• Sonuç bulunamadı

Doğu Karadenizde ve Kırgızistanda Anlatılan Geyik Ana Efsanesi Üzerine Bir Deneme Bülent Gül

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğu Karadenizde ve Kırgızistanda Anlatılan Geyik Ana Efsanesi Üzerine Bir Deneme Bülent Gül"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DR. HİMMET IİİRAY

GENÇ FOLKLORCULAR

KÖŞESİ

DOĞU KARADENİZ'DE VE KIRGIZİSTAN’DA

ANLATILAN "GEYİK ANA" EFSANESİ

ÜZERİNE BİR DENEME

B ülent GÜL*

Milletler, tarih sahnesine çıktıkları günden itibaren maddi ve manevî değer­ lerini, hayal güçleri ile birleştirerek şiir­ lerle, hikayelerle, efsanelerle ve destan­ larla ebedileştirmişlerdir. Bu değerler de günümüze kadar sözlü halk geleneği yo­ luyla değişikliğe uğrayarak, çeşitli me­ kanlarda farklı biçimlerde anlatılır ol­ muştur.

Bu çalışmada kutsal bir hayvan ola­ rak kabul edilen Geyik incelenerek, de­ ğişik rivayetlerini tespit edebildiğimiz “Geyik Ana” efsanesi üzerinde durula­ caktır. Geyik, Türk kültürü ve mitoloji­ sinde büyük önemi olan bir hayvan olup kutsal sayıldığı bilinmektedir:

“Geyik, Türklerce kutsal bir hayvan­ dır. Türk mitolojisinde ve masallarında yeri çok büyüktür. B ununla beraber Türklere ait eski ve orijinal bir efsanede, Türklerin geyikten türediğine dair bir kayda rastlamıyoruz... Türk efsanelerin­ de yer tutan daha ziyade dişi geyik’dir. Bunlarda tanrı ile ilgisi olan, birer ilâhe, dişi Tanrı ve daha doğrusu birer dişi ruh durum unda idiler" (ögel 1989: 569).

A nlatılarda genel olarak dişi geyik şeklinde görülen bu kutsal hayvan, Hun- lara yol göstermiş, onların yeni bir yurda sahip olabilmelerine yardımcı olmuştur (Ogel 1989: 578). Kimi zaman Tanrı ta­ rafından yollanan bir ilâhe, bir elçi veya bir kılavuz; kimi zamanda -özellikle İsla- miyetten sonra- evliyaların yardımcısı

olarak görülmektedir. Ancak bu konular­ da fazlasıyla çalışm alar yapıldığından1, burada bu motiflerden ziyade “Geyik A na” efsanesi çerçevesinde, geyiğin “analık” motifi üzerinde durulacaktır.

Ana geyik motifi, Türklerden daha çok Moğollarda ve Fin-Ugor kavimlerin- de görülmektedir. Ancak tarafım ızdan 1994 ve 1995 yıllarında Trabzon’a bağlı Geyikli Beldesinden derlenen Geyik Ana efsanesi rivayetleri (Gül 1995: 27), Gire­ sun’un Çanakçı ilçesinden derienm iş olan efsane (Şimşek 1995: 17-22) ile Cen­ giz Aytmatov’un “Beyaz Gemi” adlı ro­ m anında anlattığı efsane (1993) ve yine 1997 yılında tarafım ızdan derlenen iki rivayetde de (Moldaliyeva 1997) Ana Ge­ yik motifi görülmektedir.

Geyikli Beldesi’nden derlemiş oldu­ ğumuz Geyik Ana efsanesi, bu beldede mukim “Bayraktaroğlu” sülâlesinin or­ taya çıkışı ile ilişkilendirilmiştir..Geyik- li’de Sancaktaroğulları olarak da bilinen bu sülâlenin, Trabzon’un fethi sırasında büyük kahram anlıklar göstermiş tarihÖ bir sülâle olduğu anlatılm aktadır (Gül 1995: 27). Bu sülâlenin ortaya çıkışı ile ilgili Osman B ayraktar’dan (Bayraktar 1994) derlenen Geyik Ana efsanesi kısa­ ca şöyledir:

“T arihi b ilin m eyen b ir za m a n d a bir k a d ın ın çocuğu o lu rm u ş a m a y a ­ şa m a zm ış. E n so n u n d a bu k a d ın ın iki oğlu olm uş. F a k a t d a h a sonra

(2)

d in in kocası d a ölm üş. K a d ın ın ço­ c u k la rın d a n birisid e bu sıra d a ö l­ m üş. B u n a çok ü zü len ka d ın , k a la n tek ço cuğunun Ö lüm ünü de gö rm e­ m ek iç in , bu çocuğu b ir ağacın k o v u ­ ğ u n a b ıra km ış. A ra d a n g ü n le r geç­ tik te n sonra ka d ın , “B ari g id eyim de cena esin i toprağa g ö m e y im ” dem iş. A ğacın y a n ın a g eld iğ in d e k a d ın bir de ne g ö r s ü n ? Ç ocuğuna bir “elik ke­ çisi" y a n i bir g ey ik s ü t em ziriyor. Ge­ y ik de k a d ın ı görünce kaçıyor. K ad ın d a çocuğunu alıyor ve evine geri d ö ­ nüyor. İşte B a yra k ta ro ğ lu sülalesi bu çocuktan tü rem iştir. G eyikten s ü t e m d ik le ri içinde bu sülâle geyik eti yem ez" (G ül 1995: 27).

Yine aynı sülâle için Geyikli’de anla­ tılan diğer bir rivayet Ersa Gülay’dan (Gülay 1995) tarafımızca derlenmiştir:

B ir k a d ın ın 9 tane çocuğu olup d a b a k a m a m a s ın d a n d o la yı, çocuk­ la rın d a n birini bir ağaç ko vu ğ u n a b ır a k m a s ın d a n b a h se d ilm e k te d ir. B ir tane g ey ik, bu çocuğa s ü t e m zirir ve onu b üyütür. B a yra k ta ro ğ lu s ü la ­ lesi de o y ü z d e n geyik eti ye m e z” (G ül 1995: 27).

Aynı efsanenin Giresun’un Çanakçı ilçesinden derlenen varyantında “Yayla- oğullan Sülâlesi” ortaya çıkar. Bu riva­ yet de şöyledir:

Köyde bir h a n ım ın sekiz erkek çocuğu vardır. O d ö nem lerde, geçim bilek g ü cü ile sa ğ la n d ığ ı için, herkes bu aileye im ren erek b a k m a k ta d ır. Yaylaya g itm e va k ti gelince, herkes g ibi b u n la rd a h a zırlık la ra b a şlarlar ve yola çıkarlar. A n cak, yolda en k ü ­ çü k çocuk h a sta la n ır. A n n e “B enim sek iz tane o ğ lu m var. B u n la r d a n b i­ ri olm a sa ne o lu r” diyerek çocuğunu yo lu n k e n a rın d a k i bir ağaç k o v u ğ u ­

na bırakır. Yaylaya g elin ce, bu ço­ c u k la r bir h a sta lığ a y a k a la n ır vtj

hepsi orada ölür. Ü zü n tü lü anne, da ha fa zla y a y la d a k a la m ıy a r a k, z a ­

m a n ın d a n önce te k ra r evine d ön nw k ister. Yolda, h asta çocuğunu b ıraktı ğ ı yere gelince: “B en buraya h a sta ço ­ c u ğ u m u b ıra k m ıştım , acaba ne o l­ d u ? ” diyerek, ağaca ya k la şır. K adın, ağaç ko v u ğ u n a ya k la şın c a oradan bir g eyik çıkıp h ızla uza klaşır. A n ne bir de b a ka r ki, h a sta lık ta n ölm ek üzere olan çocuğu iyileşm iş, serpil miş, sa ğ lıklı b ir çocuk o lm u ş! Ç ocu­ ğu hem en k o v u k ta n a la ra k evine d ö ­ ner. G eyiğin beslediği bu çocuktan “Y aylaoğulları S ü lâ le s i” m eyd an a gelir. R ivayete göre bu sü la le n in g e ­ y ik eti yem esi h a r a m d ır(Ş im şe k

1995:18).

Yukarıdaki anlatılarda görüldüğü gibi “Geyik Ana Efsanesi”nin Karadeniz’, rivayetlerinde temel benzerlikler bulun­ maktadır. Her üç rivayetteki ortak mo­ tifleri şu şekilde sıralam ak mümkündür: a) Olay, dağlık bölgede, yaylada geç­

mektedir.

b) Son iki rivayetde çocuk sayısı, dokuz ve sekiz’dir. Bu sayılar Türk kültü­ ründe “form al istik” sayılar olarak önemlidir.

c) Çaresiz anne, bakamam asından ve­ ya h astalık tan dolayı çocuklarını ağaç kovuğuna bırakır.

d) Bir geyik gelerek bu çocuklara süt emzirir ve çocukları büyütür. e) Geyiğin süt emzirip büyüttüğü hu

çocuklardan yeni sülaleler türer. f) Geyikten süt emmeleri nedeniyle

‘kardeş’ sayılan bu sülalelerde, fert­ lerinin geyik eti yemeleri yasaktır. Görüldüğü gibi her üç rivayette gö­ rülen ortak özelliklerin hepsi Türk kül­

(3)

Yıl: 10 Sayı: 40

tür dairesi içerisinde çok önemli yerlere sahiptir. Şöyle ki, efsanenin dağlık, ağaçlık bölgede geçmesi, Türklerin atlı- göçebe medeniyetinin özelliğidir. Türk- lerde ağacın çok önemli olduğu bilinmek­ tedir. Oğuz Kağan, ikinci hanımını bir ağaç kovuğunda bulm uştur (Bang-Rah- mcti 19.36); Er-Sogotoh efsanesinde de ilk insan, kendisini doğuranın “Hayat Ağacı” olduğuna k arar vermiştir (Ögel 1989). Bu örnekleri çoğaltmak m ümkün­ dür.

