• Sonuç bulunamadı

Eski şekerciler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski şekerciler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-TT- ^0

Eski sekerciler

Eski meşhur şekercilerin meşhur şekerleri - “ Şebabet gitti de

elden başımdan gitmiyor sevda,, şarkısının bestekârı da şeker­

ciydi - Eli yüzü düzgün tazeleri görünce tartıyı unutan pinpon -

Kulplu bardakta lohusa şekeri - Elma şekeri - Horoz şekeri

Yaz«!»;

Zzr&sû T&v&tzr & LU S

I

stanbulun ka labalik, işlek caddelerinde bun­ ların meşhurları, ücra semtlerin çar­ şı pazarlarında da külüstürleri vardı.

Yapıp sattıkları yalnız şunlar: Lâti lokumun envai (ke itmenin aslı arapça, boğazın rahatı mâ­ nasında olan raha- tül hulkumdur ); badem ve fıstık ez­ mesi: elvan akide; düz badem; üstü bembeyaz, ince u- eun portakal Ça­ bukları; yine üstü beyaz kişniş, leb

-Lâkabı, ona Istan- j bulun hoppa kadın- j

ları takmışlar. Dil - berler, yosmalar dük kânından eksik ol­ maz; çoğunun gönül çektiği, çayır çayır yandığı, hiç değilse yüzünü görüp yüre - ğe yağ bağlatmağa can attığı söylenir - di.

Lâleli camiinin ka pı bitişiğindeki, kır sakallı bir pinpon - du. Civar lılar hep II ondan alışveriş eder ler; hele, onun tar - çınlı akidesi, keskin nane şekeri bir yer­ lerde bulunmaz. İh­ lebi şekerleri; kırmızı kırmızı, baklava

bakla va lohusa şekeri; kulplu, kü - çlik bardaklara dökülmüşü..

Pembeli, beyazlı çubuk çubukları ve halkaları, incecik değnekler üzerinde ki kıpkızıl horozları, elmaları, erikle­ ri köşe bucak şekercileri yapar, çırak­ ları da tablaya koyup sokak sokak sa­ tarlardı.

Büyük, küçük her dükkânda şuru­ bun, Ramazan ayı girerken de reçelin çeşidi bulunur. Renk renk şurup şişe­ lerini camekâna, raflara dizerler; pı­ rıl pırıl kalaylı, üzerine sakız gibi pa­ tiskalar örtülü, reçel dolu koca koca bakır kapları da boydan boya dükkâ­ nın içine, dışına korlar.

O zamanlar, hiçbirinde çikolata, ka tamelâ, fundan gibi şeyler arama. Bunlar (alafrangakâri) sayılır, Bey - Oğlundaki şekerlemecilerden, Bonmar şeden, İstanbul yakasında da İpekçi Kaninin mağazasından, Binbirçeşid- den alınırdı.

O vakitkl şekercilerde, şimdiki gibi pötifur, pasta, kavanoz marmelat, re­ çel. tahin helvası, baklava gibi, falan fıstıklar, - Hacı Rifat müstesna - da­ lıp duranların ayakta şerbet dikmele­ ri, dondurma yuvarlamaları da yok. Belli başlılarda şekerin her nev’î ve âlâsı bulunmakla beraber ağzının tadı m bilenir” derdi ki:

Pistik ve badem ezmesinin enfesini tenavül etmek, şerbetin mis gibi mey- va kokulusunu şürbeylemek niyetin­ de isen Eski Zaptiye caddesindeki Ha­ cı Rifata git. Şehzadebaşmdaki Udi Cemilin güllü akidesine uyar olmaz ve lâkin diğer elvanları dört köşe, mene­ vişli menevişli kalıplara döktü­ ğünden maatteessüf bid’ate ka- çlkor . . Bergamath akidenin halisi için de gideceğin yeri söy

üyeyim: Fatihte Şekerci Güzeli, baş­ kasına kulak asma. Çocuk harcı bar­ dak şekerinin en iyisi Koskadaki dük­ kândadır. Fakat şu kulakta kalsın: Bıçağın, çakının ucuyla çintik çintik kazımağa kalkışmak sırça bardağın kenarlarını kırar; incecik cam kırık­ ları, maazallah, yavrucakların mide­ sine gider. Bir nebze hohlayıp deru- nundakini yumuşatmalı, sonra, kemik ten bir elifbe cüzü hilâlile, daha mu- vafıkı güzelce yıkanmış bir kulak hi- lâüle çıkarıp çıkarıp yedirmeli.

