• Sonuç bulunamadı

Başlık: Otorite ve MeşruiyetYazar(lar):DOĞAN, Aysel Cilt: 18 Sayı: 0 Sayfa: 23-32 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000007 Yayın Tarihi: 2007 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Otorite ve MeşruiyetYazar(lar):DOĞAN, Aysel Cilt: 18 Sayı: 0 Sayfa: 23-32 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000007 Yayın Tarihi: 2007 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OTORİTE VE MEŞRUİYET

Aysel Doğan∗∗∗∗

ÖZET. Joseph Raz'ın meşru otorite teorisine göre, bir otoritenin bağımı altında bulunan bireyler otoritenin emirlerine, kendi özel gerekçeleri ne olursa olsun, uygun davranmalıdırlar -sadece otorite böyle emrettiği için. Öncelik-hakkı tezine (meşru otoritenin ilk koşulu) dayanarak, Raz yasa koyucunun kararlarının yanlış bile olsa bağlayıcı olduğunu iddia etmektedir. Eğer bir kişi yasa koyucunun yaptığı bir yasa'nın ardındaki nedenleri biliyor ve yasanın yanlış olduğuna doğru bir biçimde hüküm veriyorsa, bu kişi gene de bu yasaya uymalı mıdır? Bu sorunun yanıtı eğer normal ispat tezi (meşru otoritenin ikinci koşulu) doğru ise, olumsuzdur. Bu ise, Raz'ın teorisinin bu iki koşulu arasında bir gerilim olduğunu gösterir. Bu makalede, tutarlı bir meşru otorite açıklamasının Raz'ın yasal otorite teorisinin kısmen değiştirilmesiyle verilebileceğini tartışmaktayım.

ABSTRACT. Joseph Raz's account of legitimate authority requires the subjects of an authority to act in accordance with the order of the authority only because the authority says so, regardIess of one's reasons with respect to a particular situation. On the ground of his preemption thesis, the first condition of legitimacy of an authority, Raz claims that a legislator's decision is binding even if mistaken. If one knows the reasons for a legislature's enactment of a law and correctly evaIuates that the law is mistaken, however, should one still obey the law? The answer is on the negative if Raz's normal justification thesis, offered as the second requirement of legitimacy of an authority, is true. This implies that there is a tension between the two main requirements of legitimacy of an authority on Raz's account. In this paper, I shall argue that a consistent account of the notion of Iegitimate authority can be provided by a slight revision of Raz's theory of legaI authority.

Ünlü "Commands and Authoritative Legal Reasons" adlı makalesinde H.L.A. Hart bir komutan ile emir eri arasındaki ilişkiyi, Hobbes'un nitelendirmesine başvurarak, anlatmak için "mutlak" (peremptory) sözcüğünü kullanmaktadır. "Komutan belirgin bir biçimde kendisini dinleyenin bir davranışta bulunurken komutanın iradesini kendi iradesi gibi kabul etmesini ve onun yargısının kendi düşüncesinin yerine geçmesini niyet eder ... 'mutlak' sözü aslında basitçe düşünmeyi durdurmak demektir" (1982, 253). Bir otoritenin direktiflerinin mutlak olması özelliğinden ötürü, bu direktiflerin geçerliliği uyruklarının onayından bağımsızdır, Hart'a göre.

Joseph Raz, Hart'ın görüşüne, bir otoritenin direktiflerinin düşünceden çok eylem üzerinde öncelikli ayrıcalığı olduğundan hareketle karşı çıkar. Hart'ın bir otoritenin emrinin öncelikli niteliği olduğunu ifade eden "yargının teslim edilmesi" yorumunu reddeder. Bir otoritenin otorite olarak kabul edilmesi için gerekli olan, otoritenin uyruklarının kendi yargılama güçlerini otoriteye teslim etmeleri değildir; gerekli olan şey bu bireylerin otoritenin kararlarına uymaları, otoritenin seçimleri doğrultusunda hareket etmeleridir. Hiçbir otorite gerekli olan eylemler üzerinde düşünmeyi yasaklamaz. Yasaklanan otoritenin kararlarına karşı eylemde bulunmaktadır. Raz bunu açıkça ifade

(2)

eder: "İnsanların istedikleri herhangi bir konuda kendi düşüncelerini oluşturmalarına bir itiraz olamaz" (1985, s. 8).

Raz'a göre kural koyucu, emirlerinin sadece emredilen eylemleri gerçekleştirmek için bir gerekçe olarak kabul edilmesini değil, aynı zamanda bu emirlerle çelişen tüm diğer gerekçeleri dışarıda bırakan müstesna (exclusionary) gerekçeler olarak kabul edilmelerini ister: "Müstesna gerekçeler bazı geçerli nedenlere dayanarak hareket etmeyi gerektiren gerekçelerdir" (s. 184). Raz kural koyucunun otoriterliğini müstesna gerekçelere dayanarak açıklar:

Otorite düzeni ancak ve ancak, bireyler kendileriyle ilgili kararları otoriteye bırakıp, kendi özel gerekçeleri yerine otoritenin direktifleri doğrultusunda davrandıklarında sağlayabilir... bu insanların otoritesel söylemleri müstesna gerekçeler olarak, ki bu gerekçeler insanlar haklı bile olsalar kendi özel gerekçeleri üzerinden hareket etmemeyi gerektiren gerekçelerdir, görmelerini gerektirir. (s. 64)

Ancak, bir kişi yeni bir kural koyan otoritenin bu kuralı koyuşunun ardındaki nedenleri biliyor ve doğru bir biçimde kuralın yanlış olduğuna hüküm veriyorsa, bu kişi gene de söz konusu kurala uymalı mıdır? Bireyin kendi zararına rağmen nereye kadar bir otoritenin direktiflerine uyması gerektiği ve otoritenin hangi noktaya kadar kendi direktiflerini değiştirmek yerine uyruklarından emirlerine uymalarını istemeye hakkı olduğu bir ucu açık bırakılmış sorulardır. Bu soruların yanıtları daha derin bir düzeyde sorulan başka soruların yanıtlarıyla yakından ilgilidir. Bir otoritenin direktiflerinin geçerlilik sınırları nelerdir? Yasal bir otorite meşruiyetini ne zaman yitirir? Bu sorulardan da anlaşılacağı üzere, bu makalenin ana konusu bir otoritenin meşruiyeti sorunudur. Daha da belirgin olarak, Raz'ın öncelik-hakkı ve normal ispat tezlerine dayanan meşru otorite kavramı bu makalenin odak noktası olacaktır. Tartışma ilerledikçe, meşru otoritenin Raz'ın teorisinin belkemiğini oluşturan bu iki koşulu arasında bir gerilim olduğuna tanık olacağız. Makalenin sonunda söz konusu gerilimin Raz'ın meşru otorite kavramında küçük bir değişiklik yapılarak kısmen de olsa giderilebileceğini tartışacağım.

Raz meşru otorite kavramını şu örneği vererek açıklar. Varsayalım ki iki insan anlaşmazlık içinde oldukları konuyu bir karara bağlayabilecek bir otoriteye başvurmaya ve onun kararına uymaya karar verirler. Bu otoritenin iki özelliği vardır. Birincisi, bu iki insan söz konusu otoritenin ya da hakemin kararına sadece "o öyle dediği" için uygun olarak davranırlar. İkincisi, bir hakemin kararına itaat etme konusunda hemfikir olmakla, bu insanlar kendi yargılarını değil hakemin yargısını takip etmeyi kabul ederler. Raz, bireylerin hakemin kararından önceki gerekçelerinin yerine geçen bir gerekçeye öncelik-hakkı (pre-emptive) gerekçesi demektedir. Öncelik-hakkı gerekçesi, bir bireyin

(3)

herhangi bir durumda özel gerekçeleri ne olursa olsun, bir otoritenin emrine sadece otorite öyle dediği için uygun davranmayı gerektirir.

Bir otoritenin ya da yargıcın kararına, otorite rüşvet almışsa veya yargıcın kararına aykırı güçlü kanıtlar bulunursa itiraz edilebilir, Raz'a göre (1985, s. 5). Gene de, der Raz, "bir yargıcın kararı hayal ettiğimiz yasa koyucumuzun fiilleri gibi yanlış bile olsa bağlayıcıdır. Her ikisinin de kamu yararından hareketle karar aldıkları varsayıldığından hem yargıcın hem yasa koyucunun kararları öncelik-hakkına sahiptir" (s. 12). Raz öncelik-hakkı tezini, bir otoritenin kararının uyruklarının eylemleri arasında uyum ve eşzamanlılığı sağlamak için gerekli olduğu düşüncesine dayandırır. İnsanların onsuz karşı karşıya oldukları pek çok durumda sorunlarının bir kördüğüm olarak kalacağı bir hakem veya yargıca gereksinimleri vardır. Buna göre: " …herkesin ihtiyaç duyulduğunda düzeni sağlamak için bir nedeni olduğundan, birey otoriteye bu tür sorunları ve çözümlerini teşhis etme konusunda güvendiğinde, herkes kendisininkinden çok otoritenin direktiflerini takip etmek için bir nedene sahip olur" (1990, s. 195). Öncelik-hakkı tezine ek olarak, Raz meşru otorite kavramını anlatmak için "normal ispat tezi"ni ileri sürer. Normal ispat tezine göre,

... bir insanın diğeri üzerinde otorite sahibi olduğunu kanıtlamanın normal ve temel yolu, diğer kişinin söz konusu otoritenin direktiflerini otoritesel olarak bağlayıcı görür ve kendi özel gerekçeleri yerine bu direktifleri takip ederse kendisi için daha iyi olacağını göstermektedir. (1985, ss. 18-19)

Normal ispat teziyle kastedilen şey kısaca şudur: bir otorite uyrukları kendi yargı ve düşünceleri yerine otoritenin direktiflerini takip ederlerse kendileri için daha iyi etmiş olurlar. Bunun nedeni otoritenin eylem için iyi gerekçeler gösterme konusunda daha yetkin olmasıdır.

Bir kişi bir otoritenin başka insanlardan ya da kendisinden herhangi bir eyleme rehberlik etme konusunda daha yetkin olduğuna nasıl karar verebilir? Bir otoritenin başarısının ölçütü nedir? Raz'ın yanıtı o kişinin söz konusu otoritenin geçmişteki kararlarına bakarak otoritenin yetkinliği konusunda bir değerlendirmede bulunmasıdır. Ancak, otoritenin geçmişte başarılı olması, tek başına onun şimdi ve gelecekte de başarılı olacağını kanıtlamaz -başarı genellikle uzmanlık, çok çalışma ve şansın ortak bir ürünüdür. Bu faktörlerin sadece birine, sözgelimi şansa, bağlı olarak elde edilen başarılar gelecekte başarılı olacağının iyi bir göstergesi değildir. Raz'ın meşru otorite kavramının sessiz bir öğesi, bir otoriteyi seçen bireylerin onun otoritesel gücü konusunda tamamen bilgilenmiş oldukları varsayımıdır. Diğer bir deyişle, bireylerin bir otoritenin ya da hakemin onları ilgilendiren bir konuda objektif kararlar alma yeteneği ve uzmanlığı olup olmadığını açık seçik değerlendirebildikleri varsayılmaktadır. Fakat gerçek hayatta bireylerin bu şekilde bilgilendirildiği ve kendilerini idare

(4)

edecek otorite hakkında doğru değerlendirmelerde bulundukları hayli şüphe götürür bir iddiadır. Böyle bir iddianın doğruluğunu kabul etsek bile, Raz'ın teorisi gene de bütün problemlerinden arınmış sayılmaz.

