• Sonuç bulunamadı

Avrupa'da İslam:Batı edebiyatında ve tiyatrosunda Müslüman dünya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avrupa'da İslam:Batı edebiyatında ve tiyatrosunda Müslüman dünya"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Avrupa'da İslâm

Niğbolu Savaşı’ndan sonra Türk imajı

şiddet ve korkuyla özdeşleştirilmiştir

Avrupa’da

Batılı seyyahlar, İstanbul’un gündelik yaşamında bu tür kesitlerle karşıla­ şıyorlardı.

RAM AZANDA

RESİMLİ MERALAR

HAZIRLAYAN: SEMİH POROY

BİR DAHA SARMAM...

B e k ta ş i’yi oruç yerken yakalayan zaptiye çavuşu, açm ış ağ­ zını, y u m m u ş gözünü:

— Ulan! dem iş, hadi A lla h ’tan korkm uyorsun, şu başındaki s arıktan utan!

B ektaşi b ükm üş boynunu:

— B ağışla ağam , d e m iş ... V alla h i de, billahi de bir d aha sarm am ...

★ ★ ★

ARKAMDAN GELİN!

B ir softa, vaaz kürsüsünde tütün, afyon, esrar gibi keyif içe­ c e k le rin in haram o lduğunu an la tırk e n , boynundan tütün k e ­ sesi ile afyon hokkası düşüverm iş.

H e rk e s te ş a ş k ın lık ! S o fta , is tifin i hiç bozm am ış: — Ey c e m a a t!.. İş te ben şu andan itib aren bu m urdarları k a ld ırıp a ttım . K im de varsa, b e n im gibi yapsın!

çaykovski, Grieg, Cherubini gibi beste­

cilerin yapıtlarında Doğu musikisinin

küçümsenemeyecek ölçüde etkisi var­

dır

B

ATI edebiyatlarında Müslüman dünyanın nasıl işlendiği konusu bir ölçüde farklı bir perspektif­ ten incelenme durumundadır. Çünkü edebiyat alanında, iki dünya arasında­ ki uçurum sonradan açılmıştır. Ortaçağ­ da, şövalye geleneği ve bu geleneğin üzerinde durduğu değerler konunun belli bir eşitlik teması üzerinde işlenmesini sağlamıştı: Önemli olan şövalyenin de­ ğerleriydi, Müslüman ya da Hıristiyan olması değil. Avrupa'nın en önemli ka­ tedrali sayılan Chartres’daki dev bir vit­ rayda Müslüman şövalye ile Hıristiyan şövalye eşit koşullarda temsil edilmiş­ tir. Boccacio’nun yapıtında Selahattin ile II. Frederik de aynı vakarla yer alır. XV. ve XVI. yüzyılın büyük epik eser­ lerine de bu anlayış hâkim olmuştur: Boiardo’nun, Le Tasse’ın kitaplarında Müslüman ve Hıristiyan şövalyeler se­ vişir, dövüşürken aynı dünyanın insan­ ları gibi işlenmiştir.

Batı edebiyatlarında Arap imajı ne denli olumlu biçimde işlenmişse, Türk imajı da o denli sert, eleştirel olmaktan uzak bir itkiyle işlenmiştir. Niğbolu Sa- vaşı’yla birlikte gerçek bir tehdide dö­ nüşen varlıkları, Türklerin, İstanbul’u almalarından sonra gerçeküstü bir kor­ kunun kaynağı olarak ele alınmalarına yol açacaktı. Rönesans döneminden baş­ layarak, “ Türk korkusu” ve bu imge­ ye bağlı olarak geliştirilen olumsuz, şiddet yanlısı imgeler sarmaya başladı ortalığı. Büyük yazarların bile aynı yak­ laşım biçimini benimsediği açıkça görül­ mekteydi: Machiavelli “ La Mandrago- re” de, Giambattista Giraldi “ Ecatom- miti” sinde, Moliere ünlü “ Le Bourge- ois Gentilhomme” unda ürkütücü, akıl fıkarası bir Osmanh portresi çizdiler. Bu, başka birtakım yazarların, Türkle­ rin özellikle Avrupah kadınlarca çok be- ğenildiği görüşünü izleyen ürünler vermesini engellemedi. Christopher Mar- lowe, Timurlenk’ten yola çıkarak bir oyun yazmıştı; Propero Bonarelli de, Kanunî Sultan Süleyman’dan yola çıka­ rak, Avrupa’da büyük başarı kazanan “ II Solimano” adlı oyunu kaleme aldı, i Bir moda olmuştu Osmanh dünyasının tipleri üzerine kurulu yapıtlar vermek: 1642’de çıkan Madeleine de Scudery’- nin “ İbrahim-’i bu ilgiyi doruk nokta­ sına getirecekti.

XVII. yüzyılla birlikte, özellikle de Viyana kuşatmasının başarısızlığından 1 sonra AvrupalIlar bir ölçüde rahatladı­ lar bu konuda, Türklerle ilgili olumsuz yaklaşımların da giderek ortadan kalk­ masını sağladı bu, hiç değilse tam an­ lamıyla nesnel olmasalar bile, “ öcü” imajım kafalarından silmeye başlamış­ lardı.

Türklere, OsmanlIlara, İstanbul’a bü­ yük bir gizem duygusuyla yaklaşılma­ ya başlanmıştı. Crebillon ve Bedford’un öyküleri, Viyana’da sahneye konan pek çok oyundaki replikleri değerlendirmek gerekirse, artık bütün yönleriyle Osmanh gündelik yaşamı, Müslüman kadınların yaşama biçiminden mutfak kültürüne pek çok konunun içinden didik didik ediliyordu. Haçlı seferleri döneminden kalma Doğu musikisi öğeleri iyiden iyi­ ye canlandınlmıştı aynı dönemde, "ye­ niçeri müziği” adı verilen bu tür müziği icra edebilecek gerçek Türkler buluna­ mazsa, onların yerine zenciler kullanı­ lıyordu.

Müzik alanında, bizim Batılılaşma sürecinin içinde, Donizetti Paşa’yla baş­ lattığımız ithal hareketi üzerinde çok du­ rulmuştur. Oysa, İngiliz tarihçi Henry Farmer, başta “ Türk Marşı” yla Mo­ zart’ın olmak üzere, pek çok Batılı bes- tekânn yapıtlarındaki Türk-Osmanlı motiflerinin etkilerini saptamış, uzun bir döküm yaptıktan sonra, Doğu enstrü­ manlarının Batı müziğini etkileme biçi­ mine de ışık tutmuştu. “ Fındıkkıran” da Çaykovski’nin “ Peer G y n f’ta Gri- eg’in, Cherubini ve David’in yapıtları bu listede önü çeken parçalar arasınday-di.

YARIN; KURTUBA MÜZİK OKULU NDAN

Bütün bu değişiklikler, Avrupalıya en azından şunu öğretmişti: Yüzyıllar­ dır amansız düşmanı olarak değerlen-

j

dirdiği İslâm dünyası ile ilgili sahici i bilgileri yok denecek kadar azdı: Dolaylı i yoldan yoğun biçimde etkilendiğini sez- | diği Müslüman dünyanın ne tür bir kül­ türel yapıya sahip olduğuna, Doğu’da insanın nasıl değerlendirildiğine dair bil­ gisi o denli kıttı ki, bu usul usul bir şaş­ kınlık yaratmaya başladı Batı’da. XVIII. yüzyılda “ Binbir Gece Masal­ ları” ve Hâfiz Divanı bölük pörçük Batı dillerine aktarılmıştı. Bu yarım kaynak­ lar, dönemin en büyük dehâsı sayılan Goethe’yi derinden etkiledi: “ Doğu-Baü DivanT’nı yayımladığında, Avrupa’nın düşünen, yaratıcı kafaları Doğu soru­ nunun ne ölçüde titizlik ve dikkat iste­ diğini kavramak zorunda kalacaklardı.

Goethe ile Voltaire’in Hazreti Mu- hammed’e yaklaşım biçimleri ve Napol- yon’un kıssadan çıkarttığı hisse, Doğu imajının ortadan ikiye ayrıldığının açık bir kanıtıydı artık: Genç Goethe, bir ti­ yatro oyunu yazmayı düşünmüştü İs­ lâm’ın büyük Peygamberi üzerine, yüceltici bir yaklaşımı vardı ona, ne ya­ zık ki bunu gerçekleştirememişti. Vol- taire alaycı bir tonla ele almıştı Hazreti Muhammed’i, bu yaklaşımı Napolyon şu sözlerle değerlendirecekti: “ Voltaire dünyanın çehresini değiştiren, görkem­ li bir karaktere sahip olan bu kişiyi en adi, en bayağı üslûpla ele almıştır.”

Hazreti

Muhammed'e

Goethe ve

voltaire'in

yaklaşımlarındaki

keskin farklılık,

Batılının bakış

açısında Doğu

dünyası

konusunda

önemli bir bakış

açısı çatışması

başladığını

göstermesi

bakımından

ilginçti

X IX. yüzyıl İstanbul’u, her bakımdan Batı başkentlerine güre daha renkli ve hareketli bir görünüm arzediyordu.

Galland, “ Binbir Gece Masalları” - nm bütününü çevirip günışığına çıkart­ tığında, Doğu imajı edebiyat ve tiyat­ roda bütün bütüne değişecekti. Artık

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İlk kurulan birlik olan Müslüman Türk Demokrat Birliği tarafından birliğin isminin “Müslüman Türk Tatar topluluğunu tek çatı altında toplamak ve

MADDE 5 - (1) yurtdrgrndan ogrenci kabul edecek fakiitte ve meslekyiiksekokullann on lisans ve lisans iL"ytati6 prog.u-J*oa aynlacak kontenjanlal Universite

İslam’ın ortaya koyduğu ilke ve değerler, bir yandan duygu, düşünce ve davranışlarımızı inşa ederken diğer yandan da kişiliğimizin olgunlaşmasına katkı

İslam’ın ortaya koyduğu ilke ve değerler, bir yandan duygu, düşünce ve davranışlarımızı inşa ederken diğer yandan da kişiliğimizin olgunlaşmasına

Phaselis, Myra ve Olympos antik şehirleri içerisinde bulunan bilgilendirme levhalarına genel olarak bakıldığında aynı şehrin içindeki levhalar ve diğer şehirlerdeki

Bunun üzerine, şehir halkının (artık hem kaçınılmaz olduğu hem de tabiri câizse yüz yüze geldikleri için) ölümü hiçe sayan tüm o kesimi, kendilerini kayıtsız

Kitabın bölümleri, bir davranışçı olarak Müslüman psikolog, psiko- lojinin felsefe, sanat ve spekülasyonla birleştiği yer, İslami ideoloji ya da ateist felsefi

191 7'ye kadar gelen süreçte binlerce kitap, dergi ve gazete yayımla­ yan idil-Ural Türkleri 1905, 1906 ve ı9ı7'de yapılan bütün Rusya müslü-.. manları toplantılarına