• Sonuç bulunamadı

Kültür yaşantımızın renkli bir siması:Vedat Nedim Tör...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kültür yaşantımızın renkli bir siması:Vedat Nedim Tör..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kültür yaşantımızın en renkli sima­ larından biri olan Vedat Nedim Tör, geçenlerde 75 yaşına bastı. Bu ne­ denle kendisini sevenler samimî bir toplantı düzenlemişlerdi. İşte Tör, 75 yaşına bu samimî hava içinde girdi.

Vedat Nedim Tör, Türk kültür ha­ yatına renk katan kişilerden biridir. 1897 yılında dünyaya gelen ve ço­ cukluk yılları Balkan ve Birinci Dün­ ya Savaşının en karanlık günlerinde geçen Tör, tahsilini Galatasaray Li- sesi'nde yapmıştı. Daha sonra u- zun yıllar Avrupa'da kalarak dünya kültürünü yakından tanımak ve in­ celemek fırsatını bulmuş, bu arada basın ve yayın hayatımızda da is­ mini duyurmaya başlamıştı. Vedat Nedim Tör, 1938 yılında An­ kara Radyosu Müdürlüğüne getiril­ miş ve bu radyonun esaslı temeller üzerinde oturmasında pek önemli rol oynamıştı. Ankara radyosunda bugün dahi eskilerin özlemle hatır­ ladıkları pek çok program saati o- nun getirdiği yenilikler ve onun vaz ettiği konular olmuştu.

Sonra yeni bir göreve başlamıştı Ve­ dat Nedim Tör.

Takvimler 1945 yılını gösteriyordu. Yapı ve Kredi Bankası'na kültür müşaviri oldu. Bir bankanın malî mevzuat dışındaki konulara eğilme­ si o güne kadar görülmüş şey de­ ğildi. Vedat Nedim Tör işte bu gö­ rülmemiş şeyi ortaya çıkaran kişi oldu. Yapı ve Kredi Bankası, yayın hayatımızda önemli bir adım attı. «Doğan Kardeş» dergisi ile başlıyan bu hamle çok yönlü neşriyata kadar uzanıp gitti.

Vedat Nedim Tör'ün Yapı ve Kredi Bankası'nın çatısı altında gerçekleş­ tirdiği en önemli bir hareket de «Halk Oyunları»nın ihyâsı oldu. Ban­ kaca düzenlenen Halk Oyunları fes­ tivalleri Türk folklorunda da pek ö-

nemli bir kalkınma meydana getirdi. Bu sayede, karanlıkta kalmış pek çok Türk halk dansı ve halk türkü­ sü ortaya çıktı. Tek kelime ile folk­ lor Türkiye'de önem ve değer ka­ zandı.

Tam 25 yıl süre ile Yapı ve Kredi Bankası'ndaki kültür müşavirliği gö­ revine devam etti Vedat Nedim Tör. Bu sürenin içinde bir çok kültür ha­ reketlerinin de öncülüğünü yaptı. Sonra ayrıldı o Bankanın çatısı al­ tından. Başka bir bankaya; bu kez Akbank'a Kültür Başmüşaviri oldu. İki yıldanberi de bu görevi yürüt­ mekte.

V E D A T NEDİM TÖR ANILARINI A N LA TIY O R

Vedat Nedim Tör, 75 yılın anılarını, Rotary Club tarafından adına düzen­ lenen toplantıda şöyle dile getirmek­ tedir:

«Efendim,

Her şeyden önce, bu seçkin davet­ liler huzurunda bana konuşma im­ kânı bahşeden İstanbul Rotary Ku­ lübüne en candan hürmetlerimi ar- zedeyim.

Uzun yaşamak, bizim memlekette bilhassa 75 yaş uzun bir yaş haddi sayılır çünkü vasati sınır 45-50 ara­ sındadır. Uzun yaşamak, zaman ve mekân içindeki değişenleri görmek mutluluğu veya mutsuzluğu olarak tarif edilebilir. Ben, 1897 senesinde doğmuşum. O sene Yunanlılarla

7752

-O b 'U

K Ü L T ÜR Y A Ş A N T I M I Z I N R E N K L İ

VEDAT NEDİM

A TLE TLE R

Ü Z G Ü N

O LA M A ZLA R

Münih Olimpiyatlarında gelişen ve ölümle sonuçlanan olayın izi artık kalmamış gibi. Tıpkı bir western filmini andıran bu olaya çok az sa­ yıda göz şahit olabildi: Kurşun geç- miyen giysilerinin içinde Olimpiyat Köyünün duvar diplerinde ilerleyen polisler; arasıra maskeli yüzleriyle balkonlarda beliren tedhişçiler ve İsrail lojmanının karşısına raslıyan pencerelerde merakla bekleşen at­ letler... Olimpiyat Köyünü dışardan ayıran metal ağın ötesinde ise yine binlerce meraklı. Burada da, sonu­

cun fazla gecikmiyeceğini sanıp beklerken, eve geç kalanlar. Gri bi­ naya çevrilmiş binlerce tele, sine­ ma makinaları... Ve Connolly so­ kağının arkasında her an yeni bir trajedi...

Uzun uzadıya süren bir western ol­ du bu. öyle ki, atletler ilgilerini yi­ tirdiler. İsrail lojmanının karşısına rastîıyan binada ilk önce bir kaç pencere sonra da bir kaç ışık ka­ pandı. öyle ya, koşan, atlıyan, gül­ le savuran insanların günlük

prog-ramları oldukça sert değil midir? Yarım saat eksik uyku bir yarış­ mayı kaybetmek demek olur çoğu zaman. Böylelikle, bir köşede geli­ şen olay, yarın pistlerde onları bek- liyen görev karşısında önemsiz ka­ labildi. Nitekim, tedhişçilerin ertesi gün çekileceklerini inandırmaya ça­ lışan antrenörlerini dinliyerek, uslu uslu uykuya çekildi atletler. Bunu izliyen saatlerde yüz türlü dilin ko­ nuşulduğu Olimpiyad köyünde ya­ şam normal seyrini sürdürdü. Ne

var ki, bir süre sonra bütün dünya­ nın büyük ilgiyle izlediği western kötü sonuçlandı: ölümler oldu. Hem de çok sayıda. Yalnız, meydana geldiği yerde onunla sonuna dek il­ gilenmeye kimsenin zamanı olmadı. Olimpiyad Köyünde ölümler olmuş­ tu, olmuştu ama, bu biraz da bir ço­ cuk yuvasında gerçekleşmiş olayı andırıyordu; Gelip geçerken çocuk­ ların farkına varmadıkları, güç ol­ duğu için kimsenin onlara anlatmak istemediği, etkilenmemeleri için

her-6

BİR SI MASI

harp halindeymişiz. Babam ve bü­ yük babam Teselya'da harp cephe­ sinde bulunuyorlarmış. Aradan yıl­ lar geçti, Balkan Harbi oldu, Balkan Harbi biliyorsunuz büyük bir hezi­ metle neticelendi Türk orduları için ve Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldiler. Biz İstanbul'dan top sesle­ rini duyduk. Galatasaray Sultanisin­ de öğrenci iken, bir gün, mektep tatil dediler. Sınıflar boşaltıldı, sıra­ lar kaldırıldı, yerlerine karyolalar kondu ve sınıf kışla veya hastaha- ne odası halini aldı. Aradan bir se­ ne geçti geçmedi, Birinci Dünya Har­ bi patladı ve 1914 Birinci Dünya Sa­ vaşında da, Türk insanı Kafkasya'­ da, Irak'ta, Arabistanda, Çanakkale- de, Galiçya'da kan döktü. Hiç bir yerde mağlûp olmadığı halde, müt­ tefiklerinin harbi kaybetmesi yüzün­ den, Türkler de mağlûp sayıldılar ve o zaman Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Büyük Osmanlı impara­ torluğundan kala akla bize Anadolu steplerinde dört beş vilâyete inhi­ sar eden, küçücük sığıntı bir devlet hoş gördüler. İşte o zaman bugün bile izahından aciz olduğum bir pat­ lama bir direniş oldu. Büyük bir adam, bu olumsuz duruma karşı is­ yan etti. Ve hiç ummadığımız şart­ lar altında, menfî şartlar altında, bu direnişi organize etti ve muvaffak oldu. Lozan sulhu koloni ve yarı ko­ loni bir memleketin müstakil millet olma savaşının bir tescilidir. Bu çı­ ğır açan bir defalık bir hâdisedir. Bütün Asya ve Afrika milletlerinin müstakil millet olma gayretlerine ön­ cülük etmiştir. Bu büyük adamın sayesinde bilfiil Türkiye elli yıldır

75 yaşına giren Vedat Nedim Tö r çok seneler önce Suat Hayri Ürgüblü ile bir konferansı izlerken. sulh içinde yaşıyor. Bu Osmanlı

tarihinde ve Türkiye tarihinde görül­ memiş bir olaydır. 50 yıl sürekli sulh içinde yaşamak, işte bunu ya­ şamış bir insan olarak bunun ni­ metini takdir ediyorum ve büyük mutluluğu, büyük Türkiyemlzin bü­ yük mazhariyeti olarak tefsir ediyo­ rum.