Ayrıca ileride de değineceğimiz gibi kutsal bir hayvandan türem e motifi, Türklerde yaygındır. Bozkurt destanın­ da da düşm anları tarafından yok edilen bir halkın sağ kalan tek çocuğuna bir di­ şi kurtun bakarak büyütmesi ve bu ço­ cuktan “Göktürk” soyunun tekrar geliş­ mesi anlatılır (Atsız 1943: 28). Esma Şimşek’in de belirttiği gibi bu destanda­ ki “k u rt” motifinin yerini, bahsekonu ef­ sanelerde “Geyik”in aldığı görülmekte­ dir (Şimşek 1995:18).

Karadeniz Bölgesinde anlatılan “Ge­ yik Ana” efsanelerinin, Kırgızistan’da anlatılan “Geyik Ana” efsanelerine göre, oluşum yönünden ba2i farklılıkları gö­ rülmektedir. İleride belirteceğimiz gibi bu efsanenin Kırgız varyantları Bozkurt Destanına daha çok benzemektedir.

(Jnlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, “Beyaz Gemi” adlı romanında, Kırgız] ar arasında yaşam akta olan “Geyik Ana” efsanesine sanatsal bir yaklaşım getir­ miştir. Ünlü yazar, bu efsaneyi anlatır­ ken tabii ki, kendi gerçeğine bağlı kal­ mış ve sanatsal düşüncesine göre bu ef­ saneyi yorumlamıştır. Yazar, romanıyla ilgili eleştirilere verdiği cevapda, Geyik Ana efsanesi üzerine şöyle demektedir:

“...Y a şı y ü z y ılla r ı a ş k ın G eyik A n a efsa n esin d ek i a h la k a n la y ışın ın b u g ü n bile geçerli oluşu beni şaşırttı. İn sa n ın , ilk k a y n a k la r ın d a n b a şla ­

y a n ve d u r m a d a n g elişen iyiliğe d o ğ ­ ru akışı, doğaya a kıllıca h a k im o l­ m a k isteyişi, efsanede açıkça g ö r ü lü ­ y o r ” (A ytm a tov 1993: 170).

Yazar, eserinde Geyik Ana efsanesi­ nin oluşum sebepleri veya sonuçları üze­ rinde durmamaktadır. Aytmatov, efsane­ ye doğal olarak bir tarihçi veya folklorcu gözüyle de bakmamaktadır. Daha çok ef­ sanenin felsefesi üzerinde durm akta ve İhtiyar Mümin’e şöyle söyletmektedir:

“...M ü m in onlara, “M erh u m be­ n im k a r d e ş im d i” derdi. (O B u ğ u la ­ rın h ep sin i ka rd e ş sa ya rd ı. O y sa,

m e rh u m Öteki B u ğ u la rın da k a r d e ­ şiydi.) O n u n ya s şö leninde ben ç a lış­ m a y a yım d a k im çalışsın? B iz b u n u n için B u ğ u y a ra tıld ık . B o y n u zlu M a ­ ral A n a so y u n d a n ız biz. O k u ts a l M a ra l A n a , y a ş a y a n la r ım ız a da ölenlerim ize de d o st o lm a m ızı istedi bizden... ” (A ytm a tov 1993: 15).

Halk arasında yaşayan bir efsaneyi ele alarak, sanatsal bir üslupla evrensel­ leştiren yazarın, bu konuda başarılı ol­ duğu kesindir. Ancak biz, romanın sa- natsallığı üzerinde değil, sadece, efsane üzerinde durm ak istiyoruz. Yaptığımız tespitlere göre, Aytmatov’un eserinde anlattığı efsanenin ana olay örgüsü ile Kırgızistanda anlatılan efsane arasında bir fark yoktur. Bu sebeple de biz, tespit edebildiğimiz bu rivayeti buraya alma­ dık. Şimdi, “Beyaz Gemi”de anlatılan “Geyik Ana” efsanesini özetleyerek ver­ mek istiyoruz:

“Çok eskiden ormanların bol olduğu Enesay (Yenisey) nehri kıyısında bir Kır­ gız kabilesi yaşarmış. Bu kabilenin etra­ fı hep düşman halklarla çevriliymiş, ara

