• Sonuç bulunamadı

Urfalı Hattat Behçet Arabî ve Eserlerinden Örnekler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Urfalı Hattat Behçet Arabî ve Eserlerinden Örnekler"

Copied!
37
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

İSLÂM TARİHİ VE MEDENİYETİNDE

ŞANLIURFA

II

Editörler

Prof. Dr. Kasım Şulul

Yrd. Doç. Dr. Ömer Sabuncu

(2)

2

İSLÂM TARİHİ VE MEDENİYETİNDE

ŞANLIURFA

II

Editörler

Prof. Dr. Kasım Şulul

Yrd. Doç. Dr. Ömer Sabuncu

(3)

3

Bu eser, Urfa’ya yerleşen ve Urfa’da vefat eden ashaptan: -Peygamber

Efendimizin (a.s.) vahiy kâtibi: Hanzaletü’l-Kâtib” ve “el-Kâtib” diye

anılan-Hanzale b. er-Rebî’ et-Temîmî (r.a.) ve ‘Adî b. ‘Umeyra el-Kindî (r.a.) aziz

hatıralarına ithaf edilmiştir.

(4)

4

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları No: 2 – Bilim 2.

İslâm Tarihi ve Medeniyetinde Şanlıurfa Sempozyumu Tebliğleri: -I- ISBN: 978-975-8168-20-9

Takım Numarası: 978-975-8165-18-6 Mizanpaj: Gelişim Ofset - Şanlıurfa Kapak: Gelişim Ofset - Şanlıurfa

Baskı: Semih Ofset Matbaacılık - Ankara Ankara, Mart 2016

(5)

5

I. ULUSLAR ARASI

İSLÂM TARİHİ VE MEDENİYETİNDE

ŞANLIURFA

SEMPOZYUMU (25-27 Mart 2016)

TEBLİĞLER -II-

(6)

6

İÇİNDEKİLER

Onuncu Bölüm

Urfa’da Tasavvuf -I-

1. Urfa Kültür ve Medeniyet Tarihinde Tasavvuf ve Tarikatların Rolü (Ali Tenik)

2. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin (1193-1242/1779-1827) Urfa ile Olan Münasebetleri (Abdulvahap Yıldız)

3. Urfa’da Şeyh Mesud Dede Horasanî (XII. yüzyılın ortaları) Zaviyesi (Ali Kozan)

4. Evliya Çelebi (1611-1682) Seyahatnamesinde Urfa’da Tasavvuf (M. Askeri Küçükkaya)

On Birinci Bölüm Urfa’da Tasavvuf -II-

1. Kolonizatör Türk Dervişlerinden Şeyh Mesut Horasani (XII. Yüzyılın Ortaları) Zaviyesi ve Urfa’daki Yeri (Mustafa Hakkı Ertan)

2. İslâm Medeniyetinin Tasavvuf Vadisinde Şiir Söyleyen Üç Urfalı Şairin (Şeyh Saffet, Şair Abdi ve Fehim) Birer Gazellerinin Kısa Tahlili ve Hatırladıklarımız (Mehmet Emin Ertan) 3. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Urfa Mevlevîhânesi’nin Tamir ve Restorasyonu Çalışmaları

(1859-1973) (Bilal Yıldız)

4. Mehmet Akif İnan’ın (1940-2000) Hayatında ve Eserlerinde Tasavvuf (İbrahim Baz)

On İkinci Bölüm Urfa’da Vakıflar

1. Vakfiyeler Işığında Osmanlı Dönemi Şanlıurfa Camilerinde Vakıf Hizmetleri (Mehmet Memiş)

2. Urfa’da Vakıf Kitaplar Üzerine Bir Değerlendirme (Mehmet Kurtoğlu - Enver Karakeçili)

3. 19. Yüzyılda Urfa’da Haremeyn Vakıfları (Bahattin Turgut)

