SAHİFE DÖRT
Dış âlemle pek ilgili görünmeyen
içine dönük, hülyalı bir adam
AHMET MUHİP
DRANAS
m
Takın akrabam şair Hâmit Mâ- cit Selekler 1928 - 1932 yılları ara sında Ankarada Hukuk Fakülte sinde okurken Ahmet Muhip Dra- nas’la arkadaş olmuşlar.. Yaz ta tillerinde Antalyaya geldiği za- men bana uzun uzun Muhipten bahseder, şiirlerini okurdu. Önce leri (Ahmet Muhip Atalay) imza- siyle bir kaç şiirini okuduğum ve akranları arasında sevgi ve hayranlık toplayan «Bulutlar» şai rini nihayet 1934 yılında Ankarada tamdım. O zamanlar liseyi yeni bitirmiş olan Ahmet Muhip, îs- tanbulda Edebiyat Fakültesi Fel sefe Bölümüne gitmek için hazır lıklar yapıyordu.
Bütün genç şair ve yazarları et rafında toplayan, onlara iş bulan, himaye eden rahmetli Sadri Er tem bir akşam üstü İstanbul Pas tahanesinde otururken yanımıza gelen genç ve yakışıklı bir insanı takdim etti:
— Ahmet Muhip Dranas... İnce uzun boylu, gözleri bir rüya aleminde yüzermiş gibi ha fif dalgın, sesi yumuşak ve du manlı... Hafif kır düşmüş uzun saçları ince, uzun parmaklariyle tam bir şair tipi... Ağır ağır ko nuşuyor, daha çok dinliyor. Dış filemle pek ilgili görünmüyor, içi ne dönük hülyalı bir adam. Genç şairler kuşağının en başta gelen isimlerinden biri olduğunu İliç şüphesiz kendisi de biliyor. Bel ki de bu yüzden saklamaya çalış tığı tatlı bir gurur havası içinde, az gülüyor, az konuşuyor.
Sadri Ertem’le konuşurken onu inceden inceye tetkik ediyorum:
Kahvesini ağır ağır yudumluyor, sigarasını derin bir iştiha ile çe kip havaya sanki hülyalı duman lar savuruyor. Onu bir tablo gibi seyrederken çocukluğumda Antal ya dolaylarında gördüğüm Ro malı genç heykelleri hatırlıyorum. Yüz hatları, mânalı burnu, ince bir hüzünle açılan dudakları ve sustuğu zaman uzun süren bir aşk savaşından yeni kurtulmuş gibi yorgun ve sağa doğru eğik başı... Evet bu haliyle Ahmet Mu hip, konuşan bir Roma heykelini andırıyor.
İlk buluşup, tanışmamızda çok kapalı, çok kendi âleminde ve biraz da mağrur mizaçlı gördü ğüm Dranas, derin sular gibi dal dıkça, güzelleşen, zamanın ruhu nun kapılarını sevdiği insanlara ardına kadar açan, fakat bütün bunlarla beraber şairlik gurur ve sevincini taptaze tutmasını bilen bir sanatkârdır. Biraz ağır ve tem bel mizacı, bazan Sinoplu olduğu nu hatırlamışçasına bir Karade nizli alınganlığı ve sinirliliği için de harekete geçer yüksek perde den öfkeli konuşmalar yapar, öf kelendiği zaman daha güzel konu şur, bazan da alay ve tarizleri çok şiddetli bir hal alırdı. Daha çok içki sofralarmda hassasiyeti artan ve tutturduğu bir konuyu inatla savunan Muhibi, o yıllarda ve o sofralarda kızdırmaktan çok çe kinirdik. Bereket versin küsme huyu yoktu. Bağırır, çağırır fakat üç beş dakika sonra sesine yu muşak bir ton vererek tartıştığı insana: «Senin gibi kıymetli bir şair nasıl böyle düşünebilir?» Ya hut da kalbini kırdığı birine «Sen benim biricik dostumsun, bunları
başkasına söylemem, bana kız madın ya!..» gibi sözlerle seıt havayı gidermeye çalışırdı.
Ahmet Muhib’in anası babası Ankarada Ön Cebecide kendi mal lan olan ufak bir evde otururlar di. Muhib’in çocukluk ve gençlik yıllarının bir kısmı bu sevimli ev de geçmiştir. Delikanlılık çağında yazdığı «Fahriye Abla» adlı şiiri bu mahallede komşuları olan gü zel bir kadın içindir. Şiirin tama muıı, mahallenin havasını ve Mu hib’in gençlik düşüncelerini bütün özellikleriyle yansıttığı için bura ya aktarıyorum:
Hava keskin bir kömür koku suyla dolar Kapanırdı daha gün batmadan
kapılar O afyon ruhu gibi baygın ma
'halleden Hayalimde tek çizgi bir sen
kalmışsın, seti Hülyasındaki geniş aydınlığı
gülen Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla Ne şirin komşunıuzdun sen
Fahriye abla!. Eviniz kutu gibi küçücük bir
evdi. Sarmaşıklarla balkonu örtük
bir evdi: Güneşin batmasına yakııı saat lerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir
derede; Yaz kış yeşil bir saksı pencerede; Bahçede akasyalar açardı ba harla Ne şirin komşumuzdun sen
Fahriye abla! önce upuzun sonra kesik saçın
vardı; Tenin buğdaysı, boyun bir ba şak kadardı, İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin. Açılırdı rüzgârda eteklerin;
19 Ocak 1968
CUMHURİYET
AHMET MUHİP DRANAS Açık saçık şarkılar söylerdin en
fazla, Ne çapkın komşumuzdun sen
Fahriye abla! Gönül verdin derlerdi o deli kanlıya En sonunda varmışsın bir Er-
zicanlıya. Bilmem şimdi hâlâ bu ilk ko canda mısın?
şairler arasında âdeta bir «hâdi se» yaratmıştı. Pek çoğu sevip be ğendiği halde bir kısmı da, bu şiir ciddi bir edebiyat dergisin den ziyade bir mizah dergisinde yer alabilir, diyordu. O zamanın görüşü bu idi. Şimdiki şiir akım ları ve genç kuşakların her ko nuya el atan eğilimleri gözönün- de tutulacak olursa, o zamanlar, şiiri hissedilir bir taassupla ko ruyarak «şiire şu konu girer, bu konu girmez» gibi fikirler yürü ten genç arkadaşlara bakış, Mu hip yenici hattâ ihtilâlci idi. Hal buki bugün «Fahriye abla» gerek şekil, gerekse konu ve ifade ba kımından klâsik bir şiir bile sa yılır...
Ahmet Muhip Dranas İkinci Ci han Harbinden sonra gelen şair kuşaklan arasmaa şekle ve öze aynı derecede kıymet veren bir sa natkârdır. Hiç bir zaman birini diğerine tercih ettiği görülmemiş tir. Bütün bu ölçülü yürüyüş için de şeklin daha ağır bastığım söy- liyenler bulunaoilir. Ancak bu gö
rüş ve düşünüş, yine de onun a- leyhine bir not değil, artık şekli bir yana atıp alabildiğine bir başı boşluk içinde şiir söylemeye baş- lıyan kendi kuşağı içindeki şair lere nazaran Muhib’in inatla, şe kilde, istifte ısrarı ve kendine öz gü bir ahenk yarat mak eğilim in den doğmaktadır. Mısra yapıları inceden inceye tetkik edilecek o- lursa Dranas’m çoğunlukla kullan dığı kelimelerin bir bütün içinde ki ilk görevleri tıpkı bir musiki imlâsındaki notalar gibi ahenk nizamını sağlamak ve hiç şüphe siz buna bağlı olarak mânayı ta mamlamaktır. Bu gözle bakıldığı zaman Muhib, hiç de kapalı eski tâbiriyle «iphamcı» değildir Hat tâ sembollerden kaçan bir hali vardır. Benim anlayışıma göre, Muhip şiirde sembollere ister is temez yer verse büe bu bir zo runlu geçiştir, bu geçişlerin şii rin gerçek yapısı ile doğrudan doğruya Ugisi yoktu. Kısaca şai rimizin sembollerle başı pek hoş değildir.
Muhib’in şiirinde benzetişlerden çok «tarifler» vardır. Onun için mısraları aydınlık, sade ve yalın dır
«Ayaklar» adlı şiiri bu düşün cemi en güzel ispatlayan bir par ça olduğu için buraya aynen ak ta rıvorum:
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden. Ayakları dışard: örtüden. ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan'. Ardından ölüme düşen başın İki kardeş baka kalmış şaşkın. Der ki bu ayakları görenler: «Başım değilmiş düşünen me
ğer» Ayaklarım... Az gide uz gide Aj’aklarım... Ümitler peşinde» (Burada ansızın susup kamış Kovunları başı boş bırakmış.) Yolcu ölmüş, işte ayaklar hür, Yolcu ölmüş, ayaklar düşünür.. Y a r ı n
ORHAN VELİ
KANIK
, r.. -.-r.xra
BULMACA
a
4
Hâlâ dağları karlı Erzincanda
mısın? Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın! Hâtırada kalan şey değişmez
zamanla
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye abla!
7
3
9
D MM 1' 1 □ U M n r m ı□
1LJB05
Kfell □ ...1L M□
a n L M L .... ı : /V&sp' ■ 1 Í i l ,-.v. mm YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 — Atlas Okyanusunda Gine körfezinden çıkıp kuzey çevresin de batıdan doğuya gelen sıcak su akıntısı (coğrafyadaki adı ile). 2 — «Bir nehrin yaptığı hareketi yapar» mânasına bir çekim, en küçük sosyal grup. 3 — «Sağlığı sağlayan deva» karşılığı iki söz. 4 — «İlâve olarak kabul edilen kasıt ve düşünce» anlamına iki söz. 5 — «Malım pazara çıkar ve karnım doyur!» mânasına ikie-mir arka arkaya. 6 — Binek veya araba hayvanının tuvaletini yap!» mânasına iki sözlü bir emir. 7 — «Kalburdan geçir!» karşılığı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir emir, bir ka
D u n k tı b u lm a c a n ın h a lle d ilm iş ş e k li
tün adı. 8 — Ter si dünyanın e- sas uydusunun eski adlarından biridir, tokatm çıkardığı ses. 9 — Bir çeşit kı lıç, buğday ölç meye yarayan lardan.
1934 yılında bu şiir Varlık der gisinde yayınlandığı zaman genç
İ
l-SOLDAN SAĞA:
1 — Azılı kaatil hırsız ve hay dutlara böyle denilir (uluslararası bir terim). 2 — «Volga» nehrinin kollarından olan ve Avrupa Rus- yasında bulunan bir akar su, Ke şim ve çocuklarım» mânasına bir söz ve bir takı. 3 — Ağzım açma yıp tek lâkırdı söylememe (iki söz). 4 — Vaktiyle
Anadolumuz-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi