• Sonuç bulunamadı

Evli bireylerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Evli bireylerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi"

Copied!
75
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI AİLE DANIŞMANLIĞI BİLİM DALI

EVLİ BİREYLERİN EVLİLİK DOYUMU VE MERHAMET

DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

SALİHA ERDOĞAN

Danışman

Doç. Dr. Mustafa USLU

Haziran-2018 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)
(3)
(4)

iv ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

EVLİ BİREYLERİN EVLİLİK DOYUMU VE MERHAMET DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Saliha ERDOĞAN

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Anabilim Dalı

Danışman: Doç. Dr. Mustafa USLU

2018, 78 Sayfa Jüri

Danışmanın Unvanı Adı SOYADI Diğer Üyenin Unvanı Adı SOYADI Diğer Üyenin Unvanı Adı SOYADI

Bu çalışmada, evli bireylerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya katılan 304 kişiyle gerçekleştirilen anket çalışmasında kişilerin demografik değişkenleri, evlilik doyumu ve merhamet değişkenleri karşılaştırılarak aralarındaki ilişki değerlendirilmiştir. Çalışmada katılımcılara verilen ölçekler “Demografik Bilgi Formu”, “Evlilik Yaşam Ölçeği” ve “Merhamet Ölçeği”dir.

Çalışmada elde edilen bulgular doğrultusunda, demografik değişkenler bakımından katılımcıların evlilik doyumu ve merhamet alt boyutlarının anlamlı düzeyde farklılaştığı saptanmıştır. Erkeklerde, çocuk sahibi olanlarda, 30 yaş ve üzeri kişilerde ve 10 yıl ve üzeri evli olanlarda olan katılımcılarda evlilik doyumu puan ortalamalarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca, merhamete ilişkin olumlu özellik bildiren alt boyutların erkeklerde, 24-30 yaş arasındaki bireylerde ve üniversite mezunlarında daha yüksek puan ortalaması bildirdiği saptanmıştır.

Evlilik doyumu ve merhamet arasındaki ilişki ele alındığında, sevecenlik ve evlilik doyumu pozitif ilişkili; bağlantısızlık ve evlilik doyumu negatif ilişkili saptanmıştır. Ayrıca, sevecenlik ve bağlantısızlık alt boyutlarının evlilik doyumunu anlamlı düzeyde yordadığı saptanmıştır.

Elde edilen sonuçların, evli bireylerin evlilik doyumunun değerlendirilmesinde ya da evlilik doyumuna ilişkin müdahalelerin yapılandırılmasında özşefkat kavramının önemli olabileceğine ilişkin bulgular içerdiği görülmektedir. Özşefkatin kişilerin psikolojik iyi oluşları ile bağlantısı olduğunu öne süren ve daha önce incelemesi yapılan diğer çalışmalarla evlilikte iyi oluş bakımından ilişkili olduğu tespit edilen bu çalışma ile tutarlılık gösterdiği düşünülmektedir. İlerleyen dönemlerde yapılacak çalışmaların söz konusu bulguları ele alması gerekliliği düşünülebilir.

Anahtar Kelimeler: Evlilik, Evlilik Yaşamı, Evlilik Doyumu, Özşefkat,

(5)

v ABSTRACT

MA THESIS

EXAMINATION OF THE RELATIONSHIP BETWEEN MARITAL ADJUSTMENT AND COMPASSION IN MARRIED INDIVIDUALS

Saliha ERDOĞAN

THE GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES SELÇUK UNIVERSITY THE DEGREE OF MASTER OF ART

IN FAMILY COUNSELING

Advisor: Assoc. Prof. Mustafa USLU

2018, 75 Pages

Jury

Advisor Danışmanın Unvanı Adı SOYADI Diğer Üyenin Unvanı Adı SOYADI Diğer Üyenin Unvanı Adı SOYADI

This study aimed to examine the relationship between marital satisfaction and self-compassion levels of married individuals. 304 participants filled out survey forms fort he measurement of the relationship among research variables and related subscales. Measurement instruments for this study included “Demographic Information Form”, “Marriage Life Questionnaire”, and “Self-Compassion Scale”.

Based on the findings of the research, marital satisfaction and self-compassion were found as significantly different in terms of demographic variables. Males, individuals with children, 30 year-olds and above individuals and individuals married for 10 years and above reported significantly higher scores on marital satisfaction. Additionally, positive subscales in self-compassion were found as significanly higher among males, 24-30 year-old individuals, and university graduates.

Results related to the relationship between marital satisfaction and self-compassion indicated the kindness subscale and marital satisfaction were found as positively correlated, whereas the indifference subscale and marital satisfaction were found as negatively correlated. Besides, kindness and indifference also significantly predicted marital satisfaction of the participants in this study.

The findings of the study demonstrated that self-compassion is a prominent aspect when considering marital satisfaction in terms of the prior findings regarding self-compassion and well-being. Further research and prevention strategies can be also structured by considering the relationship between self-compassion and marital quality.

(6)

vi

ÖNSÖZ

Yüksek lisansa başladığım günden beri beni desteklemekten ve yüreklendirmekten asla vazgeçmeyen, her girdiğim çıkmazda bana tecrübeleriyle farklı yollar sunduğu için saygıdeğer danışmanım Doç. Dr. Mustafa Uslu’ya ne kadar teşekkür etsem azdır.

Merhametin ne denli güçlü bir duygu olduğunu bana gerek davranışları ile gerek çalışmaları ile gösteren ve bu konunun oluşmasında fikir ışığım olan sevgili Dr. Öğrt. Üyesi Seher Akdeniz’e şükranlarım sonsuz.

Tez sürecim boyunca uzaktaki rehberim olan ve ne zaman darda kalsam bana yardıma koşan, gerektiğinde bakış açımı yenileyen ve en önemlisi manevi desteklerini benden hiç esirgemeyen seçilmiş kardeşlerim Dr. Yeliz Saygın’a ve Psikolog Yeliz Börekçi’ye buradan iyi ki varsınız diyorum.

Yüksek lisansa başladığım günden beri yaz kış, gece gündüz demeden benim kahrımı çeken ve yine de varlığını arkamda hep hissettiğim sevgili eşime, anneme ve aileme hep yanımda oldukları için minnettarım.

Ve sevgili oğlum Deniz, bu konuya ilk çalışmaya başladığımda varlığını öğrenmiştim. Benimle beraber büyüdün ve benimle beraber süreci yaşadın eğer senin mutluluğunu elinden aldığım bir zaman çaldıysam senden özür dilerim ama bil ki varlığınla, çalıştığım merhamet senle vücut buldu ve ben anneliğin ne demek olduğunu anladım. Sen sonsuz şükrümsün.

Saliha ERDOĞAN KONYA-2018

(7)

vii İÇİNDEKİLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR DİZİNİ ... ix ŞEKİLLER DİZİNİ ... x SİMGELER VE KISALTMALAR ... xi GİRİŞ ... 1 1.1. Araştırmanın amacı ... 4 1.3. Araştırma Önemi ... 5 1.4. Sayıltılar ... 5 1.5. Sınırlılıklar ... 5 1.6. Tanımlar ... 6 BÖLÜM II ... 7 KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 7 2.1. Evlilik ... 7 2.1.1. Evlilik Doyumu ... 8

2.2. Merhamet (yurtiçi ve yurtdışı çalışmalar olarak ayrılmalı) ... 19

2.2.2. Özmerhamet (Self-Compassion) ve Danışmanlık Teorileri ... 24

2.3. Evlilik ve Affedicilik ... 26

2.4. Evlilik Uyumu ve Merhamet ... 27

BÖLÜM III ... 29

(8)

viii

3.1. Araştırma Modeli ... 29

3.1.1. Çalışma Grubu ... 29

3.2. Veri Toplama Araçları ... 31

3.2.1. Demografik Bilgi Formu ... 31

3.2.2. Evlilik Yaşam Ölçeği ... 31

3.2.3. Merhamet Ölçeği ... 31

3.3. Araştırmada Kullanılan İstatistiki Yöntemler ... 32

BÖLÜM III ... 33

BULGULAR ... 33

4.1. Evlilik Doyumu ve Merhamet Alt Boyutlarının Demografik Değişkenlerin Karşılaştırılması ... 33

4.2. Evlilik Doyumu ve Merhamet Arasındaki İlişkinin Analizi ... 44

BÖLÜM V ... 46 TARTIŞMA ... 46 BÖLÜM VI ... 51 SONUÇLAR VE ÖNERİLER ... 51 6.1 Sonuçlar ... 51 6.2 Öneriler ... 52 KAYNAKLAR ... 54 EKLER ... 61 ÖZGEÇMİŞ ... 64

(9)

ix

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1. Demografik Değişkenlerin Betimleyici İstatistikleri ... 30 Tablo 2. Cinsiyet Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları Puanlarının

Karşılaştırılması ... 33 Tablo 3. Çocuk Sahibi Olma Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları

Puanlarının Karşılaştırılması ... 35 Tablo 4. Yaş Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları Puanlarının

Karşılaştırılması ... 36 Tablo 5. Evlilik Süresi Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları

Puanlarının Karşılaştırılması ... 38 Tablo 6. Çocuk Sayısı Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları Puanlarının Karşılaştırılması ... 40 Tablo 7. Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Evlilik ve Merhamet Alt Boyutları

Puanlarının Karşılaştırılması ... 42 Tablo 8. Evlilik Uyumu ve Merhamet Alt Boyutlarının Korelasyon Analizi ... 44 Tablo 9. Merhamet Alt Boyutlarının Evlilik Uyumunu Yordayıcılığı Analizi ... 45

(10)

x

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 1. Dörtlü Bağlanma Modeli Barthomolew ve Horowitz’ den uyarlanmıştır (1991). ... 18

(11)

xi

SİMGELER VE KISALTMALAR Simgeler

Kısaltmalar

ANOVA: Tek Yönlü Varyans Analizi ve ark.: ve arkadaşları

(12)

GİRİŞ

.

