• Sonuç bulunamadı

Boğaziçinin Destanı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaziçinin Destanı"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Boğaziçinin Destanı

Abdülhak Şinasi Hisarın bugünlerde çıkan “Boğaziçi Mehtapları” yirminci asır başlarındaki Türk cemiyetinin sadık ve heyecanlı bir tarihçesini çizmekle Kslraıyarak bir medeniyetin harikulade zengin

tasvirini yapmak itibariyle de müstesna bir kıymet arzediyor. Biz Türkler kendimizi terennüm etmesini bilmemiş ve hatta tevazuumuzu aleyhimize

kullanagelmiş belki tek milletiz. Fakat medeniyetin madde ile münasebeti sevgili bazı eşyaya münhasır olduğunu, onun gönül dışına çıkmadığını yine biz gösterdik. Abdülhak Şinasi Hisar bu hakikati hatırlatırken, oir

san’at eserine esaslı bir vesika belagatını vermekle de mevzuunu heyecan değil metod yoluyla asilleştirmek gibi yükseıc bir san*at çığrı açmış bulunuyor.

Muharririn otuz beş sene evvelki Boğaziçinin tabiat kadar insanlar­ dan aldığı doyulmaz güzelliğini, medeniyetimizin bir safhasını hikâye vesilesiyle tahlil edişinde dikkati çeken hususiyet, her şeyin ve hatta her ferdin başkalar, yani insanlar tarafından verilecek mana ile tarif edileceği fikridir. Filhakika Boğazın füsununu onu benimsemiş sekiz on kişi yarattığı ve bütün bir halk, bütün bir devir o kişiLere uydu.

Onun içindir ki Abdülhak Şinasi Hisarın eserinde âdeta bir İlmî usul gözetmekte hakkı var. Çünkü galeyan dahi riyazi isabetle tarif edilmek gerek. Ve Boğaziçi bir galeyan hadisesidir* yani bir İçtimaî hadise. Bunun vücuda gelmesi için meselâ bir cemiyetin, bediî şevklerini birlikte tatmak ve aynı zamanda hissi ihtiyaçlarına mahreç aramak

hususundaki meyli, arzusu ve nihayet azmi lâzım. Nitekim Boğaziçinin en parlak devri İstanbul Türklerinin eski, adetleri ihmal ederek dinin ve daha doğrusu bekçilerinin musadesi nispetinde erkek kadın birbirlerine

(2)

2

-yaklaşmak imkânını bulur gibi oldukları tarihe rastlar. Bu yarı görüşmeler, yarı tanışmalar, bu mesafeli aşinalıkların da kendilerine mahsus hassasiyet­ ler, telâkkiler yaratmaları mukadderdi. Ve onlara her şeyden çok meydan lâzımdı. Bogaziçinin suları gibi meydanı on misli genişletecek, manileri geçilmez kılacak bir sahneye daha tesadüf mümkün değildi. O nasıl seçilmezdi ki bütün bu amelî kolaylıklara toprakının, şeklinin, tatlılığının bütün

letafetini de ilâve ediyordu.

Bir hassasiyeti zaruret meydana getirirse de ifadesi fırsatsız krbiL değildir. Bogaziçinin muharrir tarafından kullanılan tabir veçhile medeniye­ ti zaruretle fırsatın buluşup anlaşmalarından dolmuştur. Ahengin ilk "nce de kuvvede saklı bulunduğu hatırlanırsa bu kadar şiddetli ahenk iradesin­ den harikulade bir ruh, tabiat, ses ve koku ahengi çıkması tabiî görülür.

İşte Abdülhak Cinas! Hisar Bogaziçinin, bir medeniyet tarihinde iki kere olsun tekrorlanmıyacak devrini böyle bir ilim hsuluyle tarif ediyor. Bir manzarayı ebediyet bakımından görmek, sonra ona mana ve hâttâ vazife verenler bakımından görmek var. ¡Muharririn ikinci yoldan başkasını ihtiyar etmesini bekliyemezdik. Onun içindir ki Boğazı, sakinleri dolayısiyle

sevmiştir. Çünkü tabiatın da dahil bulunduğu eşya ancak insan denilen garip ve eşsiz mahluk yüzünden sevilir. Acaba Boğaz halkında -umumiyet itibariyle-

t a b i a t m sessizliğinden ve ahenginden, o şahane ittıradından gelmiş bir

asalet, hassasiyet, olgunluk ve kalenderlik, hatta şehvet perestlik varmıydı ? Buna muharririn kendisi de ihtimal veremez. O halde bütün bu faziletlerden

her halde kısmen mahrum bulunduklarına şüphe edemiyeceğimiz kimselerin o esalet, hassasiyet ve şuhluk havasına uymaları, medeniyetin icabı ve tabiî neticesi olan maşerî disipline kaplanmaktan başka birsey değildi. Halbuki Boğaziçi, bir çok şeyler gibi, tarihimizin muayyen bir safhasında "moda"

olmuştu. Ama medeniyette bir kaç modanın mahsulüdür. Medeniyetin henüz adını biliyoruz. Yoksa tecellilerini ancak böyle mevziî hadiselerde gördük.

(3)

iki üç yüz rinde inhisar eden yirmi otuz senelik macerasını nakletmek

olmuştur. Böyle bir mevzu, Abdülhak şinasi Hisar gibi üstada layıktı. Fakat o üstelik te Bogaziçlidir. Hemşehrisi olduğum, gördüğü sahnelerin şahidi de bulunduğum için afaki bir soğuk kanlılıkla canlandırdığı âlemin resmine ruhundan neler eklediğini - hiç biri yanlış veya fazla olmamak üzere

eklediğini - seziyorum. Lsudcin bir medeniyet, kısa bir zaman, dar bir mühit, geçici bir olgunluk hadisesidir. Bunları toparlayıp tesnit etmek herkesin karı degil^fakat Abdülhak Çinasi Hisara nasib olmuştur. Bunu başarmak için evvela Boğaz halkının enfes bir psikolojisini yapıyor: o halk ki her ferdi­ nin mizacı başka olmakla beraber semtinin telkin ettiği iptilâlarda, his ve kafa tiisflyakitiklerinde birleşir ve bu yüzden bildik bir "zevk** ailesi teşkil ederdi. Abdülhak Şinasi bahsi Boğaziçi medeniyetinin mükemmel ve derin bir tarifi ile açıktan sonra evvela bu medeniyetin tabiat ve musiki sevgisi gibi temellerini kaydedip o sevgiye tutulanların nasıl maşerî ve

A

içtimai çerçeveyi çatırdatacak kadar gererek emsalsiz bir sunî âlem yaratın içinde en hakikî hazlara kavuştuğunu anlatıyor. Hvet en hür ruhlar vücut­ ları bir efsanenin esiri olmuş Kimselerdir. Bir nevi zevk ve haz, hassasiyet ve sevda tas a Hut'una düşkün b\ı cemiyetin âzası o bakımdan vaziyetinden haberi olmıyan bir çok köleden daha serbestti: kâm alacak şeyleri keşfetmiş

bulun-f * * ‘

maktan dolayı serbest... Muharrir sonra kusursuz, terkip ameliyesine devam ederek Boğaz ayinlerinin başlıca failleri olan Hanımları, Beyleri, sandal- c i l a n ve sazendeleri sayıyor. Bu kalabalıkta, görüyorsunuz ya, seyirci yok. Herkes bir rol oynıyor ve bir arzuya hizmet ediyor. Ahenk iradesinin bu kudretinden ancak Boğaz gibi bir mucize çıkabilirdi.

Onların bir de mehtap gibi şerikleri var. Fakat Abdülhak Sinasi o şerikin bütün sene içinde ya üç ya dört kere ele geçirildiğini hatır­ latmakla sanki o peri masalına sebebi anlaşılmaz,Anlaşılmadığı kadar da

(4)

tesirli bir melal katıyor. İşte gecelerini bu tatlı a ş m a y ı beklemekle ge­ çiren bütün bir âlemin beş on mevsimlik hayatı, mehtap kadar seyrek ve sevgili gölgeler peşinde hamlesini ve arzusunu sazın usulune uydurarak çır-

pınmıya mahkumdur. suların üstünde ç ı r p m a n o mevzusuz - her halde

nadiren mevzulu - hasretler değil midir ki yakıcı bir iştiyak medeniyeti diyebileceğimiz Boğaziçi medeniyetini vücuda getirmişlerdir. Abdülnak Şinasi Hisar bu medeniyetin hakikî mahiyetini o kadar iyi sezmiş Ki onu zaman içinde­ ki dar çerçevesinden taşırmak şöyle dursun, mukadder ufulünü saati saatine

zaptederek ne hazin,ne yanık bir baygınlıkla dağılıp gittiğini "canhıraş“ bir eua ile hikâye euiyor.

üogaziçi de çeyrek asra kaaar böyle, yalnız bir milletin değil, belki bütün beşeriyetin ruhunda sayılı merhalelerden birini vücuda getirdikten sonra gökte bakarken ansızın kaybolan yıldızlar gibi sönüp çekilmiştir. Lâkin ne mutlu o eşsiz aleme ki -nice alemlerin aksine- Abdülhak şiııasi Hisar gibi unsurlarını herkesten iyi bildiği için ner hangi bir kimseaen aaha çok sedakat ve heyecanla terennüm edecek bir şairini bulmuştur.

Mükemmel eserler hakkında tara bir fikir vermek kimseye vergi degiLdir.

Hele bu eserlerde, "Boğaziçi Mehtapları" ndaki gibi mevzuun taşıdığı heyecan A

bir alimV bir riyaziyatçı mantığı ile canlandırılır ve bir senfoni şeklinde

:Uf :

sahifeden sahifeye yükseltilir, genişletilir, bütün Denligimizae akseden muazzam bir ahenk halini alırsa... Bvet bu kitabı okumalı. Türk medeniyet­ lerinden Bogaziçine veBogaziçinin kısa bir faslına isabet eden bir tanesinin Abdülhak Şinasi Hisar ayarında bir tarihçiye malik olmssı karsısında öteki­ lerin de aynı aşk ve aynı *)uUa)ıxkx:*±xxx*x}tyx:KXMaü< kafa ile - henüz - teren­ nüm n&tiaspcl« edilmiş olmamalarına acımamak kabil değil. Bu nefis kitapta bütün memleketin sıcak ve yanık ruhunu gözleri yaşartacak surette ifade eden

7 7'

bir de parça var ki bilmem neden - belki de bütün o memleketi ifade ettiği için - okurken kendimden geçtim: Boğaziçi saz âlemlerinde söylenen şarkıların güfteleri. Bilmem Abdülhak Şinasi kitabını yazarken o sahifelere ayrı bir

(5)

-ehemmiyet verdi mi* fakat benim gözümde en tatlıları galiba onlardır. ihtimal mevziî bir medeniyetten bagka aerin bir millet son'at ve hassasiyetine alem

olduklarından dolayı•..

Regad Nuri Darago

/, / ■ h / » /. i :> ’ • ■ J ■ r 1 / \ 1 , \ \ ) ' \ .İV

(6)

TT 23 * - • ’ ’ ^ / C L V , ^ , . . ^ , -AV r >>^ J I „ ^ |A-a^ J-5 - e í - - u l i „ / - . . ; i * • / ~ ^ « * £ - r . ¿ U S * -¿ ^ ' - ^ **J - u ® - , ^ ' — 3 ^ ¿ ¿ ¿ * * ^ , g • • T “ r ^P- <£: -FL& . ' . ¿ - - . .- -• *- * * L - ' ¿> J , „ -- - - ' ^ ^ * ; ¿ - . - J ^ C J ^ ° ^ s t>^ti i , ~ - f ' A „ l - ; ■ d > ^ l A£ - • <£“j^ . • " cA> ■: ^ ^ o . ; i , . " - ^ l£‘T' 5 ■>. f M . -XT. I 1 • l o . f , •>.*• ‘-A* C4_L i ’ L_t --, ~ ”^-—-J

¿A*j¡P u p -*- _.' V «I— >si r , ■

r - - ^ a, / \ j • a - O L j ' ~ 3 « ~ € ^ \ ~ ' ^ • ' ^ ‘ ' U t -r , 1^ 1—P -V^ . ’ ¡J <~^- *> ~ N - CV^'>-p / Ü v , " , ¿ ~ A p I p \ ^ • CV-’ U> i ^ i p I , ' J ■ L 1 ‘U. «V , ' - - « ■ . f r <? í _ -» - — t e , ~ ' u <lM < Us > ■ ‘ f J J, r - ' “ '-UC " ¿ s ' 11- r A £ - . , . . „ •**>< J , A ' l - y . ■ • ^ l ® , , A - V ^ - t e t e . V ~ ¿ A ~ 1 • - ' \ _ _ C^ ' J CJ „ i _£>( ' J i - X - L . , . - í aU , , r ' < -ji / 'feo- ^ -. ^ V ; • • * < ' " W U f > - , ■• * ' ■■'■‘ Z ^ i - - - ' u " - f — , : - A JlJL. . 1 , . - ^ asíasi . ' \ * * * * * * . i . . o . ' A Y - ^ J c A ¿ , • - ■ -V l ' ^ *■' o e - 3 | - ^ ^ „ ¿ , SJ t¿_r (

(7)

y c^ „ J ^ , ^ r \ ^ r ¿JL^ 1 -m crm__ ^ y ,• ~Vj ' ■ 1 , 4 ' O * r J X " - .“ V - - ' ^ c x ^ ^ ^ .. • - , , ■

o O

. , , - o ~ u ’ ■ , ^ “^ r jo ^ ^ * « * . ;, a

__y- -X ^

< * t ^J, .:,.

- -"Z1- ^

(8)

^ -s ’ . - - „ r y • " Ip cr/^: ^ ^ O U ^ 1^ ! . .yj ~ "' T ■ ^ _ ■** r !> " -[ ^ ■> ■ ' ■ f i ' j ' s C jJ £ > A r If»- o y F . i ■/ >" - ■; A?

Referanslar

Benzer Belgeler

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada

İsmi üstünde, dolap gibi ama kapağı üstten inen, kalkan, sabah geldiğinizde kapağı kaldırdınız mı anında alış verişe hazır, dükkana göre ufak, bir

Önce gerçekten Tansel’in dediği gibi bu telif değil de, Fransızca’dan adapte edilmiş ise, bunu neye dayanarak ileri sürdüğünü belirtmeliydi.. Hiç değilse hangi

Bu çalışmada kronik si- nüzit ve septum deviasyonu nedeniyle ESC ve endoskopik septoplasti cerrahisi yapılması planlanan ve ameliyat öncesi dönemde bilateral konjenital

Dünya bankaları önünde birbirini itip kakarak, ülkeler­ arası kuruluşlann durakla- ında küçümsemeli bakışlara karşı kederle bekleşerek bir­ kaç yüz bin

” Değişim böyle dümdüz bir yol da izlemez her zaman: Bir yerde, “dokuz on yaşlarında bir çocuk” , kendisine seslenenlere doğru, “yavaş yavaş, ağır

Kronik HCV infeksiyonu olan ve HBV/HCV koinfeksiyonu bulunan olgu gruplar› erken vi- rolojik yan›t oluflup oluflmamas›, yafl, cinsiyet, VK‹, karaci- ¤er biyopsisinde Knodell

Saray­ daki yaşayışın birdenbire “ alafranga­ laşması” , Batı musikisi merakı içinde­ ki yeni padişah zamanında Türk musi­ kisinin bir önceki dönemden de çok