Lavında devamlı savaşlar olurmuş, (itin lerden bir gün bu Kırgız kabilesinin yas lı başbuğu Batır Külçe vefat etmiş. Külçe Batır için yapılan yoğ töreni sırasında düşman komşulardan biri, Kırgızlan ı^u

(4)

fil avlamış. Hiçbir Kırgız bu olayı hatır­ lamasın diye de bütün Kırgızları öldür­ müşler. Düşman kuvvetleri ağaç kabuğu toplamak ve sepet örmek için ormana gi­ den biri kız biri erkek iki çocuktan haber­ sizdirler. Bu iki çocuk, düşman atlıları­ nın peşinden gitmeye karar verirler. Za­ ferlerini kutlayan düşman atlılarının ya­ nına acıktıklarından dolayı giden bu iki çocuk, ortalığı karıştırmıştır. Düşman halk, hemen bu çocukları hanın huzuru­ na getirir. Han, Çopar Topal Nıne’yı ça­ ğırır ve şöyle der:

- Al bunları, taygaya götür, Kırgız soyu da onlarla yok olup gitsin! Adları, sanları, izleri bile kalm asın!

Topal Çopur Nine, çocukları alıp Enesay kıyısındaki çok derin bir uçuru­ mun kenarına getirir. Çopur Nine, ço­ cukları uçurumdan aşağı atacaktır. O sı­ rada bir ses duyulur: “Bekle ey ulu bilge kadın! Bu günahsız yavruların canına kıym a1” Bu ses bir ana buğunun sesidir. Ana Maral, Çopur Nine’den çocukları is­ ter. Çopur Nine: “Ne yapacaksın onları ?" diye sorar. Ana Maral da: “İnsanlar iki küçük yavrumu Öldürdü. Bunun için bu çocukları evlat edineceğim" der. Çopur Nine de: “iyice düşündün mü Maral Ana? însan yavruları bunlar, insan! B ü­ yüdükleri zaman senin yavrularını Öldü­ recekler” der. Maral Ana da buna karşı çıkar ve çocukları ormanla örtülü dağla­ rın arasındaki Isık-GöVe götürür. Maral Ana’nın sütünü emzirip büyüttüğü bu ço­ cuklar, Isık-Göl çevresinde yaşamaya başlarlar. îlk doğan çocuklarına “Buğu- bay” adını verirler. Böylelikle Buğu soyu, Boynuzlu Maral Ana soyu çoğalmaya başlar. Hangi soydan oldukları anlaşıl­ sın diye de çadırlarının girişine maral boynuzu işareti koyarlar.

Çok büyüyen bu Buğu halkı zengin bir hayat sürmeye başlar. Birgün zengin bir buğunun ölümüyle her şey karışır.

Ölen buğunun çocukları, babalarına ya raşır bir iz bırakmak gayesi ile; babala­ rının mezarına bir maral boynuzu d ik­ meye karar verirler. Bunun içinde büyük bir maralı öldürürler ve sanki büyü bo zulur. Bundan sonra Maral Ana da Isık- Göl’ü terkeder”(Aytmatov, Beyaz Gemi. 1993).

Cengiz Aytmatov’un sanatsal bir dil­ le zenginleştirdiği bu efsanenin aynısını biz, Hacettepe Üniversitesinde öğrenim gören Nurgül Moldaliyeva’dan derlem iş­ tik. Nurgül Moldaliyeva’dan Geyik Ana efsanesinin bir diğer varyantını da der­ ledik. Bu iki varyantın da Kırgızistan’da halen halk arasında anlatılm akta oldu­ ğunu öğrendik. İkinci varyantda kısaca şöyledir;

“K ırg ızla r A lta y d a ğ la rın d a y a ­ şa rke n b irg ü n a n s ız ın d ü ş m a n la r saldırır. O sıra d a bir k a d ın b eşikteki çocuğu ile kaça rken, a rk a s ın d a n o k ­ la vurulur. E lin d e k i beşiği göle d ü ­ şüren k a d ın o a n d a Ölür. G ölün sula rın d a ilerleyen beşikteki çocuğun se sin i bir d işi g ey ik d u y a r ve beşiği boynuzu ile gö lden çıkarır. Çocuğu s ü tü ile besleyen geyik, onu a lıp Is sık-GöVe getirir. Çocuk, b u ra d a ev le­ nir. B u çocuğun so yun a g eyikten d o ­ lay l “B u ğ u lu la r ” d e n ilir ” (M oldaliye- va 1997).

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Geyik Ana efsanesinin Kırgız rivayetleri, Boz- ku rt destanına çok benzemektedir. Boz- ku rt destanında Aşina halkı, komşu mil­ letlerden biri tarafından yok edilir. Bu halktan kolları ve bacakları kesilip ba­ taklığa bırakılmış tek bir erkek çocuk kalmıştır. Bu çocuğu bulan bir dişi kurt, onu alır ve büyütür. Daha sonra bu ço­ cuk ile dişi ku rt evlenir ve k u rt hamile kalır. Bu haberi duyan düşman hanı, bunları öldürmek için adamlarını yol laf. Dişi ku rt da çocuğu alıp, Altay dağlarına

(5)

Yıl: 10 Sayı: 40

getirir. Her tarafı dağlarla çevrili bir m a­ ğarada on çocuk meydana getirir. On oğ­ lan büyüyüp evlenir, her birinden bir boy türer. B unlardan biri Aşina’dır. Kardeş­ lerden Aşina, Türklere hakan seçilir. Atalarına bağlılığını göstermek için de, çadırının önüne k u rt başından bir bay­ rak asar.

Kısaca anlatılan bu destan ile Kır­ gızların Geyik Ana efsaneleri arasında büyük benzerlikler vardır. Her ikisinde de bir Türk halkı, düşm anları tarafın­ dan yok edilmek istenmektedir, Büyük kıyıma uğrayan Türk halkından bir er­ kek veya biri erkek biri kız iki çocuk, bir dişi k u rt veya bir dişi geyik tarafından kurtarılm akta vc bu çocuklar ile Türk soyu tekrar titremektedir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer motifte; dişi k u rt veya dişi geyiğin bu çocukları alıp, onları yeni bir yurda götürmeleridir. Türklere rahatça yaşayacakları bir yur­ da yerleşmeleri için yol göstermeleri söz konusudur. Kurdun bu özelliği bilinmek­ tedir, geyiğin benzer özelliği ise Moğol- larda ve Huni arda görülmekteydi. Aynı şekilde bataklıklar arasında sıkışıp ka­ lan H unlarm efsanelerinde de bu motif vardır:

“...D iğ er varyasyona göre ise av- c ıla n n ö n ü n d e n ka ç m a ya çalışan bir d işi geyik, geçidi b u lm a la rın ı sa ğ la ­ m ıştır. D a h a soııraki dönem lerde y a ­ şa ya n diğer ya za rla r, b a ta k lık la rd a a v la n a n H u n la rm bir d işi geyiğin peşine d ü ş tü k le r in i, bu g eyiğin de onları b a ta k lık ta n ç ıka rd ığ ın ı belir­ tirler. G eyiğin p eşin d ek i avcılar g izli g e ç itle rd e n S c y th ia ’n m m u h te şe m g ü ze llik te k i ovasına çıka rla r ve o s ı­ rada, d işi g ey ik de o rta d a n kaybolur. B u n u n a r d ın d a n H u n a vc ıla r geri d ö n ü p bu kez tü m h a lk la rıy la b ir lik ­ te b a ta k lığ ı te rk e d e rle r ”(N em eth 1 996: 101).

K urt ile ilgili bir çok motifin yaşadı­ ğı Türk kültüründe, kurdun kılavuzluk ettiği de ortaya konmuştur: Bu moti/’“.,,

belki de en önemlisi Türk hakanına veya benzeri bir şekilde topluma liderlik etme durum undaki bir ferde yol gösteren, reh herlik eden bir başka ifadeyle '‘kılavuz bozkurt” m otifidir” (Çobanoğlu 1997:

165). Kurtrigur ve Utigur efsanelerinde de, geyiği takip eden iki kardeş denizi geçerler ve orayı yurt edinirler (Ögcl 1989: 579). Bozkurt, Oğuz Kağan Desta- nı’nda da yol göstermektedir. Bu husus “Türklerin yaratılış efsanelerinde de ge­ çen bu bozkurt, belki de Oğuz Kağan’a yol gösteren eski cetlerinin ruh ud ur” (Özarslan 1998: 437) şeklinde izah edil­ mektedir. Görüldüğü gibi k u rt’un bu fonksiyonunu geyik de taşım aktadır. Her iki hayvan da, soyu tükenmekte olan halkların, soylarının devam etmesi­ ni ve onların güzel bir yurda sahip olma­ larını sağlayıcı bir fonksiyona sahiptir.

Geyikten türediklerine inanan in­ sanlar arasında, yukarıda anlatılan beş rivayctde de bir kardeşlik söz konusu­ dur. Bu insanlar geyikten türediklerine inandıkları için, geyiği öldürmemekte ve geyik eti yememektedirler. Genel inanı- lışta da geyiği öldürmek tehlikelidir. Ev­ liyaların da geyikle ilgili çeşitli inanışla­ ra yol açtığı bilinmektedir. Özellikle Ge­ yikli Baba ve Abdal Musa hakkında an­ latılan çeşitli rivayetler, geyiğe islamî bir yön vermiştir. Ancak Eski Türklerde de geyiğin öldürülmesinin hoş bir davra­ nış olmadığı bilinmektedir. W. Eber- hard’ın, Tu-cüe’ler (Türkler) hakkında verdiği bilgilerde de geyiğin kutsal oldu­ ğu anlaşılm aktadır:

“...O n la rın dedeleri bir d en iz ila ­ hesi ile m ü n a seb etd e b u lu n u yo rd u . İlk dede a vd a bir a k g ey ik ö ld ü r d ü ­ ğ ü n d e n ilâhe m ünasebetden vazgeç­ ti. B u n u n o ym a ğ ın d a n aveneler bu g ey iğ i ö ld ü r m ü ş o ld u k la r ın d a n o

(6)

g ü n d en itib a ren hep in sa n k u rb a n ı için in sa n la r g ö n d erm ek m ecburiye­ tin d e id ile r” (E berh a rd 1996: 86).

Anadolu’da yaygın olarak bilinen Alageyik türküsünde dc geyiği vurma­ nın iyi bir şey olmadığı acıklı bir şekilde anlatılm akladır:

“B en de g ittim bir geyiğin avuıa, Geyik çekti beni ke n d i dağına, Tövbeler tövbesi g ey ik avına, S iz g id in kardeşler, k a ld ım k a ­ y a d a" (Göğçeli 1954: 852).

Yine aynı şekilde bütün rivayetler­ de, geyikten türeme söz konusudur. Has­ talıktan veya savaştan dolayı nesli tü­ kenmekte olan halkın veya sülalenin so­ yu, Geyik Ana sayesinde devam etmek­ tedir:

“G eyik (karaca, ceylan)in genel olarak sem b o lizm in e göz a tıld ığ ın d a , yü k sek, d a llı b u d a k lı b o yn u zla rın ın çoğu kez H ayat A ğ a cı’na teşbih e d il­ d iğ i görülür. D olayısıyle d o ğ u rg a n lı­ ğ ın , gelişm e ittıra tla rın ın , ye n id en d o ğ u şla rın sim g esi olm a kta d ır. B u değerler, g ö rd ü ğ ü m ü z g ib i, A lta y ’lar, K ü çü k A sya ve M ü s lü m a n A n a d o ­ lu ’d a y a ş a m a k ta d ır ” (O ğuz 1980: 857).

Ayrıca “Geyik Ana” efsanesinin, Ge­ yikli rivayetinde dokuz çocuk; “Beyaz Gemi” rivayetinde yedi erkek, yedi kız çocuk; Giresun rivayetinde de sekiz ço­ cuk sayısı verilmektedir. Bu rivayetlerde verilen sayılar, formalistik sayılardır. At- lı-göçebe medeniyetinin de izlerini taşı­ yan bu efsanelerdeki insanların yaşaya­ bilmeleri için, güçlü ve kalabalık olmala­ rı gerekmektedir:

“B o zk ır k ü ltü r ü n ü n g eliştirip şe­ k ille n d ird iğ i to p lu m yapısı, aile a n ­ la y ışı ve b u n la r a d a y a lı iliş k ile r m a n zu m e si, y a şa n ıla n h a y a tın ih ti­ y a ç la rın ın d o ğ u rd u ğ u k a lıp la r iç in ­

de ka rşım ıza çık m a k ta d ır. S ü rekli savaş ve m ücadeleler içinde geçen bozkır h a ya tın d a m u tlu ve m üreffeh y a ş a m a k fiz ik i b a k ım d a n güçlii o l ­ maya- bağlıdır. Güçlü o lm a n ın te mel ş a rtla rın d a n biri ise ç o k l ”köp" ol inaktır. Köp o lm aya n m illetlerin v e ­ ya boyların kaderi, tâ h i o lm a k veya y o k / ’'cok” o lm a k tır ” ( Oğuz 1997

140).

Yok olmayla karşı karşıya kalan hu sülâlelerin yaşamaları için de çoğalma­ ları gerekmektedir. Ayrıca, Esma 8 i m - şek’in dc Giresun rivayeti için belirttiği gibi çocuk sayısının fazlalığı o ailenin d i­ ğer ailelere olan üstünlüğünü belirtmek­ tedir (1995:18).

Geyik Ana efsanesinin Kırgız riva­ yetleri, yok olmak üzere olan bir halkın düşm anlarından kurtularak, tekrar di­ rilmesini anlatm aktadır. Geniş bir coğ­ rafyaya ve tarihsel bir geçmişe sahip Kırgız halkının, böyle Geyik motifli bir efsaneye sahip olması doğaldır. Çünkü, Kırgızistan, hayvancılığın bol olduğu ve coğrafık özelliklerinin de geyiğin yaşa­ masına m üsait olduğu bir ülkedir. Ta­ rımcılıkla uğraşan Çinlilere geyik motifi Türklerden ve Moğollardan girmiştir. Ayrıca diğer bir inanışa göre de Geyik. Kırgız illerinde bulunur:

“...G eyik ve d a ğ keçisi tü rü n d en “ Kile n -K iy ik ” söylencese t tek b o y n u z­ lu bir h a yva n d ır. B u n u n bir adı da K u -tu ’dur. Söz ko n u su ad, Türkçe k u tlu (k u tlu ) sö zü n d en gelir. S ö y le n ­ tiye göre K u-tu, K ırgız illerinde, bulu n u r ” (B o zku rt 1995: 22).

Kırgız rivayetleri, geniş bozkırlara yayılmış ve yüzyıllar boyunca anlatıl a- gelmiş bir efsane özelliği taşımaktadır. Karadeniz Bölgesinde anlatılan “Geyik Ana” efsanesinin ise daha dar bir çevre­ de geçtiği ve yerelleştiği görülmektedir. Kırgız rivayetlerinde bir millet için

(7)

anla-Yıl: 10 Sayı: 40

tılan efsane Karadeniz rivayetlerinde bir sülâle için anlatılm aktadır. Bayıaktaıo- ğullan ve Yavlaoğulları sülâleleri için anlatılan bu efsanenin başka sülâleler için dc anlatılm akta olması m uhtem el­ dir.

Karadeniz Bölgesi’nden ve Kırgızis­ tan’dan derlenen “Geyik Ana” efsanesi üzerinde durulan bu küçük çalışmadan sonra, diğer Türk halkları ile ilgili araş­ tı cm aharın yapılmasıyla “Geyik Ana” ef­ sanesinin daha değişik varyantlarının da derlenerek daha yeni ve farklı motif­ lerin ortaya çıkacağını um ut ediyoruz. KAYNAKLAR

ATSIZ, (194.3), T ü r k E d eb iya tı T a r ih i, 2. Basım, İstanbul.

AYMATOV. Cengiz, (1993), B eyaz Gemi, (Çcv: R. özdek). İstanbul: Ötüken Yayınları.

BAN ARLI, Nihat Sami. (1971) K esim li T ü r k

E debiyatı T arihi I. İstanbul: Milli Eğitim

Basımevi.

BANG. W..- RAHMETİ. G. R„ (1936), O ğuz K ağan

D estanı, İstanbul: Burhaneddin Basımevi.

RAYRAKTAR, Osman, (1994) Osman Bayraktar (Trabzon, 20, Lise, İşsiz) ile 15 Temmuz 1994 tarihinde B ülent Gül tarafından TYabzon Geyikli’de yapılan görüşme. Görüşmenin deşif­ re edilmiş kaydı (B.G.) arşivindedir.

ROZKURT, Fuat, (1995), T iirk le rin D ini. İstanbul: Cem Yayınlan.

CUNBUR. Müjgan, (1982), “Folklorumuzda Geyik Motifi Üzerine”. II. M ille tlera ra sı T ü rk F o lk ­

lor K o n g resi B ild ir ile r i, II. Cilt, Halk

Edebiyatı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. ÇAĞATAY, Saadet, (1956). “Türk Halk Edebiyatın­ da Geyiğe Dair Bazı Motifler”, TDAY-Belİeten:

153-177.

ÇOBANOGLU, Özkul, (1997), “Kılavuz Bozkurt Motifinin Tarihsel Bağlamlarda ve Günümüz Aievi-Bektaşi Tarikatlerindeki Yapısal ve İşlev­ sel Sürekliliği Üzerine Tfespitler”, K a d ri

E roğan H acı B ek ta ş Veli A rm a ğ a n ı, An­

kara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları. EBERIIARD, W., (1996), Ç in ’in Ş im a l K om şuları,

(Çev: N. Uluğtuğ), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

ESİN, Emel, (1975), İsla m iy ette n Ö nce E ski T ü rk

K ü ltü r T a rih i ve İsla m a G iriş, İstanbul.

GÖĞÇELİ, Y. Kemal, (1954), “Alageyik”, T ü rk F o lk lo r A ra ştırm a la rı, 3 (34), Ocak. GÜL. Bülent, (1995), “Geyikli Beldesinin Halk­

b ilim A ç ısın d a n İn c e le n m e s i" . Ankara: H acettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Tezi (Basılmamış).

GÜLAY, E sra (1995) Esra Gülay (Geyikli, 80, Okumaz-Yazmaz, Ev Hanımı ı ile 10 Şubat 1995 tarihinde B ülent Gül tarafın d an Trabzon Geyikli’de yapılan görüşme. Görüşmenin deşif­ re edilmiş kaydı (B.G.) arşivindedir.

MOLDALİYEVA, Nurgül, (1997), Nurgül Mol- daliyeva ( Kırğızistan-Toktogul, 21, Üniversite, öğrenci) ile 13 Mayıs 1997 tarihinde Bülent Gül tarafından A nkara’da yapılan görüşme. Görüşmenin yazılı kaydı ( B.G.) arşivindedir. N...METH, Gyula, (1996), H u n la r ve T a n rın ın

K ılıcı A ttila , (Çev: T. Ucmııkant. İstanbul:

Yapı Kredi Yayınlan.

OCüZ. Burhan, (1980), T ü rkiye H a lk ın ın K ü ltü r

K ö k e n le r i ( ’. 2,

Tanm-Havvancılık-Meteoroloji, İstanbul.

OĞUZ, M, Öcal, (1997). “Manas Destanı ve Dede Korkut Kitabı’nda Kardeşler Arası İlişkiler”,

M anas 1000 B iş k e k B ild irile ri (28-31 Ağus­

tos 1995). Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

ÖGEL, Bahaeddin, (1989), T ü rk M itolojisi l, An­ kara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

ÖZARSLAN. Metin, (1998), “Oğuz Kağan Des­ tanında Tarihî, Dinî, Beşerî ve Tabiat üstü Un­ surlar". F o lklo ristik: Prof. Dr. D u rsu n Y ıl­

d ır ım A rm a ğ a n ı, (Ed: M. ö zarslan , Ö.

Çobanoğlu), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Basımevi.

ŞİMŞEK, Esma, 11995), “Giresun ve Çevresinde An­ latılm akta Olan 'Ana Geyik’ Efsanesinde Mitolojik U nsurlar”, M illi F o lk lo r. 4. 26: 17-22.

YUDAHİN, K. K , (1994), K ırg ız S ö zlü ğ ü . C. I. (Çev: Abdullah Taymas), 3. Baskı, Aııkara: Tüı k Dil Kurumu Yayınları.

NOTLAR

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü A raştırma Görevlisi. Bu konudaki çalışmalardan bazıları: (Çağatay

1956: 153-177; Esin 1975: 94; Cunbur 1982: 71-94; Öğel 1989: 569-583).

Buğu: 1. Geyiğin yahut maralın erkeği 2. Buğu (bir Kırgız kabilesinin adı) 3. Kırgız halk takvimin­ de bir ayın ismi.

Maral: (Moğolca) dişi geyik.

Bkz.: Atsız: Türk Edebiyatı Tarihi, 2. Basım, İstan­ bul, 1943, s. 28; B a n arlı, N.S.: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, 1. Cilt, İstanbul, 1971, s. 24.

Bkz. ögel, B.: Türk Mitolojisi I,Ank., 1989, s. 573.

Referanslar

Benzer Belgeler

Palovit Vadisi’nin yukarılarında bulunan Pokut, Hazindağ, Amlakit gibi yaylalarda yaşayan Hemşinliler için çok büyük k ıymeti olan ve bence tamamen tanıtımı

pastası boyutlarında, bir masa üstü bilgisayar ağırlığında ve Dünya’dan uzakta bir ekip halinde uçabilecek kadar akıllı üç mini uydu, NASA ta- rafından yeni bin yılın

2002’nin Nisan ayında artemisinin bazlı ilaçlarla teda- vi Dünya Sağlık Örgütü tarafından sıtma için birincil teda- vi olarak önerildi.. Bununla birlikte artemisinine

Olgu 2: Kırk beş yaşında, erkek hasta, 15 gün önce başla- yan ateş, kas ve eklemlerinde ağrı ve sağ testiste şişlik şikayeti ile kliniğimize yatırıldı.. Fizik

Erkek badmintoncuların sırt kuvveti ile diğer fiziki uygunluk parametreleri arasındaki kolerasyon incelendiğinde, sırt kuvveti ile boy uzunluğu arasında 11 yaĢ grubunda

Ahmediye gülü, Anadolu gülü, Beyaz gül, Çay gülü, Fındık gülü, Frenk gülü, Hoşâb gülü, Japon gülü, Katmerli sarı gül, Kırk kandil gülü,

Ancak geyik her ne kadar Türklerin av kültüründe önemli bir yere sahip olsa da koruyucu, yardımsever ve kutsal sayılmasından dolayı tarihte kimi zaman Türk hükümdarları

Ülkemizde ihmal ve istismar mağduru çocuklarla ilgili yapılan araştırma sonuçlarında, kız çocuklarının erkek çocuklara göre yüksek oranda olduğu, istismar