• Sonuç bulunamadı

Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar Köyünde Gerçekleştirilen Ritüellerde Gelenekler Ve Musikinin Kullanımı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar Köyünde Gerçekleştirilen Ritüellerde Gelenekler Ve Musikinin Kullanımı"

Copied!
81
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AFYONKARAHĠSAR, EMĠRDAĞ KARACALAR KÖYÜNDE GERÇEKLEġTĠRĠLEN RĠTÜELLERDE

GELENEKLER VE MUSĠKĠNĠN KULLANIMI Gamze KOR

DanıĢman

Dr.Öğr.Üy. Çağhan ADAR Nisan 2018

(2)

T.C.

AFYON KOCATEPE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

MÜZĠK ANASANAT DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

AFYONKARAHĠSAR, EMĠRDAĞ KARACALAR

KÖYÜNDE GERÇEKLEġTĠRĠLEN RĠTÜELLERDE

GELENEKLER VE MUSĠKĠNĠN KULLANIMI

Hazırlayan Gamze KOR

DanıĢman

Dr.Öğr.Üy. Çağhan ADAR

(3)

i

YEMĠN METNĠ

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar Köyünde GerçekleĢtirilen Ritüellerde Gelenekler ve Musikinin Kullanımı” adlı çalıĢmanın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düĢecek bir yardıma baĢvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin Kaynakça‟ da gösterilen eserlerden oluĢtuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanmıĢ olduğumu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

…./…./2018 Gamze KOR

(4)

ii

(5)

iii ÖZET

AFYONKARAHĠSAR, EMĠRDAĞ KARACALAR KÖYÜNDE GERÇEKLEġTĠRĠLEN RĠTÜELLERDE GELENEKLER VE MUSĠKĠNĠN

KULLANIMI

Gamze KOR

AFYON KOCATEPE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

MÜZĠK ANASANAT DALI

NĠSAN 2018

DanıĢman: Dr.Öğr.Üy. Çağhan ADAR

AraĢtırmanın; konusu ve içeriği ile Türkiye‟de kültürün geliĢmesi ve yayılmasında öncülük eden tarikatlardan biri olan Kadiri Tarikatının Hüseyni koluna bağlı Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar köyünde gerçekleĢtirilen ritüellerde gelenekler ve musikinin kullanımının incelenmesi, burada yaĢayan bireylerin müziğe bakıĢ açılarının belirlenmesi, Kadirilikte müziğin, icra baĢta olmak üzere yerinin belirlenmesi alanında özgün ve yeni bir çalıĢma olması, alana ülkemizde yeni çalıĢma alanlarından olan “sosyal psikoloji” biliminin yöntem ve tekniklerinden yararlanması bakımlarından önemli olduğu düĢünülmektedir.

ÇalıĢma, Kadiri Tarikatının Hüseyni koluna bağlı Afyonkarahisar ilinin Emirdağ ilçesinin, Karacalar köyü ile sınırlandırılmıĢ; tarama modelini esas alan nitel yöntemlerin kullanıldığı betimsel bir araĢtırmadır.

ÇalıĢma sonucunda; Alt problemlere göre düzenlenen veriler iĢlenmiĢ ve kültürel değerleri oluĢturan âdetlerin, geleneklerin, ritüellerin ve müziğin bireylerin yaĢantısındaki rolleri, müzikle ilgili inançlar, müziğin, âdetlerin, geleneklerin, törenlerin kadiri inancındaki yeri ve önemine yönelik değerlendirmelere yer verilmiĢtir. ÇalıĢmanın alana katkı sağlayıcı, özgün ve konu üzerinde yeni çalıĢmalara destek olacağı düĢünülmektedir.

(6)

iv ABSTRACT

TRADITIONS AND MUSICAL USE IN THE REALIZED RITUALS AT AFYONKARAHĠSAR, EMĠRDAĞ KARACALAR VILLAGE

Gamze KOR

AFYON KOCATEPE UNIVERSITY THE INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES

DEPARTMENT OF MUSIC

APRĠL 2018

Advisor: Assoc. Prof. Çağhan ADAR

The research is considered to be important in the following aspects; the traditions, beliefs and rituals of the Kadiri cult which pioneered the development and spreading of Islam in Turkey is analyzed, the viewpoint of individuals about music in Kadiri? is defined, it is a new and original research on defining the place of music (especially performance) in Kadiri, methods and techniques of social psychology (which is relatively a new field of study in Turkey) are utilized.

This study is limited to the village of Emirdağ, Afyonkarahisar province Karacalar village, the meaning of qualitative methods based on screening model is a descriptive research.

As a conclusion of the research; data ordered according to sub problems have been processed and the role of traditions, rituals and music in lives of individuals, beliefs about music, the place and importance of music, customs, traditions and rituals has been assessed. The research is believed to be unique, contributing and supportive to the field and new studies on the subject.

(7)

v ÖNSÖZ

AraĢtırmam süresince benden yardımlarını esirgemeyen, bana bu yolda her zaman destek vererek beni yönlendiren çok değerli danıĢman hocam Dr.Öğr.Üy. Çağhan ADAR‟ a, araĢtırma yöntemleri ve tez yazımı ile ilgili konularda benimle bilgilerini paylaĢarak bana destek veren değerli hocam Prof. Dr. Uğur TÜRKMEN‟ e, lisans ve yüksek lisans eğitimim süresince benden yardımlarını esirgemeyen hocam Hakan AKDENĠZ‟ e, bana bilgi ve fikirleri ile her zaman yol haritası sunmuĢ olan değerli hocam Burak KAYNARCA‟ ya, eğitimim süresince emeği geçen tüm hocalarıma, tez çalıĢmam boyunca her zaman yanımda olan değerli arkadaĢlarım Suat DANDĠNOĞLU, Fatih YALÇIN ve Ali ÖZTÜRK‟e, her zaman yanımda olan çok kıymetli arkadaĢım BüĢra AY‟a, gerekli maddi ve manevi desteği benden esirgemeyen aileme ve arkadaĢlarıma teĢekkürlerimi sunarım.

(8)

vi

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa

YEMĠN METNĠ ... i

TEZ JÜRĠSĠ KARARI VE ENSTĠTÜ MÜDÜRLÜĞÜ ONAYI ... ii

ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv ÖNSÖZ ... v ĠÇĠNDEKĠLER ... vi EKLER DĠZĠNĠ ... ix RESĠMLER DĠZĠNĠ ... x GĠRĠġ ... 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM TÜRK ĠSLAM TARĠHĠ VE MÜZĠK 1. TÜRK ĠSLAM TARĠHĠ ... 3 1.1. TÜRKLER VE ĠSLAMĠYET ... 3 2. TARĠKATLAR ... 6 2.1. TARĠKAT NEDĠR? ... 6

2.2. TARĠKATLARIN ORTAYA ÇIKIġI ... 7

2.3. TARĠKATLARDA YER ALAN BAZI KAVRAMLAR ... 8

2.3.1. Mürid ... 8 2.3.2. Zikir ... 9 2.3.3. ġeyh MürĢid ... 9 2.3.4. Evrad ... 9 2.3.5. Seyru Sülûk ... 9 2.3.6. Râbıta ... 10 2.3.7. Tevessül ... 10

2.4. BÜYÜK TARĠKATLAR VE KURUCULARI ... 10

2.5. KADĠRĠ TARĠKATI ... 12

2.5.1. Kadiri Silsilesi ... 14

2.5.2. Kadirilikte Emirdağ Karacalar Köyü ... 15

(9)

vii

2.6.1. Tarikatlarda Kullanılan Musiki Formları ... 19

2.7. KADĠRĠLĠKTE MUSĠKĠ ... 20

2.8. DĠN VE MUSĠKĠ ... 21

2.8.1. Dini Musiki Formları ... 23

2.8.1.1. Temcid Münacatı ... 23 2.8.1.2. Mi'raciyye ... 23 2.8.1.3. Na'ti Peygamberi ... 23 2.8.1.4. Ezan ... 23 2.8.1.5. Kâmet ... 24 2.8.1.6. Salât – u Selam ... 24 2.8.1.7. Salâtu Ümmiyye ... 24 2.8.1.8. Tekbir ... 24 2.8.1.9. Durak ... 24 2.8.1.10. TevĢih Ġlahi ... 24 2.8.1.11. Tesbih Ġlahi ... 25 2.8.1.12. Savt ... 25 2.8.1.13. ġuğul ... 25 2.8.1.14. Mevlîd-i ġerîf ... 25 2.8.1.15. Mersiye ... 25 2.8.1.16. Ayin-i ġerîf ... 26 2.8.1.17. Kaside ... 26

2.9. TASAVVUFĠ HALK MÜZĠĞĠ FORMLARI ... 26

3. SOSYAL PSĠKOLOJĠ ... 28

3.1. SOSYAL PSĠKOLĠJĠDE ARAġTIRMA YÖNTEMLERĠ ... 29

3.1.1. Deneysel Olmayan Yöntemler ... 30

4. PROBLEM CÜMLESĠ ... 31 5. ALT PROBLEMLER ... 31 6. ARAġTIRMANIN AMACI ... 32 7. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ ... 32 8. ARAġTIRMANIN SAYILTILARI ... 32 9. ARAġTIRMANIN SINIRLILIKLARI ... 33

(10)

viii

ĠKĠNCĠ BÖLÜM YÖNTEM

1. ARAġTIRMANIN MODELĠ ... 34

2. ARAġTIRMANIN EVREN VE ÖRNEKLEMĠ ... 34

3. VERĠ TOPLAMA YÖNTEMLERĠ... 35

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR VE YORUMLAR 1. BĠRĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 36

2. ĠKĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 38

3. ÜÇÜNCÜ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 38

4. DÖRDÜNCÜ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 39

5. BEġĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 40

6. ALTINCI ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 40

7. YEDĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 41

8. SEKĠZĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 41

9. DOKUZUNCU ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 42

10. ONUNCU ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 42

11. ONBĠRĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN BULGULAR VE YORUM ... 43

SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ... 59

KAYNAKÇA ... 62

EKLER ... 65

(11)

ix

EKLER DĠZĠNĠ

Sayfa

Ek- 1. Bireylere Uygulanan GörüĢme Formu ... 65 Ek- 2. Resimler ... 66

(12)

x

RESĠMLER DĠZĠNĠ

Sayfa

Resim 1. Hak Halili Türbesi DıĢ Görünümü ... 18

Resim 2. Kadiri Dergâhından DıĢ Mekânından Bir Görüntü ... 66

Resim 3. Hak Halili, Bacı Sultan ve Kadir Ağa‟ nın Türbesi ... 66

Resim 4. Kadiri Dergâhının Ġç Mekânı (Mescid Olarak Kullanılan Bölüm) ... 67

Resim 5. Hat Tablosu ... 68

Resim 6. Türbe... 69

(13)

1 GĠRĠġ

Müziğin, tarih boyunca bireyleri ve toplumları biçimlendirme, değiĢtirme ve geliĢtirmede etkin bir rol oynadığı bilinmektedir. Din ve müzik olgusu varoluĢundan beri daima beraber ve etkileĢim içerisindedir. Bu etkileĢimde sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi birçok bilim dalı da varlığını göstermektedir. Özellikle sosyolojide müziğin önemli bir yeri vardır ve müzik ruhsal hayatın geliĢimi için vazgeçilmez bir unsurdur. Uzun yıllardır müzik bilimi ve diğer bilimler, disiplinler arası ortaklaĢa çalıĢmalar sürdürmektedir. Bu çalıĢmalar, müziğe ve aynı zamanda diğer disiplinlere katkı sağlamaktadır.

Müzik, tarikatlarda tasavvufi alanda oldukça önemli bir yere sahiptir. Kullanım amacına, biçimine, önemine göre tarikatlar arası farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar beraberinde zengin bir kültürü oluĢturmaktadır. Müziğin varlığını gösterdiği tarikatlardan biri de Kadiri tarikatıdır. Ritüellerinin içerisinde ve günlük yaĢantılarının hemen hemen her anında müzik önemli bir güce ve etki alanına sahiptir. Kendi kültürlerinin aktarımında adeta bir eğitim aracı olarak kullanılmaktadır.

Bu çalıĢma, sosyoloji ve sosyal psikoloji disiplinlerinin bakıĢ açısıyla müziksel bir araĢtırmayı içermektedir. Konusu ve içeriği ile Türkiye‟de kültürün geliĢmesi ve yayılmasında öncülük eden tarikatlardan biri olan Kadiri Tarikatının Hüseyni koluna bağlı Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar köyünde gerçekleĢtirilen ritüellerde gelenekler ve musikinin kullanımının incelenmesi amacına yönelik çalıĢma için bu iki disiplinin sağlamıĢ olduğu olanaklardan yararlanılmıĢtır. ÇalıĢma ile; Karacalar köyünde gelenek ve ritüellerin neler olduğu, tarikata mensup bireylerin müziğe olan bakıĢ açısına yönelik değerlendirmelerinin neler olduğu belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.

AraĢtırma; konusu ve içeriği itibariyle, Türkiye‟de kültürün geliĢmesi ve yayılmasında öncülük eden tarikatlardan biri olan Kadiri tarikatının Hüseyni koluna bağlı olan Afyonkarahisar, Emirdağ karacalar köyünde inanç, gelenek, ritüellerin incelenmesi, Kadirilikte inanç adet ve törenlerin yerinin belirlenmesi alanında özgün ve yeni bir çalıĢma olması, alana ülkemizde yeni çalıĢma alanlarından olan “sosyal

(14)

2

psikoloji” biliminin yöntem ve tekniklerinden yararlanması bakımlarından önemli olduğu düĢünülmektedir.

AraĢtırmada, araĢtırma için seçilen veri toplama yöntemlerinin, araĢtırmanın amacına, konusuna ve problemin çözümüne uygun olduğu, araĢtırma için görüĢüne baĢvurulan kiĢilerin alanlarında uzman oldukları, araĢtırma için hazırlanan görüĢme formunun araĢtırma konusu için uygun bir veri toplama yöntemi olduğu, araĢtırmada görüĢme formu uygulanan bireylerin verdiği cevapların, gerçek ve samimi olduğu, sayıltılarından hareket edilmiĢtir ve araĢtırma; Türkiye‟ de Kadiri tarikatı Hüseyni kolu ile, bu tarikata mensup bireylerin görüĢleri ile, Afyonkarahisar, Emirdağ, Karacalar Köyü ile, yüksek lisans programı için ayrılan süre ve araĢtırmacının sağlayabildiği maddi olanaklarla sınırlandırılmıĢtır.

Bu çalıĢma, içeriği, yöntemi ve amacı bakımından tarama modelini esas alan nitel yöntemlerin kullanıldığı betimsel bir araĢtırmadır. Betimleme araĢtırmasıyla konu üzerinde bir durum tespiti yapılmaya çalıĢılmıĢ, konu var olduğu Ģekliyle araĢtırılmıĢtır. AraĢtırmanın evreni, Türkiye‟deki Kadiri tarikatıdır. AraĢtırmanın örneklemi ise, Türkiye‟deki Kadiri Tarikatı Hüseyni koluna bağlı olan Afyonkarahisar, Emirdağ Ġlçesi, Karacalar Köyü ile sınırlandırılmıĢtır.

Bu araĢtırma, nitel araĢtırma yöntemlerinin kullanıldığı betimsel bir çalıĢmadır. AraĢtırmaya veri sağlamak amacıyla görüĢme formu hazırlanarak, katılımlı gözlem yapılarak ve ikincil kaynaklardan (YayınlanmıĢ kitaplar, resim, broĢür, kiĢisel dokümanlar, belgesel filmler, web siteleri, sesli ve görsel kayıtlar… vb.) yararlanarak veri toplanmıĢtır. Veri toplama sırasında, Kadiri tarikatından olan kiĢileri görüĢme formu yöntemi uygulanarak veri elde edilmiĢtir.

ÇalıĢma sonucunda; Afyonkarahisar, Emirdağ Karacalar köyünde gerçekleĢtirilen ritüellerde gelenekler ve musikinin kullanımına yönelik değerlendirmelere yer verilmiĢtir.

ÇalıĢmanın alana katkı sağlayacağı, özgün ve konu üzerinde yeni çalıĢmalara destek olacağı düĢünülmektedir.

(15)

3

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

TÜRK ĠSLAM TARĠHĠ VE MÜZĠK 1. TÜRK ĠSLAM TARĠHĠ

1.1. TÜRKLER VE ĠSLAMĠYET

Ġslam dini 7. Yüzyıldan beri günümüze dek dünya tarihinde önemli bir yer almıĢ, sadece bu dini benimseyen bireyler üzerinde değil, aynı zamanda kendisi ile etkileĢim içinde olan bireyler ve toplumlar üzerinde de büyük bir rol oynamıĢtır. Ġslam tarihi; iĢte bu inancın ortaya çıkıĢından günümüze dek olan zaman diliminde, Ġslam dinini, bu dini benimseyen toplumları, bu toplumlara ait bireyleri ve onların yaĢantılarını inceleyen bir bilim dalı olarak adlandırılmaktadır.

Ġslam tarihi, Ġslam inancını sadece bir din olarak görüp ele almamıĢtır. Aynı zamanda toplumsal bir olgu olarak inceleyip sonuç, olay,olgu ve keĢifleri bu doğrultuda değerlendirmektedir (http://tr.wikipedia.org/islam_tarihi, 24.12.2016).

Lewis B‟ye göre Türklerin tarih süresince oluĢumunda büyük bir rol oynayan unsurlar Ġslamî unsur, mahallî unsur, Türk unsuru ve Batı unsurudur. Bütün bu etkileĢimler içerisinde Türk toplumu, çok çarpıcı değiĢimlerle karĢılaĢmasına rağmen, Ġslamî etkinin ve yapının canlılığını koruduğu bir toplumdur (Akt: Aktürk, 45)

Ġslamiyet belirli dönemler adı altında incelenmektedir. Bu dönemlerden ilki cahiliye dönemi olarak adlandırılmaktadır.

Cahiliye dönemi:

Ġslam dininin peygamber tarafından topluma duyurulduğu ve açıklandığı bundan hemen önceki zamandaki var olan Arabistan'a ve genel olarak bu döneme klasik Ġslam kaynaklarında Cahiliye dönemi adı verilmektedir. Bununla birlikte bu daha ziyade Ġslamî klasik kaynaklarca kullanımı tercih edilen bir dönemdir ve çağdaĢ din bilimleri araĢtırmalarında bu dönemden bahsetse de Ġslam tarihi içerisinde bu isimle zikredilmez.

(16)

4

Ġslam'a göre Cahiliye dönemi tam Ġsa'ya gelen Ġncil'in tahrif edildikten sonra, Muhammed'in peygamberliğine kadarki zamana denir. Ġsimdeki cahiliye tabiri, sadece okur-yazarlık olup olmamakla sınırlı değildir burada kastedilen bilgisizlik anlamında değil, daha geniĢ ve genel olarak, Ġnsanoğlunun hakikatin bilgisinden yoksun olması anlamına gelmektedir. Cahiliye döneminde yaĢayan insanlar Allah‟a yeterince iman etmemektedir ve mevki olarak üstün seviyede bulunan bireylerin söz sahibi olduğu ve bu üstünlükle kanun koyabilme hakkına eriĢtiği bir dönemdir.

Hz. Peygamber ve Dört Halife Dönemi:

Cahiliye dönemi Hz. Muhammed‟in peygamberliği ile sona ermektedir. Cahiliye döneminin ardından Hz. Muhammed dönemi baĢlamaktadır. Bununla beraber Ġslam dininin de bir yükseliĢi meydana gelmiĢ ve Müslümanlar ahlaki ve dini değerlere önem vermeye baĢlamıĢtır. Tarihte kurulan ilk Ġslâm Devleti, Hz. Muhammed tarafından Medine'de kurulmuĢtur. Mekke'de bulunduğu zaman dilimi içerisinde islâm dinini tebliğe çalıĢan Hz. Peygamber, Medine'ye intikâlinden itibaren, buradaki Ensar ve Muhacirle diğer unsurları barındıran bir siyasi organizasyonu gerçekleĢtirmiĢtir. YaĢamı süresince, kurulan bu devletin liderliğini yapmıĢtır. Hz. Muhammed‟in vefatının ardından, 29 senelik bir dönemde arka arkaya gelen ilk dört halife, Hulefâ-i RüĢidin tarafından yönetilmiĢtir. Bu döneme, Ġslâm gelecek tarihi açısından oldukça önemli geliĢmeleri bünyesinde barındırmaktadır. Hz. Peygamberin tebliğine baĢladığı Hicaz bölgesi, geçmiĢ dönemlerde büyük istilâlara maruz kalmadığı gibi, aynı zamanda bu yörede yaĢayan insanlar da çeĢitli fetihler yaparak büyük fâtihler olamamıĢlardı. Ancak Bizans ve Sasani devletlerinin kurulmasıyla birlikte birbiri ile devamlı mücadele ve diğer bazı dahili sebepler dolayısıyla zayıflamıĢ olmaları, yeni dinin cihad ruhuna sahip Müslümanlara, kısa zamanda bunların sahip oldukları birçok ülkeyi fethetme ve islamiyeti yayma olanağını sağlamıĢtır. (Yazıcı,1992:1).

Dört Halife dönemleri Ģu Ģekilde tarihi bir sıralamaya sahiptir. 1. Hz. Ebu Bekir (632-634)

2. Hz. Ömer (634-644)

(17)

5 4. Hz. Ali (656-661)

Emeviler Dönemi:

Hulefâ-i RâĢidin döneminin ardından 14 halifenin görev yapmıĢ olduğu ve 89 yıl boyunca sürmüĢ olan Elma Hilafeti dönemi devam etmiĢtir. Aynı zamanda Ġslâm Devletinin yükseliĢi ve yayılması da devam etmiĢ, bütünlüğü korunmuĢtur. Devlet bütünüyle bir Arap devleti Ģeklindedir.

Abbasiler Dönemi:

Emevi Hilâfetinin yıkılmasının ardından, Suriye'nin egemenliği de sona ermiĢ, Bağdat‟ın yani Irak' ın hakimiyet devri oluĢmuĢtur. YaklaĢık beĢ yüz yılı aĢkın bu zaman içerisinde Ġslam dünyasının baĢında 37 Abbasi halifesi yer almıĢ, hesaplanacak olursa, her halife 13-14 yıl zaman dilimi içerisinde halifelik görevini yerine getirmiĢ ve makamını korumuĢtur.

Osmanlılar Dönemi:

1517 yılında dönemin padiĢahı Yavuz Sultan Selim Han‟ın Mısır‟a yapmıĢ olduğu Seferle bereber halifelik Osmanlı Devletine geçmiĢtir. Bu sayede kutsal emanetler Ġstanbul'a getirildi. Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun hızlı bir Ģekilde yükseliĢiyle bilikter, Ġslam tarihinde de farklı bir döneme girildi. KurtuluĢ SavaĢının sona ermesinin ardından Türk vatanı itilaf devletlerinden arındırılmıĢ oldu. Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Neredeyse 400 seneden daha fazla Türklerin baĢta bulunduğu halifelik makamı 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir kanun neticesinde sona erdirildi. Dönemin son halifesi ve aynı zamanda onunla birlikte Osmanlı Hanedanının tüm üyeleri sürgün edildi. (http://tr.wikipedia.org/wiki.islamtarihi 24.12.2016).

Türklerin topluca Ġslâmiyeti bir din olarak kabullenip ve Ġslâm medeniyeti çerçevesine dahil olmaları, Türk milletinin tarihi bakımından son derece önemli bir olaydır. Nitekim Osman Turan, Türkler ve Ġslâmiyet adlı makalesine Ģu cümle ile baĢlar: "Yeni bir din veya medeniyetin kabulü, cemiyet içerisinde inanıĢ, düĢünüĢ ve yaĢayıĢ gibi türlü bakımlardan meydana getirdiği derin değiĢiklik ve geliĢmeler dolayısıyla bir kavimin tarihinde en önemli hadise olmak vasfını daima muhafaza eder". Fakat bu olayın önemi sadece Türk Tarihinde sebep olduğu geliĢmelerden

(18)

6

ibaret değildir. Türklerin islâmı benimsemeleri, Ġslâm Tarihi açısından da pek önemli bir dönüm noktası teĢkil ettiği gibi, yüzyıllar boyunca değiĢik Ģekillerdeki tezahürleri dolayısıyla da Genel Dünya Tarihinin en mühim olaylarından birini oluĢturur. (Akt Yazıcı 1992: 11).

Eski Türk dininin de kendi içerisinde bir geliĢime uğradığını ve nihayet her Ģeye gücü yeten yüce bir yaratıcı, Gök Tengri (Tanrı) inancına kavuĢtuğunu söylemek mümkündür.

Genel olarak inanılan ve Türk toplumu tarafından kabul gören Ġslam dininin yanında Türkler, Ġslâmiyeti kabul etmeden ve tanımadan önce Budizm, ZerdüĢtlük (Mecusilik), Maniheizm ve Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi bazı diğer dinleri de kabul etmiĢlerdir. Ġsmi geçen tüm bu dinler, Türk insanının yaĢadığı farklı bölgelerde ve bazen değiĢik dönemlerinde ortaya çıkmıĢtır.

Ġslamiyetin kabulü ve yayılmasından sonra ortaya çıkan farklı tarikatlar, durumlar karĢısında temel prensiplere bağlılıklarını sürdürerek fakat aynı zamanda değiĢik yol ve yöntemler kullanarak toplumsal iĢlerde ve de ibadetle ilgili iĢlerde kiĢilerin Ġslam‟ı yorumlama ve farklı Ģekillerde yaĢamalarına olanak sağlamıĢtır. 2. TARĠKATLAR

2.1. TARĠKAT NEDĠR?

Tarik sözcük anlamı olarak "yol" manasına gelmektedir, Buradaki yol kelimesi "Allah‟a ulaĢtıran yol" anlamında kullanılmaktadır. Bir dinin içinde, özellikle Ġslamiyette, tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan kollardan, Tanrı‟ya kendine özgü bir tarzda, ayrı ulaĢma savında olan yollardan her biri tarikat olarak adlandırılmaktadır.

Eraydın Tarîkatı bir disiplin olarak nitelendirmektedir. Tasavvufun, Ģerîatın getirmiĢ olduğu esaslarına uyarak, dinin özüne varma riyazetinin, belirli disiplin içerisinde gerçekleĢmesini düĢünen ve bunu amaçlayan bir kuruluĢtur. Tarîkatin baĢlangıcı bireyin kalbinin gaflet diye adlandırılan uykudan uyanması, nefisi ile verdiği mücadelesi ve sabırla vuslata ermesidir. Kısacası vâsıl-ı ilallah olmaktır (2011:312).

(19)

7

"Tarikat" yol, hâl, Ģan, kâmil olan bir insanın irĢadı ile Ġslam dinini öngörülen bir Ģekilde uygun ve iyi yaĢamak, farzların dıĢında nafile ibadetlerle Allah'a yakın olmak, sofilerin fikirlerine göre ise kılık kıyafet ve zikir tarzında ayrıcalık göstermek gibi farklı anlamlara da gelmektedir. Sözcük ve deyim anlamlarında bu Ģekilde çeĢitli izahlardan oluĢan tarikatların ortaya çıkıĢlarında da birbirinden farklı sebepler bulunmaktadır. Kimilerine göre tarikatların ortaya çıkıĢında Ġslam‟ın ana kaynakları olan Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i ġerifIerde yer alan "velayet" ve "keramet " konusundaki hükümler ile bazı Ġslam bilginlerinin "keramet" göstermesi veya keramet gösterdiğinin düĢünülmesi, yani Ġslam prensiplerinin farklı alimler tarafından çeĢitli Ģekillerde açıklanması ve yorumlanması gibi durumların önemli derecede etkili olduğu belirtilmektedir. (Özdemir, 1994:260).

Yılmaz‟a göre, „‟gidilecek yol, izlenecek usûl, hâl ve durum „‟ gibi anlamlar ifade eden „‟tarik‟‟ ve tarîkat‟‟ kavramı, insanların manevi kabiliyetlerini geliĢtirmek için kurulan manevi yol demektir. Tarîkat önceleri ahireti kazanmak için dünyadan yüz çevirmek, rûhi kuvvetleri terbiye, nefs ve tabiata âit güçleri kontrol altına alabilmek için izlenen yol anlamındaydı. Daha sonra ise bir tekke ve zâviye çevresinde „‟Ģeyh‟‟ denilen mânevî bir rehber gözetiminde rûhi eğitim gören kiĢilerin uydukları ahlâki, sosyal tümüne ad oldu (Yılmaz, 2010:229-230).

2.2. TARĠKATLARIN ORTAYA ÇIKIġI

Tarîkatların ortaya çıkıĢ ve yayılıĢında, mânevi ve toplumsal olmak koĢuluyla iki esaslı etkenden bahsedilmektedir. Bu etkenlerden mânevi olanı, Ġslâm dininin yapısını oluĢturan her Ģeydir. Kur‟ân ve bunun yanı sıra sünnetin özünde bulunan; ashâb eğilimidir. Toplumsal etken ise tasavvuf ve rûhi hayata yönelik yaĢayıĢının zamanla halk kitlelerini etkisi altına alıp bireylerin oluĢturduğu topluma mâl olması ve farklı statüdeki insanların bu yola ilgi duymaya baĢlamasıdır(Yılmaz, 2010:231). Tarikatlar baĢlangıçta bir inziva hareketi olarak ortaya çıkarken, zaman içerisinde bir öğreti, pratik ve giderek geniĢleyen mürid artıĢı ile organize cemaatlere dönüĢmüĢlerdir (Çelik, 2013: 290).

Kara‟ya göre, Tarîkatlerin ortaya çıkıĢını hazırlayan sebepler; Ekol, mezhep, tarîkat tarih boyunca bütün din ve sistemlerle ola gelmiĢtir. Bugün yaĢayan sistem ve doktrinler de aynı bölünme ve değiĢik yorumlara sahne olmaktadır. Bu bölünmelere,

(20)

8

siyasi, fikri, iktisadi, toplumsal Ģartlar yanında coğrafi Ģartlar bile etkili olmuĢtur, olmaktadır (Kara, 2010:149). Tarikatlar birinci dönem ve ikinci dönem tarikatlar olmak üzere iki dönemde incelenmektedir.

Tarikatların doğuĢunda birinci dönemde tarikat ve tasavvuf birbirleriyle tamamen bir arada olup, bir sufi hem bir tarikatın kurucusu, hem de o tarikatın Ģeyhi olarak nitelendirilmektedir. Ġkinci dönem diye adlandırılan tarikatların, toplum için sosyal birer kuruluĢ yapısına sahip olma yolunu izlemeleri ve belirli kiĢilerin "Tarikat ġeyhleri" etrafında bir araya gelmeleri ve bunun belirli prensiplere dayandırıldığı dönemdir. Bunun sonucu olarak tarikatlar sosyal konumları itibarıyla etkilerini her alanda göstermeye baĢlamıĢlardır (Gölpınarlı,1968: 168).

Taftazani‟ye göre; Ġslam dünyasında, esas olarak hepsi tek bir amacı hedefledikleri halde tarikatlar, kurucularının isimlerinden dolayı farklı Ģekilde adlandırılmaktadır. Eskiden olduğu gibi günümüzde de tarikatlar arasında çeĢitli farklılıklar, sadece giyim, vird, zikir gibi Ģekli uygulamalardadır. Bu durum aynen Ģuna benzer. Eğitimde amaçları, hedefleri aynı olduğu halde, bu hedefe ulaĢmada öğrencilerine en uygun gördüğü kural ve metotları uygulayan eğiticilerin farklılığı nedeniyle, değiĢik yöntemler kullanan okullara benzemektedir. Gerçek Ģu ki; sufi tarikatların genel bakıĢ açısı ve yaklaĢımlarına göre amacı, Ġslam‟ın istediği faziletlerden tevekkül, baĢkalarını sevme, huĢu, sabır, iĢ ve sözde doğruluk gibi ahlaki değerleri gerçekleĢtirmektir (Akt.AktaĢ,2014:16).

Tüm tarikatların Hz Muhammed‟e dayandığı ve iki koldan yayıldığı bilinmektedir. Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir (r.a.)‟den Cehrî ve Hafî olmak üzere iki koldan yayılmıĢtır.

2.3. TARĠKATLARDA YER ALAN BAZI KAVRAMLAR 2.3.1. Mürid

Mürîd lugatte: „‟Ġrade eden, irade sahibi‟‟ demektir. Istılahta ise „‟iradesini Hakk‟ın ve Ģeyhinin iradesi ellerine bırakmıĢ kimse‟‟ anlamına gelmektedir. Hattâ Aziz Mahmud Hüdâyi, mürîd kavramını„‟gerçekte iradesi olmayan Ģeklinde tanımlamaktadır. Her ne kadar her mürîdin bir muradı olsa da, hakiki mürîdin muradı Allah‟tır.‟‟ diye vurgulamaktadır. Mürîd karĢılığı olarak bazen Arapça „‟fakir‟‟,

(21)

9

Farsça „‟derviĢ‟‟ kavramları da kullanılmaktadır. Fakir, yokluk ve hiçliğe talip, derviĢ de bir tarîkatin hâdimi demektir (Yılmaz, 2010:185).

2.3.2. Zikir

Kelime anlamı olarak bir Ģeyin sözünü etme, akılda tutma, anmak manalarına gelmektedir. Ehl-i Sünnet inançlarına bağlı bulunan bütün tarîkatlar tarafından, Allah-u Tealâyı zikre devam etmeksizin Hakk‟a vâsıl olunamayacağı kabul edilegelmiĢtir. Nitekim yüce Allah Kur‟ân-ı Kerîm‟in birçok âyetlerinde, zikri açık olarak emretmiĢtir. Bunun yanı sıra, Hz Muhammed‟in Müslümanlarca zikrin dört ayrı Ģekil üzere ifâ edileceğini, dört büyük halifeye telkin buyurduğu bilinmektedir (Türer, 2011:84).

2.3.3. ġeyh MürĢid

ġeyh lügatte görüntüsünde yaĢlılık alameti diye tabir edilen birtakım belirtileri barındıran, yani ortalama olarak en az elli yaĢları civarında olan kimse demektir. Çoğulu Ģüyûh ve meĢâyih Ģeklinde gelir. Tasavvuf da ise „‟tarikat piri, mürĢid ve üstad‟‟ anlamındadır. ġeyh, kendisine bağlı bulunan müridlerinin ayrı ayrı bütün özelliklerini ve yeteneklerini göz önünde bulundurarak, herkese farklı bir yöntem izleyerek yol gösterir, onların kalplerine hem Ģerîat bilgisini hemde Allah sevgisini yerleĢtirmeye çalıĢır (Yılmaz, 2010:183-184).

2.3.4. Evrad

Evrad Arapça‟da vird anlamına gelmektedir. Rutin halinde çekilen virdler anlamında kullanılmaktadır. Bu virdler hem bireysel hem de toplu halde çekilmektedir.

2.3.5. Seyru Sülûk

Kelime anlamı olarak „‟seyr‟‟ gezmek Ģeklinde, „‟sülûk‟‟ de yürümek ve gitmek anlamında kullanılmaktadır. Tasavvuf da ise seyr‟in anlamı cehaletin karanlığından kurtulup, ilmin ıĢığına, kötü ve çirkin olarak kabul edilen huylardan güzel ahlâka, kendi vücudundan arınıp Hakk‟ın vücuduna doğru hareket demektir. Sülûk de tasavvuf yoluna girmiĢ kiĢiyi Hakk‟a vuslata hazırlayan ahlâkî eğitimdir.

(22)

10

Bir baĢka ifadeyle seyr-u sülûk, tasavvuf ve tarikata giren bir kimsenin manevî makamlarını tamamlayıncaya dek geçirmiĢ olduğu sürece, yani safahata verilen isimdir. Seyrin evveli sülûk, sonu ise vusûldür. Sülûk; tahsil, mücahede, nefy ve isbat demektir (Yılmaz, 2010:183).

2.3.6. Râbıta

Râbıta bağ, alâka ve vuslat anlamındadır. Râbıta bir baĢka ifade Ģekliyle baĢkalarına benzeme ve taklid arzusunun ortaya çıkması olarak, tasavvufî eğitim süreci içerisinde bir araç olarak görülmüĢtür. Tasavvufta râbıta, kâmil insan diye ifade edilen, ahlâk sahibi kiĢilerle kurulması istenen sevgi bağı olarak tanımlanmaktadır. Bir baĢka deyiĢle seven ile sevilenin bir olmasıdır (Yılmaz, 2010:328-329).

2.3.7. Tevessül

“Tevessül, kelime anlamı olarak “vesile edinmek” Ģeklinde kullanılmaktadır. Buna göre vesile sözcüğü anahtar kavram olarak karĢımıza çıkmaktadır. Vesile, kendisiyle baĢkasına yakın olunan, talep edilene içten bir yakınlık duyup ona yol aramaktır” (Akt, Adar:5 halvetilik).

2.4. BÜYÜK TARĠKATLAR VE KURUCULARI

Kara (2010:219-237), kitabında ana tarikatları alfabetik olarak Ģu Ģekilde sıralamaktadır;

Bayramiye: Kurucu Hacı Bayram Veli (Öl. Ankara 833/1430): Ankara‟nın Solfasol olarak bilinen (Zü‟l-Fadl) köyünde doğmuĢtur. Asıl adı Numan‟ dır.

Bedeviye: Kurucusu Ahmed b. Ali Bedevi (Öl.Tanta 675/1278): Fas‟ta doğmuĢ çocukken ailesiyle beraber Mekke‟ye göç etmiĢtir. Afrika bedevileri gibi peçe kullandığı için bu lakapla anılmıĢtır.

Bektaşiye: Kurucusu Hacı BektaĢ Veli (Öl.HacıbektaĢ 669/1271): Horasan‟lıdır. Anadolu‟ya göç ederek bugünkü HacıbektaĢ‟a yerleĢmiĢtir. Makalât adlı Arapça eser ona aittir.

(23)

11

Celvetiye: Kurucusu Aziz Mahmud Hüdayî (Öl. Ġstanbul 1038/1628): Koçhisar‟da doğmuĢtur. Tahsilini Ġstanbul‟ da tamamladı. Bursa‟da müderrislik ve mahkeme naibliği yaptı.

Çeştiye: Kurucusu Muinuddin Hasan ÇeĢti (Öl.Delhi 833/1236): Aslen Horasan‟ lıdır. Hindistan-Pakistan bölgesinin hâkim tarikatlarından biridir.

Desukiye: Kurucusu Ġbrahim Desukî (Öl.Mısır 693/1295): Mısırın desuk kasabasında doğmuĢtur.

Ekberiye: Kurucusu Muhyiddin b. Arab (Öl.ġam 638/1240): Endülüs‟te Mürsiye Ģehrinde doğdu.

Halvetiye: Kurucusu Ömer b. Ekmeluddin Halveti Lahicî (Öl. Herat 800/1397)

Kadiriye: Kurucusu Abdülkadir Geylâni (Öl. Bağdat 562/1166): Ġran‟ın Ceylan Ģehrinde doğdu. Ġlk Tahsilinden sonra Bağdat‟a gitti.

Kübreviye: Kurucusu Necmuddin Kübra (Öl. Harezm 618/1221): Harezm‟in hivek köyünde doğdu.

Medyeniye: Kurucusu Ebu Medyen ġuayb b. Hüseyin (Öl. Tilemsan 590/1193): Endülüs‟te doğmuĢtur.

Mevleviye: Kurucusu Mevlâna Celaleddin Rûmi (Öl. Konya 672/1273): Afganistan‟ın Belh Ģehrinde doğdu.

Nakşibendiye: Kurucusu Bahauddin NakĢibend (Öl. Buhara 791/1389): Kasr-ı Arifan‟da dünyaya geldi.

Rifaiye: Kurucusu Ahmed Rifaî (Öl. Vâsıt-Irak 578/1183): Basra‟da doğmuĢtur.

Sadiye: Kurucusu Saduddin b. Musa Cebbavî (Öl. Cebba-Suriye 700/1300): Havran‟da doğmuĢtur.

Suhreverdiye: Kurucusu Ebu Hafs Ömer Suhreverdî (Öl. Bağdat 832/1236) Şazeliye: Kurucusu Ebu‟l-Hasan ġazelî (Öl. Mısır 656/1258): Kuzey Batı Afrika‟da ġazil köyünde doğdu.

(24)

12

Yeseviye: Kurucusu Ahmed Yesevi (Öl.Yesi 562/1166): Kazakistan‟ın Yesi Ģehrinde doğdu.

Zeyniye: Kurucusu Zeynuddin Hâfî (Öl. Herat 838/1435) 2.5. KADĠRĠ TARĠKATI

Esmacılar tarafından Bâz‟ullah- Allah doğanı‟‟ Bâz‟ül- EĢheb- Kır doğan kuĢu‟‟ ve‟‟Gavs‟ul- A‟zam- Aczde kalanlara en büyük yardımcı‟‟ gibi çeĢitli lâkaplarla anılan ve dört büyük kutuptan biri olarak görülen Abdülkaadir Hazer denizinin cenubunda, Giylân eyâletinin Nıyf köyünde, 470 tarihinde dünyaya gelmiĢtir. (1077-1078). Babasının adı Muhammed, onun babasının adı da Cengi-dûst‟tur. (Ġslâm Ansiklopedisinde, Muhiyiddin Ebû-Muhammed b. Sâlih Zengi-dûst. Abdülkaadir, Bağdat‟a göçmüĢ, orada okumuĢ rivayete göre Ebû-Hanife‟nin türbedarlığında bulunmuĢ, Ebûl-Hayr Muhammed b. Debbâs‟a (Ölm.525 H. 1131) intisap etmiĢtir (1166-1167). Bağdad‟da vefat etmiĢ, tekkesine gömülmüĢtür. Muhyi mahlasıyla söylediği Farsça Ģiirlerden meydana gelen bir divan da ona atfedilmekteyse de, bu kesin olarak bilinmemektedir (Gölpınarlı, 1997:189-190).

Abdülkaadir Geylâni on sekiz yaĢında iken Bağdad'a geldi. Bağdat‟da bulunan ünlü âlimlerden çeĢitli dersler almıĢtır. hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde almıĢ olduğu eğitimlerle kendini son derecede iyi bir Ģekilde yetiĢtirmiĢtir. Ebû Hattâb Mahfûz,‟dan Ebü'l-Vefâ Ali bin Ukayl, Ebû Hüseyin bin Kâdı Ebû Ya'lâ ve farklı fıkıh âlimlerinden Fıkıh ilmini üzerine eğitim aldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra Hadîs ilmini ise bu ilimde ehil sahibi alimlerden olan Hasan-i Bâkıllânî, Ebû Saîd Muhammed bin Abdülkerîm, Ebû Bekr Ahmed bin Muzaffer, Ebû Câfer, Ebû Kasım bin Ali, Ebû Tâlib Abdülkâdir, Ebû Bekr Hibetullah ibni Mübârek, Ebü'l-Ġzz Muhammed bin Muhtar, Ebû Nasr Muhammed, Ebû Gâlib Ahmed, Ebû Abdullah Yahyâ ve diğer alimlerden eğitim almıĢtır. Tasavvuf ilmini öğrendiği alimler ise Ģu Ģekilde sıralanmaktadır; ġeyh Ebû Saîd Mahzûmî ile Hammâd-i Debbâs'dır. Tüm bu tahsil sürecinin tamamlanmasının ardından, vâz ve çeĢitli dersler vermeye baĢladı (Sarı, 2016:6).

(25)

13

Abdülkaadir Geylâni, önceleri ġafî mezhebine bağlı iken sonrasında kendi meĢrebine daha uygun olduğunu düĢündüğü Hanbeli mezhebine geçmiĢtir ve de bu mezhebin savunucusu olmuĢtur.

Bir süre tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat gibi dersleri okuttu. Fakat aradan geçen bir süre sonra, medresedeki görevini bırakarak inzivaya çekildi. Rivayete göre 25 yıl kadar Bağdat ve Kerh bölgesindeki harabelerde riyazet ve inziva hayatı yaĢadı. Sonunda Ebu Said Mubarek elMuharrimi aracılığı ile kendisine Ģeyhlik hırkası giydirildi ve halkın arasına karıĢarak irĢad hizmetine baĢladı (Yılmaz, 2013: 241)

Vaaz ve hutbe verme konusunda oldukça baĢarılı ve etkili olan Abdülkaadir Geylâni‟nin yazmıĢ olduğu elli civarında eseri mevcuttur. Bu eserlerden el-Gunye, el-Fethu‟r-Rabbâni ve Fütû‟l-Gayb diye adlandırılmıĢ eserler, en yaygın olarak bilinenlerindendir. Kaleme alınmıĢ olduğu dilin yanı sıra Türkçe‟ye de çevrilmiĢtir. Abdülkaadir Geylâni Hazretleri tasavvufa, Ģerîata ve dinin zâhiri hükümlerine sıkı sıkıya bağlıydı. Gazzâlî‟nin geliĢtirip bir sisteme koyduğu sünnî tasavvuf, Abdülkaadir Geylâni tarafından devam ettirilmiĢtir (Yılmaz, 2010:240-241).

Abdülkadir-i Geylani, selefleri (Haris el-Muhasibi, abdülkerim el-KuĢeyri, Ġmam Gazzali gibi) tarafından sınırları çizilen Sünni tasavvuf anlayıĢınıın yerleĢip geliĢmesinde önemli rol üstlenmiĢ sufilerden biridir (Gürer, 2010: 61).

Kadiriye, Ġslâm dünyasında en yaygın olarak bilinen tarikatlardan biridir. Endonezya‟dan Fas‟a kadar her yerde müntesibi vardır. Ġslâm âleminde Abdülkadir Geylâni‟nin Ģöhretine ulaĢan kimseler bulmak zordur. Ġsmail Rumî ile birlikte bu tarikat Ġstanbul‟a gelmiĢtir (Kara, 2010:227).

Tarikatın yayılması, Abdülkadir‟in belirlemiĢ olduğu tarikat kuralları bir sistem oluĢturmaya yeterliydi. ġeyhinden hırka almaya hak kazanan mürit, iradesini Ģeyhinin ellerine bırakmıĢ sayılıyordu. Bu sayede kadiri oluyorlar ve diğer kiĢilere de Abdülkadir adına hırka ihsan edebiliyorlardı. Bu Ģekilde tarikat dünyanın hemen hemen her yerine yayılma fırsatını bulmuĢtur (Güner,1991:201).

(26)

14 2.5.1. Kadiri Silsilesi

“Silsile, tasavvufî çevrelerde yaygın hale gelmeden önceki ilk yüzyıllarda özellikle hadis ilminde kullanılmıĢtır. Hadisi rivayet eden kiĢi râvi zinciri adıyla bilinen bir silsile ile Hz. Peygamber‟e kadar ulaĢma durumunda idi. Mürid ilk olarak kendi Ģeyhinden tasavvufî ilim ve terbiye gibi konuların adab ve usulünü öğrenir. Sonrasında kendisi de Ģeyh olan mürid bunu kendi müridine aktarmaktadır. Bu silsile Ģeyhin Ģeyhi, onun Ģeyhi… gibi bir yolla genellikle Hz. Ali‟ye veya Hz. Ebu Bekir‟e oradan da Hz. Peygamber‟e ulaĢır” (Kara, 2010:183).

Kādiriyye icâzetnâmelerinde tarikatın silsilesinin Hz. Ali‟ye iki Ģekilde ulaĢtığı görülmektedir. Abdülkadir Geylani ve Ebû Saîd el-Muharrimî‟den baĢlayıp Ma„rûf-i Kerhî‟ye dek her iki silsiledeki isimler aynıdır. Ma„rûf-i Kerhî‟den geriye doğru silsile Ġmam Ali er-Rızâ ve diğer Ehl-i beyt imamlarıyla veya Dâvûd et-Tâî, Habîb el-Acemî, Hasan-ı Basrî yoluyla Hz. Ali‟ye ulaĢır. Bu silsilelerden birincisine“silsile-i zeheb”, diğerine ise “silsile-i müzehheb” denir (Azamat, 2001:131).

Tarîkat Ģeyhlerinin Hz. Peygamber (s.a.v)‟e kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır (Yılmaz, 2010:320).

Eraydın (2011:437-438), kitabında kâdiriyye silsilesini ve kâdiriyye Ģubelerini Ģu Ģekilde sıralamıĢtır.

1. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)

2. Hz. Ali (r.a.)

3. Hz. Hüseyin (r.a.), Hasan Basri (r.a.)

4. Zeyne‟l Âbidin (r.a.) Habîbü‟l-A‟cemî (k.s.)

5. Muhammed Bâkır (r.a.), ġeyh Dâvûdu‟t-Tâî (k.s.)

6. Ca‟fer Sâdık (r.a.), Ma‟rûf Kerhî (k.s.)

7. Mûsa Kâzım (r.a.)

8. Ali Rızâ (r.a.)

(27)

15 10. Seriyyü‟s-Sakatî (k.s.)

11. Cüneyd Bağdadî (k.s.)

12. Ebûbekr ġiblî (k.s.)

13. Abdü‟l-Aziz et-Temîmi

14. Ebû‟l-Ferec Yûsuf et-Tarsûsî

15. Ebû‟l-Hasan Aliyyübnü Muhammed b. Yûsuf el-KureĢî (k.s.)

16. Abdü‟l Kâdir Gîlânî (k.s.) Kâdiriyye Tarîkati ġûbeleri 1. Esediyye (Seyyid Abdullah Esed)

2. Îseviyye (ġeyh Îsa)

3. Yâfiyye (Abdullah Yafiî)

4. EĢrefiyye (Abdullah Rûmî)

5. Hilâliyye (Muhammed Hilâl Hemedânî)

6. Rûmiyye (Ġsmâil Rûmî)

7. Garîbiyye (Muhammed Garîbullah Hindî)

8. Hâlisiyye (Ziyâeddin Abdurrahman et-Tâlibânî)

2.5.2. Kadirilikte Emirdağ Karacalar Köyü Hak Halîlî (MeĢâyihden Müderris)

Seyyid MeĢayihden Müderris ġeyh Hacı Halil Efendi,1823 yılında Afyonkarahisar, Emirdağ ilçesinin Dere köyünde doğdu. Babası Küçük Ömer, vefatından önce annesi Emine Hanım‟a „‟Bu çocuğa iyi bakmalısın Yasin ve Besmelenin sayısı kadar yaĢayacak, âlimler ve Ģeyhler arasında saygın bir yeri olacak‟‟ dedi. Bunun üzerine, annesi Halîl‟i on üç yaĢında Bolvadin Medresesine okumaya gönderdi. Sırasıyla Bolvadin, Konya, Ġstanbul ve Mısır EL-Ezher Üniversitesinde eğitim gördü.

(28)

16

EL-Ezher Üniversitesinde BaĢ müderris‟liğe yükseldi. Sonra Halil Efendi tasavvufa yöneldi. Mekkede Abdülkadir Geylanî Efendimize bağlı Topal Halil PaĢa namı ile Kadirî Ģeyhine bağlandı. Yedi yıl tasavvufla derinleĢti. DeğiĢik yıllarda yüz yirmi gün halvet yaptı. Halvetten sonra, Ģeyhi onu Peygamber Efendimizin mübarek Ravza-i Mutahhara‟sına götürdü. „‟ Ya Rasûlallâh (s.a.v) Halil‟in icazetini (manevi diplomasını) siz verin‟‟ dedi. O gece Halil Efendi rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. Peygamberimiz „‟Halil‟im sen benim ikinci oğlum mertebesine geldin‟‟ buyurdu. Rüyasını anlatınca ġeyhi; „‟Seni kutlarım Halil, „‟Sen Hakk‟ın Halili‟‟ oldun dedi. Bunun üzerine Ģeyhi Hak Haliline on iki tarikatın icazetnamesini verdi.

Daha sonra Hak Halili ġam‟a yerleĢti. NakĢibendi Tarikatının ġeyhi Muhammed Hâni‟nin kızı Emine Hanım ile evlendi, dört çocuğu dünyaya geldi. ġam‟da dokuz yıl kaldı. Askeri komutanı eleĢtirmesi üzerine sırasıyla Humus, Trablusgarb ve Sivrihisar‟a sürgün edildi. Sürgün hayatı sona erdikten sonra, altmıĢ beĢ yaĢlarında Karacalar Köyüne yerleĢti. Üç kez evlendi. Laz Ahmet Efendi‟nin kızı Hatice‟den Zehra Bacı (Bacı Sultan) dünyaya geldi. Karacalarda bir medrese kurdu, yüzlerce öğrenci yetiĢtirdi. Aynı zamanda tasavvufla dört kapı, kırk makam inancı gereği Kadirî tarikatının Hüseyni kolunda Efendimizin ve Ehl-i Beyt‟in aĢkının ve On iki Ġmam yolunun bu topraklardaki temsilcisi oldu. Sosyal çalıĢmalara önem verdi. Karacalar ve Dere köylerine su getirdi. 1907 yılında kızı Zehra Bacı‟ya manevi sorumluluğunu (postunu) teslim ederek Hakk‟a yürüdü.

Zehra Sultan (ġıh Kızı)

Karacalar köyünde doğdu. Annesi Hatice, babası Hak Halili‟dir. Küçük yaĢta ilmi ledün ile tanıĢtı. Evlendikten altı ay sonra, Hak Halili kızına abdest almasını söyledi ve manevi makamı ona teslim etti. Hakka yürümesiyle çok sıkıntılı günler geçirdi. Dönemin yobaz kiĢileri tarafından‟‟ kadından Ģeyh olmaz‟‟ dedikodusuna maruz kalarak büyük sıkıntılar yaĢadı. Abdülkadir ve Hatice adında iki çocuğu oldu. Kızların okula gönderilmediği bir çevrede Hatice‟yi okula gönderdi. Bunun yanı sıra köye ve orada yaĢayanlara birçok katkısı ve yardımı oldu. Babasından aldığı ilahi emaneti oğlu Abdülkadir ġahbaz‟a teslim etti. 1965 yılında Hakka yürüdü.

(29)

17 Kadir Ağa (Abdülkadir ġahbaz)

Kadir Ağa Karacalar köyünde dünyaya geldi. Annesi Bacı Sultan, Kadir Ağa‟yı hiçbir zaman abdestsiz emzirmemiĢtir. Öğrencilik çağına geldiğinde on gün Dereköylü Kasım Hoca‟dan aldığı dersle Kur‟an‟ı okumayı ve yazmayı öğrendi. Tasavvufi eğitimini ise Bacı Sultan‟ın huzurunda tamamladı. Küçük yaĢta amcasının kızı Havva ile evlendi. Bu evlilikten üç çocuğu oldu. Daha sonra Güneysaray‟dan Mecit Hocanın kızı ġükriye ile evlendi ve altı çocuğu oldu. Kadir Ağa, Bacı Sultan‟dan aldığı feyz ile Emirdağ yöresinde her tanıĢtığı kiĢinin gönlüne Ehl-i Beyt sevgisinin filizlerini yeĢertmeye çalıĢtı. Ġnsanlara önyargısız ve karĢılıksız ayırım yapmadan yardım elini uzattı. Tek ölçüsü Kur‟an ahlâkını hayatına yansıtan Ehl-i Beyt‟ti. 2 ġubat 1997 yılında Hakk‟a yürüdü.

Hak Halilî Türbesi’nin Tarihçesi

1911: Hak Halili‟nin „‟4 yıl sonra kabrimi açın çürümemiĢse türbe yapın‟‟ vasiyeti üzerine türbe yapılmıĢtır. 1954: Bacı Sultan önderliğinde türbede büyük onarım yapılmıĢtır. 1968: Abdülkadir ġahbaz önderliğinde müteahhit Osman ve Abdullah Yavuz‟un maddi manevi katkıları ile eski türbe yıkılıp yeniden yapılmıĢtır. 1982: Bacı Sultan rüyasında Abdülkadir ġahbaz‟a „‟cami yaptırmasını‟‟ söyleyince, ihvanların maddi ve manevi katkılarıyla camii yaptırılır. Daha sonra minare inĢa edilir. 1990: Abdülkadir ġahbaz önderliğinde, dergâh evi ve tuvaletler yaptırılır. 1997: Ali Nurettin ġahbaz önderliğinde, türbe çini ile kaplanmıĢ ve çevre düzenlemesi yapılmıĢtır.

Türbenin Mimari Özellikleri

Türbe kubbesinin on iki dilimi ve kasnağı üzerindeki on iki pencere, on iki imamlar‟a iĢaret eder. Tek sarı yuvarlak cam, Ġmam-ı Hasan Efendi‟ye duyulan muhabbeti, iki kırmızı yuvarlak cam Ġmam Ali efendi‟ye duyulan muhabbeti, iki yeĢil yuvarlak cam ise Hz. Muhammed Efendimize ve Hz. Fatuma Annemize duyulan muhabbeti temsil eder. Arka bakçe kapısındaki beĢ yuvarlak çember Ehl-i Beyt‟i sembolize eder. Türbe içindeki duvarda yetmiĢ iki lamba Kerbela‟daki yetmiĢ iki Ģüheda‟yı temsil etmektedir. Sandukanın etrefındaki yirmi dört lale Kerbela‟daki sağ kalan yirmi dört Bacıyı iĢaret etmektedir. Türbenin giriĢindeki iki odadan biri,

(30)

18

Hak Halili, Bacı Sultan‟ın manevi misafirhanesi, diğeri Hak Halili, Bacı Sultan ve Abdülkadir ġahbaz‟ın eĢyalarının sergilendiği müze olarak kullanılmaktadır.

Hak Halili Türbesini Koruma Kültür Ve DayanıĢma Derneği

1987 yılında kurulan, Hak Halili Türbesini Koruma Kültür ve DayanıĢma Derneği, sevenlerin ve üyelerin desteği ile türbenin çevre düzenlemesi, bakım onarım ve giderlerini karĢılamakta, her yıl yirmiye yakın öğrenciye karĢılıksız burs vermekte, ihtiyaç sahibi ailelere yardımda bulunmaktadır. Dernek inanç ile ilgili temel eserlerin basılması ve telif eserlerin yayınlanması için hazırlıklarını sürdürmektedir.

Resim 1. Hak Halili Türbesi DıĢ Görünümü 2.6. TARÎKATLARDA MUSĠKĠ

Tarikatlarda musikinin kullanılmasının baĢlıca sebebi, Allah (cc)‟a daha fazla yakınlaĢmak amacını gütmektedir ve bu sayede gerçek sevgiliye kavuĢma ümidi her

(31)

19

daim canlı tutulmuĢtur. Özellikle cehri zikir yapılan tarikatlarda musiki‟nin kullanımı, on üçüncü yüzyıldan beri vurmalı ve üflemeli çalgılar eĢliğinde icra edilmiĢtir. Musıkî‟nin geliĢmesinde tarikatların çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Tarikatlar musıkînin yayılmasında adeta birer okul vazifesi görmüĢlerdir.

Yılmaz‟a göre, Tarikatlarda zikir esnasında yapılan mûsikî ve bu mûsikînin icrasında kullanılan enstrümanlar, tasavvufu mûsikî ile bir bütün haline getirmeyi baĢarmıĢtır. Çoğunlukla tarikatların geneli mûsikî konusuna sıcak bakmıĢlar, dergâhlarında pek çok mûsikî-Ģinâs yetiĢtirmiĢlerdir (2010:70).

GülĢenîlik ve Mevlevilik gibi önemli ve büyük tarikatların yayılmasıyla birlikte birçok Türk müziği bestekarı yetiĢmiĢtir. Bu Tarikatlar Türk kültürünün yayılmasında önemli bir rol oynamıĢtır (Güney, 1997:3-4).

2.6.1. Tarikatlarda Kullanılan Musiki Formları

Kadirilik geleneğinde genel olarak ilahi, nefes, Ģuğul, na‟t ve zikir kullanıldığı bilinmektedir. Güney; nefes, Ģuğul, na‟t, durak, zikir hakkında Ģu bilgilerden bahsetmektedir.

Ġlahinin sözcük anlamı “Allah‟a mensûb” demektir. Tasavvufi Ģairler tarafından yazılmıĢ, dini fikirleri içeren Ģiirlere, musikide de bu tarz Ģiirlerin bestelenmesi ile oluĢmuĢ parçalara verilen isimdir. ÇeĢitli tarikatlarda ilahiler farklı isimlerle adlandırılmaktadır. Örneğin; GülĢenî tarikatında okunan bu ilahilere Tapuğ, BektaĢî tarikatındakilere ise Nefes adı verilmektedir. Bütün tarikatlarda Arapça kelimelerden oluĢan ilahilerin okunmasının yanı sıra, Türkçe ilahilere de büyük ölçüde yer verilmektedir. Arapça olan ilahilere ġuğul adı verilmektedir. Na‟tlar güfteleri çoğunlukla tasavvuf Ģairlerinin Ģiirlerinden oluĢan kasidelerdir. Tekke musikisinde yapılan zikir, zakir adı verilen kiĢi tarafından bir makam içerisinde usul kullanılmadan okunmaktadır. TevĢih ile Na‟tın ayrıldığı nokta burasıdır. TevĢih, mevlid ve miraciye bahirleri arasında herkes tarafından okunmaktadır. Duraklar, durak evferi adı verilen usul kalıbı ile ilahilerden farklılık göstermektedir. Mevlevilik dıĢında tarikatların ayin ve zikirleri sırasında verilen aralarda okunduğu için bu isim ile anılmaktadır. Oturarak veya ayakta zikir eden tarikatlarda zikrin ilk bölümünü, Kelime-i Tevhîd oluĢturmaktadır. Bu bölüm sona erdikten sonra Ġsm-i Celâl‟e

(32)

20

geçmeden önce bir ara verilir. Bu ara sırasında genellikle bir veya iki zakir tarafından aynı makam içinde ancak usul dıĢında bestelenmiĢ tasavvufi güfteler okunur, okunan bu eserlere durak adı verilmektedir (1997:8-9).

2.7. KADĠRĠLĠKTE MUSĠKĠ

Kadirilikte yapılan zikir sırasında okunan ilahilerin, Bendir, Tef, Kudüm, Ney, Halile gibi çeĢitli enstrümanları kullanarak hem zikre hemde okunan ilahilere ahenk katmak bu tarikatta görülmektedir. Zikri, tarikatın bilinen prensiplerine uygun olarak belirtilen usuller ve edeb çerçevesi içerisinde icra etmek, zikrin genel yapısındaki ahengi bozmamak, o zikri yönetenin izni yahut zorunluluk olmadıkça zikir halkasından kopmamak, ihlas, samimiyet ve takvayı öncelemek, bunun yanı sıra gösteriĢ ve riyadan uzak durmak, husule gelen manevî lezzetin ve doyumun tadını kaçıracak ve bu manevi halin bozulmasına yol açacak her türlü davranıĢ biçimi, söz ve düĢüncelerden arınmak son derece büyük önem taĢımaktadır.

Kadiri tarikatında zikir kavramı bağlı bulunulan kollara göre, icrada bir takım farklılıklar göstermektedir. YapmıĢ oldukları zikir, cehri zikirdir, aynı zamanda semâ ve devran önem taĢımaktadır. Bu taikatın Türkiye sınırları içerisinde yaygın bir Ģekilde yer alan kollarından Rûmiyye ve EĢrefiyye kollarındaki icra Ģu Ģekildedir: DerviĢler bir araya gelerek hilâl Ģeklinde bir halka oluĢturur. Zikre oturularak (kuûdî) baĢlanır. Ġlk olarak ġeyh Efendi Fâtiha okur, ardından salavat getirilir ve akabinde Abdülkadir Geylâni Kibrît-i Ahmer isimli evrâdı kendine özgü bir besteyle okunur, daha sonrasında kelime-i tevhid ve ism-i celâl zikrine baĢlanır. Bu sırada zâkirler ilâhiler söylemeye baĢlar. Kuûdî zikir içlerinden bir zâkirin aĢr-ı Ģerif okumasının ardından sona erer. Oturularak gerçekleĢtirilen bu zikirin tamamlanmasıyla beraber, ayakta yapılan (kıyâmî) zikre baĢlanır. Kıyâmî zikre toplu olarak, “Cem„ olmuĢ derviĢleri pîrim Abdülkādir‟in” sözleriyle baĢlayan ilâhinin okunmasıyla girilir, “hayyü‟l-kayyûm, Allah” esmâlarıyla hareketin eklenmesi ile dönülerek (devran) devam edilir; ritmik adımlarla eĢliğinde zikir halkası sağa doğru döndürülür. Bu esnada zâkirler tarafından, bu ritimlere uygun ilâhiler okunmaktadır. Zikir töreni zâkirin okuduğu aĢr-ı Ģerif ve Ģeyh efendinin duasının ardından sona erer. Zikir esnasında kudüm, bendir, halile, nevbe gibi sazlar zikire eĢlik edebilmektedir (Azamat, 2001:131-136).

(33)

21

Kadiriye tekkelerinde „‟EĢrefiyye usûlü‟‟ devrandan önce ayakta ve yüksek sesle okunan bir ilahi bulunmaktadır (Eraydın, 2011:437).

Cem olmuĢ derviĢleri Pirim Abdulkâdir'in Yolunda sadıkları Pîrim Abdulkâdir'in Elim verdim eline

Kurban oldum diline Canım fedâ yoluna Pîrim Abdulkâdir'in 2.8. DĠN VE MUSĠKĠ

Dini musiki camilerde, tekkelerde ibadet sırasında okunan çeĢitli musikili parçalardan oluĢmaktadır. Güney‟e göre Dini musiki yalnızca musiki sanatının önemli alanlarından biri değildir aynı zamanda Türk Milletinin yaĢamında, önemli bir yer edinerek, bu millet ile bütünleĢmiĢ ve milli beraberliğin oluĢturulmasında önemli bir etkiye sahiptir (Akt, Adar:31).

Dini mûsıkîyi oluĢturan iki temel öge cami ve tekke mûsıkîsidir.

1) Cami mûsıkîsi: Ġbadet esansında ya da ibadet öncesi ve sonrasında camilerde icra edilen, genellikle doğaçlama Ģeklinde, hafızalardaki ezgi kalıplarına uygun olarak belirli ifadelerin bir araya getirilmesi ile oluĢturulan sadece ses kullanılarak yapılan mûsıkîye Cami mûsıkîsi adı verilmektedir.

Cami mûsıkîsi'nin Özellikleri;

a) Cami Mûsıkîsinde güfte olarak adlandırdığımız metinler, dini zamretler icabı çoğunlukla Arapça olup, Türk Din mûsıkîsi kaidelerine göre bestelenmiĢlerdir.

b) Cami Mûsıkîsindeki güftelerin züht, takva, ubûduyet, ve dua unsurlarını 'taĢıması icra edilen ü mûsıkî üzerinde etkili olmuĢ, bu mûsıkîsi çeĢidine daha çok zahidane bir üslûp hakim olmuĢtur.

(34)

22

c) Cami Mûsıkîsi'nde herhangi bir mûsıkî aleti kullanılmadığından dolayı camilerde icra edilen müsiki sadece insan sesine dayalı olmuĢtur.

d) Cami Mûsıkîsi‟ne ait eserler genellilde usülsüz ve tek kiĢinin Ġcrasına dayanmaktadır. Ancak bu eserlerden besteli olanları müezzinler tarafından bazen koro halinde okunmuĢ, bu toplu icraya da "Curnhûr Müezzinliği" adı verilmiĢtir.

2) Tekke Mûsıkîsi: "Ġslam Dinine mensup çeĢitli tarikatlarda, oturarak veya ayakta olmak üzere farklı Ģekillerde, ağır ve yürük usullerin bir arada kullanılmasıyla yapılan ayinlerde, raks için ya da kesin bilgiye ulaĢmak amacıyla kiĢinin kendinden geçip dünya hayatını unutma amacıyla bestelenmiĢ eserlerin oluĢturduğu mûsıkîye, Tekke Mûsıkîsi adı verilmektedir.

Tekke Musikisi 'nin Özellikleri

a) Tekke Mûsıkîsi'nde icra edilen mûsıkî bir amaç olmayıp, bir araçtır. Onunla, Peygamberimiz (s.a.v.)'in dilinde "büyük savaĢ" olarak nitelendirilen nefisle

olan savaĢın kazanılması amaçlanmıĢtır.

b) Tekke Mûsıkîsi, dini öğretilerin yaĢanmasında çok büyük bir etken olan aĢkı temin eder ki; mûsıkînin aĢkı arttırdığı ve ruhlan arındırdığı bilinen bir gerçektir.

c) Tekke Müsikisi'nde, kullanılan güftelerle mütenasip olarak tasavvufi bir lirizm, yani ilahi bir neĢe ve ritim duygusu hakimdir.

d)Tekke Mûsıkîsi'nde, ġuğuller'deki Arapça ile Mevlevi Ayinleri'ndeki Farsça istisna edilirse, kullanılan güftelerin çoğunluğunu Türkçe güfteler oluĢturmaktadır (DemirtaĢ, 2009: 213–227).

Tanrıkorur, kitabında cami ve tekke mûsıkîsine Ģu Ģekilde yer vermiĢtir. a) Cami mûsıkîsi (icrası esnasında yalnızca ses kullanılmaktadır)

1. Usûl kullanılmadan okunanlar Ģu Ģekildedir: Münâcât, Ezan, Kaamet, Salât u Selâm, Tekbîr, Mersiye

2. Usûl kullanılarak okunanlar: Cumhur, TevĢîh, Tesbîh gibi ilâhî türleri. b) Tekke mûsıkîsi (bu formun icrasında saz kullanılmaktadır).

(35)

23

2. Usûl kullanılarak okunanlar: Âyîn-i ġerîf (Mevlevî), Âyîn-i Cem ve Nefesler (BektaĢî) ve Zikir ilahîleri (Arapça güfteli olanlara Ģuğl denir) (2003:48).

2.8.1. Dini Musiki Formları 2.8.1.1. Temcid Münacatı

Temcid'in içeriğinde bulunan ifadeler Allahı öven ve yücelten O‟nun büyüklüğünü anlatan sözlerden oluĢmaktadır. Bu sebeple temcid adı verilmektedir. Temcid‟in ardından çoğunlukla münacat okunur ve yüce Allahtan dilekte bulunulur. Bir arada kullanılmalarından ötürü Temcid ve Münacat formlarının her ikiside, dini musikimizde yalnızca tek bir form gibi görülmektedir(Akdoğan,2002:341).

2.8.1.2. Mi'raciyye

Hz. Muhammed‟in mi‟râc‟a yükseliĢinden söz eden ve önemli bir bestekâr olan Kutb‟un Nayî (Ney‟in Kutbu) diye nitelendirilen Osman Dede tarafından bestelenmiĢ uzun soluklu ve çeĢitli makam ve usûl geçkilerini barındıran eserlere denilmektedir. Mi‟râciye on kısımdan meydana gelmiĢtir. Aslında daha uzun olan bu büyük eserin geri kalan kısmı unutulmuĢtur. Mi‟râciye‟nin bütününü TevĢihler ve Hâneler meydana getirmektedir.Bu eser cami ve tekkelerde yapılan merâsimde bir kiĢi ve topluluk tarafından karĢılıklı okunur (Özkan2010:102).

2.8.1.3. Na'ti Peygamberi

Mevlevi tarikatinde yapılan Mevlevi ayinlerinde, âyinden evvel söylenen Rabbi ve Ġslâm dininin son peygamberi Hz. Muhammed‟i yücelten, kasîdelerin, Durak Evferi veya Türkî Zarb usûlü ile bestelenmesinden meydana gelmiĢ dini mûsıkî formudur (Özkan, 2010:102).

2.8.1.4. Ezan

“Ezân sözcük anlamı olarak bildirme manasına gelmektedir. Terim olarak kullanımı ise Ģu Ģekildedir; beĢ vakit olarak kılınan namaza ve buna ek olarak Cuma namazına Müslümanları çağırmak amacıyla, istenilen makamda süslerden arınmıĢ bir

(36)

24

Ģekilde olabildiğince sade, usûl kullanılmadan doğaçlama olarak icra edilen bir çeĢit Câmi Mûsikîsi formudur. Ezan Arapça okunmaktadır. (DemirtaĢ, 2009:216).

2.8.1.5. Kâmet

“Kâmet‟in sözleri, aynı ezanda olduğu Ģekli ile, tekbirler dört defa, diğer sözler ikiĢerli bir Ģekilde okunmaktadır. Kâmette „hayye ale‟l-felâh‟tan sonra iki kere “kad kâmeti‟s-salâh” cümlesi eklenmektedir. Bununla beraber kâmetin kelimeleri on yedi olmaktadır” (Bilgiç, 2007:13).

2.8.1.6. Salât – u Selam

Özkan Salât-u Selam‟ı Ģu Ģekilde tanımlamaktadır; Hz. Muhammed‟e Allah‟ın rahmet ve selamını ifade eden dini musiki formları arasında yer alan bir form çeĢididir (2006:13).

2.8.1.7. Salâtu Ümmiyye

Dini törenlerde, dini günlerde, teravih namazında, mevlitlerde, zikir esnasında okunmaktadır. Gelenek olarak üç kere ard arda tekrar edilerek icra edilmektedir. Usûl kullanılmadan okunmaktadır (Talu,2002:20).

2.8.1.8. Tekbir

Tanrının büyüklüğünü ifade etmek amacıyla “Allahü Ekber” sözü kullanılarak okunmaktadır.

2.8.1.9. Durak

Yaradan‟ı ululayan ve kasîde tarzında yazılmıĢ Ģiirlerin yalnızca Durak Evferi usûlü ile ölçülmesinden meydana gelmiĢ bir türdür (Özkan, 2010:101).

2.8.1.10. TevĢih Ġlahi

TevĢih 'in sözlükte bulunan kelime anlamı, "süslemek" demektir. Özel anlamda kullanımı ise, "Peygamberimiz'in dünyaya geliĢinden ve onun vasıflarından

(37)

25

söz eden, Mevlid ve Miraciyye okunurken, onların aralarını süsleyen ve hep bir ağızdan okunan eserler" demektir (DemirtaĢ, 2009: 219).

2.8.1.11. Tesbih Ġlahi

Allahın sıfatlarının üstünlüğünden söze eden O‟nun kusursuzluğunu anlatan ifadelerin kullanılmasıyla oluĢturulmuĢ bestelere verilen isimdir.

2.8.1.12. Savt

Ġlahileri oluĢturan güftelerin aynı makam kullanılarak ve aynı usul kalıbıyla, birbiri ile benzerlik göstermeyen farklı ezgilerle bestelenmiĢ değiĢik versiyonlarıdır.

2.8.1.13. ġuğul

ġuğul bir çeĢit Arapça ilahidir. Diğer ilahilerden farkı daha ritmik bir yapıya sahip olmasıdır. Zikir yapıldığı esnada okunurlar. Sofyan ve düyek usulleriyle bestelenmektedir.

Türk müziğinin dini müzik formunda bestelenen güftesi Arapça kelimelerden oluĢan ilahilere Ģuğul denilmektedir (Say, 2005:424).

