D
oğumunun
ıoo.
yilinda
yakupkadrikaraosmanoğlu
erdal
öz
_
Ağdalı dile karsı sade dil
—
2
—
— Yazı yazmaya ne zaman baş ladınız? İlk yazınızı hatırlıyor musunuz?
— Ooo, ilk yazıya ben, ne bi leyim, pek erken başladım. On iki-on üç yaşlarında başladım, ama onlara yazı yazmak denmez di. Şurdan burdan okuduğum ki taplardan, romanlardan, hikâye lerden gördüğüm cümlelerle bir takım sözde hikâyeler yazardım. Sonra piyesler yazardık, arkadaş ları çağırır birlikte oynardık. ‘Anamın Kitabı’nda vardır o. Yok mu? Yok. Oynardık işte. Onların önemi yok. 13 yaşınday dım. Sonra devam ettim, yani aralıksız yazı yazmaya devam et tim. İkide bir bin roman bitirir dim, arkadaşlarıma okurdum. Hiçbir değeri yok tabii bunların.
— İlk yayımladığınız yazı?
— Ben o kadar kendimden emin değildim ki yazılarımı yazaı bırakırdım, hiçbir yere vermek aklımdan geçmezdi. Şehabettin
Süleyman diye bir arkadaşım var
dı, bir zamanlar oldukça ünlü bir yazardı. Fecri Âti döneminde. Ne yazık ki şimdi adı unutuldu. O da İzmirliydi benim gibi. Gelirdi evi mize, birkaç gün kalırdı. Aileden biri gibiydi. “ Nirvana” diye bir şey yazmıştım. Konuşmalı bir hi kâye. Hikâye de değil de işte o za manlar pek modaydı o tür yazı lar, konuşmalı bir şey. (Kalkıp
Niyazi Akı’nın kendi hakkında
yazdığı kitabı bulup getirdi) Bu kitabı okudunuz mu?
— Evet. Yeni okudum.
— Burada, o “ Nirvana” yazı sı için “ tiyatro” diyor. Değil. O yazdıklarımın hiçbiri tiyatro de ğil. Ne derlerdi ona: “ Nouvelle” . Mükâlemeli “ nouvelle” , yani ko nuşmalı hikâye. “ Nirvana” adın da böyle bir şey işte. Şehabettin
Süleyman, masamın üzerinde onu
bulmuş, okumuş. “ Amaaan, ne
güzel şey” filan dedi. O, yazıla
rını yayımlamaya başlamıştı, bi raz ün de kazanmıştı. Benden dört-beş yaş büyüktü zaten. Aldı götürdü. 1910’da sanırım, ya 9’da, ya 10’da. “ Resimli Kitap” diye bir dergi çıkardı, aylık bir dergi, götürdü oraya verdi. İlk çı kan yazım budur: “ Nirvana” .
I909’da. Ondan sonra “ Veda”
diye gene ona benzer bir yazım vardı, o da çıktı. Ondan sonra o türde yazı yazmadım. O iki yazım çıktı ilk. Sonra Fecri Âti kuruldu işte. Birtakım dergiler, bugün çı kıp yarın batan dergiler vardır ya bugün de var, onlarda birtakım hikâyelerim çıktı. Ki asıl yazı di yebileceğim, eser diyebileceğim, o hikâyelerden biridir: “ Baskın” di ye. Bu “ Baskın” şeyde vardır, Bir
Serencam (1913) diye bir küçük
hikâye kitabım vardır, o hikâye oradadır. Yani ilk “ yazı”
diyebi-Ziya Gökalp’ten etkilendi — Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Türk Ocakları'-
nın kurulduğu dönemde Ziya Gökalp’in etkisi altına girmişti. Yakup Kadri, Gökalp’in ortaya koyduğu dilin sadeleşmesi görüşünü kendine çok yakın bul muştu. (Fotoğraf: Barış Bil)
leceğim şey. O da 1911 ya da 12’de çıkmıştır. Ben o vakit yir mi yaşlarında, yirmi bir yaşların da bir gençtim.
