NAMIK KEMAL’İN BASILMAMIŞ BİR MEKTUBU
— Ölümünün 78’inci yıldönümü münâsebetiyle —
Fevziye Abdullah Tansel
Ebediyen kaybettiğimiz şahsen yakın kimselerimiz vardır; bu yüz den duyduğumuz ızdırâbı kendi kendimize hissederiz; kalbimizden yükse lerek boğazımızda düğümlenip kalan bir sızı içinde, fakat onların hâtıra- lariyle hem yaşama gücü bulur, hem onları yaşatırız.
Milletçe ebediyen kaybettiğimiz, kendilerine minnet borcumuz olan büyük ve meşhur şahsiyetlerimiz vardır; onların kaybından doğan acı larımız müşterektir. Onlan yaşatmak, genç nesillere unutturmamak için doğumlarının, ölümlerinin yıldönümlerinde törenler, ihtifaller tertip ede riz; bu maksatla düzenlenen toplantılarda verilen konferanslar, hakların da gazete ve mecmualarda yer alan neşriyat, Armağan’lar vâsıtasiyle on ları yaşatmağa çalışırız; ancak, bu anma törenlerinin ve ihtifâllerin ga yesi, milletçe büyük kayıplarımız için, sâdece, bu müşterek acımızı tek rar yaşamaktan, onlar hakkında bilinen şeyleri her yıl aynen tekrarla maktan ibâret olmadığını unutmamalıyız.
“ Meşhur” , “büyük” sıfatını hakkıyle kazanmış bir şâir, bir muhar rir, bir ilim adamı v.b. şahsiyetler, esâsen kendilerini unutturmayacak eserler bırakmışlar demektir; fakat bu eserler onları, nihâyet,bozulmuş ve solmuş bir resim, bir iskelet kadar canlandırabilir. Anma törenlerinin esas hedefi, şüphesiz, bu solmuş resimlerin kaybolmağa yüztutmuş çiz gilerini canlandırmak, artık toprak olmuş bir varlığı temsil eden bu iske lete eti, kanı, kemiği ve sinir sistemiyle mânevi bir hayat kazandırmak tır ve bu, ciddî araştırmalara dayanarak, onların karanlık kalmış cephe
lerini aydınlatmakla, haklarında bilinen şeylere yenilerini katmakla
mümkün olur. îşte bu düşünceyle, Namık Kemal’in (21 Aralık, 1840 - 2 Aralık, 1888) ölümününün 78’inci yıldönümü münâsebetiyle, Türk Küî-
türü’nde, bugüne kadar basılmamış manzum bir mektubunu neşretmeği faydalı bulduk.
*
Kemal, Recâîzâde Ekrem’e gönderdiği aşağıdaki manzum mektubu nu, Hacı îbrâhim Efendi ile istihzâ maksadıyla yazmıştır. Hacı îbrâhim Efendi (ölümü: 1891), medrese tahsili görmüş, Hicaz’a giderek Arap ça’sını ilerletmiş, İstanbul’da açtığı Dârü’l-îlim ve’t-Ta‘lim adlı husûsî mektepte, Arapça’yı beş senede mükemmel öğretmekte başarı kazan mıştır. Belâgat, Arap dil ve edebiyatı sâhasmdaki eserleri ile meşhurdur.
Y IL V T Ü R K K Ü L T Ü R Ü SA YI 50
Kemal’in, Tasvîr-i Efkâr’da basılan bir makalesindeki matbvfül-endâm terkibinin yanlışlığından başlayarak Recâîzâde Ekrem’in, Hâmid’in ve bunların yolunda yürüyen gençlerin yeni tarz eserlerini, Arapça ve Fars ça kâidelere uymayan dil husûsiyetleri, kullandıkları yeni teşbihler v.b. bakımından tenkid etmiştir. Burada, mevzûumuzun dışına çıkmamak için bu tenkidler, Kemal, Hâmid, Recâîzâde Ekrem’le münakâşaları üzerinde duracak değiliz. Bu münâkaşalar muhtelif zamanlarda, muhtelif vesile lerle sürüp gitmiştir; Kemal’in aşağıdaki mizâhî şiirinin, Recâîzâde Ek rem’in Ta‘lim-i Edebiyat’mm neşri üzerine Hacı Ibrâhim Efendi ile mü nâkaşaları münâsebetiyle, 1882’den sonra yazıldığı anlaşılıyor.
Kemal bu şiirinde yepyeni bir mevzû ele almıştır; bir kelebeğin dış görünüşünü, muhtelif hâllerini, ona verdiği kendi rûh hâlini ve nihâyet hayatının nasıl sona erdiğini yer yer tasvir ediyor. Vezin, kâfiye, nazım şekli kâidelerine bağlı kalmayarak kasden, her mısra'ı arûzun aynı kalı bıyla yazmıyor, imâleler yapıyor, biribiriyle kâfiye teşkil etmeyecek ke limeler kullanıyor; şiir, nazım şekli bakımından da yenidir. Kelebeği tas vir ederken, Hacı Ibrâhim Efendi’nin tenkidlerine uğrayan tarzdaki ye ni teşbih ve istiâreler yapıyor; istihzâ maksadıyle, Hacı Ibrâhim Efen di’nin beğendiği kelime oyunlarına, cinas san'atlarına da yer vermiştir. Şiirde mevzû birliği de yoktur; kelebeğin hayatının muhtelif safhalarını tasvir ederken, yer yer, R. Ekrem ve Hâmid’in yaptıkları yeniliklerden, yeni bir edebiyat anlayışında Şinâsî ve R. Ekrem’in rolünden, hattâ bu yeni mekteb’in peyrevlerinden, msl., Menemenli Tâhir’den bahsediyor.
Kemal’in şiirleri bu güne kadar, kitap hâlinde topluca dört defa ba sılmışsa da1, bunların hiçbirinde bu şiiri yoktur. Biz, bu manzum mektu bu, Türk Tarih Kurumu’nda mevcut ve bir kısmı kendi el yazısiyle olan
Eş‘âr-ı Kemâl adlı şiir mecmuasından aldık (s. 75 v.d.).
Bu manzum mektup,zekâsiyle temâyüz eden Namık Kemal’in şaka cı bir tabî’ate sâhip olduğunu aydınlattığı gibi, basılan şiirleri arasında ancak birkaç örneğine rastladığımız mizâhî manzumelerine bir yenisini kattığından mühimdir. Diğer taraftan Kemal’in, yeni edebiyat, Şinâsî, R. Ekrem, Hâmid, Menemenli Tâhir, Hacı Ibrâhim Efendi ve devrinde münâkaşa mevzûu olan şeyler hakkmdaki fikirlerini de içine alıyor, işte bu sebeplerden, bu şiir, hem Kemal’in karakterini ve edebî temâyüllerini, hem çağdaşlarının bâzı husûsiyetlerini, o devre âit münâkaşalardan bir- kısmımn mâhiyetini aydınlatıcı bir vesika değeri de taşımaktadır.
(1) Sa'deddin Nüzhet Ergun, Namık Kemâl, Hayatı ve gürleri, îst., Yeni Şark Kltaphânesi, 1933. — S. Nüzhet Ergun, Namık Kemal’in gürleri, îst., İnkılâp K i tabeyi, 1941. — Dr. Rıza Nur, Namık Kemal, Türk Bilik Revüsü, İskenderiye, 1936, s. 63-64. — Alî Ertem, Namık Kemâl’in gürleri, İst., İstanbul Kitabeyi, 1957.
(39)
t
SA YI 50 F. A . TANSEL, YIL, V
EKREM BEY'E BİR MEKTUP
“ Hacı İbrahim Efendi değilsin ki, isti'ârede,' kafiyede bir hatâ varsa ana bakasın."’
Hîç sen bir kelebek gördün mü, Hâlini, hatırın! sordun mu? O çiçeklerde gezen hayvancık, Şimdi kibrit kutusunda uyuyor; Galiba her sözümü hem duyuyor. Acaba, tutsam^uyandırsam mı, Rahatından da usandırsam mı? Kelebek hâkine yüz sürdün mü, Ölmesi, uykusu bir gördün mü? Görmedinse, ara bul, gönderemem, Rengini kâğıdıma döndüremem. Şimdi kibrit kutusundan kaçtı, O şafak rengi kanâdm açtı; Gazirj^trâfım pervâ^ediyor, Susuyor, kalbtenJLvâzjdiyor. Beni kurtar diyor_âteşlerden, Bu da gönlüm gibi serkeşlerden. Yine geldi kutuya yaslandı, Gâlibâ gördü gazi uslandı. Dikkat^ttim iki boynuzları var: Bâzı meşhûrlar! andırıyor, Hâkten çıktığına kandırıyor. Pezevengi hele reddetmezsin, Sevilir sence de gâhî pezevenk. Böylesl gelse de onun adının Söylerim her ne kusûrü varjse, Söylerim şimdi kusûrü varjse, Böyledir kâide-I rind-i Acem, Ya cinâs-ü ya necestir, ya ‘adem.
£
YIL, V T Ü R K K Ü L T Ü R Ü S A Y I 50
Hocamız sürmeli İbrahim’e Gönderirsem hele İbrâhim’e Edecek ga yzjle lîme lime. Körlerin başkadır^elbet nazarı Millete uğramasın da nazarı, Edebiyyâta ne gördüyse desin, ... yesin mi'de dayandıksa yesin.. Kelebek şimdi yerinde duruyor, Uyanıp kaçmağı zannım -kuVuyor. Sana ta'rif^edeyim rengini ben, Hocalar söylemiyor böyle suhen. Cerhi mümkin ise dé Ta'lim’in. Görmedik _kudretin_jbrâhim’in. Sana teşbihimi tafsil edeyim, istiareyle de ta'dll^edeyim.
Gerçe ben fenne de vâkıf değilim. Câhil^jılsam bile Vâsıf değilim. Sana ta‘rlf_gdeyim dur da şunu, Başına taky'e giyer kurşûnî.
Vezni ben böyle imâlâtta bulmak dilemem Nitekim rızkı havâlâtta bulmak dilemem. Dilemem lûtfunu ben öldürdüm,
Sana yazdım, seni dé güldürdüm. Beni dinle, hele teşbihime bak: Sanki düşmüş yere bir parça şafak, Bir şafaktan çocuk^eyle tasvir, Anı dâ toprağa eyle tağyir. Güneşin pertevini eyle hayâl,
Yakan! sanki ya H â m i d , ya K e m â l .
Arada kim bulunursa sensin, Edebiyyâtca sen bizdensin. Iftihâr-i üdebâsm E k r e m , Oldu irfânına ilmin munzam.
Sana derlerse K e m â l oldu sebeb,
F. A. TANSEL Y IL V
r>
n
SAY I 50
De ki sayemde yetişti mekteb. Yerime T â h i r ’i tevkil ettim, T â h i r ’? zâhiri tahmil ettim. Bize âlemde mükâfât budur, Öldürürlerse mücâzât budur.
Sen, Ş i n â s î ’yi bilirsin E k r e m , Beytini elbetjmutmaz âdem;
Beyti etmiş bana bir şahs isnâd, Bu,yalan olduğunu et işhâd:
“ Bedbaht ana derler ki elinde cühelâ’nın, “ Kahrolmak için kesb-i kemâl-ü hüner eyler.” Tab‘ın_etse cinâsı istinâs.
Sana hâcen de gösterirdi cinâs. D erjdi kaçtı gitti pervâne, Öyle mahlûk için de perva ne! Kaçmadı, tatlı tatlı uykudadır, Belki hassâstır da duygudadır. Uykuda kim görür şafak-pâre, Küçücük hasta-hâl-i âvâre Kelebek şimdi kaçtı âyineden, Gitti divâre sanki düştü beden Ana hâfız olursa gönlüm idi, Söyledim söyledim de dinlemedi. Gönlümjılsun mu ol kadar alçak, Bir karış taşla bir avuç, toprak. Kelebek uyku varsa koynuma gel Gel ki toprak ile sengden evvel, Ruhu halkeylemişti Rabb-i eceli. Rûhsun sen, tecessüm^etmişsin. Ölmeden senge, hâke gitmişsin. Yazıkjümuş o nazlı hey’etine, Koymadım yâ teres kıyâfetine. Gel kuzum koynuma, sakınma hele Öldürürler düşünce başka el’e.
138 (42)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi