P ro f. Ö n d er K ü çü k erm an A n a d o lu ’d a b in lerce y ı l önce b a şla y a n , İ s t a n b u l ve çev resin d e d e son 5 0 0 y ı l iç in d e g elişen ca m s a n a y iin in öy k ü sü n ü b ir b ir in d e n g ü z el ö rn ek lerle “İs ta n
b u l’da 500 Y ıllık Sanayi Y arışı T ü r k Cam Sanayii ve Ş işecam ” k i t a b ın d a an la tıy o r. S a y ın K ü ç ü k e r m a n ’la T ü r k s a n a t ve b ilim d ü n y a s ın a k a z a n d ır d ığ ı bu y e n i eserle ilg ili
o la r a k b i r söyleşi g erç ek leştird ik .
İli. Murad döneminde yapılmış bir minyatürde camcı esnafın geçit töreninde, 15801i yılların cam fırınlarında yapılabilen en büyük boyutlu ve renkli düz camlarla yapılan tepe pencereleri görülüyor. (Surname-i Hümayun, Topkapı Sarayı Müzesi • •
UÇ
SARAYIN
CAM
YARIŞI
Anadolu’daki cam sanayiinin ilk günlerinde yaşanan sanayi yarışının 100’er yıllık aralıklarla gelişimi. M. S. 1001ü yıllarda cam sanayiinin ilk döneminde üretilmiş olan küçük boyutlu, renkli ve çok özenli cam ürünler. (Çizim: Önder Küçükerman, Örnekler: Şişecam Koleksiyonu) M. S. 300’lü yıllarda cam sanayiinin gelişimi ile biçimleri gelişen ve zenginleşen fonksiyonel cam ürünler. (Çizim: Önder Küçükerman , Örnekler: Şişecam Koleksiyonu)
M. S. 200'lü yıllarda cam sanayiinin gelişimi ile birden yaygınlaşan fonksiyonel cam ürünler. (Çizim: Önder Küçükerman, Örnekler: Şişecam Koleksiyonu)
Antik&Dekor: Sayın K üçükerm an, sizi böyle bir kitap hazırlam ay a yön elten etken ler nelerdir■?
K üçükerm an: 25 yıl kadar cam tasarımı yaptım. Şişecam tasarım ortamının içinde bulundum. Bu sü re, bana çok ilginç bir deney yaşama olanağı verdi. Herkesin bildiği gibi ilk cam Akdeniz'de ve Anadolu’da yapılmıştır. O gün, bugün de Anado lu’da Roma camı, Bizans camı, Selçuklu camı, Os- manlı camı, yani cam kültürünün tümü yaşandı. Bü tün bunların devamı olarak da Şişecam var. Şişecam da dünyanın en büyük cam şirketlerinden birisi.
Bütün bu mirasla, bugünkü Şişecam arasında bir bağlantı var mıydı? Yok muydu? Kitabın amacı buydu.
Antik&Dekor: K itabın içeriği söz konusu oldu ğunda, n asıl bir y o l izlediniz?
Küçükerman: Bu müzelerde duran camları kim, niye yapmıştır? Oradan başladım ve sonuçta şu ka naate vardım. “Bugün Şişecam, sadece yetmiş yıl ön ce kurulmuş bir Türk şirketi değil, ilk kez camın üretildiği bir ülkedeki, 3500 yıllık mirasın da bu günkü sahibidir.
Buna sahip olan ülke sayısı da çok azdır. Bu konuda büyük hak salübi Mısır ve Suriye var. O ül kelerde de bugün gelişmiş bir cam sanayii yok. Bu mirası alıp üçbin küsur yıl sonra başarıya götürebil mek bir başarıdır. Kitapta bu olay anlatılıyor. Bu araştırmada beş katman gördüm. Birinci katman, camı insanlar nasıl buldular? Burada da tasarım
Dolmabahçe Sarayı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki büyük değişimin sembolü olmasının yanında, dönemin cam sanayiinin en çarpıcı ürünlerinin
uygulandığı, çok ilginç bir tasarımdır. (Önder Küçükerman Arşivi)
Birisinin de buna para bulması gere kir. Yani karar, para ve yapacak olan gereklidir. Bunlar olmazsa müzeler de görülen eserler de yapılamazdı. Basit bir köv testisi de genel anlam da böyle yapılır.
Bu düşünceye göre, Türkiye’de toprağın altı, her yer cam dolu ise, bu kadar camın yapılması için ka rar, para ve yapacak adamın da var olması gerekir. Bunun da adı sanayi dir. Çünkü evimde cam üreteyim di ye kimse cam yapamaz. Tarihte de bu böyleydi. Cam demek, daima sa nayi demekti.
Bıı ilk camlar çok kıymetli olduğu için kuyumculuk gibivdi. Nitekim, kitaptaki ilk çizime baktığımız za man; renkli, çok şekilli, bir buluş yapma heyecanının ürünleri görülür. İlk camı biçimlendirenler, ben bu yenilikten ne yaparım diye araştın- vorlar. 100 Yıl geçince ikinci çizime geliyoruz. Burada ne yapılacağına karar artık verilmiştir. Camı zeytin yağı, sirke, parfüm, ilaç için kullanı rım diyorlar. Burada asıl amaç İliç bir zaman güzel iiriin vapmak değil. Fonksiyonel ürüne dönüyor. Bu cam endüstrisi anlamına gelir. Tarih iki- biiı yıl önce. Bir 100 yıl daha geçti ğinde artık camcıların veniden yara tıcı ürünler yapmaya başladığım gö- riivorıız.
Müzelerdeki bütün camlar Türki ye deki kazılarda bulunmuştur. De mek ki camcılığın ilk önemli üç ev resi; yeni buluşun yaratıcı heyeca nından çıkan ürünler, bunun belli bir hedefe yöneltilmesi; zeytinyağı, sirke, şarap, tıp. parfüm şişesi gibi. Ondan sonra da tekrar camcılık us talığı. Bu camları yapanlar burayı terk edip gitmediler. Aynı cam fırın larını, avm teknikleri sürdürdüler. Selçuklu dönemine kadar, Roma, Bi zans uvgarhğı biivük bir iz bıraktı burada. Bu büyük miras Osmanlı Devleti nin kuruluş dönemindeki sarsıntılar arasında biraz ihmal edil di. Zaten tam o yıllar Murano cam cılığı ile Avrupa camcılığının başla dığı tarihlerdir. Osmanlı İmparator luğu kurulduğu zaman Fatih’in kaç tane camı olduğu kitapta yazılı.
tanrısının Türkiye’ye bir armağanı ol duğu görüşündeyim.
Arıtik&Dekor: Cam san ayii han gi aşa m a lard an g eçerek günüm üze u laş mıştır, a ç ık la r m ısınızf
Küçükerman: Kitabı yazarken bir şansım vardı. Çok uzun yıllar sa nayide yer aldım. Sanayide bir şeyin iyi yapılması demek şu anlama gelir: Birisi iyi bir şeyler yapalım diye karar verir. Bir başkası bu kararı uygular.
Antik&Dekor: K itapta 15. yü zyıl dan 20. yüzyıla, Ş işeca m ’a uzanan bir İstanbu l cam cılığı anlatılıyor. Bu kon u da bize n eler söyleyeceksinizY
Küçükerman: İstanbul camcılığı bölümü aslında üç sarayın cam
m anlatıyor. Aslın da kitabın bir baş ka ismi, Uç Sara yın Cam Yarışı dır. Topkapı Sarayı dönemi olan üç yüzyıl içinde üre tilmiş pencere camlarının boyları küçüktür. Çiinkii, o tarihte düzcam yapamıyor, pide yapar gibi camı akıtıyorsunuz, sı vıyorsunuz. Onun da boyu küçüktü. Bu nedenle Fatih döneminde saray daki pencerelerde yuvarlak ve küçük dökme camlar var dır. Renkli ve güzel pencereler yapmak için gene küçük küçük cam levha lar yapıp kırmak gerekiyordu. Bu günkü anlamda düzcam yoktu. Camcının elinde küçük cam parça ları vardı. Bunları da bir kuyumcu gibi işlemek zorun daydı. O yüzden tepe penceresi de diğimiz önemli ürünler ortaya
çık-Tepe penceresi, bir anlamda cam sanayiinin
cam üretmesi so nunda oluşmuştur. Parçacıklar bir araya getirilerek büyük camlar elde ediliyor. Örneğin, Süleymaniye Ca- m ii’nin 5 metre boyundaki pence resi, aslında küçük camlardan oluş muştur. Çünkü,
yapılabilen cam lar büyük değildi, ama büyük pencere isteniyordu.
Binaları yapanlarla, camcılar ara sında bir gerginlik söz konusuydu. 16. yüzyılda binayı yapabilmek için mi mar mümkün olduğu kadar pencereyi küçük tutmak zorundaydı. 17. yüzyıl da ise bir binanın zenginliği, pencere
18. Yüzyıl sonunda III. Selim döneminde başlatılan Beykoz camcılığının ve Osmanlı İmparatorluğu’ nun yarattığı “Beykoz işi” cam kimliğini taşıyan ürünler. (Şişecam Koleksiyonu)
sinin büyük olmasından anlaşılırdı. Büyük pencere para demekti. Mimar kapalı bir bina yapmak istiyor. Peııce- reci de penceresini büyütmek istiyor. Ama kalın duvar çok sağlamdır. Pen cere camları ise çabuk kırılır. O ne denle iki kat pencere yapılıyor. Her ne olursa olsun içeriye renkli ışık alın mak isteniyor.
Antik&Dekor: C am cılığın hem en h er devirde Osmarılı sultanları tarafın dan desteklendiğini görüyoruz. C am a bu k a d a r önem ve rilmesinin n edeni nedirY
Küçükerman: Osmanlı’nm ilk döneminde önemli konulardan birisi de kandildi. Çünkü bu dönemde cam, tepedeki ışıktır. Yani kandildir, tepe
Dolayısıyla, Topkapı Sarayı döneminin üç yüzyılı, Türk camcılık sanatına, küçük cam larla büyük eserler yapma ustalığı ver miştir. Bunlar genel likle saray binaları, konutlar ve tabii ki dini binalardı.
Burada şu noktaya dikkati çekmek iste rim. Cam üretimi ge nellikle İstanbul’da yapılıyordu. Ama im paratorluğun her ye rindeki hemen hemen her özenli evde de te pe penceresi vardı. Bunun ne kadar kar maşık bir iş olduğunu d ü ş ü n e b i l i r s i n i z . Çünkü, diyelim ki İmparatorluğun uzak bir köşesinde, bir ev de tepe penceresi ya pılacak. Bu pencere yapılıyor, taşınıyor, oraya konuyor. Bu ne demektir? Osmanlı ülkesinin her yerinde ki pencere de aynı bi çimde yapılıp gidiyor, Belgrad’daki de öyle. Mısır’daki de.
Cam hammaddesi ucuzdur, ama işlen mesi bilgi ve para ge rektirir. Bugünkü an lamı ile bilgisayarın merkezi olarak tasar lanması, merkezi ola rak üretilmesi ve gön derilmesi gibiydi. Bu hesapla o devirde İs tanbul’da büyük sayı da cam pencere üreti cisi olması gerekiyor. Gerçekten de Evliya Çelebi nin kayıtların da çok sayıda camcı vardır.
salonlarında masa, iskemle, bazı sa lonlarında sedir vardır. Bu ne demek tir? Değişim başlıyor. 0 nedenle III. Selim bir çok sanayii değiştirirken cam sanayiini de değiştiriyor.
Kendisi fırçayla ipek kumaş üzeri ne desenler çizermiş. Yani yaratıcı bir insan. Müzikle, sanatla meşgul. 0 yüzden reform maksadıyla yaptığı ürün de Beykoz camları oldu.
Beykoz camcılığı nedir? 111. Selim döneminde sanayi devrimi başladığı ve etkinleştiği için nasıl Osmanlı cam cılığı çökmüşse, dünya camcılığının en önemli merkezi olan Venedik cam cılığı da çöküyordu. Çünkü, onlar ay nen İstanbul camcılığı gibi geleneksel yollarla üretim yapıyorlardı. İngiltere, Fransa, Almanya’da yüksek fırınlarda büyük cam endüstrisi başlayınca, on lar da Osmanlı’nın yaşadığı proble min aynını yaşamıştı. Ama, onlar sof ra takımları, vazo, çiçek, kandil gibi ürünlerde uzman oldukları için ürün gamı bizden farklıydı. Sanayi devri- mini ülkelerine taşımak isteyen Avru pa kral, kraliçe, prenslerinin sarayları için en son moda Venedik’ten bir camcı getirtmek oldu. Venedik camcı ları böylece sanayi yarışım kaybettiy se de tasarım yarışım kazanmış oldu. Her yere camcı ihraç etti.
Biz de Mehmet Dede’yi Venedik’e gönderip eğitiyoruz. Yani, teknoloji transferi.
III. Selim, şunu söylemek istemişti: “Beyler biz sanayide, top, tüfekte, b i na inşasında bir takım yollar aldık. İyi ama sanatta ne olacak?”
O dönemde Venedik modası var. III. Selim Venedik’ten buraya da bir camcı getirin demiş olmalı.
III. Selim’in babası III. Mustafa da bugünkü Tekfur Sarayı bölgesi camcı lığını kurmaya çalışmıştı. Ama III. Mustafa sanayici, yatırımcıydı, sanat çı değil. Darphane kuruyor, teknoloji kuruyordu.
III. Selim ise yaratıcı olduğu için; “Biz eğer fabrikayı babamın kurduğu yere kurarsak sanatı öldürürler.” diye düşünmüş olmalı. Çünkü onlar sirke, zeytinyağı, şarap, gaz lambası gibi şeyler yapıyorlar. Halbuki III. Selim sanatçı. O da uzakta bir yere bakıyor. O günlerde gözde yer Beykoz. Çünkü orada iki dere akıyor. Cam yapmak için de su, kum ve ateş lazım. Odun, kum, su orada. Beykoz’da birkaç da fabrika var.
Osmanlı’da saraylarm cam yarı şında, ikinci saraya III. Selim’in Top- kapı Sarayı’ndaıı armağanı Boğaziçi camcılığım başlatmaktı. Dolayısıyla, Beykoz işi dediğimiz ürünler Vene dik’ten teknoloji transferi ile yapılan bir yenilik transferiydi. Bu işin ham maddesi, fırını getirilmişti. Ama ürünler Lâle devrinin ve Boğaziçi’nin İstanbul’a kültürel bir armağanıydı.
Bunları yaratan bilgi biri kimi Lâle devrinin parıltı sından, ışıltısından doğ muştu ve arkasında da Ve nedik teknolojisi vardı. Sanayi Devrimi. Topkapı Sarayı na uymadığı için orayı terketınek zorunda kalanlar Dohnabahçe Sa rayı m tamamen yeni sa nayiin sarayı olarak kur muşlardı.
Topkapı Sarayı sessizliğin sarayıdır. Asansör yok, lam ba yok, basınçlı su yok. Sessiz. En çok duya bildiğiniz yürüyen insanın ayak sesi, kuş sesi, rüzgâr sesi, ezan sesi, çok çok at sesidir, araba da yoktu. Ama o sırada Avrupa’daki Sanayi Devrimi at arabası, top, delikli demir, merdi ven. asansör, kahvehane, postahane, tren yolu, mo torlar getiriyordu. Eminim ki, o dönemde şöyle düşıi-penceresidir. Tepedeki ışık da sembo
lik bir simgeydi. Binalarda, saraylar da, camilerde tepedeki ışığa büyük emek sarfedilmişti. İyi cam yapanlar dan biri de Venedikti. 0 yüzden Vene dik’le ne zaman savaş çıksa cam itha latı dururdu. Savaş biter bitmez cam lar, kandiller gelir, camilere takılırdı. Bunun ne kadar sıkıntı verici olduğu açık. 0 nedenle devamlı olarak camcı esnafının örgütlenmesi için çalışılmış tır.
O dönemde gerçekten ciddi bir camcılık rekabeti de vardı. Bunun en ilginç örneği yürüyen cam fırınıdır. Topkapı Sarayı dönemi böyle bir camcılık olarak bugünkü Kapalı Çar şı ve çevresinde büyük bir endüstri yaratmıştır. Topkapı Sarayı dönemi nin dünya camcılığına armağanı tepe pencereleri, renkli cam pencereler ve kandiller gibi ürünlerdir. Tabak, ça nak, bardak gibi ürünler çok fazla id dialı olmadığımız bir konuydu.
Arıtik& D ekor: T op kap ı S a r a -y ı ’ndarı sonra ikinci sa ra -y D olm a-
bahçe. Bu dönem in cam cılığa katkısı nedir■?
Küçükerman: III. Selim, her ne kadar Topkapı Sarayı’nda ikamet edi yor idiyse de oradan taşınma hazırlık larını başlatmış olan kişiydi. Onun döneminde yapılan Aynalı Kavak Kasrı, aslında batıdaki Sanayi Devri mi niıı Osmanlı’ya yansımasıdır. Bazı
nümüzün Türk camcılığı açısından çok önemli bir şe vi başlatmıştı. Türkiye Şişe Cam Fabrikaları o fabrika nın kurulduğu arazinin için de kurulmuştu. Dolmabahçe Sarayı dönemi, III. Selim in armağanı olan Beykoz cam cılığını yaşatmıştı. Balat ve Eyüp çevresinde eskiden ka lan tek tük cam fabrikaları Dolmabahçe Sarayı döne mindeki cam atölyelerinin kalıntılarıdır. Ama ne yap sınlar ki cam artık bir sanat eseri olmaktan uzaklaşıyor du. Basit bir günlük madde haline geliyordu. Bu bizi Yıl dız Saravı dönemine getiri yor.
II. Abdülhamid Dolmabahçe Saravı ııın bir sanayi sergisi olduğunu fark etmiş ve ter- ketmenin zamanı geldiğine karar vermişti. Çünkü 1867 de, o dönemin şehza desi 20 küsur yaşlarındaki II. Abdülhamid, Paris ve Londra’yı görüyor, 40 gün Avrupa’da geziyor.
Abdülhamid, döneminde sa- navii geliştirmeye uğraşmış tır, Avrupa görmüş biri ola rak. Sanavi-i Nefise Mekte- bi’ni kuruyor. Fakat, Sana vi-i Nefise’nin destekleyece ği sanayi kuruluşları hangi leriydi? O devirde cam artık tam anlamı ile değerini kay betmiş durumdaydı. O gün lerde “İşkembeciler işkem belerini camlı kutuda satsın lar, simitçiler simitlerini camlı kutuda satsınlar, Be yoğlu uda camlı vitrinlerini haksız ve-J D J
re sokağa uzatanların camlı vitrinleri geri alınsın.” gibi konular yaşanıyor du.
Ya da ilk çıkan gazozlarda, şişe lerin içindeki bilyalar güzel olduğu için herkes gazozu içiyor, şişevi kırıp bilyesi ile oynuyordu. Cam eski öne mini iyice kaybettiğinden padişahın ona yatırım yapması söz konusu de ğildi.
II. Abdülhamid Yıldız Çini Fabri kası m kurmuştu. Avrupa’da kurulan son saray porselen fabrikası buydu. Ama camı da çok kendi kaderine terk etmemiş ve Paşabahçe deki Modiani cam fabrikasını ruhsat vererek kur- durmuştu.
nülmiiştü: “Topkapı Saravı ııı kendi haline bırakalım, bozmayalım. Yeni bir saray yapalım. ’
Bu sırada Londra’da 1851 Sergisi açılıyor. O tarihte de Fethi Paşa, Mıı- zurus Paşa gibi bir kadro var ki bun lar Batı’da yetişmiş kişiler. Teknoloji yi Türkiye’ye transfer ediyorlar. Ve Dolmabahçe Sarayı böylelikle 1851 Grystal Palace, 1844 Paris Sergisi nin karışımı bir bina olmuştur. Bu bina yapılırken halı dışında herşey ithal edilmişti. Çünkü o tarihte porselen fabrikaları, canı fabrikaları, herşey batmış. Mobilyacılığa geçmeye uğra şıyorlar. Eminim ki Fethi Paşa Vene dik’te yaşanan bu olavı gördüğünden, camları ithal ederken şöyle düşün
müştü: “Evet, düz camımız yok. Geti rin Ingiltere’den, Fransa’dan. Evet, şu anda büyük avizelerimiz yok. getirin Viyana’dan. Camlı merdivenlerimiz yok, getirin en büyük rakip Bohem ya’dan, görsün bizimkiler.
Ama, III. Selim e de haksızlık et memiş ve Beykoz işi ürünlere o da önem vermişti. Ancak, saray bitme den öldüğü için belki de yeni Beykoz fabrikasının ürünlerini saraya koya madı.
Arıtik&Dekor: Cam varışı D olm a- bahçe'den sonra Yıldız S arayı n da d a devam etti mİ'
Kiiçükerman: III. Selim, temelini attığı Beykoz camcılığı ile aslında gii-Paşabahçe Cam
Fabrikast’nın ilk kristal ürünlerinden örnekler. (Şişecam Koleksiyonu)
Paşabahçe Cam Fabrikası 'nın ilk ürünlerinden Tekel ve İnhisarlar idaresi için üretilmiş olan şişelerden örnekler. (Tekel Arşivi)
Diğer yandan, Dolınabahçe Sarayı döneminde geleneksel tepe penceresi önemini kaybetmişti. Çünkü Dolma- bahçe Sarayı ndaki cam yarışı büyük pencereydi. Melling’in gravürlerine baktığımız zaman, Boğaziçi kahveha nesini gösteren resimlerde duvarlarda bir tane bile tepe penceresi yoktur. Aksine büyük, modern camlar vardır. Tepe penceresi, kadınların bulunduğu harem gibi yerlerde görülür. O tarih ten sonra tepe penceresi, yani yukarı dan gelen ışık cami, mescitlere özgü kabul edilmiştir.
Tepe pencereleri o tarihte Avru pa dan gelen büyük düzcamdan vit
raylara dönüştü. Dolınabahçe Sara- yı’rıın ana özelliği; düzcam yarışına girmesiydi. Ama ülkede düzcam üre- tilemediği için cam yarışım kaybet mişti.
O tarihte cam bardak, tabak yok tu. Su içmek için toprak kaplar ya da ithal bardak kullanılıyordu. Cam bar dak ve cam şişeye ihtiyaç olduğu an laşılmıştı. Ayrıca gazoz çıkmıştı. Bun lar ilk cam kaplardı. Ama onlar da teknik olarak yetersiz olduğu için gıda maddelerinde hijyen sorunu vardı.
Cam sanayii I. Dünya Sava şanda problemlerle karşılaşmıştı. 1920 lerde Modiaııi hin fabrikası da
kapanınca, bir tek Balat civa rındaki küçük atölyelerde ba sit şişe, bozacı, şerbetçi şişele ri, konserve, turşu ve ilaç sa nayii için cam üretiliyordu. Cam yarışı böylece kaybedil mişti.
A ntik& D ekor: C um huriyet dön em i cam san ayii, Şişe- carn in kuruluşuna g eld iğ i mizde, yönetim in y in e cam a özel bir önem verdiğini görii- y oru z? Burıurı n ed en lerin i
a ç ık la r mısınızY
KüçükerrnanrTürkiye Cum huriyeti, bu yarışa güçlü ola rak giriyordu. Şişecam Fabri kaları başında bulunan Tür kiye kelimesi büyük bir gü cün var olduğunu gösterir. O yüzden başta Atatürk. İnönü dahil, devlet cam fabrikasıyla da ilgilenmişti.
Paşabahçe’de 200 yıllık bir miras da vardı. Eğer 200 yıl önce III. Selim camcılığı ora ya kurmasaydı, Mehmet De de ile birlikte 4 0 -5 0 kişilik camcılık gelmeyecekti. O ka pandıktan, imparatorluk re jim değiştirdikten sonra o || cam cılar yeni gelen kişiye başvurmuşlar ve bizim bir camcılık fırınımız var demiş ve teşvik görmüşlerdi.
İşte Beykoz bölgesindeki 200 vıllık camcılık, rekabet karşı sında hep çökmüş, yükselmiş, çökmüş yükselmiş ve camcı ların sayısı artmıştır. Unut mayalım ki Modiani devrinde burada 500 kişi çalışıyordu. 1920 lerde azınlıklar Türki ye’yi terkedip, fabrika kapa nınca bu 500 kişi ve aileleri Paşabahçe’de işsiz olarak oturmaya devam ediyorlardı. Hepsi camcıydı. Dağılarak Çubuklu da damacana ya parak oyalanmışlardı.
Paşabahçe Fabrikaları'nın kurul ma sebebi de büviik olasılıkla camdan anlayan o kadar adamın orada dur- masıydı. Bugün Paşabahçe de 3-4 bin kişi camdan anlar. Ama oradaki cam cılık 200 yıllıktır. Venedik, Murano gibi bir mirası taşımayı sürdürmekte dir.
Kitapta ana hatları ile üzerinde durulan kurgu buydu. Camcılığın Türkiye’ye yaptığı bir jest olduğunu düşünüyorum: Güneyde o güzel
ların tertemiz olma nedeni, camın hammad desi olan kuvars olmasıdır. O yüzden Ceneviz li gemiciler akşam yemeği için kıyıya çıkıp, biraz da soda bloklarını taş gibi kullanıp ate şi yaktıklarında soda ile kuvars bir arada eri miş ve sabah camı bulmuşlardı. O yüzden bu plajlar, bir rastlantı diyelim, camcılığın bura da doğmasına neden olmuştu.
3-4 bin yıl önce burada ateşi kumda ya kanlar camı bulmuş, o miras büyüyerek gel miş bugünkü Şişecam ı yaratmıştır.
Kitabın kapağındaki resimde Anadolu’da ki canı sanayiinin ilk günlerinden bu yana ya şanan cam sanayii yarışının ilginç köşe taşlan görülmektedir. Bunlar; Anadolu’da bulunan ve t.S. 200 lerde yapılmış şişe, Anadolu’da bulunan ve l.S. 3 0 0 ’lerde yapılmış cam kap, Batı Anadolu’da bulunan ve l.S. 3 0 0 ’lerde ya pılmış sürahi, 18. yüzyıl sonunda Beykoz’da üretilen gülsuyu kabı (Gülabdan), 1935 yılla rında Paşabahçe Cam Fabrikası nda üretilmiş olan sürahi, 1997 yılında Şişecam’m 'Beykoz Geleneği” anısına ürettiği sürahidir. Bütün bunlar Şişecam’m koleksivonundadır.
Şişecam’m koleksiyonu, dünyanın herhan gi bir müzesindeki cam koleksiyonu değil, kendi mirasının müzesidir. Böyle bir müzeyi gerçek mirası ile kurabilecek pek az cam şir keti olduğu kanaatindeyim. Uzun yıllar cam cılığın içinde bir kişi olarak böyle bir kitap hazırlamak zorunda hissettim kendimi.
İstanbul’da 1550-1557 yılları arasında yapılmış olan Süleymaniye Camii’nden bir pencere.
Antik&Dekor: K itabın y an ısıra 2 0 0 0 ad et çok özel b a rd a k yapıldı. K itabın b a rd a k la birlikte sunulm asında verilm ek istenen m esaj nedir■?
Küçiikerman: Evet, kitabın bir de özel
bardağı var. Bu bardakla şunu yapmak istedik. Bu kitabın ömrü yaklaşık 200-2 5 0 vıl. Oysa, cam bardağın ömrü 5 bin yıl. Kitapta yazdığımız mesajları bardağın altına ve üs tüne basarak bunu 5 bin yıl kadar tarihin derinliklerine bı raktık. 5 bin yıl sonra bir koleksiyoncu bu bardağa baktı ğında yanılmasın istedik. Bardağın en sağlam yeri tabanı dır. Biz de oraya bardağın hangi nedenle, hangi tarihte, kaç adet yapıldığını çıkmayacak şekilde yazdık. Camın kalıcılığının bir simgesi bu bardak. Bu ucuz camdan üre tilmiştir, ama arkasında trilyonlarca liralık bir büyük yatı rım ve bilgi birikimi vardır.
Bu bardak dünya tarihinde 5 bin yıl sonra yeraltın dan çıkarıldığında, niçin yapıldığı kesinlikle anlaşılacak tek cam.
Antik&Dekor: Sayarı K üçiikerm an sizce ülkem izde Ş i şecam ’la sağlan an gelişim nedir, cam sanayiim izin dünya cam san ay ii için deki y eri nedir7
Küçükerman: 25 yıl cam tasarımının içinde bulunan bir hoca olarak bunu şöyle yorumluyorum: Dünyadaki bü yük cam şirketleri büyük, pahalı teknolojileri kullanmak talar. Bu şirketler arasında böyle büyük ve gerçek bir mi rasa sahip olan yoktur. Şişecam bu mirası başında da Tür kiye kelimesini taşıyarak başarıya götüren nadir şirketler dim biridir. Benim söyleyebileceğim Şişecam’m başlangıç
tan itibaren gösterdiği eğri başarı eğrisidir. Bir geleneği kullanarak ve bilgi birikimi yaratarak bunu yapmıştır. Çok ciddi bir teknik rekabet gücüne ulaşmıştır. Çok ciddi bir altyapıya sahiptir. Ve kendi içinde geliştirilmiş bu alt yapıyı kullanan gerçek anlamda bir sanayii kuruluşudur. Hoca ve sanayide yetişmiş bir kişi olarak, sanayi kuru luşlarına şöyle bakarım: Bir işletmede üçüncü kuşak var mı? İlk kuşak girişimcidir ve önden gider. Tecrübeyi sim geler. İkinci kuşak, onun hemen arkasından gelen, o tecrü beyi güce çevirebilmiş olan kuşaktır. Üçüncüsü ise yeni ku şaktır. Gençtir. Bunlar değişen koşullara göre hareket ede bilirler. Bu üç kuşağın toplam süresi en az 70, en çok 100 yıldır. Yani yüz yılda bir direğin düz dikilebilmesini öğre niyorsunuz. Şişecam bu üç kuşağı yaşamıştır. Deneyime, güce ve yeni kuşaklara sahiptir. Daha iyi olmaması için hiçbir sebep göremiyorum.
Antik&Dekor: P eki tasarım açısın dan gelişm eleri n asıl değerlen diriyor su nuz?
Küçükerman: Şişecam da çok geniş bir tasarım kad rosu yetişmiştir. Bu vönden çok tecrübelidir. Bu kadro, dünyanın herhangi bir yerindeki, herhangi bir cam tasarım kadrosu ile yarışabüecek, rekabet edebilecek ve başarı kazanacak bir kadrodur.
Antik&Dekor: B ize bu değerli k ita b ı ve ülkem iz cam sanayiini okuyucularım ıza tanıtm ak fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz.
□
91