• Sonuç bulunamadı

Hasta Çocuk ve Ebeveynlerinin Pediatrik Yoğun Bakım Deneyimi ve Travmatik Stres

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hasta Çocuk ve Ebeveynlerinin Pediatrik Yoğun Bakım Deneyimi ve Travmatik Stres"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HASTA ÇOCUK VE EBEVEYNLERĐNĐN PEDĐATRĐK YOĞUN BAKIM DENEYĐMĐ VE

TRAVMATĐK STRES

Fahriye OFLAZ*

ÖZ

Önemli bir stres kaynağı olan ağır hastalık ve yaralanmalar, ölüm tehdidi içerdiğinde ya da uygulanan tıbbi işlemler aşırı ağrılı olduğunda çocuklar ve ebeveynlerin baş etme becerilerini zorlamaktadır. Stres, baş edilemez olarak algılandığında ise travmatik hale gelmektedir. Pediatrik yoğun bakım ünitelerinde yatan çocuklar ve ebeveynleri yoğun bakım ortamının doğası gereği yaşanan güçlükler ve belirsizlikler nedeniyle travmatik stres riski altındadırlar. Travmatik stres reaksiyonları çocuğun ve ebeveynin hastalık ve tedavi süreci ile baş etmesini ve uyumunu bozan önemli bir durumdur. Bu yazıda sağlık çalışanlarının konuyla ilgili duyarlılıklarını geliştirmek amacıyla travmatik stres reaksiyonu ve yoğun bakım ortamındaki stres kaynakları ele alınarak, uygulama için önerilerde bulunulmuştur.

Anahtar Sözcükler: Pediatrik yoğun bakım ünitesi, travmatik stres, hemşirelik bakımı

ABSTRACT

Pediatric Intensıve Care Experıence and Traumatıc Stress of Ill Children and Their Parents’

Injuries and diseases are substantial stressors for children and their parents. When these experiences are life threatening and painful, and overwhelm coping strategies of children and their parents stress level becomes traumatic. Children who admitted to pediatric intensive care unit and their parents are at the risk of traumatic stress reactions because of the nature of pediatric intensive care. Traumatic stress reactions interfere with the coping abilities and adaptation of children and their parents. In this paper, the stressors of the pediatric intensive care and some characteristics of traumatic stress have been addressed and some strategies for intervention were suggested.

Key Words: Pediatric intensive care unit, traumatic stress, nursing care

Giriş

Hastalık ya da yaralanma ve tedavi sürecinde yaşanan sorunlar, çocukların ve ebeveynlerinin yaşamında önemli stres kaynaklarıdır ve ailenin yaşamında birçok olumsuzluklara neden olmaktadır. Çocuğun tedavi süreci, evde ya da hastanede olmasına bakılmaksızın, aile üyelerinin baş etme becerilerinde azalmaya, aile içinde rollerin yerine getirilmesindeki güçlüklerle birlikte ilişki örüntülerinde değişikliklere ve ekonomik kayıplar yaşanmasına neden olmaktadır. Hastalık yaşantısının doğrudan etkileri ile birlikte aile içinde yaşanan tüm bu olumsuzluklar çocuğun gelişim sürecini olumsuz etkilemektedir (Baker 1996; Balluffi ve ark.2004; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

*Yrd.Doç.Dr. GATA Hemşirelik Yüksekokulu, Ankara

Ayrıca, hastalık ya da yaralanmanın korku yaratacak boyutlarda olması, yaşamı tehdit etmesi, ani başlaması, şiddetli ağrıya neden olması ve tedavisinin güç olması gibi özellikler yaşanan stresi travmatik hale getirmektedir (Andrews ve ark.2005; Baker 1996; Freund ve ark.2005). Stresin travmatik düzeye ulaşması, hastalık yaşantısı sonrasında da bazı güçlükler ve bozuklukları ortaya çıkarması açısından üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur (Baker 1996; Balluffi ve ark.2004; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

(2)

Travmatik Stres ve Pediatrik Yoğun Bakım

Literatürde, ağrı, yaralanma, ciddi sorunlar yaratan bir hastalık durumunun olması, invaziv ve korkutucu tıbbi işlemler ve tedaviler yaşanması sonucunda ortaya çıkan psikolojik ve fizyolojik tepkilerin bir arada görüldüğü tabloya “tıbbi travmatik stres” adı verilmektedir.

Ayrıca, travmatik stres yaşayan bireylerde tekrar yaşantılama (kâbuslar, hastalık/işlem hakkında

çok fazla düşünme), kaçınma (duygusal küntlük,

hastalık ve hastane deneyimini konuşmaktan ve

hatırlatıcılardan kaçınma) ve aşırı uyarılmışlık

(huzursuzluk, irkilme tepkisi, tetikte olma) belirtilerinin

görüldüğü Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) da ortaya çıkabilmektedir. Bu üç temel belirti yanında,tıbbi durumlarla ilgili yeni korkular, tıbbi durumla açıklanamayan yeni somatik şikâyetler (bel ağrısı, baş ağrısı) ve kendini boşlukta hissetme gibi belirtiler de izlenebilmektedir. Tüm bu reaksiyonlar, çocuk ve ebeveyninin işlev görmesini önemli ölçüde bozduğu için üzerinde durulması gereken durumlardır (Balluffi ve ark.2004; Wong 1999).

Travmatik stres reaksiyonları genellikle, sorunun gerçekte ne olduğuyla ilgili olmaksızın, kişinin olayı subjektif olarak algılama şekline göre ortaya çıkmaktadır. Birey durumla ilgili olarak yaşamını tehdit altında algıladığında travmanın şiddeti artmaktadır ve hissettiği durumun genellikle objektif prognozla ilişkisi yoktur. Bu nedenle gerçekte yaşanan durumdan bağımsız olarak, yaşanan olay (hastalık, yaralanma ya da tıbbi işlemler) sırasında çocuğunun ölmüş olabileceği düşüncesini taşıyan ebeveynler ve kendisinin ölmüş olabileceğini düşünen çocuklar, kronik travmatik stres bozukluğu riski altındadır (Andrews ve ark.2005; Baker 1996; Balluffi ve ark.2004; Freund ve ark.2005; Wong 1999).

Günümüzde hem kronik hastalıkların alevlenme dönmelerinde, hem de ölümü yaklaşan (terminal dönemdeki) çocukların palyatif bakımında sıklıkla kullanılan, pediatrik yoğun bakım (PYB) üniteleri, çocuklarda ve ebeveynlerinde, kriz ve travmatik stres riski yaratan tıbbi ortamlardan biridir (Melnyk ve ark.1984; Ward-Begnoche 2007). Çocuğun PYB ünitesine yatırılması, travma yaratan birçok stresörle karşılaşma riskini de beraberinde getirmektedir.

PYB deneyiminin çocuk üzerindeki olası etkileri

Çalışmalarda yoğun bakımda yatarken oluşan emosyonel değişimlerin zamanla, deliryum veya psikoz tablolarına dönüşebildiği ve hastaların %20-30’unda 5–7 günden fazla kalan bu tip değişikliklerin olduğu belirtilmektedir (Baker 2004; Kleck 1984; Melnyk ve ark.1984). Connolly ve ark.nın (2004), çocuklarda kardiyak cerrahi sonrasında yaptıkları çalışmada, 48 saatten fazla yoğun bakım ünitesinde kalan çocukların %12’sinde hastaneden çıktıktan sonra travma sonrası stresin bazı özelliklerinin görüldüğü (gece kabusları, uyku bozuklukları, desorganize davranışlar, dikkat problemleri vb), %12’sinin ise TSSB kriterlerini tam olarak karşıladıkları belirlenmiştir. Cuthbertson ve ark. da (2004) yoğun bakım deneyiminden 3 ay sonra hastaların %14’ünde TSSB tablosu görüldüğünü bildirmektedir. Diğer bir çalışmada Tanimoto ve ark. (1999), 3 gece 4 gün süreyle yoğun bakım ünitesine yatırılan sağlıklı bireylerin depresyon düzeylerinde önemli artışlar olduğunu belirlemiştir. Scragg ve ark. (2001) yoğun bakım hastalarını taburculuk sonrasında izledikleri çalışmalarında, yoğun bakım yaşantıları ile ilgili olarak hastaların %47’sinde anksiyete, %38’inde depresyon belirtilerinin bulunduğunu göstermişlerdir. Literatürde psikolojik belirtilerin doğrudan ortamın özellikleri ile ilgili olabileceği ve ortamın özelliklerinin geliştirilmesinin psikolojik belirtilerin azaltılmasındaki önemi üzerinde durulmaktadır (Baker 2004; Balluffi ve ark.2004; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005; Lange 2006; Tanimoto ve ark 1999).

Yoğun bakım ünitelerinde gece-gündüz yöneliminde bozulma, uyku bölünmeleri, duyusal yoksunluk, sosyal izolasyon, bedensel algı değişiklikleri yaşama (depersonalizasyon), ağrı çekme, ağız ve burunda tüpler bulunması, hareketsiz kalma, ortamdaki aşırı gürültü, ilaçların yan etkileri ve personelin olumsuz konuşmalarını duyma gibi özellikler, stres yaratan özellikler olarak tanımlanmıştır (Baker 2004; Kleck 1984; Novaes ve ark.1999; Scragg ve ark 2001). Freund ve ark. (2005), yoğun bakım ünitelerinde intrusive (davetsiz, araya giren) tıbbi işlemlerin, uykunun sık bölünmesinin ve gece-gündüz döngüsünün yaşanamamasının, iyileşme sürecini ve bebeğin gelişimini olumsuz yönde etkilediğini göstermiştir. Baker (2004) ve Lange (2001) yaptıkları çalışmalarda, respiratöre bağlı çocukların, ebeveynlerinden ayrılma, tanımadıkları cihazların görüntü ve seslerinden olumsuz etkilenme ve hareket edememeleri nedeniyle korku ve sıkıntı yaşadıklarını belirlemişlerdir.

(3)

PYB deneyiminin ebeveyn üzerindeki olası etkileri

Hastanede veya yoğun bakımda olma çocuk kadar ebeveynleri üzerinde de olumsuz etkiler yaratmakta, yoğun stres ve anksiyete yaşamalarına neden olmaktadır (Akşit ve Cimete 2001; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005). Çocuğunun PYB’a alınacağını bilmek, ebeveyn için baş edilmesi zor bir durumdur. PYB’a alınma ölçütleri korkutucudur ve ebeveyni, çocuklarının ölebileceği ya da sakatlanabileceği gerçeği ile karşı karşıya bırakır. Bunlar, devam eden diğer işlemler ve tedaviler hakkındaki endişelerle birleştiğinde, ebeveynin sıkıntısı fark edilir bir şekilde artmaktadır (Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

Çocuğun durumunun akut ya da acil olması, birçok tıbbi işlem ve karmaşık teknolojileri gerektirmesi; ortamda korkutucu görüntü ve seslerin olması, kendi çocuklarının ve diğer hastaların ağrı ve acı çekmesi, yaşam sonu bakımı ile ilgili kararlar vermek zorunda kalmaları, çocuğu PYB’a yatırılan ebeveynde travmatik strese neden olabilecek özelliklerdir. Bunların yanında, objektif ölçütler olmaksızın subjektif olarak çocuğun ölüm riskinin olduğunun algılanması da travmatik stres nedenlerindendir. Doering ve ark. (2000) PYB’da çocuğu olan ebeveynin stresi ile çocuğun hastalığının şiddeti arasında bir ilişki olmadığını belirtmiştir. Ayrıca, yoğun bakım deneyimi sırasında çocuktan ayrı kalınması nedeniyle ebeveyn rolünde değişiklik olması, çocuğun geleceğinin belirsizliği ve çocuğa evde nasıl bakılacağını bilememenin yarattığı korku, yoğun bakım için bir bekleme odasının olmaması ve sağlık ekibinin aile üyeleri ile görüşme yapabileceği sessiz bir odanın olmaması da strese katkıda bulunan unsurlar olarak sıralanmaktadır (Baker 2004; Doering ve ark. 2000; Heermann ve ark. 2005; Holditch-Davis ve Miles 2000; Lange 2001; Wereszczak ve ark. 1997).

PYB’a kabul sonrası yaşananlar ile ilgili bir çalışmada Balluffi ve ark. (2004);

* Başlangıçta ebeveynlerin çoğunda en azından bir kaç tane travmatik stres belirtisi olduğunu,

* Ebeveynlerin büyük bir çoğunluğunun klinik olarak anlamlı düzeyde akut stres bozukluğu belirtisi ve her beş ebeveynden birinin çocuğunun PYB’a kabulünden sonraki 3–6 ay içinde TSSB gösterdiğini, * Ebeveyn çocuk ilişkisinde ve aile işlevselliğinde

değişiklikler ortaya çıktığını,

* Entubasyon nedeniyle çocukta travmatik stres reaksiyonları görüldüğünü, belirlemişlerdir. Aynı çalışmada ebeveynlerin %20-30’unun ve çocukların %15-25’inin, çocuğun günlük yaşam aktivitelerini, tedaviye uyumunu ve iyileşme sürecini bozacak şekilde inatçı travmatik stres reaksiyonu gösterdikleri belirtilmektedir.

Yoğun bakım ünitesinde çocuğu olan ebeveynlerde hostilite (düşmansı davranışlar), depresyon ve anksiyete düzeylerinin yüksek olduğu; ailenin işlevselliği düşük, sosyal destek ve kontrol duyguları zayıf ise bu belirtilerin düzeyinin arttığı bilinmektedir. Annelerde, çocuklarının yoğun bakım ünitesinde yatmasının yarattığı stresin en yaygın görülen nedenlerinin, evden uzakta olmaları, çaresizlik duygusu hissetmeleri ve kontrol kaybı yaşamaları olduğu da belirtilmektedir (Akşit ve Cimete 2001; Freund ve ark 2005; Shields-Poe ve Pinelli 1997; Tomlinson ve ark 2002). Ebeveynin stresi, ebeveyn-çocuk etkileşimini ve çocuğun gelişimini olumsuz etkilediğinden, çocuğun stresi ile birlikte ele alınması gereken önemli bir durumdur (Akşit ve Cimete 2001; Balluffi ve ark.2004; Freund ve ark 2005; Lange 2001). Ebeveyn stresi ele alınmadığında ve iyileştirilmediğinde, sağlık çalışanlarına yönelik güven kaybına, hastane kuralları ve kararlarına uymada güçlüklere, kızgınlık, öfke duyguları ve kavgalar yaşanmasına da neden olan bir sorun haline gelebilmektedir (Lange 2001).

Pediatrik Yoğun Bakım ve Hemşirelik Uygulaması

Çalışmalar genel olarak hemşirelerin yoğun bakımdaki stresi ele almada yetersiz kaldıklarına işaret etmektedir. Llenore ve Ogle (1999) yoğun bakım hemşirelerinin iletişim bilgi ve becerilerinin yüksek düzeyde olduğunu ancak hastaları ile çok az iletişim kurduklarını belirtmektedir. Ayrıca, diğer bazı çalışmalarda, hemşirelerin yoğun bakım ortamında yaşanan anksiyeteyi önemsedikleri, ancak ortamda anksiyeteyi yükselten özellikleri düzenleme ile ilgili önlemleri yeterince almadıkları ve daha çok ilaç uygulamalarına odaklandıkları belirtilmiştir (Baker 2004; Frazier ve ark 2003). Tomlinson ve ark. da (2002) PYB hemşirelerinin teknik becerilerinin genellikle oldukça yeterli olmasına karşın, çocuk ve ebeveynlerinin psikososyal gereksinimlerine yanıt verebilecek becerilere sahip olmadıklarına inandıklarını belirtmiştir. Aynı çalışmada hemşirelerin, ebeveynlere bakımı öğretici stratejiler geliştirmeleri gerektiği vurgulanmıştır.

(4)

PYB uygulamasında çocuğun, ailenin bir parçası olarak ele alınması, yani “aile merkezli” bakım verilmesi gerekmektedir. Aile üyeleri, çocuğun bakımı ve aile içindeki rollerini yerine getiremediğinde ya da bunlarla baş edemediğinde, çocuğun durumu ile ilgili konfüzyon ve belirsizlik duygusu hissettiğinde, aile merkezli bakım gereksinimi daha da artmaktadır (Çavuşoğlu 2004; Heermann ve ark. 2005; Lange 2001, Tomlinson ve ark 2002). Bu nedenle aile merkezli bakım kapsamında ebeveynlerin çocuğun bakımına katılması, çocuk ve ebeveynlerinin yaşanan olumsuzlukları aşmalarına yardım etmede önemli bir unsurdur. Ancak pediatrik yoğun bakımda yaşanan çatışmaların % 60’ının ekip ve aile arasında olduğu da belirtilmektedir (Studdert ve ark. 2003). Ebeveynler çocuklarının bakımına nasıl katkıda bulunacakları konusunda belirsizlik yaşadığında, personel ile ilişkilerindeki gerilim de artmaktadır. Aile merkezli bakım verilmesindeki sıkıntılar genellikle hemşirelerin ebeveynler ile işbirlikçi bir tutum geliştirememesi ile ortaya çıkmaktadır.

Ebeveynin travmatik stres yanıtı, çocuğun travma sonrası stres yanıtı açısından da bir göstergedir. Bu nedenle, çocuk PYB’da yatarken ebeveynin travmatik stres yanıtını anlamak, sadece ebeveynin stresinin azaltılması konusunda değil, çocuğun uyumunu sağlamak açısından da önemlidir. Travmatik stres yanıtı uzun sürdüğünde, kişinin günlük yaşam fonksiyonlarını bozan, tıbbi tedaviye uyumu ve iyileşmeyi engelleyen bir faktördür. Bu nedenle, yoğun bakım ünitelerinin değişmez ve sürekli elemanı olan hemşireler çocuğun sağlığını ve işlevlerini etkileyen bu yanıtın farkında olmalı; tıbbi bakımın travma yaratabilecek yönlerini azaltma yanında, TSSB’unu izleme, önleme ve tedavisi ile ilgili modeller de geliştirmelidir (Akşit ve Cimete 2001; Baker 2004; Balluffi ve ark.2004; Melnyk ve ark. 2004).

Çocukların ve ebeveynlerin birçoğu, biraz zaman ve destekle bu durumla iyi bir şekilde baş edebilmektedirler (Balluffi ve ark.2004). Akşit ve Cimete (2001) çalışmalarında hemşirelerin destekleyici uygulamalarının annelerin anksiyetesini azalttığını göstermişlerdir.

Tıbbi Travmatik Strese Yönelik Girişimler

Travmatik stres reaksiyonları kişinin subjektif yaşantısı ile ilgili olduğundan, hastalığın şiddetine göre psikolojik etkilerin neler olacağını söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, travma yaratabilecek potansiyel risk faktörlerini (PYB’ da yatma sırasında ya da hemen

sonrasında) belirlemek bu reaksiyonları önleme açısından özel bir önem taşımaktadır. Aşağıdaki özellikleri taşıyan çocuklar TSSB açısından daha fazla risk altındadırlar;

• Daha önce şiddetli travmatik stres reaksiyonu geliştiren,

• Daha önce şiddetli ağrı yaşayan,

• Hastanede korku verici görüntü ve seslere maruz kalan,

• Ebeveynlerinden ya da bakıcılarından ayrı kalan,

• Daha önce travmatik deneyimler, davranışsal ve emosyonel problemler yaşayan,

• Olumlu akran desteği olmayan çocuklar.

Hasta çocuğu olan ebeveynler için TSSB açısından risk faktörleri ise, daha önce travmatik yaşantılarının olması ya da şiddetli travmatik stres reaksiyonlarının olması, önceden davranışsal ve emosyonel problemler yaşamış olmaları, olumlu sosyal desteklerinin olmaması ve yaşamlarında başka streslerin de olmasıdır. Belirtilen risk faktörlerine sahip çocuklar ve ebeveynleri özellikle travmatik stres reaksiyonları açısından izlenmelidir.

Literatürde önleyici tedbirlerden biri olarak, ebeveynlerin akut durumlar ya da ölüm travması ile baş etmesine yardım edecek ve sürekli danışmanlık sağlayacak olan bir uzmanın PYB ekibine dahil edilmesi önerilmektedir (Melnyk ve ark. 2004). Vurgulanan diğer konu da, hasta çocuğun bakım ve tedavisi planlanırken, çocuğun ailenin ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi ve girişimlerin bu anlayışla planlanmasıdır. Çocuğun hangi gelişim basamağında olduğunun ve ebeveynlerin tepkilerinin bilinmesi, hastalığın seyrinin ve tedaviden beklentilerin tahmin edilmesi yanında, tepkileri değerlendirebilmeyi; hastalık ve tedavilerle ilgili anksiyeteyi azaltıcı stratejiler geliştirebilmeyi sağlayacaktır. Bunların başarılabilmesi de öncelikle iyi bir şekilde veri toplama ile mümkündür. Veri toplamanın başarısı ise hemşirenin iletişim becerilerini iyi kullanılmasına, gözlem yapmasına ve empatiye bağlıdır (Akşit ve Cimete 2001; Baker 1996; Çavuşoğlu 2004; Holmes 2004; Melnyk ve ark. 2004; Miles ve Mathes 1991).

Psikososyal veri toplama yanında çocuğun ve ebeveynlerin kavrama düzeylerinin sürekli değerlendirilmesi de önemlidir. Çocuğa kısa ve basit bir şekilde cihazların nasıl çalıştığı, seslerinin nasıl olduğu, ailesinin onu görmeye geleceğinin söylenmesi, kendini

(5)

oyalamasını sağlayacak aktivitelerin sağlanması, çocuğun stresini azaltmaya yardımcı olacak girişimlerdir. Ebeveynler açısından ise, çocuklarının iyileşmesi veya hastalığa uyumunu sağlayacak işlevlerinin güçlendirilmesi hedeflenmelidir. Ebeveynler, sağlık personelinin sorunlarını çözme ve yaşam kalitelerini artırma konusunda kendilerine yardım etmeye çalıştığına inandığı zaman işbirliği yapabilir ve hedefleri gerçekleştirmek için ortak çaba gösterilebilir (Akşit ve Cimete 2001; Çavuşoğlu 2004; Roberts ve Boyle 2005).

Hangi disiplinde olursa olsun bütün sağlık çalışanları, çocuk ve ebeveyni ile çalışırken, PYB deneyimine bağlı TSSB’nu önleyebilmek için, psikolojik travma ile ilgili bilgileri günlük rutin uygulamalarına entegre etmelidir. Bakımın sürekliliği sağlanırken travmatik yönleri de en aza indirilmelidir. Literatürde travmatik stresi tanımlama, önleme ve tedavi etmeye yönelik olarak hastanın temel fiziksel bakım ihtiyaçları karşılanması yanında, distresi azaltıcı, emosyonel destek sağlayan ve aileyi destekleyen stratejiler önerilmektedir (Freund ve ark 2005; Holmes 2004; Macnab ve ark.1998; Melnyk ve ark 2004; Miles ve Mathes 1991). Hemşire iyi bir veri toplama ve gözlem süreci ardından, risk faktörlerini de belirleyerek belirtilen bu stratejileri kolaylıkla bakım planına dâhil edebilecektir.

Distresi Azaltma

Distres ile ilgili veri toplama süreci temel olarak gözlemlere dayanır. Her ne kadar çocuklar neyin acı verdiğini ya da korkuttuğunu söylese de, sözel becerileri zayıf olduğu için davranışlarının gözlenmesi daha önemlidir. Örneğin, ajitasyon, kontrol edilemeyen ağlama, sessizleşme, zıtlaşma ya da agresif davranışlar, belirgin irkilme tepkisi ya da gelişimsel basamaklarda olması gereken davranışlarda değişim görülmesi önemli davranışsal belirtilerdir (Baker 1996; Çavuşoğlu 2004). Bu davranışların özellikle tıbbi işlemler sırasında ya da ebeveyn giderken olup olmadığına dikkat edilmelidir. Distresi azaltmak için;

• Ağrı dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir.

• Çocuğun korku ve endişeleri olup olmadığı sorulmalı / araştırılmalıdır.

• Çocuğa neler olduğu konusunda bilgi verilmeli ve mümkün olduğunda tedavi ile ilgili seçenekler sunulmalıdır.

• Çocuğun ne anlattığı dikkatli bir şekilde dinlenilmeli ve yanlış anlamaları varsa düzeltilmelidir.

• Güvence ve gerçekçi ümit sağlanmalıdır.

Ağrı olabileceği düşünülen durumlarda hemşire, çocuğun tepkilerini iyi gözlemeli ve analjezi sağlamalıdır. Ebeveynler, ağrılı işlemler sırasında çocuğun dikkatini başka yöne çekmekte genellikle sağlık personelinden daha başarılıdırlar. Bu nedenle ebeveynden yardım alınması ağrıyı azaltmada önemli bir strateji olabilmektedir (Çavuşoğlu 2004).

Emosyonel Destek Sağlama

Emosyonel destek, temel olarak ebeveynin çocuğun yanında kalmasının sağlanması, çocuğuyla konuşma ve ona yardım etme konusunda cesaretlendirilmesi ile sağlanabilir. Ebeveynleri ya da bakıcıları ile aralarında sıkı bir bağ olan çocuklar ve bebekler, stresli durumlarda onların desteğine bağımlıdır. Bu destekten mahrum kalan çocuklar daha fazla stres yaşarlar. Bu nedenle, ebeveynin çocuğun yanında kalmasını sağlayıcı tedbirler alınmalıdır (Baker 1996; Balluffi ve ark.2004; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

Ebeveynler çocuklarını herkesten daha iyi tanırlar ve personele, çocuğun ihtiyaçlarını ve baş etme gücünü anlamada yardım edebilirler. Ebeveynin çocuğa yardım etme ve rahat ettirme konusunda güçlenmesini sağlamak için hastalığı ve tedavi planını anlamasına yardım edilmelidir. Bu sayede çocuğa, yaşına uygun şekilde açıklama yapmaları sağlanabilecektir. Ebeveynler, işlemler sırasında çocuklarına nasıl yardım edebilecekleri konusunda personelden gelen önerilere açıktırlar. “Đşlem yapılırken elinden tutup onunla konuşabilirsin” gibi açıklamalar yaşanan stresi azaltacaktır (Akşit ve Cimete 2001; Baker 1996; Balluffi ve ark.2004; Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005; Melnyk ve ark 2004).

Aileyi destekleme

Ebeveynlerin çocukları hastanede yatarken ortaya çıkabilecek yeni durumlarla ilgili olarak ve aile dinamiklerindeki değişiklikler açısından yardıma gereksinimi vardır. Yoğun bakımda çocuğu olan ebeveynler temel olarak, doğru ve güvenilir şekilde bilgilendirmeye, çocuklarının durumlarını kendilerine açıklayacak birine ve personel dışında birinden duygusal, ruhsal ve fiziksel destek görmeye gereksinim duymaktadırlar. Ayrıca, çocuklarının olası en iyi bakımı aldığına güven duymaları ve çocuklarına aktif bir şekilde ebeveynlik yapma fırsatları yaratılması aileyi destekleme açısından önemli konulardır (Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

(6)

Gereksinim duyulan bakım ve tedavi sağlanırken, ebeveyne aile bütünlüğünü devam ettirmeleri konusunda da yardımcı olunmalıdır (Baker 1996). Aileye yardım edebilmek için, ebeveynlerin distresi ve diğer yaşam stresörleri hakkında veri toplanmalı, güçleri ve baş etme kaynakları tanımlanmalıdır. Ebeveynin kendi baş etme kaynaklarını ya da hastane ve toplum içindeki kaynakları fark etmesi ve kullanması teşvik edilmelidir. Ayrıca, kendi temel ihtiyaçlarını (yeme, uyku, ara sıra hastaneden uzak kalma vb) karşılamaya cesaretlendirilmeleri de önemlidir. Gerektiğinde yaşamın sonlanması ile ilgili endişeleri ile baş etmeleri konusunda desteklenmeli ve travmatik stres reaksiyonları hakkında da bilgi verilmelidir (Çavuşoğlu 2004; Freund ve ark.2005).

Tüm bunlar yanında, karmaşık sorunları olan çocuklar ve ebeveynleri ile çalışırken, sağlık personelinin, kendi emosyonel tepkilerinin ve distresinin de farkında olması önem taşımaktadır (Baker 1996). Çocuklarla çalışmak her ne kadar anlamlı ve doyum verici olsa da çalışma ortamının kişiyi üzen, hayal kırıklığına uğratan ve tüketen doğası nedeniyle sağlık çalışanları da travmatik stres riski taşımaktadır. Bu olumsuz etkiler nedeniyle hemşireler, çocuk ve ebeveynlerinin ihtiyaçlarını karşılamada güçlük yaşayabilmekte; aile üyeleri ile çatışmalar yaşama ya da ailenin problemleri ile aşırı uğraşma şeklinde sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

Sonuç olarak, hemşireler çocuklar ve ebeveynlerinde tıbbi ortamların neden olduğu travmatik stres tepkileri ve TSSB belirtilerini tanıyabilmeli, riskli çocuk ve ebeveynler açısından erken tanılama ve önleyici girişimleri uygulayabilmelidir. Ayrıca, hastane ortamında travmatik etki yaratabilecek durumları önleyecek tedbirler alınmalıdır.

KAYNAKLAR

Akşit S, Cimete G (2001) Çocuğun yoğun bakım ünitesine kabulünde, annelere uygulanan hemşirelik bakımının annelerin anksiyete düzeyine etkisi. C. Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 5 (2): 25-36.

Andrews P, Azoulay E, Antonelli M, Brochard L, Brun-Buisson C, Dobb G. et al. (2005) Year in review in intensive care medicine, 2004. III. Outcome, ICU organisation, scoring, quality of life, ethics, psychological problems and communication in the ICU, immunity and hemodynamics during sepsis, pediatric and neonatal critical care, experimental studies. Intensive Care Medicine, 31(5):356–372.

Baker C (2004) Preventing ICU syndrome in children. Paediatric Nursing, 16 (10): 32-35.

Baker N (1996) Psychosocial Adaptation of the child, adolescent, and family with physical lllness: Psychosocial Nursing: Care of Physically lll Patients & Their Families. P Barry (Ed) Third Edition, Lippincott-Raven Publisher, s.505-522. Balluffi A, Kassam-Adams N, Kazak A,Tucker M, Dominguez T, Helfaer M (2004) Traumatic stress in parents of children admitted to the pediatric intensive care unit. Pediatric Critical Care Medicine, 5(6): 547-553.

Connolly D, Mcclowry S, Hayman L, Mahony L, Artman M (2004) Post-traumatic stress disorder in children after cardiac surgery. The Journal of Pediatrics, 144(4): 480-484. Cuthbertson BH, Hull A, Strachan M, Scott J (2004) Post-traumatic stress disorder after critical illness requiring general intensive care. Journal of Intensive Care Medicine, 30(3):450-455.

Çavuşoğlu H (Ed) (2004) Hastaneye yatmanın çocuk ve aile üzerindeki etkileri, Yaşamı tehdit edici hastalığı olan çocuk. Çocuk Sağlığı Hemşireliği, Cilt 1, Genişletilmiş 8. Baskı, Ankara: Sistem ofset Basımevi, p.51-70, 91-106

Doering LV, Moser DK, Dracup K (2000) Correlates of anxiety, hostility, depression, and psychosocial adjustment in parents of NICU infants. Neonatal Network, 19(5):15-23. Frazier SK, Moser DK, Daley LK, McKinley S, Riegel B, Garvin BJ, An K (2003) Critical care nurses’ beliefs about and reported management of anxiety. American Journal of Critical Care, 12(1):19-27.

Freund PJ, Harriet A, Boone HA, Jane H, Barlow JH, Lim CI (2005) Healthcare and early intervention collaborative supports for families and young children. Infants & Young Children, 18(1): 25–36.

Heermann JA, Wilson ME, Wilhelm PA (2005) Mothers in the NICU: Outsider to partner.Pediatric Nursing, 31(3):176-181, 200.

Holditch-Davis D, Miles MS (2000) Mothers' stories about their experiences in the neonatal intensive care unit, Neonatal Network, 19(3):13-21.