2.8.1.14. Mevlîd-i ġerîf

Hz. Muhammed (s.a.v) in dünyaya geliĢini, peygamberliğini, Mirac‟ını ve ölümünü içeren, mesnevi biçiminde yazılmıĢ Ģiirlerden oluĢmaktadır (Ünver, 2011:12).

2.8.1.15. Mersiye

Mersiyeler‟in iki ayrı çeĢiti bulunmaktadır. Bunlar iyi mersiyeler ve kötü mersiyeler olmak üzere iki guruba ayrılır. Bir çeĢit ağıttır. Fakat kötü diye nitelendirilen bir kiĢinin vefatının ardından keder ile söylenen mersiyeler haram, iyi diye nitelendirilen insani olarak dini eksikliklerimize ve kusurlarımıza yönelik üzüntü duymaya iliĢkin söylenen mersiyeler helal kılınmaktadır(Koyuncu, 2011: 59).

(38)

26 2.8.1.16. Ayin-i ġerîf

Mevlevilik tarikatında sema diye adlandırılan dini ritüeller de okunan eserlere Mevlevi ayini adı verilmektedir. Bu ayinler mutrip heyeti tarafından icra edilmektedir. Bu ayin-i Ģerifler selam adı verilen 4 bölümden meydana gelmektedir. Bu selamların her biri birbirinden farklı usullerle bestelenmektedir. (Tanrıkorur, 2003:111).

2.8.1.17. Kaside

Divan edebiyatı Ģiir türlerinden biri olan kasideler hem din hem de devlet büyüklerini övgü ile anmak amacıyla yazılmaktadır.

Ak‟a göre kaside; dini formdaki Ģiirlerin, cami ve tekkelerde kasidehan adı verilen kiĢilerin doğaçlama olarak seslendirdiği eserlere denilmektedir. (2009:151). 2.9. TASAVVUFĠ HALK MÜZĠĞĠ FORMLARI

DeyiĢ

Türk Halk Müziği ve Edebiyatında koĢma, nefes, destan, tekerleme gibi türlerin genel ismine deyiĢ denilmektedir (Müzik Ansiklopedisi, 1985: 440).

Öğretici, eğitici, konuların iĢlenmesinin yanı sıra daha çok Alevî-BektaĢî Müziği ve Edebiyatında, dinî, tasavvufî inancı ve bu doğrultuda bağlı bulunduğu tarikatın ilkelerini anlatan Ģiirlerin tümüne verilen isimdir. DeyiĢ, sözü edilen toplulukların bazı Ģiirlerine denilmekle beraber, bir ezgiyi veya bir ezgi biçimini de ifade eden müzik terimlerinden biridir. DeyiĢ terimi Anadolu Alevîliği ile Anadolu BektaĢîliğinde sıkça kullanılmaktadır. Ancak Ģehir BektaĢîliği ile Batı Anadolu ve Trakya BektaĢîliğinde bestelenmiĢ manzumelere deyiĢ yerine Nefes adı verilmektedir (Duygulu, 1997: 8).

Anadolu‟da deyiĢ olarak bilinmesine rağmen çeĢitli yerlerde kullanım olarak deme ismi ile sıkça karĢımıza çıkmaktadır. Türk halk müziğinde bulunan âĢık tarzı müziğin çok önemli öğelerindendir. Konu bakımından Dini-tasavvufî unsurları barındıran deyiĢlerin, son dörtlüğünde deyiĢ sahibi kendi mahlasını kullanmaktadır (Yaltırık, 2003: 283).

(39)

27 Nefes

BektaĢi Ģairlerince yazılan tasavvuf konularını barındıran Ģiir. Bu Ģiirlere nefes denmesinin sebebi Ģu Ģekilde açıklanmaktadır; Ġç bilgisinden ve gerçeklerden söz edip kutsal bir ilham neticesinde söylenmiĢ olmalarıdır. Nefesler genel olarak BektaĢilik felsefesinde vahdet-i vücudu iĢlemektedir. Buna ek olarak BektaĢi Ģairlerce söylenmiĢ na‟t ve Hz. Ali medhiyelerine de nefes ismi verilmektedir. Bu tür de lirik bir üslub hakimiyetini görebilmekteyiz. Dilleri genel olarak sadedir. Kafiye düzenleri koĢma ile benzerlik göstermektedir(Pala,2002:368).

Bireyler üzerinde telkin niteliğine sahip olmak üzere, tarikatın temel ilke, düĢünce ve inançlarını dile getirmek, özetle tarikatı öğretmek amacı güderek söylenmektedir. Nefesler Cem Âyini, Kurban Âyini gibi Alevi-BektaĢi toplantılarında kendilerine özgü yapılmıĢ bir beste ile saz eĢliğinde okunmaktadır. Alevi BektaĢi toplantılarında nefes okunması sona erdiğinde, nefesi okuyan kiĢiye „‟AĢk olsun‟‟ ya da „‟Nefesiniz var olsun‟‟ denilmektedir. Nefes okuyan mürĢid ise „‟Nutkunuz var olsun‟‟ demek bir gelenek halini almıĢtır (Yardımcı,1998:379-380).

Ġlahi

Ġlahi, din dıĢı musikimizde kullanılan Ģarkı formuna benzemektedir. Bu formu kısaca “dini Ģarkı” Ģeklinde tanımlayabiliriz (Öztuna, 1969:296).

Kelime olarak ilahi, Tanrı ile ilgili, Tanrıya ait anlamına gelmektedir. Mutasavvıf Ģairlerce Tanrı‟yı övmek maksadı ile O‟na yalvarmak amacı güdülerek yazılan Ģiirlere verilen isimdir. Ġlahiler tarikatların çoğunda birbirinden farklı isimlerle anılmaktadır. Mevleviler âyin, BektaĢiler nefes, GülĢeniler tapug, Halvetiler durak, Aleviler dem, Kadiri gibi diğer baĢka tarikatlar da cûmhur veya ilahi olarak isimlendirmektedirler (Pala,2002:242).

Semah

“Semah” Arapça “Semâ” kelimesinden gelmedir. “Semâ” kelimesi, “sm” kökünden “sam”, “sem” gibi mastar olup; “iĢitmek, güzel olan anlayıĢı benimseyerek içten bir Ģekilde duymak; dinlemek, gökyüzü, âsuman, felek manasına gelir. Ayrıca, “sem” kökünden gelen “semî”, Allah‟ın adlarından olup, iĢiten, iĢitme gücü olan anlamında kullanılmaktadır (Tamay,2009: 87).

(40)

28

Semah sözcüğü çeĢitli bölgelerde farklı kullanımlara sahiptir. Örneğin; sema, semâ, semah, samah gibi.

Mevlevi âyinlerinde dönmek, güzel ses ile vecde gelmek anlamlarını taĢıyan bir kelimedir. Dini bir raks olarak tanımlanabilmektedir (Pala,2002:412).

Semahlar, Tasavvufî Halk Müziği alanına giren eserlerin bir kısmını meydana getirmektedirler. Tasavvufî Halk Müziğine hareketin eklenmesi ile beraber oluĢan Ģiir, müzik, raks öğelerinin bir arada önemli bir etkiye sahip olarak kullanılmasıdır. Alevî-BektaĢî toplulukların kültürlerinin çok önemli bir parçasını oluĢturmaktadır ve dini ritüellerin vazgeçilmez yapı taĢıdır (Yaltırık,2003: 285).

Semâ: Kulak aracılığı ile sesleri algılama olayına denilmektedir. Sûfiyye‟ye göre; ġiir ve ilahileri dinlerken oluĢan vecd ile beraber bu hale dönüĢen kiĢinin kendine engel olamayarak sağa ve sola ya da öne ve arkaya doğru hareket halinde olmak, raks etmek Ģeklinde tanımlanmaktadır(AteĢ,1992:177).

3. SOSYAL PSĠKOLOJĠ

KiĢilerin, duygu ve düĢüncelerinin baĢkalarının gerçek, hayal edilen veya ima edilen varlığından nasıl ve ne Ģekilde etkilendiğinin bilimsel yöntemler kullanılarak araĢtırılmasına sosyal psikoloji adı verilmektedir.

Sosyal psikoloji, bireylerin diğer bireyler hakkında nasıl düĢündüklerini, onları nasıl etkilediklerini ve onlarla nasıl iliĢki kurup etkileĢtiklerini bilimsel yöntemlerle araĢtıran bir bilim dalı olarak tanımlanmaktadır.

Sosyal psikolojinin, bilim insanları tarafından üzerinde anlaĢmaya varılan bir tanımı bulunmamaktadır. “Sosyal psikoloji nedir?” sorusuna verilen çeĢitli yanıtlar mevcuttur.

Hogg ve Vaughan‟ a göre; “Sosyal psikoloji bireyin davranıĢlarını çalıĢmaktadır. DavranıĢ sadece yürümek, koĢmak ya da atlamak gibi büyük motor faaliyetleri değil, örneğin kaĢları kaldırmak ya da gülümsemek gibi daha ince bir takım faaliyetleri de kapsar. Gene de davranıĢa yüklenen anlamlar bir kurumsal görüĢten diğerine değiĢir. Sosyal psikologlar sadece davranıĢla değil, duygularla, düĢüncelerle, inançlarla, tutumlarla, niyetlerle vb. ile de ilgilenirler. Bunlar dıĢarıdan

Referanslar

Benzer Belgeler

Görüldüğü üzere, Türk hukukunda taşınmazlara ilişkin kira söz- leşmelerinden doğan davalar bakımından özel bir yetki kuralı getiril- memiş ve milletlerarası usul

Peygamber’in hicret sonrasında Medine’de kendi evinin inşası- na kadar evinde misafir olarak kaldığı ve mezarı bugün İstanbul’da kendi adı ile anılan Eyüp

Ebû Hayseme (v.234/848) 11 , bu rivayetin senedinin muztarib olduğunu ifade ederek tarihçilere göre Mekke’nin fethinde el-Velîd’in çocuk olduğunun doğru olmadığını

concentrated stock solutions of the molecules for binding and cleavage studies were prepared by dissolving in DMSO and DMF, respectively, and diluted appropriately to the

Büyük Öğretmen ve Büyük İnsan Devlet Konservatuarı. Keman Profesörlerinden

Son olarak Benim Dünyam filminde on üç farklı değerin yer aldığı, bu değerlerden film içerisinde en çok sahnede geçen değerlerin ise sevgi, saygı ve çalışkanlık

Bu tez çalışmasında, geleneksel olarak frenleme enerjisi geri kazanımı için batarya yerine Ultra-kapasitör Enerji Depolama Sistemi (UEDS) ve Volan Enerji Depolama

Bu çalışmada kısıtlar teorisi, kısıtlar teorisinin düşünce süreçleri, düşünce süreçlerinin birbirleri ile ilişkileri, ve uygulama olarak firmaların kendi