• Sonuç bulunamadı

Olmadığı yerde olabilen adam Halikarnas Balıkçısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Olmadığı yerde olabilen adam Halikarnas Balıkçısı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KAPAK/DENİZ

OLMADIĞI YERDE OLABİLEN ADAM

HALİKARNAS BALIKÇISI

Şadan GÖKOVALI

Rehberliğe, ortada turizm lâfı bile

yokken başlayıp, yı kiline ay a dek bu işi

sürdüren Balıkçı, dünyaca

"rehberlerin en bilgilisi ve coşkulusu"

kabul edilirdi.

Bir Türkmen sözü:

BALIKÇI, Bodrum Yalıkahve'de, sigara

dumanını Bodrum göklerine savuruyorr.

"Yazın yaylaya, kışın yazıya..."

Aslında insanoğlunun, avcı-toplayıcı döneminden beri

yaşanan bir olgu bu. Hayvanlar baharı, insanlar hay­

vanları kovalar... Eskiden insanlar, yazın yaylalara çı­

kar; kışın yazıya (ovaya) inerdi. Yani, yay­

lalıların yazın sahile (denize) akma moda­

sı pek eski değildir!..

Çocukluğumda; hadi Balıkçı Baba gibi

söyleyim; "erken gençliğimde"; Göko-

va'lılar yazın 10 km kuzeyde, 600 m yük­

sekte bulunan Kızılağaç'a çıkardı. Şimdi

Kızılağaçtılar, yazın bizim kıyılara iniyor...

Ben tersini yapmayı severdim:

Herkes yayladayken yazıya iner, herkes

yazıdayken yaylaya kaçardım. Bir bakı­

ma, Balıkçı'nın oğlu olacağım burdan da

belliymiş. Zira Balıkçı derdi ki:

"İnsanlar çokluk oldukları yerde olma­

mak, olmadıkları yerde olmak isterler...

İşte turizm dedikleri olay, bu istekten

doğmuştur!..

Alın size, turizmologların aradığı, 1963

Roma Turizm Konferansının bulduğu tanı­

mı aratmayan bir yaklaşım! İşte bu eğilim,

turizm denilen, girdiği yeri berbat da, âbâd da edebilen

"Ulusların Göçü"nün nedeni...

(2)

KAPAK/DENİZ KAPAK/DENİZ

BODRUM BALIKÇISI

M. Cevat Şakir'in "Halikarnas

Balıkçısı" olmasının kökeninde

yatan budur. O, biraz da kalebent olarak gittiği Bodrum'la dolaylarını dolaşıp tanımasına gerekçe olsun diye "Halikarnas Balıkçısı" ek a- dını seçmiştir. Giderek, heryerin balıkçısı olmuş olmalı ki; onu bilip sevenler, yalnızca "BALIKÇI" de­ meyi severdik...

Balıkçı'nın; Bodrum yıllarında, başta Cova (Gökova) Körfezi ol­ mak üzere, Güney Ege ve Batı Akdeniz'in tüm kıyılarını, defalarca dolaştığını biliyoruz. Her yeri, her görüşünde hayretler içinde kalıp hayranlıklar duyduğunu da biliyo­ ruz. (Bugünkü, durumu kastet­

miyorum elbette.) Balıkçı, bura­

lara hayranlıklar duyup, duyguları­ nı İçine atan insanlardan değildi. O, duyup düşündüklerini insanlığa açan bir insandı. Ona göre sanat, aşk ilanı demekti. Sanatçı:

- Ey insanlar, derdi ona ba­ karsanız; "ben bir güzellik gör­ düm; bir güzellik yarattım. Ge­ lin bundan birlikte keyif ala­ lım!.."

Balıkçı bunu, Arşipel (Ege De­ nizi) ve Mare Nostrum (Bizim De­ niz: Akdeniz) için yaptı.

Balıkçı'ya sorarsanız; "insanın

olduğu yerde olmamak, olmadı­ ğı yerde olmak" biçimindeki dile­

ğini en iyi yerine getirebileceği yer denizlerdi; denizlerde yolculuk, en çok ta mavi yolculuktu. Çünkü mavi yolculuklarda "o ada senin,

bu koy benim" oyunu oynanabi­

lirdi.

Balıkçı, denize sevdalanmakla kalmadı; nice insanı denizler sev­ dalısı yaptı. Tük yazınına denizi o soktu. Ardından nice deniz yazıcı­ sı çıktı. Ne kadar sevinirdi bu du­ ruma...

Balıkçı, denizi, deniz insanları­ nı yazmakla da yetinmedi:

Sevdiklerini çağırıp, denizlerde gezdirdi.

Yakın dostu Sabahattin Eyü- boğlu; "Mavi Sürgün"ün arkası­ na yazdığı tanıtım yazısına nasıl

başlar:

"Türk edebiyatında başlıba- şına bir poyraz gibi esen Balık­ çı, Adalar Denizinin mavilikle­ rinde nice yelken ve yüreklerini şişirdikten sonra, bu kitabında kendi hayatına çevriliyor...”

Aynı yazıdan bir paragraf da­ ha: "Denizlerin en mavisiyle

sarmaşdolaş olan bu destanda

tanrılar bir insan sıcaklığı, in­ sanlar bir tanrı yüceliği kaza­ nır, kara günler içinden ak günler doğar, yoksul ellerden bereket saçılır, en mutsuz ya­ şantılardan en mutlu ötelere yollar açılır, yürekler acısı ger­ çekler Tabiat Ana'nın gülüm­ ser bakışında erir, topraklar yeşirlr, sürgünler mavileşir."

BALIKÇI VE DENİZ

Balıkçı’nın deniz tutkusunu an­ lamak zor olmasa gerek:

Doğduğunda gözleri, Girit'i çevreleyen zümrüt suları görüyor. Çocukluğunda, Faleron'dan Ege; ardından Büyükada’dan Marmara sularına bakıyor. (O zamanki du-

ru-mavi sulara elbette.)

Robert Kolej'den Boğaz suları­ nı içine çektiği; Üniversitede de­ nizcilik okumak istediği; ailesinin zoruyla Oxford'da Son Çağlar Ta­ rihi okumaya yollandığını sık sık belirtmesinden de bellidir.

Gerçi kendisi:

"Bodrum yerine Hakkâri'ye sürülseydim, orayı da cennete çevirmeye çalışırdım" dediydi

bir gün bana. Ama, Bodrum'dan ayrılıp, yine bir deniz, Ege kenti olan İzmir'e geldiğini görüyoruz.

Yetmedi:

Ölüm konusundaki düşünce­ lerini, doğrudan kendi ağzından dinlemiştim. Bugün, "o deniz ül­

kesi" Bodrum'da, yattığı yeri gi­

dip birlikte seçmiştik. O zamanki Bodrum'un dört kilometre batısın­ da, o zaman hem Bodrum Körfe­ zini, hem Gümbet koyunu gören Saldırşah Türbesi tepesini seç­ mişti. Gerçi, bugünleri görmüş gi­ bi elemişti ki:

"Nasıl olsa, yattığım yerden denizi, gönül gözlerimle görü­ rüm..."

BALIKÇI VE AKDENİZ

Balıkçı, dünya denizlerini yok- saymamakla birlikte, Akdeniz'e ö- zel bir sevgi besliyor, önem veri­ yordu.

Diyordu ki:

"Başka yerde ölünüp nur i- çinıte yatılacağına, burda nur i- çinde yaşanır."

"Denizlerin en şanlısı Akde­ niz..."

"Altıncı kıta: Akdeniz..." "Akdeniz'in Ebedî Gençli­ ği...”

Bununla birlikte, Akdeniz'in ” mavi"liğini görmezden gelmez; bunun görmezden gelinmesini is­ temezdi:

"Akdeniz'e ak derler... Ak­ deniz eğer ak idiyse, aklık, ma­ viye sevgisinden, kaldırıp at­ mış kendisini mavilere... Mavi­ lerde şeker gibi eriyip mavi ol­ muş..."

Bizim oraları anlatırken nasıl da coşar:

"Hey hey! Burası engin gök­ lerin ülkesidir.

İçten gelen bir türküyü ka­ pıp koyverin, türkü havalandık­ ça mavileşir, maviler içinde e- rir..."

Hadi, şu sözlerini de aktara­ yım Balıkçı Baba'nın:

"Başka yerde, denizde ada­ lar olur. Burda, adalar arasında

(3)

KAPAK/DENÍZ

deniz vardır, Adalar Denizinde.

En büyük ada azmanlarından, iki kişilik özel adala­ ra kadar her cins ve boyda ada vardır. Gökova Körfe­ zinde.

Bakarsınız minnacık bir ada; üstünde çam ağacı. Sanırsınız ki mavi denizin ortasına bir çiçek saksı­ sı konmuş..."

Şu da var:

Balıkçı, Akdeniz insanlarını birleştirmede en büyük iş ve işlevi, Akdeniz'in göreceğine inanıyordu.

Bugün gibi anımsıyorum:

Fransızca olarak "Altıncı Kıta Akdeniz’i yazarken; o yemle yakalanan büyük balığı tutarken, yani "Akdeniz'in Ebedî Gençliğini yine Fransızca olarak kaleme alırken aynı düşüncedeydi:

"Anadolu, Türkiye desem, Batılı inanmaz, inanmak is­ temez.

Ama Akdeniz dersem, elle gelen düğün bayram hesa­ bı, tüm Akdenizliler inanır. Ardından, batıya ve tüm dün­ yayı inandırmak daha kolay*olur.

Bizde inanıyoruz:

Halikarnas Balıkçısı, Akdeniz insanlarının birleştirme­ de, Akdeniz'in kendisi kadar işlev yerine getirecektir...

Merhaba Balıkçı, Sana Akdeniz'den... ■

GÖKOVALI; "BABA"SI, "ANA"SI... Halikarnas

Balıkçısı; "Şadan Gökovalı'ya arkadaşım, oğlum desem azdır... Ölsem ölüm bana galebe çalma­ mış olacak; çünkü Şadan var " diye yazmıştı Az- ra Erhat, "...herbirini canından çok sevdiği" Türk gençleri içinden, Cengiz Bektaş ve Ayça Aba- kan'la birlikte Şadan Gökovalı'yı evlât seçmişti. Gökovalı, 1973 yılı 23 Nisanında, Çeşme II ı- ca'sında, Ayşe Mayda'nın evi önünde; "Baba"sı ve "Ana"sıyla görülüyor. (Yazarın özel koleksiyo­ nundan.)

NARTEX'Lİ REHBER! Balıkçı için bir belgesel yazarsam, adını "Nartex" ya da "Nartexli Rehber" koyabilirim. Çün­

kü Prometheus, güneşten ateşi, nartex sopası içinde çalarak insanlara armağan etmişti. Balıkçı da, Promethe- us'un Resim onu, çok sevdiği Anadolu'nun, çok sevdiği iyonya'sının Priene'sinde, nartexler içinde rehberlik eder­ ken görüyorsunuz. (Balıkçı'nın "Sarı Kızım" dediği büyük kızı İsmet Noonan ablanın özel koleksiyonundan.)

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Genellikle zehirli kurbağaların parlak renkleri olur ancak kırmızı gözlü ağaç kurbağaları zehirli değildir ve parlak renkleri bu yüzden hayatta kalmaları için avantaj

yönelmiş, hilâfetin ilgası ve kadın naklan gibi yine çok önemli girişimlerle de büyük Atatürk, ulusuna aydınlık yolu gösteren tek lider sıfatını elde

1882 senesinde yukarı Marne’da küçük bir ka­ sabada, tanınmış bir mimarın oğlu olarak dünyaya gelen Gabriel, sağlam klâsik kültürü aldığı kolejde

Prenses Zeyd, «İdeaire (Fikirci)» dediği sanat görüşünü değişik bir şekilde tatbike. çalıştığı sergisinin bir köşesi önünde,

Geri dönüştürülecek pek çok plastiğin birbirinden daha iyi ayrılmasında kullanılabilecek bu yeni yöntemde ışıkla uyarılan polimerlerin ışımalarına ait

En s›k izlenen fleklin- de kifli, harfleri renk olarak deneyim- ler.. Her harf, kiflinin kendisine göre farkl› bir renk

Sonuç: Elazığ’da kesilen hayvanlarda fasciolosis görülme sıklığı önceki yıllara göre azalmış görülse de ekonomik kaybın artarak sürdüğü

ebatlarındaki tümör radyolojik olarak kondroblastomun klasik özelliklerini göstermesinin yanı sıra MRI ve BT kesitlerinde nadir görülen kortekste harabiyeti ve eşlik