Holmes A (2004) An Emotional roller coaster: A parent’s perspective of ICU. Paediatric Nursing, 16(1): 40-43.

Kleck HG (1984) ICU Syndrome: onset, manifestations, treatment, stressors and prevention. Cataloging & Classification Quarterly, 6(4):21-8.

Lange PM (2001) Family stress in the intensive care unit. Critical Care Medicine, 29(10): 2025-2026.

(7)

Llenore E, Ogle KR (1999) Nurse-Patient communication in the intensive care unit: a review of the literature. Australian Critical Care, 12(4):142-145.

Macnab AJ, Beckett LY, Park CC, Sheckter L (1998) Journal writing as a social support strategy for parents of premature infants: a pilot study. Patient Education and Counseling, 33(2):149-59.

Melnyk BM, Alpert-Gillis L, Fischbeck Feinstein N, Crean HF, Johnson J, Fairbanks E. et al. (2004) Creating Opportunities for Parent Empowerment: Program Effects on the Mental Health/Coping Outcomes of Critically Ill Young Children and Their Mothers. Pediatrics, 113(6):597-607. Miles MS, Mathes M (1991) Preparation of parents for the ICU experience: what are we missing. Journal of Child Health Care, 20 (3):132-137.

Novaes MA, Knobel E, Bork AM, Pavao OF, Nogueira-Martins LA, Ferraz MB (1999) Stressors in ICU: perception of the patient, relatives and health care team. Journal of Intensive Care Medicine, 25(12):1421-1426.

Roberts KE, Boyle LA (2005) End-of-life education in the Paediatric Intensive Care Unit. Critical Care Nurse, 25(1):51-56.

Scragg P, Jones A, Fauvel N (2001) Psychological problems

following ICU treatment. Anaesthesia, 56(1):9-14.

Shields-Poe D, Pinelli J (1997) Variables associated with parental stress in neonatal intensive care units. Neonatal Network, 16(1):29-37.

Studdert DM, Burns JP, Mello MM, Puopolo AL, Truog RD, Brennan TA (2003) Nature of conflict in the care of pediatric ıntensive care patients with prolonged stay. Pediatrics, 112(3): 553-558.

Tanimoto S, Takayanagi K, Yokota H, Yamamoto Y (1999) The psychological and physiological effects of intensive-care unit environment on healthy individuals. Clinical Performance and Quality Health Care, 7(2): 77-82.

Tomlinson PS, Thomlinson E, Peden-McAlpine C, Kirschbaum M (2002) Clinical innovation for promoting family care in paediatric intensive care: demonstration, role modeling and reflective practice. Journal of Advanced Nursing, 38(2): 161-170.

Ward-Begnoche W (2007) Posttraumatic Stress Symptoms in the Pediatric Intensive Care Unit. JSPN Vol. 12(2): 85-92 Wereszczak J, Miles MS, Holditch-Davis D (1997) Maternal recall of the neonatal intensive care unit. Neonatal Network, 16(4):33-40.

Wong DL (1999) Post Traumatic Stress Disorder. Nursing Care of Infants and Children. Mosby,Inc. p.877-78.

Referanslar

Benzer Belgeler

Tek sayı çıkmış dergiler gibiydi aşkımız Dilin ufalanıp çürütüldüğü çağda Söz aradık sevdaya bulamadık Ama mihnete haber saldık. Kitabı gönül evinde

Uyduya tam olarak ne olduğu bilinmiyor, ancak İtalya Frascati’den Envisat görev yöne- ticisi Henri Laur, muhtemelen uydunun ile- tişim sistemine güç sağlayan mekanizmalar- daki

H 2 -reseptör antagonistlerine göre maliyet açısından daha uygun bulunmuştur ve oral PPI alan hasta grubunda klinik olarak önemli kanama gelişme oranı H 2

Bu çalışmadaki amaç anestezi yoğun bakım ünitesinde yatan hasta yakınlarının memnuniyetini değerlendirebilmek ve verilen hizmeti iyileştirebilmek için

Yöntemler: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi çocuk yoğun bakım ünitesine Ağustos 2012-Ağustos 2017 tarihleri arasında yatan, mekanik ventilatörde

Elektrik kesintisinin yaşandığı gün çocuk acil polikliniğine, elektrik kesintisinden yaklaşık üç saat sonra, ev tipi mekanik ventilatör ile izlenen ve elektirik

Anket formunda, yoğun bakım ünitelerinde görev yapan hemşirelerin demografik özellikleri, mesleki deneyim ve yoğun bakımda çalışma süresi ile ilgili soruların yanı sıra

50 Taarruza Ertuğrul Grubu Komutanı olarak katılan Kâzım (Özalp) Paşa da bunu doğrulamakta, Çerkez Ethem ve kardeşlerinin Yunanlılara saldırmak istediğini, ancak