S J. V; ıfe 4
K
f f 1/ g Atcy«.
- S Ä mm ¡0
t
M
S K
Karl Berger
-r è 'L V & z
Büyült viyolonist ve pedagog (Kari Berger) i kaybettiğimiz bir yıl ' olu yor. (25/9/1947) bu kaybın a rk a d a . bıraktığı boşluğu gün geçtikçe daha derinden hissediyoruz. Onun ölümü nü takib eden günlerde büyük kü çük talebeleri, dostları, uzak yakın onu bütün sevenler yıllardır kurul muş olan o samimî sanat topluluğu nu devam ettirmek kaygusile bir ara ya toplanmak ihtiyacını duymuşlar dı. Bu düşünce ile Berger’in çalışma odasında bir anma töreni yapılmış tı. Bunu takib eden haftalar da ho canın en kıdemli ve en ileri talebesi profesör Necdet Remzi Atak, Anka- radan İstanbul’a kadar defalarca yoruldu, hocasız kalan gençlerin elinden tutup yol göstermek istedi. Fakat mukadder akıbet ■ yine gelip çattı. Günün birinde herkes çil yav rusu gibi dağılıverdi; başının derdi ne düştü. Berger’in talebeleri bugün de darmadağın haldedirler. Tatmin edilmemiş bir ruhla hâlâ bir oraya bir buraya başvuruyorlar.
Hocasımn ölümünden yedi ay son ra. profesör Necdet Remzi Atak An kara Devlet Konservatuvarı salonun da samimi bir toplantı tertib etti; Kari Berger’in hâtırasını andı. Bü yük viyolonist ve pedagogun mezi yetlerini tekrarladı; yirmi beş küsûr yılın ötesinden gelen ve o günkü canlılığile hâlâ ter ve taze yaşıyan hâtıralarını anlattı. Önce Necdet Remzi Atak ve onun ardından boy boy talebeleri, — Necdetin ve Nec det do’ayısile Berger’in sanat soyun dan gelenler — sıra ile keman çal dılar ve bövlece büyük ölünün ruhu nu sad ettiler.
Kari Berger, ölümünden belki bir yıl kadar önce, bir gün Eminönü Halkevinüe tertib edilen bir konser de Necdet Remzi Atak’m talebelerini hep bir arada dinlemek zevkini ta t mıştı. O gün üç viyolonist: İlhan özsoy, Nihal Tandoğan ve Erdoğan Çaplı, piyanist Renan Türkarman'm piyano eşliğile güzel eserler dinlet- mişlerdl. Konserden önce Cemil Tür- karman, yaptığı kısa bir konuşmada Berger’in (o günkü konserde torun larım dinliyeceğini) belirtmişti. Ber ger’in torunları., bu ne güzel bir bu luştu.. onun torunları gün geçtikçe çoğalmada., sanat soyunu üretecek Necdet Remzi Atak gibi bir hayrül- halef bırakan aziz ölüye ne mutlu!..
Kari Berger’In ölümünü takib eden îîk aylarda idi. Bir gün refikası, be ni hocanın çalışma odasında kabul etmek lûtfunda bulunmuştu. O gün lerde Londrada bulunan hemşiresinin yanına gitmek hazırlıklarile meşgul dü. Odada değişmiş hiç bir şey yok tu. Berger’in köşesinde koltuğu, onun önündeki masa, masa üstünde şamdan, vazoda taze çiçekler, onun sigara ağızlığı, kül tablası, para cüz danı. küçük bir defter ve daha bir
Ölüm yıldönümü münasebetile çok ufak tefek eşya, her şey yerli yerinde İdi. Yalnız darmadağın, pe
rişan olan birisi, hocanın refikası sağa sola koşuyor; birbirini tutmı- yan hareketlerle, bazan anlaşılması güç cümlelerle etrafmdakilerle alâ- kalanmağa çalışıyordu. Bu arada, Berger’in düşünce kırıntılarını vakit vakit yazdığı ufacık kâğıt parçala rından, sigara paketlerinden nasılsa kaybolmıyan bir iki tanesini bulup getirdi. (Çünkü Berger yazdıklarını hemen yırtarmış.) Sanattan, insan dan, ruhtan, ahlâktan bahseden bu yazılarda onun düşüncelerini deşifre etmeğe çalışıyorduk.
Berger’in refikası bir aralık bize bir hâtırasını anlatıyor: (O, diyor; Büyükadayı pek beğenmişti. «Cennet burnumun dibindeymiş de yıllardır bundan habersiz yaşamışım.» diye sık sık tekrarlar, hayıflanırdı. Köş kün korosunda gezmeği, ağaçlar al tında oturup dinlenmeği pek sever di. Tepelere, kayalara çıkıp etrafın manzarasını uzun uzun seyretmeğe doyamazdı. Bir gün birlikte yine bir tepeye çıkmıştık; epeyce yorulmuştu. İslâm mezarlığına yaklaşmıştık. Ora da durup biraz nefes aldı; etrafın emsalsiz manzarasına daldı. Ve son ra birdenbire silkinerek: «Bize bu rada bir evlik arsa vermezler mi?» diye sordu. Arsayı ne yapacağını an lamak istedim. O, bir kaç dakika İçinde kafasında bir plân çizmiş.bunu gerçekleştirmişti bile., anlatmaya başladı: «Şurada tepenin üstünde, bu küçük mezarlığın duvarı dibinde bir evimiz olacak... Çalışma odamız da büyük bir şömine... kış geceleri ocak başında seninle baş başa konu şacağız, müzik yapacağız, okuyacağız ve uzun uzun düşüneceğiz. Böyle bir evimiz olduktan sonra artık yaz kış hep burada kalırım. Buraya kadar zahmeti göze alan talebelerim olursa onlarla meşgul olurum.» Onu bu fik rinden vazgeçirmeğe çalışıyorum; ve diyorum ki: «Ben çocukluğumdan beri buralarda yaşadım. Adalıyım. Fakat sen bilmezsin; buranın kışı serttir. Hele bu tepe, rüzgârların dört bucağa taksim edildiği yerdir. Fırtınalı kıs akşamlarında hava da anafor gibi dönen kargaların sesi in sanın iliklerine işler, kanını dondu rur. Sonra bu mezarlık!...» O hemen cevap veriyor: «ölüleri kendi âlemle rinde rahat bırakalım. Onlarla kom şuluktan niye korkmalı? Bize hiç bir ziyanları olmaz kİ...» Ve bir an evvel arsayı satın almak projesine avdet ediyor...)
Kari Berger o tepede ne bir arsa ya sahip olabildi, ne de bir yuva ku rabildi. Fakat o kadar sevip • özlediği o küçücük mezarlığın duvarı dibinde, engin yeşili ve maviyi ayağı altına sermiş, oracıkta sonsuz uykusunu u- yuyor...
Fikri ÇİÇEKOĞI.H
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi