• Sonuç bulunamadı

Başlık: DİN DERSİNİN TEOLOJİK TEMELLERİNİN YENİLENMESİ ÜZERİNEYazar(lar):BİLGİN, BeyzaCilt: 41 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000507 Yayın Tarihi: 2000 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: DİN DERSİNİN TEOLOJİK TEMELLERİNİN YENİLENMESİ ÜZERİNEYazar(lar):BİLGİN, BeyzaCilt: 41 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000507 Yayın Tarihi: 2000 PDF"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİN DERSİNİN TEOLOJİK TEMELLERİNİN

YENİLENMESİ ÜZERİNE

çev. Beyza BİLGİN*

Din öğretiminin sorunlanndan söz açılınca bu konuda (Amerika'da) hayret edilecek derecede fikir aynlıklan olduğu görülür. Kilise okullan, Halk okullan, Devlet okullan, Yüksek okullar, genç ve yaşlı öğretmenler v.b. farklı görüşlere sahiptirler.

Bir grup öğretmen, gerçekte hiçbir şeyin değişmediğini, geleneksel-eski metodıann bugün için de geçerli ve yeterli olabileceğini savunurlar. Ç)nlar derler ki: Eski metod çok basitti, uygulanması kolaydı. Doğrudan Incil'i öğretmeye dayanıyordu. Vakit kaybına sebep olmadan öğrenme gerçekleşiyordu. Bugün ise bundan tamamen farklı, sebebini anlayamadı-ğımız programlarla dolu yeni metodlar öğrencileri İncil'den uzaklaştır-maktadır. Yeni metodlar çok çalışmayı, çok okumayı, materyal toplamayı gerektiriyor. Konulan direkt öğrenmek varken, önemli olmayan pek çok şeyarasında kayıplar veriliyor. Yaranna inanmadığımız bu metodu öğ-renmek için niye sıkıntıya girelim?

Bir Pazar okulu öğretmeninin şu ifadesi örneklerden biridir. Pazar günü, öğrc~cilerin İncil'i öğrenebileceği belki de tek saat olan haftalık bu bir saatte, ıncil dışında öğrettiğimiz her şey için çocuklardan özür diliyo-rum.

Bu ifadeler göstennektedir ki, bu öğretmenler usül değişikliğinin ar-kasında yatan sebebi anlamamaktadırlar. çünkü onlann uyguladıklan yöntem de öğrencileri tatmin etmemektedir. Aileler şöyle söylemektedir-ler:

_ Kızım Peggy, anne diyor, Pazar okulunu sevmiyorum, chapel'e gitmek istemiyorum. Niçin, diye sorduğumda, şey ... zamanımızı öldür-mekten başka bir iş yapmıyorlar, diye cevap veriyor. - Her Pazar

çocuk-*

Gabricl Moran, Ein Ansatz zu cincr ncucn theologischcn Grundlegung des Religi-onsunterrichts, in der "W as ist RelionspadagogikT' hrg. Günter Stachel und Klemens Til-mann, Benzigcr Verlag, 1971

(2)

352 BEYZA BİLGIN

lanmla Pazar okuluna gidip gitmeme konusunda tartışmak zorunda kalı-yorum. Diyorlar ki, anne bir şey öğrendiğimiz yok, öğretmenimiz dersi bilmiyor, dersi ilgi çekici hale getiremiyor; veya anne, doğrusunu istersen bunlara inanmıyorum!

İkinci bir grup öğretmen, ki bunlar da birincileri kadar güçlü ve iddi-alıdırlar, onlar usül değişikliğinin arkasında yatan sebebi ve yeni görevle-ri kavramışlardır. Onlar şimdiden herşeyi önlegörevle-rinde bir büyük hayal ola-rak gönnektedirler. Onlann tek sorunu, eski öğretmenlerin bu yeni ideali kabule nasıl ikna edileceğidir.

Üçüncü bir grup öğretmen vardır ki, bunlar henüz sayıca azdırlar, fakat çoğalmaktadırlar. Bunlar yeniye uyumu başannış olmakla birlikte ondan şüpheye de düşmüşlerdir. Başlangıçta heyecanla ve beceri ile işe sanlmışlar, öğrencileri de yeni metodu istekle bekler bulmuşlardır. Bir süre bu yolda yürümüşlerdir. Fakat öğretmenler bu yeni metodun da öğ-rencilerin yaşadığı gerçek hayatla herhangi bir ilgisi olup olmadığından şüphe etmeye başlamışlardır. Derslerde öğrencilerin can sıkıntılı yüz ifa-deleri dikkatlerini çekmektedir.

Bu öğretmenler yeni durumu takviye için onun yerine neyi koyacak-lan nı bilememektedirler. Bu öğretmenlerden biri şöyle söylemiştir. Ders-te öğrencilere neyi öğrenmek isDers-tediklerini soruyorum, onlann sorunlannı tartışıyoruz. Televizyon, sinema ve gazete haberleri üzerinde konuşuyo-ruz. Bizim için önemli olan ne ise onu yapıyokonuşuyo-ruz.

Dördüncü bir grup öğretmen de vardır ki, bunlar sayıca daha da az-dırlar, fakat bunlar dinle ilgili çalışmalarda dikkati çekmektedirIer. Bun-lar din öğretimi ile ilgili problemleri anlamada ve onBun-lar üzerinde görüş-melerde bulunmada öndedirIer. Bu öğretmenler yeni yöntemlere uyurnun ilk heyecanını yaşamışlar ve bazı hayal kınklıklanna uğramışlardır. Onlar şimdi din öğretiminde derinleşmenin ve incelmenin gereğini kesinlikle kabul etmektedirler. Onlar probIemin güçlüğü ile boğuşma safhasındadır-lar. Dini tartışmalarda bunlann şöyle söyledikleri işitilebilir: EichstaU'te sadece dini öğretirnin (Katechese veya ilmihal) karizmasından söz edil-mekte, fakat Bangkok asıl gerekli olana işaret ediyor, yani din öğretimin-den öncesine dönmeye.

Ben bu görüşleri eleştinnek niyetinde değilim; onlardan birini veya öbürünü savunmak da istemiyorum. Ben sadece mevcut durumu açıkla-mak ve bunlann hepsinin anlamı ve önemi üzerinde konuşaçıkla-mak istiyorum. Her dört tutumu da anlayabiliyorum. Bana göre bunlardan herbiri bugün-kü din öğretiminde ve bugünün ihtiyaçlanndaki gerçekleri bir açıdan ya-kalamış bulunmaktadırlar.

Belki de bu dört gelişme basamağı ile ilgili olarak yapmamız gere-ken şey beklemektir, ta ki onlardan herbiri dördüncü basamağa gelsinler ve din öğretimindeki en yeni hedefi bulsunlar.

(3)

DiN DERSiNiN TEOLOnK TEMELLERlNlN YENlLENMESi ÜZERlNE 353

Böyle yapılabilir, fakat bu moral bozucu da olabilir. Ben bizim anlık başanlar için de çabalamamız gerektiği şeklinde bir iyi niyeti taşıyorum. Her zaman için en yeni olan biraz sonra en demode olmuyor mu? Işin te-sadüfe bırakılmasından yana değilim. Din öğretiminde derinliğine teolo-jik bir anlayış olmaksızın hiçbir esaslı ve kalıcı adım atılamaz, diyorum. Benim kanaatimce din öğretiminde kendi kendini kontrolu sağlayacak te-olojik prensipIere acil ihtiyaç vardır.

Benim ortaya koyduğum bu tez bazılanna eski moda veya reaksiyo-ner gelebilir. Genellikle kabul görmektedir ki, din öğretimi ancak çok sıkı olan teolojik sistemden kendini kurtanrsa, açıkçası kutsal kitapta ve tö-renlerde gösterildiği şekilde kurtuluş yollanndan söz etmeye başlarsa iler-leme kaydedilebilecektir. Durum yeterince açıktır, fakat bundan çıkacak sonuç.lara dikkat etmek gereklidir. Şu bir gerçektir ki, din öğretimi güve-nilir, Isa 'ya dayalı, kitaba ve ibadete yakın, toplumla ilgili ve ruha hitabe-der özellikte olmalıdır, fakat teoloji de böyle olmalıdır! Din öğretimi hak-kında yazanlann çoğunun anlamaz göründüğü şey, bütün teolojinin bir yenilenme süreci içinde bulunduğudur, tıpkı din öğretiminde olduğu gibi, hatta ondan daha da yoğun olarak içinde bulunulan durumda herhalde ka-çınılmazdı ki, din öğretimi hareketi antiteolojik bir safhadan geçmek zo-runda idi, bu safhada o sorunlannı kutsal kitaptan ve ibadetlerden müsta-kilolarak çözmeyi denedi. Bu safha aşılmıştır. Din öğretimini başanlı kılan da boşa çıkaran da teolojinin kendisidir.

Bu öğretmenlerin derinleşme ve incelme dediği metod, İncil 'in mey-dana getirilmesinden önceki metodtur. Yani vahiy gelmeden önceki duru-mu göz önüne alıp, vahyin yapmak istediğini keşfetmek ve onu yapmaya çalışmaktır.

Şüphesiz benim teklifim, İncil hareketinin ve ibadetteki yenilenme-nin sağladığı büyük kazanımlan görmezlikten gelmek değildir. Söz konu-su olan daha çok bu kazanımlan Hıristiyan vahyinin teolojisi ile birleştir-mektir. Din görevlileri bu görevi yeni başlatacak değildirler; bu zaten yapılmıştır veya tecrübeli ilahiyatçılar tarafından sürdürülmektedir. Din öğretimi artık hala birçok kitaplarda ve din derslerinde rastlanrnakta olan antiteolojik peşin hükümleri bırakmalıdır. Din öğretimi şunu da kabul et-melidir ki, teoloji onun başlıca yardımcısıdır, onun için bir hasım veya yabancılaşmış bir yakın değildir. İlahiyat çalışmalannın Hıristiyan hayatı için en iyi ihtimalle verimsiz, hatta belki de biraz tehlikeli olduğu kanaati-ni terketmekanaati-nin zamanı gelmiştir.

Ben günümüz din öğretiminin asıl krizinin ölmekte olan kilise öğre-timi ve geleneksel el kitaplan değil, fakat bundan daha önemlisi, yeni yöntemlerde başanlı olma ümidi olduğunu iddia ediyorum: Bu ümit, bir maceraya atılır gibi, din öğretimini inanı.lmayacak derecede çok ve çeşitli zihniyetierin bulunduğu bir dünyaya, ıncil'den ve ibadet törelerinden

(4)

354 BEYZA BILGlN

yana zayıf bir donatımıa sürmekten beklenen üminir, niyetler çok iyi olsa bile

Bu kesinlikle yeterli değildir. Sabırlı araştırma, derin anlayış ve özel-likle de bilgi gereklidir.

Ben bu makalede çok kısa olarak iki no~taya değinceeğim ki bunlar hem teoloji hem din öğretimi için önemlidir. Inanıyorum ki, dini tartışma-lar bu iki nokta ile daha verimli olacaktartışma-lardır, tabii eğer din görevlileri teo-lojik analizlerine daha çok dikkat atfedecek olursa.

Tarih

Çağdaş dini met~ıuerde Hıristiyan vahyinin tarihsel özelliği özellikle öne çıkanlmaktadır. Oğretmenlere sürekli tenbih edilmektedir ki, vahyin yorumunu kurtuluş tarihi olarak vermek, vahyin gerçek anlamını anlatma-nın yegane yoludur. Böyle iddia edilmesine rağmen, meselenin özüne pek az değinilmekte ve tarih kavramına pek az önem verilmektedir ki, bu da meseleyi açıklamaktan daha çok karmaşıklaştırmaktadır.

Geçen yüzyılda tarih üzerine yazılmış olanlara rağmen, hala daha ço-ğumuz pek ilkel bir tarih anlayışı ile çalışmaktayız. Eğer bizler tarih kav-ramını ele almaya ve onu tefsircilerin özel ihtiyaçlanna uydurmaya çağ-nlmış olsaydık, oradan çıkanlacak bir kurtuluş tarihi pek acaip bir kompleks olurdu. Ve eğer böyle yapayolarak şekillendirilmiş bir tarih kavramı öğrencilere verilecek olursa, onlann vahyi kavramalan, şimdiki tarihi olmayan vahiy anlayışlanndan daha yapay, daha soyut ve anlaşıl-maz olurdu.

Hıristiyan inancını niçin bir tarih olarak öğrenmek ve öğretmek du-rumunda oluşumuz sorulduğunda, şöyle cevap verilir: Bu Tann 'mn meto-dudur, bizim ona uymamız gerekir. Tann başanlı bir öğretmendir. O, işit-sel-görsel araçlan çok iyi kullanmış ve vahyini bizlere tarihi olaylar üzerinden ulaştırmıştır. Muhtevayı tarihi seyir içinde vermek, ilahi irade-nin büyük olaylannı belirginleştirmek din öğretmeni için de önemlidir. Vahyi...;birtarih olaraokıınlatmakt~, ~ini modem insan için önemli kıldığı-mızı zannediyOiuz, çünkü modem insanın tarih ile ilgilendiği açıktır.

Oysa din öğretisinin teorisi, Tann 'nın din öğretiminde tarihi kullan-mış Qldugu ve bizim de öyle yapmamız gerektiği savına dayanmamakta-dır. Oncelikle dini araştırma tarih kavramının karmaşıklığı üzerinde dü-şünmek ve zıtlıkları çözümlernek için, bir Hıristiyan tarih anlayışına tutunmak durumundadır. Ben böyle bir anlayışı dini literatürde göremiyo-rum. Korkanın tarih anlayışı burada hemen hiç yoktur ve bizler tarihi te-zahürlcre ilgiyi, sadece kendimize daha büyük bir hayal kınklığı hazırla-mak üzere ısıthazırla-maktayız. Dini literatürde söylemek adet olmuştur ki, Tann vahyini bildirmek için başka bir çok yollar kullanabilirdi, buna rağmen O bunların arasından tarihi iyi bir pedagojik araç olarak seçmiştir ..Böyle.bir

(5)

DlN DERSıNıN TEOLOnK TEMELLERININ YENILENMESI ÜZERINE 355

iddia -yanlış değilse de- teolojik açıdan belirsizdir ve vahyin mahiyeti hakkındaki anlayışımızın ne derecede sığ olduğunu açığa vurur.

Dini teoride geçmiş zamanın şimdiki zamana bu derece tercih edil-mekte oluşunu çok önemli buluyorum. Hıristiyan inancından söz etmek isteyen hiç kimse geçmj.şi gözardı edemez, fakat geç!TIiş şimdiki zaman ile bütünleştirilmelidir. Oğretimde hep dinin tarihi ve ısa'nın hayatı tefsi-re ve din öğtefsi-retimine esas yapılır. Bugünkü dünyanın insanlan gerçi tarihe gerçek bir sempati gösteriyorlar. Fakat onlann asıl ilgilendikleri, yeni bir dünyayı doğuran bugünkü gelişmedir. Onlar için geçmişin çok sayıdaki olaylan, ki onlar yolu ile hakikat vahyolunmuştur, sadece tarihi bir değer taşımamakla kalmıyor, tarih tarafından hemen bütünü ile yalanlanıyor. Tuhaflık şuradadır: Din öğreticileri tarihten ne kadar çok bahsederlerse, tarihe ~arşı olduklan konusunda çağdaşlannı o kadar çok inandırmakta-dırlar. Insanlar onlan, insanlık tarihinin bugününü ciddiye almamakla suçlamaktadırlar.

Din kitaplannın burada veya orada şimdiki zaman hakkında, geçmiş-te açıklıkla belirtildiğini yazdıklan şeyler hemen bütünü ile yalanlanmış-tır. Şimdiki zamandan bir soru sorulduğunda, öğrencilerin görevi, geç-mişten bize aktanlan cevaplardan birini bugünün bir gerçeği imiş gibi yeniden keşfetmektir. Şüphesiz her zaman tekrarlanmakta olduğu gibi, kurtuluş tarihi sürmektedir ve öğrenciler de ilahi kurtuluş planının sürdü-rülmesine katılmak durumundadırlar. Eğer bir kimse bu ifadenin muhte-vasını mahzurlu bulursa, ona hemen şunu temin etmek isterim ki, tannsal vahiy Johannes'in ölümü ile son bulmuştur. Bununla birlikte biz biliyoruz ki, Tannnın planlan devam etmektedir ve öğrenciler şimdi yaşamaktadır-lar, Tann'ya şimdi ibadet etmek, O'nu şimdi sevmek ve yüceltmek duru-mundadırlar. Bunun içindir ki onlara, kapanmış olan vahyi kendi kişisel gelişme süreçleri içinde açılacak bir şeyolarak anlama izni verilmelidir. Oğrenciler bu sayede vahyolunmuş gerçeği adetaarkalannda hissetmekle birlikte, bugünde yaşamaya cesaretlendirilmiş olurlar.

, Okullar, eğer dikkatlerinhnsanlann ve-olaylanngerçek dünyasına çevirmelerine've hakikati 'dünyarıın içiride'keşfetmek için insahi 'aklı' işe koşmalanna izin verilmezse, görevlerini hakkiyle yapmamış olurlar. Ne yazık ki din öğreticileri arasında hüküm süren vahiy anlayışı halihazır du-ruma böylesine bir açılmayı engellemektedir. Hiç kimse bu konuda öğ-rencilerden fazla birşey bilmemektedir. Onlar bilmektedirler ki, din der-sinde soru sorulmasına ve açık tartışmaya izin verilmiş olsa bile, cevaplar daima bellidir. Dersin sonunda herşey tekrar belli yerine oturacaktır.

Tecrübe sahibi öğretmenlerden, öğrencilere söylenmesi gereken başka şeyler de olması gerektiğini sezenler vardır, fakat onlar da bu güç-.. lüklerinasıl,yenebilecekl~rini bilm~mektedirler.

(6)

356 BEYZA BILGIN

Son yıllarda din alanında yayın yapanlar da vahyolumnuş gerçekle-rin, öğrencilere öğretildiğinde, başanyı sağlayamadığını sezinlemektedir-ler.

Onlar çözümü şurada aramaktadırlar ki, bilginin ve anlayışın dini terbiyedeki rolü alt seviyelerdedir, halbuki onlar kendileri bilginin durdu-ğu yerde durmaktadırlar. Din dersi söylenildiği gibi sırf bilgiden ve aklın hakikatlerinden ibaret değild,i.r; bunun yanısıra başka hayati unsurlann da bilgiye katılması gereklidir. Oğretmenlere, öğrencilere sadece öğretmeleri değil, onlan eğitmeleri gerektiği söylenir. Vahyolunmuş gerçeklerden ha-reket edip, maharetsiz bir giriş .yapar gibi, çabucak asıl göreve gelimneli-dir; bu demektir ki öğrenciler ısa'ya bağlanmalı ve olgun şahsiyetler ya-pılmalıdır.

Plan etkileyicidir, hedef çabalamaya değerdir, fakat araç başanyı en-gellemektedir. Ihtiyacımız olan şey, vahyin daha az vurgulanması ve aklın işletilmesi uğruna daha pratik şeylerin ihmali değil, fakat Hıristiyan vahyinin bünyesine daha uygun olan bir şeyin denenmesidir.

Bu durumla ilgili teolojik tartışmayı gözden kaçırmak, kaçınılmaz bir şekilde kişisel özgürlüğün zedelemnesi, okulun işlerliğinin zarar gör-meşi demektir. Ben kayıtsız şartsız Hıristiyan öğretiminin bütünlüğünden ve ısa'ya bağlanmaktan yanayım, fakat okulun bunu başarabileceğinden endişeliyim. Eğer okullar ve din öğretmenleri Hıristiyan eğitim hedefinin bütününe belki sınırlı fakat değerli bir yardımda bulunsalardı tercih eder-dim. Özellikle din öğretimi kabiliyeti olduğu halde yardım etmeyi ihmal etmekte olduğu iddiasını reddediyorum, kanıtlar arasında onun daima ba-şanda önde olduğu vardır. Dini literatürde kolayca bir hakikat olarak kabul edilir ki, din öğretiminin geçmişteki başansızlığının sebebi, onun fazla entellektüel olması, bilgiye ve anlayışa fazla yer vermesidir. Ben bu iddiayı da anlamsız buluyorum. Dinde şimdiye kadar hiç öğretilmeyen yegane yol, çocuğun aklına hitabctme yoludur.

Ben iddia ediyorum ki, din öğretiminin güçlükleri arasında en önem-lisi, vahiy ve tarih arasındaki ilişkide yatmaktadır. Yahudi-Hıristiyan vahyi için göreceli olan şey onlann tarihi karakterleridir. Vahiy, onlann tarihi metinleri içinde ve kurtuluş tarihini anlatan din kitaplannda ve tarih kitaplannda yazılı olduğundan daha fazla anlam ifade etmektedir. Tarihi bir vahiy herşeyden önce şunu ifade eder ki, Tann insanın gerçek hayatı-na, onun bedensel, mekan-zamansal ve sosyal yaşanusına girmiştir. Diğer dinler vahiy yolu ile gizli sırlardan bir bölümünün anlaşılır kılındığını an-lamak eğilimindedirler, onlara göre vahiy tannlar tarafından indirilmiştir ve zamanlı hayata rağmen dokunulmazlıklannı korumuşlardır. Bunlar dogmalardır ve talimatlardır, insanlar hayatlannı onlara uydurmakla yü-kümlüdürler; insan tannlan örnek almalı ve zamandan kaçmakla kurtulu-şunu bulmalıdır. Gündelik, değişken, bedensel insani hayatın önemi azdır; vahyolunmuş hakikate uygun olan, daima aynı kalan, ebedi gerçek-liktir.

(7)

DlN DERSININ TEOLOnK TEMELLERINtN YEN1LENMESl ÜZERINE 357

Tarihi bir vahiyde Tanrı kendisi hakkında bir sır vermez, aksine ken-disini anlatır. Tann kenken-disini geçmişin karaniıklan içindeki bir zaman di-limine değil, içinde yaşanılan zamanın devam eden insan tecrübesine vah-yetmiştir. Tann ebediyetin içindeki bir kıvılcımla bir vahiy ilişkisine ginniş değildir, fakat O, zamaniı, bedenii, cemaat ilişkileri içindeki insa-na hitabetmiştir. Hıristiyan vahyinde tarih vardır, din dersinde de tarih daima olmak zorundadır, fakat Tann hünerini bu yolla gösterdiği için değil, sadece Tann insanı seçmiş olduğu için. Tann daima insanı seçmiş-tir, o kadar ki, bugün içinde bulunulan tarih de devam etmekte olan vah-yin mekanıdır. Vahiy hiç bir zaman insan hayatının sınırlanabileceği bir hakikatler sistemi olamaz. Vahiy insana daima bugün yapılan çağndır, hayatını kendisi üzerinde açması ve tam özgürlüğü kendisini vahyetmiş olanla ilişkisi içinde keşfennesi için. Vahiy olayı aslında tarihi olaylar içinde vuku bulmaktadır, yani insan hayatının gerçek, kişisel, öğrenilebi-lir hadiseleri içinde; fakat bu hadiseler aynı zamanda cemaat içindeki fer-din hadiseleridir.

Tann vahyeder, insan inanır. Vahiy ancak yaşayan insanın şahsiyeti ile Tann arasındaki karşılıklı ilişki içinde var olabilir.

Vahyi bir kitap veya bir kuruma bağlamak mümkün değildir, kitabın ve kurumlann vahiy sürecindeki önemli rolü inkar edilememekle birlikte. Geçmişte Tann ile insan arasındaki karşılıklı ilişkide olmuş olanlar, bu-günün anlaşılmasında vazgeçilmez bir roloynamaktadır. Fakat bir din öğ-retmeni için olduğu gibi bir peygamber için de odak noktası geleceğin işareti olan şimdiki zamandır. Her insan Tann 'nın yeni bir varlığıdır. Her insan kendi kişisel yaşantısı içinde Tann 'yı bulmak durumundadır, eğer bulmak istiyorsa tabii. Din dersi bu~.un içindir ki öğrencini~ kendi cemaa-ti içindeki tarihi ile başlamalıdır. Oğrenci o tarihi, ö!1ce ısrail halkı ile Tann'nın kozmik faaliyetinin bir parçası olarak, sonra Isa ve Hıristiyanlık ile insanlık bütününün bir parçası olarak kavramadıkça yeterince anlama-yacaktır. Aynı şekilde o, önce insanlann ve olaylann kendi kişisel tarihi-nin birer parçası olduğunun idrakine vannadıkça, dikkatini dünyanın tari-hine veremeyecektir. Bu sırada Tann ona henüz karanlık görünür, fakat gerçek olarak karşısındadır ve ona vahiy diye adlandırdığımız derinliğine bakış imkanını sunmaktadır. Buna karşılık tarihi bir vahiy anlayışı Tann 'yı insanın gerçek hayatına müdahale eden bir gerçeklik olarak yo-rumlar; ona göre insan bedensel varlığı içinde hitabedilmiş olandır; Tann ile insan arasında halihazırda karşılıklı ferdi bir ilişki mevcuttur. Bu mev-cudiyet ancak geçmişten gelen bütün gelenek ve şimdiki cemaat birlikte anIaşllırsa anlaşılabilir.

Yukanda söylenmiş olanlann çoğuna dini literatürde değinilmiştir. Şanssızlık sadece şuradadır ki, din müellifleri kendi yorumlannı ciddiye almaktan çekinmektedirler. Eğer onIar, Tann 'nın öğrencilere tam da bugün hitabennekte olduğunu söyleyecek olurlarsa, ona gerçekçi bir yorum getinniş olacaklardır. OnIar sevinçle inanacaklardır ki, tarihi

(8)

olay-358 BEYZA BİLGİN

lar ins~ın teclÜbe alanı içinde ilahi vahyi anlamaya götüren birer geçiş-tirler. Iyi öğretmenler hissederler ki, Hıristiyan inancının kişisel ve cema-at inancı olmasının yegane yolu, haycema-atı sınırlama yerine tam hürriyeti sağlayacak yegane yol, insanın hayatı boyunca başkalan ile konuşurken keşfettiği şimdiki karşılaşmalar içinde de bulunan yoldur.

Gerçekte insanın kişisel ve hür tecrübesi içinde ortaya çıkan bir y.ahiy anlayışı, tam da Katolik.öğretinin reddeder göründüğü anlayışur. Oğreti şuna day.anmaktadır ki, Isa onu havarilerine devrettiği anda vahiy sona ermiştir. Oyle görünmektedir ki, vahiy havariler zamanından beri, insanlara dışardan bildirilen hakikatlerden bir şeydir. Yeni ifade biçimle-rine rağmen, temelde vahiy kavramı, bir nesilden diğebiçimle-rine aktanlan ve öğretmenlerle vaizler tarafından insanlara görevlerini bildirmekte olan bir şeydir. Eski kavramlar ilaveler ve çıkarmalarla öyle tanınmaz hale gel-miştir ki, tarihi olmayan, kişiselolmayan, gelişmeyi ve özgürlüğü yasak-layan vahiy anlayışı, yaşayan bir insana hitabeden yaşayan bir Tann değil, dünyadan elini eteğini çekmiş ve kendi hakikatini arkasında bırak-mış bir Tann imajını vermektedir. Din öğreticilerinin güncel, kişisel, ger-çek Hıristiyan inancına hizmet etmek iddiası sağlam basmamaktadır, ge-nellikle sözde kalmaktadır, teoloji ile ilgisi kalmamış gibidir. Karşılaşma ve iddia kavramlan üzerinde konuşmaya devam edersek, ya bizim dindar-ca olmayan kararlar vermekte olduğumuzu kabul etmek zorunda kaladindar-ca- kalaca-ğız, ya da kavramlara bazı teolojik anlamlar ve derinlik vermek zorunda kalacağız. Teolojinin sorusu şudur: Hıristiyan vahyi gerçekten güncel, ki-şisel ve toplumsal bir gerçeklik midir, eğer evet ise bu nasılolmaktadır?

Hz. isa

.Bu sorunun çözümünde anahtar, ~atolik teolojide daima olduğu gibi Hz. ısa'nın rolüdür. Sadece uygun bir Isa bilimi ile Hıristiyan inanç öğre-tisi için sağlam bir teolojik temel yapılabilir. Son zamanlarda dini litera-türde tekrarlanarak söylendi ki, Hz. Isa Tann'nın vahyidir, onun şahsında vahiy tecessüm etmiştir ve mükeinmelliğe ulaşmıştır. Fakat burada sor-mak lazımdır, acaba bu söylem anlaşılsor-makta mıdır? Korkanm ki, vahiy çok genel. bir anlam içinde mecaz olarak alınmaktadır; bunun bir işareti şudur ki, -ısa'nın "sözleri ve -hareketleri yolu ile vahyediImiş hakikatlerin bütünü tebliğ edilmiş olmaktadır. Bu anlamda alınınca, vahiy her zaman için in~ana verilmiş bir şeyoluyor, doğrudan gökten inmemiş olsa da, yine de tannsal haberci aracılığı ile tebliğ edilmiş bir şey. Tann 'nın Eski Ahit'in olaylan yolu ile hakikati bildirmiş olduğu gibi, Hz. İsa'nın şahsın-da şahsın-da çok özel bir şekilde, bize kendini bildirmek üzere hareket etmiş ol-duğu düşünülebilir. Bu bakış açısına göre havariler hakikatleri pek az ya-nılma ile yazma ve havarilerden sonra" kilisenin kullanımı için koruma görevini yüklendiler.

Böyle olunca ister istemez Hıristiyan inancının, temeııerini vahyo-lunmuş gerçeklere dayandıran çok sayıdaki dinlerden biri

(9)

olmayaindir-DlN DERSINiN TEOLOnK TEMELLERlNIN YENILENMESI ÜZERINE 359

genmesi söz konusu oluyor, eğer biz İsa'nın hayatı, ölümü ve tekrar diri-lişi gerçeğine bağlı kalmazsak, Hıristiyan inancının farklılığı, bize nihai hakikati vahiy ve tebliğ etmek için tannsal bir varlığın yeryüzünde görün-müş olmasına inanılması değildir. Hıristiyan inancı bundan daha çok sözün vücuda büründüğü ve insanın daha uzun süre Tannnın önünde yal-nız kalmayacağı iddiasındadır. Gizli hakikatlere bağlanmakta bir kurtuluş yoktur, oğulun özgürlüğü içinde kabul edilmiş olduğu gibi, kurtuluş ancak bedendedir: "Kurtuluşun bağlı olduğu şeyettir" (Tertullian).

Söylediğim gibi, vahiy bir kişisel değişimdir, onu alan insanın onun dışında değil içinde olduğu bir vakıadır. Tann insana kendini bizzat gös-terir ve insan şahsına sunulan bu hediyeyi kendi b~ğımsızlığına götüren kesin ve reddedilemez yololarak kabul eder. Tanrı ısrailoğullanna kendi-sini onlann toplumsal tarihi içinde özel bir şekilde göstermiştir; Bu tarih, Tann 'nın kendisini bu özel tarihin içinden gelen birisine, hem Israiloğul-lannın hem bütün insan!ığın tarihini kapsayacak şekilde göstermesinin zirvesini teşkil eder. Hz. ısa'nın Tann 'nın vahiy oluşu, sadece onun bede-ninde Tann etkinlikte bulunduğu için değildir, fakat onun içinde Tann ve İnsan bir ol~uğu içindir. Alıcı bir insan olmadıkça vahyi söz konusu de-ğildir, işte Isa insani anlayışa sahip olduğu içindir ki, onun aracılığı ile vahiy mükemmel bir şekilde anlaşılmıştır. Onun anlayışında, zamanın hiç bir diliminde daha ötesine geçilemeyecek bir vahiy anlayışın~ ve onun insan tarafından kabulüne erişilmiştir. Gerçek anlamı ile Hz. ısa'ya her şey başlangıçtan itibaren verilmiştir; o günün birinde uyanıp da Tann ol-duğunu far~ettiği için tannsalolmuş değildir. Katolik inancında şu kesin-dir ki, Hz. ısa'nın kim olduğu ve görevinin ne olduğu konusunda bilgisi-nin olmadığı bir zaman olmamıştır. Bununla birlikte tam bir bilinç ile aynntılı refleksler ve katılım lı bilgi aras~nda fark vardır. Onun insani ha-yatının tarihi içinde ortaya çıkmıştır ki, Isa mükemmel bir bilgi ile yetiş-mekte ve bundan vahiy meydana gelyetiş-mektedir. Genel olarak kabul .edile-nin aksine, Tannnın vahyi bütünü ile havarilere değil, Hz. ısa'ya verilmiştir. O insanın ve Tann 'nın mükemmel bir birliği idi ve onun şah-sında Baba'nın sevgi dolu sözleri ile insanın mükemmel anlayış kabiliyeti ve özgürlüğü karşı karşıya geldi.

. .,

İsa'nın bilgice gelişmesi hayatı boyunca sürmüş bir vakıadır. O bil-gelik ve şefkat bakımından gelişme kazanmış, katlandığı acılarla itaati öğrenmiş, ölümü kabul etmekle hayatına galip gelmiştir. Kendisini kutsal ruh sayesinde değişime açabildiği için, Tann 'nın vahyeden ve kurtaran sevgisinin mükemmel bir alıcısı olmuştur. Yeniden dirilmesi sırasında vahiy süreci artık daha fazla aşılamayacak bir yüksek noktaya ulaşmıştır; fakat bu vahyin sonu değildir, tam tersine onun taman:ılanması o anda başlamıştır. Sürecin o andan itibaren kazandığı özellik, Isa 'nın bütün in-sanlarla olan kesin ilişkisini oluşturmuştur. O zamandan beri Tann bütün insani hayatı açıklayabilmektedir. Ruh, kanun ve Hıristiyan hayatının öl-çüsü olmuştur, fakat bu demek değildir !ci, o bütün bünyeyi bertaraf et-~ektedir,.tam tersine o bünye sayesinde ısa'nın sözleri ve onun insan

(10)

be-360 BEYZA BD..,GIN

denine bürünüşü anlaşılabilir olmakt~dır. Vahiy, içten. aydınlatma ile dışı gösteren bir çelenk değildir, fakat o Isa 'nın şahsında, Isa ile bağımlı olan herkesle bir kişisel alışveriştir.

Hıristiyan inancında vahiy gerçi İsa'nın hayatı ile birlikte sona er-miştir, fakat İsa sona ermemiştir. O almaya devam etmekte ve bilgisini kilise ile paylaşmaktadır. Katolik kilisesinin sürekli tereddüt etmesinin başlıca sebebi, h~ihazır vahiy olayından hareketle söyler:sek, vahyin tek-rar dirilmiş olan Isa yolu ile gönderilmemiş olmasıdır. ısa'dan uzaklaş-mak veya vahyediimiş hakikatleri inanç esaslanna dahil etmek söz

konu-şu

değildir! Fakat zaruri olan şudur ki, kilise tarih içinde yaşamaktadır ve ısa'nın Tann'dan almış olduğu vahyin tarihine de katılmaktadır. Kilise ha-yatında meydana gelenler kendi ibadet faaliyetlerinde olsun, dünyanın ta-rihi içinde geçen olaylarda olsun, kilise bugün Tann 'nın kendisinden şimdi ne istediğini öğrenmektedir. Heryerde rastlanabilir ki, hakikat pe-şinde ciddi bir arama çabası vardır; bu çaba apriori ile sınırlı değildir, fakat insan aklının ve Hıristiyan geleneğinin verebileceği her türlü yardı-ma açıktır. Kilise kapalı bir alanda, kutsal metinlerin yardı-mantığına yönelik olarak çalışmakla görevlendirilmiş değildir. Buna karşılık kilisenin görevi insani düşüncenin bütününü insani olanın kendi kendini nasıl aşabileceği-ni anlamak amacı ile kuşatmaktır.

Vahyin önemini kabul etmiş birisi için kutsal kitabın şahadeti, insan tabiatının ve onun amacının incelenmesi kaçınılmaz ve yanılmaz bir rol oynamak durumundadır. Başlangıçta kilise bu şahadetleri keşfediyordu ve onlan değişmez şekilde tesbit ediyordu, vahyi on~nla sınırlamak için değil, fakat onun gelişmesini mümkün kılmak için. Inanç muhtevasının akdi, geçmişte devamlılığın obektif bir parçası olmayı garanti ediyordu ki, kilise mevcut durumda yaşayabilsin ve geleceğe yönelebilsin. Bir yan-dan kutsal kitabı tannsal vahyin ifadesi olarak kabul etmeye izin verilir-ken, diğer yandan vahyin asıl anlamın~n ancak Tann-insan karşılıklı iliş-kisi ile başlayabileceği bildiriliyordu. Işte bundan dol.ayı bütün vahiy ne kutsal kitapta, ne gelenekte, fakat tekrar dirilmiş olan ısa'nın insani bilin-cinde bulunur.

Hristiyanlığın, daima devam etsin diye geçmişte bir kere vukubul-muş olan ve bu sürecin dışında şimdi de devam edegelen etkileri olan bir görevin paradoksunu katolik kilisesi giderek daha çok anlamaktadır. Vah-yin anlamı sorusunda bu özelikle önemlidir. Tann 'nın oğlunun hayatında ve ölümünde kesin ve nihai sözünü söylemiş olmasında gözden kaçmaya-cak bir anlam vardır. Çok açıktır ki, Tann hala oğlu yolu ile bu dünyada konuşmaktadır, çünkü cemaatin bütünlüğü henüz teşekkül etmemiş oldu-ğu sürece onun vücudu mükemmelleşmiş olmayacaktır. Vahiy, bir Hıris-tiyan-vakıası zamanı aşıp geçsin diye de sürüyor değildir, söz vahyedilsin diye de değildir, kilise havarilerin hakikatini öğretsin diye de değildir. Şüphesiz bunlann hepsinin de yeri vardır, fakat birinci sırada Baba'nın sözü ile insanlığın başı olan muhteşem oğul'un arasında devam etmekte olan cemaat bulunmaktadır.

(11)

DIN DERSlNIN TEOLOJIK TEMELLERININ YENILENMESI üZER1NE 361

Din öğretimi ile ilgili sonuçlar

Günümüz din dersinde öğrenciler açısından ortaya çıkan başlıca sorun özgürlük sorunudur. Katolik teorisyenler bu gerçeği göz önüne almak istemiyorla~: Fakat bu, tam da kendisinden hareket edilmesi gere-ken bir gerçektir. Ozgürlük arzusu çocukta birdenbire problem olmamak-tadır. Aksine o çağ çağ ortaya çıkmakta ve .ancak çocuk ona özlemini dili ile ifade ettiği zaman problem olmaktadır. Insanın içinden, kendiliğinden bir gelişme olan özgürlüğün anlamı öyle bir kuvvettir ki, bu kuvvet bütün yaş gruplanna, bütün insanlara ve bütün dünyaya nüfuzeder.

Kişisel özgürlüğün önemi hakkındaki kendiliğinden bilgi, henüz dünyarun her yerine yayılmış değildir, fakat Amerikan toplumunda bu ge-lişmeden habersiz kalmış bir kimse bile kalmamıştır.

Benim için hayret edilecek noktalardan biri, dini yayınlardan ne kadar çoğunun bu gerçekten habersiz ve bilinçsizce buna karşı olduğudur. Aklın ve iradenin faaliyetinin engellenmesi veya küçümsenmesi, öğrenci-nin kişilik özelliğini zedelemekte, öğreticileri, okulda eşitliğin hizmetinde kullanılabilecek önemli bir yardımı ihmal etmeye götürmektedir. Bir başka insanın özgürlüğünün bilincine vardırabilmek için, insanı kendi öz-gürlüğünün bilincine vardırmaktan başka dolaysız bir yol yoktur; yapıla-bilecek olan bütün iş özgürlükle irtibatı canlı tutmaktır; yani anlama aşkı-nı ve ışığıaşkı-nı. Son zamanlarda dini yayınlar, geniş insan kitleleri ile irtibat kurarak onlarda bir Hıristiyan anlayışını yavaş yavaş geliştirmek yerine, insanı doğrudan şekillendirmek istemekle kendilerini gülünçleştirmekte-dirler. Onlar gizliden gizliye ticari bir tavır sergilemektedirler ki, buna hiçbir öğrenci kanmaz.

Özgürlük günümüzde bütün dini sorunlann işlenişinde söz konusu-dur. Program geliştirilirken, bir yanda öğrencinin diğer yanda vahyin muhtevasının durduğundan hareket ediliyor. Böyle olunca din öğretimi-nin görevi, bu ikisini biraraya getirmek oluyor, .9ğretim muhtevası insan-lann içine tıkılabilirmiş gibi. Bu nasıloluyor? Oğrencinin gelişmesinden yola çıkılıyor ve ders psikolojik bilgilere göre şekillendiriliyor, veya vah-yin muhtevası izleniyor ve ders materyali teolojik olarak planlanıyor. Her iki halde de meselc tam olarak ele alınmıyor, bu yanlış olunca insanın gerçek gelişmesine hem de özgürlüğüne tamamen karşı olarak sürdürülü-yor.

Kiliseyi teşkil eden halk ile kilise kavramlannın ve öğretilerinin bir-birinden ayırt edilebileceği doğrudur. Fakat vahiy olayının kutuplan ara-sında bir ayırt etme söz konusu değildir. Tannnın kişiye kendi tecrübesi içinde hitap etmesinin dışında bir vahiy yoktur. Dini bir program geliştir-me alanında karar vergeliştir-mek degeliştir-mek, çocuk ile vahiy arasında bir seçim (ya-pılabilirmiş gibi) yapmak demek değildir. Ders, genç insana uydurulmak zorundadır, bunun aksi söz konusu olamaz, çünkü vahiy insana hitap et-mektedir. Niçin Katolik müellifler vahyi ve öğretiyi.hemen eleştirmek ye-rine işlerini ciddiye almıyorlar, Tannnın vahyi Hz. ısa'da ve onun

(12)

havari-362 BEYZA BİLGIN

lerinde bulunmakta değil midir! Din dersi öğrencilerden hareket etmek zorundadır, bu psikolojik olarak böyle daha uygun olduğu için değil, teo-lojik olarak böylesi daha uygun olduğu içindir. Bu prensip demek değildir ki, Hıristiyan vahyinin objektif kısımlan gözönüne alınmayacaktır. Tam tersine onlar öyle etkinlikte bulunmalıdırlar ki, sanki vahiy süreci devam etmektedir, yani onlar Tann 'nın vahyinin insanın hayatını etkilemesinin ve insan tarafından anlaşılmasının aracı olmalıdırlar. Fakat anlaşılması gereken hayat ve vahiydir (herhangi şeyler değil). Bunun içindir ki din dersinin esası öğretmen ile öğrenci arasındaki cem aatti r, bu cemaat Tann 'nın huzurundaki daha büyük insanlık cemaatine açılacaktır. Hıristi-yan din dersinin kullanacağı araç, insani olan bir şeydir, özgürlüğün ger-çekten tamamına erdirilmesine yardımcı olacak bir şeydir. Böyle bir ama-cın, içine kapalı seküler b~rhümanizm ile alıp vereceği hiç bir şey yoktur. Tam tersine o, insanlığın ısa'ya bağlanmakla yeni bir kazanıma ulaştığını kabul eder, bu kazanım bütünü ile dünyanın onun bedeni olması gerektiği fikridir.

Modem dini literatürde bir aksiyom haline gelmiştir ki, dini öğret-menin dört yolu veya dört alameti vardır: Kitap, ibadet, öğreti ve şahadet. Bunlar dini faaliyetin bilinen kaynaklan ve araçlan olmasına rağmen, din dersini bütünü ile bu kategorilere dayandırmak talihsiz bir deneyimdir. Bu büyük hakikatin yozlaşmasına götüren kaçınılmaz bir eğilim vardır ve aynı şekilde hızla gelişmekte olan bir donukluk ve daralma ile karşı karşı-ya bulunulmaktadır. Aslında sadece dört yol yoktur, sayısız yollar vardır Hıristiyan olmayı öğrenmek için. Onlan.~ hepsinin yönü Tann 'ya oğlu aracılığı ile giden bir tek yola yöneliktir. Oğretmeni~. teolojik formasyonu iyileştikçe, din dersi için yeni yollar açılmaktadır. Oğretmeni bu düzeye hızla yükseltmek mümkün değilse bile, bu durum öğretmenleri kendileri-ne sunulan dört yol ile sınırlama sebebi olamaz. Bir öğretmen, bir hikaye-nin, bir filmin veya bir şakanın, Hıristiyan hayat anlayışına aydınlık getir-mede yarar olduğunu farkedebilir. Onu serbest bırakmalı, hatta böyle araçlar kullanmakda cesaretlendirmelidir, bunlar vahyolunmuş gerçeğin öğretilmesinde psikolojik dayanak teşkil edeceği için değil, fakat insana özgür olmanın ne demek 019.uğunu anlamakta yardımı olacak doğru birer teolojik araç olduklan için. Oğretmenler için sorun, ç>nlann hakikat ve öz-gürlük yolunda atılacakher adımın aynrzamanda ısa'da cemaat olmaya götürecek bir adım olduğuna inanıp inanmadıklandır. Böyle güzel bir dü-zenlemeye hizmet etmek, onun şimdi gerçekleşmiş olması kadar güzel bir şeydir, bir diğer şey de bunlann hangi sonuçlan olacağını, ne gibi imkan-lar, sınırlar ve riskler ortaya çıkaracağını, derinliğine kavramaktır.

Öğrencilerimizin bugünkü kişisel tarihlerinin öne çıkanlmasını söy-lerken, amacımız din dersine keyfi olarak yeni bir odak noktası vermek değildir. Bunun sonucu ancak öğrencilerin muhtemel sorunlannı tartış-mak ve çözümlerini kutsal kitaptan veya kilisenin öğretilerinden cevapla-mak olurdu. Böyle bir din öğretimi iki eksiği ile göze çarpcevapla-maktadır. Kili-senin öğretisine yeterince önem vermemek ve öğrencinin kişiliğine

(13)

DIN DERStNlN TEOLOnK TEMELLERtNtN YENILENMESI ÜZERİNE 363

yeterince önem vermemek. Söz konusu olan soyut olarak kişiler v~ onla-nn daha az veya daha çok büyük olan düşünce sorunlan değildir. Isa so-runlara çi?zümler dağıtmaya gelmemiştir, en azından olgunluk çağı sorun-lannda. Isa gelmiştir, bir insani hayatı sonuna kadar yaşamıştır ve insanlan bu hayatın içinde gelişmeye çağırmıştır. Ye Allah insanlara, in-sanıann gerçek dünyasında ve öğrencilerin de karşı karşıya olduğu bugü-nün olaylannda, bugün de kendisini vahyetmektedir. Yani dikkatlerin yö-neltilmesi gereken sorunlar, öğrenciler tarafından direkt veya çoğu zaman yapayolarak yöneltilen sorunlar değil, toplumun ve kilisenin gerçeklerine ve yetişkin olmanın görevlerinedir. Bu sebeple öğrenci belki de kendisi-nin aradığından farklı bir yönü gösteren ve farklı bir anlamı içeren sözler işitecektir. O, işitmek içjn geldiği, belki de işitmeyi istediği sözlerden farklı bir söz işiteceklir. Oğretim planını yapmayı ve öğretim muhtevasını belirlemeyi öğrencilere bırakan öğretmenler, öğrencilerin ihtiyaçlan açı-sından pek de anlamlı bir yol tutmuş sayılmazlar; onlar sadece yetişkinle-rin katkısını ve sorumluluğunu bertaraf etmiş olurlar o kadar.