— O dönemi biraz anlatır mısınız?
— Efendim, Fecri Âti’dcıı
öıı-di Fransızcada. Yani serbest na zım. İlk Talisin Nalıir diye bir şair vardı, değeri olmayan bir arkada- şımızdı, ilk o denedi. Onlar orta ya attılar serbest nazmı. Sonra
yaptığından başka ne yapacağız? Doğrusunu söylemek gerekirse, bu tepkimizi bir şeye bağlayama- mıştık biz, bir nevi edebiyat ide olojisine bağlayamamıştık. Ama hikâyede realizmi onların yapmak istediğinden daha ileriye götür müştük. Şiirde de bu serbest na- zım’ı daha ileriye götürdük. Ve gene itiraf etmek gerekir ki gerek onların döneminde gerekse bizim dönemimizde Fransız edebiyatı nın etkisi altındaydık. Nasıl bu gün yeni bir Fransız edebiyatı var, bundan yirmi yıl önceki Fransız edebiyatından farklıdır, bizim za manımızda da yeni birtakım Fransız şairleri ve edipleri çıkmış tı, biz Fransızların bu yeni çıkan larını taklit ettik onlara karşı. Ve bunu yaparken, bir dil sorunu ak lımızın ucundan bile geçmediği halde, nedendir bilmiyorum, di limiz son derece sadeliğe doğru gitmeye başladı. Onlar ne kadar ağdalı bir Osmanlıcayla yazıyor sa, biz de o kadar “ instictif” ola rak sade yazmaya çalışıyorduk.
“ İnstictif.” Ne diyorsunuz ona? — İçgüdüyle. İçgüdüsel.
— İçgüdü. Bir içgüdü halinde, farkına varmaksızın, insiyaki ola rak yani onlar gayet ağdalı, na sıl diyeyim, Divan Edebiyatı’nda bile kullanılm ayan birtakım Arapça-Farsça kelimeler kullana rak yazıyorlardı. Biz, bütün bu süslü, alacalı bulacah dilden ken dimizi yavaş yavaş çekmeye baş ladık. Tam o sırada Türk Ocak ları kuruldu. Türk Ocakları
kuru-dı. “ Ceırı’i” nedir, biliyorsunuz değil mi?
— Çoğul.
— Ler, 1ar yerine, meselâ Ara bi kuralına göre “ler” yapardık.
“ Harekât” gibi. “ Hareketler”
demek. “ Fiiliyat” gibi. “ Fiiller” demek. Ziya Gökalp birtakım te oriler koydu ortaya, bu teoriler bizi öylesine kavradı ki demek aradığımız yolu sonunda o adam da bulmuş olduk. Yani bilmeye rek, yordamlama olarak araştır dığımız yolu onda bulduk. Ve şi irde hece vezni sorunu vardı. Ne sirde, “ öztürkçe” değildi o vakit adı, “ sade Türkçe" yahut “ yeni
Türkçe” diyelim.
— ‘Yeni lisan' diyorlardı o zaman.
— Evet, “ yeni lisan” derlerdi. İşte o yolda bir cereyan hasıl ol du. Ve yazılarımızın konuları ba kımından da oldukça “ milli" ko nuları almaya, seçmeye başladık. Meselâ, benim hikâyelerimin bü tün konuları Manisa’da geçer. Zi
ya Gökalp’e yaklaşmadan önce
hikâyelerimin hemen hepsi Mani sa’dandır. O vakte kadar Türk edebiyatında “ Türkiye” yoktu. Bütün romanlar, bütün hikâyeler İstanbul içinde geçerdi. İlktir. Bu nu her zaman övünerek söylerim. Ama övünürken de size samimi olarak itiraf ediyorum ki farkın da değildim ne yaptığımın, bir metot içinde hareket etmiyordum. Aldığımız konular bakımından Anadolu’ya doğru ilk adımı atan lardan biri benim.
— Evet, öylesiniz. Fecri Âli'ye hangi arkadaşlarınızla birlikte alıldınız?
bizde, yavaş yavaş, yavaş yavaş hınca, Ziya Gökalp’in havası içi- dediğim, yani bir yıllık bir yazı ne girdik. Ziya Gökalp, o zaman hayatından sonra, Edebiyatı Ce- dilin sadeleşmesini, Arap-Fars ku-ceki durum, Edebiyatı Cedide de
nilen bir çığırın devamıydı. Ve biz hepimiz o çığırın içinde yetişmiş insanlardık. Çocuklardık, yahut gençlerdik. Ve o zamanki yazıla rımız, aşağı yukarı o Edebiyatı Cedide’cilerin yazdıklarının tak lidi gibi, yahut onların etkisi al tında kalarak yazılmış yazılardı. Sonra, yavaş yavaş... Ancak şiir de büyük bir fark vardı. Ahınel
Haşini, “ serbest nazım” diye bir
şey attı ortaya, ki Edebiyatı Ce dide şairleri bunu bilmezdi. Ser best nazım. “ Vers libres”
derler-dide’ye karşı bir tepki oldu. Ne sirde olsun, şiirde olsun bir tepki uyandı; onların üzerimizdeki et kilerine karşı, her gençte olduğu gibi bir tür isyan. Tanımamak on ların yazdıklarını. Tanımayacağız ama, ne yapacağız yani, onların
lallarına göre terkip yapılmama sını istiy o rd u . A rapçadaıı- Farsçadaıı kelime alabiliriz, ama bunları munis Türkçe'nin içine sokmalıyız, diyordu. Kural alma malıyız, diyordu. Çünkü bizde iki türlü, üç türlü “ Cem 'i” şe'yi
var-Yaban Nurbaba Hüküm Gecesi Kiralık Konak Bir Sürgün Vatan Yolunda Anamın Kitabı Atatürk Hep 0 Şarkı
Ziya Gökalp’e yaklaşmadan önce hikâyelerimin hemen hepsi
Manisa’dandır. O vakte kadar Türk edebiyatında “ Türkiye” yoktu.
Bütün romanlar, bütün hikâyeler İstanbul içinde geçerdi. İlktir. Bunu
övünerek söylerim. Ama itiraf ediyorum ki, farkında değildim ne
yaptığımın.____________________________________
. — Efendim, öyle adlar söyleye ceğim ki şimdi, ne yazık ki hepsi unutulmuş bir haldedir. Bu Fecri A li’nin kurulmasında ilk adımı atan arkadaşım, az önce adın söylediğim Şebabettin Süleyman’ dır. Bu Şehabettin Süleymaı uzun zaman edebiyat öğretme liği yapmıştır. Ve İsviçre’de c ıuüştür. Benim okul arkadaşa dır. Yani lise arkadaşım. Odı önayak olan. Onunla birlikte R
tik Halil vardı. Onu tabii hatır!
yorsunıız. Sağdır. Sonra Celal S
bir vardı.
— Celal Salih Erozaıt
— İlk müteşebbisler. Tam o s tada da başımıza illaki şöhret k: zailmiş birini getirmeyi düşündü! Onu da Faik Âli Bey’de buldul Hatta bu “ Fecri Âti" adını bula da ovdu.
YAKUP KADRİ NİN YAYIMLANMIŞ YAPITLARI
066.001 Ankara
066.002 Sodom ve Gomore 066 003 Milli Savaş Hikâyeleri 066.004 Bir Serencam 066.005 Tiyatro Eserleri 066.006 Zoraki Diplomat 066.007 Politikada 45 yıl 066.008 Hikâyeler 066.009 Panorama 066 010 066.011 066.012 066.013 066 014 066.025 066.031 066.041 06P.055
Hepsi İletişim Yayınları arasında yayımlanmış olun kitaplar Cum huriyet Kitap Kulübü ’tideki kod numaralarıyla verilmiştir.
yakup kadn
karaosmanoğlu
panorama
S ü rece k
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi