• Sonuç bulunamadı

Yaşar Kemal:Gündelik politikaya rağmen, kültürler dost olmalı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaşar Kemal:Gündelik politikaya rağmen, kültürler dost olmalı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DÖRT ÜLKEDEN, DÖRT USTA — Yaşar Kemal'le birlikte Legion d'Honneur Nişanı 'm (soldan sağa) Amerikalı yazar Elie M e­ sel, HollandalI belge sinemacısı Joris İvens ve İtalyan film yönetmeni Federico Fellini de aldı. Dört değişik ülkenin, bu dört usta sanatçısı, bir bakıma, ulusların kültürlerinin kardeşliğini, dostluğunu simgeliyordu. ^ ^

Yasar Kemal: Gündelik polii

rağm en, kültürler dost olm alı

Legion d ’Honneur Nişanı alan ünlü sanatçımız, “ince M em ed”

film inin Londra’daki galasına gitmenin içinden gelmediğini söy­

lüyor ve “ Yugoslavya’da çekilen bir film in, bizim damgamızı

ço k az taşıyacağı belliydi’’ diyor.

CELAL ÜSTER_________ .

Geçtiğimiz hafta Yaşar Kemal’le dolu günler yaşadık. Ünlü romancımız, 9 ma­ yıs günü Paris’de Elysee Sarayı’nda Ame­ rikalı yazar Elie Wiesel, belge sineması­ nın büyük ustası Joris İvens ve İtalyan film yönetmeni Federico Fellini ile birlikte Fransa Devlet Başkanı F’rançois Mitter- rand’ın elinden Legion d ’Honneur nişa­ nını aldı. Ardından, Yaşar Kemal’in ay­

nı adlı romanından Peter Ustinov’un be­ yazperdeye uyarladığı “ İnce Memed” fil­ minin galası Londra’da yapıldı. Bir baş­ ka deyişle, Türk edebiyatı Yaşar Kemal

aracılığıyla Avrupa’nın iki büyük başken­ tinde sesini güçlü bir biçimde duyurdu.

Ne var ki, Yaşar Kemal’e Légion d ’Honnuer nişanı takılması kimi çevreler­ de anlaşılması güç bir tedirginlik yaratır­ ken, değerli romancımızın “ ince Memed”

filminin Londra galasına katılmaması

da dikkatleri çekti, birtakım spekülasyon­ lara neden oldu. Böyle bir ortam da, en sağlıklı yaklaşım, hiç kuşkusuz, Yaşar Ke­ mal’in kendisinin bu konularda ne düşün­ düğünü öğrenmek olacaktı.

— Sayın Yaşar Kemal, Legion d’H on­ neur töreninde Fransa Devlet Başkanı Mitterrand’ın sizi “ çağımızın en büyük yazarlarından biri” olarak niteledikten sonra romanlarınızdaki “ lirizmi ve des­ tansı anlatımı” övdüğünü, yapıtlarınızda­ ki “ doğa, karşı çıkan ve uzlaşan insan ve halk betimlemelerini” vurguladığını bili­ yoruz. Töreni bir de sizin ağzınızdan dinleyelim.

(2)

V DEVAMI

Yaşar K em al:

(Baştarafı /. Sayfada)

V.K.— Biliyorsunuz törende lilie Wiesel, Fellini ve lvens vardı. Wie­ sel, Amerikalı büyük bir yazar. Fran­ sa’da daha çok tanınıyor. Yazık ki kitapları ülkemizde daha çevrilmedi. Yalnız beni en çok sevindiren Joris İvens oldu. Benim için lvens sinema tarihinin birkaç büyük kişisinden bi­ ri. Ben İvens’i sinema tarihinde hiç düşünmeden Chaplin’in, Ayzenş- tayn’m yanına koyarım. Dünya da bunu böyle kabul ediyor. İvens, bel­ gesel sinemanın babasıdır. Onun için, böyle bir insanla yan yana dur­ mak benim en büyük övünçlerimden biridir. Fransa Devlet Başkanı Fran­ çois Mitterrand nişanı verirken ge­ nel bir konuşma yaptı. Ardından da, Commandeur nişanı verilen dört sa­ natçının değerleri üstünde teker te­ ker durdu.

TEK YOL KÜLTÜR

— Peki, sizin Legion d’Honneur’ü kabul etmenize gelen tepkileri nasıl karşılıyorsunuz?

Y.K.— Bu bir kültür olayıdır. Ül­ kelerin gündelik politikaları dost ola­ bilir, düşman olabilir, ama sanat ve kültürler dost olmalıdır. Sanırım, bi­ zim kamuoyumuz da bunu böyle ka­ bul etti. Uygar ülkelerde gündelik politikalar ile edebiyat ve sanat olay­ ları birbirine karıştırılmıyor. Şimdi yılını hatırlamıyorum. Guardian Ga­ zetesi ile Index bir soruşturma yap­ mıştı. Konu, Güney A frika’ya kül­ tür boykotu uygulanmasıydı. Dün­ yada tanınmış yazarlar arasında ben­ den de bu konuda bir yazı istediler. Ben bu kültür boykotu uygulaması­ nın karşısındaydım. Çünkü diktatör­ lüğün bulunduğu Güney A frika’da, insanlara güç verecek tek yol, kültür yoluydu. “ Boykot uygulamak, bin­ diğimiz dalı kesmek ohır,” diye bir yazı yazmıştım.

BİN ÇİÇEKLİ BİR KÜLTÜR BAHÇESİ

Çok bunalımlı bir dünyada yaşı­ yoruz. Atom savaşının eşiğindeyiz diyemeyiz, ama yakınındayız. İnsan­ lığı kardeş kılmanın, düşmanlığı yok etmenin bir tek yolu vardır, o da kül­ türün ve sanatın yoludur. Kültür ve sanat her zaman insanları birleştiri­ ci öğeler olmuştur. Bütün gücümüzle ulusların kültürlerini kaynaştırma­ mız gerek. Günümüzde bir kültür bunalımı da var. Birtakım kültürler, öbür kültürleri yok etmek için bir sa­ vaşımda. Bu, insanlık için korkunç bir yıkım. Kültürlerin birbirlerini yok etmeleri değil, birbirlerini besleme­ leri en iyi yoldur. Dünyamız bin çi­ çekli bir kültür bahçesiyse, her çiçe­ ğin sağlıklı olması gerek. Ve her çi­ çek birbirini aşılar. Dünyamız böy­ le kurulmuş. Ne kadar bunalımlı bir dünyada yaşarsak yaşayalım, dünya­ mız mutlu bir dünyadır, aydınlık bir dünyadır. Dünyamız bütün bunalım­ ları, bütün kötülükleri yok edecek­ tir. Kültürlerin sağlıklı gelişmesi, ge­ lecek mutlu dünyanın temel taşı ola­ caktır. Kültürlerin birbirlerinin geliş­ mesine yardım etmeleri gerekir. Kal­ dı ki, tarih boyunca da böyle olmuş­ tur. Böyle bir gelişmiş dünyaya ka­ vuşmuşsak, dünyamızda ne kadar haksızlık olursa olsun, insanlığın var­ dığı yer övünülecek bir yerdir. Kül­ türlerin de bunda büyük payı vardır. Onun için ben kültürlerin eşitliğine inanıyorum.

— Bu eşitlik gerçek yaşamda bazı engellerle karşılaşmıyor mu?

Y.K.— Eğer çok akıllı davranır­ sak, çağımızdaki iletişim araçları ge­ lişmiş ülkelerin kültürüne ne kadar yardım ediyorsa azgelişmiş ülkelerin kültürüne de o ölçüde yardımcı ola­ bilir. Bizim kültürümüz de özgün­ dür. Dünyaya büyük katkımız ola­ bilir. Bizde de dünya kültürüne kat­ kıda bulunacak büyük sanatçılar ye­ tişmiştir. Örneğin Yunus Emre, Ka- racaoğlan, Mimar Sinan, Dadaloğ- lu, Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Pertev Naili Boratav... Bizim kültü­ rümüz o kadar yoksul bir kültür de­ ğildir. Köklü, sağlam bir kültürdür. “ SAİT FAİK’İN

?TANINMAMASI BİZİM ’ BÜZÜMÜZDEN”

— Bu sanat ve kültür adamlanmı- ; un gerçekten benimsenerek dünya­

ya tanıtılması, çok önemli bir görev ■ olarak önümüzde durmuyor mu?

Y.K.— Gerçekten öyle. Nâzım Hikmet’in dünyada ünlenmesi benim kitaplarımın Batıda yayınlanması­ nın nedenlerinden biridir. Örneğin, dünya Sait Faik gibi büyük bir sa­ natçıyı çoktan tanımış olmalıydı. Bu, bizim kültürümüzün, daha çok da bizim tarafımızdan engellenmesidir. Sait Faik gibi bir yazarın bugün bile dünyamızda tanınmaması daha çok bizim yüzümüzdendir. Dilimiz, Ba­ tı dünyasında, hatta bütün dünyada az bilinen bir dildir. Az bilinen dil­ den yabancı dillere çeviri çok zor bir iştir. Sait Faik’i çevirtmek, tanıtmak önce bizim işimiz olmalıydı. Ülke­ mizde böyle bir çaba görülmüyor. Bir Orhan Kemal romanı, bence bu­ gün dünyanın en iyi romanlarından biridir. Oysa Orhan Kemal gibi bü­ yük bir usta bile tanınmıyor. Bunun acısını çoktan duymalıydık. Yunus Emre, dünyanın en büyük şairlerin­ den biri olduğu halde niçin dünya­ nın en ünlü şairlerinden biri olmasın? “ GALAYA GİTMEK

İÇİMDEN GELMEDİ”

— İsterseniz, biraz da “ İnce Me- med" filminin Londra'daki galasın­ dan söz edelim. Galaya katılmama­ nız, değişik çevrelerde farklı yorum­ lara yol açtı...

