• Sonuç bulunamadı

Vala Nureddin Va-Nu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Vala Nureddin Va-Nu"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V

âlâ N ureddin V â -N û ile, K ö r- o ğ lu idareh anesin de k a rşılık ­ lı k on u şu rk en içim den sa y ­ dım . O ld u k ça garip bir soya- dına sahip olan V â -N û , m ü b a lâ ğa ­ sız .kırk d efa karısına olan h a y ra n ­ lığın dan bahsetti. İnsana kırk gün deli deseler deli olu rm u ş... Ben de, kırk d efa karısının m eziyetlerini övm ek le b itirem iyen b a h tiya r V â lâ N u reddini kıskanm adım desem y a ­ lan söylem iş olu rum .

— D ün yada h ayra n ı oldu ğu m göz, karım ın g ö z le ri; bayıldığım kadın, karım ın ip ti; sevdiğim y e ­ m ek, karım ın ya p tığı yem ek lerdir, d iy or. V elh a sıl karım ı o kadar ço k seviyoru m k i! O n u n olan her şey b en im için paha biçilm ez. Bu s ö z ­ lerim den kılıbık o ld u ğu m u za n n et­ m eyin. Benim telâkkim e g ö re , kılı­ bıklık kazaklık gibi âdi b ir şeydir. Ben evde d em okra si taraftarıyım .

İçim den “ D u r V â -N û , dedim . Sana bir sual sora yım da, bakalım bunda d em ok ra tlık para ed iy o r m u ? ” V e Y arad a n a sığın ıp sor- - d u m :

— K adın ların peşin den k o ş ­ tu ğu nu z hiç old u m u ?

M u hatabım ın parlak gözleri, tebessüm eden ve gerilen y a n a k ­ ları üstünde büsbü tü n bü yü dü .

— S ora r m ısın ız? K adın p e ­ şinden k oşm a d ığım , âşık o lm a d ı­ ğım bir dev ir olm am ıştır. Bazan b eş-a ltı kadına birden âşık o lu y o r ­ dum .

V e hem en arkasından ilâve etti.

— Fakat fim d i old u ğ u kadar da h iç olm am ıştım .

İpin ucun u k a çırm a m a k için sualim i h em en yen iledim .

— M eselâ şim d iye k adar kaç

8

Peşinden koşmadığı, âşık olmadığı kadın yok­

tur. Fakat şimdiki karısına olduğu kadar haya­

tında hiçbir kadına âşık olmadığını söylüyor.

I

Vâlâ Nureddin, çok ağlıyan, çok gülen bir a-

damdır. Gayet süratli ve evvelden hiç hazır­

lanmadan yazar.

Yazan,.

O Ğ U Z

Ö Z D E Ş

Fotoğraflar: Rüçhan Arıkan kadına âşık old u n u z?

— Sayısı akılda tu tu lacak g i­ bi değil.

— Bunları karınız biliyor mu bari ?

S on ra birden hatırladım . — A ffed ersin iz , dedim . Sizin evde d em ok ra si vardı değil m i?

Üstad, uzak bir rü yanın h a y a ­ line dalm ış g ib i:

— K arım ı o kadar ç o k s e v i­ y oru m k i! dedi.

A z kalsın:

— Bütün güzel kadınların p e ­ şinden k oştu ra ca k kadar d eğil mi ü sta d !

D iy ecek tim am a, dilim i tu tm a ­ sını bildim .

â-N û h ayatını a n latırken : — 1901 de B eyru t’ ta d o ğ m u ­ şum ama, dedi, A ra p lık la alâ­ kam y o k . Babam gezgin ci b ir m e ­ m urm uş, annem ben i Beyrutta d ü n y ay a getiriverm iş. Beni asıl B eyrutta d oğ u şu m değil, 1901 y ı­ lında d ü n y a y a gelişim ilgilendirir. B enden bir yıl evvel d oğ a n la r 19

u ncu asır adam ı o lu y o r. Ben de 20 n ci asırda d oğ m u ş olm anın v e r ­ diği şevkle m od ern olm ıya ça lış ı­ yoru m .