B

undan 45, 50 yıl evvel bütün şe kerei dükkânlarındaki tezgâh­ tarlar, feslerine yemeni sarılı, peşte- rnallı, şalvarlı idi.

Rifat Efendi kâmil, ağırbaşlı, efen­ di halli bir adamdı. Ticarethanesi (Servetifünun) idarehanesinin kapısi le yanyana. Başta Tevfik Fikret ol­ mak üzere bütün Edebiyatı Cedideci- lerin, Babıâli ricalinin buranın badem ve fıstık ezmelerine, şerbetlerine pek rağbet ettikleri rivayet edilirdi. Cemil Bey, adı gibi güzel yüzlü, kara sakallı, kısaca boylu, musikide hakkile erbab, Udi ve bestekâr, kibar ailelere ud meş kî verir, ahlâkı temiz ve yumuşak bir «atı şerifti. Rast makamından beste­ lediği (Şebabet gitti de elden, başım­ dan gitmiyor sevda); hicarkârdan (Lâyık mı sana bu dili sevdazede yan sm) gibi ve daha birçok hoş ahenkli şarkılar bestelemişti; sonra Mızıkaı hümayuna da alınmıştı.

Şekerci Güzelini tarife ne hacet, lâ kabı meydanda. Kaşlı, kirpikli, burma bıyıklı, herdem sinekkaydı traşlı, fesi çol kaşta, enseli kelleü, boylu boslu bir tosun. Eski tanıdıklardan ve bina nak kaşlarından İbrahim çavuşun canci - ğer hemşerisi, Kayserili..

tiyardaki nekesliğin, einliliğin dere­ cesini sormayın. Faraza bir müşteri 50 dirhem tarçmlı akide istiyor. Avuç tayip teraziye kor; dört açılmış gözle ri kefelerde; dirhemsiz taraf bıçak ter si kadar aşağıya mı inik? Külâhlıya-! cağı mıskal kadar fazla mı? Akidenin irisini alır, küçüğünü koyar, yine denk gelmedi mi kefelerin zincirlerini j yoklar, tekrar tekrar tartar. Aceleye I getirecek ol, çabucak kızar, homurda- ! nır.

Gelgelelim yaman zamparalardan: i horoz ölmüş gözü çöplükte kalm ışlar! dan. Akça pakça bir hanım sökün etti mi ;

— Gel efendim, buyur sultanım’ di­ yerek suyuna tirid. 20 paralık nane şekeri istedi mi, külah değil de paket dolusu, iki kuruşluk, üç kuruşluk ka­ darını hiç tartmadan sunmada...

Semtte oturan hatunlar evde reçel, yahud şurup kaynatmıya koyulmuş - lar. Olura, ayvanın cinsi iyi çıkmadı­ ğından, vişne bilmem nereninki idü- ğünden. çilek frenk çileği değil de Ar navuctköyününki olduğundan reçelin, şurubun rengi tutmamış; damla ya­ kut. yahud gül göbeği rengini andır­ mıyor. Mısırçarşısma kadar kim gide cek?

Derhal, eli yüzü düzgün bir tazeyi bu teneşir horozuna yollarlar, galibar­ da şekerci boyasından bir tutamcık ister, ihtiyar zendost kaşık dolusunu kâğıda koyup beş para bile almazmış.

S

araçhanebaşmda, Fotaki ecza- hanesi sırasındaki Hacı İsmail Efendinin dükkânında, gerisi açık ve tahta havale bulunmadığından, şeke­ rin nasıl yapıldığı görülürdü. Ocaktan indirip mermer taş üzerine döküldü­ ğünü; çevire çevire, bilek kalınlığında ayırıp ayırıp, çeke çeke uzatıp uzatıp, parmak kadar incelttikten sonra ma­ kasla habre nasıl kesildiğini, bir kena-

(2)

Geçmiş zaman olnr ki,.

Eski Şekerciler

(Baş tarafı S inci sayfada)

ra pırıl pırıl nasıl yığıldığını seyret. Gelip geçenler hadleri varsa imrenme sin; ağzının suyu akıp almasın...

