• Sonuç bulunamadı

Eski İstanbulda apukurya ve maskaralar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski İstanbulda apukurya ve maskaralar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ESKİ İST A N BULDA

^ Karnaval mercisi .'i - Apukurya ne dumektir? M ask.ler, dominolar

S

Maskara kıyaletine g re n ler k;rrl»rd.? - Sokaklarda ayı oynatanlar

G ö z y a ja rı kuruıulon mendille d .n suların şakır şakır akması

*

u

¥ a z a â : Serm e! M u h ta r A lu s

İ

stanbul yakasının îıalkı Apukury»

deyip dururlar, şehirdeki Rumlar ise Apokriya derlerdi. En doğruau Apok- reas veya Apokreos imiş.

Apokreastaki Ap, kuru ot manasına; kreas ta et demekmiş. Bunun, hıristi- yaniarm büyük perhizinden hemen ev­ vel gelişine bakılıp kelimelerden de per­ hizin yalnız et ile ota mahsus olduğu

anlaşılırsa da sonraları şümullendir-

mlşler.

Apukurya üç hafta sürer, arkasından büyük perhiz girer.

Paskalya kelimesi de rumea pastra­ dan. paska ise İbranice yol, geçit ma­ sasındaki bir kelimeden türemiş

Apukurya Şubat ayma rastlar, Runı- lar kain aval mevsimi addederlerdi.

Bilenler gene bilsin, karnavalın ne ol­ duğunu da kısaca anlatıverdim: Milât­ tan evvel Romalılar ve Gollular bayram şenliklerinde garip garip kıyafetlere gi­ rer, tuhaflıkalr, maskaralıklar yapaıak

eğlenirlermiş. Hıristiyanlık çıktıktan

sonra bu âdet onlara da geçmiş. Şen» İlkleri Noel ve Yılbaşı yortusile beraber yaparlarmış. Gitgide, Itaivada karnaval eğlentileri alıp yürümüş. Venediginkileı hepsini bastırmış.

B

undan otuz beş, k:ık sene evvel

Apukurya zamanı yaklaştı mı

Beyoğlu pek civcivli bir hal alırdı; A k ­ şam üstleri halk bir aşağı bir yukarı akında. Mağazaların, dükkânların vit­ rinlerini, içlerine girip her tarafını se­ yirde. Bütün raflarda, masalarda, o va­ kitler bizlerin (yüzlük) dediğimiz, Rum­ ların (muçuna) dedikleri sıra sıra mas­ ke ve envai çeşidi:

Ablak yüzlüsü, patlak gözlüsü, kaval burunlusu, faraş ağızlısı; bıyıksızı, bı­

yıklısı, sakallısı; zenci yüzü gibi kap­ kara, Habeşinki gibi boz, Çinlininki gibi

sapsarısı. Bunların pamuk İpliğinden,

yahut ince telden örmeleri; kuş, keçi, inek suratlıları.

Sonra birçok ta teferrüat: Lâstik boğ ile surata takılacak iğreti bıyıklar, sa­ kallar, favuriler; mukavvadan külahlar, şapkalar; bombcrtlar, borular...

P

assaj içlerindeki, Tiyatro, Vene­

dik, Aasmalımescid gibi sokak­ lardaki tek tük dükkncıklar dahi Rum­ ların (m askaıeta) tâbir ettikleri Apu­ kurya kıyafetlerde lebaleb. CarııeVâu- ıarında, askılarında plise plise yakalı, katmer katmer etekli (Colombine) fis­ tanları; beyaz patiskadan, bir sıra yum­ ruk kadar düğmeli, harar gibi (Pierrot) elbiseleri; baklava baklava, renk renk kumaştan. (Arlequin) ceket, pantalonu; harmaniyevarl bonıbol, konser, koku - leteli (Domino) 1ar...

Moetradakileriu her tarafı soluk, gü­ ve yenikli, şahrem şahrem akik, dalga dalga lekeler içinde. Çünkü bunlar mas­ kara olacak kimselere kira İle verili­ yor. Kirası malına göre: İki çeyrekten tut, iki mecidiyeye kadar.

A

pukurya girince Fener, Yenikapı,

Yedikule, Arnavutköy, Yeniköy

gibi Rum yataklarında o kıyafete girip

(maskaramenos) olmağa yeltenenle»

göı-tiiürse de bu işin asıl erbabları Bey- oğlululardı. Banker, tüccar, paralı çorba cılar da kokunalarile beraber maskara­ menos olmağa kalkışmaktan geri kal­ mazlarsa da bu işin asıl curcunalı tara­

fına girişen, Rum palikaryalarından

dükkân tezgâhtarları, berber kalfaları,

lokanta garsonları, meynane miçoları

ile van sokakların sicilli yoemmıan, mo­ distra ve şapkacı çırağı koıuma»ardı.

B

akarsın, akşama doğru, en fazla

gecenin saat sekiz dokuzu sulan Doğruyolda, geriden bir kalabalıktır sö­ kün eder. Çalgı çiğana, çığlıklar, uğul­ tular ortalığı kaplar. Derhal her ağızda:

— Maskaralar geliyor!

Kafilenin başında lâterna ile şıkırtılı

iâlerna tefi; güldür güldür, dümbül

dümbül, mahut polkalardan birini tut­ turmuşlar. Arkada, kimi kafasına sip­ sivri külahı, kimi bakır tencereyi, kimi desturun oturağı geçirmiş, bazısı mas­ keli, bazısı yüzü gözü boyalı, sırtlannda ters giyilmiş ceket, ceplerinin içi dışa- nda bir sürü herif.

Aralarında soluk, yenik, şahrem şah­ rem fistanları giymiş, ensiz siyah mas­ kelerle kaşlarını gözlerini kapamış, ba­

danalara bulanmış kokunalar. Gelsl ı

polka, fırıl fin i dönme. Etraflarında, peşlerinde bir yığın ipsiz sapsız, çoluk çocuk.

Kafile ilerleyip uzaklaştıktan sonra bir İkincisi zuhur eder. Bu seferki gru- pun önünde zurna, kırenete, çiftenara, zilli maşa...

Oğlan yaylı, kız yaylı Dayanamıyon gayri

Kıptı türküsünü kıvrak kıvrak çal­ mada. Kafasına bir kuzu postu lolannş, ayı postuna bürünmüş, ağzında halka bir adam. Halkanın zinciri, püsk'ilsüz fesli, yırtık pırtık saltalr, eli sopalı ve tefli bir çingenfe kıyafetlinin parmağın­ da.

A yı kılığındaki, kolları öne uzanılc, gûya iki ayak üstüne dikilmiş, ayı gibi yürüyor. Ayıcı:

(2)

G eçm iş zaman olurkî..

Eski İstanbulda Apukurya

( B a ş tarafı S inci s a y f a d a ) j — Oyna Kara oğlan! sayhasını basa]

basa sopayı veriştirdikçe Kara oğlan

homurdana homurdana zıpzıp zıplıyor. — Şimdiki kızlar nasıl gerdan kırar? Yeni gelinler hamamda nasıl utanır? Koca kanlar kızınca ne yapar? dedikçe ayı kının kırım km tıyor; avucunu yü­ züne kapayor; ağzından burnundan tük- rükler saçıyor.

Bunların etrafında da bir sürü mas­ keli, suratı unlarla, galibardalarla m ü ­ lemma erkekler; boyalı, allıklı kadınlar, sokakta yanlarına takılmış İşsiz güçsüz güruh.

O

kafile de uzaklaşınca geriden bir insan yığını daha. Bu gelen öteki­ lerden kaç kat kalabalık, şamatalı, şen­

likli. Kepenkleri kapalı mağazaların,

dükkânların üstündeki Kapkaranlık pen­ cerelerde derakap ışıklar; dışarı sark­ mış, »la y ı temaşaya koyulmuş başalr.

înee tahtalardan bir vapur teknesi

çatılıp, etrafı mukavvalarla, bezlerle

kar ilip altma tekerlekler konmuş. Üs- j tünde soba borusundan baca; tavan sü­

pürgesi arığından İki direk; kenarla­

rında can kurtaran simitleri. Yüksekçe yerinde de fesli ve koca mavi püsküllü, takma bıyıklarını kulaklarına dolamış, cepkenli, fustanellalı, pabuçlarının ucu ponponlu bir kaptan.

Maiyetinde gene o kıyafette birkaç tayfa ve bombortlu, trombonlu, kırene- teli, davullu, zilli müzüyıcılar. Rumca bir hava büzletilip durulurken, kaptan (îstasu !) yı basar basmaz, mutbak ho- nisini ağzına yapıştırıp yapıştırıp ma­ kiniste:

— Tornairt!.. Tornistan!. îstaper!.., kumandalarını veriyor. Gemi dtit! düti. edip yürüyor; dönüyor, duruyor. Alâmet tekerlekli değil mi ya, yanından iti İti- verenler var.

Yolcuları uğurlayanlar da mendil

makamına kirli tahta bezlerini sallayan­ lar; eşek anırır gibi ağlayanlar, göz yaşile ıslanmış bezleri Durup burup sa­ rıl şarıl suyunu akıtanlar.

Vapur köşeyi dönmeğe kalmadan be­ riden, kulak zarlarım çınlatan ramca bir nara:

—• Aaaayt!...

Yangına takını açmış tulumbacılar.

Hangi semtten olunduğu etrafa bildillr ya, bunlarda da, Aftospiyoslularl... Kı- tıptyoslularl... filân gibi uydurmasyon bir semt adı.

öyle ya, tulumbacılar yalnız bizde mi

var? Rum landa, Ermenilerde, hattâ

Yahudilerde bile mevcut. Demirci Def­ ter reis, Yazmacı Agop reis, Tenekeci David reis ve emsalleri çok.

Omuzdaşlar, dörder kişiden beş altı takımı bulur. Gûya kurt dingilini tuttur­ muşlar, fakat hepsi yerinde saymada. Gûya yorgunluktan şişmiş gibi ellerinin tersile terlerini sile sile solumada. Kı- lkları malûm: Başta keçekülâh, sırtta fanilâ, bacaklarda dizlik.

Omuzlarında, mum sandığına 11ü fa- sulya hereği mıhlanmış sözüm ona tu­ lumba. Borucunun elinde serçe parmak kalınlığında, ufacıcık teneke boru; f e ­ nercide minimini kâğıt fener; hoı-tum- cunun omuzunda upuzun, İpince idare fitili. Reisleri de, yularsız, palansız, u- yuz bir eşeğe binmiş. Bilek kalınlığında­ ki halattan bir kırbacı, avucuna tükü­ rüp tükürüp veriştiriyor.

İ

şte bu ver yansını tutturan erkekli,

kadınlı güruh cadde boyu, dörtyol

ağzı gibi kalabalık yerlerde; lokanta, birahane, pastahane karşılarında mola vere vere Balıkpazarı, Hamalbaşı, Kal- yoncukulluğu taraflarına da sapıp kah­ velerin, meyhanelerin önünde bir kat daha hızı alıp aşka gelirler, bağırtıları çığırtıları arttırıp çılgıncasına iıora te­ perek hoplar, zıplar, sıçrarlardı.

Bu cuşuhuruş süredururken ayaz ilik­ lere işliyor, lapa lapa kar yağıyor am­ ma aldıran kini? Folispiti veren islim yerinde, boyuna da kazan fayrapta; kış kıyamet kimin ne umura?

Böylece zevk içinde, kurtlar döküle

döküle Beyoğlu Doğruydu, Tepeoaşı,

Kabristan, Tarlabaşı caddeleri, ara so­ kaklar geçildikten, birahanelerde, mey­ hanelerde tekrar tekrar rakı, mastika, konyak, reçina, şarap çekildikten sonra Konkordiyadaki, Odeondaki maskeli ba­ lolara dalarlardı.

Bizim uçarılardan, hattâ efendi, bey kılıklı kişilerden, Ermeni ve Yahudileı- den de maskara kıyafetine giren, cur­ cunaya karışan bulunurdu.

SEKM ET M U H TA R AA.US

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak çalışma sonuçlarımıza göre psoriasisli hastalarda da normal kişilerdekine benzer oranlarda kontakt duyarlılığın görülebileceğini bu nedenle herhangi bir

14–17 Mart 2013 tarihleri arasında Dermatokozmetoloji Derneği ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı işbirliği ile, Karinna Otel, Bursa ,Uludağ’

Misafir geri dönerken ona işlemeli bir ekmek bohçası içinde patır denilen yağlı ve katmer katmer olan yufkamsı ekmekten verilir.. Erkekse başına düppe “takke”, sırtına

Topografya optimizasyonu ile uzun ve esnek kompozit kapak için en yüksek doğal frekans değerini sağlayacak geometri tipi belirlenmiş olup, bu model referans alınarak

CODE: M3021 Ø 55 cm OTM KATMER SACI JAPON EMAYE LPG’li OTM ROASTING PLATE ENAMEL with LPG. CODE: M3050 Ø 55 cm ELEKTRİKLİ KATMER

Dolayısıyla, kapitalist üretim biçiminin kendisini yeniden üretmek için ihtiyaç duyduğu faaliyetlerin bir kısmının üretken, bir kısmının ise üretken olmayan faa-

Bu derlemede, Actinomyces türlerinin vaginal epitel hücrelerine, nötrofil lökositlere, eritrositlere, di¤er mikroorganizmalara ve birbirlerine nas›l tutunduklar› ve

Aldığımız örneklerde kullanılan dinî kelime ve deyimlerde en çok geçenleri şöyle sıralayabiliriz: Allah, azap, günah, hayır, Hıdır, hoca, cin, cehennem, ecel,