Hıristiyanlık tümü ile belirsiz olarak sunulamaz. Eğer dersin bir planı olacaksa, onun enine boyuna düşünülmüş yoHan olmalıdır ki, çok sayıdaki öğretmenler onlara göre çalışabilsinler. Fakat bireysel çalışmada bir öğretmenin yaptığı günlük çalışmalarda her zaman gözle görülür ek-siklikler olabilecektir: ders kendine has kurallarla yürür, mantık kurallan-nın net çizgileri üzerinde, tarihi sıra içinde veya öğretim sistematiğine göre değiL. Bu öğretim şekli, eğer bu yüksek organizasyon ve öğretim sis-tematiği mümkün olursa, günümüzün Hıristiyan gerçekliği karşısında daha da geliştirici olacaktır. Ben birliğin, düzenin ve organizasyonun ge-rekliliğine inanıyorum; fakat bu kişisel alanda önceden tasarlandığı şekil-de nadiren gelişmektedir. Bana öyle geliyor ki, biz her şeyi söylemeye, sadece bir kerede söylemeye ve onu doğru olduğunu sandığımız şekilde söylemeye alışmışız. Din öğretmenleri çok fazla şeyi çok fazla kelimeyle söylemeye teşvik edilirler. Hıristiyan din öğretimi, herşeyi n bir kere söy-lenmiş olması gerektiği kaygısı ile, öğrencilere vahiyden bir bölümü eksik verilmiş olmasın diye yapılmış bir listeden oluşamaz. Hıristiyanlık, insan hayatı için bir hediye olarak algılanması gereken bir cemaattir. Okul öğrencilere vahyi, tebliğ etmez, fakat onlara onu anlamalan için bazı yardımlarda bulunur. Oğretmenler, söylenmesi gerekenherşeyi söylemiş olup olmadıklanndan endişe etmek durumunda değildirler. Biz öğrencile-rin herşeyi anlar hale gelmesini sağlamak durumunda değiliz. Onlann asıl ihtiyaçlan olan şey, Hıristiyan inancından bir şeyler anlamalandır. Eğer onlara Hıristiyan inancının kişisel ve organik karakteri hakkında bir anla-yış verilebilirse, onlar oradan kendi gayretleri ile yol bulabilirler. Eğer okul düşünmeyi sağlayacak merakı uyandırmakta birazcık başanlı olabi-lirse, ondan sonra insanlar din eğitimlerini hayatlan boyunca gelişlirmeye ve bir Hıristiyan olmanın ne demek olduğunu keşfetmeye çalışacaklardır.

Özgürlük özlemi ve vahyin tabiatının gereği, din dersinde sürekli olara:!<-qiyalog ruhunun hüküm sürmesidir. Tann 'nın vahyi din

(14)

öğreticile-364 BEYZA BİLGıN

rinin bitmek bilmeyen kelime akımı içinde oluşmaz, fakat kişiler arasın-daki sakin ve dostça alışveriş içinde oluşur. Bu demek değildir ki, din dersinde daima tartışma gruplan oluşturulacaktır. Hayır burada kastedi-len, din öğretiipi sürecinde devamlı bir diyalog havasının gerekliliğini vurgulamaktır. Iyi bir din öğretmeni, dersi kendisi anlatırken bile, bir ara-yış tavn sergileyebilecektir. O, dinleyicileri ile birlikte Tann 'nın şimdi kendilerinden ne istediğini anlamaya çalışır. Tecrübeli bir öğretmen kendi duygulanndan hareketle bilir ki, her başanlı ders şunlan içermelidir: öğ-renciler tarafınca keşifler vuku bulmalıdır, öğretmen ve öğrenci ortaya konulan her şeyi soru yapmaya hazır olmalıdır. Teessüf edilecek bir durum da şudur ki, öğretmenlere ekseriya sorulann ve tartışmalann din öğretiminde çok sınırlı bir değere sahip olduğu söylenmiştir. Tekrar edi-lip durulur ki, din dersinde öğretmenin görevi haberi tebliğ etmek, öğren-cinin görevi de haberi kabul etmektir. Ne kadar üzüntü verici bir durum-dur, böyle hiç de uygun olmayan bir düşünce biçimi ile çalışmak!

Tann insanı kendi özgürlüğü içinde bütünleştiriyor v~ insanı hiç korkmadan aklını bütün gerçekliklere açmaya davet ediyor. Insanlık tari-hi Tann 'nın vahyinin alanıdır, aynı şekilde öğrenci için de kendisine ba-ğışlanmış olan hayatından başka vahyi keşfedeceği bir yer yoktur. Vahiy Tann tarafından verilir, öğretmen tarafından değil; o öğrenciler tarafından ı:ı:ıüminler cemaati içinde tecrübe edilir ve kendi iradesi ile kabul edilir. Oğrenciler çok iyi hissederler ki, öğretmeni n bildirdiği her hakikat, ken-dilerini özgür yapacak hakikat değildir. En iyisi öğretmenin bir yol göste-rici olarak çalışma<;ıdır: o sadece yönü işaret edecektir.

Şüphesiz kilisede bir öğreti otoritesi vardır, tıpkı kitabın bir otoritesi ve insan aklının keşfettiği her hakikatin bir otoritesi olduğu gibi. Fakat bu otorite Tann ile insan arasında etkilidir, onun dışında değiL. Kilisenin geç-mişte sunmuş olduğu ve bugün de sunmakta olduğu hakikat kişinin kendi keyfiliğinden kurtulmasına hizmet eder ve onu cemaat içinde daha derin bir şekilde düşünmeye sevkeder. Kutsal kitabın veya öğretim programı-nın hiç bir açıklaması, derste konuşma açılmasından ve Tann 'programı-nın bizden şimdi ne istemekte olduğunun sorulmasından daha önemli olamaz.

Bizler Hı.ristiyan olarak inanınz ki, insan hayatının ideali, en yüksek seviyede Hz. ısa'nın insanlık hayatında yansıtılmıştır. Bu hayat ise ancak insanlığın bütünlüğü bağlamında anlaşılabilir. İsa dindarane sözler yolu ile öğretilemez, o insaI1;llğınzirvesi olarak görünmelidir. Hıristiyan mer-kezli deı:s yapmaya ve ısa'nın öğretisini sürekli tekrarlamaya gerek yok-tur. Biz ısa'daki vahyi ancak insan özgürlüğünü Tann 'nın büyük hediyesi olarak kabul ettiğimiz zaman keşfetmeye başlanz. Bizler, insanlann birbi-rini egoizmlerinden vazgeçmeye çağıracaklan bir cemaati oluşturma so-rumluluğunu taşıdığımız için, Hz. İsa'da ortaya ÇıkmıŞ ve mükemmelliğe erişmiş olan özgürlüğü hedef alarak çalışmalıyız.

Referanslar

Benzer Belgeler

Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz» (f. Böylece beş yıllık seçim döneminde kural olarak yalnız bir kez ve en erken bu dönemin ortasında ara

Başka bir deyişle, her ne kadar komisyoncunun faaliyeti eşyanın taşıyıcıya teslimi ile son bulursa da .komisyoncu, kanun hükmü icabı, taşımanın yerine getirilmesinden de

Hata bazen vasıtada olabilir. Carrara şöyle bir misal vermektedir : Bir kimse, diğer bir şahsı teammüden öldürmek için yaralar. Mağdur öl- memiştir. Fakat fail

Bir fakültenin döner serma­ ye kurmasını Üniversite Senatosunun yetkisi dahilinde saymış olan Ma­ liye Bakanlığı (27.4.1977 tarihli yazı) Ankara Üniversitesi Hukuk

Ceza hukuku doktrininin bağlandığı geniş ve dar anlamda tipiklik an­ layışları arasındaki fark şu temele dayanmaktadır : Suçun, normatif de­ ğerlendirmeye konu teşkil eden

bir hedef gösterme ve yön verme havası sezinliyecektirki bu, bazan ku­ lakları tırmalayan ama çok defa uyaran bir duygudur. Dil, gerçekten, Osmanlı İmparatorluğunun

suretiyle bu süre çatışması daha da azaltılmış bulunmaktadır. Şöyle ki, borçlunun ihtiyatî haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde

Dezespere halde olan karı - koca çocuklarım öldürüp sonra ikisi birden intihar etmeye karar vermişlerdir.. Çocukları ile yalnız oldukları bir zamanda sabah saat 5