4. Kanuni Sultan Süleyman’ın (900-974/1494-1566) Bozova’daki (Şanlıurfa) Vakıfları (Ziya Kazıcı)

5. Suruç Kazasında Kürkçüzâde Ahmed Bîcân Efendi Câmii ve 1304/1887 Tarihli Vakfiyesi (Yasin Taş)

On Üçüncü Bölüm Urfa’da Mimari

1. Urfa Ulu Cami (Mustafa Güler)

2. Urfa Yusuf Paşa Camii Haziresindeki Mezar Taşları (Gül Güler)

3. Mahmutoğlu Kulesi Yapının Tarihçesi ve Mimari Özellikleri (Seydi Yüzgül) 4. Parmaksız Evi (Muhammed Osman Kazaz)

On Dördüncü Bölüm Urfa’da Eğitim-Öğretim

1. Osmanlı Devleti’nde Rüştiye Mekteplerinin Açılması ve Urfa Rüştiye Mektepleri (İlhan Palalı)

2. Urfa’da Modern Bir Eğitim Kurumu: Urfa İdadi Mektebi (Yurdal Demirel)

3. Şanlıurfa’nın İslâmî Hayatında Kadın Hocaların Rolü ve Çocukların Dinî Eğitimi (Zehra Öztürk)

On Beşinci Bölüm

Urfa’da Sanat ve Edebiyat -I-

1. Bir Osmanlı Şairi Urfalı Nâbî (1052-1124/1642-1712) ve Toprağa Verdiği Mana (Gülcan Abbasoğulları)

(7)

7

2. Urfalı Abdi (1857-1941) Divan’ında Allah, Muhammed ve Ehl-İ Beyt Sevgisi (Nuran Altuner)

3. Divan Edebiyatı Kaynağı Olarak Şanlıurfa Yusuf Paşa Haziresinde Bulunan Mezar Taşı Kitabelerindeki Şiirler (Hikmet Atik)

4. Dünya Görüşünden Estetiğe Akif İnan (1940-2000) Şiiri (Münire Kevser Baş)

On Altıncı Bölüm

Urfa’da Sanat ve Edebiyat -II-

1. Urfalı Hattatlar (Abubekir Avni Dörtbudak)

2. Urfalı Hattat Behçet Arabî ve Eserlerinden Örnekler (Ömer Sabuncu)

On Yedinci Bölüm

Urfa’da Sanat ve Edebiyat -III-

1. Tarihten Günümüze Urfa’da Müzik Enstrümanları ve Kullanım Alanları (Hüseyin Akpınar) 2. Şanlıurfa Türküleri ile Klasik Türk Edebiyatının Müşterekleri (Mehmet Veysi Dörtbudak)

On Sekizinci Bölüm

Tarihte Urfa’nın İlçeleri -I-

1. D. S. Rice’ın “Hayât-ı Harrânî (501-581), Mescidi, Zâviyesi ve Türbesi” Başlıklı Makalesi (Kasım Şulul)

2. Hayât-ı Haranî’nin Hayatı, Kerametleri ve Bazı Hikmetli Sözleri (Ahmet Aslan)

3. Harran’a Arap Nüfusunun Yerleşmesi ve Meseller Örnekliğinde Arapçanın Harran Lehçesinin Dilsel Özellikleri (Abdülhakim Önel).

4. Eski Bir Kent Ra’sü’l-Ayn (Osmanlı Dönemine Kadar) (Abdulbaki Bozkurt) 5. Birecik’te Uluslararası Krize Dönüşen Bir İhtida Hadisesi (İhsan Burak Birecikli)

On Dokuzuncu Bölüm Tarihte Urfa’nın İlçeleri -II-

1. İslâm Tarihinde Suruç Uleması (Taner Hafızoğlu)

2. Mısır’da Suruçlu Bir Âlim: Ebü’l-Abbas es-Surucî (Şakir Gözütok) 3. Urfalı Bir Hadis Âlimi: Muhammed b. Ali es-Surucî (Şeyma Tanrıverdi) 4. Ortaçağ’da Bir Şehir: Suruç (Efe Durmuş)

(8)

380

Urfalı Hattat Behçet Arabî ve

Eserlerinden Örnekler

Ömer Sabuncu*

Giriş

Hat sanatı, Arap harflerinden doğarak İslâm medeniyetinde müstakil ve olağan üstü bir mevki kazanan güzel yazı sanatıdır. Bu tebliğde Şanlıurfalı hattat Behçet Arabî’nin tanıtılmaya çalışılacak ve eserlerinden örnekler verilecektir.

Konumuza başlarken hüsn-i hat kavramına kısaca değinmenin faydalı olacağını düşünüyoruz.

Hüsn-i hat: Kelime ve Terim Anlamları

“Yazmak, çizmek; kazmak; alâmet koymak” anlamlarındaki Arapça hatt mastarından türeyen ve “yazı, çizgi; çığır, yol” gibi manalara gelen hat kelimesi terim olarak “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp güzel bir şekilde yazma sanatı (hüsnü’l-hat, hüsn-i hat)” anlamında kullanılmıştır.

Kaynaklarda genellikle “cismanî aletlerle meydana getirilen ruhanî bir hendesedir” şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış çerçevesinde yüzyıllar boyunca gelişerek süre gelmiştir.

İslâm dinini kabul eden hemen hemen bütün kavimlerin dinî bir gayretle benimsediği Arap yazısı, hicretten birkaç asır sonra İslâm ümmetinin ortak değeri haline gelmiş, aslı ve başlangıcı için doğru olan “Arap hattı” sözü zamanla “İslâm hattı” vasfını kazanmıştır.

Arap yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna gelişine göre yapı değişikliğine uğrar. Harflerin birbirleriyle bitiştiklerinde kazandıkları görünüş zenginliği, aynı kelime veya cümlenin çeşitli kompozisyonlarla

yazılabilme imkânı, sanatta aranılan sonsuzluk ve yenilik kapısını aralamıştır.1

Zamanla Kur’ân-ı Kerîm, hadis-i şerifler ve kelam-ı kibar denilen güzel sözler hat sanatıyla estetik bir anlam kazanmıştır. Kur’ân’ın en güzel şekilde yazıldığına vurgu yapmak için “Kur’ân Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” sözü meşhur olmuştur. İstanbul’un yanı sıra Ülkemizin birçok şehrinde önemli hattatlar yetişmiş; dün olduğu gibi bugün de Kur’ân, en güzel şekilde yazılmaya devam etmektedir. Bu hattatlardan biri de Şanlıurfalı hattat Behçet Arabî’dir.

Urfa’da Hat Sanatı

Behçet Arabî’nin hayatına geçmeden önce Kur’ân’ın güzel yazılışındaki gelişmelerin Şanlıurfa hat sanatına yansımalarına değinmek istiyoruz. Şanlıurfa’da önceleri mezar taşları ve mimari süslemelerde görülen hat sanatı daha sonraları yazı çeşitlerinin de artmasıyla deri ve kâğıt üzerine tablolar oluşturmak suretiyle farklı bir boyut kazanmıştır.

Şanlıurfa’daki hat sanatının en eski örnekleri Harran Ulu Camii kalıntıları arasındaki binalar ve Harran eski mezarlığında kazılar sonucu ortaya çıkartılan mezar taşlarında görülmektedir. Ayrıca Harran Kapısı kuzey cephesinde yer alan Eyyûbi nesihi ile yazılmış şerit kitâbe, Eyyûbi medresesinin kuzey duvarındaki çiçekli nesih kitâbe ve Şeyh Mes’ûd Zaviyesi’nin sarnıç kitâbesi, Şanlıurfa’daki hat sanatının XI ve XII. yüzyıl örnekleri arasında yer almaktadır.

* Yrd. Doç. Dr., Harran Ü. İlahiyat F. İslâm Tarihi Anabilim Dalı. omersabuncu@gmail.com 1 M. Uğur Derman, “Hat”, DİA, İstanbul, 1997, c. 16, s. 427.

(9)

381

Eyyûbiler’den Osmanlı dönemine kadar geçen süre içerisinde ortaya konan hat eserlerinden günümüze ulaşan eserler tespit edilememiştir. Ancak Osmanlı döneminden kalma çok sayıda kitâbe, mezar taşları ve evler üzerindeki dekorasyon amaçlı sülüs, nesih, celî sülüs, celi ta’lik ve makili tarzlarındaki kompozisyonlar zengin bir çeşitlilik göstermektedir.

Urfa’daki Hat Sanatı’nın güzellikleri -taşra olmasına rağmen yine de- özgün eserlerin verildiği mezar taşları ve mimari süslemelerde görülmektedir. Urfa’da görebildiğimiz kitabelerde hemen hemen yazı çeşitlerinin tümüne rastlamak mümkündür. Bu yazıların Şanlıurfa mezar taşları üzerinde oldukça ustaca yazıldığı görülmektedir. Mezar taşları kitabelerinin bir kısmının şairleri bellidir. Fakat hiçbirinde hattatların ismine rastlanmamıştır. Bazı hattatların yazı ve işaretlerinden kim oldukları tanınıyorsa da, bunlar ancak bir veya iki kişiyi geçmemektedir. Bu hattatların içinde Cumhuriyetten önce Urfa’da meşhur olmuş ve Lobut Ahmet diye tanınan Ahmet Vefik Bey ve öğrencisi Arabîzâde Behçet Efendi bulunmaktadır. Yalnız Nakıpzade İbrahim Efendi Medresesi’nin Ulu Camii kapısının 1775 tarihli büyük hücre kitâbesinin hattatının Urfa Nâibi Hakkı olduğu yazılıdır. Bu taş üzerine yazılı isimlerden başka bazı levhalarda ve el yazmalarda da hattatlara rastlanmaktadır. Mesela Sakıp Efendi’nin yine şair mutasavvıf Saffet’in aynı zamanda hattat oldukları bilinmektedir.

Bunlardan Şair Sakıb’ın Halepli Bahçe’de kendi adına yaptırdığı köşkün ikinci kattaki büyük odasının iç duvarlarını dolaşan, mavi zeminli tahtalar üzerine beyaz boya ve ta’lik hattı ile yazdığı şiir, şairin hattatlık yönünü göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Rızvaniye Camii’nde asılı bir levhada imzası görülen “Naciye” adlı bayan hattatın Urfalı olup olmadığı hakkında elimizde bilgi bulunmamaktadır.

Urfa’da yetişmiş hattatların en ünlülerinden olan Ahmet Vefik Efendi ve öğrencisi Arabîzade Behçet Efendi, eserlerinin bir kısmını Osmanlı dönemi sonlarında, bir kısmını da Cumhuriyet döneminde vermiştir. Osmanlı’nın son döneminde; İstanbul’da icazet alıp Urfa’ya gelmiş Ahmed Vefik Efendi ve ondan icazet alan Arabîzade Behçet Efendi olmak üzere iki Urfalı meşhur hattat yetişmiştir.

Cumhuriyet dönemi hat sanatı uzun yıllar sadece Behçet Arabî ile devam etmiştir. Behçet Arabî’nin hayatına geçmeden önce hocası Ahmet Vefik Efendi hakkında bilgi vermek istiyoruz.

Behçet Arabî’nin Hocası Hattat Ahmet Vefik Efendi (Lobut Ahmet Efendi)

Asıl adı Ahmet olup, Vefik mahlasını kullanmış hem şair hem de hattattır.1860 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Balibeyzâde Lobut Bey’dir. İlk tahsiline Sultani’de başlamış fakat yarıda bırakmıştır. 1882 yılında babası Lobut Bey İstanbul’dan sürgün olarak Halfeti Nahiye Müdürlüğü’ne gelince, o da babasıyla gelmiş, 1884’de Kaymakam olan babasıyla Suruç’a, 1886 yılında babasının emekli olması üzerine ailesi ile birlikte Urfa’ya yerleşmiştir.

Ahmet Vefik, 1887 yılında Urfa Tahrirat Kalemi Mukayyıtlığı2 ile memuriyete

başlamış, yazısı güzel olduğu için üç yıl sonra aynı kalemin Sermübeyyizliğine3 terfi

etmiştir. 1923’de emekli olmuştur.

2 Temize çeken. İlk yazılan müsvedde sahifeyi temizce tekrar yazan. 3 İç yazışmalar, yabancı hükümdarlarla yazışmalar.

(10)

382

Diyarbakırlı Cenânzâde Hacı Abbas Efendi ve Urfa Tahrirat Müdürü Asaf Bey’den icazet alan Ahmet Vefik, Urfa’nın birçok mektep ve medresesinde yazı dersleri vermiştir. Mûsikiye ve bütün makamlara vakıf olan, armonika, ud ve kanun çalmasını bilen Ahmet Vefik, mütevazı, iyi huylu, ince ruhlu, yardımsever biri olarak tanınmıştır. Kitâbeler ve mezar taşları için yazdığı şiirlerinde büyük bir ustalıkla tarih düşüren ve mahalli olaylara destanlar yazan sanatçı, 1917 tarihli Harb-ı Umumi

Şehitleri Abidesi üzerine “Cây-ı cihâda giden erlere nusret ola”4 mısrasını yazmış,

böylece anıtı yaptıran Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in adını zikretmiştir.

Şişe içerisine de büyük bir maharetle yazılar yazan Ahmet Vefik Efendi’nin

ölüm tarihi bilinmemektedir.5

Ahmet Vefik Efendi’nin, “Âla Külli Şey’in Kadîr” kompozisyonu.

4 Cepheye giden erlere yardım ola.

5 Ömer Sabuncu, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, “Geleneksel El Sanatları”, Şanlıurfa İl Müftülüğü Yayınları, Ankara, 2011, s. 237.

(11)

383

Ahmet Vefik Efendi’nin, “Allah Celle celâlühu - Lafza-i Celâl” kompozisyonu.

“Allah” yazısının içinde Esmâü’l-Hüsnâ yer almaktadır.6

(12)

384

Ahmet Vefik Efendi’nin, “Muhammed Aleyhi’s-selâm” kompozisyonu.

“Muhammed” yazısının içinde Esmâü’n- Nebî/Sîret-i Nebî yer almaktadır.7

Behçet Arabî’nin Hayatı

Behçet Arabî, hat sanatında Urfa’da yetişmiş son ve nadir ustalardan biridir. Kıvrak eliyle kalem ve fırçada mahir, üstün bir kabiliyete sahiptir. Bu Urfalı usta hattat, çağdaş hat sanatımıza -hat sanatının geleneğini bozmadan- gerçekten zevkli yeni çağdaş biçimler getirmiş başarılı istifler yapan hattatlarımızdan biridir.

Behçet Arabî 1893 yılında Urfa’nın Kaleboynu mahallesinde doğdu. Ebû Eyyûb el-Ensâri’nin torunlarından olan ve 400 yıl önce Urfa’ya yerleşmiş bulunan “Arâbizâdeler” lakaplı bir aileye mensuptur. Bu nedenle, yazdığı levhalarda “Behçet Arabî” imzasını kullanmıştır. Babası Hamid Efendi’nin tek evladıdır. Bu aile günümüzde “Arabîzâdeler” lakabıyla bilinmekte ve “ Görgün” soyadını kullanmaktadır. Behçet Arabî, 13-14 yaşlarında iken Şer’i Mahkeme’de kâtiplik yapan akrabalarından birinin yanına hat sanatını öğrenmesi için verilir. Bu hattatın yanında ilk bilgilerini alan Behçet, sanatında büyük ilerlemeler kaydedince kendisinin daha usta birisinin yanına verilmesine gerek duyulur. Şer’iye’de Kâtip ilk hocası, Behçet’i, Hattat Ahmet Vefik Efendi’ye götürüp, “Ahmet Efendi, işte sana kabiliyetli bir genç, ben bildiklerimi öğrettim, gerisi sana kalıyor.” diyerek yeni hocasına teslim eder. Behçet Arabî şimdiki Balıklıgöl Rızvaniye Camii’nde Osmanlı mimarisinin önemli eserlerinden olan tarihi medresede gün boyunca yeni hocasından Hüsnü hat meşk eder. Geceleri de eve gitmeyip Hüsnü hat yazısının ilerlemesi için Ahmet Efendi’nin dizinin dibinden ayrılmamaya gayret ederdi. Bu değerli hocanın bilgilerinden istifade

(13)

385

etmeye özen gösterirdi. Arabîzade tam bir teslimiyetle yazıdan meşk, hocasından feyz; ruhun sanatta aradığı inceliği, nazeninliği ve özellikle estetiği yakalayabilmek,

Hüsn-i hatın ruhani mühendisliğine erişebilmek için sabahlara kadar meşk ederdi.8

Hüsn-ü Hatt’ın her çeşidinden icazet alıp, icazet vermiş, şair ve mûsikişinas Ahmet Vefik Efendi’den hat dersleri alan Behçet, kısa süre sonra icazet alır. İcazet almasını hızlandıran şöyle bir olay nakledilmektedir: Halilürrahman Medresesi’nde ders alan Behçet hocası Ahmed Vefik’e, “Hocam, yazıyı yazarken kamış kalemi kâğıt üzerinde cızırtıya benzer sesler çıkartıyor, bunun sebebi nedir? diye sorduğu zaman Ahmet Efendi şu cevabı verdi:

“Kalem feryâd eder ağlar mürekkeb, Beni cahil eline verme Yâ Rab!”

Buna içerlenen Behçet daha azimle işe sarıldı ve çok güzel kompozisyonlar üreterek icazetnamesini aldı. Behçet Arabî’nin imla hocası Abdulvahap Efendidir.

17 yaşında evlenen Behçet, 24 yaşında üç çocuk sahibi iken 1. Dünya Savaşı’nda askere alınır. Medine’de 5,5 yıl askerlik yaptığı sırada Peygamberimizin makamına Urfalı Şair Nâbi’nin;

“Sakın terk-i edebten kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu Nazargâh-ı ilâhidir makam-ı Mustafadır bu.”

Dizeleriyle başlayan ünlü kasidesi başta olmak üzere Mescid-i Nebevî’de çeşitli yazılar yazar. Bu yazılarından dolayı Fahri Paşa tarafından Fırka Yazıcılığı’na alınır ve terhis olduğunda Urfa’ya götürmek üzere kendisine Peygamberimizin

Sakal-ı Şerifi hediye edilir.9

Behçet Efendi askerlik dönüşünde bazı okullarda hüsn-i hat dersleri verdi. Harf devriminden sonra işsiz kalınca Urfa Tekel memurluğu görevine başladı. Kırk yaşlarında Siverek’e aynı görevle tayin oldu. Siverek’te 1 yıl çalıştıktan sonra istifa ederek Urfa’ya geldik. Kendisini tamamıyla hat çalışmalarına verdi ve geçimini bu yolla sağlamaya başladı. Memuriyetten istifası onun için sanat açısından bir dönüm noktası olmuştur. O güne kadar sınırlı sayıda eser veren Behçet Arabî bundan sonra daha çok ve daha güzel eserler vermeye başlamıştır. Elimizdeki mevcut eserlerin büyük bir kısmının 1940’lardan vefatına kadar olan zaman dilimini yansıtmasının sebebi de bu olsa gerektir.

Kendisine bu güzel yazıları nasıl yazıyorsun? Diye soranlara büyük bir tevazu ile “Ben yazmıyorum, yazdıran yazdırıyor, bu sanat bana Cenab-ı Allah’ın bir lütuf

ve ihsanıdır” derdi.10 Behçet Efendi’nin yazmış olduğu şaheser levhaları bugün

Urfa’daki çoğu cami, dükkân, ev ve mezar taşlarına sanatının en ince ayrıntılarını aksettirmiştir.

Mareşal Fevzi Çakmak ve Diyanet işleri eski reisi Ahmet Hamdi Akseki’ye göndermiş olduğu levhalar çok beğenilmiş ve bu zatlardan takdir ve teşekkür almıştır. Bundan başka İstanbul Ayasofya Camii mihrabının sol tarafında ve Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nin mihrabında birer levhası asılıdır.

Bugün Urfa’nın bütün camilerini çok sayıda ev ve dükkânlarını Behçet Arabî imzalı yüzlerce levha süslemekte, yüzlerce mezar taşında yazıları bulunmaktadır. Bazı

8 Adnan Alpay, Ruhî Mühendislik: Hüsn-i Hat ve Arabizade Mehmed Behçet Efendi, Sanatsal Mozaik Dergisi, İstanbul, 1988, s. 65.

9 Günümüzde Peygamber (Çarhoğlu) Camii’nde muhafaza edilen bu Sakal-ı Şerif, Ramazan aylarında Urfalılar tarafından ziyaret edilmektedir.

10 A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabî, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa 1997, s. 12.

(14)

386

yazı ve kompozisyonları Sebilürreşad ve Hilal mecmualarında yayınlanan Behçet Arabî’nin 1960 yıllarında Hilal takviminde bazı güzel yazıları yayınlanmıştır. Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkelerinde dağıtılan bu takvimler o yıllarda İslâm âleminde büyük ilgi görmüş bu hizmetinden dolayı Behçet Arabî birçok tebrik almıştır. Bugün bile bazı firmalarca yayınlanan ve hat sanatının güzel örneklerini içeren kartpostallarda kendisinin eserlerine yer verilmektedir. Behçet Arabî, yazmış olduğu nefis bir yazıyı sabahleyin eline alıp bazı tanıdık kişilerin kapısını çalarak bir kaç liraya satar; bazen kırtasiyeye karton karşılığı yok pahasına vermek zorunda kalır, çoğu kez satamadan eve eli boş dönerdi. Yine de Behçet Arabî bu durumdan yılmaz, sürekli yazmaya devam ederdi.

Behçet Efendi, hazır mürekkep kullanmamış eski geleneği sürdürerek özel mürekkebi kendisi yapar ve hazırlardı. Kendi yaptığı özel mürekkebi hazırlarken zeytinyağı kandilini etrafı kapalı bir sacın altında yakar, bunun saca yapışan islerini kazıyarak toplardı. Sonra bu isleri yakarak kararttığı pirinçle birlikte iyice döver, daha sonra bunları kaysı ağacı sakızıyla uzun müddet karıştırmak suretiyle kaynatır, mürekkebe parlaklık versin diye de bazen bu karışıma kaynama safhasında soğan kabuğu ilave ederdi. Elde ettiği bu mürekkep gayet parlak ve uzun ömürlü olur, su ile dahi çıkmazdı.

Behçet Arabî, kûfi hariç, nesih, sülüs, divanî ve rik’â gibi yazı çeşitlerini büyük bir ustalıkla kullanmış, ancak en çok celi sülüs ve celi tâ’lik yazı çeşitlerinde eser vermiştir. Özellikle celi sülüs tarzındaki “Aman Yâ Muhammed”, “el-İzzetü Lillâh” ile yıldız ve tuğra şeklindeki “Kelime-i Tevhid” ve “Vehüve Alâ Külli Şey’in Kadîr” kompozisyonları kendisinin çok beğendiği, sürekli yazdığı özgün istifli yazılarındandır. Behçet Arabî, celi sülüs eserlerinin altına celi divanî, celi ta’lik eserlere de celi ta’lik imza kullanırdı. Eserlerinin altına rika ve divanî yazı çeşitleriyle ay, gün ve tarih yazar, eserinin sol tarafına ta’lik yazı çeşidiyle “Urfa” yazardı.

(15)

387

Behçet Arabî’nin yukarıda bahsi geçen çok beğendiği yazıları şunlardır:

“Amân Yâ Muhammed” (Müsennâ, Celî Sülüs). Üstte Ortada “Allahümme Salli Alâ Şefîi’l-Ümmeti”

Sağda “Es-Salâtü ve’s-Selâmü Aleyk” Solda “Lâ Tühsâ ve lâ Tü’ad”

(16)

388

(17)

389

(18)

390

Yıldız: “Besmele” (Müsennâ Celî Sülüs)

Hilâl: “Lâ ilahe illallâh Muhammedün Resûlüllâh” (Celî Divânî)

Behçet Arabî Urfa’nın zor şartlarda; sınırlı imkânlarla yetişen önemli hattatlardandır, Kendi zamanında hat sanatıyla pek ilgilenilmemesi onu çok üzerdi. Bir defasında meşk ederken ağlamış, niçin ağladığını soran öğrencilerine: “Bu eyvanda hocam Ahmet Efendi talebelere meşk veriyordu, bayağı kalabalıktı. Saydım yüz on talebe vardı. Bazı talebeler gelmemişti ve bazı talebeler de meşki alarak gitmişti. Tahminime göre gidenler otuz kırk kişi vardı.” Demiş çok az talebe olduğunu ve

sanata ilginin yok denecek kadar az olduğunu ifade etmiştir.11

Onun, hat sanatının örneklerinin pek bulunmadığı Urfa’da yetişmiş olması, askerliğini yapmış olduğu Medine ve Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Mezar taşını yazmak için götürüldüğü Adana hariç ömrü boyunca Urfa dışına çıkmamış olması göz önünde tutulacak olursa bu şartlar altında verdiği eserlerle sanat dünyasındaki yeri ortaya çıkacaktır. Urfa camilerinde kendisine iham verecek bir tek yazının bulunmaması; İstanbul, Edirne, Bursa gibi hat sanatının doruk noktasına ulaştığı şehirlerdeki yazıları inceleyememiş olması, en büyük şanssızlığı olmuştur.

11 Abubekir Avni Dörtbudak, Son Dönem Urfa Hattatları, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Semineri) Şanlıurfa, 2011, s. 9.

