İ
nkilâp
«Yeni OsmanlIlar» adındaki
gizli cemiyetin kurulusu
(ÖN
SÖZ)-Bugün medeni âlemin örnek
olarak aldığı Anglo Sakson dün yasının İçtimaî ve siyasî karakte rin i teşkil eden «şahsî teşebbüs v e ademi m erkeziyet« prensiple rinin memlekette canlandırılma sını, bir akide halinde, senelerce müdafaa eden Prens Sabahattin Bey, maddi manevi varlığım has
rettiği vatanından, vatandaşla
rından uzakta ve mahrumiyet i- çinde hayata gözlerini kapadı.
Bu nezih ve faziletli Türk âli minin meziyetlerini, İlm î ve İç timaî sahadaki derin vukufunu tam olarak anlatabilmek bence, imkânsızdır. Mahviyet ve kanaat içinde geçen bütün hayatını m il letinin tealisine ve memleketi nin saadetine vakfeden bu bü yük idealist, her vatandaşın ma nen yükselmesini ister ve «m ih
veri- hissiyatın âlemşümul bir
muhabbet» olmasını dilerdi. Bu itibarla da memleketin selâme tini, hükümet şeklinin tebeddü lünde değil; içtimai mevcudiye
tin tekâmülünde görür, ve bu
noktaya büyük bir kıymet verir di.
Bunun içindir ki ikinci meşru tiyet inkılâbında, muarızlarının iddiası hilâfına, memleketin kur tuluşunu; teşekkül etmiş ve ede cek siyasî fırkalardan ziyade, hal kın fik ri tekâmülüne tam bir hu lûs ve vukufla mesai sarfedecek zümrelerden bekliyor, ve bunun için de ıslahata kanunlardan zi yade, kütlenin içtimai seviyesini yükseltecek ve m illete hakiki saa det yolunu temin edecek tedbir lerden başlanmasını ileri sürü yordu. Ona göre «b ir cemiyeti, ce m iyet yapan kanun değil; kanu nu kanun yapan cem iyettir!» di. İşte bu satu lorda, hatır «&ıuî daima göğsümüzü gere gere ifti har ve ihtiramla anacağımız, üs tadın vatan muhabbeti ve gay- rendişlik saikasile yaptığı müca deleleri, uğradığı haksız târizle- ri ve nihayet, ilm i ve siyasî mes leğini anlatmağa çalışacağım. Bu vesile ile mukaddes bir vazife bil diğim bu fırsatı bana verdiği için muhterem Ahm et Emin Yalm a na alenen teşekkürü bir vecibe addederim.
¥
İnkılâp hareketlerine
umumî bir bakış
[ r -^ ikkat ederseniz, görürsünüz
' ki, bugünkü gençlik yalnız Cumhuriyet inkılâbile ilgilenmekte ve daha evvel teşebbüs edilen de mokratik hamlelere bigâne bulun maktadır. Bu, bir nevi zühuldür.. Mefkûreciliğimizin yakın bir mazi ye bağlılığını zannetmek her halde doğru değildir. Bu itibarla bu sa tırlarda şimdiye kadar vücuda ge tirilen inkılâp hareketlerini hulâsa etmeği ve bu uğurda fedakârca ça lışan birçok genç ve münevverlerin himmet ve gayretlerini hulâsaten an latmayı bir vazife bildim.
Osmanlı imparatorluğunda ilk de fa ıslahat lüzumunu (1618 de Yen i çeri ıslahatı) hükümdarlarımızdan
Genç Osman takdir etmiştir. Dör
düncü Murat zamanında ve Üçüncü Ahm et devrinde (1729) N evşehirli İbrahim Paşanın ve Birinci Mahmut
devrinde Kumbaracı Ahm et Paşa
nın (1748), hattâ Üçüncü Osman
devrinde Koca Ragıp Paşanın teced düt vâdisinde teşebbüslere giriştiği de tarihçe sabittir.
1789 da Padişah olan ve nizamı cedidi kuran Üçüncü Selimin dev ri ise, ıslahat hareketi bakımından, başlı başına bir varlıktır. Kahraman lık hasletlerini kaybeden Yeniçeri liğin kaldırılması ise Sultan Mah- mudun teceddüt hareketleri meya- nında sayılır. 1825 de ilk tahsili mec buri kılan Sultan Mahmut, 1827 de Tıbbiye Mektebini, 1835 de Harbiye Mektebini açtırmış, tahsil için Av- rupaya (150) kadar talebe bile gön dermişti.
Hariciye Dahiliye ve M aliye N e zaretlerinin ihdası bu padişahın him m eti ile olmuş, kavuk yerine fes gi yilm esi ve daha uygun bir kıyafet iktisabı da onun devrine ait icraat sırasına girmiştir.
Şu kadar var ki bütün bu hamle ve hareketler mevzii kalmış, mem leketin kalkınmasına ve halkın u- yanmasma âm il olamamış, ve mu hitte İçtimaî bir yenilik ve İktisadî bir varlık yaratamamıştır. Bu iti barla esaslı gelişm e ve uyanıklık, daha doğrusu Avrupa kültürüne kıy
Sadrâzam Âli Paşa; idarei maslahat yolunu tutmuş, mües-
sislerden bazılarını, memuriyet vermek, ve bazılarını muh
telif mahallere nefyeylemek suretile cemiyeti dağıtmağa
teşebbüs etmişti.
m et vermemiz ve o âleme nüfuz ve vukufumuz ancak Sultan Abdülme- cit devrinde ilân edilen Gülhane
H attı Hümayunu ile başlamıştır.
Buna Tanzimatı Hayriye devri den mektedir.
¥
Tanzim atı Hayriye
17 yaşında Padişah otan Sultan Abdülmecidin cülûsu sıralarında im paratorluk birçok gailelerle başbaşa kalmış ve memleketin istikbali teh lik eli bir duruma girmişti. Hükü met ricali bir taraftan Mısır Valisi Mehmet A li Paşanın isyanile şaşkın bir hale gelmiş, diğer taraftan Rus Çarlığının tazyiki altında bun alınış ve alınacak tedbirleri tayin ve tef rikten âciz bir vaziyete düşmüştü.
Fakat Londra sefaretinden mezu- nen İstanbula gelen Büyük Reşit Pa şanın 1839 tarihinde kurmağa mu vaffak olduğu Tanzimatı Hayriye devrinde, kanun nazarında bütün OsmanlIların - İslâm ve Hıristiyan tebaanın - müsavatını ilân eden Gül hane Hattı Hümayunile iç vaziyet tanzim edilmiş, dahil ve hariçte em
niyet ve itimat tesis olunmuştu.
Çünkü müsavatı vaadeden Külhane Hattı Hümayunu ile keyfî idareye sed çekilmiş, emval ve emlâk müsa deresine nihayet verilmiş ve hükme» iktiran etmiyen idamlar yasak ol muştu. İçtim ai ve idari âhengi dü zenlemek için uğraşan Reşit Paşa,
Vükelâ ve Vüzeranm sıdk-u selâ
metle çalışacakları hakkında yemin le tahlifleri usulünü koyduğu gibi valilerin keyfi hareketlerini önleyi ci kanunlar da kabul ettirmiş ve memlekette yeni bir nizam kurmuş tur.
Hattâ Mısır isyanını imparatorlu ğun lehine halleylemiş ve Rusların mukaddes yerler imtiyazı vesilesile açtıkları K ırım harbini o zamanki müttefiklerimizin (İngiltere, Fransa, Sardunya - İtalya) yardımile kazan mağa muvaffak olmuş ve çok müsait şartlarla sulh yapılmasını ve Türki ye topraklarının taarruzdan masu niyetini ve imparatorluğun «Büyük devletler» sırasına geçmesini temin eylemişti.
Şu kadar var ki halkta büyük bir sevinç uyandıran ve herkese istik bal hakkında birçok ümitler veren
bu muvaffakiyetler Reşit Paşanın
vefatından sonra yavaş yavaş ehem miyetini kaybetmiş ve  li ve Fuat Paşalar, bütün iy i niyet ve kabili yetlerine rağmen, aynı başarıyı yolu na koyamamışlar ve memlekette ye niden nevmidi başgöstermeğe başla mış ve beslenen ümitler kırılmağa yüztutmuştur.
Çünkü K ırım harbine kadar Os manlI hükümeti, harice karşı hiç
borçlanmamış ve malî durumunu,
imkân dahilinde kendi mevcudile i- dare etmek yolunu tutmuştu. Hükü metin ilk yaptığı istikraz, K ırım harbi dolayısile, 5 - 6 milyon lira dan ibaretti. Halbuki sonradan Sul tan Abdülmecidin ve saray takımı nın israfları ve ihtiyaçların daima istikrazla kapatılması borç yekûnu nu arttırmış ve halkta endişe ve emniyetsizlik doğurmuştur. Bundan dolayıdır ki memlekette dedikodu artmış ve Sultan Abdülmecidin is- katı günlük mevzular sırasına gir miştir. Bu his ve düşünce ile gizli bir cemiyet kurulmuş ve teşkilâtım genişletmeğe başlamıştır.
 li Paşa sadaretinde teşekkül e- den bu cemiyet, düşüncesini fiiliya ta intikal ettirmeden, hükümet ta rafından haber alındığından mües- sisleri Şeyh Ahm et Efendi, Hüseyin Daim ve Caferdem Paşalarla Ra- sim ve A r if Beyler ve diğer alâka
darlar 1859 da yakalanmışlar, ve
K u leli kışlasında sorguları yapıldık tan sonra muhtelif cezalara çarptı
rılmışlardır. Mahkûmlar arasında
ismi bulunmamakla beraber meşhur Şinasinin de bu cemiyetle ilg ili ol duğu muhakkaktır.
Bu teşekkül, memleketimizde in kılâp yapmak ve hükümdar hal’et- mek maksadile vücuda getirilen mu ayyen hedefli ilk topluluktur.
Bundan evvel birçok isyan ve kı yamlar da olmuş ve hattâ Padişah lar iskat edilmiş ve hanedan âzası boğulmuşsa da bu hareketler daima Yeniçeri kuvvetlerine dayanarak be
liren, Patrona Halil ve Kabakçı
Mustafa hareketleri gibi, âni feve
ranlarla vuku bulan nümayişlerin
doğurduğu neticelerdi. Bu defa teş kilâtlı bir harekete tevessül edilmiş ve beslenen gaye daha önceden göz önüne alınmıştı.
Bu hâdisenin zuhuru memlekette çok büyük akisler yaratmış ve halk ta idare işlerile ilgilenm ek vazife sini şümullü bir hale getirmiştir. Münevverler, memleket ahvalile da ha ziyade alâkalanmak lâzım geldi ğini öğrenmişler ve buna kanaat ge tirmişlerdi.
Sultan Abdülmecidin bu hâdise den az bir müddet sonra vefatı ve 1861 de Sultan Abdülâzizin Padişah oluşu, sefahat ve israfata nihayet ve rileceği ümidile, halkı sevindirmiş ti. Fakat ilk günlerin şevki ve se vinci çok sürmemiş, haricî borçla rın mütemadiyen artmasından, Gi rit ve Sırbistan işlerinin bir türlü halledilememesinden sarfınazar, Mı sır valisi İsmail Paşaya H idivlik pa yesi verilmesi ve Sadrâzam Mahmut Nedim Paşanın Rus Sefiri General İğnadyef’in âleti gibi hareket etme si halkı yeise düşürmüştür. Bâhu- sus Nam ık Kemal, Ziya Paşa, Ebüz- ziya T evfik ve A li Suavi gibi değerli muharrirlerin Tecrümanı Ahval, İb ret ve Tasviri Efkâr gazetelerinde çıkan yazıları ve umumî vaziyetin günden güne bozulduğunu anlatan telkinleri birçoklarını galeyana ge tirmiş ve isyan hislerini beslemiştir. İşte bu ruhî halet iledir ki memle ket idaresinin tanzimi ve ıslahat icra sının temini maksadile «Y e n i Os manlIlar» Cemiyeti teşkil edilmiş
tir. Fakat cemiyetin mevcudiyeti
gizli kalamamış ve hükümetçe haber zam  li Paşa meselenin büyütülme sini tasvip etmiyerek idarei masla hat yolunu tutmuş müessislerden bazılarını memuriyet vermek ve ba zılarını muhtelif mahallere nefyey lemek suretile cemiyeti dağıtmağa kalkmıştır. Bu maksatla da A li Sua- viyi Kastamonuya nefyetmek ve Na mık Kemale Erzurum vali muavinli- ğini teklif eylemek suretile hâdise nin kapanmasına çare aramıştır. Fa kat M ısırlı Prens Mustafa Fazıl Pa
şa, hükümetin kararını tamamen
tatbika meydan bırakmadan, cemi yet rüesasını Parise davet ederek o- rada gazete çıkarmalarını temin ey lemiştir. Paris ve Londrada «Muh bir» »ve «H ü rriyet» gazetelerini neş reden bu inkılâpçılara, «Jön Türk» adı veriliyordu.
Avrupadaki «Jön Türk» neşriyatı memlekette büyük akisler uyandır makla beraber hükümet üzerinde müessir olamamış ve ıslahat taleple ri matlup neticeyi vermemiştir. Bu sebeple bu fedakâr inkılâpçılar y e is e '
kapılmış ve mahrumiyetler içinde
geçen günlerden sonra nihayet bi rer birer memlekete dönmeğe mec bur kalmışlardır.
İlk İstanbula giren, Sultan Abdü- lâzizin 1869 tarihinde yaptığı Paris seyahatini müteakip, Prens Mustafa Fazıl Paşa olmuş ve Nazır tayin e- dilmiştir. Namık Kemal, Mehmet ve
N uri Beylerle Tercümanı Ahvalci
Agâh Efendinin dönüşleri 1871 de dir. Fakat sonra Namık Kemal Bey Magusa’ya ve Nuri Bey de idareten Akkâ kalesine gönderilmişlerdir. Z i ya Paşa ise 1872 de gelmiştir. A li Suavinin avdeti Sultan Abdülhami- din cülûsundan sonradır.
Avrupadaki neşriyatın tatili ve a- lâkadarlarm avdeti «Y e n i OsmanlI lar - Jön Türkler» Cemiyetinin azmi ni sekteye uğratamamış, bilâkis da hildeki faaliyeti arttırmış ve gizli hareketlere yol açmıştır. Bu defa Tuna valiliğinde birçok başarılari- le umumun hürmet ve muhabbetini
kazanmış bulunan Şûrayı Devlet
Reisi Mithat Paşa da cemiyete fiilen muzaherete başlamış ve teşekkülün
nâzımı olmuştur. Mahmut Nedim
Paşa ve emsalinin fena hareketlerin den ve irtişasından m üteneffir olan halk, kendilerini himaye eden Sul tan Abdülâzizden yüz çevirmiş bu lunuyordu. Talebei Ulûm da halkın bu hissiyatını destekliyor ve bunu izhardan çekinmiyordu. Bu durumu besleyen âmillerden biri ve en e- hemmiyetlisi harici ve dahili borç ların (148) milyona yükselmiş bu lunması idi. Rus Sefiri İğnadyef’in hissedilen ve fakat mahiyeti biline meyen entrikaları da buna inzimam ediyor, kin ve husumet dalgalarını besliyor ve aleyhtarları çoğaltıyor du.
(Devamı
var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi