r 9 D v
T'T-Şü^
l, ^ S
Neler dediler?
Vâlâ Nurettin B. Diyor ki:
((İstanbul şehri Paris şehrine nazaran nekadar şarklı, iptidaî ve
Kurunuvustaî ise, türkçede, fransızcaya nisbetle o derece
şarklı, iptidaî ve kurunuvustaî dir.))
Edebiyatımızın m m taka nüfuzu Erenköy’ünü aşmamıştır.
Vakit tam öğle idi.
Vâlâ Nurettin beyi masası başında buldum. Mavi çizgili ceketini sandalyesinin arkasına geçirmiş hikâ yesini yazıyordu.
Maksadımı söyledim.
— Öyle mi efendim. Şöyle buyurun.
Masaların arkasından geçerek Vâlâ Nurettin beyin yanında bir iskemleye oturdum.
Biraz uzunca bir oda. Duvar lar koyu kırmızı bir kâatla kaplı. Ta dipte penbe camlı, pencereye benzer büyük bir yer var. Bu penbe camın bazı yerlerine kü çük küçük mavi camlar konul muş.
Hani kiliselerin renkli cam lardan pencereleri vardır. Güneş ziyası oradan renk, renk gelir. İşte onlar gibi bir şey.
Duvarlarda tanıdığım, ta n ı madığım bir çok artistin resmi. Hilâliahmer’in bir takvimi. Ta vana yakın bir yerde gazete ile tıkanmış bir soba borusu dirseği.
Ve kapının yanıbaşında dört gözlü bir mektupluk..
Çok büyük olmiyan bu odaya tam altı tane masa sıkıştırılmış. Bir tarafta da büyük bir dolap, kadife kanape ve koltuklar var.
Balkon kapısı ve pencereler ardına kadar açılmış. Ilava çok sıcak. Masaların üstü küme küme ecnebi gazetelerde dolu.
Ta dipte renkli camın önünde bir çocuk ayni hareketlerle mütemadi surette mektuplar açıyor.
İskemlesine oturduğum masa her halde Cemal Nadir beyin olacak. Geniş, mektep sıraları gibi ka paklı bir masa. Kenarda Amca bey’in bir klişesi Ortasından kırılmış bir palet.
\ e simsiyah olmuş bir cetvel.. Pencerenin kona
rında küçük bir çivide asılı bir gönye.. Onun yanında zannedersem güzel sırt müsabakasında birinci gelmiş bir kadın resmi.
Ve karşıki matbaanın damına konmuş bir kaç güvercin.
İşte bu dekor içinde Vâlâ Nurettin beyin suallerime verdiği cevaplar:
— Sanat hayatınızda ne yap
mak istiyordunuz ve istiyorsunuz? — Gençlik saikasile vaktile
şiir ve edebî şekillerde nesir yaz* miya kalkışmıştım. Hece şairle rinin ve temiz lisan naşirlerinin mektebine galiba dahildim. Fakat şimdi edebî id'alarımdan vazgeç miş bulunuyorum. Sadece gaze tecilik yapıyorum. Ve edebiyat çeşnili eklektik zevkli yazılar ya zıyorum. Gazetenin ogünkü nüs hasında hangi telden çalmak lâ zımsa çalmağa uğraşıyorum. Ba kın ne derekelere düştüm !!
— Bizdeki edebi mektepler hakkındaki fikriniz?
— Bizdeki edebî mekteplerin hepsi zait ve mukallit bir mahiyet arzetmiştir. Divan edebiyatı arap ve acem tesirindeydi. Edebiyatı Cedide frenk kopya sıydı. Şimdi de hemen hiç bir muharrir tanımıyoruıııki.
kendi gözlerde hayata bakarak, realite’yi ( = şeuiyeti)
olduğu gibi sahifelere aksettirsin.
Şu veya bu muharririn gözlerini sanki çeşimhane- lerimize koyuyoruz. Etrafımıza başkasının gözlerde bakıyoruz. Ayşe hanımı, Mel. Margrit gibi, Mehmet beyi M. Pol gibi görüyoruz.
Şişli, Clıanps-Elysee kırması, Beyazıt ta Quarties Latin kırması bir semt; İzmir Marsilya...
Edebiyatımız ya maskeli, yahut ta maskesiz olarak adaptasyondur.
Acı şeyler, Haluk, fakat gerçek..
— Nesir mi, şiir mi? Sız hangisini tercih ediyor
s u n u z . b u n d a n s o n r a p.drhivaHn h a tm is i h â k im a l a r a k?
— . i i C l i o i i C l u U i ü i ı u i l i j î c t K ic t , . j a l v l i i İöUl1>.0u-İu.g her iki çeşit te kullanılacaktır. Kesir bugünden or talığa hâkimdir. Yakın istikbalde de gene mevkiini muhafaza edecektir sanırım.
— Harp ve seyahat edebiyatı, biz deh i niimuneleri? — Harbin kendisini yapmaktan edebiyatını yap- miya vakit kalmadı galiba.. Zira, bizde bir harp edebiyatı olduğu aklıma gelmedi.
Cenap Şehabettin beyin 1915—16 daki tecrübeleri kale alınmıya deymiyecek kadar zaiftir.
Ate» ve| güneşi harp edebiyatı sayarsanız pekâlâ... Tuhaf şey!.
Osmanlı edipleri arasında da, meselâ bir şeh name ve:
Rayete meylederiz kameti dilcu yerine Tuğa dil bağlamışız zülfü semenbn yerineli]
beyti şairinin şiiri ayarında ve kuvvetinde kalırama- ııane şiirler yazmışlara rastlanamaz. Halbuki; iki asırlık bir istatistik görmüştüm. O istatistiğe nazaran bizim derecemizde harbe)miş hiç bir millet yok. Zamanın üçte ikisini harpla geçirmişiz.
Seyahat edebiyatına gelince Çelebi lakaplı eski meşahir, artık ölülere karışmış h»ç Mektupi an ve ni- hayet Falih Eıfkı’nın eserleri okunageliyor.
— Bugünkü lisanf Lisan bugünkü seklini kimlerin
elinde aldı, türkçenin en iyi nümunelerini kim verdif
— Bugünkü lisan mazideki eşkâline nazaran daha mütekâmil olmakla beraber, pek noksandır. Terciia e ederken farkediyorum ki bir çok fikirleri mefhumları, ifade şekillerini, nükteleri, incelikleri aynen tiirkçeye nakil mümkün değildir. Benden daha muktedir mütercimlerin de ayni iktidarsız vaziyette olduğunu görüyorum. İstanbul şehri Paris şehrine nazaran ne kadar şarklı, iptidaî ve kıırunu- vustaî ise, türkçe de fransızcaya Disbetle o derece şarklı* iptidaî ve kurunuvustaîdir.
Vâlâ Nurdttin bey şayanı dikkat bir el ve parmak lıareketile yeleğinin düğmelerini aşağıdan yukarıya doğru bir çırpıda çözdü, göğsünü ileri çıkardı. Sağ elini bir yelpaze gibi yüzü kenarında salladıktan sonra Enis Tahsin beye:
— Aman, dedi; bngün ne kadar sıcak var. Evet hakikaten sıcak müthiş idi. Açık pencereden görülen liman suları üzerinde bile bir kırışık yoktu. Ve tuhaftır, sadece kırışık değil bir gemi bile yoktu. Hergün vapurla gidip geldiğim halde limanı bukadar bomboş görmemiştim. Tophaneye ve hatta Beşiktaşa kadar uzayan sular üzerinde sadece bir iki Boğaziçi vapuru farkediliyordu.
— Edebiyatımız ne gibi esaslar üzerinden inkişaf
ettirilmelii
— Son Rusya seyahatimde Maksim Gorki ile
konuşurken bana bir sual sordu:
— Köylünün ve diğer şu şu şu şu sınıfların ha yatlarını tasvir etmek suretile şöhret kazanmış muharrirleriniz hangileridir?
Size ben de soruyorum:
(1] Bir tatar şairinin mrsralarıd.r
N O T L A R
* Halide Edip’e göre hakiki sanat, çok vakit isimle, kalıpla, mekteple tasnif edilemeyen bir hayat levhasıdır.
*
* Alman romancılarından M. Arthur Holitscher « E in m e n . c h g a u z f r e i » isimli eserinde ferdi tâbi olduğu haksız kanunlardan kurtarmaya çalışıyor ve kâinatın fert etrafında toplandığı fikrine hücum ediyor.
&
* Kenan Hulusi bey Muhit mecmuasında «nefaseti
her tem inattan vareste» reklamile çıkan bir yazıyı mevzuu bahsederek:
— Bir yanlışlık olacak diyor:
«Nefaseti her teminattan vareste etiketini Asma altı’ındaki bir tereyağ satış mağazasında gördüğümü hatırlar gibiyim» !
* Yaşar Nabi’nin Mete isimli piyesi bitmek üze redir.
* P e r . e f o n şairi Salih.Zeki bey Yunan mitolojisine ait yeni bir eser hazırlamaktadır. Bunun ismi A d o n î»
olacaktır. S. N.
— Hangileridir?
Halbuki Türkiye nüfusunun yüzde doksanı bu mebhusün’anh sınıflardır. Artık Şişli beylerinin ve çocukların misafir oyunlarında olduğu gibi Auadolu- ya uydurmasyon seyahate çıkan küçük muallime hanımcıkları roman kahramanı almaktan vazgeçmeli!
Hakikî bir millî edebiyat yaratılmak isteniliyorsa Türkiyeniıı nüfusunu teşkil eyleyen bu demokrat kalabalıktan vakıfane bahsetmeli.
Edebiyatımızın nııntaka nüfuzu henüz Erenköy’ü nü aşmamıştır. Van gölü’nü, Diyarbekir’i, Siirt’i, E r zurum’u, aşmalı.
— Bizde okumak t
— Mecmua diye birşey kalmadı. Kitap satışları her sene düşüyor. Gazetelerin umum trajı yeni harf lerin kabul olunduğu tarihe ııisbetle yüzde altmıştır. — Edebiyatımızın bugünkü şekli ve bugünkü şah
siyetleri ?
— Yııkarki suallere cevap verirken bunada kıs
men cevap vermiş oldum sanırım.
Bu gün yaşayan bütün edebî simalar içinde en kuvvetli şahsiyet Nazım Hikmet’tir.
Genç nesil halikındaki fikirleriniz ?
— İstidatlı gençlerin yazılarını ara sıra okuyo rum. F akat kendilerine istidatlı, hoş, iyi demekle oluyor. Henüz karşısında hayran kaldığım kimseye rastlamadım.
Vâlâ Nurettin beye münekkitlerimiz lıakkındaki fikirlerini sordum.
— Son suale verdiğim cevabı aynen tekrar ede ceğim dedi..
Sehap Nafiz
— Tercüme hakkı mahfuzduur —
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta ha T o ro s Arşivi