— G iyinişinizin, bu m odern olm ak telâkkinizle ilgisi var m ı? Son zam anlarda sizi hep bereli g ö ­ rü yoru z da...

Güldü.

— H akikaten son zam anlarda şapkayı terkettim sayılabilir. R es­ mî yerlere gittiğim zam anlar m ü s­ tesna “ Bere Bask” ku llanıyoru m . (H e rh a ld e berenin m od ern adı o la ­ c a k ) . M ü rteci old u ğ u m za n n ed il­ m esin. Bere kullanm ak, benim için ç o k pratik o lu y o r. A s k e rlik le bir ülfetim olm am akla b era b er, yold a dostlarım a askervarî selâm veririm . F ötr şapka ile bu olm u y o r. Bere giym ek le, ben de şapkayı çık a rıp selâm verm ek belâsından ku rtu lu ­ yoru m .

— Y a giyinişin iz?

— Eskiden elbiselerim i en iyi terzilerde diktirirdim . S on raları, bu türlü elbise giym ek sinirim e

do-ku nm ıya başladı. Şim di babayani giyinm ek daha ç o k zevkim i o k ş u ­ yor. Esasen A m erik a lıla r da “ b a b a ­ ya n i“ giyim tipini tercih etm iye başladılar. O n ların M o n tg om ery d e ­ dikleri giyim tarzına b a y ılıy o ­ rum.

H akikaten V â -N û , beni ça lış­ ma odasın da b a b ay a n i bir kılıkla karşılam ıştı. Ü zerinde sade k a h v e­ rengi bir süeter ve altında gri bir pan talon . A sılı duran sp or c e k e ­ tinden de anladım ki, V â -N û ’ nun kılığı s p o r cek etle gri pantalon.

V â lâ N ureddin, söz arasında h iç p a ltoya ih tiya ç hissetm ediğini, tren çk otla rın pekâlâ bu işi g ö r d ü ­ ğünü söyledi. Ş öyle 5-6 yıl hiç bo zulrnıyan ve eskim iyen tren çk otla r bulsa, hem en bir tane daha a la ca k ­ mış.

“ Kış kıyam ette tren çk otla ü- şü m ü y or m u ? ” dem eyin iz. M aşal­ lah V â lâ N urettin V â -N û 1,76 b o ­ yunda old u ğu halde 86 kilodur.

—- Bu k ilod a kalm akta ısrar ediy oru m , d iy or. İnsan kırkından son ra h an gi k ilod a ise, ora da k a l­ m alıym ış.

âlâ N urettin, şaka zennetm e- yin, ç o k ağlıyan , ç o k gülen b ir adam dır. L od osa ve p o y ­ raza ç o k m aruz old u ğ u anlaşılıyor. Bununla b e ra b er ç o k cevvaldir. Y azılarını gayet süratli yazar ve evvelden de h iç hazırlam az. Fikrî h azırlığını ekseriyetle yü rüyüş es­ nasında yaparm ış. K öp rü n ü n E- m inön ü bitim ine gelin ce, o gün y a ­ za ca ğı bütün yazılar, kafasında ta ­ sarlanm ış ve hazırlanm ış olurm uş. Masa başında da ç o k az otu ran V â-N û, ek seriyetle iki gü nlü k y a ­ zısını bir gü n d e yazar. Sizin

(2)

anlı-yacağın ız. dört gün çalışır, üç gün sırt üstü yatar.

En ço k b eğ en d iğ i eserini sor- -luirı. Büyük bir tevazu için d e:

— Y arın ya za ca ğım , dedi. G en ç, ihtiyar h er m uharriri ok u du ğ u n u , her eserin bir değeri old u ğu n a inandığını sözlerine ilâ­ ve etti.

V â-N û gazetecilik hayatına 1919 yılında henüz 18 yaşında iken atılmış, bu gü n e kadar sayısı bir kaç yüzü bulan eser verm iştir. Tercüm e ettiği kitap, yüzden fa z­ ladır. 2 0 -3 0 kadar da telif eseri vardır. A y r ıc a biri telif olm ak ü- zere m u h telif piyesleri temsil o lu n ­ muş, A n k a ra R a dy osu n d a “ R ek tö­ rün O d a cıs ı“ ismi altında

30-40

kadar skeci oynanm ıştır.

F ransızca, R u sça, biraz da otel A lm a n ca sı bildiğini söyliyen V â - Nû, R u sçayı Nâzım H ikm etle Rus- yada içtim aiyat tahsili yaptığı sıra­ da öğren m iştir.

Vâİâ N ureddiııiıı Fvusyada b a ­ şından geçen bir bavul hikâyesi var ki, buraya kısaca n ak letm ek ­ ten geçen ıiyd ceğim .

V â-N û , Nâzım H ikm etle Rus- yada seyahat ederken hayli para sıkıntısı çek erler. Y avaş yavaş, e l ­ de a vu çta ne varsa satılığa ç ık a ­ rırlar.

O sırada ö ğ ren irler ki, Rus- yada deh çetli m eşin sıkıntısı v a r­ dır. V â -N û ’ nun aklına derhal p a r­ lak b ir fik ir gelir. K endisinin tâ T ü rk iy ed en getirdiği bir bavulu vardır. E ğer, satacak h içb ir şeyleri kalm azsa bavulu satacaktır. Bu d ü ­ şün ce ile gü n lerce tatlı h ayaller kurarlar. Bavulun g etireceğ i para az buz d eğildir hani. İşittiklerine bakılırsa, aşağı yu karı bizim p a ra ­ mızla b irk a ç bin lira...

işte bu m esu l hülya için de el­ de kalan son paralarını da y e r le r ­ ken, bir gün V â -N û kazara b a vu ­ lun üzerine düşm ez m i? “ E, ne o l ­ m u ş ? " d iyecek sin iz. Daha ne o la ­ c a k ? G ü n lerce h ayallerind e bir h a ­ zine gibi yaşattıkları bavul m eğ er m ukavva d eğil mi im iş! A rtık o n la ­ rın ne hale düştüklerini varın siz tasavvur edin.

V

âlâ N ureddinin h içb ir şeye tir­ ya kiliği yok tu r.

— E ğer, d iy or, şuurum a h â ­ kim bir insan olm asa yd ım , h erh a l­ de yam an bir esrarkeş olu rdu m . Benim, 26 gün süren bir hapishane hayatım vardır. Y azılarım y ü zü n ­ den hayatım da 26 k ere m a h k em e­

ye düştüm . H epsi de b era etie neti- c denen bu m ah kem elerin birisi m evkufen görü lm ek te old u ğu için 26 gü n hapiste kaldım . İşte o za ­ man, bir h apishane arkadaşım b a ­ na esrar eklif etti. Z ü p p e d em e­ sinler diy e, esrar sigarasını kem ali afiyetle içtim . D oğru su ç o k h oşu ­ ma gitmişti. Hattâ bir p a rça alıp eve götürd üm . M uzip arkadaşlarım bunu pek m übalâğalı bir şekilde bizim akşam gazetesinin sahibi N ecm ettin S a da k ’ a söylem işler. Bir gün m atbaada otu ru rken, N ecm et­ tin Sadak ansızın ü zerim e yürüdü ve eğer esrarı b ıra k m ıya ca k o lu r ­ sam, ben i kapı dışarı e d eceğ in i b a ­ ğıra bağıra söyledi. Bu h oş h âd ise­ yi hatırladıkça gülerim .

V â lâ N ureddin, g eceleri ek se­ riyetle evde dostları ve a rk a da şla ­ rıyla sohbet etm ekle geçirm ek le b era b er, bazan b oh em liği tu tu yor olm alı ki, Ü sk ü d a r’ da yeni aldığı üç odalı evine gitm eden evvel, b a ­ zan Balıkpazarı m ey h a n elerin e u ğ ­ rarm ış. H ayatındaki en mesut ânın, Ü sküdardaki üç odalı evi aldığı gün oldu ğu n u söy lü y o r ve d iy o r ki:

— B ö y le cc fakrühalin tarifine eriştim.