(19)

391

Diyarbakırlı rahmetli Hattat Hamit gibi kültür ve sanat merkezi İstanbul’a yerleşebilseydi, oradaki sanat çevresinde bulunabilseydi, oradaki muhteşem eserlerden ilham alabilseydi sanatını daha da ileriye götürebilecekti. Hattat Hamid’i Hamit yapan İstanbul olmuştur. Acaba Üstat İstanbul’a yerleşmeyip de Diyarbakır’da kalsaydı bu olgunluğa erişebilecek miydi? Günümüzde bile taşrada kalan sanatkârlar ile büyük şehirlere gidebilenler arasında sanatlarının gelişi açısından büyük farklar olduğu gözlenmektedir.

Aynı zamanda iyi bir musikişinas olan Behçet Efendi çok güzel gazel okurdu. Ahmed Vefik Efendiden icazet alan Behçet Efendi sanat hayatı boyunca kimseye icazet veremeden bu dünyadan göçmüştür. Kendisinden Dr. Münip Görgün (Arabîzâde) ve Mahmut Dörtbudak meşk etmiştir ama üstadın ölümüyle icazet alamamışlardır. Hamud, Bahattin, Fazlı, Reşit, Emine, Ayşe ve Saime adında çocukları vardır. 1965 yılında 76 yaşında Urfa’da vefat eden Behçet Efendi Harran

kapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir.12

Urfa camilerinin büyük çoğunluğunu Behçet Arabî’nin yazdığı Hat Eserleri süslemektedir. Yazdığı hatlar A. Cihat Kürkçüoğlu tarafından derlenerek Şanlıurfa

Belediyesi tarafından albüm olarak bastırılmıştır.13

Behçet Arabî

12 Sabuncu, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, “Geleneksel El Sanatları”, s. 238.

13 A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabî, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa, 1997, 107 sayfa.

(20)

392

Behçet Arabî’nin imzası “Behcet Arabî” (Celî Divanî)

Behçet Arabî’nin Urfa Müzesi’ndeki Rihdan, Hokka ve kamış kalemleri

(21)

393

Behçet Arabî’nin Eserlerinden Örnekler:14

Besmele (Celî Sülüs)

14 Fotoğraflar A. Cihat Kürkçüoğlu ve Adnan Alpay’ın çalışmaları ile Yasin Küçük’ün özel arşivinden istifade edilerek derlenmiştir. Bazı yazıların etrafındaki tezhip ve ebru süslemeleri Adnan Alpay tarafından konulmuştur.

(22)

394

“Tuğra Besmele (Celî Sülüs)

(23)

395

(24)

396

(25)

397

(26)

398

(27)

399

“Allah Celle celâlühu - Muhammed Aleyhi’s-selâm” (Celî Sülüs) “Ebû Bekir - Ömer - Osmân - Ali- Fâtımâ - Hasan - Hüseyin”

(28)

400

“Besmele”

“Allah Celle celâlühu - Muhammed Aleyhi’s-selâm”

(29)

401

“Men sabera zafera – Sabreden zafere erer.” Hadis-i Şerif (Müsennâ, Celî Sülüs)

(30)
(31)

403

(32)

404

(33)

405

(34)

406

(35)

407

(36)

408

(37)

409

Behçet Arabî - Harrankapı Aile Mezarlığı

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, we aimed to compare the allele and genotype frequen- cies of VDR genotypes and haplotypes in psoriasis patients and healthy controls, and to determine the

若上述症狀持續且有嚴重趨勢或有過敏反應,如 虛弱、暈眩、心悸、劇烈絞痛、血便或肛門出血 等,請立即停藥並就醫!

Cenazesi 20 mart 1964 (bugün) Teşvikiye Camiinde cuma namazım mütaakıp cenaze namazı eda edildikten sonra Edimekapı Şehitliğindeki aile kabrine

(Bu meziıep İsa’da yalnız Allahlık hüvi­ yeti mevcud olduğunu iddia ederdi.). Hıristiyanlıktan evvel

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha

Hâlbuki cihazınız çalın- dığında veya kaybolduğunda, eğer daha önceden ge- rekli birtakım önlemleri almamışsanız, kişisel bilgile- rin ve gizlilik derecesi yüksek

Kuroiwa ve arkadaşları ise (9), ASDH’un çapının azalmasına rağ- men, interhemisferik fissürdeki subdural hematom çapının arttığını ve bunun serebral şişme ve

Terminolojik farklılıklar içerse de geniş ölçekli bu terimler tarihçiler tarafından anlamlı bir dünya kurgusu ve dolayısıyla “dünya”ya bir rehber sunma