Evlilik, kişilerin sosyal hayatında önemli bir dönüm noktası olarak nitelendirilen ve romantik yakınlık ile aile kurma kavramlarının bir arada olduğu bir müessesedir. Evlilik aileye meşruiyet kazandıran bir olgu olarak hemen her toplumda şu ya da bu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Şüphesiz ki toplumların sosyo-kültürel çeşitliliği evliliğin de farklı içeriklere ve değerlere sahip olmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte ailenin sağlıklı olarak kurulup işlevlerini sürdürebilmesi evlilik kurumunun içerdiği değer yargılarına bağlı olması, evlilik üzerine yapılan çalışmaların önemini artırmaktadır. Farklı bireylerden oluşan ailenin devamlılığında evlilik uyumu ve doyumu en önemli değişkenlerdir. Karşılıklı etkileşebilen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularda fikir birliği yapabilen ve sorunlarını olumlu bir şekilde çözebilen çiftlerin evliliği uyumlu olarak tanımlanmaktadır (Erbek ve ark, 2005.) Evlilik doyumu ise bireylerin ilişkilerinin tüm yönlerinde hissettikleri öznel mutluluk ve hoşnutluk duyguları olarak tanımlanmaktadır (Erbek vd., 2005: 40). Buna karşılık aile hayatında yaşam boyunca meydana gelen değişimler, ailenin işlevselliğini koruması için sürekli olarak uyum sağlamasını gerektirmektedir. Sağlıklı uyum sağlayabilen mutlu birliktelikler hayata daha olumlu bakan bireyler yetiştirebilmek adına oldukça önemlidir. Bu nedenler evliliğin niteliğini etkileyen faktörlerin araştırılması ve geliştirilmesi önem arz etmektedir. Evlilik içerisindeki kişilerarası işlevselliğin değerlendirilmesinde, daha önce ele alınmamış; fakat empati gibi iletişim becerileri ile birlikte değerlendirilebilecek merhamet ya da öz duyarlık kavramının incelemesi bu çalışmada yapılmıştır.

Araştırmalar, öz merhameti olan bireylerin arkadaşlık veya romantik ilişkilerde olsun, başkalarıyla güvenilir ve destekleyici ilişkilere sahip oldukları görülmüştür (Crocker ve Canevello, 2008; Neff ve Beretvas, 2012). Neff ve Beretvas (2012), öz-duyarlılık ölçeğinde yüksek puan alan bireylerin, romantik ilişkilerinde destekleyici tutumda olduklarını ve daha az saldırganlık ve olumsuz tutum içerisinde olduklarını saptamışlardır. Bu çalışmalar, özmerhametin romantik ilişkiler için önemli olabileceğini gösterirken, daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Yüksek düzeyde kendini koordine eden ve özmerhameti olan bireylerin, daha düşük öz-şefkat düzeyinde olanlara kıyasla daha sağlıklı romantik ilişkilere sahip olmasının çeşitli nedenleri vardır.

(13)

Yüksek düzeyde öz-merhamete sahip bireyler, kendi ihtiyaçlarını daha rahat ve pozitif tutum içerisinde karşılayabilmektedir (Neff & Beretvas, 2012). Bu nedenle, özmerhametin bireylerin, sağlıklı ilişkiler kurmaları için önemli bir değişken olduğu savunulmaktadır (Deci ve Ryan, 2000). Dahası, zor ve olumsuz durumların söz konusu olduğu dönemlerde, öz-şefkat, bireylerin başkalarıyla olan bağlarının sürmesine olanak tanımaktadır (Neff, Kirkpatrick, & Rude, 2007).

Merhametin kişilerarası işlevsellikte önemli ve olumlu sonuçları bulunmaktadır (Neff & Beretvas, 2012). Yapılan bir çalışmada, merhametin ilişkide eşleri duygusal açıdan bağlı, özerkliği destekleyen ve kabullenici nitelikte olmalarını sağladığı ifade edilmiştir. Aynı zamanda merhametli olan kişilerin ilişkilerde daha az kopukluk yaşadığı, kontrolün daha az olduğu görülmüştür (Neff & Beretvas, 2012). Genel anlamda kişilerarası ilişkiler ele alındığında hem arkadaşlık ilişkileri hem de romantik ilişkiler açısından merhametin çok olmasının kişiler açısından sosyal desteği ve güveni arttıran bir özellik olduğu belirtilmiştir (Crocker & Canevello, 2008).

Bütün dinlerde önemli bir erdem olarak, merkezi konumunu yüzyıllardır koruyan “merhamet” , son zamanlarda psikoloji biliminde de araştırmalara konu olmuştur. Literatürde yapılan çalışmalarda, merhamet kavramının psikopatoloji ve psikososyal değişkenlerle birlikte değerlendirildiği görülmektedir. Son yıllarda ilgi çekmiş ve psikoloji dünyasında merhametin kavramsallaştırılması bu doğrultuda sağlanmıştır. Evlilik, sosyal bilimler alanında farklı faktörlerle birlikte değerlendirilen önemli bir sosyal kurum olması sebebiyle evliliğin devamlılığı veya boşanmaların sebebi olabilecek değişkenlerin incelenmesi koruyucu ve önleyici müdahalelerin yapılandırılmasında önem teşkil etmektedir.

Merhametle ilişkilendirilen bir diğer kavram olan özmerhametin evlilikte yapılan hatalara yaklaşım açısından etkisinin eleştirel olma ile karşılaştırılmasında öz merhametin ilişkideki işlevselliği iki korelasyonel, bir deneysel ve bir boylamsal bir çalışmada incelenmiştir. Çalışmada özmerhametin ilişkide kolaylaştırıcı ya da zorlaştırıcı işlevi olup olmadığına ilişkin bulgular elde edilmiştir. Erkekler arasında, vicdani sorumluluğun etkisiyle özmerhametin kişilerarası problemleri çözme açısından daha büyük bir motivasyon sağladığı sonucu elde edilmiştir. Ayrıca evlilik doyumunda düşüşü önlediği saptanmıştır. Düşük düzeyde vicdani sorumluluğu olan erkeklerde ise

(14)

söz konusu durumların tam tersinin yaşandığı sonucu elde edilmiştir. Kadınlar arasında ise erkekleri korumaya ilişkin dürtülerin daha fazla olduğu ve bu durumun kültürel ve/veya biyolojik değişkenlerle açıklanabileceği sonucu elde edilmiştir. Kadınlar için özmerhametin ilişkide kesinlikle zarar verici bir yanı olmadığı saptanmıştır. Bunun yerine kadınlarda, özmerhametin, karşısındaki kişinin davranışını düzeltme eğilimini arttıran bir durum olduğu bulunmuştur. Ayrıca, kadınlar için özmerhametin ilişki kalitesini arttırdığı ve bu durumun vicdani sorumluluktan bağımsız olduğu görülmüştür (Baker & McNulty, 2011).

Bu doğrultuda, hem merhamet hem de merhamet kavramının farklı ve kişiye özgü göstergesi olan özmerhamet (özşefkat ya da özduyarlık olarak literatürde farklı isimlerde yer alan bir kavram olmak üzere) değişkenlerinin kişiye özgü olması ve özellikle hem kişilerarası (interpersonal) hem de kişinin içinde (intrapersonal) nitelikleri olması bakımından ilişkilerinin işlevsellikleri ve genel iyi oluş haline ilişkin bilgi sunabileceği düşünülmektedir. Ancak alanyazında konu ile ilgili yurtdışında çok az çalışmaya rastlanmış, ülkemizde ise yapılmış herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Sağlıklı evliliklerin sağlıklı nesiller ve toplumsal düzen açısından önemi düşünüldüğünde , konuya kişilerarası ilişkilerde düzenleyici rolü ıspatlanmış merhamet merceğinden bakmak önemli görülmektedir.

Bu görüşler doğrultusunda, çalışmanın amacı da bireylerin evlilik doyumu ile merhamet değişkenleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Merhamet, kişilerarası ilişkilerdeki yaklaşıma ilişkin bilgi vermesi sebebiyle evlilik ile birlikte değerlendirilmiş olup; özmerhamet ile ilgili yapılan çalışmalarda çoğunlukla kişilerin psikolojik iyi oluş ve psikopatolojisine ilişkin değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir.

(15)

BİRİNCİ BÖLÜM

Bu bölümde araştırmanın amaçları ile alt amaçlarına yer verilmiş, ayrıca sınırlılıkları,sayıltıları ve öneminden bahsedilmiştir. Evlilik, özmerhamet (self-compassion) ve Merhamet kavramları tanımlanmıştır.

1.1. Araştırmanın amacı

Bu çalışmadaki amaç psikoloji dünyasında merhametin hâlihazırdaki konumunu paylaşmak, ilgili araştırmalardan kanıtlar sunmak, ve bu bağlamda evli bireylerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıda belirtilen alt amaçlara cevap aranacaktır.

1.2. Araştırmanın Alt Amaçları

1. Evli çiftlerin merhamet düzeyleri ve evlilik doyumları cinsiyete göre farklılaşmakta mıdır?

2. Evli çiftlerin merhamet düzeyleri ve evlilik doyumları yaş değişkenine göre farklılaşmakta mıdır?

3. Evli çiftlerin merhamet düzeyleri ve evlilik doyumları eğitim düzeylerine göre farklılaşmakta mıdır?

4. Evli çiftlerin merhamet düzeyleri ve evlilik doyumları sahip oldukları çocuk sayısına bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

5. Evli çiftlerin merhamet düzeyleri ve evlilik doyumları evlilik yılına göre farklılaşmakta mıdır?

6. Evli çiftlerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

7. . Evli çiftlerin evlilik doyumu ve merhamet düzeyleri alt boyutları ; evlilik uyumunu yordamakta mıdır?

8. Evli çiftlerin evlilik doyumu ve Merhamet düzeyleri arasında ilişki var mıdır?

(16)

1.3. Araştırma Önemi

Daha önceki çalışmalar incelendiğinde, evlilik uyumu ile farklı birçok değişkenin incelendiği görülmüştür. Aynı zamanda merhamet kavramının da ele alındığı çalışmaların literatürde yer aldığı görülmektedir. Evlilik, bireylerin işlevselliği ile ilişkili olan bir kurum olması sebebiyle evlilik doyumu ve uyumu ile ilişki olabilecek farklı unsurların değerlendirilmesinin koruyucu ve önleyici çalışmaların yapılandırılmasında önemli olacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda, daha öncesinde ülkemizde çalışması yürütülmemiş olan evlilik doyumu ve merhamet kavramlarının arasındaki ilişkinin ele alınmasının, kişiye bağlı unsurlar olarak ele alınabilecek değişkenlerin incelenmesi bakımından katkı sağlayacak bulgular sunabileceği düşünülmektedir. Elde edilen sonuçların, evli çiftlerde evliliğin gidişatı ile ilgili yapılacak müdahalelerde merhamet kavramının öneminin ele alınmasının süreci şekillendirebilecek bir faktör olduğu öne sürülebilir. Bu yüzden çalışmanın bulguları evlilik konusunda yapılacak araştırma ve uygulamalara ışık tutacaktır.

1.4. Sayıltılar

Araştırmanın varsayımları aşağıdaki gibidir:

1. Araştırmada verileri incelenen katılımcıların evreni temsil edebilirliği varsayılmaktadır.

2. Merhamet ve evlilik doyumu değişkenlerini incelemek üzere araştırmacı tarafından seçilen ölçüm araçlarının geçerli, güvenilir ve değişkenleri ölçen en uygun araçlar olduğu varsayılmaktadır.

3. Elde edilen bulguların, araştırma değişkenlerinin çözümlenmesi ve analiz edilmesi için kullanılan veri analiz yöntemlerinin geçerli ve güvenilir yöntemler olduğu varsayılmaktadır.

4. Araştırmada, anketlere yanıt veren katılımcıların kendilerine dair geçerli yanıtlar verdiği varsayılmaktadır.

1.5. Sınırlılıklar

Araştırmanın sınırlılıkları aşağıdaki gibidir:

1. Araştırmadaki katılımcı sayısının evreni temsil edebilme açısından sınırlı olabileceği düşünülmektedir.

2. Araştırmada değişkenleri ölçmek için belirlenen veri ölçüm araçları içerdiği maddelerle sınırlıdır.

(17)

3. Araştırmanın bulguları, uygulanan veri analiz yöntemleri ile sınırlıdır.

4. Araştırmadaki veriler, katılımcıların anketlere vermiş olduğu yanıtlarla sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Evlilik: Evlilik kavramı, romantik ilişkiler temelinde en özel ilişki olarak kabul edilen

ve aile kurmanın temel koşulu olarak tanımlanan bir müessesedir (Özgüven, 2008).

Özmerhamet (Self-compassion): Özduyarlık olarak da bilinmektedir. Kişilerin içinde

bulundukları durumlara ilişkin kabullenici ve olumlu duygusal deneyim olarak tanımlanmaktadır (Neff & Beretvas, 2012).

Merhamet: başkasının acısını giderme isteğini, acının kaynağını anlamayla ilgili

bilişsel süreci ve merhametli eylemlerde bulunmakla ilgili davranışların bütünü olarak tanımlanmaktadır (Gilbert, 2005).

(18)

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde ilk olarak evlilik kavramına yer verilmiş ve ilgili değişkenler olan bağlanma ve evlilik uyumu kavramları ile ele alınmıştır. Evlilik ile ilgili yurtiçi ve yurtdışında yapılan çalışmalar, evlilik ve merhamet arasındaki ilişki, merhamet kavramı ve kuramsal çerçevesine ilişkin bilgiler bu bölümde yer almaktadır.

2.1. Evlilik

Evlilik kavramı, romantik ilişkiler temelinde en özel ilişki olarak kabul edilen ve aile kurmanın temel koşulu olarak tanımlanan bir müessesedir. Bireylerin toplumda düzen ve uyum içerisinde yaşamasının gerekliliği ve ihtiyaçlarının karşılanması açısından karşı cinsle ilişkisinin yapılandırılması ve sosyal hayata uyum içerisinde seyretmesi beklenir. Kişilerin hayatlarının gidişatında “ben” kavramından “biz” kavramına geçişi sosyal hayattaki dönüşümü ve ihtiyacı olarak nitelendirilmektedir. Genel anlamda, evlilik, günümüzdeki en yaygın birliktelik olmak üzere kişilerin birliktelikleri içerisindeki özgürlüğü, yakınlık kurması ve cinsellik deneyimi kavramlarıyla tanımlanmaktadır (Bıyıkoğlu, 2012). Bir diğer deyişle, evlilik, kadın ve erkeğin aile kurma ve akrabalık bağı oluşturması ile perçinlenen ve geçmişten günümüze devam eden bir birliktelik türüdür. Evlilik kavramının pek çok farklı kültür ve toplumda yer alması ve hem kişileri hem de ilişkileri tanımlayan önemli bir unsur olması sebebiyle birçok disiplinde araştırma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır (Özgüven, 2001). Özgüven (2001), evlilik müessesesinin kişiler açısından psikolojik ve sosyolojik etkilerini özetlediği tanımında, evliğin kişilere sağladığı sonuçlar aşağıdaki gibidir:

 Evlilik kişilerin eşleriyle aile kurmaları ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlar

 Kişilerin toplum içerisinde uyum içerisinde olmalarını ve normlara göre hareket etmelerini sağlar

 Evlilik ile kurulan ailenin finansal, sosyal, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması sağlanır.

(19)

 Dünyaya gelen çocukların yetiştirilmesi ve psikososyal ihtiyaçlarının karşılanması sağlanır.

 Aile üyelerine cinsiyet rollerini aktarmayı sağlar.

 Dünyaya gelen çocukların normlara uygun bir hayat yaşamaları bakımından bireylerin kolaylaştırıcı işlevde olmalarını sağlar.

Günümüzde, evlilik müessesesi hala önemini koruyan nitelikte olsa da, Dünyanın birçok yerinde boşanma oranlarının arttığı görülmektedir. Türk toplumunda da boşanma oranlarının 2017 istatistiklerine bakıldığında, evliliklerin sonlanması oranının 2016 yılına göre arttığı ve özellikle 1-10 yıl arasında evli kalan bireylerde boşanma oranlarının daha fazla olduğu görülmüştür (TUİK, 2017). Bu durumun, değişen sosyal standartların ve yaşam koşullarının etkisiyle değişime uğradığı düşünülmekte olup, evliliğe ve evlilik uyumuna ilişkin farklı faktörlerin söz konusu olabileceği ihtimalini düşünmeye sevk etmiştir. Bu bağlamda, evliliğin birçok faktörden etkilenebilen yapısının araştırmaya elverişli bir konu olduğunu gözler önüne sermektedir. Boşanmaların, evlilik uyumunun sağlanamaması ve evliliğe dair olumsuz deneyimler neticesinde vuku bulan bir durum olması sebebiyle evlilik uyumu ile ilişkili faktörlerin ele alınmasının önemi vurgulanmaktadır.

2.1.1. Evlilik Doyumu

Evlilik uyumu ve evlilik doyumu kavramları değiştirilebilir bir biçimde kullanılan iki kavram olmak üzere, alan yazında tanımlama olarak karışıklığın olduğu görülmektedir. Evlilik konusunda yapılan çalışmalarda, evlilik kalitesi, evlilik uyumu, evlilik mutluluğu gibi farklı kavramların kullanıldığı görülmüştür. Elde edilen sonuçların, söz konusu kavramların aynı nitelikte olduğunu göstermektedir (Yılmaz, 2001). Bununla birlikte, evlilik mutluluğu, kavramsal açıdan duygusal bir özelliği yansıtırken, evlilik doyumu kavramı kişiler için bilişsel bir kavram olarak değerlendirilmektedir (White ve ark, 2003). Ayrıca, evlilik uyumu ve evlilik doyumu kavramları birbirleriyle güçlü bağlantıları olması sebebiyle alan yazında eş anlamlı olarak kullanılabilmektedir. Birçok araştırmacı bu iki kavramın da aynı özellikler barındırdığını ve evlilik doyumu yüksek olan bireylerin aynı şekilde evlilik uyumunun söz konusu olduğunu öne sürmektedirler (Bıyıkoğlu, 2012). Bu güçlü ilişkiyi savunan

(20)

çalışmaların tam tersi olarak ise bazı araştırmacıların belirtilen iki kavramın farklı olduğunu ifade etmişlerdir (Yılmaz, 2001).

Evlilik, aile kurmanın önemli bir koşulu olmak üzere bireylerin psikososyal işlevlerini yerine getirebilmeleri bakımından önemli bir etkiye sahiptir. Kişilerin evliliklerinde doyumu sağlamalarının ve başarılı olmalarının neticesinde hayatlarının anlamlılığı, sosyal kimlik, psikolojik ve fiziksel iyi oluş gibi niteliklere olumlu katkısı olduğu düşünülmektedir (Yılmaz, 2001). Kişilerin başarılı evliliklerinin hem kendilerine hem de topluma önemli katkılarını bulunmaktadır. Bireysel bir seçim olan evliliğin kişiler için zaman zaman olumlu veya olumsuz sonuçları olabilmektedir. Bireysel seçimler neticesinde evlilik kararı alan bireylerin evlilikleri ilk olarak memnun ve doyumu sağlar bir biçimde başlar ve sürerken, bir süre sonra memnuniyetsizlik ve üzüntü getirebilmektedir. Bu yüzden çiftler boşanmayı tercih edebilmektedir. Farklı birçok ülkede, Avustralya, Güney Kore, Çin, Arjantin en başta gelen ülkeler olmak üzere artan bir olgu olduğu ve ülkemizde de arttığı görülmektedir (Çelen, 2011).

2.1.1.1. Evlilik Doyumu ile İlişkili Faktörler

Evlilik uyumu ve evlilik doyumu ile ilgili yapılan çalışmalarda birçok faktörün evlilikte uyumu ve doyumu etkilediği öne sürülmüştür. Örneğin, 1970’lerin sonlarında yapılan bir çalışmada, evlilik uyumunu etkileyen faktörün, uzun süreli evli olan bireylerin birbirlerini benzediklerini düşünmelerine ilişkin algıdan ileri geldiği sonucu elde edilmiştir (Sporakowski & Hughston, 1978). Sporakowski ve Hughston (1978) tarafından yapılan çalışmada, mutlu evliliğin en önemli etkenlerinin incelenmesi amaçlanmış ve 50 yaş ve üzeri evli 40 çift ile görüşme yapılmıştır. Evlilik doyumu, aile yaşam döngüsünün aşamaları olarak katılımcılarda değerlendirilmiştir. Katılımcıalra, Locke-Wallace Evlilik Uyumu Kısa Formu, Medeni-Uyum Testi ve Kişilerarası İlişkiler Kontrol Listesi uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre evlilik uyumunun, benlik algısı ile güçlü ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu doğrultuda, kişilerin kendileri ve diğerleri hakkındaki çıkarımlarının evlilik uyumu ile ilişkili olabilecek kişilerarası süreçlerle bağlantılı olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca, yapılan öncü çalışmalardan biri olan ve Burgess (1939) tarafından yapılan incelemede, yüksek evlilik uyumunu belirleyen faktörleri şu şekilde sıralamıştır:

(21)

a) Eşlerin mutlu bir şekilde evlenmiş olması,

b) Çocuk isteme konusunda eşlerin anlaşmış olması, c) Eşlerin birbirlerinin aileleriyle yakın bir ilişkide olması,

d) Eşlerinin ailelerinin ve kendilerinin sosyal ve kültürel durumun da içinde bulunduğu kültürel arka plan açısından birbirleriyle benzer olması.

Batool ve Khalid (2012) ise, Pakistan’lı çiftlerle yaptıkları çalışmada, bazı demografik değişkenlerin ve duygusal zekânın evlilik uyumuna etkisini araştırmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, demografik faktörlerden sadece sahip olunan çocuk sayısı evlilik uyumuyla anlamlı bir ilişkiye sahiptir. Buna göre, sahip olunan çocuk sayısı arttıkça, evlilik uyumunun azaldığı görülmüştür. Yazarlar, bu sonucu, çocuk sahibi olmanın ebeveynler üzerinde ekonomik açıdan zorluk yaratması, eşlerin birbirlerine sevgi, şefkat gösterecekleri zamanı engellemesi ve ev ortamını eşler açısından kısıtlaması açısından evlilik hayatında tatminsizlik yaratan bir faktör olmasıyla açıklamışlardır. Araştırmanın bir diğer sonucu ise, duygusal zekânın evlilik uyumunu büyük ölçüde açıklayan bir değişken olarak saptanması olmuştur. Buna göre kişilerin sahip olduğu kişilerarası beceriler, empati, iyimserlik, dürtü kontrolü gibi faktörler evlilik kalitesini belirlemektedir. Benzer şekilde, Gottman ve Krokoff (1989) da, eşlerin savunmacılık, inatçılık ve etkileşimden geri çekilme gibi iletişim davranışlarının evlilik uyumunu belirlediğini göstermiştir. Yine benzer bir biçimde Tutarel ve arkadaşları (2002) empatinin evlilik uyumunu yordayan anlamlı bir değişken olduğunu belirtmişlerdir (Hoşgör, 2013).

Stanley ve arkadaşları (2012) ise, hem evlilik öncesi uyumun, hem de evlilik öncesi ilişki doyumunun, evlilikteki uyumu öngören değişkenler olduklarını vurgulamışlardır. Aynı zamanda, kişinin hayat doyumunun, sadece evlilik uyumuyla ilişkili olmakla kalmayıp, evlilik uyumunun bir belirleyicisi olduğunu belirtmişlerdir. Abedi (2012) de cinsel aktivite, acı ve mutsuzluk, çalışma kapasitesi, sosyal destek, fiziksel çevre, olumlu duygular ve yeni beceri ve bilgiler edinme şansının varlığının, çiftlerin evlilik uyumu puanlarını anlamlı bir şekilde öngören faktörler olduğunu göstermişlerdir.

Johnson ve arkadaşları (2001), evlilikle ilgili yaptıkları çalışmada eşler arasındaki uyumun beş ayrı boyuttan oluştuğunu tespit etmişlerdir. Bunlar, eşler

(22)

arasındaki mutluluk, etkileşim, anlaşmazlıklar, sorunlar ve boşanma eğilimidir. Johnson ve arkadaşları bu beş boyutu iki genel başlık altında toplamışlardır. İlk boyutu mutluluk ve eşlerin etkileşimi, ikinci boyutuysa anlaşmazlıklar, sorunlar ve boşanma eğilimi oluşturmaktadır. Söz konusu araştırmalar incelendiğinde, mutluluk, ilişkinin hem genel hem de özel alanlarında kişisel doyum, mutluluk sağlama anlamına gelmektedir. Etkileşim ise eşlerin birlikte yaptığı etkinlikler ve geçirdikleri zaman olarak tanımlanabilir. Diğer boyutta yer verilen anlaşmazlık kavramı ise ilişkide yaşanan sözel ve fiziksel çatışmanın yoğunluğunu açıklamak için kullanılan bir ifadedir.

2.1.1.1. Evlilik ile İlgili Yurtiçi Çalışmalar

Ailelerde çatışmalara neden olabilecek genel konularla ilgili olarak, ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalarda ortaya koyulan başlıca etkenler aşağıdaki gibidir (Özgüven, 2001):

 Eşler arasında olabilecek iletişim yokluğu  Sürekli tartışma içinde olmak

 Doyurulmamış veya karşılanmamış duygusal ihtiyaçlar  Karşılıklı olarak cinsellik konusunda doyumun az olması

 Aile ekonomisindeki sorunlar, paranın yönetilmesine dönük anlaşmama durumları

 Eşlerin kendi aileleriyle ilgili yaşadığı problemler  Ailede sadakat konusunda sıkıntıların olması  Çocuklarla ilgili görülen problemler

 Otorite konusundaki sıkıntılar  Şüphecilik ve ayrım yapma

 Alkol, uyuşturucu ve madde bağımlılığı

 Fiziksel olarak saldırgan tutum içerisinde olmak  Boş zamanı kullanmada uyuşmazlık

 Eşlerin politik görüşleri ve inançlardaki farklılıklar  Ailede yaşanan rol kargaşası

(23)

Ülkemizde evlilik uyumunu belirlemek ve buna etki eden başlıkları saptamak amacıyla Özgüven (2008) tarafından yapılan diğer bir çalışmanın sonuçlarına göre evlilik uyumunu etkileyen etmenler şu şekilde belirtilmiştir:

 Anne-baba evliliğinin mutluluk derecesi  Tanışma ve nişanlılık süresinin uzunluğu  Cinsiyete bağlı rollerde yetişme derecesi

 Evliliğin arkadaşlar ve aile tarafından onaylanma derecesinin yüksekliği  Nişanlılık ve evliliğin ilk dönemlerinde birbirine uyum sağlanabilmesi  Etnik veya dini geçmişin ortaklığı

 Toplumsal statü ve eğitim düzeyinin yüksekliği  Evlenme yaşı

 Anne-baba ile iyi ilişkiler içinde olmak

Bu doğrultuda, evliliğin devamlılığını sağlamak ve mutlu, huzurlu bir evlilik ilişkisine sahip olmak için son derece önemli olan evlilik uyumunun ve evlilik uyumunu etkileyen değişkenlerin ortaya koyulması son derece önemlidir. Eşler arasında yaşanabilecek her türlü sorunu açıkça tartışarak, konuşarak anlayış ve hoşgörü çerçevesinde çözmek, sağlıklı iletişim kurmak, çiftleri gelecekte karşılaşabilecekleri sorunlar için hazırlamak ve bu sorunlarla, çatışmalarla baş etme yolları ile çözme becerilerini öğretmek, evlilik uyumunu arttırmanın ve böylelikle aile birliğini korumanın uygun bir yöntemi olarak bilinmektedir (Özgüven, 2008).

Çiftlerin yaşadığı sorunlar, yaşadıkları strese verdiği tepkilerin özellikleri ya da problem davranışlarının ilişkide sorun yaratma oranıyla doğrudan ilişkili bir durumdur. Son boyut olarak ele alınan boşanma eğilimi, sorunlu durumlarla karşılaşıldığında boşanma ihtimalini düşünme gibi bilişlerle ilgili ve yakınlarla veya eşle bu konuyu konuşma ve karar vermek için fikir alışverişinde bulunma gibi davranışsal öğeler içerir. Ancak bu boyutlar evlilik süresi ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (Polat, 2006). Eşler arasında yaşanan problemlerin, sebepleri her ailede farklılık göstermektedir. Örnek olarak, Orta uzunluktaki evliliklerde bu belirleyici eşlerin düşmanlık duyguları, uzun evliliklerde ise

(24)

evlilik doyumu eşlerin kişilikleri ve yaygın kaygı düzeylerinden etkilenmektedir (Altıntaş, 2014).

Uyumlu bir evliliğin getirebildiği evlilikte mutlu olmak ve evlilikten doyum sağlamak, eşlerin hayatlarında bir dönüm noktası olabilmekte ve insanların ruhsal sağlıkları üzerinde etkili olmaktadır (Erbek ve ark., 2005). Evlilik sonucunda beklenen mutlu olma, tatmin ve beklenenlerin yerine gelmesi, eşlerin birbirleriyle olan uyumlarıyla mümkün olmaktadır karşılıklı (Sardoğan & Karahan 2005). Ünal ve meslektaşlarının (2002) depresyonda risk faktörlerini araştırdıkları çalışmalarında da, bu faktörlerin kadın olmak ve ailesel yüklülük olarak sıralandığı ve çalışmaya katılanların sıklıkla evlilik sorunları ile karşı cinse ilişkin sorunları olduğu görülmüştür.

Fidanoğlu (2007) da evlilerin çift ilişkisinden sağladıkları doyum, fikirler konusunda birlik, hislerin ifade edilmesi ve evliliğin uyumu azaldıkça, somatizasyon puanlarının arttığını saptamışlardır. Sayıları az olmakla birlikte, somatizasyon belirtilerine ilişkin bu çalışmalar, evlilik ilişkisi ve psikolojik belirtiler ilişkisinde kültürel ve toplumsal farklılıkları akla getirmektedir. Elde edilen çıkarım doğrultusunda, batıya göre daha geleneksel ve toplulukçu değerlerin baskın olduğu doğu kültürlerinde, evlilik sorunlarının bir ürünü olarak somatizasyon belirtilerine rastlanma oranı daha yüksek olabilir (Tutarel ve Kışlak, 1995). Sonuç olarak, evlilik yaşantısındaki mutluluğun, kişinin toplam mutluluğuna, iş ve arkadaşlık ilişkilerindeki doyumdan çok daha fazla katkı sağladığı düşünüldüğünde, evlilik ilişkisindeki sorunların kişilerin psikolojik sağlığı üzerindeki etkileri kaçınılmaz olmaktadır. Literatürde bu konudaki çalışmalara bakıldığında ise, bu etkilerin daha çok kadınlarda ve en çok depresyon, kaygı bozuklukları ve nispeten daha az olmakla beraber somatizasyon belirtileriyle kendini ortaya koyduğu görülmektedir.

2.1.1.2. Evlilik ile İlgili Yurtdışı Çalışmalar

Literatüre bakıldığında, evlilik uyumuna ilişkin bir diğer psikolojik belirti olarak, eşler arasındaki ilişki ve somatizasyon belirtileri incelemektedir. Yapılan bir çalışmada, Lim (2000) tarafından Çinli-Amerikalı ve Çinli-Malezyalı bireylerle incelemeler yapılmış ve kadın ve erkeğin düşük evlilik doyumunun, eşlerin somatizasyon belirtileriyle anlamlı bir ilişkiye sahip olduğu görülmüştür.

(25)

Evliliğin, biyolojik ve psikolojik sağlık üzerinde olumlu yönde etkili olduğu ifade edilse de (Lepowski, 1995) son yıllarda hem doğu hem de batı kültürlerinde yapılmış çalışmalar, evli olmanın ya da olmamanın değil, evlilik ilişkisindeki kalitenin sağlık üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Birmingham ve Jones (2008) tarafından yapılan gözden geçirme çalışmasında, evlilik işlevselliğinin sağlıklı olmayla yakından ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, evliliğin olumsuz boyutları sağlık tutumları ve depresyon üzerinden kendini açığa çıkarırken, kalp-damar sistemindeki, hormonal sistemdeki, bağışıklık sistemindeki, sinir sistemindeki ve duyusal ve diğer fiziksel mekanizmalardaki sorunlarla da doğrudan ilişkilidir. Thomsen ve Gilbert (1998) de yaptıkları bir çalışmada, evlilik ilişkisi ile psikolojik ve fizyolojik sistemlerin yakından ilgili olduğunu göstermişlerdir.

Otuz iki evli çiftin çatışma çözümündeki etkileşimlerinin video görüntüsü ve fizyolojik ölçümlerle kaydedildiği bu çalışmada, nevrotiklik ve olumsuz duygulanımın evlilik doyumuyla tersine bir ilişkiye sahip olduğunu ortaya koymuşlardır. Gottman ve Levenson (1992) ise, evlilikte yaşanan stresin, kanser, kalp hastalıkları ve kronik ağrı gibi rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu ve bu olumsuz sonuçları en fazla kadınların yaşadığını kaydetmiştir (Özgüven, 2001).

Whitton ve Kuryluk (2012), kadınlarda ilişki doyumu ve depresyon arasında erkeklere göre daha güçlü bir ilişki olduğunu belirtirken; Whisman (1999), evlilik doyumsuzluğunun kadınlarda majör depresyon ve travma sonrası stres bozukluğuyla, erkeklerde ise distimiyle ilişkili olduğundan bahseder. Bloch ve arkadaşları (2010), iyi bir ilişkisi olanlara kıyasla kötü bir ilişkiye sahip olan kadınların daha fazla depresif belirtilere sahip olduklarını ve stres düzeylerinin daha yüksek olduğunu kaydetmişlerdir.

Whisman ve arkadaşları (2004), eşlerin kaygı düzeyi yükseldikçe evlilik uyumu puanlarının düştüğünü öne sürmüş ve sosyal kaygı ile evlilik uyumunun ilişkisini ele almışlardır. Ayrıca, evlilik uyumu ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkinin evlilik süresinden etkilendiğini vurgulamış, buna göre, kısa evliliklerin kadınlarda fobik kaygının, erkeklerde depresyonun ana yordayıcılar olduğunu belirtmişlerdir.

(26)

2.1.1.3. Evlilik Uyumu ve Erişkin Bağlanma Modelleri

Erken dönem bağlanma ilişkisinde önemli ve gerekli olmasının yanı sıra yetişkinlik döneminde bağlanmada da birey, stres durumu ile karşılaştığında bağlanma figürüne yakın olmayı istemekte (yakınlık arayışı), bağlanma figürüyle güvenlik aramaktadır (güvenli üs). Ayrıca, kişilerin, bağlanma figürü kişiye içinde bulunduğu çevreyi rahatlıkla ve özgürce keşfetme ihtiyacı devam etmektedir (güvenli üs davranışı) (Sümer & Güngör, 1999).

Berman ve Sperlin (1994), yetişkin bağlanmasını şöyle tanımlamaktadır: “Kişinin kendisine öznel olarak fiziksel ve psikolojik olarak güven ve emniyet sağlayacak özel kişi veya kişilerle yakınlık kurma ve bu yakınlığı devam ettirme için verdiği uğraşlardır”

Bowlby’ın kuramı temel alınarak yapılan araştırmalar da bu kuramı geliştirerek yetişkinlerdeki bağlanma ilişkilerini incelemek amaçlı kullanılmıştır. Yetişkinlikteki bağlanma ile çocukluktaki bağlanma arasında farklılıklar bulunmaktadır. Yetişkin bağlanması eşler arasında gerçekleşir, yetişkin birey hem bakım alan hem bakım verendir, çocukluktaki bağlanma ise çocuk ve anne arasında gerçekleşir, çocuk bakım alan anne ise bakım verendir. En önemli fark ise karşılıklılık konusundadır. Çocukluktaki bağlanma tek taraflı yetişkinlikteki bağlanma ise karşılıklı bağlanmayı içerir. Her iki eşte karşılıklı olarak bakım ve gözetme sağlar. Çocuklukta güvenlik ihtiyacı vardır ve bu tek taraflı olarak anne tarafından karşılanır. Yetişkinlikte bağlanılan kişi benzer yaş grubunda ve cinsel partnerdir. Yetişkinler ve çocukları arasındaki bağlanma stilleri benzerlik taşımaktadır. Bağlanma davranışı kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Ebeveynlerin sosyal ilişkileri ile çocukların yabancılara gösterdiği davranışlar benzerlik taşımaktadır (Bartholomew ve Horowitz, 1994; Sümer ve Güngör, 1999).

Main ve ark. (1985), yarı yapılandırılmış bir görüşme formuyla yetişkinlerin çocukluk hatıraları ve tecrübeleri temelinde Ainsworth’un 1978 yılında ileri sürdüğü üç bağlanma stilinin yetişkinlik dönemi için de uygun olabileceğini göstermişlerdir. Ayrıca Hazan ve Shaver (1987), romantik sevgiyi bağlanma süreci olarak belirtmiş, romantik ilişkilerde inanç ve tutumları doğrultusunda yetişkinlerin, Ainsworth ve arkadaşlarının

(27)

sınıflandırmalarına benzer biçimde gruplandırılabileceğini ortaya koymuşlardır (Sümer, 1999).

Bowlby, yaptığı çalışmalara dayanarak güvenli bağlanmanın sağlıklı gelişime olanak verdiğini, güvensiz bağlanmanın ise çeşitli psikopatolojik rahatsızlıkların yaşanmasında etken olduğunu ortaya koymuştur. Hazan ve Shaver’ın romantik aşkın bağlanma süreciyle ilişkisini ortaya koymak üzere yaptığı ‘’Romantic Love Conceptualized as an Attachment Process’’ araştırması da Bowlby’ın görüşlerini desteklemektedir (Hazan ve Shaver, 1987).

Güvenli bağlanma: Güvenli bağlanan kişiler başkalarıyla yakınlaşmaktan

rahatsızlık duymaz, terk edilip zarar görmekten yoğun bir biçimde endişe etmezler. Sosyal ilişkilerinde; yapıcı tutum sergileme ve sorunlara çözüm bulma eğilimindedirler (Hazan & Shaver, 1987). Hayat problemlerine karşı iyimser ve yapıcı tavır içerisindedirler. Başkalarından desek alma ve yardım isteme davranışında bulunurlar. Eşleriyle çok daha etkili bir biçimde yakınlık kurarlar. Kendilerine ve eşlerine karşı güven duyarlar.

Kaygılı/ kararsız bağlanma: Kaygılı bağlanmanın kökenlerinin açıklanmasında

hoşgörülü olmayan ebeveynle iletişim, anlayışsız anneye sahip olma, babaların soğuk algılanması, bakım sağlamaması ve güvenilir olmaması en güçlü etkenler olarak belirlenmiştir (Hazan & Shaver, 1987). Kişi sevdiklerinin kendisini yeterince sevdiğinden bir türlü emin olamaz. Partnerinin yeterince kendisine düşkün olamamasından yakınır. Sürekli sevdiğini yitirmekten endişe eder. Sevdiklerinden uzak kalmaya katlanamadığından sevdiği kimsenin telefonunu yeterince hızlı açmaması bile bir kriz nedeni olabilir. Devamlı yakınlık arama ihtiyacı içerisinde olan kaygılı kararsız bağlanmaya sahip kişiler eşleriyle yaşadıkları olumsuz yaşantıları daha çok abartmakta, sorun çözümünde duygusal yolları tercih etmekte ve sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hal alarak abartmaktadırlar. Güvenli bir duruma kişileri kendisine bağlı tutarak ulaşmaya çalışmaktadırlar. Yüksek oranda sahiplenme ve kıskançlık davranışları sergilemektedirler. Diğer bağlanma stillerine göre daha fazla psikolojik şikâyet göstermektedirler.

(28)

Kaçıngan bağlanma: Kaçınan bireyler annelerini saygısız, reddedici, olumsuz

eleştiren; babalarını ise adaletsiz bireyler olarak görmektedirler (Hazan & Shaver, 1987). Kaçınan bağlanma stiline sahip birey partnerinin kendisine olan düşkünlüğünden rahatsız olur. Kaygılı –kararsız bağlanma stiline sahip kişilere göre daha az kıskançlık yaşamaktadırlar. Diğer bağlanma stillerine göre kaçınan bireyler daha öfkeli, saldırgan bir tutum içerisindedirler. Yaşamı ya hep ya hiç şeklinde düşünen, ani çıkışlar gösteren, her durumu kendilerine yönelik bir tehdit ve saldırı olarak algılayan kaçınan bağlanma stiline sahip kişiler kendileri dışındaki herkesten kendilerine zarar geleceği beklentisi içindedirler. Kaçınma tipi bağlanmanın odağında savunma duygusu bulunmaktadır (Hazan & Shaver, 1987).

Bartholomew’in Dörtlü Bağlanma Modeli: Ainsworth, Hazan ve Shaver’ın

çalışmalarının ardından Bartholomew ve Horowitz’ de 1991 yılında yetişkin bağlanmasını açıklamak için kendilik ve başkaları modelinin olumlu ya da olumsuz olmasına göre dörtlü bağlanma stilini geliştirmişlerdir.

Bartholomew ve Horowitz’in, tanımladığı yukarıdaki dörtlü bağlanma stilindeki güvenli bağlanma stili Hazan ve Shaver’ın modeline benzer nitelikler taşımaktadır. Saplantılı bağlanma stili de kaygılı/kararsız bağlanma stiline eşdeğerdir. Kaçınan bağlanma stili ise dörtlü bağlanma stilinde korkulu ve kayıtsız olmak üzere ikiye ayrılarak genişletilmiştir (Sümer ve ark, 2005).

Sümer ve arkadaşları (2005) tarafından, dörtlü bağlanma modelinin Türk örneklemi üzerinde geçerlik ve güvenirliğini ortaya koyacak bir çalışma yapılmış, batı örneklemine benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Dört bağlanma stilinin, kişilerin her bir çalışan model üzerinde nereye denk düştüğüyle ilişkili olarak az ya da çok uydukları birer model oldukları düşünülmektedir.

(29)

Kendilik Modeli Olumlu Olumsuz Başkaları Modeli Olumlu GÜVENLİ

Yakın ilişkiler kurma konusunda özerk ve rahat

SAPLANTILI İlişkilerde takıntılı

Olumsuz

KAYITSIZ

Yakınlığa karşı kayıtsızlık ve karşıt bağımlılık

KORKULU

Sosyal açıdan kaçınan ve yakınlıktan korkan

Şekil 1. Dörtlü Bağlanma Modeli Barthomolew ve Horowitz’ den uyarlanmıştır (1991).

Dörtlü bağlanma modeline göre erişkinlik bağlanma stilleri aşağıdaki biçimde özetlenmektedir:

Güvenli bağlanma: Olumlu kendilik ve olumlu başkaları modelini

içermektedir. Kendilerini sevilmeye değer, başkalarını da güvenilir, ulaşılabilir olarak algılarlar. Bartholomew ve Horowitz (1991), güvenli bağlanma stiline sahip yetişkinlerin olumlu kendilik imgelerini korumak için başkalarının onayına daha az ihtiyaç duyduklarını, bu konuda daha az endişe yaşadıklarını ve başkalarıyla sıkıntısız bir biçimde yakınlık kurmalarının yanında özerk olmayı da başarabildiklerini belirtmişlerdir. Duygularını açık bir biçimde ifade ederler, çatışmalardan kaçınmak yerine onlara çözüm üretirler. Başkalarıyla kolay bir biçimde yakınlık kurarlar ve devam ettirirler.

Saplantılı Bağlanma: Olumsuz kendilik ve olumlu başkaları modelinin

birleşimine karşılık gelmektedir. Kendini değersiz, başkalarını sevilmeye değer, olumlu görme eğilimindedirler. Bu yüzden başkalarının onay ve kabulünü almaya çalışırlar. Saplantılı bağlanma gösterenlerin kaçınmaları ve değersizlik duyguları, oldukça yüksek seviyededir. Bunun nedeni ise bağımlı kişilik özelliklerinden dolayı diğerlerini memnun etmek adına çok fazla çaba sarf etmeleridir. İnsanlar ile yakın ilişkiler kurmak isterler ancak adeta yapışkan düzeyde bir ilişki kurmak istediklerinden kişileri kendilerinden uzaklaştırırlar. Birlikte oldukları eşlerine yoğun öfke, saplantı ve kıskançlık hissederler (Sümer & Güngör, 1999).

(30)

Kayıtsız Bağlanma: Kayıtsız bağlanma stilinde sahip kişilerde olumlu kendilik

ve olumsuz başkaları modeli görülür. Diğerlerine güvenmek yerine kendilerine güvenirler. Kayıtsız bağlanma stilindeki kişiler reddedilmemek ve umutsuzluğa uğramamak için yakın ilişkilerden uzak durmakta, böylelikle güçlü ve bağımsız olmaya çabalayarak kendilik algılarını sürdürmek ettirmek istemektedirler (Çalışır, 2009). Kişi, başkalarıyla yakınlık kurmanın değerini yok sayar ve kendi öz değerini yüksek tutma eğilimi gösterirler (Sümer & Güngör, 1999).

Korkulu Bağlanma: Korkulu bağlanma stiline sahip bireyler olumsuz kendilik

ve olumsuz başkaları modeli ile tanımlanmaktadır. Belirgin özellikleri çekingen, girişimci olmayan, kaygılı olmalarıdır (Bartholomew & Horowitz, 1991). Başkalarını da güvenilmez bulurlar ve destek vermeye isteksiz görürler. Yakın ilişkiler kurmak istemelerine rağmen reddedilme endişesiyle korkar ve romantik ilişkiler kurmaktan kaçınırlar (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Bu kişiler ya aşırı reddedici bağlanma figürlerine sahiptirler ya da herhangi bir bağlanma figürünün bulunmayışından bu stili edinmişlerdir (Soygüt, 2004).

2.2. Merhamet (yurtiçi ve yurtdışı çalışmalar olarak ayrılmalı)

Merhamet ilk yazılı tabletlerden, modern edebiyatımıza ; ‘Şefkat ve Merhamette güneş gibi ol’ diyen Mevlana’dan, onu insan varoluşunun temeli olarak belirten Fyodor Dostoyevski’ye ,’Sevgi ve merhamet lüks değildir, bir gerekliliktir’ diyen Dalai Lama’dan, Aristo’ya, Sokrates’e kadar bütün kültürlerde ve dinlerde hep yüce bir duygu, büyük bir erdem olarak tanımlanmıştır.

Modern zamanda merhamet ‘sıradan insanlar’, ‘yalnız bir kadın ‘gibi filmlerinde olduğu gibi edebi yapıtlarda ve incelenerek nüfuzunu artıran bir kavram olmaya devam etmiştir. Örneğin Halit ziya Uşaklıgil’in eserlerinde okuyucunun merhametine dokunulmak istendiği çok açıktır. Aynı zamanda yazarın merhametini de okuyucu hisseder. Kitaba adını veren Onu Beklerken adlı hikâyede Çad Çölü’nün kıyılarından, Bornu uluslarından on altı yaşında kaçırılıp getirilen bir köle kızın hazin ölümü anlatılır. Annesinden, babasından ve eşinden koparılmış olan bu zavallı kızın yaşadığı konaktaki kalabalığa rağmen hissettiği yalnızlık ve zavallılık duygusu yazar tarafından okuyucunun vicdanını etkiler biçimde aktarılır. Bunun için özellikle kızın zavallılığı ve

(31)

güçsüzlüğü vurgulanır. Bu güçsüzlük içinde bulunduğu durumu daha büyük bir trajediye dönüştürmektedir.

Psikoloji biliminde ise merhamet uzun yıllar ihmal edilmiş; yakınlık davranışı, prososyal davranış, bağlanma, empati, alturizm gibi benzer kavramlar altında incelenmiştir. (Gilbert,2005). Kavramın psikolojide geç yer bulmasının; kompleks bir yapı olması, empati gibi kavramlar adı altında zaten çalışıldığının düşünülmesi, ölçümünün zor olması gibi nedenlere bağlanabileceği belirtilmektedir. Özellikle yardım mesleklerinde görülen merhamet yorgunluğunun ortak bir sorun haline gelmesi merhametle ilgili çalışmalara eğilimin artmasını sağlamış (Keidel, 2002), merhametin doğası ve fonksiyonları psikolojik bir kavram olarak da incelenmeye başlanmıştır. (Gilbert,2005). Ayrıca son yıllarda psikopatolojilere odaklanmak yerine; iyi oluşa ve psikolojik güçlülüğe odaklanmaya kayan yeni yönelim de bu konudaki çalışmaları hızlandırmıştır (Seligman, Steen, Park & Peterson, 2005).

Budizm psikolojisinde merhamet kavramı çekirdek bir role sahiptir ve sıklıkla merhametin iyileştirici gücüne vurgu yapılır. Ayrıca, Sprecher ve Fehr’in (2005) çalışmalarında merhamet ‘merhametli(duyarlı) sevgi’ olarak kavramsallaştırılmıştır. Merhametli (duyarlı) sevgi, diğer insanları sıkıntılı ve ihtiyaç duydukları zamanlarında desteklemeye yönelik, davranışsal, bilişsel ve duygusal bir tutum olarak belirtilmiştir. Duygusal ve soyut yönün öne çıkarılması için ‘duyarlı sevgi ‘ kavramını seçtiklerini belirten yazarlar, aslında ölçeklerinin ‘alturistik sevgi ‘ ya da ‘merhamet ölçeği ‘ olarak da adlandırılabileceğini bildirmişlerdir.

Kemal Sayar merhameti şu cümlelerle ifade etmektedir;

“Merhamet sahibiysem benim değil senin yaşadığın şeydir beni etkileyen, beni duygulandıran senin yaşantılarındır. Acın bana kendi acımı hatırlattığı için ağlıyor değilim. Evet, başkaları kendi acılarını anlatırken sıklıkla kendi acılarımızı hatırlarız, benzeri bir acıyı bizimde yaşadığımızı anlatarak onları teselli etmeyi deneriz. Bizim hikâyemiz belki diğer insanla bağ kurmamıza yardım eder, ama merhametin hüneri onun derdine odaklanabilmektir. Merhamet sahipleri diğerinin yaşadığı ıstırabın ne kadar acı verici olduğunu tahayyül edebilen insanlardır. Merhamet sahipleri, ötekinin acısı ile acı duyan ve onun ıstırabını dindirmeye soyunan soylulardır.”

(32)

Wang (2005) araştırmaları sonucunda merhamet ile ilgili anlayışını şu şekilde ifade etmiştir:

“Merhamet, hepimizin aslında tek olduğumuz ve birbirimizle bağlantılı olduğumuz gerçekliğine dayanan bir duygudur. Pek çoğumuz için merhamet, sevdiğimiz kişilere karşı deneyimlediğimiz bir duygu olsa da daha geniş anlamda hepimizin tek olduğu bilincinden doğar. Bu noktadan itibaren; ‘senden farklı olarak ben’ düşüncesi daha anlamsız hale gelir. Bir an için verme ve almanın yönünü kaybettiği bir gerçekliği paylaşırız.”

Bir diğer deyişle, iki insan arasında şefkat bağı varsa, acı çekenin farkında olunuyorsa, bu farkındalık gözleyen kişide negatif bir etki oluşturuyorsa ve gözlemci bu acıyı gidermek için motivasyona sahipse merhamet duygusu ortaya çıkmaktadır. Sıkıntıyı gidermek için harekete geçmeyi sağlayan motivasyon merhametin temel noktasını oluşturur ve kavramı motivasyonel bileşene sahip olmayan duygusal bulaşma ve temsili üzüntü gibi benzerlerinden ayırmaktadır.

Merhametin birisine acımak anlamının ötesinde genellikle acımayı başkasının sıkıntısına karşı farkındalık durumu içerdiği için merhamete çok yakın bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Başkasına acımaktan farklı olarak, merhamet duygusunun acımada karşıdakine tenezzül etme lütfetme, birisine ahlaki ve psikolojik olarak yüksekten bakma tutumunun ötesinde olduğu düşünülmektedir. Acımak acı çeken adına pozitif bir katılım içermeyebilir; fakat merhamet ise içerisinde karşındakine yoğun bir ilgiyi ve saygıyı barındırmaktadır.

Rogers: ’Danışanınızın dünyasını, kendinizinkiymiş gibi hissedebiliyorsanız ancak sizin olmadığının da farkındaysanız, işte bu empatidir, ve terapi için hayati öneme sahiptir ‘demektedir. Miller’e göre Empati merhametle yakından bağlantılıdır. Merhamet için de başkalarının bakış açısını anlamamız gerekir. Ancak merhamet, başkalarıyla daha güçlü bir özdeşim duygusu içermektedir. Merhametin temelinde hepimizin birbirimizle derin bir bağlantı içerisinde olduğumuz anlayışı yatmaktadır. Bu bağlantı sayesinde diğer insanların da bizim gibi acıdan kurtulmayı ve mutluluğa ulaşmayı istediğini fark ederiz. Bunu kendi ailemiz ve arkadaşlarımız için hissettiğimiz

(33)

gibi coğrafi ve duygusal olarak bizden uzakta olan insanlar için de hissedebiliriz (Rogers, 1961).

Yapılan bir ankette çok az Amerikan toplumun merhametli bireylerden oluştuğuna inanmakta, büyük çoğunluğu ise ben-merkezci olduğunu düşünmektedir. Amerika’da yapılan bir ankette katılımcıların yüzde yetmiş beşi başkalarına yardım etmenin çok önemli olduğunu düşünmekte ancak böyle düşünenlerin yüzde 65’i, bunu davranışlarına yansıtmamaktadır.

Wuthnow’a (1991) göre merhametin hem bencil hem de başkaları odaklı nedenleri vardır. Bencil nedenler, yalnız hissetmemek, sosyal olarak tanınmayı sağlamak, (s. 75), Fakat Wuthnow her durumda bu faydaların önceden hesaplanarak merhametli davranışlarda bulunulmadığını bazen insanların sadece yardım etmek için öyle davrandıklarını bunun dürtüsel olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda başkalarına yardım etmenin bireyciliğin tam tersi olmadığını da iddia etmektedir.

Ancak Wuthnow (1991) merhametin sadece bencil nedenlere bağlanamayacağını belirtmektedir ve eserinde Janet’in ağzından bunu şöyle ifade etmektedir: “Sonuçta kişinin kendine fayda sağlayan kazançları olsa da, bu bir taşla iki kuş vurmak demektir ve iyi bir alışveriştir.”

Merhametin kuramsal çerçeveler bakımından ele alınmasında Oyun Teorisi bakımından incelendiği görülmektedir. Bu doğrultuda ele alınan kavramın değerlendirildiği metaforda, mahkûm oyununa göre; iki zanlı kimseyle görüştürülmedikleri iki ayrı hücreye hapsedilir. İkisinden birisi büyük bir suç işlemekle suçlanmaktadır ama yeterli kanıt bulunmamaktadır. En az birisinin itirafı olmadan bunlardan birisini mahkûm etmek imkânsız olacaktır; fakat beklenmedik bir durum ortaya çıkar ve her iki zanlı da suçu kendisinin işlediğini söyler. Bu sonuca göre her ikisi de alturistik davranmış ve karşıdakini düşünerek kendisini ele vermiştir; ancak şerif akıllı ve zeki birisidir. Her iki mahkûmla ayrı ayrı anlaşma yapar ve ‘Eğer siz suçu kendinizin işlediğini söylerseniz ve diğeri söylemezse siz serbest kalacaksınız, diğeriniz ise 10 yıl hapis cezasına çarptırılacak. Eğer o itirafta bulunur ve siz bulunmazsanız, bu sefer o serbest kalacak, siz de 10 yıl hapis cezası alacaksınız. Eğer ikiniz de itiraf etmezseniz, ikiniz de sadece birer yıl hapis yatacak ve kurtulacaksınız.‘ Zanlıların

(34)

birbirilerinin ne diyeceğini bilme imkânları yoktur. Bu durumda her bir mahkûm kendilerine odaklanır; fakat son derece akıllı davranmışlardır. Her biri rasyonel bir seçim yaparak suçlarını itiraf etmişlerdir. İtiraf etmezlerse diğerinin seçimine göre ya 10 yıl ya da 1 yıl hapis alacaklardı, yani ortalama 5,5 yıl hapis cezasına çarptırılacaktır. İtiraf ederlerse diğerinin seçimine göre ya 5 yıl ya da serbest kalacaklardır ve cezaları ortalama 2,5 yıl olacaktır. Bu yüzden ortalama ceza süresinin en az olan seçeneği tercih etmişlerdir. Bu açıdan ele alındığında ise alturizmin altında da bencilliğin olduğunu gösteren bir örnek olarak kabul edilmektedir.

Merhamet kavramına ilişkin bir diğer görüş ise Wuthnow’un (1991) uyguladığı ankette belirtilmiştir. Çalışmada, insanlara yardım etmenin çok önemli olduğunu düşünen yüzde yetmiş beşlik bir çoğunluğa rağmen, merhamet toplumun büyük kesiminde pek de alışılmadık bir şey olarak kabul edilmektedir. Çoğu kişi insanın temelde merhametli olduğunu ve başkalarının ihtiyaçlarına odaklanmak yerine, bencil olduğunu düşünmektedir. Kişiler merhametli davranmaları halinde normların dışında hareket ettiklerini düşünebilmektedir.

2.2.1.Özmerhamet Kavramı

Özmerhamet kavramı, Gilbert (2009) tarafından kişilerin bağlanma ve yakınlık kurma süreçleri ile ilişkili olan ve değişim ve gelişim gösteren bir kapasite olarak tanımlanmıştır. Kişilerin yakınlık kurma ihtiyacı ve bakım veren tarafından yatıştırılma isteği, dünyaya ilişkin güvenli bir algı oluşmasına yol açmaktadır. Her memeli canlının hayatta kalması için arkadaşlık ve samimiyet ihtiyacı olduğu öne sürülmektedir (Gilbert, 2009). Bireyler için tehdit içeren ve stresli bir durum karşısında işbirliği içerisinde oldukları bir grubun içerisinde yer alarak kendilerini daha güvende hissetmeleri ihtiyacı nesilden nesle aktarılarak günümüzde de hala varlığını sürdürmektedir. Güvenli bağlanma ve aidiyet duygusunun bakım veren ve bağlanma figürü tarafından algılanan güvenlik hissi ve değerli hissetme durumu kişilerin mutlu hissetmesine, depresyon ve anksiyete belirtilerini azaltmaya yardımcıdır (Gilbert, 2009; Mikulincer & Shaver, 2007). Bu sebeple, güvenli çevrede yetişen bireylerin daha destekleyici ve doğru ilişkiler kurduğu ve diğer insanlara ilişkin daha ilgili ve merhametli olabildikleri görülmüştür. Karşıt olarak, güvensiz, tehdit içeren ve stresli ortamda yetişen bireylerin

(35)

kendilerini yatıştırma becerileri bakımından yetersiz olmaları sebebiyle merhamete ilişkin içselleştirilmiş deneyimlerden yoksun olabildikleri düşünülmektedir (Gilbert & Procter, 2006). Araştırmalarda, kişilerin özmerhamet algısının bağlanma figürü ile ilişkilerle ve erken dönem çocukluk etkileşimleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Özmerhametin eksik olduğu bireylerin daha eleştirel ebeveynlerinin ve/veya bakım verenlerinin olduğu veya çatışmanın söz konusu olduğu ailelerde yetiştikleri ve bu sebeple güvensiz bağlanma geliştirdikleri görülmüştür. Bu durum yüksek özmerhamet geliştiren kişiler için de tam tersi şekilde seyreder.

Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler için kendileri hakkında olumlu ve diğerleri hakkında olumlu tutum ve algının söz konusu olması neticesinde, başkalarına ve kendilerine ilişkin merhamet duygusunun gelişmiş olduğu öne sürülmektedir. Özmerhameti ele alan kuramsal yaklaşımların, kişilerin iyi oluşları ile özmerhametin ilişkili olduğunu ve iyi oluşları üzerinde etkisi olan süreçlerin neler olduğu kuramsal yaklaşımlara bağlı olarak farklılık gösterdiği görülmektedir (Wei ve ark, 2011).

2.2.2. Özmerhamet (Self-Compassion) ve Danışmanlık Teorileri

Özmerhamet kavramının öznel iyi oluş ile ilişkisi ele alındığında, teorik danışmanlık kuram ve yaklaşımları açısından değerlendirilen bir kavram olarak ele alnmaktadır. Özmerhamet kavramı bireylerin acı çekmesi ile ilişkili olmasından ötürü eşsiz niteliktedir ve bu yüzden sağaltıcı kuram ve müdahalelere konu olan bir kavramdır. Kuramsal yaklaşımlar çerçevesinde, özmerhamet kavramının ele alındığı başlıca gelen yaklaşımlar, psikoanalitik, humanistik, bilişsel ve davranışçı yaklaşımlar olarak belirtilmiştir.

2.2.2.1. Psikodinamik Yaklaşımlar

Psikodinamik açıdan ele alındığında, erken dönem bağlanma deneyimlerinin ve nesne ilişkilerinin özmerhamet üzerinde etkili olduğu öne sürülmüştür. Bu yaklaşıma ilişkin görüşlerini bildiren Winnicott (1971), potansiyel boşluk (Potential Space) kavramıyla nesne ilişkilerini ele aldığı çalışmada, kişilerin kendisi ve öteki hakkındaki farkındalığı ve ayrışmasıyla birlikte özmerhametin geliştiğini ifade etmiştir. Kişilerin gerçek ve gerçek olmayan ayrımına vardığı, bakım veren ile kurduğu sembiyotik

(36)

ilişkinin sonrasında öteki kavramına ilişkin ayrımın farkına varması ile dünya hakkında fikirleri oluşmaya başlamaktadır. Farkındalığın ortaya çıkması sonrasında, kişiler için “ben” ve “ben değil” algısı oluşmaya başlar ve buna yönelik tutumlar geliştirir. Çocuk için “ben” ve “ben değil” ayrımının farkına varması nezaket ve tüm insanlığa dair farkındalık sağlayan bir durumdur. Ben ve öteki arasındaki boşluğun bu anlamda önemli bir katkısı olduğu düşünülmektedir (Ogden, 1990). Birbirleriyle değiştirilebilir olarak kullanılan özmerhamet ve empati kavramlarının kişilerin farkına vardıkları potansiyel boşluk ile bir başkasıymış gibi düşünmesi ve ona yönelik duygudaşlık deneyimlemesini kapsayan ifadelerdir.

2.2.2.2. Bilişsel Davranışçı Yaklaşımlar

Bilişsel ve davranışçı yaklaşımlar çerçevesinde özmerhamet kavramının incelenmesi Bandura’nın “Sosyal Öğrenme Kuramı” kapsamında ele alınmaktadır. Bandura, kişilerin öğrenmesinin sosyal ortamdan aldıkları bilgiler ve modelleme ile mümkün olduğu ve davranışların pekiştirilmesi ile öğrenmenin gerçekleştiği şeklindedir. Bireyler bakım verenleri aracılıyla kendileri ve dünya hakkında düşünceler oluşturmaya başlar ve çevresindeki diğer insanların bireyin davranışlarını pekiştirmesiyle kendi sahip olduğu yeterliliklerin farkında olmaya başlar (Bandura, 1976). Bu doğrultuda gelişen özyeterlilik algısının kişilerin neleri başarıp başaramayacağına ilişkin çıkarımları beraberinde getirdiği düşünülmektedir. Özmerhamet kavramı ele alındığında ise, kişilerin çevresinden aldığı dönütler ve davranışları modellemesiyle bu becerinin gelişip gelişmeme durumu söz konusu olabilmektedir. Güvenli bağlanan ve çevresindeki diğer insanlardan pekiştirici ve olumlu geri bildirilmler alan bireylerin diğerinin hatalarını anlama, empati kurma ve merhamet duygusunu geliştirmeye yönelik daha elverişli koşullara sahip olabileceği düşünülmektedir (Neff, 2008).

2.2.2.3. Humanistik Yaklaşım

Danışmanlıkta, özmerhamet algısına ilişkin en kapsamlı görüşleri sunan yaklaşımın humanistik kuram olduğu öne sürülmektedir (Rogers, 1961). Rogers (1961) tarafından ortaya atılan “Koşulsuz Olumlu Saygı (Unconditional Positive Regard)” kavramının özmerhamet için önemli bir zemin oluşturduğu öne sürülmektedir. Diğerlerine yönelik koşulsuz saygı ve olumlu tutumların kişileri olduğu gibi kabul

Şekil

Şekil 1. Dörtlü Bağlanma Modeli Barthomolew ve Horowitz’ den uyarlanmıştır (1991).
Tablo 1. Demografik Değişkenlerin Betimleyici İstatistikleri  Demografik Değişkenler (N=304)  N  %  Cinsiyet  Kadın  167  54,9  Erkek  137  45,1  Toplam  304  100,0  Yaş  18-24  24  7,9  24-30  61  20,1  30 ve üzeri  219  72,0  Toplam  304  100,0
Tablo 2. Cinsiyet Değişkenine Göre Evlilik Doyumu ve Merhamet Alt Boyutları  Puanlarının Karşılaştırılması  Araştırma Değişkenleri  (N=304)  Cinsiyet  N  Ort
Tablo 3. Çocuk Sahibi Olma Değişkenine Göre Evlilik Doyumu ve Merhamet Alt  Boyutları Puanlarının Karşılaştırılması
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ölçüt ve yordayıcı değişkenler arasındaki ilişkiler ile ilgili bulgular Analizi yapılan bağımsız değişkenler (problemli internet kullanımı ve alek- sitimi) arasında ve

Araştırmanın amacı, KKTC’de yaşayan evli bireylerin evliliklerinde yaşadıkları çatışmalar, çatışma çözüm stilleri ve evlilik doyumları arasında bir ilişki olup

The Hermite–Hadamard inequality ( 2 ) is established for the classical integral, fractional integrals, conformable fractional integrals and most recently for generalized

 Çalışmada, doyum, uzlaşım ve görüş birliği birlikte yaşam doyumu ile anlamlı bir ilişkiye sahiptir. Uzlaşım, doyum ve görüş birliğine göre yaşam

Diğer bir ifadeyle, hem bağlanma kaygısının hem de bağlanma kaçınmasının bireyin ve/veya eşinin evlilik gücünü düşürmesi; bireyin ve/veya eşinin düşük

Çalışmanın örneklemi 437 evli birey ile online anket üzerinden tamamlanmıştır. Araştırmanın bulgularına bakıldığında çeşitli bilgiler saptanmıştır.

Evlilik hayatında eşler arasındaki iletişim becerisi de eşlerin birbirine uyum sağlamasında ve dolayısıyla evlilik uyumunda önemli bir özelliktir.. İletişim aynı

Bu durum 4-6 saat kendisinin bir günde internet kullanımı olan evli bireylerin 1-3 saat ( =1,634) kendisinin bir günde internet kullanım süresi olan evli