Eski ö lçü d e fakrühalin tarifi, Ü sküdarda 3 odalı bir evde ya şa ­ m ağa m ecb u r kalm ak dem ekm iş. İşte V â -N û , bugün, o m urada e re n ­ ler arasındadır!

V â lâ N ureddin, bu gü n kü nesli, bilhassa cin sî ahlâk bakım ından pek b eğ en d iğ in i söylü yor.

— Bizden evvelk iler de b iz­ den a n cak biraz daha iyi idi. Şim ­ diki nesilde seksüel m ey iller dü zel­ miş gibidir. Yalnız, yen i neslin e k ­ sik olan tarafı, teşebbü sü nü n ve ken din e olan inanışının az olu şu ­ dur. Ç o k m ütevazı, b lö f h iç yap- m ıy o ı. Ç ok k ere A tatü rk ü n 3 8 y a ­ şında Sam suna ayak bastığını u nu ­ tarak, 28 yaşında hâlâ stajını b i­ tirm ekte ısrar ed iy or. Y en i neslin, bir gün b ird en b ire iyi n etice v e r e ­ ce ğ in e kaniim . Bütün pa rçala r h a ­ zır, yalnız çatılm ası kalmış.

VâvNû, 1950 yılı ve d ü n y a ­ nın gidişi karşısında pek nikbin. Yalnız, dünyanın yarısından da hoşlan m adığını söylü yor.

Ü stad, bunları nasıl telif e d e ­ cek d iy e düşündüm ve buldum .

V â -N û için dü nyanın yarısı eşi ve d iğ er bütün kadınlar, yarısı da kadın olm ıya n la r olsa gerek. İşte üstadın, karşısında nikbin o ld u ­ ğu kadın lar, h oşlan m ad ığı şeyler de galiba biz erk ek ler o la c a ğ ız !..

;i- T aponya’da en çok intihal' tevlit eden hâdise,

zannedildiği çioi

3- I harbin kaybedilmesi

olmamıştır.

19 yaşındaki

Japon dilberi

Kyoko Matsumoto’nun kendisini Oshuma adasındaki

volkanın ^

«• kraterine atarak hayatına son vermesi bir seri intihar hâdisesine ^

S yol açtı. Ondan sonra

bin beş yüzden fazla ümitsiz Japon aynı K

g şeye teşebbüs etmeyi denedi, fakat bunların ancak 313 tanesi

öl- Js

¡A.

mek suretiyle emellerine vasıl olabildiler

£

S-

Bu modadan en büyük istifadeyi yapanlar ise - tabiî (ilebilen-

X

$ lor hariç, zira en kârlı çıkan belki de onlardır - nakliye şirketleri

i

oldu. Bunlar binlerce meraklıyı meşhur intihar dağına taşıdılar. £

S Bu meraklıların bütün ümitleri karaterin yanında birkaç saat ge- *

çirmelc ve bu anda intihar etmeğe gelen olursa seyretmek.

X

C A N A V A R B A L I K

(

>t ÜNEY A M ER İK A

nehirle-J lerinde sürüler halinde ya-

şıyan ve normal büyüklükte bir ringa balığından daha iri ol- mıyan “ piranha” adlı gümüş ba­ lığın yırtıcılıkta bir eşi daha az bulunur. Türkçede nasıl isimlen­

dirildiğini öğrenemedik. Bizim

sularımızda bulunmadığı için is­ minin lisanımızda mevcut olma­ dığını zannediyoruz.

Ne derece vahşî bir balık ol­ duğunu seyyahlara göstermek i-

çin yerliler ekseriya bir ufak

yavru domuz öldürürler ve bunu bir telle sıkıca bağladıktan son­

ra suya daldırırlar. Arası çok

geçmeden domuzun sulara dal­

dığı yer karmakarışık olur ve

kıpkırmızı kan içinde kalır.

Dört-beş dakika sonra teli dışa­ rı çektikleri zaman domuz yav­ rusunun iskeletinden başka bir şeyi kalmamıştır.

