• Sonuç bulunamadı

Başlık: Aklın Hazzı İbn Kemmûne'de Bilgi TeorisiYazar(lar):ALPER, HülyaCilt: 47 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000033 Yayın Tarihi: 2006 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Aklın Hazzı İbn Kemmûne'de Bilgi TeorisiYazar(lar):ALPER, HülyaCilt: 47 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000033 Yayın Tarihi: 2006 PDF"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÝTAP TANITIMI

Aklýn Hazzý Ýbn Kemmûne’de Bilgi Teorisi, Ömer Mahir Alper, Ayýþýðýkitaplarý, Ýstanbul 2004 ISBN 975-6336-03-X, ss. 197.

HÜLYA ALPER

YRD. DOÇ. DR., MARMARA Ü. ÝLAHÝYAT FAKÜLTESÝ e-posta: hulyaalper@hotmail.com

Ýslâm Felsefesi üzerinde yapýlan çalýþmalar genellikle Ýbn Rüþd ve öncesi etrafýnda yoðunlaþmakta, daha sonraki dönemde yaþayan düþünürler hak-kýnda ise yeterli sayýda araþtýrmalar bulunmamaktadýr. Bu genel hüküm Ýbn Sînâ sonrasý felsefî gelenekte önemli ve etkin bir yeri olan Ýbn Kemm-ûne için de geçerlidir. Hem batý hemde doðuda bu filozof üzerine yapýlan incelemelerin tamamý birkaç çalýþma ile sýnýrlý kalmakta, onun felsefî siste-minin bütünüyle aydýnlatýlabilmesi için, ana kaynaklar üzerinde çok yönlü ve detaylý araþtýrmalara ihtiyaç duyulmaktadýr.

Ömer Mahir Alper bu kitapta Ýbn Kemmûne’nin matbu ve yazma tüm eserlerine dayanarak onun bilgi teorisini ortaya koymakla Ýslâm Felsefesi Tarihi çalýþmalarýna önemli bir katký saðlamýþ olmaktadýr. Üstelik Ýbn Kemm-ûne yaþadýðý dönemin felsefe anlayýþýna uygun bir þekilde bilgi teorisini müstakil bir disiplin olarak deðil psikoloji, mantýk, kozmoloji ve ontoloji içinde, onlarla baðlantýlý bir þekilde ele almýþtýr. Dolayýsýyla bu eserde filo-zofun bilgi teorisi, modern epistemoloji baðlamýnda yeniden kurgulanmak-tadýr. Yazar, bu eseri, epistemolojisini konu edindiði filozofun temel yaklaþý-mýna iþaret edecek bir þekilde “Aklýn Hazzý” olarak isimlendirir. Kitabýn ba-þýna konulan epigrafta ifade edildiði gibi Ýbn Kemmûne’ye göre “Gerçek haz, aklýn hazzýdýr; bu da ruhun gerçek yetkinliði demektir. Zira akýldýr, ruhun gerçek yetkinleþtiricisi.”

Üç ana bölümden oluþan eserin, Giriþ kýsmýnda Ýbn Kemmûne’nin haya-tý, felsefî kiþiliði ve eserleri üzerinde durulur. Aslýnda bir filozofun episte-molojisinin incelendiði bir çalýþmada, onun hayatý ve felsefî kiþiliðine yer

(2)

262 AÜÝFD 47 (2006), sayý I

verilmesi gereklilik sýnýrlarý dýþýnda düþünülebilir. Ancak Ýbn Kemmûne’-nin hayatý ve felsefî kiþiliði üzerinde aydýnlatýcý çalýþmalar bulunmamasý sebebiyle olsa gerek, Yazar böyle bir giriþ yapma zorunluluðu hissetmiþtir. Burada öncelikle Ýbn Kemmûne’nin mevcut Ýslâm Felsefesi gelenekleri içinde nerede durduðu tartýþýlýr. Bu baðlamda Mullâ Sadrâ’nýn Ýbn Kemmûne’yi Fârâbî ve Ýbn Sînâ’nýn geliþtirdiði Meþþâî felsefe geleneði içinde deðil de Suhreverdî’nin geliþtirdiði Ýþrâkîlik içerisinde göstermesinin doðru bir tasnif olmadýðý, çeþitli deliller kullanýlarak açýklanýr. Yine çaðdaþ araþtýrmacýlar-dan Hossein Ziai tarafýnaraþtýrmacýlar-dan Ýbn Kemmûne’nin Ýþrâkî gelenek içerisinde farklý bir anlayýþý temsil eden bir düþünür olarak tanýmlanmasýnýn da isabetli bu-lunmadýðý ortaya konur. Neticede Ýbn Kemmûne’nin Ýþrâkî geleneðin bir tem-silcisi deðil de aksine “Meþþâî” gelenek içinde bir akým farklýlýðý olarak de-ðerlendirilmesinin daha uygun olacaðý belirtilir.

Her ne kadar Ýbn Kemmûne Sühreverdî’nin Telvîhât’ýna bir þerh yapmýþsa da bu þerhe et-Tenkîhât ismini vermekle burada mutlak olarak Sühreverdî’-nin yolunu benimsemeyip aksine bir eleþtiri metni yazdýðýna iþaret etmiþtir. Halbuki ayný durum Ýbn Kemmûne’nin Ýbn Sînâ’nýn el-Ýþârât ve’t-tenbîhât adlý kitabýna yazdýðý þerh için geçerli deðildir. Þerhü’l-Usûl ve’l-cümel min mühimmâti’l-‘ilm ve’l-‘amel ismini verdiði þerhinde Ýbn Kemmûne eleþtirel bir yaklaþýmý benimsemez. Kitapta ileri sürülen bu gibi açýklamalar ýþýðýnda Ýbn Kemmûne “Meþþâî terimler içinde konuþan Ýþrâkî bir filozof olarak deðil de Ýbn Sînâ’da olduðu gibi “Ýþrâkî” öðelere sisteminde yer veren “Meþþâî” bir filozof olarak deðerlendirilir. Bu durum bütün kitap boyunca Ýbn Sînâ’ya yapýlan yoðun referanslarla da desteklenir. Bununla birlikte Ýbn Kemmûne’-nin Ýþrâkî çevrelerde ve Ýran’da özellikle Kutbüddîn Þîrâzî, Mîr Dâmâd ve Mulla Sadrâ gibi filozoflar üzerinde etkili olduðuna da dikkat çekilir.

“Bilgi Teorisinin Psikolojik Temelleri ya da Bilginin Evi Olarak Nefs ve Güçleri” baþlýklý birinci bölümde nefsin varlýðý, mahiyeti ve güçleri üzerinde durulur. Bu bölümde yazar, öncelikle bilgi teorisini konu edindiði bir çalýþ-mada böyle bir baþlýða yer vermesini, epistemoloji ve psikoloji bir baþka ifadeyle bilgi teorisi ile nefs teorisi arasýnda bulunan iliþki ile gerekçelendi-rir. Ömer Mahir Alper’in belirttiði gibi her dönemde bu iki alan arasýnda sýký bir iliþki bulunmuþ, hatta Yeniçað’da epistemolojinin ayrý bir disiplin halini almasýndan önce bilgi meselesi filozoflarýn nefs teorisi alaný içinde ele alýn-mýþtýr. Nitekim Ýbn Kemmûne’nin bilgi teorisinin temelde psikolojisi üzerine bina edildiði ve nefsin onun tarafýndan bilginin mahalli olarak kabul edildi-ðini ortaya koyan Yazar’ýn þu açýklamalarýnda ifade ettiði üzere böyle bir bölüm zorunludur. “ Bir bilen olarak insanýn mâhiyeti, doðasý, güçleri ve yetileri tespit edilmeksizin onun gerçekten bilgi elde edip edemeyeceði,

(3)

bil-263

gisinin kaynaklarý ve sýnýrlarý gibi bilgi teorisinin çeþitli meselelerine yanýt vermek zor ve imkânsýz olmaktadýr” (s. 37). Bu þekilde bir gerekçelendir-meden sonra bu bölümde Ýslâm filozoflarýnca kabul edildiði þekliyle bitki-sel, hayvanî ve insani güçler çeþitli alt baþlýklar altýnda incelenir.

Ýkinci Bölümde öncelikle bilgi teorisinin temel sorunlarý ýþýðýnda Ýbn Kemmûne’nin bilgi konusuna yaklaþýmýnýn ortaya konulmasý amacýnda olun-duðu belirtilmiþtir. Yazar, kategorik olarak insan açýsýndan bilginin mümkün olup olmadýðýnýn gösterilmesinin bilgi sorununa giriþ için gerekli olduðu düþüncesiyle, Birinci bölümde nefsin varlýðýný, nefsin mahiyeti konusuna öncelediði gibi burada da bilginin imkâný yani varlýðý sorununu bilginin mâhiyetine öncelemiþtir. Daha sonra da ontolojik ve epistemolojik açýdan bilginin mahiyetini irdelemiþtir.

Aslýnda Ýbn Kemmûne’ye göre insanýn varlýk amacý bilmek ve böylece mutlu olmaktýr. Bu temel fikir onun felsefî düþüncesinin tamamýnda içkin olarak bulunur. Ancak bu durum, filozofun bilginin imkânýna dair bir prob-lem edinmediði anlamýna gelmez. O, bilginin imkâný üzerinde durduktan sonra onun zorunlu olduðu fikrine geçer. Üstelik insan zihninde bilimsel ve felsefî akýl yürütmeler olmaksýzýn bazý zorunlu bilgiler bulunduðunu savu-nur. Her ne kadar Ýbn Kemmûne, insanýn, varlýðýn gerçekliðini bilebileceði anlayýþýnda ise de yine de onun bilgisinin sýnýrlý ve eksik kalacaðýný da açýk-lar. Alper’e göre böylece insan bilgisi ile Tanrý bilgisinin arasý ayrýlmýþ, beþe-ri bilgi ile ilâhî bilgi arasýndaki fark göstebeþe-rilmiþ olur. Bu durum varlýklar arasýndaki hiyerarþiyi, bilgiler arasýndaki hiyerarþi ile pekiþtirmektir. Hatta Ýbn Kemmûne’nin sisteminde, Tanrý’ya ontolojik yakýnlýk ile epistemolojik yakýnlýk arasýnda bir paralellik bulunmaktadýr.

Ontolojik açýdan bir meleke olan bilgi Ýbn Kemmûne’ye göre en genel anlamda “bir þeye þöyledir ve öyle olmamasý mümkün deðildir diye inan-ma” þeklinde açýklanmakta ve burada bilgi, inanç, kesinlik, gerekçelendir-me, doðruluk gibi kavramlarla birlikte analiz edilmektedir. Ýlgili vasýflarýn açýklandýðý bu bölümde, ayrýca Ýbn Kemmûne’nin farklý açýlardan hareketle ortaya koyduðu bilgi tasnifleri, üzerinde durulmaktadýr. Ayný bölümde Ýbn Kemmûne’nin, bilgi kaynaklarý ile insanýn geliþim sürecini iliþkilendirdiði belirtilmekte ve burada filozofun Gazzâlî’yi takip ettiði vurgulanmaktadýr.

Ýbn Kemmûne duyu, akýl ve vahyi müstakil bir bilgi kaynaðý olarak kabuk etmekle birlikte her birinin alanýný ve konusunu sýnýrlamaktadýr. Yazar’a göre bu düþüncesi ile Ýbn Kemmûne, akýl vahiy iliþkisi açýsýndan Kindî, Fârâbî ve Ýbn Sînâ gibi filozoflar tarafýndan ortaya konan yaklaþýmdan ziyade kelamcý bir çizgiye yaklaþmýþ görünmektedir. Çünkü bu filozoflara göre akýl ve vahiy bilgi alaný açýsýndan örtüþebilmekte ve fakat toplumsal zorunluluktan

(4)

yý ikisine de ihtiyaç bulunmaktadýr. Kelâmcý çizgiye göre ise akýl ve vahyin bilgi alanlarý ayrýlmakta, vahiy aklýn elde edemediði bilgileri açýklamakta-dýr.