Daha önceden de belirtildiği üzere, Raz'ın bir otoritenin meşruiyetini açıklarken dayandığı gerekçelerden birisi, otoritenin uyruklarının kendi yargılarından çok otoritenin direktiflerini takip ederlerse kendileri için daha iyi bir şey yapmış olacaklarıdır. Bu gerekçeyi Raz otoritenin akıl yürütürken bağımı altında bulunan bireylerden üstün olması ile açıklar. Meşru bir otorite, buna göre, uyruklarına yol gösteren bir uzman ya da avukat gibidir. Eğer söz konusu bireylerden birisi uzmanın görüşü yerine kendi fikrinin davranışını belirlemede öncelik-hakkı olduğu konusunda ısrar ederse, bu kişi ilgili uzmanın onun için yapacağı şeylerden daha kötü şeyler yapabilir kendisine.

Bir diğer kişinin bir konuda kendinden daha iyi olup olmadığını değerlendirebilmek için, birey o konu hakkında bir uzmanlığa sahip olmalıdır; aksi taktirde doğru bir değerlendirme yapmak çok mümkün görünmüyor -bunu söylerken birisinin bir konuda hiçbir şey bilmemesini, diğerininse o konuda uzman olarak tanınmış olması gibi uç noktaları göz ardı ediyorum. Eğer birisi bir başkasının uzmanlığı konusunda doğru değerlendirme yapabilecek bir yetkiye sahip ise, o kişi niçin başkası yerine kendisini o konuda otorite tayin etmesin? Öte yandan, bir kişinin ilgili konu hakkında bilgisi, yetkisi yetersiz ise, bu kişinin aday otorite ya da hakemin uzmanlığı hakkındaki değerlendirmeleri nadiren ve genellikle tesadüfen doğru olur. Buna göre, söz konusu kişinin seçimi ilgili otorite hakkında bazen doğru varsayımlara dayansa da, bazen yanlış varsayımlara dayanır. Eğer bireyler yanlış bir seçimde bulunurlarsa seçtikleri otoriteye güvenmeleri özellikle de öncelik-hakkı tezi düşünüldüğünde onlar için tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Normal ispat teziyle ima edildiği gibi, yasal ya da politik bir otoritenin temel görevi uyruklarına hizmet etmektir. Ancak, Raz ahlaki olmayan koşulların da bir otoriteye sahip olma yetkisinin koşulları olduğunu iddia etmektedir (1990, s. 55). Örneğin, Nazi yasaları ahlaki açıdan kötü olmalarına rağmen otoritesel olarak bağlayıcıdır, ona göre. Fakat, eğer yasal ya da politik bir otoritenin esas işlevi uyruklarına hizmet etmekse, Nazi yasalarının bağlayıcılığının meşru olduğu hayli şüphe götürür bir iddiadır. En azından halkın önemli sayıdaki bir kesimi için -Yahudiler ve nasyonal sosyalizm karşıtı Almanlar için- bu kurallara itaat etmekle kendileri için daha iyi bir şey yapmış oldukları söylenemez. Normal ispat tezi doğruysa, Nazi kurallarının bağlayıcılığı bu insanlar için söz konusu olamaz.

Normal ispat tezi, öncelik-hakkı teziyle "zor durumlarda" da çelişir. Bir yargıç, bir insana ölüm cezası verdiğinde bu insan yargıcın kararına uymalı mıdır? Yargıcın hakkındaki kararına uymak bu insan için daha iyi olur diyebilir miyiz? Aslında, Philip Soper'in vurguladığı gibi normal ispat tezi

(5)

genel olarak öncelik-hakkı teziyle çelişki içindedir: "Eğer bir kişi kendisininkiler yerine bir otoritenin kararlarına göre hareket ederse kendisi için daha iyi bir şey yapmış olacağı tezi doğruysa, otoritenin kararlarının hatalı olduğunda bile uyruklarının hareketlerini bağlayıcı olduğu nasıl iddia edilebilir?" (1989, s. 226). Normal ispat tezi, Soper'e göre, yasal otoritenin yanlış kararlar aldığında ya da doğru karar alma yeteneği zayıfladığında meşruiyetini yitireceğini ima eder.

Bu itiraz, Raz'a göre, saçmadır. Bir kararın yanlış olduğunu açık seçik ortaya koymak, der Raz, bu kararın alındığı mekanizmanın mantığının hatalı olduğunu göstermez. Yani, bir hakemin yanlış kararlar alabileceği ve bu kararlara uymanın normal ispat teziyle çeliştiği savı Raz'a göre saçmadır, çünkü en başından itibaren hakemin akıl yürütme gücünün uyruklarınınkinden daha iyi ve yargılarının uyruklarının yargılarından daha güvenilir olduğu varsayılmaktadır. Fakat, bir otoritenin seçiminin altında yatan düzeneğin mantığını sorguladığımızda Raz'ın bu yanıtı ikna gücünü kaybeder. Yukarda da tartışıldığı gibi, bireyler bir otorite ya da hakemi seçerken hata yapabilirler. Diğer bir deyişle, daha iyi görünmesine rağmen, söz konusu hakemin akıl yürütme gücü uyruklarından en azından bazılarının, akıl yürütme gücünden daha iyi olmayabilir.

Bir otorite genellikle doğru kararlar alma gücüne sahip olsa bile, bu o otoritenin uyruklarını ilgilendiren her konuda doğru kararlar aldığını göstermez. Bireyler bir otoriteyi genel anlamda bir otorite olarak tanıyabilirler; ancak bazı özel konularda otoritenin koyduğu kurallara bu kurallar onlara mantıksız göründüğünde itiraz edebilirler. Bireyin bir otoritenin otoriterliğine kendi muhakeme gücüyle hüküm verdiği hatırlanırsa, gerçek otoritenin seçilenden çok seçene ait olduğu düşünülebilir. Öyleyse, birey seçtiği otoritenin koyduğu kurala bu kural bireyin muhakemesine göre yanlışsa bazı durumlarda uymayabilir.

Raz'a göre, bir otoritenin bazı kararları yanlış bile olsa uyruklarının otoritenin kararlarına uymaları uzun vadede kendi yararlarına olur: " ...onlar [yasa koyucunun kuralları] kendilerinden beklenilen yararları ancak ve ancak ilgili her durumda kendi yargımızdan çok bu kurallara dayalı olarak hareket ettiğimizde getirirler" (1994, s. 193). Raz, öncelik-hakkı tezi üzerinde ısrar etmekle aslında dağılma tezini öncelikli gerekçe olarak varsayıyor. Bireyler kötü de olsa yasalara uymalıdırlar, çünkü uymadıkları taktirde yasal sistem dağılır ya da sosyal düzen altüst olur ki, bu herkesin uzun vadeli çıkarları ile çelişir. Fakat Raz'ın kendisinin de belirttiği gibi, her yasa ihlali bir dağılmaya ve uzun vadeli çıkarların yitirilmesine yol açmaz. Bir kişi yasayı ihlal etmesine rağmen sistemden yararlanmaya devam edebilir, çünkü sistem o kişinin yasayı ihlaliyle dağılmaz. "Bazı kötü yasalara uyulmadığında, tam olarak yasal düzene bir bütün olarak ne zarar verildiği" Wibren van der Burg'un altını çizdiği gibi, "açık değildir" (1989, s. 296).

(6)

homojen bir toplum ve korunması herkesin uzun vadeli çıkarları için faydalı yasal bir düzende geçerli olabilir. Ancak, bunu söyler söylemez akla hemen gelen bir soru böyle bir toplumun gerçek bir topluma ne kadar benzerlik gösterdiğidir. Bu soruyu bir tarafa itsek bile, Raz'ın teorisi yasal ya da politik otoritenin belirli bir dönem boyunca doğru karar almada sürekli başarısız olduğu durumları açıklamada güçlüklerle karşılaşır. Normal ispat tezi kabul edildiğinde, böyle bir otorite meşru sayılamaz, çünkü bireylerin otoritenin direktiflerine uymalarının kendi yararlarına olacağı hayli şüphe götürür bir iddia olur.

Pek çok durumda, yasama kamuya tamamen açık bir süreç olarak gerçekleşmez; halk çoğu zaman bir yasa yapılıp parlamentoda kabul gördükten sonra yasa hakkında bilgilendirilir ve bir nevi yasayı zorunlu olarak kabul etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalır. Ancak, halk arasında yeni yasanın sonuçlarını yasayı yapanlardan daha iyi değerlendirebilen uzmanların olması mümkündür. Varsayalım ki, toplumdaki uzmanların görüşüne göre yeni yapılmış bir yasa yürürlükten kaldırılmalıdır. Fakat öncelik-hakkı niteliğinden ötürü, halk açıkça yanlış bir karara, ki yasal otoritenin kendisi bile söz konusu kararın yanlış olduğu uzmanlarca gösterildiğinde bu kararı geri çekebilir, uymak zorundadır. Diyelim ki söz konusu yasa ekonomik açıdan halkın en azından belli bir kesiminin çıkarlarına yararlı bir yasadır. Ancak, yasal otoritenin kararları halkın belli bir kesiminin ekonomik çıkarlarına hizmet etse bile ahlaki açıdan yanlış olabilir. Christopher McMahon'ın haklı olarak tartıştığı gibi,

Hükümet yetkilileri çeşitli konularda uzmanların görüşlerine kolaylıkla erişebilme olanağına sahiptirler, fakat onların ahlaki gerekçeleri nadiren karşıt görüşte olanların fikirlerini değiştirecek zorunluluktadır. Politik bir toplum yaratmak için işbirliği yapmak bireyin ömrü boyunca yanlış olduğunu düşündüğü yasalara uymayı gerektirebilir. (1987, s. 309)

Raz'ın yasal bir otoritenin kararlarına karşı eylemi yasaklamasının ardındaki esas neden şudur: otoritenin her kararına müdahale edilmeye izin verilirse, otoriteye sahip olmanın anlamı kalmaz. Diğer bir deyişle, bir otoritenin kararlarının geçerliliğini otoritenin uyruklarının onayına bağlamak, otoriteye sahip olmanın mantığını ortadan kaldırır. Soper'in net bir şekilde belirttiği gibi: " ...otoritelerin haklı olup olmadıkları her bir durumda bireysel hesaplarla belirlenecekse bu otoritelere sahip olmanın anlamı yoktur" (1989, s. 219). Seçilen otoritenin kararlarına müdahaleye izin verilirse otoriteden çok otoritenin uyrukları gerçek otorite konumunda olur ki, bu da bir otoriteye sahip olma fikriyle çelişir.

Ancak bu yaklaşım meşru otoritenin önemli bir özelliğini görmezlikten gelir. Normal ispat teziyle önerildiği gibi, meşru otorite, direktiflerinin yönelik olduğu bireyler bu direktifleri takip ettiklerinde kendi yararlarına olacak olan otoritedir. Buna göre, bir otorite daimi olarak uyrukları için

(7)

iyi şeyler yapmak konusunda başarısız olduğunda, uyruklarının otoritenin direktiflerine uymamaları meşrudur. Bu otoritenin çalışmalarına sürekli müdahaleyi gerektirmez. Öncelik-hakkı tezi ile ima edildiği biçimiyle bir otoritenin egemenliği belirli süreler ile sınırlanabilir. Aslında gerçek demokrasilerde olan tam da budur. Her seçimde, vatandaşlar politik otoritenin ya da yasa koyucunun politika ve kararları üzerinde düşünme ve eylemde bulunma haklarını yenilerler. Kanıtlanmış bir meşru otorite teorisi öncelik-hakkı tezinin sınırlı egemenliğini hesaba katmalıdır. Buna göre bir otorite, normal ispat tezi ve geçerliliği belirli bir süreyle sınırlanmış öncelik-hakkı teziyle dile getirilen koşulları yerine getirdiğinde meşrudur.

Bu formül yasa koyucunun otoritesinin altını kazımak anlamına gelmez, çünkü hala yasa koyucunun kararlarının bu kararın uygulandığı bireylerce kararların içeriğinden bağımsız olarak ve yanlış bile olsalar kabul edilecekleri varsayılmaktadır. Raz'ın bir otoritenin meşruluğunu açıklamak için öne sürdüğü koşulların yukarıdaki revize edilmiş halinin bu koşulların önceki halinden tek farkı, öncelik-hakkı tezinin geçerliliğinin belirli bir zaman dilimi ile sınırlandırılmasıdır. Öncelik-hakkı tezinin yeni formülü, Raz'ın teorisinin karşılaştığı pek çok sorunu ortadan kaldırmaktadır. Gerçek yargılama pratiği de düzeltilmiş yeni formülün doğruluğunu desteklemektedir. Bir birey bir yargıcın kendi hakkında verdiği kararı bir üst mahkemeye başvurarak temyiz etmek yolunu seçebilir. Fakat bir üst mahkeme karar verene kadar bu kişi önceki yargıcın kendi hakkındaki kararını davranışlarını belirlemede önceliği ya da bağlayıcılığı olan bir hüküm olarak kabul etmek zorundadır.

Raz'ın bize önemli olarak öğrettiği şey bir otoritenin kararlarının geçerliliğinin, meşru bir temeli yoksa, sorgulanması gereğidir. Ancak Raz'ın teorisi öncelik-hakkı tezi sınırlanmadığı taktirde problemli bir görünüm arz eder. Bir toplumun bireyleri yasa koyucunun kim olacağını belirlemede bir rol oynayabilirler; ancak onlar yasa koyucunun her hareketini ya da yapacağı yasaları önceden belirleyemezler. Dolayısıyla, bu bireylerden bir zamanlar güvendikleri bir otoritenin her kuralı veya kararına uymalarını beklemek onlardan çok fazla şey istemektir. Bir otoriteye bağlı bireyler otoritenin koyduğu kuralın yanlışlığı kanıtlanırsa bu kurala uymayabilirler. Bir otoritenin aldığı bir karar, otoritenin uyruklarını, süresi kararın niteliği ve karar alınırken içinde bulunulan özel koşullara bağlı olan, belirli bir süre için bağlar.

Kaynakça

Hart, H.L.A. 1982. Essays on Bentham. Oxford: Oxford University Press.

McMahon, Christopher. 1987. "Autonomy and Authority." Philosophy & Public Affairs 16: 303-328. Raz, Joseph. 1985. "Authority and Justification." Philosophy & Public Affairs 14: 3-29 1990.

(8)

Practical Reason and Norms. Princeton: Princeton University Press. 1994. Ethics in the Public Domain. Oxford: Oxford University Press.

Soper, Philip. 1989. "Legal Theory and the Claim of Authority." Philosophy & Public Affairs 18: 209-237.

Referanslar

Benzer Belgeler

A study focused on conflict management styles related to work experience suggest that under low-power opponent condition there was higher preference for dominating and a

sistem i ge li ş tirm ekt ir. Bu amaç la tezde son y ıll ara kadar popülerliğini koruyan ve A ltman tarafından sıkça kullanilan ay ırm a an alizi , ay ırm a

We prove that any irreducible nontrivial FH -module for a Frobenius- like group FH of odd order over an algebraically-closed field has an H -regular direct summand if either F

In particular, using the form factors entering the low energy matrix elements both from full QCD as well as HQET, we have investigated the branching ratio, forward-backward

The QCD background to SR γγ S−L , SR γγ S−H , SR γγ W−L and SR γγ W−H is expected to arise from events with two real, isolated photons (diphoton QCD events) unaccompanied

Obwohl Ali dies zunächst nicht ganz verstehen konnte, weil es für ihn die Muttersprache Türkisch und die ‚Rätselsprachen’ gaben, begriff er die Vielsprachigkeit der Welt, indem

Developmental aspect of interlanguage pragmatics is represented in Kasper and Schimdt’s (1996, p. 150) definition, “the study of the development and use of strategies for

If the teacher teaches the students the morphology (i.e. the inflectional and derivational suffixes in English, processes of word formation), syntax (i.e. grammatical functions