Tabiiyeci Raymond L. Dıt-

ras şu enteresan vakayı anlatır. Amazon nehrinde motörle seya­ hat eden bir hanım bir ara se­ rinlem ek için elini suya daldır­ mış ve parmaklarını açıp kapıya- rak nehrin parmaklarına yaptığı tazyikin zevkine dalmıştı. Fakat zevki uzun sürmedi. Parmakları­ nın ucunda keskin bir acı hisset­ mişti. Elini hemen sudan dışarı çekti, ucunda bir piranha salla­ nıyordu. Hanım dehşetle kolunu silkeleyince piranha nehre düştü,

ama parmağının ucu da onun

ağzında kalmıştı.

O kadar süratli ve çeviktir­ ler ki havadan uçan kuşları da­ hi yakalıyabilirl^r. Bilhassa neh­

rin seviyesine yakın uçup b ö­

cek avlıyan kuşlar bu tehlikeye

* Constellation’ dan maruzdurlar. Piranha bir sıçra­ yışta onu bacağından yakalar ve suyun derinliklerine çeker.

Kan kokusu piranhaları deliye döndürür. Suya düşen bir damla kan sürü sürü piranhanm oraya üşüşüvermesiııe yeter.

Piranha balığının görünüşü

hiç de bu uzun uzadıya anlattı­ ğımız vahşî tabiatına benzemez.

Fazla ince uzun ohnıyaa vücudü fc

güzel gümüş renkli pullarla kap- |

iıdır. Fakat dişleri... Çelik ka- s

dar sert olan bu beyaz üçgenler ?

inanılmaz kudrette bir çene ke- ş

miğine bağlıdır.

Bu dişlerini avına iyice geçi- j ren bir piranha, kemiği yerlere

sürterek çekilen bir köpek gibi S

kanat darbeleriyle geri geri yü­ zer.

Oltayla avlanmaları da çok

zordur. Burulmuş birkaç made­ ni telden müteşekkil olan oltanın iğnesine takılan bir piranhayı çı­ karırken de azamî dikkati gös­ termek lâzımdır.

New-York'Iu bir mütehassı­

sın akvaryumunda tecrübe için

itinayla yakalamış olduğu üç

tane canavar piranha vardı. Sal­ dıracak başka kimse bulamayın­ ca iki tanesi birlik olup üçüncü

balığa hücum ettiler ve iki üç

ısırışta suyun içinde balığın kafa­ sından başka bir şey kalmadı.

Mütehassıs tecrübesinde kul­ lanmak üzere hiç olmazsa bunu kurtarmak istiyordu. Pensini su­

ya daldırarak kafayı ağzından

tutup dışarı çekti. Fakat esasın­ da pens ağzı değil, kopuk başın çeneleri pensi tutmuştu. İyice öl­ dükten sonra hayvanın çeneleri çeliği bıraktı.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmada genomik kinolon direnci sonuçları Haziran döneminde %83.5, Ocak döneminde ise %81.8 olarak tespit edildi.. Plazmid aracılı kinolon direnci amacıyla qnr

The bullous lung disease was statistically more common in group II, which consisted of smoking subjects (p<0.0001) Figure 1 shows a sample of the macroscopic appearance of

Çok güzel bir hanım olan Bayan Darling elini kalbine koyarak, Ah, niçin hep böyle

50 mm / dakikaya kadar hassas yükleme oranları sağlamak için elektro-mekanik aktüatörün dijital kontrolünü kullanan elektro-mekanik servo kontrollü test makinesi. -10

Çeşitli başlıklarda yalan söyle- yen ve doğru söyleyen insanlardan toplanan bilgiler derin öğrenme teknikleriyle incelenerek yalancıları tespit ede- cek bir yapay

Şekil-1’e bakıldığında, psikolojik sözleşme kavramının işletme alanında yapılan bilimsel yayınların artma eğiliminde olduğu görülmektedir. Yıllara göre bakıldığın-

Öncelikle 360 μg/hafta dozuyla 12 hafta indüksiyon yapıp, 180 μg/hafta olarak devam ettikleri, tedavi süresini 48 ve 72 hafta sürdürdükleri iki grup ve 180 μg/hafta olarak 48

In our study, PV-L closure technique was evaluated to be an effective method to achieve adequate ETT cuff seal with significantly lower cuff pressures and it was associated with