Bilgi türlerinin kaynaklarý açýsýndan incelendiði üçüncü bölümde, konu duyusal bilgi, aklî bilgi ve vahyî bilgi ana baþlýklarý altýnda incelenir. Burada her tür bilginin özellikleri ve oluþumu karþýlaþtýrmalý bir þekilde tartýþýlmak-ta ve bunlarýn birbiri arasýnda çeliþki deðil tartýþýlmak-tamamlayýcý ve uyumlu bir iliþki olduðu, Ýbn Kemmûne’nin duyusal bilgiden vahyî bilgiye kadar bir bilgi pi-ramidi kurduðu belirtilmektedir. Burada pipi-ramidin zirve noktasýnda vahyî bilgi yer alýr. Dolayýsýyla nefsini kemâle erdirerek mutlu olmak isteyenler, Ýbn Kemmûne’nin asýl mutluluk olarak kabul ettiði aklî hazza eriþmek iste-yenler, salt kendi bilgileriyle yetinemez ve peygamberlerin getirdikleri bilgi-lere kayýtsýz kalamazlar. Diðer taraftan Ýbn Kemmûne’ye göre, aklî bilginin oluþumu dahi, modern rasyonellik anlayýþýndaki gibi, salt fiziksel bir dünya-da duyu-akýl iliþkisi baðlamýndünya-da yatay bir düzeyde gerçekleþmemekte, me-tafiziksel bir alana uzanan, dikey bir boyutu da bulunmaktadýr.

Bütün bu açýklamalarda görüldüðü gibi, bilgi teorisi sýnýrlarý içinde yer alan problemlerin Ýbn Kemmûne üzerinden yeniden ele alýnmasý olarak da nitelenebilecek bu eserde, konu tamamen klasik bir çerçevede ele alýnma-mýþ, meselenin modern felsefî tartýþmalarla iliþkili noktalarýna da temas edilmiþtir. Hem üzerinde çalýþýlmamýþ bir filozofu konu edinmesi hem de onun bilgi teorisini modern epistemoloji baðlamýnda yeniden kurgulamasý açýsýndan eser, Ýslâm felsefesi araþtýrmacýlarý için göz ardý edilemez bir nite-lik taþýmaktadýr.

Referanslar

Benzer Belgeler

Anayasa Konseyi ise 23 Temmuz 1996 tarihinde vermiş olduğu kararında (96/378 DC), bir yandan ara bağlantı sözleşmelerinin, tarafların serbest iradeleriyle ve eşit

Varılan anlaşma gereği, müttefikler bir yıl sonra tamamı ödenecek olan tazminat ile birlikte, kendileri ve uyuşmazlıkta yeralan bankaları adına, İsviçre hükümeti ve

Yukarıda şöyle bir formül vermiştik: "Eğer bir siyasi sistemin mensupları, kendileri için, X anayasasının, Y veya Z anayasasından daha uygun veya daha iyi olduğuna

Özellikle bundan dolayı mevcut nafaka sebeplerinin (değişiklik davası yoluyla) reşit olmayan çocuklar bakımından sadece genel ekonomik koşullarda değişiklik meydana

argüman olarak ileri sürerken, Sevr Antlaşması'nı hiç bir zaman kabul etmemiş olan Türkiye bakımından, adaların egemenliğinin. Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanış

Bir başka ifade ile bu tür vergi suçlarında hem mali ceza hem de hürriyeti bağlayıcı ceza bir arada uygulanır (VUK. Vergi ödevlisinin vergi suçu oluşturan fiilinin

belirtmek gerekir ki, Konferansa katılan devletlerin amaçladıkları tek şey, Uluslararası Ceza Mahkemesini mümkün olduğunca çok devlet tarafından kabul edilebilir bir

isabetli olan görüşe göre, her iki kuramın birbirine denk geldiği (tetabuk ettiği) kabul edilmektedir'. Normun koruma amacı kuramına göre, her hukuk normunun bir koruma