Y.K.— Bir kere beni tanıyanlar, benim kendi yapıtlarımın galalarına gitmediğimi bilirler. Ya bir kere, ya iki kere gitmişimdir. Galalara gitme­ yi sevmem. Gitmememin birinci ne­ deni bu. İkincisi, ne yazık ki “ İnce Memed” filmi Türkiye’de çevrilme olanağını bulamadı. Bizim sansür Türkiye’de çevrilmesine 1964'den bu yana yasak koydu. Yapıtın telif hak­ kını 1964’te Twentieth Century Fox şirketi aldı. İki ünlü senariste, Stan­ ley Mann ve Henry Lucas’a senar­ yo yazdırdılar. Ama bu iş Türkiye’­ de yılan hikâyesine döndü. Sonun­ da Peter Ustinov’un eline geçti. Us­ tinov da birkaç kez Türkiye'ye baş­ vurdu, ama onu da geri çevirdiler. Ben filmin ülkemde çevrilmesini is­ terdim. Koşullarımdan biri de buy­ du. Gel gör ki, ülkemizde ve dünya­ da 100 binlerce satmış bir kitabın fil mini Türkiye’de çevirtmediler. “ İn ce Mcıned" Türkiye’de filme alın saydı, birçok Türk aktörü oynaya çaktı, film bizim renklerimizi yansı tacaktı. Az çok bizim denetimimiz

G ündelik

de, örneğin Toroslar’da, bizim do­ ğamızda çevrilecekti. Bizim kültürü­ müzün damgasını belli ölçüde de olsa taşıyacaktı. Yugoslavya’da çevrilmiş bir film, benim yapıtım da olsa, be­ ni o kadar fazla ilgilendirmedi. Gör­ mek bile içimden gelmiyor. Çünkü dışarıda çevrilmiş bir film, ne kadar güçlü bir sanatçı tarafından çevrilirse çevrilsin, benim romanımın bir öze­ ti olabilirdi. Pcter Ustinov, çağımı­ zın önemli ustalarından biridir. Se­ naryo çalışmalarına bir miktar katı- labildim. Gel gör ki, filmin bizim damgamızı çok az taşıyan bir yapıt olarak ortaya çıkacağı kaçınılmazdı. Diyeceğim, bazı gazetelerimiz, Bü­ yükelçiliğimizin filmin galasına git­ meyeceğini yazdılar; benim de bu yüzden gitmediğimi söylediler. Her­ halde şaka ettiler. Oysa içimden gel­ medi gitmek.

KÜLTÜR SEFERBERLİĞİ — Yeniden sanatımızın, kültürü­ müzün dışarıda tanıtımı sorununa dönersek...

Y.K.— Türk edebiyatının, sana­ tının dışarıda tanıtılması için bir za­ manlar bazı arkadaşlarla girişimler­ de bulunduk. Dünyada birçok dev­ let, kendi yapıtlarını çevirtip yaymak için bütçesi milyonlara varan kurum­ lar oluşturmuştur. Örneğin, Sovyet- ler Birliği’nde Sovyet yapıtlarını çe­ virip dünyaya yayan bin kişilik bir çevirmen ordusu vardır. Sovyet ro­ manları, şiirleri 37 dile çevrilir, ba­ sılır, yayılır. Çin de aynı yoldan gi­ diyor, öteki halk cumhuriyetleri de, Batının birçok ülkesi de. Geçmişin­ de büyük Rus kültürü bulunmasına, dünya klasikleri arasında yer alan Gogol, Dostoyevski, Puşkin, Tols­ toy, Çehov, Gorki, Şolohov’un ki­ tapları her dilde çıkmış olmasına kar­ şın, Sovyetler Birliği’nde büyük bir kültür seferberliği vardır.

— Peki, bizde ne gibi yollar izle­ nebilir bu konuda?

Y.K.— Örneğin, devlet Türk ya­ pıtlarım yabancı dillere çevirtip bas­ tırabilir. Ama bu konuda dünyada­ ki örneklerin bir bölümü de başarı­ sız olmuştur. Ben başka bir düşün­ ce önermiştim. Sözgelimi, Yunus Emre’yi çevirtelim, götürüp Galli- mard Yayınevi’ne verelim. “ Bu bü­ yük bir Türk klasiğidir. Çevirisi biz­ den, yayınlanması sizden. Dede Kor- kut’u, Karacaoğlan’ı, Yunus Emre’­ yi, Nasreddin Hoca’yı bir edebiyat dizisi yapın,” diyelim. Gittim konuş­ tum da Gallimard’la. Ama biz dev­ let olarak bu çevirileri burada basar, sonra da büyükelçilerimize göndere­ rek “ Bunları yayın” dersek, böyle bir şey amacına ulaşmaz. Oysa Gal- limard gibi yeryüzünün beş büyük yayınevinden biri yayınladığında, Türk edebiyatı dizisi Fransız ulusu­ na ulaşabilir.

VAKIF ÖNERİSİ

İkincisi, vakıflar kurulabilir. Ö r­ neğin, H ollanda’da kendi yapıtları­ nı başka dillere çevirtmek için kurul­ muş bir vakıf vardır. Devletin dışın­ da böyle bir vakıf kurulabilir. Bu va­ kıf, aydınlarla birleşerek Türk yapıt­ larını yabancı dillere çevirme çalış­ masına girebilir.

Üçüncüsü, kişisel çabalardır. Söz­ gelimi, ben kendi yayınevinde Sait Faik için konuşmuş durumdayım. Herkes bazı olanaklar bulabilir. A r­ tık aydınlarımız dünyayla ilişkiyi kurdular. Bu ilişkilerden de yararla­ nılabilir.

AZGELİŞMİŞ KAFALAR — Sanırım gene baştaki noktaya geliyoruz. Sözünü ettiğiniz çabanın önündeki en büyük engel, temelde­ ki kültür değerleri ile güncel politi­ kaların birbirine karıştırılması değil mi?

Y.K.- İşin içine politika girerse, güncel politika karışırsa, bu çaba if­ lasta demektir. Gerçekten de, kültür karşısında bağımsız olmalıyız. Benim için, Yunus Emre’den bu yana en büyük Türk şairlerinden biri de Nâ­ zım Hikmet’tir. Nâzım Hikmet’in büyük sanat değerini öteye itip de yalnızca politik değerini öne alırsak bu iş olmaz. Türkiye’de bu konuda şimdiye kadarki tutum bu yoldadır. Kültürümüzün dünyaya açılamama- sının nedenlerinden biri de budur. Hükümetler, yirmi yıldır “ İnce Me­ med” filminin Türkiye’de çevrileme­ mesi için bana hangi nedeni göstere­ bilirler? Benim politik tutumumdan başka hiçbir neden gösteremezler. Elbette politik tutumum, belirlenmiş bir politik tutum dur. Ben, yapıtla­ rım politik tutumumun dışındadır da demiyorum. Ama yapıtlarımın sanat değeri varsa, bütün dünyada oldu­ ğu gibi, örneğin ABD’de, İngiltere’­ de, Fransa’da olduğu gibi bir hoşgö­ rüyle karşılanmalıdırlar. Ülkemde “ İnce Memed” filminin çevrilmesi yasaklanmamalıydı. Tabii bu bağ­ nazlık da, azgelişmiş kafaların, hoş­ görüye açılmamış kafaların ürünü­ dür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çünkü gezegen, ay›n ilk günlerinde bile Günefl’ten yaklafl›k bir saat sonra bat›yor ve par- lakl›¤› 1,7 kadir, yani oldukça düflük.. Bu s›rada Merkür’ü görmek

Geriye yüzer havuzlar yerine Pendik Tersanesi’nin büyük gemi inşaatları için yeni hizmete giren kuru havuzu kalıyor ki, bu havuz hem tamir havuzu olarak di- z.ajn

1933 yılında özel sektöre yalnızca yük taşımacılığının bırakılması, yolcu taşıma hakkının devlete verilmesi ile Şirketi Hayriye ke- penklerini indirdi..

Sinire uygulanan elektriksel bir stimulus uygula- nan akım belli bir düzeye ulaşınca sinirde depolarizas- yona neden olur. Düşük düzeyde verilen akımla olu- şan aktivite

Web sitelerinin say›s›n›n artmas›yla bir- likte Bilim ve Teknik yazarlar›n›n çabas› da yeni bir boyuta ulaflt›: Odak, bu bilgi bombard›man›n- da, çok

Yaln›zca, süresi attosaniye (saniyenin katrilyonda birinden daha k›- sa) olan çarp›flmalarda söz konusu.. De- neylerde suyla birkaç attosaniye süreyle çarp›flan nötron

Red cell distribution width levels were found to be significantly higher in patients diagnosed with AA in comparison to the control group.. The commonly used, low-cost RDW test may

ve sayıları giderek artan işletmeleriyle Alman ekonomisine katkı sağlamaktadırlar. 2007 yılında bu işletmelerin sayısı 703 bine, yıllık toplam cirosu 32,7 milyar