Şimdi diğer değişen faktöre geçe­ ceğim, 1922 senesinde Berlin Üni­ versitesinde, Prof. Verner Zönmark' ın talebesi olarak dersini dinlerken (o zamanlar da tam Sevr anlaşma­ sı olmuştu) dedi ki, Osmanlı İmpa­ ratorluğu, bir yarı koloninin en tipik örneğidir. Bunu dinlediğim zaman sanki kalbime ateşten bir hançeı

kesin sakladığı ya da çok çabuk unutmalarının gerektiği ölümler gi­ bi. Çocuklar yaşadıkları gezegende bu denli kötülüklerin bulunabilece­ ğini bilmemeliydiler. Kan görmeme­ liydiler. Münih'te tel ağla örtülü Olimpiyat Köyünde de böyle oldu. Fır dönmiye başladı herkes çocuk atletlerin etrafında. Yarışmalar ara­ lıksız yürüdü. Yedide ayağa diki­ lip, bitmek tükenmek bilmiyen de­ neyler, belki yüzbininci kez atlama­ lar, yaylanmalar, eğilmeler, kalkma­

lar, tekrarlar sürdü gitti. Bir dakika durmaksızın. Bu saniyelerin, mili­ metrelerin, kronometrelerin, elek­ tronik hesaplayıcıların büyük önem taşıdığı, bir anlık gücün ya da ye­ rinde bir nefes alışın zafer demek olduğu bir dünyada... Ve bu dünya­ da yaşıyan çocuk atletler kınana­ mazdı. Onların yaşamında ölümün yeri yoktu. Kalp durmak için değil, koşmak, daha hızlı koşmak içindi. Adaleler, atlamak, zıplamak, atmak içindi.

saplanmış gibi fenalaştım. Bir ta­ raftan, Sevr muahedesi, bir taraftan Efendim, bütün bir imparatorluğun yok oluşu ve bir yarı koloni olarak tavsif edilişi hâdisesi karşısında kendimi büyük bir boşluk içinde duydum. O zaman Rusya'dan bir ses geliyordu, Lenin'in sesi. Maz­ lum milletlerin müdafi olarak karşı­ mıza çıkıyordu, ayni zamanda da ekonomi politik tahsil ettiğim için, marksizm ile de gayet sıkı bir te­ mas halindeydim. Gençlik ekstrem­ leri arar, uçları arar, ve Marksizm o zamanlara göre en ileri fikir sistemi olarak tecelli ettiğinden koyu bir Marksist olarak yetiştim. Fakat ara­ dan yıllar geçti, olaylar Marks'ı aş­ tı. Marks'ı bugün, gençliğe ileri fi­ kir sistemi olarak gösterdikçe onlar Marksist olacaklardır. Marksizmi 19 asrın ileri fikri olarak kabul ederiz, fakat bugünkü şartlarda Marksizm demode bir fikir sistemidir. Şimdi bunu yerlerine koyacağız. Biz, bir yarı koloni bir millet olarak, müs­ takil bir millet olmanın neticesini göstermiş bir memleket olarak ken­ dimize has bir fikir sistemi yarat­ mak mecburiyetindeyiz. İşte bunu yapamadığımız içindir ki, bugünkü gençlik mahalle aralarındaki tavuk­ lar gibi nerede rızkını bulursa ora­ ya koşuyor. Mao'da rızkını bulursa Mao'ya gidiyor, Ebussuat'ta rızkını bulursa oraya gidiyor. Biz ekstrem- ları arayan gencin ruhunu tatmin edecek bir fikir sistemini kurama­ dık. işte bunun denemesini biz bir zamanki Marksistler yapmak istemiş­ tir. Kadro mecmuasını çıkarttığımız zaman bize inanmadılar. Fakat ba­ kın, 1933 senesinde, Kadro'da be­ nim yazdığım bir makaleyi size oku­ yacağım: «Her inkılâp yeni bir dev­ let tipi yaratma ve kurma savaşıdır. Türk inkılâbının bir şahsiyeti varsa onun da kendine has bir Devlet ideali olmak gerekir. Türk inkılâbı­ nın bir şahsiyeti varmış. İnkılâbımız bu şahsiyetini, tarihte oynadığı ro­ lün eşsizliğinden alıyor. Cihanda müstemlekeci ve müstemleke mil­ letler tezadının tasfiye çağını Türk inkılâbı açmıştır. O halde inkılâp Türkiyesinin devleti, ne Fransız in­ kılâbının doğurduğu bir burjuva

devleti, ne de komünist inkılâbının kurduğu bir proletarya devleti ola­ bilir. Yeni Türk Devleti, yeni tek­ nikli bir yarı müstemlege milletinin, millet olarak hem iktisaden hem siyaseten kurtuluşu dâvasının Ta­ rihte ilk mümessilidir. İnkılâbımızın bu tarihteki tekniğine inanmayanlar var. Onu sadece bir Avrupalılaşma, yani Fransız inkılâbının doğurduğu devlet tipi bir devlet şartlarına inti­ bak etmek jesti olarak telâkki e- denler var. İşte bu telâkki, bizi tak­ litçiliğe itiyor. İnkılâbımızın şahsiye­ tini söndürüyor, yaratma kabiliyeti­ ni körletiyor. Türk inkılâbına has bir iktisat siyaseti, Türk inkılâbına has bir terbiye sistemi, Türk inkılâ­ bına has bir matbuat cihazı, Türk

inkılâbına has bir san'at telâkkisi, kısaca Türk inkılâbının gaye ve ma­ hiyetine göre bir Türkiye Devleti kurmak jesti yerine, bunların Avru­ pa örneklerini taklide yeltenmeleri başgösteriyor. Halbuki Avrupa'dan ancak teknik ve metod alabiliriz, fa­ kat siyaset, müessese, sistem, te­ lâkki, bunlar ancak Türk cemiyeti­ nin toprak ve bütünlüğünden doğa­ bilir. Bunları Avrupa'dan Türkiye'ye ithale kalkışmak Kutuplarda porta-. kal yetiştirmeğe özenmek kadar bo­ şuna ve mânâsız bir enerji israfı olur. Şimdi Efendim, bu değişen faktörler nelerdir? Bizim klâsik eko­ nomide, ekonomik olayın üç faktö­ rü vardır: Tabiat, iş, sermaye. Ser­ mayenin tabiati ve işi istismarı ve sömürmesi kapitalist akümülasyo- nun sağlığıdır. Bir tarafta proletar­ yanın istismarı, diğer tarafta kolo­ nilerin istismarı. Kapital akümülas- yonu Marks'a göre buna dayanıyor­ du, Ve o, «bütün dünya proletarya­ ları birleşiniz, zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur.» di­ yordu.

Aradan geçen bir elli yıl içinde zin­ cirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi olmayan proletarya sınıfı kal­ mış mıdır bugün kapitalist memle­ ketlerde? Çok şeyleri var kaybe­ decek. Almanya proleteryasının ya­ hut işçi sınıfının. Efendim, Ingiliz, Fransız, Italyan, bütün bu kapitalist memleketler dediğimiz memleketle- ( devamı 35. sayfada)

7

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

ÇalıĢmamızda son yıllarda santral sinir sistemi (SSS) üzerindeki etkileri yeni gösterilen raf kinaz inhibitörü GW5074'ün farelerde asetik asit ile oluĢturulan

Vasco da Gama Hareketi, değişim programları aracılığıyla çeşitli din, dil ve ırktan binlerce genç aile hekiminin bir araya gelip deneyimlerini

1968’de Devlet Gü­ zel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümüne girdi.. Neşet Günal atelyesinde master seviyesinde

Muammer Ak- soy, Çetin Emeç ve şoförü Sinan Ercan'ı öldürenlerin bulunma­ sının, Türk polisi için bir sınav olduğunu açıklayan üst düzey yetkili,

Kadınlardan TV’ye protesto ANKARA, ÖZEL HP Ankara tl Kadın Komisyonu Başkanı Jale Can­ dan 10 Kasım’da Semra Özal’ı Anıtkabir’de görün­ tülediği için

Orta halli ve kalabalık bir esnaf ailesi içinde, Tophane'de Karabaş Mahallesi'nde dünyaya gelen Ahmet Mithat babasının ölümü üzerine beş-altı yaşlarındayken

Cemiyetine sorarak tenevvür edeceği yerde tezyifkâr bir üslûpla yazılmış, ilm i kıymetten âri bir ma­ kale neşreden ve memleketteki bü­ tün tarih

İnandığı bir şeyin çökü­ şü, onda tasavvur edilemiye- cek derecede tahribat yapar, kendini yer bitirirdi. Son defa mahkemede bir ara şöyle arkasına