TT-Soav\ı
— Evet, biliyorum, bu konuda eleştirileryapılıyor. Biz, Beyoğlu Güzelleştirme Der neği olarak, baştan beri hedefimizi sınırlı tuttuk. İstiklâl Caddesi’ni düzeltmeyi, gü zelleştirmeyi hedef aldık. Bir dernek için bu amaç bile çok büyüktür. Tüm bir Beyoğlu^ nu ele almak bizim gücümüzü aşar. Zaten biz, başkam, Beyoğlu Belediye Başkanı olan Beyoğlu Güzelleştirme Derneği’nin 7 kişi lik yürütme kurulu olarak, hep birlikte ka rar alıyor, hep birlikte çalışıyoruz. Yan so kaklarda güzel evler, korunması gereken ta rihi yapılar olduğu görüşüne ben de katılı yorum. Elbette oralara da eğilmek, Beyoğ lu’nu bir bütün olarak ele almak gerekir. Ama bizim, dernek olarak asıl amacımız, İstiklâl Caddesi’nin Tünel/Taksim güzergâ hını özlediğimiz bir Avrupa caddesi, bir gü zellikler yolu haline dönüştürmeye çalış maktır... Cadde ortaya çıktıkça, yan sokak lardaki evlerin de boyanmaya, onarılmaya, güzelleşmeye başlayacağına inanıyorum...
— Derneğiniz için bazı söylentiler de var. Yapılanların daha çok spekülatif amaçlı olduğu, sizin ve diğer üyelerin Beyoğlu’nda mevcut gayrı menkullerinizin değerlenmesi amacına yücelik olduğu da iddia ediliyor. Ne dersiniz?
— Her insan malının mülkünün değer lenmesini ister. Ben, başında söyledim, ek meğimi Beyoğlu’nda kazanıyorum, sabah gözümü orada açıyor, bütün günümü ora da geçiriyorum. Beyoğlu, benim ekmek ka pım, işim, evim.. Her insan evinin temiz, dü zenli olmasını ister... Bu temizliğe kavuşun ca, benim oradaki mülküm kıymetlenecek mi? Tabii ki kıymetlenecek. Kim istemez bunu? Ama buna spekülatif bir uğraş de nemez. Eğer benim spekülatif bir amacım olsaydı, şimdilerde kendine gelmeye başla yan ve mülk fiyatları artmaya başlayan Be yoğlu’nda daha hiç bu işler yokken, sokak aralarında, hatta caddede çok ucuza giden binalardan birkaç tanesini kapatırdım, 5-6 bina sıradan alır, örneğin bin arabalık bir garaj yapardım. Bu en güzel yatırımdır. Ama ben böyle şeyler düşünmedim. Beyoğ lu’nda mülk olarak Vakko’dan başka hiç bir şeyim yok. Hep işime yatırım yaptım. Kimse aksini ispat edemez.
— Vitali bey, siz yaptığınız ber şeyin en güzelini yapmaya çalışıyorsunuz. Hep bir estetik arayışı içindesiniz. Yır eski İstanbul vardı, onun
;endine göre bir estetiği ardı. Onun yeniden
urulabileceğine,
aratılabileceğine inanıyor nusunuz?
— Evet, çok iyi söylediniz. “Her şeyin en ;üzeli”ni yapmak bizim sloganımızdır. Hep ıuna uğraşıyoruz. Eski İstanbul estetiği anlanabilir. Sayın Çelik Gülersoy bunu apmıyor mu? Geçen gün DanimarkalI ko- uklarımızla ilk defa Konak Oteli’ni gör üm. Sonra Çelik bey bana ve Deniz Ada- ılı’ya bizzat Soğukçeşme Sokağı evlerini ‘zdirdi. Bir rüya gibiydi bu sokak... Ne gü- 1 renkler... Bir ressam zevki... Biz bile Vak- ' olarak o renklerden ilham alabiliriz. Ya ıvlerin içi? İşte eski İstanbul estetiği... Ben ndan böyle yabancı konuklarıma hep iyi tavsiye edeceğim. Bahar defilemiz için ecek yabancı mankenleri, koregraf ko çlarımızı orada ağırlayacağız.
Vitali bey, sizin dilerde bir de Ortaköy
unuz var. Orası da ba sizin ikinci gözde itiniz olma yolunda.. Bu aköy tutkusu nasıl ladı, nereden gelişti?
- Önce Beyoğlu üstüne son birkaç söz ıek istiyorum. Basında veya bazen TV •gramlarında Beyoğlu’nun pisliğinden, işanlığından, çökmüşlüğünden söz edi- >r. Bazı tiyatro oyunlarında (Beyoğlu Be- ;lu gibi) Beyoğlu’ndan çok kötü, iğrenç rünümler veriliyor. Ben bunlara da karşı ğilim. Bazı arkadaşlarımın tersine,
bun-• A b h s
ski Beyoğlu’nu
aynen canlandırmak
istiyorum desem, bu boş
bir hayaldir, biliyorum.
Beyoğlu’nu Beyoğlu
yapan insanlar,
kurumlar yo k artık...
larm yararlı olduğunu düşünüyorum. Çün kü bu yaklaşanlar, Beyoğlu’nun çöküşünün sanatçıyı, basım, TV programcısını, herke si üzdüğü, yaraladığını gösteriyor. Beyoğ lu, artık sizi-beni aşmış, bir kamuoyu so runu olmuştur. Büyük bir olay olmuştur. Onun için ben Beyoğlu’nu veya orada ya pılanları eleştiren yazılara bile olumlu göz le bakıyorum.
Ortaköy’e gelince, yıllarca okula getirip götürdüğüm bir arkadaşımın oğlu, birden büyümüş, koca bir delikanlı olmuş olarak geldi, “Size bir semti tanıtmak, sevdirmek
istiyorum,” dedi, günün birinde... O, ben ve
oğlum Cem, hep birlikte Ortaköy’e gittik. Bayıldık... Bizi götüren genç arkadaş ora da bir ev almıştı, orada yaşıyordu. Oğlum da oraya bayıldı, birkaç gazeteci, sanatçı, ecnebi şirket yöneticisi filan derken, biz de orada biraz yer edindik. Allah göstermesin ama, bir gün evsiz kalsam, gidip Ortaköy’- de yaşamaya niyetliyim... Oraya Vakko’nun mimarlarıyla gidip baktık. İtalya’da Taor- mina, Cote d’Azur’de Saint-Paul de Vance, İsrail’de Yafo adlı yöreler gibi olabilir bu rası... El işi yapanların, sanatçıların, ressam ların bir araya gelip çalışabilecekleri bir semt.. Ortaköy, sanırım böyle bir yer ola cak... Eski binalar aynen korunup, atölye ler, teşhir, sergi yerleriyle donanmalı. Kah veler, çay bahçeleri, camiden kanunun el verdiği uzaklıkta yer alacak meyhaneler... Butikler, hatıra eşyalar, iskeleden vapurla ra binip-inen turist grupları... Boğaz’ın rüz gârından korunmuş, camilerin ve çeşitli din lerin kiliselerinin birlikte var olduğu bu yö renin geleceğini böyle görüyoruz. Bu, ora nın spekülatif amaçlarla kullanılmamasına, mal mülk sahibinin artık mallarını elden çı karmamalarına, buranın yann, öbür gün, artacak değerinden bizzat kendilerinin ya rarlanmasına bağlı. Buranm sevimliliği, canlılığı, ayrıca ucuzluğu bozulmamak. 8 ay boyu dışarıda oturulabilecek Ortaköy de, inşallah ileride İstanbul’un en güzel köşe lerinden biri olacak. Biz burada Vakkora- ma’nın bir şubesini açmayı da düşünüyoruz.
— Mağazanın bu yılki aydınlatması gerçekten çok güzel.. Niye bu yıl bu işe bu kadar önem verdiniz?
— Bu yıl caddenin aydınlatmasını ilk kez başardık. Çok iyi olmadı belki, ama bu bir başlangıçtır. Gelecek yıl daha iyi olacaktır. Buna kendimiz de mağaza olarak katılmak, geçen yıllardan daha iyi bir şeyler yapmak istedik.
— Umarım ki bu aydınlatmanın masrafları fiyatlara yansımamıştır?
Vitali Hakko, gevrek bir kahkaha atıyor ve bu sorudan da ustalıkla sıyrılmasını be ceriyor: “Emin olabilirsiniz ki hayır... Çün
kü bütün parlaklığına ve. gösterişine rağ men, bu pahalı bir aydınlatma değil. Çün kü çok küçük, adeta minik ampuller kul landık. Ayrıca bizim önemli bir reklam büt çemiz vardır. Bu aydınlatma da o bütçeye girer...”
Vitali Hakko’yu bir cumartesi günü (o fi yatlara rağmen) mağazayı dolduran şaşır tıcı kalabalığın ve binbir sorunu çözümle me telaşının içinde bırakarak ayrılıyorum. Onun, o gerçekten baş döndürücü enerji siyle, daha çok şeyi çözümlemeyi bileceğin den hiç kuşku duymayarak... □
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi