Ceza Kanunu m. 20 kapsamında değerlendirilen psikolojik bozukluk-lar genel obozukluk-larak şu şekilde incelenmektedir: “Hastalık teşkil eden ruhi bozuk-luk”, kavramı daha önce kanunda var olan “akli faaliyetlerde hastalık teşkil eden bozukluk” ifadesi yerine getirilmiştir ve bedensel-organik nedenlere dayanan ruhi bozuklukları da kapsamına almaktadır. Bugünkü “ruhsal bozukluk” terimi psikolojik tüm alanları kapsamaktadır, bunların arasında dar anlamda “akli bo-zukluk” yer almaktadır113. Akli aktivitedeki hastalık teşkil eden bozukluk kapsa-mında irade dünyası, duygu dünyası ya da içgüdüler gibi zihni aktiviteye ilişkin tüm bozukluklar söz konusu olur114. “Esaslı şuur bozukluğu”, doğrudan bilimsel gözlemle ulaşılamayan geçici, duygusal istisnai bir hâldir. Bu terimle hastalık niteliği taşımayan normal psikolojik şuur bozuklukları işaret edilmektedir115. Nor-mal olanın alanına dâhil şuur bozuklukları madde kapsamı dışındadır116. Yüksek derecede duygu bozuklukları esaslı şuur bozukluklarının tipik örneğidir.

Alman Federal Mahkemesi (BGH), içtihatlarında hastalık teşkil eden ve et-meyen rahatsızlıklar arasındaki farka özellikle önem vermiş ve bu farkı açıkça or-taya koymayan psikiyatrik uzman raporlarına karşı çıkmıştır. Uzmanlara ve esas mahkemesi hâkimlerine aklî-ruhî zararın “diğer ağır anormal ruhî durum” olarak değerlendirilmesinde ICD-10 (Psikolojik Rahatsızlıkların Uluslararası Tasnifi) ve DSM-IV’nin (Psikolojik Rahatsızlıkların Tanısal ve Statik Rehberi) göz önünde bulundurulması tavsiye edilmiştir. Tasnif sisteminin anlamını BGH birçok kararın-da şu şekilde açıklamıştır: Bu sistem kusura ilişkin bakış açısınkararın-da hiçbir bağlayıcı-lığa sahip değildir. Bir bulgunun DSM-IV veya ICD-10’da yer alan belirti kataloğu aracılığıyla tanımlanmış bir kişilik bozukluğuyla eşleştirilmesi tek başına kusurun kaldırılmasını, azaltılmasını sağlamaz. Ancak böyle bir eşleştirme kural olarak ta-mamen önemsiz olmayan bir rahatsızlığa işaret eder. Bozukluğun belli bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Kişilik bozukluğunun kişi üzerindeki etkisinin (kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisi) ağır derecede bir ruhî bozuk-luk hâline dönüşmesinin önemli olduğu vurgulanmıştır117.

111 FİSCHER, Thomas, Strafgesetzbuch und Nebengesetze, (Beck Kurz Kommentar), München 2011, s. 170-171.

112 GÜLYEŞİL, s. 288.

113 ROXIN, Claus, Strafrecht Allgemeiner Teil, Band I, Verlag C. H. Beck, 2006, s. 889.

114 THEUNE, Werner, “Die Beurteilung der schweren anderen seelischen Abartigkeit in der

Recht-sprechung und ihre Vereinbarkeit mit dem Schuldprinzip”, ZStW, 114 (2002), s. 303.

115 ROXİN, s. 891. 116 ROXİN, s. 892. 117 THEUNE, s. 310-311.

Referanslar

Benzer Belgeler

Onun için, sanırım ki, bizim “esen” in tekrar tekrar kullanılmasiyle bir arkadaşın soyadı yıpranacak de­ ğildir, bir kasketin fazla kullanıl­ masından

Ortadaki vitrinin üst kısmında kendi el yazıları, alt kısmında ise, şahsî eş­ yaları, bir duvarda Atatürk’ün fotoğrafı, müzeyi ziyaretine ait

Regresyon katsayısı  yx olan populasyondan n birey içeren örnekler çekilse ve regresyon katsayıları hesaplansa, hesaplanan regresyon katsayıları (b yx ’ler)

plastikten olması, büyüklüğü, rengi gibi özellikleri ilişkisiz niteliklerdir, kare kavramlarının örneklerinin yapısında yer alır, ama kare kavramını

Çok neticeli suçta sapma: Fail gerçekleştirmek istediği neticeyi gerçekleştirmiş ayrıca istemediği bir başka netice de meydana gelmişse; istediği netice bakımından

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

“Devlet ormanı” sayılan alanlarda ormancılık dışı etkinliklere tahsis edilen yerlerde yürütülen çalışmaların çok boyutlu olarak izlenebilmesi ve de

In this study, a sliding mode control strategy is enhanced by changing its sliding manifold design to obtain a fractional order SMC in order to control the wind energy