• Sonuç bulunamadı

Bir yıldönümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir yıldönümü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARADA BİR

KEMAL ÜSTÜN

Em ekli Öğretmen

Bir Yıldönümü

Yıldönümleri, gerek özel gerekse toplumsal ve ulusal ya­ şantılarımızı —önemine göre— derinden etkiler. Bir başka deyişle, yıldönümü günlerinde düne, bugüne ve geleceğe iliş­ kin duygu ve düşüncelerimizi tazelemiş ve güçlendirmiş olu­ ruz.

23 Aralık 1930’un 60. yılındayız. Devrim Şehidi Öğretmen Kubilay’ın, devrim tarihindeki adıyla “ Menemen Olayı” nın yıl­ dönümü yarından sonra.

Geçmişe yeniden bakarken, yarınları düşünürken ‘günü­ müz ortamı’nı da yeterince bilmek durumundayız. Çünkü, gü­ nümüz ortamında övünme öyküleriyle “ Cumhuriyet tarihin­ de görülmemiş” benzeri bir deyişle “ Cumhuriyet tarihinde görülmemiş gericilik-irtica” davranışlarıyla karşı karşıyayız. Öyleyse, önce bu yıldönümünün yakın tarihine bakmalıyız.

Yıl 1930 ve öncesi

“ Evet, o yıllar bir başka güven dolu, bir başka umut dolu yıllardı. Yepyeni ve laik bir dünya görüşünü benimsemiştik. Genç ve gelecek kuşaklar, kurtuluşu ve Cumhuriyet’in ilk on yıllık dönemini inceleyip araştırdıkça ya da tarih sayfaların­ dan okuyup üzerinde derinlemesine düşündükçe o yılların yüce anlamını daha iyi kavrayacaklar; devrimlerin niçin her zamankinden daha titizlikle korunması gerektiğine ve ger­ çeğine saygı duyacaklar ve ona yürekten bağlı kalacaklar­ dır. Tıpkı, o günleri ve o yılları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le beraber yaşayanlar gibi, bugün de onun izinde yürüyenler gibi... Ancak!

“Yine o yıllar, dış düşmanı yenmiş, yurdu kurtarmış ve cum­ huriyeti kurmuş olan bu büyük ulusun, içte savaştığı ve sa­ vaşacağı daha güçlü sayılan başka düşmanları da az değil­ di: Okuryazarlıktan yoksun halk yığınları vardı. Örümcekti, karanlık kafalar vardı. Halkı sömüren, çıkarları bozulan çev­ reler vardı. Her dönemde çıkarlarını gericilik (irtica) hareket­ lerine bağlamış olanlar vardı. Eskinin özlemini duyan, dev- rimlere diş bileyen, sinmiş ve gizliliğe bürünmüş şeyhler, mü­ fitler, softalar ve yobazlar vardı...

ı. D yıllarda, iç düşmanla da savaş gerekli idi. Ve bu savaş veriliyordu, bir adım bile gerilemeden...” (*)

O yıllar böyleydi; devrimlerin başlatılmasında, başarıya ulaşmasında, laik dünya anlayışımızda ‘bir adım bile' gerile­ meden, kimi çevrelere ödünler vermeyi düşünmeden, geri­ lere değil geleceğe bakılıyordu.

O yıllarda Türkiye Cumhuriyetinden başka, bir tek İslam ülkesi bağımsız değildi; ya sömürgeydi, ya da yarı sömür­ ge... O yıllarda Türkiye'de camiler yine ibadete açıktı; dile­ yen namazını kılıyor, orucunu tutuyordu... Din, devlet işleri­ ne ve politikaya karıştırılmıyordu; çağın gereği böyle idi. La­ ikliğin gereğidir bu!

Ya 1950’ler, ya bugünler!

Yakın geçmişte bile bile başlatılan; uzantıları günümüze değin sürüp getirilen gizli-açık, yavaş-hızlı ‘oy uğruna’, güya ‘millli ve manevi değerler” adına politik çevrelerce ters yo­ rumlar yapıla yapıla; daha da öte, gericiliğe ve çağdaşılığa yönelik TRT destekli yayınlara yer verile verile artık “ inananlar-inanmayanlar” diye “ islami Cephe” çağrıları gün­ demdedir. Ve de Cihat!

Dahası var: Öğretim-Eğitim Birliği Yasası temelinden yoz­ laştırılmış; din bilgisi zorunlu dersler arasına alınmış; okul­ lara (okutulup ezberletilerek kazandırılacağı sanılan) ahlak dersleri konmuştur. Ülkemizin gerçekleri ve koşullarıyla hiç mi hiç bağdaşmayan sayıda imam-hatip okulları (kız-erkek) açılmış, açılmaktadır. Cumhuriyet öncesi 'mahalle mektebi’ özentili kurslar... Başörtüsü, türban, kara çarşaf zorlamala­ rı... Eski yazı hevesleri...

Kimi politikacıların kişisel ya da partisel amaçlı, ‘vicdan özgürlüğü’ kavramına sığınarak laiklik ilkesini sürekli zede­ lemeleri, inanç sömürüleri... Anayasanın 24. maddesinin “...her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını ya­ hut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez, kötüye kullanamaz” kesin yargısına; 103 maddenin “and içme” kap­ samına karşın toplantılarda, mitinglerde dinsel seslenişler... “Allah’ın ipine sarılın!” öğütleri...

Bunlar ve benzeri daha nice din-politika karışımı sorunlar günümüz ortamını karartmakta ve halkımızı karamsarlığa it­ mektedir. Ancak; Atatürk’ün Seslenişi’nde belirttiği gibi “gaf­ let”, “dalalet” ve hatta “ hıyanet” içinde olanları iyi tanıyarak Cumhuriyeti, devrim ve ilkelerini korumak ve yaşatmak ulu­ sal ödevimizdir.

(*) "Devrim Şehidi Öğretmen Ku >ilay” Çağdaş Yayınları (Aralık 199C 4. Bası)

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Süleyman İrvan (2005) etiksel karar verme süreciyle ilgili filozof Immanuel Kant’ın etiksel anlayışına dikkat çekiyor: “Gazetecilik mesleğini iki farklı etik

Louis’in ünlü bakanı Rouen kardinaline verdiği yanıt daha akıllardadır.Bakan kendisine,İtalyanların savaşmayı bilmediklerini söylediğinde, o da

Aktaş, Yenileşme Dönemi Türk Şiiri ve Antolojisi I, s.. Hürriyet fikri bu bağlamda çağın tıkanıklığa uğramış ve işlemez hâle gelmiş siyaset mekanizmasının insana

Vücuttaki "ba¤l› su"yun karfl›t› olan bu su, üreticilerine göre "hücrelerde, yafllanmaya yol açan ifl- lev bozukluklar›n› gideriyor." Tabii ki ufak

(4) Bu Bekir eiendi 1878’de Kuleli Vakası di­ ye bilinen Hüseyin Daim Paşanın İhtilâl Cemiyetinin ileri gelenlerinden biri olarak ömür boyu Bağdad'a

BİR ÖLÜNÜN AKŞAM GEZİNTİSİ Derin ve ıslak gölgem suda ölü yaz dalgalarından biraz incelmiş bana kalırsa bir ölünün deniz kenarıyken ayaklarını

getirilen tiyatrolara kızan Kemal Türk hır­ sını ve Türk zevkini yaşatmak için piyetlerde yazmıştır... Kendisi tarih do

Ayn›­ ye­rde­ yaz­ar de­stanla klanlar›­n ilgisi üz­e­rinde­ du­ru­yor ve­ Alman Bilgini Wünsch’te­n şu­ al›­nt›­y›­ yap›­yor: “De­stan­ lar