Hakimoğlu Alipaşadalki Hafızm işi tıkırındaydı. Kapı komşusu camide, Kocamustafapaşadakinde, etraftaki- lerde sık sık mevlûd okutulur; hepsi­ nin şekeri ona ısmarlanır. Öyle itina ile de hazırlıyanlardan ki. Başkaları­ nın yaptığı gibi külahlara kuru sabun kırığına dönmüş birkaç peynir şekeri ile bayatlıktan taş kesilmiş tek lâti lokum tıkmıyor. Türlüsünden mevcud ve hepsi taptaze..

Kenar semtlerin çarşı pazarı boyun daki kıt sermayeli şekercilerin çırak tarı, kıpkızıl horozlar, erikler, elmalar la dolu tabla başlarında, sehpa omuz­ larında dolaşıp dururlardı. Paydos va­ kitleri mahalle mekteplerinin önün - den, düğün dernekli evlerin kapısın­ dan, seyir yerlerinden eksik olmazlar. Bağırtılarından ne sattıkları anlaşıl­ maz, fakat derhal çakanlar çok: De­ nizli horozu gibi uzayıp giden, duyana nefesi kesiliyormuş gibi tıkanıklık ve­ ren bu ses ya seyyar şekerci, ya da mı sıradır.

E

skiden çok alınıp yenirmiş ki şu tekerleme türemiş: ( Şeker, parayı cepten çeker ). Hanımninele- rhı, ağababaların dipsiz kile, boş

an-bar bir kanaatleri vardı: Şeker dişleri çürütür.

Çürük çarık dişli, küçük büyük kimi görseler yapıştırırlardı:

— Kabahat annende, babanda. Şe­ keri şana çok yedirmişler!

(Halka verir talkını, kendi yutar salkımı) kavlince badem ezmesini, lâtilökumu bulur bulmaz:

— Yumuşak, ağzıma göre! deyip he men gövdeye atarlar, bir sübyana lâti lokum verilecek oldu mu çırpmmıya başlarlardı:

— Kadın sen aklını mı bozdun, oy- hattm mı? O lüzucetli körolası, yav­ rucağın boğazına tıkanıverir, uzayıp boydanboya lökün gibi perçinleşir, boğar gider. Lâfımı hallâç kabahati yerine koyma, başıma geldi de bilirim. Ortanca kızım Hamdune ablan üç dört yaşında iken, bir bayram günü Mühürdarların evine, nice yıllara ye- tiştirsine gitmiştik. Tabiî şeker çıkar­ dılar. Aradan dakika geçmedi; kız, gözleri dışarıya uğramış, mosmor, ba­ şı kesilmiş tavuk gibi kendini yerden yere fırlatmada. Lâtilokum yüzünden, o anda başparmağımı gırtlağına sal­ dım. Küçük dilinin arkasından dola­ yıp çıkarmasaydım şimdi ablacığmın kemikleri bile çürümüştü.

Sermed Muhtar ALUS

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

En büyük TEŞEKKÜR Facebook ve İnstagram sayfamıza arkadaşlarınızı davet etmeniz

Bahar ve Nermin havuza girmek için can atıyor ama ağa dede havuzda daha önce bir Rus kız boğuldu, diye kandırıyor onları.. Bahar, içini çeke çeke bakıyor havuza ama

Hemen hemen bütün karakter e¤iti- mi programlar›nda oldu¤u gibi bu programda da amaç, genel hatlar›yla orta- ya konulmufltur: Çocuklar›n daha fazla sorumluluk ve özen

bahçemizde gelecekler okuyacağım penceredeki Fenerbahçe Galatasaray. Antalyaspor teleferik domatesleri

Tıbbi müdahale ve özel tedavi gereği için ilk işaretler Uygun bilgi yok..

Gökalp: Ben pazartesi ve cuma günleri öğleye kadar hastaneye muayeneye gideceğim. İsmail: Ben cuma günü hariç her gün müsaitim. Hasan: Benim yüksek lisans için çevrim

nus, Veli, İflabsızın Yusuf, Köse Hasan bir de Pehlivan Ali'nin bulunduğu yüzlerce ırgat, beyaz torbaları, kınnapla çeke çeke bağlı yorganlarıyla

Orta Taş Devri insanları, alet yapımındaki ilerlemeye bağlı olarak artık geçimlerini, toplayıcılığın yanı sıra artık avcılıkla sağlıyorlardıC. Yeni